ERGENEKONUN KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 20
BAŞKA SÖZE HACET VAR MI?
Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu’nun şu yazısı başka söze hacet bırakmıyor: “Haber şu: Danıştay davası sanıklarından Osman Yıldırım, Cumhuriyet gazetesine atılan bombaları Veli Küçük'ten aldıklarını açıkladı…
Veli Küçük emekli bir general…
Albay olduğu dönemlerde ünlendi.
Adı ilk kez Hanefi Avcı'nın Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı olduğu dönemde Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede duyuldu. Avcı, Küçük'ün Cem Ersever'le birlikte Susurluk'un, yani ‘devlet merkezli gayri meşru araç ve eylemler sistemi’nin jandarma ve asker ayağını organize edip, temsil ettiğini söylüyordu.
İddialar zamanla belgelendi.
Örneğin Küçük'ün Çatlı'yla defalarca telefon görüşmesi yaptığı ortaya çıktı.
Susurluk kazasında Çatlı'nın cesedini teslim alan ve gizli tutan Jandarma Alay Komutanı Veli Küçük'tü…
Devletin hazırlattığı Susurluk raporunda faili meçhul cinayetlerin baş ismi olarak bilinen Yeşil'in cep telefon numarasının Veli Küçük üzerine kayıtlı olduğu iddia edildi.
Küçük, TBMM Susurluk Komisyonu'na ifade vermeyi reddetti…
Tüm bu tartışmalara rağmen albaylıktan tuğgeneralliğe yükseltildi.
2000'de emekli olduktan sonra adı yeniden siyasi olaylara karıştı…
Türk Mafya Birliği'ni kurmaya çalıştı.
2001'de Bakü'de Azeri basınına ‘Türk ordusu yardıma hazır’ tarzı beyanatlar verdi. 301. madde davaları sırasında iyice görünür hale geldi.
Kuvayı Milliye Derneklerinin mitinglerinde boy göstermeye başladı. Hrant Dink'in davasına müdahil olmak üzere dilekçe verdi ve duruşma salonunda yer aldı.
Ergenekon operasyonları sırasında tutuklanan ilk isimlerden oldu.
JİTEM olarak bilinen ve adı faili meçhul cinayetlerle anılan bir resmi yapının kurucusu olduğunu Ergenekon hakimi karşısında kabul etti.
Aynı soruşturma kapsamında Çanakkale ve Antalya'da tutuklanan gençler Veli Küçük'ten kimi kişilere yönelik infaz emri aldıklarını söylediler.
Ve en nihayet, Danıştay bombaları konusunda tekrar baş aktör olarak karşımıza çıktı…
Başka bir şey eklemeye, başka bir şey söylemeye gerek var mı?
Bugünlerde başka Jandarma Alay Komutanı gündemde…
Trabzon'da görevliydi Ali Öz ve Dink cinayetinin en çok konuşulan isimlerinden birisi...
Ali Öz, savunulacak tarafı kalmayınca, Trabzon'dan alındı önce Bilecik'e, sonra Bursa'ya tayin edildi…
Nasıl?
Etyen Mahçupyan'ın, konu üzerine Taraf'ta çıkan yazısına birlikte göz atalım: ‘Hrant Dink cinayeti ile bağlantılı olarak Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde sıradışı iki beyanla karşılaştık. Sanıklar Veysel Şahin ve Okan Şimşek daha önceki yazılı ifadelerini reddettiler ve kendi üstlerini açıkça suçlayıcı bir biçimde konuştular. Şahin ve Şimşek Hrant Dink'in Yasin Hayal ve arkadaşları tarafından öldürülebileceğini 2006 yılının temmuz ayında Hayal'in akrabası olan Coşkun İğci'den öğrenmişler.
Bunu şube müdürleri Yüzbaşı Metin Yıldız'a bildirmişler ama mesele haftalık rutin toplantılarında gündeme geldiğinde Albay Ali Öz konuyu sonra konuşacaklarını söyleyerek meseleyi kapatmış. Sonraki günlerde bu konuda hiçbir önlem alınmadığını gözlemleyen Şimşek yeniden Yıldız'la konuşmuş, ancak yüzbaşı, Şimşek'i başından savmış...’
Devam ediyor Mahçupyan: ‘Cinayet sonrasındaki soruşturmada Jandarma müfettişleri bu olayda Jandarma'nın hiçbir sorumluluğu olmadığına dair rapor vermişlerdi. Müfettişlerin böyle kolayca kandırılmasını mümkün kılan ortamın niteliği hakkında ne söylenebilir? Muhataplar mı çok zekiydi, yoksa Yıldız ve Öz'ün görev değişikliğini hayata geçirenlerin telkinleri mi kuvvetliydi? Sonuç birim amirlerini de aşan bir 'kasıtlı ihmalin' işlendiğidir...
Bugün olan ise Ergenekon soruşturmasının genişleyen gölgesi altında Şimşek ve Şahin'in doğruyu anlatmalarını teşvik eden farklı bir ortama girilmiş olmasıdır...’ Başka söze, başka eke gerek var mı?” (Bayramoğlu, Mart 2008)
KAYIP DOSYALARDAKİ JİTEM
Tuncay Güney, 2001 yılında evinden alınan kayıp dosyalarla ilgili olarak, kendisini sorgulayan eski Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan’a verdiği ifadeleri ve bulunan dosyaları Taraf’a anlattı.
Güney, uzun süre Taraf’a mülâkat vermemek için direndiği için bu haberi önemsiyorum. Çünkü Güney, hep Taraf’ı düşman olarak gördü, bir takım istihbaratlara çalıştığına inandı.
Barıştıktan sonra Güney’e JİTEM ile igili açıklama yapması fikrini verdim. Güney, dosyaların Saçan tarafından birilerine verildiğini söyleyerek, bu dosyalar içerisinde yer alan ve Cem Ersever tarafından Veli Küçük’e verilen dosyanın Saçan’a sorulması gerektiğini ifade etti.
Tuncay Güney’in 2001 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde, Organize Şube tarafından alınan ifadesini, o dönem Organize Şube’nin başında olan polis müdürü Adil Serdar Saçan, bizzat kameraya çektirmişti.
Güney ifadelerinin işkence altında alındığını söylese de ortaya çıkan belgeler Ergenekon yapılanmasını ortaya çıkardı. O dönemde Güney’in evinde ele geçirilen belgelerin bir kısmı uzun süre bulunamadı.Bu belgelerin
bir kısmı daha sonra bir ihbar neticesinde Gaziosmanpaşa’da bir depoda bulundu.
Kayıp olan ve iki kasetten oluşan sorgu görüntüleri daha sonra Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar tarafından Fatih Adliyesi emanetinde bulundu. Depoda bulunan belgeler arasında Tuncay Güney’in evinde ele geçirilen ancak Adil Serdar Saçan’ın özel arşivine koyduğu iddia edilen belgeler vardı. 2001 yılında gözaltına alınmadan evvel tüm belge ve dosyalarını ABD’ye, güvenli bir adrese de ulaştırdığını söyleyen Güney, Adil Serdar Saçan’ın elinde bulunduğunu iddia etttiği kayıp dosyalarla ilgili Saçan’a bu dosyaların sorulması gerektiğini söyledi.
Güney kayıp dosyaların içerisinde Hizbuttahrir örgütünün yapılandırılmasından, eski vali Rıdvan Yenişen’e yapılan seks şantajına, Hayyam Garipoğlu, Korkmaz Yiğit’le ilgili dosyalara kadar birçok dosya bulunduğunu, Doğu Perinçek’e Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e ait makam aracının verilmesi olayının da bu kayıp dosyalar içerisinde yer aldığını anlattı. Doğu Perinçek’in Ergenekon örgütüne gönderdiği raporlarla ilgili dosyaların da kayıp olduğunu söyleyen Güney, dosyalar içerisinde İran’lı Simko, Tarık Ümit ve Yeşil dosyalarının yanı sıra Cem Ersever tarafından Veli Küçük’e verilen ve bir fotokopisi de kendisinde olan dosyanın da kayıp olduğunu söyledi. Bu dosyanın da diğer dosyalar gibi Saçan’ın tarafından bilindiğini ve ona sorulmasını istedi. Tuncay Güney, JİTEM’in kurucularından Cem Ersever’in Ankara’ya gitmeden önce Adapazarı’nda Veli Küçük’le görüştüğünü ve kendisinin istifa edeceğini Küçük’e söylediğini, Küçük’ün de Ersever’e “istifa etme” dediğini aktardı. Ersever’in daha sonra Ankara’da Hüsamettin Cindoruk ile görüştüğünü de ifade eden Güney, Ersever’in Küçük’e verdiği dosyalar içerisinde herkesin isminin olduğu, ‘JİTEM ve faaliyetleri’ isimli dosya var” dedi. Bu dosyanın yanı sıra personel dosyasının da olduğunu söyleyerek bu dosyaların şu an nerede olduğunun sorulması gerektiğini söyledi. Ersever’in Küçük’e verdiği dosyalar içerisinde numara sistemine göre isimlerin kaydedildiğini de söyleyen Güney, Ömer Lütfi Topal cinayetinin de bu dosyalarda yer aldığını ifade etti. Ersever’in verdiği dosyada Güneydoğu’daki ilişkiler ve yapılan çalışmaların da olduğunu anlatan Güney, itirafçıların nasıl devşirildiklerinin de anlatıldığını söyleyerek “şimdi Kanada’da aynı dosyayı sil baştan okuyorum” dedi.
MİT’e çalıştığı tüm gazeteciler tarafından tahmin edilen Tuncay Özkan’ın tutuklanması beklenmiyordu.
Tutuklanmadan önce Özkan, bir süre önce siyasi yaşamına Bağımsız Cumhuriyet Partisi’nde (BCP) devam etme kararı almıştı. Özkan, borçları nedeniyle zor günler yaşayan partinin genel başkanı Mümtaz Soysal’a “bu çatı altında siyaset yapmak istiyoruz. Kongreye gidelim” teklifinde bulunmuş ve olumlu yanıt almıştı. Özkan gözaltına alınmasaydı BCP Ankara’da olağanüstü kongreye gidecek ve Özkan’ı genel başkan seçecekti.
Tuncay Özkan’ın yeni kanalı Kanal Biz’in Gültepe’deki ofisine yapılan baskında el konan CD’ler arasında, Özkan tarafından kurulan, Siyaset Okulu’nun İzmit Kartepe’de 1400 kişiye verdiği eğitim CD’leri de var. Eğitim verilen kişilerin çoğunluğu BCP üyesi. Eğitimlerde Özkan partililere eğitim, enerji, su ve kalkınma projelerini anlatmış. Okulda, Mümtaz Soysal ve Yaşar Okuyan da ders verdi.
Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara’da gözaltına alınan ve Danıştay 12. Daire Başkanı Yücel Irmak’ın koruması olan Adnan Kılıçarslan, daha önce de eski ASAM Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ ile Yargıtay Savcısı Nuri Düzgün’ün korumalığını yaptı. Ümit Özdağ, son MHP kongeresinde Devlet Bahçeli’nin karşısına genel başkan adayı olarak çıkmıştı. Özdağ’ı, Bahçeli’nin karşısına Veli Küçük’ün çıkarttığı öne sürülmüştü. Küçük’ün telefon konuşmalarında, Özdağ’a
verdiği destek de deşifre edilmişti.
Danıştay’daki görevine bir yargıcın ölümü ve dört yargıcın yaralanmasıyla sonuçlanan Danıştay baskınından sonra, başladığı öğrenilen Kılıçarslan’ın, meslekten birkaç kez ihraç edilen Adil Serdar Saçan’ın Danıştay’daki dosyalarını takip etmek ve Saçan lehine karar çıkmasını sağlamakla suçlandı. (Taraf, 2008)
İlişkiler derin, derine inildikçe pislik kokusu geliyor.
HANİ NEREDE DIŞ İSTİHBARATLAR?
Farklı bir kesimden, Vakit’den Abdurrahman Dilipak’ın Ergenekon’a bakış açısına yer vermezsek büyük eksiklik olurdu. Savcının değinmediği, kimsenin yazmadığı Ergenekon’un dış istihnaratlarla ilişkileri konusunda Dilipak şunları yazdı: “Bu Ergenekon işi, görüldüğü kadar basit bir iş değil. Bunun arkası çorap söküğü gibi gelir.. İşin içinde silah kaçakçılığı da var, eroin kaçakçılığı da, arazi mafyası da var, petrol kaçakçılığı da..
Kozmik belgelerin elden ele dolaştığı bir vadi burası.. Sınırları Türkiye sınırları ile sınırlı değil.. Kökü İttihat Terakki’ye kadar gider.. Ama en azından 1978’e gitmelisiniz bugünkü olayın iç yüzünü anlamak için.. Hatta 1971’e.. İşin içinde olmayan karar verici kimse yok gibi.
Mesela 1 Mayıs’ın izini sürün, Şah’ın İran’ına kadar gidersiniz. SAVAK’ın bu işle ne alakası var demeyin. RCD, Cento, hepsi bu derin planın bir parçası.. İran’da duramazsınız, zaten Afganistan’a, Pakistan’a uzanırsınız.
Beriye gel Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün. İsrail’in bu resimde ayrı bir yeri var..
Sovyetler’i alınca Balkanlar ve Kafkaslar’ı da işin içine dahil etmiş oluyorsunuz..
Bulgaristan’ın ayrıca özel ve önemli bir yeri var. Tabii Arnavutluk ve Romanya’nın da.. Çin doğrudan işin içinde olmasa da ‘Çinci’ler, ‘3. Dünyacı’lar sistemin bir parçası idi..
NATO zaten sistemde büyük oyuncu! Biraz Mısır’ı da katarız bu işe..
Bu Ergenekon işini, zamana yaymadan kısa sürede bitirmeniz gerekir.. Eğer zamana yayarsanız, bu kriz bölgeye yayılır.. O zaman da hiç toparlayamazsınız..
Şöyle bir ipucu vereyim: ‘Bizim iyi çocuklar’ Irak’ta, Suriye ve Lübnan’da, İran’da, Avrupa’da, Rusya (vd) operasyonlara gönderildiler, onların ‘iyi çocukları’ da burada ve diğer bölgelerde operasyonlara giriştiler.. Kanlı 1 Mayıs’ın arkasında SAVAK da çıkabilir mesela! Bu piyasada kimin eli kimin cebinde belli değil. Avrupa bir şekilde hesabı kapattı, defteri dürdü ama, bizdeki hesaplaşma devam edince, oradaki eski defterlerin de yeniden açılma riski ortaya çıktı..
Bizimkiler, ötekileri bu işe dahil etmeye çalışıyor.
Ötekiler ise, bu işlerin bu şekilde uluorta tartışılmasından rahatsız. ABD, AB, NATO, bu işin kısa sürede halledilmesini istiyordu, gördüğüm kadarı ile. Hükümet bu işten çekindi, hep topu taca attı. Ama sonunda bu pimi çekilmiş bombayı kucağında buldu.
Bu iş öyle 3-5 savcının altından kalkacağı bir iş değil. Ele geçen belgeler şimdilik, çok sınırlı bir zamanı, mekanı, kişileri kapsıyor. Peki, ana arşivlere ulaşılırsa, ana depolara ulaşılırsa ne olacak? Suriye yönetimi ve istihbaratı da, İsrail yönetimi ve istihbaratı da, Alman, Amerikan, İtalyan, Fransız yönetimi ve istihbaratı da bundan rahatsız olur. İşin içinde Masonlar da var, Tapınakçılar da, illuminati de, herkes, olmayan yok ki! Apo, muhaberattan habersiz mi kaldı Bekaa’da!
Bizim birçok siyasi liderin kariyeri yara alır. Dini önderler, büyük iş adamları vs..
Kontrol dışı unsurlar, ‘Merkez’den umudu keser. ‘İş başa düştü’ diye, durumdan vazife çıkartacak olurlarsa, bütün bu bölgede istihbaratçılar arası iç savaş başlar. Burnuna yumruk yiyen başbakandan, ‘bizim çocuklar’dan ‘iyi çocuklar’a kadar birçok kişi susturulabilir.. Birileri sıranın kendine geldiğini, ya da eylem arkadaşının konuşacağını farkederse, düşünürse eski iş ortağının kafasına silahını dayayabilir.
Gizli arşivler imha edilirse bir dert, ele geçse bir başka dert.
Ama asıl büyük dert bu işin fazla uzaması.. Bakın yakında karşı informasyonlar gelebilir. Gördüğüm kadarı ile Almanya sıkıntılı. CHP’nin Alman vakıfları ile ilişkisi filan, öncü sarsıntılar. Mafia hesaplaşması vesilesi ile İtalyanların da başı sıkışacak. İşin Türkiye ayağı, İtalya’dakinden de büyük ve sıkıntılı.
‘Temizeller savcısı’ bile zor kalkar bu işin Türkiye ayağının içinden. Bakın son olarak Papa suikastında Ağca’nın kullanılmasının STASİ’nin planı olduğu yazılıp çizilmeye başlandı. Almanya’da yayımlanan Der Spiegel dergisi, eski Doğu Almanya istihbarat teşkilatı STASİ’nin Mehmet Ali Ağca’nın Papa 2. Jean Paul’e yönelik başarısız suikast girişimini Türk ülkücülere mal etmeye çalıştığını iddia etti. Ben yine aynı şeyleri söylüyorum: Petrol ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi para kaynaklarını kesin. Örtülü KİT’leri, derin devletin taşeron firmalarını, gazetelerini tasfiye edin. Silah depolarını kontrol altına alın, arşivleri ele geçirin, tetikçileri değil, derin devlet baronlarını yakalayın. TSK ile bu işin bağının kesilmesi gerek. Bu yapının Media, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK içindeki bağlarının kesilmesi şart. Sonra 50-100 kişi neyse tepedekiler dışında para ve silahlarını teslim eden ve pişmanlık duyanları şartlı şekilde serbest bırakın. Bu işte geç kalınıyor. Eğer böyle giderse, gün gelir olaylar bir patlak verirse arkasını zor toplarsınız. Birçok
ülkede bombalar patlar, silahlar konuşur, çok kişi bu işten zarar görür.
Sanıyorum biz Ergenekon’u gözümüze fazla yaklaştırınca, arkasında bir ormanı kaybediyoruz.. Bu, soğuk savaştan kalma, ABD’nin başımıza bela ettiği bir örgüt. Şimdi işleri bitti, kontrol dışına çıktılar, Sam Amca artık tasfiye edilmesini istiyor ama, bu güç buna direniyor. Aslında bu yapının kökleri bizde İttihat Terakki’ye kadar dayanıyor. Osmanlı’yı bu yapı ile çökertmediler mi? 3 yıl iki ayda bir imparatorluğu tasfiye ettiler. Biz o kadar sürede, Etibank’ı bile tasfiye edemedik. Bakın bunların gözü dönmüş. Zamanında kan hesabı yapmamışlar mıydı, 28 Şubat’ta? Saçan Kömürcü’ye ne diyordu: ‘Bizim birimiz onların ellisini haklar.’ Eski polis şefi ile gazeteci böyle düşünüyor! Ha, Avusturya seçimlerinin sonuçlarını biliyorsunuz değil mi? Radikal sağın oy toplamı, en büyük blok’u
oluşturuyor. Avusturya’da Ergenekon kazandı, anlayacağınız. Ergenekon davasında gelişmeler böyle devam edecek olursa, Avrupa’da ve Türkiye’de görülen, görülmekte olan, faili meçhul kalmış, üstü örtülmüş bir çok dava tekrar açılmak zorunda kalabilir.
Bu işin Şangay Platformu’na kadar uzanması mümkün. Çin ile Rusya, yani BÇG gösterip Doğu Çalışma Grubu oluşturmaya çalıştılar. Ateş Paşa boşuna İran ve Rusya’nın adından söz etmedi bir zamanlar. Batı biraz da bunun için Ergenekon operasyonu konusunda sessiz! Bu arada EPDK’nın petrol usulsüzlüğü ile ilgili cezaların tahsili yönünde adım atması da önemli.. Petrol kaçakçılığı, kamuya eksik satış, solvent, bozuk yemeklik yağın mazota katılması gibi daha birçok ayağı var. Yani petrol işi derin. %20 değil, toplamda %40’ı bulan bir kara sektör.
Bizim bu işlerle ilgili tek şansımız, sistem içi güçlerden bir bölümünün artık bu işin böyle gitmeyeceğini görmesi ve yarın bu işin daha tehlikeli bir hal alacağını görüp, tasfiyeye razı olması. Öte yandan yapı içinde görünürde, sağ, sol, Kürt, Türk, dindar görünen, ateist, herkes bu yapıda olmasına rağmen, sokakta vuruştursalar da, merkezde bir araya gelip kadeh tokuşturabiliyorlardı. Maksat vatan kurtulsun. Kontrollü bunalım stratejisi dedikleri şey! Şimdi bir sürü 1 numara çıktı. Kendi aralarında kanlı bıçaklı oldular. El altından birbirleri
aleyhine bilgi sızdırıyorlar.. Birileri bu işten yakasını sıyırmaya çalışırken, birileri, tehditle ve şantajla bir yerlere varmaya çalışıyor. Kimi aldatıldıklarını düşünüyor, kimi suçluluk psikolojisi ile karanlık hesaplaşmaların faturasını eski iş ortağına yamamaya çalışıyor. Yani kendi aralarında da bir iç savaş var.
Önemli olan da bu. Ne olursa olsun, bu işlerin artık daha fazla böyle gitmeyeceği anlaşıldı. Bu önemli. Şimdi herkes kendini ve ekibini kurtarma çabasında. Birtakım baronlar ise kendilerine dışarıdan sığınacak ülke, örgüt arıyor sanki. Ve zaman kazanmaya çalışıyorlar. Dikkat. Şimdi daha tehlikeliler. Bu yapı tasfiye edilmez değil, ama dikkatli olmak gerek.
Operasyondan önce strateji ve takdiklerin iyi hesaplanması gerek. Nihai hedefin iyi belirlenmesi gerek. Bana kalırsa hükümet, bu işi açık açık ABD ve AB ile görüşmeli. Soğuk Harbin başımıza bela ettiği bu yapının tasfiyesinde bilgi ve belge değişimi olmalı. Kertenkelenin kuyruğunu bırakın, gövdesi nerede ona bakın! Bayram sonrası piyasa kızışacak gibi..” (Dilipak, Ekim 2008)
21 .Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder