Orhan Çoban etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Orhan Çoban etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2019 Pazar

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 25

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 25



Bir Dolandırıcı ve İki Olay
28/10/2000 - 11:00 
Atin,


Astsubay Seyit Ahmet Altıntaş'ın TBMM Susurluk araştırma komisyonuna neden yalan beyanda bulunduğunu, neden " Mehmet Eymür'ün boğazını sıkmak lazım" dediğini tahlil etmeden önce, olayların gelişmesini daha iyi anlamak etmek için konuyla ilgili iki olaya yer vermek istedik. 

Birinci Olay: 1995 yılının Eylül ayı.

MİT'teki "Özel Kuvvetler orijinli" emekli subaylar, Orhan Çoban, Yavuz Ataç ve Kaşif Kozinoğlu, Genelkurmay'dan gelen bir talep üzerine özel bir silah alımı ile uğraşıyorlar.
Moskova'da bürosu bulunan bir Avusturya şirketi, üst düzey bir Rus generalinin; elinde bulunan 1500 adet RPO silahını TSK'ne teklif etmiş ve bu maksatla Genel Kurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda görüşmeler yapılmış. 
Silah, TSK'nın ilgisini çekiyor. Ancak söz konusu silahların, ihale yolu ile açık olarak satın alınması mümkün değil.

TEM 

MİT'teki emekli subaylar, Sovyet yapısı silahların Türkiye'deki pazarlayıcılarından TEM Şirketi sahibi Aydın Köstem ile irtibat kuruyorlar. Aydın Köstem eski görevlerinden tanıdıkları, mutemet bir şahıs. Mehmet Cemal Kulaksızoğlu ve Rüzgar Güvenlik'in sahibi İrfan Özcan'la aynı ekipten.
Aydın Köstem, "deneme maksadı ile kullanılacak 3 çift RPO silahını bizzat kendisinin Moskova'ya giderek, getirebileceğini, bunun toplam maliyetinin 20 - 25 bin dolar olacağını" söylüyor.
MİT'çi emekli subaylar, MİT örtülü ödeneğinden 15 bin dolar alarak Aydın Köstem'e veriyorlar.
Aralık 1995'e kadar Aydın Köstem'den ses seda çıkmıyor. Köstem, 10 Aralık 1995'de MİT'teki muhataplarını arıyor. "Avusturya şirketi deneme maksadı ile ilk etapta, 10 çiftten aşağı silah vermeyi kabul etmiyor". diyor ve bu silahları getirebilmek için 35 bin dolar daha para istiyor.
MİT'çi emekli subaylar, bu hususu Genelkurmay yetkililerine ilettiklerini ve kendilerine "Sayın Genel Kurmay Başkanı bu konuya çok önem veriyor, 35.000 ABD dolarının da teşkilatınızca ödenmesi uygun olur" dediklerini rapor ediyorlar.

Sonra ne mi oluyor?

Aydın Köstem, silahları temin edemediğini ve parayı harcadığını söylüyor. Yani banka dolandırıcılığından sabıkalı Kulaksızoğlu ekibi MİT'i de dolandırıyor.

İkinci Olay: 

İkici olayı, yakın tarihte yollanan bir belgeden öğrendik.
Birinci olaydan tam iki sene sonra, 24 Aralık 1997.
Susurluk olayları bütün şiddeti ile gündemde, MİT Kontr-Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür görevden alınarak ABD'ye gönderilmiş, MİT'in en aktif ünitesi olan Kontr-Terör Merkezi pasifize edilmiş, personeli dağıtılmış.
Tarık Ümit'in ortağı Hakkı Yaman Namlı, Ankara'da MİT'ten bir yetkili ile görüşüyor ve başından geçenleri anlatıyor.

Süper Müfettiş!

KUTLU SAVAŞKonuşmanın bir bölümünün ikinci olayla doğrudan ilgisi yok. MİT'in gizli operasyonlarını kamuoyuna açıklarken, "banka yolsuzluklarına" gizlilik damgası koyan Kutlu Savaş'la ilgili. 
MİT'ten öğrendiği bilgileri "Mesut Yılmaz"a aktaran ve Yılmaz'ın bu bilgileri "Turgay Ciner" gibi kişilere "şantaj unsuru" olarak kullanmasını sağlayan "Süper Müfettiş!"
Danıştay'ın nihai kararından sonra, eylemleri ve iftiraları nedeniyle hakkında "tazminat davası" açmayı planladığımız 3-4 kişiden biri.
Konuşmada bizim de sonradan öğrendiğimiz bazı önemli unsurlar var: 

Hakkı Yaman Namlı MİT Görevlisine anlatıyor:

HYN: Kıbrıs'a gelen Maliye Müfettişlerinin sorgu - sualinden sonra, aile dostumuz, eski Ticaret Bakanlığı Genel Müdürü ve Kıbrıs Hava Yolları’nın Genel Kurul Başkanı Sabahattin Beyaz vasıtasıyla Kutlu Savaş'a gittim. 
"Başıma böyle bir şey geldi, Maliyeden dolayı ve bunun sizden kaynaklandığı kanaatindeyim, çünkü normal denetleme her sene oluyor, bu sene Kıbrıs’a gelen müfettişler, sizin adınızı vererek, 'Mehmet Ağar'ın hesabı var mı, Mehmet Eymür’ün hesabı var mı, ortaklığı var mı?' gibi sualler sordular. Ben de rahatsız oldum." dedim. 
Kutlu Savaş’a bir hışımla gitmiştim, aslında hata etmişim, "ben sizi tanımıyorum" dedi. 
Bir saat kadar görüştük. MİT'le ilişkim olup olmadığını sordu. Ben de "Mehmet Eymür'le 1987’de tanıştım" dedim. (Not : Mehmet Eymür, Hakkı Yaman Namlı'yı ilk kez 1993 yıllarında, emekli olduğu sırada, İstanbul'a yaptığı bir seyahatte, Tarık Ümit'in yanında görmüştür. Tarık Ümit, bir banka kuracaklarını söyleyerek, Hakkı Yaman Namlı'yı 'bankacı' ortağı olarak tanıştırmıştır.)

İfadeleri İstiyorum

"Tekrar görüşelim, size bazı sorular sormak istiyorum, askere ve DGM'ye verdiğiniz ifadeyi istiyorum" dedi. Sözde benim verdiğim ifade kayıpmış. 
Görevli: Siz askere ne zaman ifade verdiniz? 
HYN: Tarık kaybolduğunda, Ahmet Altıntaş’a. Neyse o ifadeyi götürdüm. Mehmet Eymür’ü aradım, anlattım. "Git bakalım bir görüş" dedi. İki saat elli dakika sürdü. 
Görevli: Ne zamandı bu? 
HYN: Geçen hafta. Sizleri aradım, sonunda bulamayınca Mehmet Ağabey'e faks çektim, "Ağabey, ulaşamıyorum, lütfen beni aramalarını söyleyin" dedim. 
Ondan sonra ben Kutlu Bey’le görüştüm, ilginç gelen konuları not aldım. 
"Tarık’ın ne derecede faili meçhul cinayetlere bulaştığını, Eymür’ün bunlarla bir ilgisi olup olmadığını, benim Yeşil’le görüşüp görüşmediğimi, bizle ortaklığı, hesabı olup olmadığını, daha çok Eymür’ün hesabı olup olmadığını, Eymür'ün Adil Öngen’le ilişkisinin ne olduğunu, benin ilgimin olup olmadığını" sordu. 
Eymür'ün Paraları Nerede?
"Seni çalıştırdılar mı, sana, iş yaptırdılar mı?" dedi. Kanaatim, bir takım kişiler ve kuruluşlar, benim Eymür’ün ve ekibinin bir takım maddi işlerini yaptığım, yönettiğim ve paralarını sakladığım imajını vermiş. 
Görevli: İkinci görüşmeyi ne zaman yaptınız? 
HYN: Geçen hafta Salı. Biz görüşürken iki Bakan aradı, hiç kimseyi bağlatmadı. 
"Senin güvendiğin insanlar beşinci elden para almışlar, bunu biliyor musun?" dedi. "Görmedim, duymadım" dedim. Eymür için diyor bunu. 
"Peki senden ne istediler" dedi, "yurtdışındaki görüştüğüm şahıslar ile ilgili, şu anda detayı size anlatmak durumunda değilim" dedim. 
"Mesela Lübnan’a Suriye’ye gittin mi?" diye sordu. Ticaret için gittiğimi söyledim. "Belçika’ya, Hollanda’ya, Romanya’ya gittin mi?" Gittim tabi, oraya da ticaret için gidiyorum ama özel bir iş yapmak için değil. 
İlk önce Ağar’ın üzerinde durdu. Ağar’ın üzerinde şey yapmayınca ikinci görüşmede, “Siz onların elemanıymışsınız, sizi zaman zaman kullanıyorlarmış,” dedi. 
Görevli: Ağar için mi soruyor bunu? 
HYN: Hayır, Eymür için soruyor. “Sence Eymür’ün onunla ilişkisi var mı?” diye soruyor. 

Görevli: Kimle? 

HYN: N esim Malki üzerinde çok durdu. Tarık’tan dolayı tabi. Tarık, Malki ile görüşüyordu. Bir takım paralar almışlar, Tarık ve ekibi, Korkut ve ekibi, Ağar ve ekibi. "Bunlar sizle bağlantılı mı, Sence bu paralar nerede, Kıbrıs’ta mı?, hesapları var mı?" diye sordu. 
İşte bana 10-15 tane isim saydı, "sizde bunların hesapları var mı, faaliyetleri oldu mu?" Yeşil’i dahi sordu 'Ahmet Demir' diye. Ben de Tarık’la birlikte bir kere gördüğümü söyledim. Eymür ve ekibinin neler yaptığını sordu. 
Görevli: Peki Eymür’le görüştüğünüzü söylediniz mi? 

Eymür'le İrtibatım Var, Teşkilat'la Yok!

HYN: Görüştüğümü söyledim. Teşkilat’la irtibatım olduğunu söylemedim. Tarık’la beraber Eymür’le Ankara’da görüştüğümü söyledim. Bana Zafer'i, Turan'ı sordu. Tarık Bey zamanında görüştüğümü fakat bir beraberliğim olmadığını söyledim. 
Görevli: Şimdi şöyle sorayım, Teşkilattan kimlerle görüştüğünüzü söylediniz? 
HYN: O bana isim verdi, ben ona evet - hayır dedim. Ben ona isim vermedim. “Bu son zamanlarda, 93-94’de kimle görüştün", Mikail’i sordu bana, Ali Yasak’ı sordu. 
Görevli: Mikail’i ne olarak sordu? 
HYN: "Nereden tanıyorsun, nasıl tanıyorsun, onun sizinle bağlantısı var mı?" diye sordu. "84’de yurtdışında tanıdığımı, İstanbul’da, Ankara’da ticareti faaliyetlerimiz olduğunu" söyledim. Drej Ali’yi sordu, Korkut Bey’i, İbrahim Şahin’i, Çatlı’yı tek tek sordu. Ben de mahkemeye verdiğim ifadenin aynısını ona da verdim. 
İkinci konuşmada “Eymür’ün hesabı var mı, sizinle iş yaptı mı maddi manevi?” Tabi bu vesileyle Erol Evcil’i, Adil Öngen’i, Alaattin Çakıcı’yı, onlarla bir araya gelip gelmediğimizi sordu. " Adil beyle 3-4 defa görüştüğümü, komşu olduğumuzu ama bir yakınlığımızın olmadığını" söyledim. Bana Tarık’ın Korkut’la olan diyaloğunu sordu. Görüştüklerinin, daha sonra aralarının açıldığını, Tarık’ın Korkut’a araba hediye ettiğini, onları ve sair hep sordu. "Sizce Eymür’ün haberi var mı, onun bilgisi dahilinde mi oldu” ben de gazetede okuduklarımdan ve duyduklarımdan Tarık Bey’in çok yönlü bir insan olduğunu, bir çok kuruluşla görüştüğünü, "bizzat görüştüğünü görmedim" dedim. 

Eymür'den mi, Ağar'dan mı?

Sonra pasaportları sordu bana, bende olup olmadığını sordu, "hayır" dedim bende yok. "Onları Eymür’den mi aldın, Ağar’dan mı?" dedi. 
Ben dedim, Tarık beyin ofisinde silah ruhsatı, plaka, Ağar imzalarının olduğunu gördüm. 
Her sorduğu sorunun arkasından, "Eymür’den mi, Ağar’dan mı?" diye soruyor. 
Pasaportlara ve plakaya cevap verdim. Sonra başka plakalar sordu bana, 34 ZA ZU bir sürü plaka. Bende tanımadığımı, benim tanıdığım plakanın 34 AY 26 olduğunu, onu teslim ettiğimi söyledim. 
Görevli: Belgesi var mıydı sizde? 
HYN: Bir kopyası vardı bende, kendisine verdim. 
"Ağar seni aradı mı?" diye sordu, "Hayır dedim beni kimse aramadı", sadece Çatlı’nın ziyaretini, beni tehditlerini ve benle iş yapmak istemesini belirttim. "Bu arada bana ölüm tehdidi geldi Haluk Kırcı’dan" dedim. "Ayağını denk alsın, aleyhimde çok konuşuyor" diye. Sonra ülkücülerle ona haber gönderdim beni arasın diye, aramadı öyle kaldı dedim. 

Teoman Paşa'yla Görüşüyor musun? 

TEOMAN KOMAN"Teoman Paşa’yla görüşüp görüşmediğimi" sordu. Bir kere 92 veya 93’de Tarık Beyin ofisinde gördüğümü söyledim. 
"İbrahim Şahin’le görüşüp görüşmediğimi, beni tehdit edip etmediklerini" sordu. Yaşar Öz olayını anlattım. 
Bana “ben senin konunu araştırdım, arkasında biz yokuz, demek ki şirket var” dedi. Sizin kurumu kastetti. “Bana ne Kıbrıs’tan , bu işin arkasında Jandarma'nın, Emniyet’in olduğunu biliyorum” dedi. 
Bana bu Savaş Buldan’a Ağar’ın adamı gitmiş, haraç istemiş, onu sordu, "tanıyor musun?" dedi. Muhsin Korman’ı sordu, evet dedim, tanıyorum, "Kaşif diye bir asker tanıyor musun?" diye sordu. Hayır dedim. 

Görevli: Neyin arkasında? 

HYN: Susurluk’un. "Bunun Kıbrıs’la bir alakası yok, Kıbrıs anten, esas kaynak burası, ondan sizin üzerinize gidiliyor, basına bilgi veren ya Emniyet ya da MİT’tir" dedi. Ayrılırken benim cep telefonumu aldı, kartımı aldı. "Tekrar görüşeceğiz, sizinle işlerimiz olacak" dedi. Ondan sonra bana uzun uzun intibalarını anlattı. 

Görevli: İntibaları neymiş? 

HYN: "Bu işin hesabını kimsenin veremeyeceğini, çoğu işin 'okeysiz' yapıldığını, Tarık Bey'in ve onun kullandığı kişilerin bundan dolayı hedef olduklarını, aralarında mutlaka maddi manevi itilafların çıktığını, bu işin bir hesaplaşması olduğunu, arada insanların ezildiğini" söyledi. 
Benim kara para, uyuşturucu gibi işlerle ilgim olmadığını söyledim. "Sen hedef değilsin, Eymür ve ekibi hedef, şu anda onlar tasfiye halinde, bir takım 'okeysiz' işler yapmışlar, nasıl olur devlet memuru, bunu bile bile yapar" dedi. 
Ağar’dan bahsetti, Yaşar’dan bahsetti. Onların görevi yakalamak, durdurmak dedi. 

Görevli: Bunları Eymür için mi kullandı? 

5'nci Elden Alınan Para

HYN: Hem Eymür için, hem Ağar için kullandı ama daha çok Eymür için kullandı. Sanki "bunu git Eymür’e anlat" demek istiyor. Bende, Eymür'e inandığımı, güvendiğimi, kendisinin haysiyetli olduğuna inandığımı söyledim. 
“O zaman niye sürüldü?” diye sordu. Ben de bilemem diye cevap verdim. 
"Eymür’ün 5. elden para aldığı duyumlarının olduğunu" söyledi. Benim şahsi kanaatim kafasında yanlış oluşumlar var, bu oluşumları raporuna da yansıtacağı kanaatindeyim. Çünkü bana bir şey anlattı, bir paragraf gibi, "bu raporda yer alacak" dedi. 

Görevli: Ne içeriyordu bu? 

HYN: İşte bu "okeysiz" işler. Kürtler öldürülmüş ve saire. Çünkü Ayhan mı, Ziya mı bilemiyorum bir polis yakalanmış İstanbul’da, ifadesinde demiş ki, "Biz görev insanlarıyız, bazı işleri eğitim, görev gereği yaptık. Daha sonra gördük ki amirlerimiz, üstlerimiz kadeh tokuşturuyorlar". 
"Hepsinin verecek hesapları var dedi, bu Teoman Paşa’yı da kapsıyor, çünkü bu işin kaynağı Jandarma, Emniyet, MİT" dedi. Bu tip şeylerin raporuna da yansıyacağına ben kanaat getirdim. 

ANAP'ı Bitirmek İçin Yazıyorum

Bu işlerin kaynağının Ağar olduğunu, yetkilerini fazlasıyla kullandığını söyledi, "Ağar’la askerlerin arasında mutlaka diyalog var, bir takım destek aldı ki bunları yaptı" dedi. Bu cümleyi bitirirken, "siyaset de bunu yerine getirmezse ANAP biter. Zaten belki de ANAP’ı bitirmek için bu raporu yazıyorum, yani bu rapor çıktığında gerekli yaptırımların yerine getirilmeyeceğinden korkuyorum. Bu ANAP’ı bitirir, belki de benden bu isteniyor" dedi. 
Bana “Türkiye’de para aklayan kuruluş var mı?" dedi. Ben de "en büyüğünün devlet olduğunu, ... Bankası ve ... Bank, bunlar tescilli" dedim. 
"Kıbrıs’ta edindiğim izlenimlere göre 'Kent Bank', 'Atlas Bank' tır. Çünkü orada 186 milyon dolar 'cash' para var, bunların içinde Ali Yasak da var, Bedrettin Dalan da var" dedim. 
Hakkı Yaman Namlı'nın, Kutlu Savaş'la ilgili anlatımı bu kadar.

TEM'e Dönüş

Namlı bu görüşmede MİT'teki ilgili görevliye bir başka hususu da aktarmış. anlattığı diğer konu ikinci olayımız: 
HYN: Bana ülkücülerin tanıştırdığı bir şahıs var, Aydın Köstem. Bu adam benimle 1 senedir kontakta. Bir kredi mektubu talep etti benden, Avusturya’da falan bağlantıları var, zaman zaman telefonda görüşüyoruz, bununla bir iş olmadı. 
Daha sonra bununla görüştük, bunu yeri Ankara'da Katip Çelebi sokakta. Büro telefonu 467 05 07, kapısında TEM diye bir levha var. 
Benimle, bana bir tek şey sormaksızın 45 dakika konuştu, "MGK’da siz konuşuldunuz, MGK’na ben rapor veriyorum, Kuzey Irak’ta ve Şırnak’ta kaldım, sizin kim olduğunuzu biliyorum, kardeşiniz Hakan falan" dedi. 
“Sizin Eymür grubunda yer aldığınızı, sır sahibi olduğunuzu, riskli bir insan olduğunuzu biliyorum, MİT’te hiç bir iş ciddi yapılmaz, askerler Kontr Terör’ün başına bir asker getirmek suretiyle burayı toparlayacaklar, bütün politikayı ve bilgileri Askeri İstihbarat yönetecek, Eymür sizi kullandı, siz bunun farkında olmadınız, basının üstünüze gelmesinin arkasında MİT var, kendi yaptıkları işleri örtbas etmek için bunları yapıyorlar ama asker buna uyandı ve orayı tasfiye etti, MİT’i kontrole aldı" dedi. 

Çevik Bir'le Tanıştıracağım 

ÇEVİK BİR Yeşil’in de fasa fiso olduğunu, onu eskiden beri tanıdığını söyledikten ve beni bir hayli övdükten sonra “Siz bize, JİTEM'e transfer olacaksınız, ben sizi sosyal bir ortamda mutlaka Çevik Bir ile bir araya getireceğim" dedi. Benim yurtdışında bir takım faaliyetlerde yer almamı istedi. Altı kişinin öldürülmesi olayını örnek verdi, bunun JİTEM’in işi olduğunu söyledi. 
Bana “bize transfer olacaksın” dedi. Ayrıca, bir proje varmış, kararı alınmış, Avusturya teknolojisi ile Kıbrıs'ta bir el bombası üretilecekmiş, bu şirketin yönetim kuruluna beni istiyor, Hasan Kundakçı da gelecekmiş. 
Bana çok ilginç şeyler anlattı, Eymür ekibinde yer aldığımdan dolayı ben tasfiye listesindeymişim, o ekibin çok yanlışı olduğunu, KTM’nin pasifize edildiğini, bir yarbay veya albayın geleceğini söyledi. Konuşulanları kimseye söylemememi tembihleyerek, yurtdışında ne gibi imkanlarım olduğunu sordu. 

Çatlı'nın Teoman Paşa'dan Ricası

Daha ilginç şeyler anlattı. Beni sorgulayan Jandarma Astsubay Ahmet Altıntaş'ın da pasifize edildiğini, onu, Abdullah Çatlı'nın ricası üzerine Teoman Paşa’nın tayin ettiğini söyledi. Daha evvel bunu bana Çatlı’nın adamları da söylemişti. "Bak bunu tayin ettireceğiz" demişlerdi. 
Görevli: Çatlı, Teoman Paşa’ya mı rica ediyor? 
HYN: Evet. "Kesinlikle bize transfer olmalısın, ancak böyle kurtulursun, ben senin Türkiye’deki problemini, yanlış imajını silerim, sen o ekiple ilgili çok şey biliyorsun, bu altı kişinin öldürülmesi olayının devamı gelecek," dedi. 
"Bu faili meçhullerle ilgili Kürtlerden para aldılar, onu başka yere sevk ettiler, bundan haberin var mıydı?. Askerler Eymür’e dürüst olmadığı için garez, Kuzey Irak Politikası MİT'ten alındı, askeri istihbarata verildi" dedi. 

Görevli: Size nasıl ulaştı bu şahıs? 

Çatlı'nın 2,5 Milyon Dolarlık Çeki

HYN: Biz bunla 1,5 yıl önce telefonda tanıştık. Bu Çatlı’lar ofisimi bastığında, Saadettin Gündoğan diye meşhur bir ülkücü var, onunla Kıbrıs’ta bir yemekte tanışmıştım. Bu Çatlı'nın Kıbrıs'ta görüştüğü yegane insan. Aydın Köstem de Saadettin’le çok sıkı fıkı. Bir de bizim First Merchand Bank'tan çek tahsil etmek isterken yakalattığımız Murat Sükan vardı. (NOT: Aralık 1996'da, Murat Sükan (Cep telefonu 0542.533-0476), Ercüment Kanık ve İlhan isimli şahıslar Kıbrıs'taki First Merchand Bank'a müracaat ederek, Credit Lyonnais isimli Fransız bankasına ait ve Baysa - Mehmet Özbay adına yazılı yaklaşık 2,5 milyon dolar değerindeki çeki (12,5 milyon Fransız Frangı) tahsil etmek istediklerini belirtirler. Çek ile birlikte Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'nın "Mehmet Özbay" adına bastırılmış kartvizitini de verirler. Durumun Kıbrıs ve Türk Polisince öğrenilmesinden sonra Murat Sükan İstanbul'da yakalanır ve Fatih Savcılığına teslim edilir. Basın'ın fazla üzerinde durmadığı bu çekin, uyuşturucu parasının aklanması ile ilgili olduğu sanılmaktadır.) 

İki JİTEM'ci Kol Kola

Aydın Köstem, 43 yaşlarında, evli, asker kökenliymiş, bürosunun duvarlarında çeşitli av silahları, çelik yelekler asılı, Kuzey Irak’ta çekilmiş resimleri var. Dikkatimi çeken resimlerden biri Sami Hoştan ile kol kola çekilmiş olan resmiydi. 
Takip eden konuşmalar kara para ve bankacılık konusunda. En son sözü MİT görevlisi söylüyor ve görüşme bitiyor. 
Görevli: Her şeyden önce sizin şu olayların sonuçlanması lazım. Mümkün mertebe bizle irtibatınız olduğunu saklayın. Ailenizle bile konuşmayın lütfen. 

Evet, bizim zamanında çok önem vermediğimiz ve Tarık Ümit'in yardımcısı olarak nitelendirdiğimiz Hakkı Yaman Namlı galiba Susurluk konusunda hepimizden daha çok bilgi sahibi. Ancak bilgilerini ve ilişkilerini istediğinde, kendi zamanlamasına göre veriyor...

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=272

26. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***


UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 20

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 20 


Kurşun Asker MİT'de,
30/8/2000 - 11:00 
Atin,


TBMM'ne çok sathi bilgiler vererek kendisine sorulan sualleri geçiştiren Korkut Eken, İstanbul DGM Savcılığında önüne konulan telefon dökümlerini görünce TBMM'de tanımadığını beyan ettiği kişileri de tanımaya başlamıştı.

Başarılı Bir Geçmiş

Korkut Eken esasında geçmişi başarılı bir "Özel Harp" veya yeni adı ile "Özel Kuvvetler Komutanlığı" subayı. Evi, aldığı başarı madalyaları ve ödüllerle dolu. Çok iyi bir ailesi var. Hepsi pırıl pırıl, düzgün ve vasıflı insanlar.
Eken iyi bir silah uzmanı, iyi de nişancı. Bir arkadaşının elindeki elmayı 25-30 metreden vurabilecek kadar iyi. Bu "elma tutma" sırasında bir kaç ufak kaza olmuş ama, astları, yürekleri atsa da Korkut emrettiği zaman o elmayı tutmak mecburiyetindeler.
O aynı zamanda, paraşütçülük, kayak, dalgıçlık gibi özel eğitimler de görmüş, ABD'de "rehineli harekat" gibi özel kurslara da katılmış bir kişi. 
Zamanın MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas'ın, Korkut Eken ve Yavuz Ataç'ı Gölbaşı Polis Eğitim Merkezi'nde gördükten sonra, teşkilata almasında, iyi bir sicilin yanı sıra bu vasıfların da etkili olduğu muhakkak.
Eymür'ün, Korkut Eken ve Yavuz Ataç'ın MİT'e alınmasında bir rolü yok. O daha sonra MİT'e giren Kaşif Kozinoğlu - Orhan Çoban grubunun alınmasında etkili oldu.

Kurşun Asker

Eken, fikri çalışmadan ziyade aksiyonu seven bir tip. Taha Kıvanç'ın 29.08.2000 tarihli "Bir filmin çağrıştırdıkları" yazısında bahsettiği, "Kuşatma" filminde Bruce Willis'in canlandırdığı general benzeri bir kurşun asker. Vuralım, kıralım, öldürelim, yakalım...
Eken, DGM Savcılığına verdiği ifadede belirttiği gibi Abdullah Çatlı'yı teşkilatta tanımadı. MİT'den emekli olduktan sonra tanıdı veya daha önceden tanıyordu. Ancak Alaattin Çakıcı ve Tarık Ümit'i MİT'de görevi ile ilgili olarak tanıdı ve aynı Yavuz Ataç'da olduğu gibi, Çakıcı ile görevsel ilişkisi daha sonra özel ilişkiye ve hatta kader birliğine dönüştü.
Alaattin Çakıcı ve Tarık Ümit, o tarihlerde MİT İstanbul Bölge Başkanlığı'ndan Şenkal Atasagun imzasıyla Müsteşarlık Karargahına yollanan 16.Temmuz 1987 tarihli yazıdaki, "kullanılmaları uygundur" mütalaası üzerine MİT'le irtibatlandı lar. 
Kullanılma amaçları, devlet büyüklerinin "kanları yerde kalmayacak", "terör örgütlerine gerekli cevap verilecek" tarzdaki açıklamalardan sonra MİT'e verilen yurt dışı görevler kapsamındaydı, yani Asala ve PKK terör örgütleri ile mücadele.

Bu Adam İşe Yaramaz

Alaattin Çakıcı'nın yanında 3-4 kişi daha vardı. Bunların hepsi, özel bir yerde, Korkut Eken tarafından eğitime tabi tutulmaya başlandılar. 
Eken, Çakıcı grubundan pek memnun değildi. "Bunlar tabanca tutmayı bile bilmiyorlar, beş metreden hedefi vuramıyorlar" diyordu. Bu gruptan iki kişi gözünü doldurmuştu. Biri Çakıcı Fransa'da yakalandığında yanında bulunan Murat (veya Muradi ) Güler, diğeri geçtiğimiz yıllarda öldürülen Şener Turan (Sarı Şenol).
Eken'e göre Alaattin Çakıcı işe yaramazdı. Ancak diğerleri üzerinde büyük hakimiyeti vardı. Eken, eğitim sırasında Çakıcı'ya el bombası attırmaya kalkmış, Çakıcı'nın her yanının titrediğini görünce adamlarının yanında mahcup olmasın diye onları başka yere yollamıştı. Eken, Çakıcı'nın haline gülüyor, Çakıcı'nın önemli bir faaliyette sıkıntı yaratabileceğini söylüyordu.
Eğitimden sonra Çakıcı ekibi Ağustos 1987'nin ilk günlerinde, Tarık Ümit ve Yavuz Ataç'la birlikte, planlanan bir faaliyetle ilgili olarak yurtdışına yollandılar. Tarık Ümit'in lisanı vardı, Avrupa'yı da iyi biliyordu. Becerikli olduğundan bir çok bürokratik engeli aşabiliyor, ihtiyaçları karşılayabiliyordu. Yavuz Ataç'ın ise aktif bir görevi yoktu, o sadece uzaktan çalışmaları izleyecekti. Orduda iken Brüksel'de görev yapmıştı, lisan da biliyordu.

İlk Yurtdışı, İlk Görev

Çakıcı'nın ise yurt dışına ilk çıkışıydı. Çakıcı sonraki yıllarda Avrupa'nın bütün giriş çıkış kapılarını öğrenip yıllarca kaçak olarak yaşamayı başardı. Sadece Avrupa'da değil, Singapur'dan Newyork'a, Londra'dan Sudan'a kadar hemen her yerde.
Çakıcı ekibi ile planlanan faaliyet gerçekleşmedi. Ya bir sızma olmuş, ya da bir tesadüf eseri faaliyetin yapılacağı yerdeki güvenlik güçleri aynı hedefe yönelmişlerdi. Ekip 10 gün kadar yurtdışında kaldıktan sonra geri döndü.
Çakıcı'nın bu tarihten 10 yıl kadar sonra, Şenkal Atasagun'un Operasyon Başkanı olduğu devrede yine neticesiz bir operasyonda kullanması dışında, MİT'de aldığı hiç bir aktif görev yoktur. Çakıcı'nın "Asala'yı bitirdiği, PKK ile savaştığı" gibi hikayeler tamamen uydurmadır. Komik olan, Çakıcı'nın da bu hikayelere kendini de inandırmış olmasıdır. Hem de o kadar ki, bir telefon konuşmasında Eymür'e "Biz bu vatan için neler yaptık ağabey, değil mi?" diye soracak kadar.

Rakipleri Rapor

Çakıcı bir süre yeni bir faaliyette kullanılmak üzere el atında tutuldu. 
Bu dönemde kendisinden daha ziyade haber kaynağı olarak istifade edildi. 
Rapor ettiği konular genellikle "Ülkücü" şahısların faaliyetleri ile ilgiliydi. 
Eymür, bir keresinde Çakıcı'nın yalan bir haber ilettiğini tespit etti. Haberin konusu o tarihlerde Çakıcı'nın rakip gördüğü Drej Ali lakaplı Ali Yasak ve arkadaşlarının PKK'lı şahıslarla uyuşturucu kaçakçılığı yaptığına dairdi.
Eymür, Çakıcı'nın bu şekilde yalan haber üreterek kendilerini yönlendirmeye çalışmasına fena halde kızmıştı. Artık bir daha onun yüzünü görmek istemiyordu. Araya Korkut Eken girdi, Çakıcı'nın çok pişman olduğunu, bir daha böyle bir terbiyesizlik yapmayacağını söyleyerek Çakıcı'yı affettirdi.
Çakıcı'ya en çok kızan Hiram Bey olmuştu. Konu Çakıcı'nın MİT'le ilişkili olduğu bir devrede yanında görevliler varken Ankara Dedeman Oteli'nde maraza çıkarıp birkaç kişiyi yaralaması ile ilgiliydi.

Rezalet...

Olay anında Çakıcı'nın yanında olmamakla birlikte Eymür de o anda Dedeman Otelindeydi. Korkut Eken Çakıcı'nın yanında, Yavuz Ataç da civardaydı. Bir anda silahlar patlamaya, herkes bir tarafa kaçışmaya başladı. Eken, Çakıcı'ya müdahale edip otelin dışına çıkarmaya çalışmış, bir araca bindirip civardan uzaklaştırmıştı. Çakıcı bu arada iki-üç kişiyi yaralamıştı. 
Eymür ne olduğunun farkında değildi. Resepsiyona gidip ne olduğunu sordu. Olay o kadar ani olmuştu ki kimse bir şey bilmiyordu. Herkes oteli terk etmekle meşguldü.
Olayın nedeni sonradan anlaşıldı. Otelde alkollü bir şahıs, Çakıcı'ya samimiyetle yaklaşarak "Affedersiniz, Siz Dündar Kılıç değil misiniz?" diye sormuştu. Çakıcı huylanmış ve adamı vurmuştu. Kaçarken önüne gelen bir kaç kişiye daha ateş etmişti.
Bu bir rezaletti. Olayı soruşturan Polis Şefleri Çakıcı'yı tespit etmişlerdi. Yanında Korkut'un olduğu da biliniyordu. 
Bir Polis Şefi ertesi gün Eymür'ü arayarak olaydan bahsedip "Korkut Yarbay'ın da Çakıcı'nın yanında olduğu söyleniyor ama biz ihtimal vermiyoruz" dedi. Bu nazik bir şekilde verilen "biliyoruz ama üzerinde durmuyoruz" mesajı idi.

Kafasına Sıkın Emri

Hiram Bey köpürüyordu. Sizin bulunduğunuz yerde bunu yapması, hem bu teşkilata hem de sizlere en büyük hakarettir. Siz buna nasıl tahammül ediyorsunuz. Götürün bir yere sıkın kafasına cezasını verin. Kimse bu teşkilatı küçük düşürüp kullanamaz.
Eymür, ilk defa Hiram Bey'den, hem de astlarının yanında azar işitiyordu. Onun kızgınlığı karşısında kendi kızgınlığını unutmuşu. O anda Hiram Bey ile tartışmaması gerektiğini biliyordu. "Başüstüne" deyip makamından ayrıldı.
Birkaç gün gözükmeyip, Hiram Bey'in yumuşamasını beklediler. Çakıcı, Hiram Bey'in kızgınlığını öğrenmişti. O, aynı gün cezaevine girmeye ve hayatının olağan hadiseleri arasında sayılan adam yaralamanın cezasını çekmeye çoktan razıydı ama bu kızgınlığın kendisine ne gibi olumsuzluklar getirebileceğini kestiremiyordu. 

Kesilen Resmi İlişkiler

Hiram Bey, verdiği emri tekrarlamadı. Çakıcı birkaç gün sonra Ankara'dan uzaklaştırılarak kendi kaderine bırakıldı ve resmi ilişki kesildi. 
Hareketli bir dönemdi, hadiseler birbirini kovalıyor, günler hızla geçiyordu.
1987 son aylarında MİT Raporu olayı patlamıştı. Kutlu Savaş'ın soruşturmaları sonrası, Mayıs 1988'in son günlerinde Hiram Bey, Eymür ve Korkut Eken, emeklilik dilekçelerini vererek teşkilattan ayrıldılar.
Evet, Çakıcı-MİT ilişkileri kesilmişti ama, Eken-Ataç-Çakıcı üçlüsünün ilişkisi hiç bir zaman kesilmedi.

Özenti

Eken ilk başlarda hafife aldığı Çakıcı'nın bilahare tesirinde kaldı. Filim seyredip, filmin kahramanını taklit eden çocuklar gibi Çakıcıyı taklit etmeye başladı. Kendisine geç servis yapan lokantada tabanca çekip havaya ateş ettikten sonra garsonların etrafında pervane kesilmesinden, hesap vermeden eli öpülerek lokantayı terk etmekten zevk almaya başladı. 
Bunların Eymür tarafından duyulmaması için her türlü gayreti sarf ediyordu ama Eymür bazen yaptıklarından haberdar oluyordu. Birkaç kez kendisine bu tip hareketlerin onun evveliyatına ve mevcut durumuna yakışmadığını söyleyerek ikaz etti.
Eymür'ün haberi olmadığı konular da oluyordu. Çakıcı'nın o yıllarda Eken'e otomobil aldığını, Eymür uzun yıllar sonra tekrar göreve döndüğünde öğrendi. O tarihte olay kendisinden saklanmıştı.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=248

21.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

..