Ahmet Kılıçaslan AYTAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahmet Kılıçaslan AYTAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2019 Salı

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 5

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI.,   BÖLÜM 5




Bela Arıyorlar.

BEKİR HAZAR 
@Bekir_Hazar
07 Ağustos 2018, Salı 

CASUS Brunson ile ilgili her geçen gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Adamın CIA ile bağlantısı, Amerikan Özel Kuvvetlerinde yıllarca yaptığı göreve ve katıldığı operasyonlara kadar uzanıyor. Bugün, Amerika ile krize yol açan Casus Brunson'a CIA'dan 15 Temmuz'un hemen ertesinde "Derhal Türkiye'den kaç" talimatı geldiği ancak bunu başaramadan yakalandığı konuşuluyor. Ayrıca Brunson bugün Türkiye'de casusluk yapmış ilk isim değil...
Onun gibi bu topraklar üzerinde operasyon yapan çok sayıda ismin, gazeteci, işadamı, öğretmen, din adamı kisvesinde görev yaptığı belirtiliyor. Tüm bu casusların isimleri tek tek istihbarat birimlerimiz tarafından belirlendi.
Trump bu krizi Türkiye'ye karşı koz olarak kullanıyor. Çünkü şu anda hem Türkiye ile hem de dünya ile büyük krize yol açacak bir konu pazarlık masasında. O da İran'a uygulanacak ambargo... Washington "BM kararı olmaksızın tek başına ve İsrail lehine bir karar alarak tüm dünyayı İran'a karşı ambargo"ya çağırdı. Türkiye "Birleşmiş Milletler kararı olmadan biz bu yaptırımlara uymayız" dedi. İşte bu açıklama Washington'un canını sıkıyor.
Tabii Avrupa da bu çağrıya şiddetle karşı çıktı. Başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB üyelerinin neredeyse tamamı dün "İran ile ticari ilişkilerimizi kesmeyeceğiz" dedi. Hatta İran ile ticaret yapan Avrupa şirketlerine Amerika'dan zarar verilecek girişimler gelirse bunu devlet olarak karşılamaya hazırlanıyorlar. Ticaret ve Para savaşlarının geldiği nokta inanılmaz boyutlara ulaştı. Herkes siper kazıyor, süngü temizliyor, silahları yağlıyor. Adamlar oturuyor, bu ay sonunda başlayacak ve Kasım'da şiddetlenecek "İran'a ambargo"nun hangi ülkeye ne kadar kaybettireceğine kadar araştırıyorlar. Nitekim Beyazsaray'ın resmi yayın organında "Türkiye Amerika'nın yanında yer alıp İran'a ambargo uygularsa ne kaybedecek" konulu bir araştırma yayınlandı. Öncelikle yaptırımlarda İran hükümetinin ABD dolarıyla alışveriş yapması yasaklanıyor, altın ve diğer değerli metal ticaretini engelleniyor. Otomotiv ve yedek parça ticareti sınırlandırılıyor. Bu ürünleri İran'a satmaya devam edecek ülke ve şirketlere de yaptırımlar getiriliyor. Beyazsaray resmi yayın organına göre Türkiye ve doğu komşusu İran arasındaki ticaret hacmi, 2017 yılında 10,7 milyar dolar civarında gerçekleşti. "Türkiye, İran'dan büyük çoğunluğu petrol-doğal gaz alımı olmak üzere 7,5 milyar dolarlık ithalat yaparken, altın, çelik profil, lif levha ve otomotiv yan sanayi ürünleri ağırlıklı olmak üzere 3,2 milyarlık ihracat gerçekleştirdi" deniyor. İran'ın ihracat ortaklarına bakıldığında Türkiye yüzde 11,1 ile, Çin Hindistan ve Güney Kore'nin ardında dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye'ye "İran ile ticareti toprağa göm, 10.7 milyar dolarlık alıverişini kes" deniyor. Beyazsaray resmi yayın organı VOA'daki araştırmada İranlıların Türkiye'nin farklı kentlerinde ortalama 160 bin dolardan bin tane konut aldığı bile yazılıyor. Sadece Van'dan İran ile 102 milyon dolarlık sınır ticareti yapıldığı bunun çoğunluğunun ihracat olduğu belirtiliyor.
İran ile 10 milyar doları aşan ticaretimizi tamamen bitirmeye çalışan ABD, bunun Türk kamuoyunda oluşturacağı nefreti önlemek üzere pazarlıklarını casus Brunson üzerinden yapıyor. "Siz ne kaybederseniz kaybedin önemli olan bizim kazancımız" diyen haydut devlet görüntüsü ile bize geliyorlar. Dolarla oynayıp üzerimize saldırıyorlar. Bu ülkeyi teslim almak için her yolu denediler. Gezi ile başlattıkları senaryoları 15 Temmuz darbe girişimine kadar taşıdılar. Her argümanı kullandılar. Artık ellerinde sadece dolar ekonomi silahı kaldı. Şimdi o son mermiyi kullanıyorlar. Ancak hala hesap edemiyorlar. Türkiye artık eski Türkiye değil... Bu Millet de artık uyandı ve Diriliş günlerinden Şahlanış dönemine girdi. Bunu bildikleri için Bloomberg adlı TV kanallarıyla "Türkiye'de çılgın projelere imza atacak şirketlere de yaptırım gelecek" diyerek projeler üretip, "Bak bunu da uygulayarak Türkiye'yi köşeye sıkıştırabilirsin" diye akıl veriyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu tür tehdit, baskı ve operasyonlar ile Türkiye'ye diz çöktüremeyeceklerini öğrenecekler. Bu ülkeye, halkına ve onun seçtiklerine karşı yaptıkları her operasyon bumerang gibi kendilerine döndü. Rezil oldular ve kaybettiler.
Casusları kelepçelendi... Ve dahası başı beladan kurtulmayan Başkanları bugün sorgulanmak üzere savcının yanına çağrılıyor.
Bir Türk atasözü der ki; Kazana yanaşırsan karası bulaşır... 
Kötülüğe yanaşırsan belası bulaşır. 
Kötülüğe yanaşanlar yine kaybedecekler... 
Belki başkanları azledilecek!

https://www.takvim.com.tr/yazarlar/bekirhazar/2018/08/07/bela-ariyorlar


*********


Büyük Patron.

Ergün Diler 
/ergundileryazar
@ergn_diler

07 Ağustos 2018, Salı 


TRUMP'IN yön değiştirmesi, PASTÖR BRUNSON'un krizin temel ögesi haline gelmesi, ikinci adam PENCE'in sert ve kararlı çıkışları, ekonomideki dalgalanma, İran'a uygulanacak AMBARGO ve karşı çıkan blok'un seslerini yükseltmesi, ABD Başkanı ve ailesine yönelik baskıların giderek kendini hissettirmesi, Putin'in "Bizde kaset yok" gibi imalı açıklamaları, kazalar, patlamalar ve korku...
Hepsi BÜYÜK SAVAŞIN küçük cepheleri aslında.
Yukarıda kocaman iki büyük güç kavga ettiği için herkes tedirgin.
Geniş bakmayı bilemeyenler ise yarının ne getireceğini kestiremiyor...
Kavgayı çok ama çok güzel anlatanlar var.
SIR değil.
Sadece buralarda bu işlere böyle bakılmıyor. Nedenini bilmiyorum. İlgilenmiyorum da. Ama İYİ PARTİ'de ya da CHP'de ne olacağını merak ediyorsak bile bu kavgayı bilmek zorundayız. Gerisi hikaye çünkü...
Açalım biraz...
Geniş adımlarla gelip finalde küçültelim...
Romanov ailesini bilen, Rothschild ailesinin gücünü daha iyi anlar. ROMANOV'lar ABD'nin kuruluşunda etkin olarak yer alan bir aileydi! Tarafı belliydi!
Washington ile ailenin savaşı da en az 100 yıl öncesine dayanır.
Çar 2. Nicholas olarak bilinen Nikolai Alexandrovich Romanov, 1894 yılından devrildiği yıl olan 1917'ye kadar Rusya İmparatorluğu'nu yönetirken, Rothschild ailesinin bu işte birçok hamlesi olduğunu biliyoruz.
Zaten SIR da değil!
O tarihlerde Rothschild, Romanov ailesini yok ederken Japonya merkezli adımlar atıyordu.
Romanov ailesinden resmi olarak kimsenin yaşamadığı varsayılıyor.
Rothschild ailesi var olduğu sürece hiçbir Romanov ortaya çıkmayacak.
Romanov ailesinin devrilmesiyle birlikte Rothschild, Amerika Birleşik Devletleri'nde de çok güçlendi.
Washington ve New York merkezli bu yükseliş, ailenin 4 kıtada da etkinliğini arttırdı.
Şimdi Rothschild ailesinin, Romanov ailesi olarak gördükleri yeni bir rakip var.

ŞAKA DEĞİL GERÇEK!

Olay da bu zaten... AİLE, yani Rothschildler, PENTAGON ve onlara ait kolları kesmek için karar verdiler. Zaman zaman ORTAKLIK bile yaptıkları organizasyonu artık tamamen bitirmek için düğmeye bastılar. Birkaç hafta önce Rothschild, Pentagon'daki 13 kişiye çok özel bir mektup gönderdi.
ABD Savunma Bakanı Mattis ve Genelkurmay Başkanı Dunford'un da bu 13 kişilik listede oldukları söyleniyor. Ancak Mattis de Dunford da mektuplarla ilgili küçük bir tepki bile vermedi. Görmezden geldi ya da gizli adım atmak istedi.
Bilmiyoruz.
Ama izliyoruz!
Önemli olan gönderilen mektuplardaki AYRINTIYDI!
Hepsinde farklı farklı dil kullanılsa da ROMANOV detayı hepsinde aynıydı!
Yani Rothschild, Romanov'u nasıl bitirdiğini bu mektuplarda anlatıyor.
Ayrıca ROMANOV ailesinden her bir bireyin ROTHSCHILDLER'e nasıl yalvardığına geniş yer verilmekte...
MEKTUP işi bardağı taşıran son damla! AİLE resmen PENTAGON'a savaş açmış durumda. NET!
Pentagon da Rothschild ailesiyle bu günlere geleceğini biliyordu. Hatta ailenin neden bu kadar beklediğini anlayamıyorlardı.
Şimdi savaşın etkilerini göreceğiz.
Çeşitli şekillerde ve her yerde!
Her yer güvensiz olmak zorunda.

ÖYLE DE OLACAK!

Aile, paranın gücü ile güvensiz noktaları daha kolay yönetebileceğini biliyor. Elindeki güçlü medya ve eğitim kurumlarıyla Pentagon'un oyun alanlarını daraltacağını da göreceğiz.
Pentagon da bunları tahmin ediyor ve hazırlık yapıyordu!
Ancak Pentagon'un hamlesinin ne olacağı bilinmiyor.
Sızan bir unsur yok. Mesajı aldıkları kesin, nasıl cevap verecekleri muamma!
Bazı akıllı adamlara göre Pentagon'un sürpriz adımı SUUDİ ARABİSTAN'dan gelecek!
Tüm dünya dillerinde kolay telaffuz edilmesini sağlamak amacıyla Suudi Arabistan'da 'NEOM' adı verilen bir kent kuruluyor. NEOM, İngilizce'deki 'NEW' ve Arapça'daki 'MÜSTAKBEL' kelimesinin ilk harfinin birleşiminden oluştu.
NEOM, Pentagon'un birçok stratejik operasyonlarında kullandığı bir şifredir.
Bu kentin en önemli özelliği, Yeni İpek Yolu'na yön verecek olması.
NEOM'un yüzölçümü, yaklaşık 30 bin kilometrekare olup, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn ve Lübnan gibi ülkelerden daha büyük.
Dünya nüfusunun yüzde 70'inin NEOM 'a maksimum 6 saat (2025 yılında ise sadece 3 saatte) içinde ulaşım sağlayacak sistem hazırlanıyor.
NEOM, Yeni İpek Yolu'nun içinde alternatif bir güzergah olacak.
NEOM'la bölge ticaretinin yıllardır olduğu gibi ABD tekelinde kalması sağlanacak ve Avrupa Birliği de kontrol altına alınacak. NEOM'un Akabe Körfezi, Süveyş Kanalı ve deniz ticaret yollarına yakın bir noktada inşa edilmesi, Akdeniz'in de NEOM'a bağlanmasını sağlayacak.
Bu planı Rothschild ailesi hazırladı.
Ancak Nayef'in yerine Veliaht Prens olarak Selman'ın atanmasıyla işler değişti. Pentagon öne geçti. NEOM, belki de bugünkü savaşın en önemli nedenlerinden biri...
Aile için artık hiçbir hatanın kabul edilmeyeceği günlere geliyoruz.
Çin'in yeni süper güç olmasını sağlayacak projeyi Pentagon'a kaptırma ihtimali, NEOM'un Washington merkezli inşa edilmesi kabul edilebilecek bir durum değil.
100 yıllık planın bir anda elde kalmasının önüne geçmek için ailenin gizli planlarının da devreye gireceğini göreceğiz.
Pentagon açık şekilde Rothschild ailesiyle savaşa hazırlanıyor. Bunun da fazlaca işareti var!
NATO'nun Akdeniz'e ulaşması, yeni bir pozisyon alması savaşın Pentagon tarafından getirildiği noktayı ortaya koyuyor!
Eğer AİLE Akdeniz'i kaybederse İpek Yolu'nda etkin olma şansı hiç yok!
Hem Pentagon hem de NATO ile savaş, aileyi çok yıpratır.
AİLE bunun farkında! Bu nedenle şimdilerde PARANIN çok değerli olduğunu göreceğiz. Pentagon silahın dışında parayla da SAHNE aldı. Bazı adımları oldu. Hem de çok ciddi.
Şimdi ailenin de buna karşı silahla karşılık vermesi önemli.
Ancak ailenin silahlı bir güç kullanması çok zor. entagon içinde etkileri büyüktü.
Ancak PENTAGON'daki generallerin tamamı şimdi ABD tarafında.
Pentagon tek vücut yani!
Şimdi Pentagon mektupları tehdit kabul ederse, o zaman daha farklı olur.
Eğer bu mektupları umursamadan yine kendi planına sadık kalırsa, yine farklı bir dünyada yaşarız.
Ancak ilk duyumlara göre mektupların Pentagon'u daha da kızdırdığı yönünde.

BU NEDENLE DEĞİŞİK GÜNLERDEN GEÇİYORUZ...

Dilerseniz siz yine içeri dönün!
"Kemal Bey mi gelecek, İnce mi ipi göğüsleyecek" diye tartışa durun!
Ya da "İYİ PARTİ'yi bekleyen gelecek ne" sorusuna kafa yorun.
Sizin kararınız...
Ama dünya bu!

BÜYÜK SAVAŞIN İÇİNDEN GEÇİLİYOR. İRAN DA TÜRKİYE DE ÇOK AMA ÇOK ÖNEMLİ.

Rüzgar burada da hissedilecektir.

NET!

Türkiye, ÇİN'i partner seçtiğini ilan etti... Kazanan biz olsak da tereyağından kıl çeker gibi olmayacaktır.
Yeni bir dünya kuruluyor çünkü...

BAKALIM BÜYÜK PATRON KİM OLACAK?

https://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2018/08/07/buyuk-patron


*********


İSRAİL FİLİSTİN BARIŞI NEYİ BEKLİYOR 

Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

Başkan D.Trump İran'a karşı bir ittifak kurmak için;

1- Suudi Arabistan'ı silahlandırmayı ve onları daha önce olmadıkları tarzda
bir müttefik olarak masaya getirmeyi,
2- Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyarak bu kentle ilişkileri
canlandırmayı,
3- Bu sırada Filistin Yönetimi'nin "Peki Trump, sen bizim bazı faydalar
elde edeceğimizden bahsettin. Nedir onlar?" demesinden hareketle,
Filistinlilerle ilişkileri canlandırmayı ve pekiştirmeyi öngördü...

*
Öncelikle Filistin-İsrail çatışmasının ancak her iki tarafa da istediği
şeyi vermekle çözebileceğini, Sonra Suudilerin İsrail'i tam teşekküllü ortak olarak kabul etmesiyle birlikte İran'a karşı gerçek bir ittifaka sahip olunacağını düşündü.

*
Teorik olarak doğruydu ama bununla ilgili sorun, Filistinlilerin üzerlerine
düşeni yerine getirip getiremeyecekleriydi.
Filistinliler henüz üzerlerine düşeni yerine getirmediler, hatta durum tam
tersi bir noktaya yükseldi.
Halbuki bu sırada, ABD hükümeti Filistin'i başkenti Kudüs ile birlikte
tanıyacak, buna karşılık Filistinlilerin geri dönüş haklarından
vazgeçeceklerdi.
Şimdi ABD hükümeti Filistinlilerle ilgili sorunları çözmedikleri için
İsrail'den yeniden karamsarlığa düşmüştür.
Yani Filistinliler yanlış davrandıkça ABD ve İsrail güç durumda kalıyor...
Filistin Yönetimi Amerikan hükümetini boykot etmeyi elli yıldır
sürdürüyor...
Trump'ın İsrail- Filistin Barış Planı ise uygun şartlarda açıklanmak üzere
Beyaz Saray'da bekliyor...

*
Bütün bu gelişmeler sırasında Suudi Arabistan ve İsrail ilişkileri resmi
değil ama sahne arkasında sürüyor.
İki ülke arasındaki ilişkiler 2015' de İran nükleer programına karşı
verilen ortak çabalarla arttı.
Şimdi bağların, Prens M.Bin Salman'ın Başbakan B.Netenyahu ile bir toplantı
düzenlemesi ardından yeni zirvelere ulaştığı bilgileri geçiyor.

*
Ancak İran'a karşı ılımlı bir Sünni ittifak kurulması düşüncesi son bir
yıldır anlamını yitirmiştir.
Çünkü Başkan D.Trump, dünyanın dört bir yanında İslamcı terör ideolojisini
ve terörünü hızla yenmek üzere, Mayıs 2017'de Suudi Arabistan/ Riyad'ta düzenlenen zirvede, toplam 51 Arap ülkesiyle yeni bir stratejiyi uygulamak konusunda uzlaşmışken;

*
Yani terörist grupların kuşatılıp, kaçmalarına imkan vermeden yok etmeye
dayanan bu strateji de;
1- Bölgede yağmacı politikalar takip eden tüm ülkelerin aşırılıkları atmak
amacını paylaşan bir uluslar birliği haline gelmeleri,
2- Mısır Arap Cumhuriyeti'nin tüm aşırılık ideolojilerini görme ve
sınırlama rolü eşliğinde İslam'ın doğru öğretilerini yayması,
3- ABD'nin , Suudi otokrasisinin ve onun İran'a karşı NATO himayesinde bir
Sünni Arap askeri koalisyon oluşturmasını desteklemesi,
4- Ortadoğu'daki büyük trajedinin siyasi çözümü yolunda, ABD'nin
yükümlülüğünü asgari düzeye düşürecek iki ülkenin; Katar ve Türkiye'nin
tefriki planı uygulamaya konulmuşken;

*
Bunlara bağlı olarak;

1- Katar'ın Suudi Arabistan'ın vesayetine tabi olması,
2- Katar'ın Suriye'de İŞİD'le yaptığı işbirliğinin, İŞİD çevresinde biraraya gelen İslamcı Cihad güçlerini finanse etmekten, örgütlemek ve silahlandırmaktan alıkonulması,
3- Bahreyn kraliyet ailesine yönelik muhalefetinin önlenmesi,
4- Yemen'de Suudi karşıtı Husi asileri ve Suudi Arabistan'ın Şii ağırlıklı
El Katif bölgesindeki yönetim karşıtlarını desteklemekten vazgeçmesi,
5- Katar'ın İran ile ve onunla bağlantılı Filistinli İslamcı grupHAMAS'la,
6- Müslüman Kardeşler Örgütü ile arasına mesafe koyması uygulamaları içindüğmeye basılmışken,

Böylece Suriye trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal eden Esad
rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen,
Mesela, Katar ve Türkiye gibi ülke yöneticilerinin paylarını üstleneceği
bir sürece ilerlenmesi öngörülmüşken;

*
Ama şu anda Ortadoğu, iki kampa bölünmüş bir görünüm arz ediyor!
Biri Türkiye, Katar, İran ve Sudan'dan, Diğeri Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır'dan oluşuyor.
ABD ve İsrail'in desteğine sahip olan bu ikinci kamp, Katar'daki boykotu ve
İran ile Türkiye bağlarını da zorluyor...

*
Ne ki, Suudi Arabistan'ın Başkan Trump'un İsrail-Filistin çatışmasının
çözümüne yönelik planına destek vermesi,
Karşılığında Kudüs'teki kutsal yerlerin kontrolünü ele geçirme çabaları,
Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasıyla gölgelenmiştir.
Çünkü Kudüs'ün başkent olarak tanınması kargaşası yaşanırken;
Suudi Arabistan'ın BAE ile Kudüs'e odaklanması ve Kudüs meselesini
sahiplenmesi, Ama geniş bölgesel etkileri olan Türkiye'nin, önemi küçümsense de İstanbul'da düzenlediği iki İslam zirvesiyle karşılık bulmuştur.
Türkiye ve Körfez ülkeleri; Suudi Arabistan liderliğinin Katar' a
uyguladığı ekonomik ve diplomatik boykot ve İran'a yönelik politikalar
konusunda da aynı fikirdedir...

*
Suudi Arabistan yakın zamandan beri kendisini hoşgörü, inançlar arası
diyalog ve ılımlı bir İslamiyet umudu olarak yansıtmaya çalışıyor.
Mekke ve Medine'den sonra İslam'ın üçüncü en kutsal alanı olan El Aksa
Camii'ne ev sahipliği yapan Tapınak Dağı'nda kontrolün ağırlıkla kendisinde
olmasını öngörüyor.
Nitekim Kral Salman, krallığın mali gücünü harekete geçirmiş,
Nisan'da bir Arap zirvesinde, İslam'ın Kudüs'teki kutsal yerlerini
desteklemek için 150 milyon dolar bağışta bulunduğunu açıklamıştır...

*
Suudi bağışı, Türkiye'nin Kudüs'teki İslami örgütlerle bağlantılarına,
gayrimenkul edinme çabalarına ve İslamcı turları organize etmesine karşı
çıkıyor.
2017'de İslamcı lider Erdoğan'ın binlerce taraftarı Kudüs'ü ziyaret
etmiştir, Türkiyeli aktivistler Tapınak Dağı protestolarına katılıyor...

*
Kudüs üzerinde iki kampın sayısız ekonomik, siyasal ve askeri girişimleri
İsrail- Filistin Barışını beklemeye alıyor.
Bu sırada Suudiler sahnenin arkasında İsrail'e Tahran'ın ortak düşman
olduğunu, İran ve Hizbullah'la savaşmak için hazır oldukları mesajı
verirken; Bir taraftan da kendi ülkelerinde düşmanın başta İsrail sonra İran olduğu propagandasını yapıyor.
Suudi formülü açıktır: İsrail'le olan gizli bağlar, çoğunluğu İsrail'den
nefret eden insanları memnun etmek için Yahudi devletine karşı aşırı bir
düşmanlık ile birleşmiştir...

*
Bu gelişmeler ABD'nin İsrail-Filistin Barış planını şirazesinden kaçırıyor.
Bu yüzden ABD hem İran'ı hem Türkiye'yi alabildiğine hırpalıyor...

*
Erdoğan Türkiye'yi tartışmasız yürütmek için kapsamlı güçler kazandığı bir
referandumdan sonra onlarca yıl sürecek bir miras bırakabileceği seçimi de
kazanmıştır.
Şimdi Türkiye rejimi giderek retoriği ve yaklaşımlarıyla El Kaide örgütünün
gelişmiş, karmaşık ve daha tehlikeli bir versiyonuna dönüşüyor.
Ama uluslararası toplum ve Türk Halkının ekseriyeti Erdoğan'ın diriliş
vizyonunu yerine getirmeye çalışan bir Türk Bin Ladin'e dönüşmesinden
rahatsızdır.
Birlikte El Kaide benzeri otoriter bir yönetimde Türk bin Ladin'i önünde
sonunda durdurulacaktır...


11.8. 2018
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

***

26 Ekim 2019 Cumartesi

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 1

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 1


GİRİŞ;
E-MAİL İLE GELEN YAZILARIMI BU BAŞLIKLA DEĞERLENDİRİP MUKAYESEYE VE POLİTİKACILARIMIZIN... '' POLİTİK& ACILARINI '' GÖZLER ÖNÜNE SERMEK İSTEDİM..SAYGIYLA 
TANER  ÇELİK
BLOGGER ADMİNİ



CHP'li Tanal'dan şok Filistin Çıkışı!



"Yılmaz ARSLAN" 
<y.arslan57@gmail.com>: May 19 03:27AM +0300

CHP'li Tanal'dan şok Filistin Çıkışı!

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal Türkiye'nin Filistin vatandaşlarından vize istediğini, İsrail vatandaşlarının ise ülkeye vizesiz gelebildiğini belirterek
"Filistinlilere vize var ama İsrail vatandaşları vizeden muaf. İktidar afra tafra yapıyor, 'İsrail terör devletidir, Haydut devlettir' diyor. Peki bu ne
samimiyetsizlik? Filistinlilere de vizeyi kaldırın'' dedi.

ABD'nin Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıması ve ardından çıkan olaylara tepkiler çığ gibi büyürken Türkiye ile İsrail arasındaki gerilim de arttı. CHP İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal da konuyu Meclis'te gündeme getirerek, Türkiye'nin Filistin'e vize uyguladığını, İsrail'e ise uygulamadığını belirtti. Tanal şunları söyledi:

İSRAİL E YOK, FİLİSTİN E VAR,

"Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının sitesine girince, Filistin vatandaşları Türkiye Cumhuriyeti devletine gelmek istedikleri zaman vize şartı aranıyor
yani Filistinli vatandaşlar Türkiye'ye gelmek istediğinde vizesiz Türkiye'ye giriş yapamıyor. Aynı şekilde İsrail Konsolosluğunun sitesine girdiğinizde,
İsrail devletinin vatandaşları Türkiye'ye gelmek istedikleri zaman vizesiz gelebiliyor yani İsrail devletinin vatandaşları vizeden muaftır, Türkiye'ye
vize şartı olmaksızın, giriş yapabiliyorlar.

Şimdi, siyasi iktidar afra tafra yapıyor 'İsrail devleti terör devletidir, Haydut devlettir' diyor. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bu ne samimiyetsizlik?
Yani burada çifte standart var. İsrail devletinin vatandaşlarına gösterilen bu pozitif ayrımcılık Filistin devletine gösterilemiyor. Bu uygulamayı şiddetle
kınıyorum, derhâl düzeltilmesini bekliyorum''

17 Mayıs, 16:01 · 
İsrail Suriye'ye saldırdığında sevinen, Filistin'e saldırdığında siyaseten üzülen kişiye " Siyasal İslamcı " denir.

***


IRAK PARLAMENTO SEÇİMİ VE YANSIMALARI 


"Ahmet Kılıçaslan Aytar" 
<ahmetkilicaslanaytar@gmail.com>: May 18 04:33PM +0300

*IRAK PARLAMENTO SEÇİMİ VE YANSIMALARI*

Amerika, 2003'te Irak Özgürlüğü Operasyonu ve körüklediği mezhepsel çatışmalarla Ortadoğu'nun en müreffeh ülkelerinden biri olan Irak'ı yok etti.
Sünni- Şii gerginliğini arttırdı, İŞİD'in ortaya çıkışını teşvik etti.
Irak Şii Arapları Ortadoğu'da benzeri görülmemiş bir biçimde merkezi hükümette görev üstlendiler ve bölge Şiilerini cesaretlendirdiler.
Bir krizde Irak Sünnileri Iraklı Şiilere karşı ayaklandılar, on binlerce insanın ölümüne neden olan bir isyan başlattılar.
Irak Savaşı ölümcül etkilerini komşu ülkelere genişletti, mevcut gerilimleri daha da kötüleştirdi, bölgeyi yönetilemez karışıklığına dönüştürdü.

Irak'ın, Suriye'nin, Yemen'in tahrip edilmesinin ve silahlarla dolu bir bölgenin yıkımı ABD'nin Irak savaşından dolayıdır.
Bölgede insani ve maddi kayıplar hâlâ devam ediyor...

*
Bu tabloda Irak; ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin Saddam Hüseyin'i devirmesi ve İŞİD'e karşı zafer ilan etmesinin ardından, 12 Mayıs'ta dördüncü defa ama yüzde 44 ile en düşük katılımlı parlamento seçimlerini yaptı.

*
Seçimlerin nihai sonuçları sayım sistemindeki sorunlardan dolayı ortaya çıkmasa da, Şii din adamı Mukteda el-Sadr'ın Sairun Koalisyonu Irak'ın ulusal seçimlerinde lider oldu.
Sadr'ın 329 sandalyeli parlamentoda 54 sandalye  kazandığı söyleniyor.

İkinciliği Tahran destekli ve Irak'ın güçlü Şii paramiliter gruplarıyla bağlantılı milis lideri Hadi el Amiri'nin bloğu aldı.
Başbakan Haider el-Abadi, destek üssü olması gereken çoğunluk Şii illerinde kötü bir performans gösterdi ancak üçüncülükle yetindi.

*
Herhangi bir siyasi parti ya da ittifakın bir başbakan seçip hükümet kurabilmesi için parlamentoda 329 sandalyenin çoğunu kazanması gerekiyor.
Irak'taki siyasal iktidar geleneksel olarak başbakan, cumhurbaşkanı ve meclis başkanlığı arasında mezheplere bölünmüştür.
Şii çoğunluk başbakanlık görevini yürütürken, Kürtler cumhurbaşkanlığını sürdürüyor ve Sünniler meclis başkanlığı görevini üstleniyor.
Bu seçimlerde herhangi bir ittifakın 165 sandalyeyi bir araya getirebilmesi için uzun bir müzakere süreci bekleniyor.
Yeni bir başbakan seçilene kadar Haider el-Abadi'nin bütün gücünü koruyarak görevde kalacağı düşünülüyor.

*
Irak anayasasına göre hükümetin kurulması 90 günlük bir sürece yayılıyor.

Bu noktada seçim sonuçları ilk bakışta;

1- Daha büyük bir blok oluşturmaya çalışan Mukteda el-Sadr ve Hadi el Amiri'nin bloklarını oluşturan Şii sivil kuvvetlerinin umutlarını canlandırdığı, Ama ittifaklarına rağmen Sünni İslamcıların Irak'ın ön saflarında kalma şansını azalttığı yönünde bir izlenim veriyor.
2- Yeni başbakanın belirlenmesi için ya iktidarın ve nüfuzun paylaşılmasına yol açacak bir siyasi çoğunluğun sağlanması, Ya da mevcut Başbakan Haider el- Abadi'nin süresinin uzatılması ve Dava Partisi'nin Irak yönetiminden devam etmesi gerekiyor.
3- Irak'ın acı çekmesine son vermek için siyasi çoğunluk sağlanması en iyi proje olarak görülüyor.
4- Bugüne kadar siyasi çoğunluk oluşturma projesini Sünni ve Kürtlerin daha iyi bir şekilde sağladığı, Ama siyasi çoğunluğu savunan Şii Sadr  grubunun, bir sonraki başbakanın mutlaka Dava Partisi'nden olması konusunda ısrar etmediği de görülüyor.

*
Mukteda el-Sadr, 2003  işgalinden sonra ABD' ye karşı yürüttüğü isyanda
radikal bir üne kavuştu.

Daha sonra İran'a karşı çıktı ve Iraklı milliyetçi olarak tanımlandı.

12 Mayıs seçimlerinde  komünistleri, Sünnileri ve siyasi bağımsızları
kapsayan koalisyonuyla yolsuzlukla mücadeleyi hedef aldı.
Seçim performansı, son zamanda İŞİD'le amansız bir çatışmanın yaşandığı
Irak'ta, halkın 2015'ten beri ülkeyi yöneten siyasi çevrelerden bıkmış olduğunu gösteriyor.

Ancak Mukteda el-Sadr'ın, hükümetin bir parçası olmak mı yoksa sürekli olarak herhangi bir hükümete muhalif olmak mı istediği net olmadığı için hangi oyunu oynayacağı da öngörülemiyor.

Yine de Temmuz'da Suudi Arabistanlı Veliaht Prensi M. Salman ile yaptığı görüşme sonrasında Sadr'ın ofisinden yapılan " Suudi-Irak ilişkilerinde
olumlu bir atılım yaptığımızdan çok memnunuz ve umarız bu Sünni- Şii İslam bölgelerinde mezhep çatışmasının geri çekilmesinin başlangıcı olur "
açıklaması bir iyimserlik oluşturuyor.
Ayrıca Mukteda el-Sadr, Kürtlere ve mülklerine saldırmayan ve yağmalamayan aksine onları koruyan tek Şii bloğunun lideridir.
Bu gelecekteki güçlü bir Kürdistan'ı için ayrı bir iyimserlik sayılıyor...

*
  Bilhassa seçimlerde ikinciliği alan Tahran destekli ve Irak'ın güçlü Şii paramiliter gruplarıyla bağlantılı milis lideri Hadi el Amiri'nin bloğu;
Orta Doğu'daki gelişmeler bağlamında çok önemli bir konumda bulunuyor.

Bu bloğun İran'ın diplomatik üstünlük sağla?masına yol açmasının engellenmesi için İsrail Başbakanı B.Netenyahu'nun Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile sürdürdüğü koordinasyon neredeyse rutin hale gelmiştir. İki ülkenin Suriye'deki çıkarlarını uyumlu hale getirdiği düşünülüyor.
ABD Başkanı D.Trump'ın da teşviğiyle Rusya'nın gözü; İsrail ve Suudi Arabistan'ın düşmanı olan İran'ın, Irak'ta desteklediği milis lideri Hadi el Amiri'nin bloğunun ve Suriye'deki silahlı yandaşlarının üstünde olması, Böylece İran'ın dini ve ideolojik gerekçelerle bölgesel liderlik iddialarının hizalanması öngörülüyor.

*
Hâlâ ikinci bir dönemi güvence altına alma şansı bulunan mevcut Başbakan Haider el-Abadi'nin ise İran etkisini veya ABD'nin bu konudaki çabalarını
tamamen ortadan kaldırmayacağı öngörülüyor.
Seçimden aylar önce Abadi'nin, Haşdi el Şabi siyasi kanadıyla kısa süreli bir ittifak oluşturması Haşdi Şaabi'ye şiddetle karşı çıkan Sadr'ı kızdırmıştı.

 Ama Abadi seçimlerde ikinci gelen el-Fatih ittifakını da yabancılaştırmıştı.

Bu yüzden Mukteda el-Sadr için? Abadi,? Haşdi Şaabi ile artık ittifak
içinde olmadığı için Hadi al-Amiri, Nuri el-Maliki'den ya da başkasından
daha iyi bir müttefik? sayılıyor.

  Kürtler , yüzde 93  ile bağımsızlığa "Evet " oyu verdikleri referanduma iç ve dıştaki Şii liderler kadar sert tavır göstermeyen Muktada el-Sadr'a güveniyor.
Şimdi Kürt Bölgesel Yönetimi, federal bütçeden ne kadar pay, ne tür teminatlar alacaklarını, Tartışmalı bölgeleri ve Kürt Güvenlik Güçlerinin bu bölgelere dönüşü ile ilgili projeleri dinleyecek ve göreceklerdir.

Irak'ta Erdoğan Türkiye'sinin de önemli bir rolü vardır.

Erdoğan'ın;

1- Irak'ta merkeze aşırı gevşek bağlarla bağlı Musul merkezli bir Sunnistan Özerk Yönetimi'nin oluşması,
2- Bu özerk Irak Sünniistan'ına öncelikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin sonra da Suriye'deki Sünni yapıların yaklaştırılması,
3- Bunların arasındaki ilişkilerin Türk ordusunun güvenlik şemsiyesi altında ekonomik-kültürel karşılıklı bağımlılıkla pekiştirilmesi,
4- Türkiye'nin bütün bu yapının bölgesel hamisi olması hedefi doğrultusunda, Irak topraklarında bulundurulan ve saldırgan bir kimliğe bürünen TSK'ya
    bağlı birlikler Irak'tan çıkarılacaktır...

*
Bu noktada, Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün;

"Hiç zaman saldırgan olmayı düşünmemiş olan ve fakat daima haksız taarruza uğrayacağını hesap eden bir milletin ordusu olarak, ordumuz uzun bir
seferden sonra hemen diğer bir sefere başlayacakmış gibi maddi ve manevi yönden hazır bulunmalıdır" ifadesi, 
Genelkurmay Başkanı talihsiz Hulusi Sayın'a  kapak olsun!
19. 5. 2018
 Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

***

VİZE UYGULAMASI; TÜRKİ CUMHURİYETLERİNİN HEPSİNDEN KALDIRILMALI, SÜRE AŞIM CEZALARI, PARAYA ÇEVRİLMELİDİR


Mustafa Nevruz SINACI 
<gercek.demokrat@hotmail.com>: 
May 19 09:29AM

ACİL ÇÖZÜM BEKLEYEN "ÇOK CİDDİ BİR SORUN" - Vize uygulaması; 

Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: 
AHMET YALVAÇ, 
Makina Yüksek Mühendisi
<http://ahmetyalvac1946.blogspot.com.tr/2018/05/acil-cozum-bekleyen-cok-ciddi-bir-sorun.html>
ahmetyalvac1946.blogspot.com.tr


VİZE UYGULAMASI; TÜRKİ CUMHURİYETLERİNİN HEPSİNDEN KALDIRILMALI, SÜRE AŞIM CEZALARI, PARAYA ÇEVRİLMELİDİR 

Sevgili Okurlar, 


Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan,Kırgızistan gibi Orta Asya Türk Devletlerini Türki Cumhuriyetleri olarak adlandırıyoruz.
Bu Devletlerden sadece Azerbaycan ve Özbekistan’a vize uygulamıyoruz
BU 2 Devlete vize uygulamıyoruz ama Kimse bunun Nüfus Kâğıdı ile Kıbrıs’a kolayca gidip geldiğimiz, Ya da bir Avrupalının gibi pasaportunu göstermek suretiyle Türkiye’ye kolayca girip, çıktığını düşünmesin Bu konuda büyük güçlükler var, sorunlar var.
Bu güçlükler ve sorunlar gevşetilmeli, ya da tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
Burada bu güçlükler ve sorunları aşmaya çalışacağız.
Azerbaycan ve Özbekistan’ın dışında kalan diğer Türki Cumhuriyetlerine uygulanan vize de karşılıklı olarak kaldırılmalı, Soydaşlık ilişkisi her alanda, bir işbirliğine dönüşmeli ve Türkiye bu konuda öncülük etmelidir.
Bu konu Türkiye’yi Yönetenlerin, yeni Devlet Politikası olmalı, Cumhurbaşkanı Adayları, bu konu üzerinde durmalı, görüşlerini ortaya koymalı, Siyasi Partiler bu konuyu gündemine almalı ve bir yerden başlamalıdır. Bu konunun önemi şurada:
Bu gün Siyaseten gelinen notada AKP Hükümeti Amerika ve Rusya arasında yalpalarken;

Böylesi bir dış politikanın kısa ve uzun vadede, Türkiye’nin yararına olmayacağı görülmüş ve anlaşılmıştır.
Amerika ve Rusya Güney sınırımıza yerleşmiştir Ve kolay kolay onları Suriye’den kimse çıkaramaz.
Uygulanan yanlış iç ve dış politikalar sonucu, Her alanda geriye gidiş ve çöküş söz konusudur.

ŞUNU DEMEK İSTİYORUM:

Eğer biz Türkiye olarak, Soydaşlarımıza sahip çıkar, onların sorunlarını çözmeye yardımcı olur Ve Türki Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında yaşanan sorunları kurumsal olarak ele alır. çözersek, Her alanda imkânları birleştirip bir güç ve işbirliği odağı oluşturur, Sonuçta bir Türk Birliği oluşturursak;

Biz de bir Amerika bir Rusya olma yolunda. İlk adımı atmış oluruz.
Ben şahsen Türki Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel alanlarda işbirliğine çok önem veren, Sorunların nasıl aşılacağı konusunda kafa yoran bir Yazarım. Ve kişisel olarak Soydsşlarımızın, sorunlarını, çözme hususunda da, bir şeyler yapmaya çalışıyorum Cumhurbaşkanı adayları ve Siyasi Parti Yöneticileri, siteme bir göz atmalı, Türki Cumhuriyetleri ve Soydaşlarımızla ilgili olarak yazdıklarıma, YÖK ile ilgili, Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri ile ilgili yazdıklarıma bir göz atsınlar, KANAL İSTANBUL yerine KANAL KARHAZ projesini ekranlara taşısınlar Eminim ki vatandaşlarımıza bir güven, bir heyecan gelecektir…
KANAL KARHAZ; Hazar Denizi’nin Karadeniz’e bir kanalla bağlanması projesidir
Bu konu BOP’u çöpe atacak, Türkiye’nin önemini çok artıracak,  bir Dünya Projesidir KANAL İSTANBUL ise Türkiye açısından bir zaruret, bir faydası olmadığı gibi Hem çevre açından, hem toprak kaybı açısından, büyük mahsurları olduğu gibi Uluslar arası ilişkiler açısından da, şimdi ve gelecekte de başımıza büyük belalar açacağı açısından, Türkiye’nin gündeminden çıkarılmalıdır.
Daha da önemlis bu konu; Bir Siyasi Partinin tek başına karar verebileceği bir konu, hiç değildir

SURİYELİ VE DİĞER YABANCILARA GÖSTERDİĞİMİZ HASSASİYETİ KENDİ SOYDAŞLARIMIZA, MAALESEF GÖSTERMİYORUZ, ONLARI SAHİPLENMİYORUZ

2 Yıldan fazla bir zamandır YÖK konusunda, sudan bahanelerle çıkartılan sorunları ve yanlışları ortaya koymaya çalışıyorum.
 Ama çözüm yok….
Soydaşlarımız mağdur.
YÖK makalesini okumayanlar da bir göz atsınlar

SÖZDE VİZE OLMASA DA; UYGULAMADA YAŞANAN ZORLUKLAR…

Örneğin bir Özbekistan, ya  da Azerbaycan vatandaşı, Türkiye’ye gelmek istiyorsa;
Özbekistan’daki Türk Büyükelçiliği, ya da, Konsolosluğu’na müracaat edip, formaliteleri tamamlaması gerekiyor.
Nerede ikamet edeceği, ne kadar kalacağı gibi bilgiler ve tamamlanması gereken başka evrakları noksansız tamamlamak;
Yabancı bir insanın, Bir Danışmanlık şirketinden, yardım ve destek almadan,
Kendi başına bu işleri yapması, maalesef mümkün değil, Bu konuda birde Danışmanlık sektörü oluşmuş, Büyük paralar dönüyor.

ASIL SORUN DA;

Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra,
Eğer ikamet süresi sonunda, çıkış yapmadıysanız,
O zaman başlıyor.
Diyelim ki;
Bir hafta, iki hafta ya da bir ay geç çıkış yaptınız,
Ceza olarak, bunun parasal bir karşılığı var ama
Bu para cezasını alıp, mağduriyeti önlemek yerine
1-2-3-4-5 yıl gibi uzun bir süre, Türkiye’ye giriş yasağı koyuyorlar
Bu konunun canlı örnekleri var

NASIL MI?  
      
Yakın bir tarihte ÖZBEKİSTANLI bir Soydaşımız, İstanbul’da Sabiha Gökçem hava alanına iniyor.
Süre ihlali nedeni ile 530 TL cezasının olduğu anlaşılıyor,
Soydaşımız bu parayı ödemek istiyor ama kabul etmiyorlar
2 Gün bekletildikten ve sorgulandıktan sonra, uçağa bindirilip, geri gönderiliyor

SOYDAŞLARIMIZI SAHİPLENMEMİZ, ONLARA YARDIMCI OLMAMIZ LAZIM.

Bunlar bizlere gre çok yoksul ve fakir insanlar
Örneğin Özbekistan’da bir Doktor, 150 Dolar, Uzman Doktor 200 Dolar maaş alıyor,
Emekli bir Polis 40 Dolar alıyor.
Anlaşılan odur ki, Soydaşlarımız, kazandıkları para ile geçinemiyorlar
Bu yüzden biraz eahat nefes almak adına,
Türkiye ile kendi ülkeleri arasında. Gidip, geliyorlar.
Bizdeki asgari içret bile onlar için cazip bir kazanç kapısı oluyor.
YÖK’te işi yokuşa sürdüğünden?
Örneğin bir Tıp doktoru, yaşlı ve hasta bakımı gibi bizim insanımız için cazip olmayan zor ve kirli işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar.
Bu Soydaşlarımız çalışma ve iş disiplini konusunda, çok ciddi, kabiliyetli ve kültür seviyeleri de yüksek insanlar.
Çalışma anında, telefonlarını bile açmıyorlar.

Çok ciddi insanlar.

Üstün yetenekli ve gayretli bu Soydaşlarımızın sorunlarını çözmek, Bir Türk olarak, boynumuza bir borçtur.

Saygılarımla.
20 Mayıs 2016 Cumartesi.
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar
www.ahmetyalvac1946.blogspot.com.tr
a_yalvac@hotmail.com.tr

http://ahmetyalvac1946.blogspot.com.tr/2018/05/acil-cozum-bekleyen-cok-ciddi-bir-sorun.html


2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***



25 Kasım 2017 Cumartesi

AMERİKA'DA HAY HUY, TÜRKİYE'DE CART CURT

AMERİKA'DA HAY HUY, TÜRKİYE'DE CART CURT


Ahmet Kılıçaslan Aytar 
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
14.11 2017


ABD Başkanı D.Trump Japonya, Güney Kore, Çin, Vietnam ve Filipinler'de temaslarını sürdürürken aklı fikri şüphesiz ki;
​​Avrupa'daki seçimler ve referandumların sonuçları: Batı'nın terör saldırılarıyla yeni bir merkez haline gelmesi: İsrail-Filistin Barışı:  Yemen, Lübnan Irak ve Suriye'de onca savaştan sonra bu ülkelerin İran'a kaptırılması : "Russiagate" mücadelesi gibi daha bir çok ağır sorunla meşguldü.

*
Görevinin 10. ayında ABD eliti hâlâ onunla işbirliği yapmayı reddediyor,
İşte Washington'da, "Russiagate" kapsamında üst düzey politika danışmanı Stephen Miller;
Başkan Trump'ın " Ne Clinton'ın seçim kampanyasında ne de Obama yönetiminde yaşanan yasadışılıklar için özel savcı atanmıştı " diyerek atanmasına tepki gösterdiği Özel Savcı Robert Mueller'e ifade veriyordu.
Savcı  S.Miller'e " Neden FBI Direktörü J.Comey'in görevden alındı " diye sordu.
Ve Comey'in görevden alınmasının nedeninin adaletin olası engellenmesi olduğu Russiagate dosyasının bir parçası oldu...

*
Başkanlık seçimlerinde Rus müdahalesini ve Trump kampanyası ile yapılan herhangi bir anlaşmayı kapsamlı bir şekilde inceleyen Özel Savcı Mueller;
Sonra Başkan Donald Trump'in ilk ulusal güvenlik danışmanı olan Michael Flynn'in oğlu ile birlikte, Türk hükümeti ile 15 milyon dolar karşılığında "Fethullah Gülen'i ABD'de yaşadığı evinden kaçırıp, Türk hükümetine teslim edilmesi" ile ilgili bir plana karışıp-karışmadığını incelemeye koyuluyor...
Kongre'nin isteğiyle Rusya ile ilişkilerini araştırılan Flynn'ın Şubat'ta açıklandığı üzere Türkiye adına lobicilik yaptığı da biliniyor...

*
Beyaz Saray'da ise Başkan'ın danışmanları İsrail ile Filistin arasındaki çatışmayı sona erdirmek için geliştirdikleri somut bir planı bitirmek üzeredirler.
Planın, Amerikan hükümetinin sunduğu önceki çerçevelerin ötesinde Başkan'ın "nihai anlaşma" dediği şeyin peşinde koşması amaçlanıyor.
Plan; İsrail ve Filistinlilerin hayatlarını iyileştirmek ve bölgede güvenliği artıracak kalıcı barış anlaşmasını kolaylaştırmayı değil dikte etmeyi hedefliyor...
Planın tarafların üzerinde anlaşmaya varacağı güven artırıcı hükümler içerdiği: İsrail inşaatlarının mevcut bloklarla sınırlandırılmasını: İki devletli bir çözüm getirmeyi: Filistinlilere daha fazla uyum sağlamak üzere Yahuda ve Samaria'nın bir bölümünü yeniden tasarlamayı öngördüğünden bahsediliyor.

*
Bu gelişmelerin ortasında Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Vietnam/Da Nang Zirvesine katılan Başkan Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile oturum aralarında görüşüyor.
Neden ABD ve Rus liderlerinin "kapsamlı" birebir görüşmeler yapmadığı konusunda Kremlin, bundan;Amerika'nın esnek olmayan tavrını sorumlu tutuyor.
Belli ki, Başkan Trump "Russiagate" mücadelesi gibi ağır  bir sorunun sıkıntısı ve temkinliğindedir...

*
Yine de iki lider, Suriye'de siyasi çözümü destekleyen ortak bir bildiri üzerinde mutabık kaldılar.
Suriye'deki çatışmalara artık askeri çözüm bulunmadığı şimdi sıranın siyasi çözümde olduğunda anlaştılar.
Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne olan bağlılık teyid edildi.
Suriye ihtilafıyla ilgili tüm taraflar Cenevre siyasi süreci içinde etkin bir rol oynamaya davet edildi. 
Suriye'de ağır kayıplar veren İŞİD'le mücadelede ortak çabalarla sürdürülecektir.

*
Bu noktada iki lider arasında  İran'ın, İsrail'in alanında Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen'de siyasi ve askeri potansiyelini maksimize etmek ve bölgeyi tek bir çatışma alanı haline getirmek stratejisi de;
Anormal ya da genel olmayan bir gelişmeyi tanımlayan bir "üç nokta" ile geçiştirildi...
  
*
Bu sırada  D.Trump'ın kadrolarını belirlediği CIA; giderek  Rusya'nın Trump lehindeki seçimi etkilemek için ABD'de bir dezenformasyon kampanyası yürüttüğü sonucuna varmaktadır.
Ama Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Vietnam/Da Nang Zirvesine katılan Başkan Trump, ABD'deki 2016 seçimlerine Rusya'nın müdahale ettiği iddiaları ile ilgili olarak, Rus mevkidaşının böyle bir işe kalkışmadığına inandığını söylüyor.
Başkan, Putin için "Ne zaman beni görse, 'ben yapmadım' diyor ve bunu söylediğinde samimi olduğuna inanıyorum. Putin işimize karışmadığını söyledi. Bir daha sordum. Daha ne kadar sorabilirsiniz ki" diyor...

*
Herşeye rağmen şimdi Suriye sahnesi; Rusya-İran ittifakının bölüp-bölünmeyeceğine, İsrail ve Suudi Arabistan'ın istediği gibi bir Rus Suriyesi mi, yoksa İran Suriyesi'ne mi dönüşeceğine, Ve Suriye sorunun siyasi çözümünü sağlamaya yönelik yargı sürecine açılıyor...

*
Yargı Süreci adli bir mekanizma önünde Ortadoğu trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal eden "Esad Rejimi Kadar Muhalif Tarafların ve Destekleyen Ülke Yöneticilerinin" paylarını üstleneceği bir zamana ilerlemek,  
Ve savaş suçları işleyerek hukuku ihlal edenlerin yalnızca Esad rejimi olmadığı düşüncesinin ilan edilmesi anlamına geliyor...

*
İlk tepki, Rusya ziyareti öncesi Türkiye'den AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan geliyor.
"'Askeri çözüm mümkün değil' deniliyor. Merkezi yönetimin şu ana kadar askeri yöntemlerle öldürdüğü insan sayısı 1 milyona ulaştı.
 O zaman çeksinler askerlerini. Türkiye'nin askeri yok. Siyasi yönteme başvurulsun. Bir an önce seçime gitmenin yolları aransın. Askeri sorun çözüm değilse, çeksinler askerleri" diyor...

*
Nasılsa "İnşallah biz en kısa zamanda Şam'a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. inşallah Selahaddin Eyyubi'nin kabri başında fatiha okuyacak, Emevi Camisi'nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi'nin, İbn-i Arabi'nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi'nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu'nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz" ifadesini  yalayıp yutmuştur.

14.11 2017

24 Kasım 2017 Cuma

ABD ORTADOĞU ADALETİ İÇİN ÇABUK OLMALIDIR

ABD ORTADOĞU ADALETİ İÇİN ÇABUK OLMALIDIR 


Ahmet Kılıçaslan Aytar 
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
16. 11. 2017


ABD Başkanı D.Trump, ülkesinde "Russiagate" ağır sorunuyla mücadele ediyor.
Bu mücadelenin yükü ile katıldığı Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Vietnam/Da Nang Zirvesi'nde, 
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Suriye'deki çatışmalara artık askeri çözüm bulunmadığı şimdi sıranın siyasi çözümde olduğu konusunda anlaştılar.

*
Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığı teyid,
Suriye ihtilafıyla ilgili tüm tarafları Cenevre siyasi süreci içinde etkin bir rol oynamaya davet ettiler. 
Suriye'de ağır kayıplar veren İŞİD'le mücadelede ortak çabalarla sürdürme kararlılıklarını gösterdiler.
Ama arkalarında önemli bir boşluk bıraktılar...

*
​Salı günü, ​ABD Savunma ​Bakanı James Mattis​, iki başkanın Vietnam'da yaptıkları anlaşmada bırak​tıkları boşluğu açığa çıkardı.
​"D​​iplomatik bir çözüm için​ belirlediğimiz​ şartlar​dan emin oluncaya ve Cenevre konferansının Suriye ihtilafıyla ilgili politik bir çözüm bulana kadar​ ​Suriye ve Irak'ta I​ŞİD ile savaşmaya devam edece​ğiz" dedi.
Kısa süre sonra Rus​ya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov başka bir boşluk bıraktı​;​
​"​ABD, Suriye'de doğru yoldan rejim değişikliğine inanıyor.​ ​Devlet Başkanı Beşar Esad'ın derhal istifasını talep etmemekle birlikte​ ​​öngörüleri​ Cenevre anlaşmalarıyla çelişiyor​"dedi​...​

*
Şimdi Suriye İç Savaşının siyasi çözümünde;
Rusya'nın öngördüğü gibi savaş suçları işleyerek hukuku ihlal eden Esad rejimi kadar muhalif tarafların ve destekleyen ülke yöneticilerinin paylarını üstleneceği bir yargı sürecine mi  ilerleneceği,  
Yoksa ABD'nin Suriye'de rejim değişikliği yapmak sonra bütün suçu Beşar Esad ile bulacağı bir "Günah Keçisi" ülke sorumlularına mı yıkacağının boşluğu yaşanıyor. 
Ancak tarafların bu konudaki  tutumlarının açık olması ABD tercihinin uygulanmasını çok zor kılıyor...

*
Bu noktada dünyaya demokrasi getirmeyi üzerine vazife sayan ABD'li milyarder elitler ayrıştıkları Cumhuriyetçi ve Demokrat kamplarında;
ABD iktidarı olmanın  çok ciddi mücadelesini veriyor.
Bunlar doymak bilmez çıkarlarında, ülkelerinin dünyadaki güvenlik ve istikrarın tek garantörü ve küresel ilişkilerin gidişatını kökten değiştirecek küresel güç olmanın getirisini çokca yaşamışlardır...

*
Demokrat elitler Barack H.Obama'yı başkan belirlediklerinde;
Onun, ABD Askeri Stratejisini "Küresel sorunlarda nerede, ne zaman ve nasıl olursa olsun düşmana karşılık vermenin düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil bunun nasıl yapılacağına dair strateji üretme üstünlüğüne yaklaşımların ve kararlılıkların oluşturacağı" esasına dayandıracağını öngörüyorlardı. 
Ama Demokratlar; 29 Ekim'de H.Clinton'ın, kişisel elektronik posta hesabı üzerinden devlete ait gizli bilgiler içeren yazışmalarının Rusya'nın eline geçmiş olmasıyla irkildiler. 

*
H.Clinton'un elektronik postaları ABD ve NATO'nun Libya'dan başlayarak, 2011'de Esat'ı devirmek ve ardından Irak'a saldırmak için Suriye'ye geçen IŞİD teröristlerinin nasıl finanse edildiğini, silahlandırılıp operasyonlara görevlendirildiklerine ilişkin herşeyi ortaya koyuyor,
Ayrıca Pentagon'un, Batılı ülkelerin, Körfez'deki devletlerin ve Türkiye'nin; Suriye'nin doğu bölgelerini denetimleri altına almaya çalışan bu güçleri nasıl desteklediğini de gösteriyordu.

*
Şimdi Cumhuriyetçi elitler soruyor; 
Neden 2011'de Başkan Barack Obama'nın emriyle ​A​BD birlikleri,​​ El Kaide'​yi yenmeden Irak'tan çekil​diler?
​Neden Başkan Obama Irak'ı, Nuri El Maliki ve İran'a bıraktı?
Neden Irak Şam İslam Devleti'ne (İŞİD) bölgede​ yetişme ile birlikte 60'dan fazla​ yerleşim alanını​ işgal etme olanağı​​ verdi?
İran'ı Ortadoğu'daki terörist grupların destekçisi olarak görmek varken neden onunla nükleer bir anlaşmaya varıldı?
Başkan Obama,Taliban'ın İran'la olan ilişkisini ve İran'ın Hizbullah eğitim kamplarında El Kaide savaşçılarına nasıl yardım ettiğini gösteren CIA belgelerine rağmen, 
Neden Usame bin Laden'in ailesi ve İran'daki savaşçıları korudu? 
Neden İran'ın onları ABD askerlerine saldırmak için Afganistan'a  göndermesine göz yumdu? 

*
Cumhuriyetçiler Başkan Barack Obama'nın askeri stratejisi ve uygulamalarıyla; BM İnsan Hakları Bildirgesi, BM'in aşırıcılık, ayrımcılık ve terörizmle mücadele ilkeleri ve konvansiyonlarını gözardı ettiğinden yanadır.
Onun başka ülkelere baskı yaparak politikalarını savunmaya, istemedikleri rejimi değiştirmeye zorlamasını,
Şşiddete ve güvensizliklere yol verirken, kanlı savaşlara yol açmasını, 
Sonra "Günü gelir, bunlar sorgulanır" diye hiç düşünmemesini ahlak eksikliğine bağlıyorlar. 

*
Ya da Başkan Obama'nın "nasılsa bir günah keçisi buluruz" düşüncesine sarılmasını,
Mesela Suriye ile ilgili olarak Rusya'nın, Türkiye Erdoğan iktidarının İŞİD ile ilişkilerinin araştırılması için BM Güvenlik Konseyine teslim ettiği; 
29 Ocak 2016'da Irak'ta İŞİD ile birlikte yürütülen yasadışı petrol ticareti,
10 Şubat'ta, Suriye'ye gönderilmek üzere yabancı teröristlerin sınırdan geçmelerinin  kolaylaştırılması ve Suriye'de harekât yürüten terörist gruplara silah tedâriki, 
8 Mart'ta, IŞİD ile birlikte yapılan tarihi eser kaçakçılığı, 
18 Mart'ta, Türkiye'den Suriye'deki IŞİD kontrolündeki topraklara yönelik silah ve cephane sevkiyatına ilişkin bekleyen istihbarat raporlarından medet ummasını;

Eksik,yakışıksız adaletsiz  bir durum olarak tamlıyorlar.

*
Bu yüzden ABD Başkanı D.Trump, Obama yönetiminden hem iç hem de uluslararası ilişkiler konusunda ciddi sorunlar devraldığını söylüyor. 
Ortadoğu'da durumun tam bir felâket olduğunu, IŞİD'in bir kanser hücresi gibi yayıldığını belirtiyor....

*
Cumhuriyetçilerin iddialarına karşı Demokratlar da, kampanya sırasında Başkan D.Trump'ın; Rusya'yı Hilary Clinton'un e-postalarını kesip-kesip serbest bırakmaya teşvik ettiğini,

Haziran 2016'da D.Trump'ın oğlu Trump Jr, Beyaz Saray Danışmanı J.Kushner ve seçim kampanyası başkanı P.Manofort'un Rusya yetkilileriyle geniş temaslar yaptıklarını, Rusya'nın ABD Başkanlık seçimlerini D.Trump lehinde manipüle ettiğini ileri sürüyorlar...
Bir Özel Savcı, başkanlık seçimlerinde Rus müdahalesini ve Trump kampanyası ile yapılan herhangi bir anlaşmayı kapsamlı bir şekilde inceliyor.
Ya ana akım medyası?
Başkan D.Trump bu konuda "Çıkarılan haberlerde bana karşı bir nefret dili kullanılıyor" ifadesiyle sıkıntısını gösteriyor...

ABD'nin Suriye İç Savaşına Siyasal Çözüm bulunabilmesi için Cenevre Görüşmelerine ne zaman ve nasıl gideceği belirsizliğini korurken,
Başkan D.Trump ve V.Putin'in Vietnam/Danang Zirvesinde siyasi ve askeri alanda anlaştıkları konularda oluşturdukları boşluk;
Özellikle Suriye ve İsrail arasında tampon bölgede İran ve Hizbullah güçlerinin  İsrail sınırına doğru 20 km.ye kadar yaklaşmalarına yol açmış,
İsrail'in esnekliğini zorlamaktadır...


16. 11. 2017