7 Aralık 2019 Cumartesi

TÜRKİYE İSRAİL İLİŞKİLERİ 1946 - 2010 BÖLÜM 2

TÜRKİYE İSRAİL İLİŞKİLERİ 1946 - 2010  BÖLÜM 2



    İsrail 2006 Lübnan Savaşı’ndan sonra hem Lübnan hem de Filistin üzerinde askeri ve siyasi caydırıcılığını kaybetmiş; HAMAS’ın her geçen gün güçlenmesi ile müthiş bir açmazın içine düşmüştü. Bir de bütün bunlara iktidar partisi Kadima’nın Ariel Şaron’dan sonraki lideri ve Başbakan Ehud Olmert hakkındaki yolsuzluk iddiaları eklenince hükümet sarsılmaya başladı. Olmert yeniden aday olmayacağını açıklayınca 17 Eylül 2008’de Kadima liderliğine, Dışişleri Bakanı Tzipi Livni getirildi ve İsrail Parlamentosu Ekim 2008’de erken seçim kararı aldı. Ve İsrail tüm bu kaos ortamı içerisinde tam ipleri tamamen elinden kaçırmak üzereyken 27 Aralık 2008’de Gazze’ye “Dökme Kurşun” operasyonu başlatıldı.3 

    Gazze’de Mısır’ın da diplomatik katkılarıyla sağlanan 6 aylık ateşkes 19 Aralık 2008’de sona ermiş; 24 Aralık 2008’de HAMAS İsrail’e roket fırlatmıştı.4 27 
Aralık’ta başlayan ve 25 gün süren İsrail saldırısı neticesinde 1403 Filistinli hayatını kaybetti 5303 kişi çeşitli şekillerde yaralandı. Gazze saldırısının 
en önemli amacı HAMAS’ın askeri yeteneğini, lojistik kaynaklarını, yer altı tünellerini yok edebilmekti. Bu sebeple 1,5 milyon kişinin yaşadığı 360 
kilometrekarelik Gazze Şeridi’ne önce ağır bombardıman uçaklarıyla saldırdı ardından 20000 askerle karadan bölgeye girdi. Operasyonda 1500 fabrika ya da imalathane, 20 cami, 31 güvenlik tesisi, BM’ye ait 50 tesis, 21 sağlık tesisi, 10 kadar su şebekesi ya tahrip oldu ya da tamamıyla kullanılamaz hale geldi.5 

    Gazze Saldırısı sürecinde ABD’de başkanlık seçimleri yeni tamamlanmış ve Barack Obama büyük değişim vaadiyle iktidara gelmişti. Obama seçim 
kampanyası boyunca iktidara geldiği takdirde Irak’tan asker çekeceği, Filistin sorununun çözümü için HAMAS’la da masaya oturabileceği, İran’la diplomatik yolların zorlanacağı gibi dış politika vaatleriyle uluslararası kamuoyunu büyük beklentiler içerisine sokuyordu. Saldırı başladığında dünyaya değişim vaat eden Müslüman bir ailenin Hıristiyan evladı, ilk zenci ABD Başkanı “barışsever” Obama 1500’ün üzerinde ölüme sebep olan katliam hakkında henüz göreve başlamadığı gerekçesi ile yorum yapamayacağını söyledi, köşesine çekildi. 

    Saldırı AB’de dönem başkanlığı görev değişimi zamanına rastladı/rastlatıldı. Fransa dönem başkanlığını Çek Cumhuriyeti’ne devrettikten sonra olası 
barış görüşmelerinde masanın dışında kalmamak için İsrail saldırısını kınadığını açıkladı. Sarkozy Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’le görüşerek taraflara ateşkes çağrısı yaptı. Bu durumda hiç kuşkusuz bütün bir Avrupa’nın yükünü omuzlarından atmış olmasının etkisi büyüktü. Dönem başkanlığını devralan Çek Cumhuriyeti ise önce HAMAS’ı suçladı, sonra İsrail’in kendini savunma hakkını kabul etmekle birlikte meşru müdafaa sınırının aşıldığını deklare etti.6 

<  Gazze saldırısının en önemli amacı HAMAS’ın askeri yeteneğini, lojistik kaynaklarını, yer altı tünellerini yok edebilmekti. Bu sebeple 1,5 milyon kişinin yaşadığı 360 kilometrekarelik Gazze Şeridi’ne önce ağır bombardıman uçaklarıyla saldırdı. İsrail’in Gazze Saldırısı başlamadan birkaç gün önce Olmert, Türkiye’nin Suriye ile İsrail arasındaki müzakerelerde kolaylaştırıcılık rolü sebebiyleAnkara’yı ziyaret etmiş; Başbakan Erdoğan’la baş başa görüşme gerçekleştirmişti.  >

Herkes bir şekilde İsrail’in sınırı aştığında hemfikirdi. Beklenen 192 üyesiyle uluslararası sistemin en etkin aktörü olması beklenen BM’nin sürece 
müdahale etmesiydi.7 BM’nin yürütme organı gibi çalışan Güvenlik Konseyi ateşkes çağrısı yapmak için toplandı ancak ateşkes çağrısının yapılması ABD 
vetosuna takıldı. ABD, Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden birisi olduğu için literatürde “çifte veto” olarak isimlendirilen yetkiye sahipti dolayısıyla 
konunun gündeme gelmesi dahi engellenmiş oldu. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısında işlediği savaş suçlarını ortaya koyan Goldstone Raporu’nun 
BM’ye bağlı Uluslararası İnsan Hakları Konseyi’nde oylanmasında ise 6 üye red, 25 ülke olumlu, 13 ülke çekimser oy verdi. Red oyu veren ülkelerde ABD 
başı çekti. Red oyu kullanan diğer ülkeler ise Hollanda, İtalya, Macaristan, Ukrayna ve Slovakya oldu.8 

İsrail’in Gazze Saldırısı başlamadan birkaç gün önce Olmert, Türkiye’nin Suriye ile İsrail arasındaki müzakerelerde kolaylaştırıcılık rolü sebebiyle 
Ankara’yı ziyaret etmiş; Başbakan Erdoğan’la baş başa görüşme gerçekleştirmişti. Ziyaretin hemen ardından saldırının başlamasını Başbakan 
Erdoğan “ikili ilişkilere ve kolaylaştırıcılık rolünün gerektirdiği güven ilkesine ihanet” olarak değerlendirdi. İsrail’in saldırının süresini uzatıp şiddet 
yoğunluğunu arttırması üzerine İsrail’i “devlet terörü işlemek”le itham etti. En sert çıkışı ise 2009 Davos Dünya Ekonomik Forumu’ndaki meşhur “one 
minute” polemiği ile yaptı. Türkiye, İsrail’in saldırısına en sert tepki veren uluslararası aktör oldu. Bu durum Arap sokaklarında hem Türkiye’nin hem 
de Başbakan Erdoğan’ın prestij sağlamasına sebep oldu. Yurdun çeşitli yerlerinde düzenlenen Filistin’e destek mitingleri Arap coğrafyasında 
yakından takip edildi, özellikle İstanbul Çağlayan ve Diyarbakır mitinglerine Arap medyası büyük ilgi gösterdi, canlı bağlantı gerçekleştirerek gelişmeleri 
anında Arap coğrafyasına duyurdu. Türk Telekom Basketbol Takımı ile İsrailli Beni Hasheron arasında gerçekleştirilecek maça da protestolar 
damgasını vurdu. 

Türkiye’nin Filistin meselesine bu derece agresif ve artık dışlanamaz şekilde angaje olması yalnızca iki ülkeyi rahatsız etti: İran ve İsrail. İsrail’de Lübnan 
Savaşı’ndan sonra merkez sağ yükselişteydi. Gazze saldırısı bu durumun değirmenine su taşıyan bir gelişme oldu. Öyle ki İsrail siyasetindeki tek 
gerçek sol parti olarak nitelendirebileceğimiz Maaretz bile Gazze saldırısına destek vermişti. Türkiye’nin Filistin sorununa bu şekilde dahil olması, İsrail 
dış politikasını şekillendiren en önemli unsur olan “çevrelenmişlik” hissini artırıcı ve İsrail’in agresif politikalarını tetikleyici tesir yaptı. İran ise bölgedeki 
etkisini yitirme olasılığı nedeniyle rahatsız oldu. “Ilımlı Arap Ülkeleri”, HAMAS ve İran tarafından temsil edilen radikal İslam’ın yükselişi tehdidine karşı Batılı 
normlarda laiklik, demokrasi ve insan hakları konseptine sahip Türkiye’nin dengeleyici rolü sebebiyle durumun alternatif maliyeti değerlendirildiğinde 
memnun gözüktüler.9 Türkiye’nin ciddi bir bölgesel güç olması ile ABD’nin İran’ı dengeleme politikasında ciddi bir alternatif oluşturan ve dönüştürücü 
dış politika misyonu Obama yönetiminin açıkladığı dış politika ilkeleriyle uyum gösteren Türkiye’nin Filistin sorunsalına eklemlenmesi ABD yönetimi 
tarafından dışlanmamıştır. 

İsrail - Türkiye ilişkileri Gazze Saldırısı sonrası dönemde de soğuk seyretmeye devam edecektir. İlk büyük kriz Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda 
Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında geçen ve “one minute krizi” olarak hatırlanan diyalog sonrasında yaşanmıştır. 
TRT’de yayınlanan Ayrılık dizisi sebebiyle İsrail tarafından Türkiye’ye nota verilmesi10, Kurtlar Vadisi dizisinde İsrail’e hakaret edildiği gerekçesiyle 
Dışişleri Bakanlığı’na bir toplantıya çağrılan Türkiye Büyükelçisi’ne İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan ve kamuoyunda “alçak koltuk krizi”11 olarak 
bilinen muamele bu duruma örnek teşkil etmektedir. Bununla birlikte Türkiye 2010 yılının ilk aylarında İsrail’in OECD’ye girişine onay vererek ilişkilerde 
iyi niyetini göstermek istemiştir. Ancak bu iyi niyet gösterisinden bir kaç ay sonra İsrail-Türkiye ilişkilerini durma noktasına getiren Mavi Marmara 
saldırısı yaşandı. 

<  Türkiye 2010 yılının ilk aylarında İsrail’in OECD’ye girişine onay vererek ilişkilerde iyi niyetini göstermek istemiştir. Ancak bu iyi niyet 
gösterisinden birkaç ay sonra İsrail-Türkiye ilişkilerini durma noktasına getiren Mavi Marmara saldırısı yaşandı. 

31 Mayıs 2011 günü sabah saatlerinde İsrail deniz komandoları Gazze’ye insanî yardım taşıyan ve uluslararası bir organizasyonun parçası olarak 
ilerleyen Mavi Marmara ve beraberindeki diğer iki gemiye baskın düzenlediler.  >

      Mavi Marmara Saldırısı ve Türkiye -İsrail İlişkileri ,

31 Mayıs 2011 günü sabah saatlerinde İsrail deniz komandoları Gazze’ye insanî yardım taşıyan ve uluslararası bir organizasyonun parçası olarak ilerleyen Mavi Marmara ve beraberindeki diğer iki gemiye baskın düzenlediler. İsrail askerlerinin gemiye silahlı çıkarma yapması esnasında kendisini koruma gayretinde olan aktivistler İsrail askerlerine karşı basit düzeyde bir direniş göstermesine rağmen İsrail askerleri aktivistlere ateş açarak 9 kişinin ölümüne ve 50den fazla insanın yaralanmasına sebep oldu. Saldırı gerçekleştiğinde Başbakan, Dışişleri Bakanı ile birlikte Latin Amerika’da, Cumhurbaşkanı Gül de bir başka program sebebiyle yurtdışında bulunuyordu. Gelişmeler üzerine programlar yarıda kesilerek Türkiye’ye dönülürken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu New York’a geçerek BM Güvenlik Konseyi’ni acilen toplantıya çağırdı. Türkiye’nin çağrısı üzerine toplanan Güvenlik Konseyi, İsrail’i kınayan bir bildiri yayınladı. Başbakan Türkiye’ye döner dönmez parti grubunu topladı ve “İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemilere yaptığı kanlı katliamın her türlü laneti hak etmiş bir katliam”12 olduğunu ifade ettikten sonra saldırının aynı zamanda 
uluslararası hukuka yapıldığını söyledi ve diplomatik dilin dışına çıkarak “zorbalar, haydutlar, korsanlar bile belli ahlâk kurallarına uyarlar. Hiçbir 
hassasiyete uymayanlara bu sıfatı yakıştırmak bile iltifat olur”13 cümleleriyle açıkça İsrail’i hedef aldı. 

Türkiye saldırı sonrasında İsrail’le gündemde olan üç askeri tatbikatın iptal edildiğini, görüşmelerde bulunmak üzere İsrail Büyükelçisi’nin merkeze 
çağrıldığını açıkladı.14 Ayrıca Türkiye İsrail’den taleplerini de merhumların ve yaralıların, alıkonulan tüm yolcuların ve gemilerin derhal iadesi, yardım 
malzemesinin Gazze’ye ulaştırılması, İsrail’in özür dilemesi ve tazminat ödemesi olarak açıkladı. 

Mavi Marmara Saldırısı sonrası taraflar arasındaki ilk temas Brüksel’de gerçekleşti.15 Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile İsrail hükümetinin 
güvercin kanadından Sanayi Bakanı Eliazer Brüksel’de gizlice görüştüler. Ancak görüşmenin ertesi gün İsrail basınına sızdırılması görüşmenin sonuçsuz kalmasına sebep oldu. Ayrıca İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman görüşmenin kendisinden habersiz yapıldığını söyleyerek çok sert tepki gösterdi.16 

2 Ağustos 2010’da BM Genel Sekreteri Ban-ki Moon tarafından BM bünyesinde faaliyet gösterecek olan ve Mavi Marmara saldırısını uluslararası hukuk açısından inceleyip BM’yi bilgilendirmeyi amaçlayan bir komisyon kuruldu. Komisyonun başkanlığını Yeni Zelanda eski Başbakanı Sir Geoffrey Palmer, başkan yardımcılığını ise Kolombiya eski başkanı Alvaro Uribe yapacaktı. Komisyonda İsrail’i İsrail Savunma Bakanlığı hukuk eski danışmanı Joseph Ciechanover, Türkiye’yi ise emekli büyükelçi Özdem Sanberk temsil etti. 

3 Aralık 2010’da Haifa yakınlarında çıkan ve İsrail’in tek başına söndürmekte çok yetersiz kaldığı yangının söndürülmesi çalışmalarına Türkiye, Başbakan 
Erdoğan’ın talimatıyla yangın söndürme uçakları göndererek destek oldu. 

Bu gelişme sonrası İsrail Başbakanı Netanyahu Başbakan Erdoğan’ı 
arayarak teşekkür etti. Ayrıca alçak koltuk krizinin mimarı olan Dışişleri Bakan Yardımcısı da Türkiye’ye hassaten teşekkür ettiklerini açıkladı. Bu gelişmeler  den sonra Haaretz Gazetesi Netanyahu’nun Türkiye ile ilişkileri geliştirmek için yeniden harekete geçtiğini açıkladı. Ancak bu olumlu ortam fazla devam etmedi. İsrail’in 17 Aralık’ta Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırma Anlaşması İsrail-Türkiye ilişkilerinin yeniden gerilmesine sebep oldu. Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, “GKRY ile bu tür bir anlaşma yapılmasının, Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını yok saymak anlamına geleceği, Kıbrıs müzakerelerini olumsuz etkileyeceği ve Doğu Akdeniz’de barış ve istikrara katkı sağlamayacağı vurgulanmıştı”17 ifadeleriyle anlaşmayı eleştirdi. İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmor ise, “Bu, İsrail ile Kıbrıs (Rum kesimi) arasında ikili bir anlaşmadır ve üçüncü ülkeleri hiçbir biçimde etkilememektedir. Üçüncü bir ülkenin bu konuda söz söylemesini anlayamıyoruz”18 açıklamasını yaptı. 

Takip eden süreçte Türkiye İsrail ile ilişkilerin normalleşebilmesi için yakınlarını kaybeden ailelere tazminat ve Türkiye’den özür dilenmesini 
önşart olarak belirledi. İsrail’de bu konu üzerine tartışmalar devam ederken İsrail hükümetinin bir aylık derin bir kriz yaşaması, Ocak 2011 itibariyle 

<  2 Ağustos 2010’da BM Genel Sekreteri Ban-ki Moon tarafından BM bünyesinde faaliyet gösterecek olan ve Mavi Marmara saldırısını uluslar arası 
hukuk açısından inceleyip BM’yi bilgilendirmeyi amaçlayan bir komisyon kuruldu. 

Türkiye ve İsrail’in aralarındaki anlaşmazsızlıklardan dolayı üzüntü duyduklarını belirten Nuland, hem Türkiye’nin, hem de İsrail’in müttefik ülke 
olduğunu hatırlatarak, iki ülkenin de bu sorunu çözmeye gayret etmelerini istedi.  >

Tunus’ta başlayıp etkisini genişleten “Arap Baharı”nın ilgiyi başka bir noktaya kaydırması sebebiyle Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi açısından 
atılacak adımlar ikinci planda kalmaya başladı. Bu sırada BM tarafından hazırlanan Palmer Raporu da ilişkilerin alacağı seyrin ortaya çıkması 
açısından önemsenmekteydi. Eylül 2011 itibariyle Palmer Raporu’nun henüz açıklanmadan The New York Times tarafından ayrıntılarının yayınlanması Türk tarafınca son derece olumsuz karşılandı.19 Raporun açıklanmadan medyaya sızdırılmasının ortaya çıkardığı skandalın yanı sıra, İsrail’in Mavi Marmara’ya düzenlediği saldırının ve Gazze Ablukası’nın meşru olduğunu ifade etmesi Türkiye’yi yaklaşık bir yıl sonra İsrail’e karşı tutumunu sertleştirmeye itti. 

3. CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder