Bela Arıyorlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bela Arıyorlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2019 Salı

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 5

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI.,   BÖLÜM 5




Bela Arıyorlar.

BEKİR HAZAR 
@Bekir_Hazar
07 Ağustos 2018, Salı 

CASUS Brunson ile ilgili her geçen gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Adamın CIA ile bağlantısı, Amerikan Özel Kuvvetlerinde yıllarca yaptığı göreve ve katıldığı operasyonlara kadar uzanıyor. Bugün, Amerika ile krize yol açan Casus Brunson'a CIA'dan 15 Temmuz'un hemen ertesinde "Derhal Türkiye'den kaç" talimatı geldiği ancak bunu başaramadan yakalandığı konuşuluyor. Ayrıca Brunson bugün Türkiye'de casusluk yapmış ilk isim değil...
Onun gibi bu topraklar üzerinde operasyon yapan çok sayıda ismin, gazeteci, işadamı, öğretmen, din adamı kisvesinde görev yaptığı belirtiliyor. Tüm bu casusların isimleri tek tek istihbarat birimlerimiz tarafından belirlendi.
Trump bu krizi Türkiye'ye karşı koz olarak kullanıyor. Çünkü şu anda hem Türkiye ile hem de dünya ile büyük krize yol açacak bir konu pazarlık masasında. O da İran'a uygulanacak ambargo... Washington "BM kararı olmaksızın tek başına ve İsrail lehine bir karar alarak tüm dünyayı İran'a karşı ambargo"ya çağırdı. Türkiye "Birleşmiş Milletler kararı olmadan biz bu yaptırımlara uymayız" dedi. İşte bu açıklama Washington'un canını sıkıyor.
Tabii Avrupa da bu çağrıya şiddetle karşı çıktı. Başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB üyelerinin neredeyse tamamı dün "İran ile ticari ilişkilerimizi kesmeyeceğiz" dedi. Hatta İran ile ticaret yapan Avrupa şirketlerine Amerika'dan zarar verilecek girişimler gelirse bunu devlet olarak karşılamaya hazırlanıyorlar. Ticaret ve Para savaşlarının geldiği nokta inanılmaz boyutlara ulaştı. Herkes siper kazıyor, süngü temizliyor, silahları yağlıyor. Adamlar oturuyor, bu ay sonunda başlayacak ve Kasım'da şiddetlenecek "İran'a ambargo"nun hangi ülkeye ne kadar kaybettireceğine kadar araştırıyorlar. Nitekim Beyazsaray'ın resmi yayın organında "Türkiye Amerika'nın yanında yer alıp İran'a ambargo uygularsa ne kaybedecek" konulu bir araştırma yayınlandı. Öncelikle yaptırımlarda İran hükümetinin ABD dolarıyla alışveriş yapması yasaklanıyor, altın ve diğer değerli metal ticaretini engelleniyor. Otomotiv ve yedek parça ticareti sınırlandırılıyor. Bu ürünleri İran'a satmaya devam edecek ülke ve şirketlere de yaptırımlar getiriliyor. Beyazsaray resmi yayın organına göre Türkiye ve doğu komşusu İran arasındaki ticaret hacmi, 2017 yılında 10,7 milyar dolar civarında gerçekleşti. "Türkiye, İran'dan büyük çoğunluğu petrol-doğal gaz alımı olmak üzere 7,5 milyar dolarlık ithalat yaparken, altın, çelik profil, lif levha ve otomotiv yan sanayi ürünleri ağırlıklı olmak üzere 3,2 milyarlık ihracat gerçekleştirdi" deniyor. İran'ın ihracat ortaklarına bakıldığında Türkiye yüzde 11,1 ile, Çin Hindistan ve Güney Kore'nin ardında dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye'ye "İran ile ticareti toprağa göm, 10.7 milyar dolarlık alıverişini kes" deniyor. Beyazsaray resmi yayın organı VOA'daki araştırmada İranlıların Türkiye'nin farklı kentlerinde ortalama 160 bin dolardan bin tane konut aldığı bile yazılıyor. Sadece Van'dan İran ile 102 milyon dolarlık sınır ticareti yapıldığı bunun çoğunluğunun ihracat olduğu belirtiliyor.
İran ile 10 milyar doları aşan ticaretimizi tamamen bitirmeye çalışan ABD, bunun Türk kamuoyunda oluşturacağı nefreti önlemek üzere pazarlıklarını casus Brunson üzerinden yapıyor. "Siz ne kaybederseniz kaybedin önemli olan bizim kazancımız" diyen haydut devlet görüntüsü ile bize geliyorlar. Dolarla oynayıp üzerimize saldırıyorlar. Bu ülkeyi teslim almak için her yolu denediler. Gezi ile başlattıkları senaryoları 15 Temmuz darbe girişimine kadar taşıdılar. Her argümanı kullandılar. Artık ellerinde sadece dolar ekonomi silahı kaldı. Şimdi o son mermiyi kullanıyorlar. Ancak hala hesap edemiyorlar. Türkiye artık eski Türkiye değil... Bu Millet de artık uyandı ve Diriliş günlerinden Şahlanış dönemine girdi. Bunu bildikleri için Bloomberg adlı TV kanallarıyla "Türkiye'de çılgın projelere imza atacak şirketlere de yaptırım gelecek" diyerek projeler üretip, "Bak bunu da uygulayarak Türkiye'yi köşeye sıkıştırabilirsin" diye akıl veriyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu tür tehdit, baskı ve operasyonlar ile Türkiye'ye diz çöktüremeyeceklerini öğrenecekler. Bu ülkeye, halkına ve onun seçtiklerine karşı yaptıkları her operasyon bumerang gibi kendilerine döndü. Rezil oldular ve kaybettiler.
Casusları kelepçelendi... Ve dahası başı beladan kurtulmayan Başkanları bugün sorgulanmak üzere savcının yanına çağrılıyor.
Bir Türk atasözü der ki; Kazana yanaşırsan karası bulaşır... 
Kötülüğe yanaşırsan belası bulaşır. 
Kötülüğe yanaşanlar yine kaybedecekler... 
Belki başkanları azledilecek!

https://www.takvim.com.tr/yazarlar/bekirhazar/2018/08/07/bela-ariyorlar


*********


Büyük Patron.

Ergün Diler 
/ergundileryazar
@ergn_diler

07 Ağustos 2018, Salı 


TRUMP'IN yön değiştirmesi, PASTÖR BRUNSON'un krizin temel ögesi haline gelmesi, ikinci adam PENCE'in sert ve kararlı çıkışları, ekonomideki dalgalanma, İran'a uygulanacak AMBARGO ve karşı çıkan blok'un seslerini yükseltmesi, ABD Başkanı ve ailesine yönelik baskıların giderek kendini hissettirmesi, Putin'in "Bizde kaset yok" gibi imalı açıklamaları, kazalar, patlamalar ve korku...
Hepsi BÜYÜK SAVAŞIN küçük cepheleri aslında.
Yukarıda kocaman iki büyük güç kavga ettiği için herkes tedirgin.
Geniş bakmayı bilemeyenler ise yarının ne getireceğini kestiremiyor...
Kavgayı çok ama çok güzel anlatanlar var.
SIR değil.
Sadece buralarda bu işlere böyle bakılmıyor. Nedenini bilmiyorum. İlgilenmiyorum da. Ama İYİ PARTİ'de ya da CHP'de ne olacağını merak ediyorsak bile bu kavgayı bilmek zorundayız. Gerisi hikaye çünkü...
Açalım biraz...
Geniş adımlarla gelip finalde küçültelim...
Romanov ailesini bilen, Rothschild ailesinin gücünü daha iyi anlar. ROMANOV'lar ABD'nin kuruluşunda etkin olarak yer alan bir aileydi! Tarafı belliydi!
Washington ile ailenin savaşı da en az 100 yıl öncesine dayanır.
Çar 2. Nicholas olarak bilinen Nikolai Alexandrovich Romanov, 1894 yılından devrildiği yıl olan 1917'ye kadar Rusya İmparatorluğu'nu yönetirken, Rothschild ailesinin bu işte birçok hamlesi olduğunu biliyoruz.
Zaten SIR da değil!
O tarihlerde Rothschild, Romanov ailesini yok ederken Japonya merkezli adımlar atıyordu.
Romanov ailesinden resmi olarak kimsenin yaşamadığı varsayılıyor.
Rothschild ailesi var olduğu sürece hiçbir Romanov ortaya çıkmayacak.
Romanov ailesinin devrilmesiyle birlikte Rothschild, Amerika Birleşik Devletleri'nde de çok güçlendi.
Washington ve New York merkezli bu yükseliş, ailenin 4 kıtada da etkinliğini arttırdı.
Şimdi Rothschild ailesinin, Romanov ailesi olarak gördükleri yeni bir rakip var.

ŞAKA DEĞİL GERÇEK!

Olay da bu zaten... AİLE, yani Rothschildler, PENTAGON ve onlara ait kolları kesmek için karar verdiler. Zaman zaman ORTAKLIK bile yaptıkları organizasyonu artık tamamen bitirmek için düğmeye bastılar. Birkaç hafta önce Rothschild, Pentagon'daki 13 kişiye çok özel bir mektup gönderdi.
ABD Savunma Bakanı Mattis ve Genelkurmay Başkanı Dunford'un da bu 13 kişilik listede oldukları söyleniyor. Ancak Mattis de Dunford da mektuplarla ilgili küçük bir tepki bile vermedi. Görmezden geldi ya da gizli adım atmak istedi.
Bilmiyoruz.
Ama izliyoruz!
Önemli olan gönderilen mektuplardaki AYRINTIYDI!
Hepsinde farklı farklı dil kullanılsa da ROMANOV detayı hepsinde aynıydı!
Yani Rothschild, Romanov'u nasıl bitirdiğini bu mektuplarda anlatıyor.
Ayrıca ROMANOV ailesinden her bir bireyin ROTHSCHILDLER'e nasıl yalvardığına geniş yer verilmekte...
MEKTUP işi bardağı taşıran son damla! AİLE resmen PENTAGON'a savaş açmış durumda. NET!
Pentagon da Rothschild ailesiyle bu günlere geleceğini biliyordu. Hatta ailenin neden bu kadar beklediğini anlayamıyorlardı.
Şimdi savaşın etkilerini göreceğiz.
Çeşitli şekillerde ve her yerde!
Her yer güvensiz olmak zorunda.

ÖYLE DE OLACAK!

Aile, paranın gücü ile güvensiz noktaları daha kolay yönetebileceğini biliyor. Elindeki güçlü medya ve eğitim kurumlarıyla Pentagon'un oyun alanlarını daraltacağını da göreceğiz.
Pentagon da bunları tahmin ediyor ve hazırlık yapıyordu!
Ancak Pentagon'un hamlesinin ne olacağı bilinmiyor.
Sızan bir unsur yok. Mesajı aldıkları kesin, nasıl cevap verecekleri muamma!
Bazı akıllı adamlara göre Pentagon'un sürpriz adımı SUUDİ ARABİSTAN'dan gelecek!
Tüm dünya dillerinde kolay telaffuz edilmesini sağlamak amacıyla Suudi Arabistan'da 'NEOM' adı verilen bir kent kuruluyor. NEOM, İngilizce'deki 'NEW' ve Arapça'daki 'MÜSTAKBEL' kelimesinin ilk harfinin birleşiminden oluştu.
NEOM, Pentagon'un birçok stratejik operasyonlarında kullandığı bir şifredir.
Bu kentin en önemli özelliği, Yeni İpek Yolu'na yön verecek olması.
NEOM'un yüzölçümü, yaklaşık 30 bin kilometrekare olup, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn ve Lübnan gibi ülkelerden daha büyük.
Dünya nüfusunun yüzde 70'inin NEOM 'a maksimum 6 saat (2025 yılında ise sadece 3 saatte) içinde ulaşım sağlayacak sistem hazırlanıyor.
NEOM, Yeni İpek Yolu'nun içinde alternatif bir güzergah olacak.
NEOM'la bölge ticaretinin yıllardır olduğu gibi ABD tekelinde kalması sağlanacak ve Avrupa Birliği de kontrol altına alınacak. NEOM'un Akabe Körfezi, Süveyş Kanalı ve deniz ticaret yollarına yakın bir noktada inşa edilmesi, Akdeniz'in de NEOM'a bağlanmasını sağlayacak.
Bu planı Rothschild ailesi hazırladı.
Ancak Nayef'in yerine Veliaht Prens olarak Selman'ın atanmasıyla işler değişti. Pentagon öne geçti. NEOM, belki de bugünkü savaşın en önemli nedenlerinden biri...
Aile için artık hiçbir hatanın kabul edilmeyeceği günlere geliyoruz.
Çin'in yeni süper güç olmasını sağlayacak projeyi Pentagon'a kaptırma ihtimali, NEOM'un Washington merkezli inşa edilmesi kabul edilebilecek bir durum değil.
100 yıllık planın bir anda elde kalmasının önüne geçmek için ailenin gizli planlarının da devreye gireceğini göreceğiz.
Pentagon açık şekilde Rothschild ailesiyle savaşa hazırlanıyor. Bunun da fazlaca işareti var!
NATO'nun Akdeniz'e ulaşması, yeni bir pozisyon alması savaşın Pentagon tarafından getirildiği noktayı ortaya koyuyor!
Eğer AİLE Akdeniz'i kaybederse İpek Yolu'nda etkin olma şansı hiç yok!
Hem Pentagon hem de NATO ile savaş, aileyi çok yıpratır.
AİLE bunun farkında! Bu nedenle şimdilerde PARANIN çok değerli olduğunu göreceğiz. Pentagon silahın dışında parayla da SAHNE aldı. Bazı adımları oldu. Hem de çok ciddi.
Şimdi ailenin de buna karşı silahla karşılık vermesi önemli.
Ancak ailenin silahlı bir güç kullanması çok zor. entagon içinde etkileri büyüktü.
Ancak PENTAGON'daki generallerin tamamı şimdi ABD tarafında.
Pentagon tek vücut yani!
Şimdi Pentagon mektupları tehdit kabul ederse, o zaman daha farklı olur.
Eğer bu mektupları umursamadan yine kendi planına sadık kalırsa, yine farklı bir dünyada yaşarız.
Ancak ilk duyumlara göre mektupların Pentagon'u daha da kızdırdığı yönünde.

BU NEDENLE DEĞİŞİK GÜNLERDEN GEÇİYORUZ...

Dilerseniz siz yine içeri dönün!
"Kemal Bey mi gelecek, İnce mi ipi göğüsleyecek" diye tartışa durun!
Ya da "İYİ PARTİ'yi bekleyen gelecek ne" sorusuna kafa yorun.
Sizin kararınız...
Ama dünya bu!

BÜYÜK SAVAŞIN İÇİNDEN GEÇİLİYOR. İRAN DA TÜRKİYE DE ÇOK AMA ÇOK ÖNEMLİ.

Rüzgar burada da hissedilecektir.

NET!

Türkiye, ÇİN'i partner seçtiğini ilan etti... Kazanan biz olsak da tereyağından kıl çeker gibi olmayacaktır.
Yeni bir dünya kuruluyor çünkü...

BAKALIM BÜYÜK PATRON KİM OLACAK?

https://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2018/08/07/buyuk-patron


*********


İSRAİL FİLİSTİN BARIŞI NEYİ BEKLİYOR 

Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

Başkan D.Trump İran'a karşı bir ittifak kurmak için;

1- Suudi Arabistan'ı silahlandırmayı ve onları daha önce olmadıkları tarzda
bir müttefik olarak masaya getirmeyi,
2- Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyarak bu kentle ilişkileri
canlandırmayı,
3- Bu sırada Filistin Yönetimi'nin "Peki Trump, sen bizim bazı faydalar
elde edeceğimizden bahsettin. Nedir onlar?" demesinden hareketle,
Filistinlilerle ilişkileri canlandırmayı ve pekiştirmeyi öngördü...

*
Öncelikle Filistin-İsrail çatışmasının ancak her iki tarafa da istediği
şeyi vermekle çözebileceğini, Sonra Suudilerin İsrail'i tam teşekküllü ortak olarak kabul etmesiyle birlikte İran'a karşı gerçek bir ittifaka sahip olunacağını düşündü.

*
Teorik olarak doğruydu ama bununla ilgili sorun, Filistinlilerin üzerlerine
düşeni yerine getirip getiremeyecekleriydi.
Filistinliler henüz üzerlerine düşeni yerine getirmediler, hatta durum tam
tersi bir noktaya yükseldi.
Halbuki bu sırada, ABD hükümeti Filistin'i başkenti Kudüs ile birlikte
tanıyacak, buna karşılık Filistinlilerin geri dönüş haklarından
vazgeçeceklerdi.
Şimdi ABD hükümeti Filistinlilerle ilgili sorunları çözmedikleri için
İsrail'den yeniden karamsarlığa düşmüştür.
Yani Filistinliler yanlış davrandıkça ABD ve İsrail güç durumda kalıyor...
Filistin Yönetimi Amerikan hükümetini boykot etmeyi elli yıldır
sürdürüyor...
Trump'ın İsrail- Filistin Barış Planı ise uygun şartlarda açıklanmak üzere
Beyaz Saray'da bekliyor...

*
Bütün bu gelişmeler sırasında Suudi Arabistan ve İsrail ilişkileri resmi
değil ama sahne arkasında sürüyor.
İki ülke arasındaki ilişkiler 2015' de İran nükleer programına karşı
verilen ortak çabalarla arttı.
Şimdi bağların, Prens M.Bin Salman'ın Başbakan B.Netenyahu ile bir toplantı
düzenlemesi ardından yeni zirvelere ulaştığı bilgileri geçiyor.

*
Ancak İran'a karşı ılımlı bir Sünni ittifak kurulması düşüncesi son bir
yıldır anlamını yitirmiştir.
Çünkü Başkan D.Trump, dünyanın dört bir yanında İslamcı terör ideolojisini
ve terörünü hızla yenmek üzere, Mayıs 2017'de Suudi Arabistan/ Riyad'ta düzenlenen zirvede, toplam 51 Arap ülkesiyle yeni bir stratejiyi uygulamak konusunda uzlaşmışken;

*
Yani terörist grupların kuşatılıp, kaçmalarına imkan vermeden yok etmeye
dayanan bu strateji de;
1- Bölgede yağmacı politikalar takip eden tüm ülkelerin aşırılıkları atmak
amacını paylaşan bir uluslar birliği haline gelmeleri,
2- Mısır Arap Cumhuriyeti'nin tüm aşırılık ideolojilerini görme ve
sınırlama rolü eşliğinde İslam'ın doğru öğretilerini yayması,
3- ABD'nin , Suudi otokrasisinin ve onun İran'a karşı NATO himayesinde bir
Sünni Arap askeri koalisyon oluşturmasını desteklemesi,
4- Ortadoğu'daki büyük trajedinin siyasi çözümü yolunda, ABD'nin
yükümlülüğünü asgari düzeye düşürecek iki ülkenin; Katar ve Türkiye'nin
tefriki planı uygulamaya konulmuşken;

*
Bunlara bağlı olarak;

1- Katar'ın Suudi Arabistan'ın vesayetine tabi olması,
2- Katar'ın Suriye'de İŞİD'le yaptığı işbirliğinin, İŞİD çevresinde biraraya gelen İslamcı Cihad güçlerini finanse etmekten, örgütlemek ve silahlandırmaktan alıkonulması,
3- Bahreyn kraliyet ailesine yönelik muhalefetinin önlenmesi,
4- Yemen'de Suudi karşıtı Husi asileri ve Suudi Arabistan'ın Şii ağırlıklı
El Katif bölgesindeki yönetim karşıtlarını desteklemekten vazgeçmesi,
5- Katar'ın İran ile ve onunla bağlantılı Filistinli İslamcı grupHAMAS'la,
6- Müslüman Kardeşler Örgütü ile arasına mesafe koyması uygulamaları içindüğmeye basılmışken,

Böylece Suriye trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal eden Esad
rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen,
Mesela, Katar ve Türkiye gibi ülke yöneticilerinin paylarını üstleneceği
bir sürece ilerlenmesi öngörülmüşken;

*
Ama şu anda Ortadoğu, iki kampa bölünmüş bir görünüm arz ediyor!
Biri Türkiye, Katar, İran ve Sudan'dan, Diğeri Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır'dan oluşuyor.
ABD ve İsrail'in desteğine sahip olan bu ikinci kamp, Katar'daki boykotu ve
İran ile Türkiye bağlarını da zorluyor...

*
Ne ki, Suudi Arabistan'ın Başkan Trump'un İsrail-Filistin çatışmasının
çözümüne yönelik planına destek vermesi,
Karşılığında Kudüs'teki kutsal yerlerin kontrolünü ele geçirme çabaları,
Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasıyla gölgelenmiştir.
Çünkü Kudüs'ün başkent olarak tanınması kargaşası yaşanırken;
Suudi Arabistan'ın BAE ile Kudüs'e odaklanması ve Kudüs meselesini
sahiplenmesi, Ama geniş bölgesel etkileri olan Türkiye'nin, önemi küçümsense de İstanbul'da düzenlediği iki İslam zirvesiyle karşılık bulmuştur.
Türkiye ve Körfez ülkeleri; Suudi Arabistan liderliğinin Katar' a
uyguladığı ekonomik ve diplomatik boykot ve İran'a yönelik politikalar
konusunda da aynı fikirdedir...

*
Suudi Arabistan yakın zamandan beri kendisini hoşgörü, inançlar arası
diyalog ve ılımlı bir İslamiyet umudu olarak yansıtmaya çalışıyor.
Mekke ve Medine'den sonra İslam'ın üçüncü en kutsal alanı olan El Aksa
Camii'ne ev sahipliği yapan Tapınak Dağı'nda kontrolün ağırlıkla kendisinde
olmasını öngörüyor.
Nitekim Kral Salman, krallığın mali gücünü harekete geçirmiş,
Nisan'da bir Arap zirvesinde, İslam'ın Kudüs'teki kutsal yerlerini
desteklemek için 150 milyon dolar bağışta bulunduğunu açıklamıştır...

*
Suudi bağışı, Türkiye'nin Kudüs'teki İslami örgütlerle bağlantılarına,
gayrimenkul edinme çabalarına ve İslamcı turları organize etmesine karşı
çıkıyor.
2017'de İslamcı lider Erdoğan'ın binlerce taraftarı Kudüs'ü ziyaret
etmiştir, Türkiyeli aktivistler Tapınak Dağı protestolarına katılıyor...

*
Kudüs üzerinde iki kampın sayısız ekonomik, siyasal ve askeri girişimleri
İsrail- Filistin Barışını beklemeye alıyor.
Bu sırada Suudiler sahnenin arkasında İsrail'e Tahran'ın ortak düşman
olduğunu, İran ve Hizbullah'la savaşmak için hazır oldukları mesajı
verirken; Bir taraftan da kendi ülkelerinde düşmanın başta İsrail sonra İran olduğu propagandasını yapıyor.
Suudi formülü açıktır: İsrail'le olan gizli bağlar, çoğunluğu İsrail'den
nefret eden insanları memnun etmek için Yahudi devletine karşı aşırı bir
düşmanlık ile birleşmiştir...

*
Bu gelişmeler ABD'nin İsrail-Filistin Barış planını şirazesinden kaçırıyor.
Bu yüzden ABD hem İran'ı hem Türkiye'yi alabildiğine hırpalıyor...

*
Erdoğan Türkiye'yi tartışmasız yürütmek için kapsamlı güçler kazandığı bir
referandumdan sonra onlarca yıl sürecek bir miras bırakabileceği seçimi de
kazanmıştır.
Şimdi Türkiye rejimi giderek retoriği ve yaklaşımlarıyla El Kaide örgütünün
gelişmiş, karmaşık ve daha tehlikeli bir versiyonuna dönüşüyor.
Ama uluslararası toplum ve Türk Halkının ekseriyeti Erdoğan'ın diriliş
vizyonunu yerine getirmeye çalışan bir Türk Bin Ladin'e dönüşmesinden
rahatsızdır.
Birlikte El Kaide benzeri otoriter bir yönetimde Türk bin Ladin'i önünde
sonunda durdurulacaktır...


11.8. 2018
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

***