Teoman KOMAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Teoman KOMAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2019 Pazar

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 25

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 25



Bir Dolandırıcı ve İki Olay
28/10/2000 - 11:00 
Atin,


Astsubay Seyit Ahmet Altıntaş'ın TBMM Susurluk araştırma komisyonuna neden yalan beyanda bulunduğunu, neden " Mehmet Eymür'ün boğazını sıkmak lazım" dediğini tahlil etmeden önce, olayların gelişmesini daha iyi anlamak etmek için konuyla ilgili iki olaya yer vermek istedik. 

Birinci Olay: 1995 yılının Eylül ayı.

MİT'teki "Özel Kuvvetler orijinli" emekli subaylar, Orhan Çoban, Yavuz Ataç ve Kaşif Kozinoğlu, Genelkurmay'dan gelen bir talep üzerine özel bir silah alımı ile uğraşıyorlar.
Moskova'da bürosu bulunan bir Avusturya şirketi, üst düzey bir Rus generalinin; elinde bulunan 1500 adet RPO silahını TSK'ne teklif etmiş ve bu maksatla Genel Kurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda görüşmeler yapılmış. 
Silah, TSK'nın ilgisini çekiyor. Ancak söz konusu silahların, ihale yolu ile açık olarak satın alınması mümkün değil.

TEM 

MİT'teki emekli subaylar, Sovyet yapısı silahların Türkiye'deki pazarlayıcılarından TEM Şirketi sahibi Aydın Köstem ile irtibat kuruyorlar. Aydın Köstem eski görevlerinden tanıdıkları, mutemet bir şahıs. Mehmet Cemal Kulaksızoğlu ve Rüzgar Güvenlik'in sahibi İrfan Özcan'la aynı ekipten.
Aydın Köstem, "deneme maksadı ile kullanılacak 3 çift RPO silahını bizzat kendisinin Moskova'ya giderek, getirebileceğini, bunun toplam maliyetinin 20 - 25 bin dolar olacağını" söylüyor.
MİT'çi emekli subaylar, MİT örtülü ödeneğinden 15 bin dolar alarak Aydın Köstem'e veriyorlar.
Aralık 1995'e kadar Aydın Köstem'den ses seda çıkmıyor. Köstem, 10 Aralık 1995'de MİT'teki muhataplarını arıyor. "Avusturya şirketi deneme maksadı ile ilk etapta, 10 çiftten aşağı silah vermeyi kabul etmiyor". diyor ve bu silahları getirebilmek için 35 bin dolar daha para istiyor.
MİT'çi emekli subaylar, bu hususu Genelkurmay yetkililerine ilettiklerini ve kendilerine "Sayın Genel Kurmay Başkanı bu konuya çok önem veriyor, 35.000 ABD dolarının da teşkilatınızca ödenmesi uygun olur" dediklerini rapor ediyorlar.

Sonra ne mi oluyor?

Aydın Köstem, silahları temin edemediğini ve parayı harcadığını söylüyor. Yani banka dolandırıcılığından sabıkalı Kulaksızoğlu ekibi MİT'i de dolandırıyor.

İkinci Olay: 

İkici olayı, yakın tarihte yollanan bir belgeden öğrendik.
Birinci olaydan tam iki sene sonra, 24 Aralık 1997.
Susurluk olayları bütün şiddeti ile gündemde, MİT Kontr-Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür görevden alınarak ABD'ye gönderilmiş, MİT'in en aktif ünitesi olan Kontr-Terör Merkezi pasifize edilmiş, personeli dağıtılmış.
Tarık Ümit'in ortağı Hakkı Yaman Namlı, Ankara'da MİT'ten bir yetkili ile görüşüyor ve başından geçenleri anlatıyor.

Süper Müfettiş!

KUTLU SAVAŞKonuşmanın bir bölümünün ikinci olayla doğrudan ilgisi yok. MİT'in gizli operasyonlarını kamuoyuna açıklarken, "banka yolsuzluklarına" gizlilik damgası koyan Kutlu Savaş'la ilgili. 
MİT'ten öğrendiği bilgileri "Mesut Yılmaz"a aktaran ve Yılmaz'ın bu bilgileri "Turgay Ciner" gibi kişilere "şantaj unsuru" olarak kullanmasını sağlayan "Süper Müfettiş!"
Danıştay'ın nihai kararından sonra, eylemleri ve iftiraları nedeniyle hakkında "tazminat davası" açmayı planladığımız 3-4 kişiden biri.
Konuşmada bizim de sonradan öğrendiğimiz bazı önemli unsurlar var: 

Hakkı Yaman Namlı MİT Görevlisine anlatıyor:

HYN: Kıbrıs'a gelen Maliye Müfettişlerinin sorgu - sualinden sonra, aile dostumuz, eski Ticaret Bakanlığı Genel Müdürü ve Kıbrıs Hava Yolları’nın Genel Kurul Başkanı Sabahattin Beyaz vasıtasıyla Kutlu Savaş'a gittim. 
"Başıma böyle bir şey geldi, Maliyeden dolayı ve bunun sizden kaynaklandığı kanaatindeyim, çünkü normal denetleme her sene oluyor, bu sene Kıbrıs’a gelen müfettişler, sizin adınızı vererek, 'Mehmet Ağar'ın hesabı var mı, Mehmet Eymür’ün hesabı var mı, ortaklığı var mı?' gibi sualler sordular. Ben de rahatsız oldum." dedim. 
Kutlu Savaş’a bir hışımla gitmiştim, aslında hata etmişim, "ben sizi tanımıyorum" dedi. 
Bir saat kadar görüştük. MİT'le ilişkim olup olmadığını sordu. Ben de "Mehmet Eymür'le 1987’de tanıştım" dedim. (Not : Mehmet Eymür, Hakkı Yaman Namlı'yı ilk kez 1993 yıllarında, emekli olduğu sırada, İstanbul'a yaptığı bir seyahatte, Tarık Ümit'in yanında görmüştür. Tarık Ümit, bir banka kuracaklarını söyleyerek, Hakkı Yaman Namlı'yı 'bankacı' ortağı olarak tanıştırmıştır.)

İfadeleri İstiyorum

"Tekrar görüşelim, size bazı sorular sormak istiyorum, askere ve DGM'ye verdiğiniz ifadeyi istiyorum" dedi. Sözde benim verdiğim ifade kayıpmış. 
Görevli: Siz askere ne zaman ifade verdiniz? 
HYN: Tarık kaybolduğunda, Ahmet Altıntaş’a. Neyse o ifadeyi götürdüm. Mehmet Eymür’ü aradım, anlattım. "Git bakalım bir görüş" dedi. İki saat elli dakika sürdü. 
Görevli: Ne zamandı bu? 
HYN: Geçen hafta. Sizleri aradım, sonunda bulamayınca Mehmet Ağabey'e faks çektim, "Ağabey, ulaşamıyorum, lütfen beni aramalarını söyleyin" dedim. 
Ondan sonra ben Kutlu Bey’le görüştüm, ilginç gelen konuları not aldım. 
"Tarık’ın ne derecede faili meçhul cinayetlere bulaştığını, Eymür’ün bunlarla bir ilgisi olup olmadığını, benim Yeşil’le görüşüp görüşmediğimi, bizle ortaklığı, hesabı olup olmadığını, daha çok Eymür’ün hesabı olup olmadığını, Eymür'ün Adil Öngen’le ilişkisinin ne olduğunu, benin ilgimin olup olmadığını" sordu. 
Eymür'ün Paraları Nerede?
"Seni çalıştırdılar mı, sana, iş yaptırdılar mı?" dedi. Kanaatim, bir takım kişiler ve kuruluşlar, benim Eymür’ün ve ekibinin bir takım maddi işlerini yaptığım, yönettiğim ve paralarını sakladığım imajını vermiş. 
Görevli: İkinci görüşmeyi ne zaman yaptınız? 
HYN: Geçen hafta Salı. Biz görüşürken iki Bakan aradı, hiç kimseyi bağlatmadı. 
"Senin güvendiğin insanlar beşinci elden para almışlar, bunu biliyor musun?" dedi. "Görmedim, duymadım" dedim. Eymür için diyor bunu. 
"Peki senden ne istediler" dedi, "yurtdışındaki görüştüğüm şahıslar ile ilgili, şu anda detayı size anlatmak durumunda değilim" dedim. 
"Mesela Lübnan’a Suriye’ye gittin mi?" diye sordu. Ticaret için gittiğimi söyledim. "Belçika’ya, Hollanda’ya, Romanya’ya gittin mi?" Gittim tabi, oraya da ticaret için gidiyorum ama özel bir iş yapmak için değil. 
İlk önce Ağar’ın üzerinde durdu. Ağar’ın üzerinde şey yapmayınca ikinci görüşmede, “Siz onların elemanıymışsınız, sizi zaman zaman kullanıyorlarmış,” dedi. 
Görevli: Ağar için mi soruyor bunu? 
HYN: Hayır, Eymür için soruyor. “Sence Eymür’ün onunla ilişkisi var mı?” diye soruyor. 

Görevli: Kimle? 

HYN: N esim Malki üzerinde çok durdu. Tarık’tan dolayı tabi. Tarık, Malki ile görüşüyordu. Bir takım paralar almışlar, Tarık ve ekibi, Korkut ve ekibi, Ağar ve ekibi. "Bunlar sizle bağlantılı mı, Sence bu paralar nerede, Kıbrıs’ta mı?, hesapları var mı?" diye sordu. 
İşte bana 10-15 tane isim saydı, "sizde bunların hesapları var mı, faaliyetleri oldu mu?" Yeşil’i dahi sordu 'Ahmet Demir' diye. Ben de Tarık’la birlikte bir kere gördüğümü söyledim. Eymür ve ekibinin neler yaptığını sordu. 
Görevli: Peki Eymür’le görüştüğünüzü söylediniz mi? 

Eymür'le İrtibatım Var, Teşkilat'la Yok!

HYN: Görüştüğümü söyledim. Teşkilat’la irtibatım olduğunu söylemedim. Tarık’la beraber Eymür’le Ankara’da görüştüğümü söyledim. Bana Zafer'i, Turan'ı sordu. Tarık Bey zamanında görüştüğümü fakat bir beraberliğim olmadığını söyledim. 
Görevli: Şimdi şöyle sorayım, Teşkilattan kimlerle görüştüğünüzü söylediniz? 
HYN: O bana isim verdi, ben ona evet - hayır dedim. Ben ona isim vermedim. “Bu son zamanlarda, 93-94’de kimle görüştün", Mikail’i sordu bana, Ali Yasak’ı sordu. 
Görevli: Mikail’i ne olarak sordu? 
HYN: "Nereden tanıyorsun, nasıl tanıyorsun, onun sizinle bağlantısı var mı?" diye sordu. "84’de yurtdışında tanıdığımı, İstanbul’da, Ankara’da ticareti faaliyetlerimiz olduğunu" söyledim. Drej Ali’yi sordu, Korkut Bey’i, İbrahim Şahin’i, Çatlı’yı tek tek sordu. Ben de mahkemeye verdiğim ifadenin aynısını ona da verdim. 
İkinci konuşmada “Eymür’ün hesabı var mı, sizinle iş yaptı mı maddi manevi?” Tabi bu vesileyle Erol Evcil’i, Adil Öngen’i, Alaattin Çakıcı’yı, onlarla bir araya gelip gelmediğimizi sordu. " Adil beyle 3-4 defa görüştüğümü, komşu olduğumuzu ama bir yakınlığımızın olmadığını" söyledim. Bana Tarık’ın Korkut’la olan diyaloğunu sordu. Görüştüklerinin, daha sonra aralarının açıldığını, Tarık’ın Korkut’a araba hediye ettiğini, onları ve sair hep sordu. "Sizce Eymür’ün haberi var mı, onun bilgisi dahilinde mi oldu” ben de gazetede okuduklarımdan ve duyduklarımdan Tarık Bey’in çok yönlü bir insan olduğunu, bir çok kuruluşla görüştüğünü, "bizzat görüştüğünü görmedim" dedim. 

Eymür'den mi, Ağar'dan mı?

Sonra pasaportları sordu bana, bende olup olmadığını sordu, "hayır" dedim bende yok. "Onları Eymür’den mi aldın, Ağar’dan mı?" dedi. 
Ben dedim, Tarık beyin ofisinde silah ruhsatı, plaka, Ağar imzalarının olduğunu gördüm. 
Her sorduğu sorunun arkasından, "Eymür’den mi, Ağar’dan mı?" diye soruyor. 
Pasaportlara ve plakaya cevap verdim. Sonra başka plakalar sordu bana, 34 ZA ZU bir sürü plaka. Bende tanımadığımı, benim tanıdığım plakanın 34 AY 26 olduğunu, onu teslim ettiğimi söyledim. 
Görevli: Belgesi var mıydı sizde? 
HYN: Bir kopyası vardı bende, kendisine verdim. 
"Ağar seni aradı mı?" diye sordu, "Hayır dedim beni kimse aramadı", sadece Çatlı’nın ziyaretini, beni tehditlerini ve benle iş yapmak istemesini belirttim. "Bu arada bana ölüm tehdidi geldi Haluk Kırcı’dan" dedim. "Ayağını denk alsın, aleyhimde çok konuşuyor" diye. Sonra ülkücülerle ona haber gönderdim beni arasın diye, aramadı öyle kaldı dedim. 

Teoman Paşa'yla Görüşüyor musun? 

TEOMAN KOMAN"Teoman Paşa’yla görüşüp görüşmediğimi" sordu. Bir kere 92 veya 93’de Tarık Beyin ofisinde gördüğümü söyledim. 
"İbrahim Şahin’le görüşüp görüşmediğimi, beni tehdit edip etmediklerini" sordu. Yaşar Öz olayını anlattım. 
Bana “ben senin konunu araştırdım, arkasında biz yokuz, demek ki şirket var” dedi. Sizin kurumu kastetti. “Bana ne Kıbrıs’tan , bu işin arkasında Jandarma'nın, Emniyet’in olduğunu biliyorum” dedi. 
Bana bu Savaş Buldan’a Ağar’ın adamı gitmiş, haraç istemiş, onu sordu, "tanıyor musun?" dedi. Muhsin Korman’ı sordu, evet dedim, tanıyorum, "Kaşif diye bir asker tanıyor musun?" diye sordu. Hayır dedim. 

Görevli: Neyin arkasında? 

HYN: Susurluk’un. "Bunun Kıbrıs’la bir alakası yok, Kıbrıs anten, esas kaynak burası, ondan sizin üzerinize gidiliyor, basına bilgi veren ya Emniyet ya da MİT’tir" dedi. Ayrılırken benim cep telefonumu aldı, kartımı aldı. "Tekrar görüşeceğiz, sizinle işlerimiz olacak" dedi. Ondan sonra bana uzun uzun intibalarını anlattı. 

Görevli: İntibaları neymiş? 

HYN: "Bu işin hesabını kimsenin veremeyeceğini, çoğu işin 'okeysiz' yapıldığını, Tarık Bey'in ve onun kullandığı kişilerin bundan dolayı hedef olduklarını, aralarında mutlaka maddi manevi itilafların çıktığını, bu işin bir hesaplaşması olduğunu, arada insanların ezildiğini" söyledi. 
Benim kara para, uyuşturucu gibi işlerle ilgim olmadığını söyledim. "Sen hedef değilsin, Eymür ve ekibi hedef, şu anda onlar tasfiye halinde, bir takım 'okeysiz' işler yapmışlar, nasıl olur devlet memuru, bunu bile bile yapar" dedi. 
Ağar’dan bahsetti, Yaşar’dan bahsetti. Onların görevi yakalamak, durdurmak dedi. 

Görevli: Bunları Eymür için mi kullandı? 

5'nci Elden Alınan Para

HYN: Hem Eymür için, hem Ağar için kullandı ama daha çok Eymür için kullandı. Sanki "bunu git Eymür’e anlat" demek istiyor. Bende, Eymür'e inandığımı, güvendiğimi, kendisinin haysiyetli olduğuna inandığımı söyledim. 
“O zaman niye sürüldü?” diye sordu. Ben de bilemem diye cevap verdim. 
"Eymür’ün 5. elden para aldığı duyumlarının olduğunu" söyledi. Benim şahsi kanaatim kafasında yanlış oluşumlar var, bu oluşumları raporuna da yansıtacağı kanaatindeyim. Çünkü bana bir şey anlattı, bir paragraf gibi, "bu raporda yer alacak" dedi. 

Görevli: Ne içeriyordu bu? 

HYN: İşte bu "okeysiz" işler. Kürtler öldürülmüş ve saire. Çünkü Ayhan mı, Ziya mı bilemiyorum bir polis yakalanmış İstanbul’da, ifadesinde demiş ki, "Biz görev insanlarıyız, bazı işleri eğitim, görev gereği yaptık. Daha sonra gördük ki amirlerimiz, üstlerimiz kadeh tokuşturuyorlar". 
"Hepsinin verecek hesapları var dedi, bu Teoman Paşa’yı da kapsıyor, çünkü bu işin kaynağı Jandarma, Emniyet, MİT" dedi. Bu tip şeylerin raporuna da yansıyacağına ben kanaat getirdim. 

ANAP'ı Bitirmek İçin Yazıyorum

Bu işlerin kaynağının Ağar olduğunu, yetkilerini fazlasıyla kullandığını söyledi, "Ağar’la askerlerin arasında mutlaka diyalog var, bir takım destek aldı ki bunları yaptı" dedi. Bu cümleyi bitirirken, "siyaset de bunu yerine getirmezse ANAP biter. Zaten belki de ANAP’ı bitirmek için bu raporu yazıyorum, yani bu rapor çıktığında gerekli yaptırımların yerine getirilmeyeceğinden korkuyorum. Bu ANAP’ı bitirir, belki de benden bu isteniyor" dedi. 
Bana “Türkiye’de para aklayan kuruluş var mı?" dedi. Ben de "en büyüğünün devlet olduğunu, ... Bankası ve ... Bank, bunlar tescilli" dedim. 
"Kıbrıs’ta edindiğim izlenimlere göre 'Kent Bank', 'Atlas Bank' tır. Çünkü orada 186 milyon dolar 'cash' para var, bunların içinde Ali Yasak da var, Bedrettin Dalan da var" dedim. 
Hakkı Yaman Namlı'nın, Kutlu Savaş'la ilgili anlatımı bu kadar.

TEM'e Dönüş

Namlı bu görüşmede MİT'teki ilgili görevliye bir başka hususu da aktarmış. anlattığı diğer konu ikinci olayımız: 
HYN: Bana ülkücülerin tanıştırdığı bir şahıs var, Aydın Köstem. Bu adam benimle 1 senedir kontakta. Bir kredi mektubu talep etti benden, Avusturya’da falan bağlantıları var, zaman zaman telefonda görüşüyoruz, bununla bir iş olmadı. 
Daha sonra bununla görüştük, bunu yeri Ankara'da Katip Çelebi sokakta. Büro telefonu 467 05 07, kapısında TEM diye bir levha var. 
Benimle, bana bir tek şey sormaksızın 45 dakika konuştu, "MGK’da siz konuşuldunuz, MGK’na ben rapor veriyorum, Kuzey Irak’ta ve Şırnak’ta kaldım, sizin kim olduğunuzu biliyorum, kardeşiniz Hakan falan" dedi. 
“Sizin Eymür grubunda yer aldığınızı, sır sahibi olduğunuzu, riskli bir insan olduğunuzu biliyorum, MİT’te hiç bir iş ciddi yapılmaz, askerler Kontr Terör’ün başına bir asker getirmek suretiyle burayı toparlayacaklar, bütün politikayı ve bilgileri Askeri İstihbarat yönetecek, Eymür sizi kullandı, siz bunun farkında olmadınız, basının üstünüze gelmesinin arkasında MİT var, kendi yaptıkları işleri örtbas etmek için bunları yapıyorlar ama asker buna uyandı ve orayı tasfiye etti, MİT’i kontrole aldı" dedi. 

Çevik Bir'le Tanıştıracağım 

ÇEVİK BİR Yeşil’in de fasa fiso olduğunu, onu eskiden beri tanıdığını söyledikten ve beni bir hayli övdükten sonra “Siz bize, JİTEM'e transfer olacaksınız, ben sizi sosyal bir ortamda mutlaka Çevik Bir ile bir araya getireceğim" dedi. Benim yurtdışında bir takım faaliyetlerde yer almamı istedi. Altı kişinin öldürülmesi olayını örnek verdi, bunun JİTEM’in işi olduğunu söyledi. 
Bana “bize transfer olacaksın” dedi. Ayrıca, bir proje varmış, kararı alınmış, Avusturya teknolojisi ile Kıbrıs'ta bir el bombası üretilecekmiş, bu şirketin yönetim kuruluna beni istiyor, Hasan Kundakçı da gelecekmiş. 
Bana çok ilginç şeyler anlattı, Eymür ekibinde yer aldığımdan dolayı ben tasfiye listesindeymişim, o ekibin çok yanlışı olduğunu, KTM’nin pasifize edildiğini, bir yarbay veya albayın geleceğini söyledi. Konuşulanları kimseye söylemememi tembihleyerek, yurtdışında ne gibi imkanlarım olduğunu sordu. 

Çatlı'nın Teoman Paşa'dan Ricası

Daha ilginç şeyler anlattı. Beni sorgulayan Jandarma Astsubay Ahmet Altıntaş'ın da pasifize edildiğini, onu, Abdullah Çatlı'nın ricası üzerine Teoman Paşa’nın tayin ettiğini söyledi. Daha evvel bunu bana Çatlı’nın adamları da söylemişti. "Bak bunu tayin ettireceğiz" demişlerdi. 
Görevli: Çatlı, Teoman Paşa’ya mı rica ediyor? 
HYN: Evet. "Kesinlikle bize transfer olmalısın, ancak böyle kurtulursun, ben senin Türkiye’deki problemini, yanlış imajını silerim, sen o ekiple ilgili çok şey biliyorsun, bu altı kişinin öldürülmesi olayının devamı gelecek," dedi. 
"Bu faili meçhullerle ilgili Kürtlerden para aldılar, onu başka yere sevk ettiler, bundan haberin var mıydı?. Askerler Eymür’e dürüst olmadığı için garez, Kuzey Irak Politikası MİT'ten alındı, askeri istihbarata verildi" dedi. 

Görevli: Size nasıl ulaştı bu şahıs? 

Çatlı'nın 2,5 Milyon Dolarlık Çeki

HYN: Biz bunla 1,5 yıl önce telefonda tanıştık. Bu Çatlı’lar ofisimi bastığında, Saadettin Gündoğan diye meşhur bir ülkücü var, onunla Kıbrıs’ta bir yemekte tanışmıştım. Bu Çatlı'nın Kıbrıs'ta görüştüğü yegane insan. Aydın Köstem de Saadettin’le çok sıkı fıkı. Bir de bizim First Merchand Bank'tan çek tahsil etmek isterken yakalattığımız Murat Sükan vardı. (NOT: Aralık 1996'da, Murat Sükan (Cep telefonu 0542.533-0476), Ercüment Kanık ve İlhan isimli şahıslar Kıbrıs'taki First Merchand Bank'a müracaat ederek, Credit Lyonnais isimli Fransız bankasına ait ve Baysa - Mehmet Özbay adına yazılı yaklaşık 2,5 milyon dolar değerindeki çeki (12,5 milyon Fransız Frangı) tahsil etmek istediklerini belirtirler. Çek ile birlikte Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'nın "Mehmet Özbay" adına bastırılmış kartvizitini de verirler. Durumun Kıbrıs ve Türk Polisince öğrenilmesinden sonra Murat Sükan İstanbul'da yakalanır ve Fatih Savcılığına teslim edilir. Basın'ın fazla üzerinde durmadığı bu çekin, uyuşturucu parasının aklanması ile ilgili olduğu sanılmaktadır.) 

İki JİTEM'ci Kol Kola

Aydın Köstem, 43 yaşlarında, evli, asker kökenliymiş, bürosunun duvarlarında çeşitli av silahları, çelik yelekler asılı, Kuzey Irak’ta çekilmiş resimleri var. Dikkatimi çeken resimlerden biri Sami Hoştan ile kol kola çekilmiş olan resmiydi. 
Takip eden konuşmalar kara para ve bankacılık konusunda. En son sözü MİT görevlisi söylüyor ve görüşme bitiyor. 
Görevli: Her şeyden önce sizin şu olayların sonuçlanması lazım. Mümkün mertebe bizle irtibatınız olduğunu saklayın. Ailenizle bile konuşmayın lütfen. 

Evet, bizim zamanında çok önem vermediğimiz ve Tarık Ümit'in yardımcısı olarak nitelendirdiğimiz Hakkı Yaman Namlı galiba Susurluk konusunda hepimizden daha çok bilgi sahibi. Ancak bilgilerini ve ilişkilerini istediğinde, kendi zamanlamasına göre veriyor...

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=272

26. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***


8 Nisan 2016 Cuma

Orgenerallere Açık Mektup



Orgenerallere Açık Mektup 



Ali İhsan Gürcihan 
Açık İstihbarat 
Tarih:18/12/2013
Türü:İç Politika 




Bütün pislik uygulamaların ortaya birer birer çıktığı bu ortamda bile eğer söyleyecek tek kelimeniz yok ise işte o zaman düşünmek ve sizlerin sadakatini sorgulamak gerekir.

 Hiç düşündünüz mü ve gerçekten kendinizi  hiç sorguladınız mı ?

Bizlere her açıdan emeği geçen bu komutanlarımız,neden beraber darbe yapacakları adamları  değil de, bu üst düzey görevler için sizler gibi İktidar’ın da sonsuz güvenini kazanacak  Generaller’i tercih edip terfi ettirdiler. 

www.acikistihbarat.com 
19.12.2013



 Emekli bir General olarak özellikle Orgeneral ve Oramiraller’e açık mektubumdur.

 AKP ve Cemaat odaklı son gelişmeleri bir kamu görevlisi  ya da en azından bir vatandaş olarak sizlerin de takip ettiğini düşünüyor ya da öyle sanıyorum. 

 MGK’dan sızan dokümanlar,dershaneler  üzerinden  başlayan tartışmalar, rüşvet ve yolsuzlukla ilgili son operasyon, bu Ülke’de on yılı aşkın bir süredir  yapılan tüm demokrasi dışı uygulama ve pislikleri,çok açık bir şekilde  ortaya koymaktadır.

 Yıllardır ifade etmeye ve duyurmaya çalıştığımız gibi ;

 Cumhuriyet’le hesaplaşma ortak amacı ile AKP ve Cemaat’in çok yakın zamana kadar sıkı bir dayanışma ve işbirliği içerisinde bulundukları,

Güvenlik ve İstihbarat birimleri ile Yargı içerisinde  özel  yapılanmalara giderek  bu özel kadroları paylaştıkları, 

Amaçlarına ulaşmak için Adalet,Hak,Hukuk tanımaksızın  muhalefet eden  insanları vicdansızca karaladıkları,

Bugün meşruluğu her açıdan tartışılması gereken çıkar ve rüşvete dayalı bir hükümranlık yarattıkları,

Asker Vesayetini gerekçe göstererek Cumhuriyet’e sahip çıkan TSK’ni,sahte demokrasi söylem ve yaklaşımları ile yıprattıkları,

Ergenekon,Balyoz ve benzeri bir çok özel dava ile küçük doğrular üzerinden,düzmece özel senaryolar yaratarak Komutanlarımızı, arkadaşlarımızı yıllardır hapislerde tuttukları ve tutmaya da devam ettikleri, birçok genç ve idealist arkadaşımızın ise geleceklerini kararttıkları, AKP ve Cemaat sürtüşmesi sonucu tüm açıklığı ile ortaya çıkmış  ve bugüne kadar  iddia ettiğimiz  demokrasi ve hukuk dışı yaklaşımlar kanıtlanmıştır.
  
 General ve Amiral arkadaşlar kısacası ;

Kendi düzenlerini kurmak ve devam ettirmek adına, Komutanlarımız  ve Arkadaşlarımız  vicdan ve hukukla ilgisi olmayan keyfi bir şekilde yargılanarak  kişisel  ve ailevi olarak mağdur edildikleri gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de kurumsal itibarı hafife alınmıştır. 

 Kendisi de işin en başından itibaren Ailece haksızlığa uğrayan ve o zaman için kimsenin ilgilenmediği bir emekli olarak sesimiz ancak bu kadar çıkabilmekte,ne yazık ki kamuoyunda istenen etkiyi de yaratmamaktadır.

 Her kesim ve kurumun,mensupları adına haksızlıkları dile getirdiği bir ortamda,merak ediyorum sizlerin Komutanlarımız ve arkadaşlarımızın  uğradığı bu demokrasi dışı haksızlık  için bireysel sorumluluk anlamında söyleyeceği hiçbir şey yok mudur?

 Sizlerin de sadakat  duymanız gereken,vefat eden Komutanımız Teoman KOMAN’a dinden,imandan nasibini almamış Bakan denen bir adamın “ Hesap vermeden öldü ” Sözleride mi sizlerin vicdanını sızlatmamıştır.  

 Hizmette iken şartsız ve sonsuz itaat gösterdiğiniz için, emsalleriniz arasından  sizleri tercih eden, sizleri o rütbe ve makamlara getiren Komutanlarınız’ın  suçlu olduğuna yoksa sizlerde mi inanıyorsunuz?

 Eğer,inanmıyorsanız ,bu keyfilik ve haksızlık karşısında  insani yaklaşım,düşünce ve değerlendirmenizi Demokratik bir şekilde açıkça kamuoyuna ifade ederek sıkıntı yaşayan bu insanlar için en azından sadakatinizi göstermenizi  bekliyoruz. 

Bütün pislik uygulamaların ortaya birer birer çıktığı bu ortamda bile eğer söyleyecek tek kelimeniz yok ise işte o zaman düşünmek ve sizlerin sadakatini sorgulamak gerekir.

 Hiç düşündünüz mü ve gerçekten kendinizi  hiç sorguladınız mı ?

Bizlere her açıdan emeği geçen bu komutanlarımız,neden beraber darbe yapacakları adamları  değil de, bu üst düzey görevler için sizler gibi İktidar’ın da sonsuz güvenini kazanacak  Generaller’i tercih edip terfi ettirdiler.

 Bu ne çelişkidir ki ;

 Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanı olarak sözüm ona  darbe için hazırlık yapacaksın ama darbede görev alacakları emekli edip sonra da hep beraber  cezaevinde yatacaksın , bu işle ilgisi olmayan General ve Amiralleri ise üst rütbe ve makamlara yükselterek bugünlerin Komuta Kademesini oluşturacaksın.

 Suçlamaların tutarsızlığını ve asılsızlığını, tek başına dahi zayıflatması ve çürütmesi gereken,bir gerçek.

Ancak anlamak mümkün değil..

Sizleri de,yapılan bu yargılamadaki mantığı da…


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10446



.