ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 5
Yine Tuncay Güney imzalı, 5 Mayıs 2006 tarihli “Sabetay Sevi ve Kuzu Bayramı” başlıklı yazıda Siyonizme müthiş övgü var, işte Tuncay Güney’in “Türkçesiyle” o makale: “Dönemin büyük Rabay’ı Sabatay Sevi, bu tehditler karşısında Müslüman olduğunu açıkladı. Ve adı Mehmet oldu. O sıkıntılı dönemde imanlıları na Sarayın kapalı kapıları ardında olan bitenleri anlatan Sabatay Sevi faaliyetlerini ve ibadetlerini gizli devam ettirmek zorunda kaldı. Fakat, Büyük Israel sevdasından hiç bir zaman vazgeçmedi. Israel’i sevenler olarak hareket eden Rabay’i ve öğrencileri iki isim kullanmaya ve Müslüman gibi yasamak zorunda kaldılar. Bugüne kadar Sabataycılar olarak anılan bu grup’un öğrencileri gizliliğe önem verdiler. Yeni Israel kurulurken destek ve diplomatik yardımlarını esirgemediler. Sabatay Sevi’yi sevenler bir aile teşkilatı değildir. Sabatay Sevi’ye inan ve gönül bağlayan o dönem birçok Hristiyan ve Müslüman kişilerde oldu…. Rabay-Sabatay Sevi hareketi bir kaç ailenin tekelinde gizli bir örgütlenme gibi gösterilmeye çalışılıyor. İmanlılar sion’nun ışık askerleri iken karanlığın ordusu gibi tanıtılmaya çalışılıyor… Kutlu olsun bahar-kuzu ve Sabatay’ın doğum günü” (Aydınlık, 2008).
Aydınlık’ın savunması, yalan yanlış ve aceleyle kaleme alındığı anlaşılan şu iddialar kadar saçmaydı:
“Ergenekon Operasyonu”, Türk Ordusu’na karşı Şemdinli’de başlayan uygulamalar dizisinin son halkası ve doruğudur. Siyasal çözüm adı altında Güneydoğu bölgesinin özerkleştirilmesi ve PKK’nın Meclis’teki grubunun güçlendirilmesi planı yürütülmektedir. Bu planın karşısına dikilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve başta İşçi Partisi olmak üzere diğer millî güçlerin direncinin kırılması için, iki araç devreye sokulmuştur. Biri türban savaşıdır; diğeri “Ergenekon Operasyonu”. (Aydınlık, 2008)
Ergenekon sanığı Doğu Perinçek’in savunmasında elindeki ana malzeme Güney’in CIA ajanlığı iddiası. 5 Aralık 2008 Aydınlık sayısındaki başyazısından okuyalım: CIA tertibinin takvimi, satır başlarıyla şöyle özetlenebilir:
Tuncay Güney 2000 yılı Haziran ayında CIA bağlantılı MİT eski yöneticisi Mehmet Eymür ve Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru tarafından açık yazılarla kamuoyu önünde tehdit ediliyor. Bu tehditler sonucu Tuncay Güney 2000 yılı Temmuz ayında 9 gün ABD'ye götürülüyor ve orada Ergenekon tertibi için eğitiliyor. 10 yıllık ABD vizesini 4 Şubat 1999'da almış. ABD bağı ispatlı. Tuncay Güney, Ergenekon tertibi gereği 1 Mart 2001 günü danışıklı olarak gözaltına alınıyor. Türk Ordusu'nun komuta kademesini ve İşçi Partisi önderlerini suçlayan ünlü Mülakat yazılıyor. 2001 Temmuz'unda Tuncay Güney, yasadışı yoldan CIA marifetiyle temelli ABD'ye götürülüyor.
Tuncay Güney'in anlatımları 2002 baharı ve yazında, TSK, Hükümet ve Çankaya katında servise konarak, Org. Özkök'ün Genelkurmay Başkanlığı'na getirilmesi sağlanıyor ve Türkiye, AKP'yi iktidara oturtmak için erken seçime sürükleniyor.
Ergenekon dosyası, 4 Temmuz 2003 tarihinde Kuzey Irak'ta Türk subay ve askerlerine çuval geçirilmesinden 6 gün sonra MİT tarafından Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'e gönderilerek, Türk Ordusu Genelkurmay Başkanı'na ihbar ve şikâyet ediliyor. Bu girişim de ABD merkezlidir ve Türk Ordusu'nun Kuzey Irak'taki varlığına son verilmesi için yürütülen operasyonun bir parçasıdır. Abdullah Gül'ün 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile Ankara'da yaptığı, kendi itirafıyla "2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma"
uygulanmıştır. Mayıs 2006'da Yargıtay Başsavcılığı'nın AKP'nin yasadışı faaliyetlerini saptamak için valiliklere yazı yazması üzerine Ergenekon tertibi yeniden sahneye taşınıyor. ( Aydınlıkö 2008).
Aydınlık’ın Güney portresi çoktan delik deşik oldu. Hangi yanlışı düzeltelim, bilemiyorum. Kirli çamaşırlarını, Ergenekon’un ipliğini pazara çıkarmak için daha az karışık ve güvenilir bir adam bulamadığımız için özür dileriz! Tuncay Güney karışık bir adam olunca, Ergenekon Çetesi masum mu olacak? Atatürkçülük,
Kemalizm, Ulusalcılık vs gibi toplumun saygı duyacağı kavramların arkasına gizlenerek gerçekleştirilen bu gizli örgütlenmenin defteri dürülüyor. Karışık, karmaşık denilen Güney’in bildiklerini anlatmasıyla, Türk milleti, bir asırdır sırtına kene gibi yapışmış bir cuntadan kurtuluyor, az bir şey mi?
TUNCAY GÜNEY’İN GERÇEK YAŞAM ÖYKÜSÜ
Güney, Ergenekon’un kara kutusu olduğuna dair, varolan genel kanıya rağmen, açılan davada sanık veya tanık yapılmadı. Savcı Zekeriya Öz’ün iddianamesinin ekleri arasına koyduğu "Şüphelilerin 2005 yılından önceki Adli Sicil Dökümleri" listesinin 119. sırasında Tuncay Güney yer alıyor. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 11 Haziran 2008 tarih ve 2007/1536 sayılı yazısına göre Güney’in adli sicil kaydı bulunmuyor. Dava belgelerinde Tuncay Güney’in adı "firari şüpheli" olarak geçiyor. Ergenekon’un 28. ve 29.duruşmalarında tanık olarak dinlenmesine ve Kanada’da da ifadesinin alınmasına karar verildi. İddianamede tanık yapılmamasına bir anlam veremememişti, en azından tanık olmayı umuyordu. Oysa Savcı Zekeriya Öz, Ergenekon soruşturmasını Tuncay Güney'in 2 Mart 2001'de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi'nde verdiği ifade ve teslim ettiği bazı belgelere dayandırıyor. 4 Aralık’taki Ergenekon duruşmasında Güney’in terror örgütü üyesi olup olmadığının araştırıldığı ortaya çıktı. Güney, ‘kimseye kurşun sıkmadım, elimde kan yok, Türk adaletine güveniyorum’ diyor. Elinde kan olmadığına inanıyorum. Güney, kimseyi öldürecek bir kişilik değil, sünepe biri. Tuncay Güney'in beyanına göre, "Ergenekon'un Yeniden Yapılandırılması" belgesi, Bilecik'te Veli Küçük, Doğu Perinçek, Suphi Karaman, Hasan Yalçın ve Deniz Bilge tarafından hazırlandı. "Lobi" belgesi General Veli Küçük'ün talimatıyla Doğu Perinçek, Ümit Oğuztan, Adnan Akfırat tarafından kaleme alındı. Genelkurmay sitesinde yer alan 27 Nisan 2007 tarihli bildirge, "Genelkurmay'daki Aydınlıkçı subaylar tarafından yazıldı. Genelkurmayı dinleyen kulak davasında yargılanan, Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, bunu ‘İhanet Çemberi’ adlı kitabında ve televizyon konuşmalarında dillendiriyor. Tuncay Güney'in yedi yıl önce ifadesini alan o zamanki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan, bir yıl boyunca yürütülen izleme ve araştırma sonunda somut hiçbir kanıt elde edilemediği için, DGM Başsavcılığının soruşturmayı bitirdiğini Hürriyet gazetesine açıkladı (Hürriyet, 31 Ocak 2008).
Çünkü belgeleri örten, soruşturmayı örtbas eden Saçan, Ergenekon’un İstanbul emiri Sedat Peker ile ortak çalışıyordu.
Ergenekon operasyonlarıyla birlikte başlatılan Güney dezenformasyonuna Aydınlık gazetesi tarafından yayımlanan tüm nüshalarda devam etti. Tuncay Güney, bu iddialara karşılık, bana şu cevabı gönderdi:
“İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz’in açıklamasıyla oluşturulan ‘Ergenekon Savcısı, Haham Tuncay’ı Türkiye’ye kaçak soktu!’ başlıklı Aydınlık gazetesi sayısı gösteriyor ki, İşçi Partisi avukatı Nusret Senem ütopyada yaşıyor, hayal aleminde geziyorlar. Benim Türkiye’ye kaçak olarak geldiğimi iddia edenler, ellerinde bir delil varsa ortaya koysunlar. Ben 7 yıldır Türkiye’ye gelmedim. Uluslararası havacılık şirketlerinden havalanından benim Türkiye’ye girişim var ise ispatlasınlar. Susurluk’taki görevlerinin altında kalan ‘İhbarcı Parti’ İşci Partisi, Susurluk’daki karanlık ilişkilerinin ortaya çıkmaması için bana karşı saldırı yapıyorlar. İşci Partisi’nin illegal olan örgütü Türkiye’de bombalama eylemlerini nerede yaptılar? Nusret Senem bunu açıklasın. İşci partisine emekli askerler nasıl yollandı? Ve bu partide görev aldılar? Bilgi kirliliğine karşı Türkiye Avukatlar Barosu’na başvuru yapacağım.
Ve hakkımı aramak için hukuki yolları çalıştıracağım. Türk adaletine güvenmek istiyorum. Türkiye’de bu yalan haberlere karşı hukuk ve adalet bakanlğının hiç bir ceza maddesi işlemiyor.
Ayrıca pasaportum ve nüfus cüzdanımda adım Tuncay Güney’dir. Tuncay Güney İpek değildir. Böyle bir kimliğim asla olmadı. Böyle bir kimliğim var ise, bunu ispatlamaya davet ediyorum. Tuncay Güney İpek ismi , ‘İhbarcı Parti’nin ütopya, hayal aleminden doğan bir yalandır. Ben diyorum ki, yalanın babası şeytandır. Türkiye’de Perinçek ‘Şeytan’ın ‘Şeyhi’dir. İşci Partililer Doğu Perinçek adlı şeyhlerinin güdümünde olan ‘lokal beyinliler’dir. Nevzat Yılmaz, Aydınlık dergisi nin ve 2000’e Doğru dergisinin arşivinde çalışan birisidir. Türk İstihbarat yetkilileri araştırsın. Bir ara askere giden Nevzat, askerlik görevi bitince de dergide çalıştı. Bu kişi, Mecidiyeköy’de dergi arşivinde idi. Taksim Deva Çıkmazı adresine taşınınca da dergide çalıştı. İşci Partisi, kendi çalışanlarını ‘yalancı şahit’ olarak sunuyor. Nevzat Yılmaz, Veli Küçük’e giderek dosyaların fotokopisini çekmekle görevli arşivcidir. Ve bu dosyaları Ferit İlsever ve Adnan Akfırat’a verirdi. Onlarda Veli Küçük’ün kuryesine verirdi.
İşci Partisi avukatı Nusret Senem ve Emcet Olcaytu benle irtibata geçip, ‘bu verdiğin ifadeleri yalanla’ diye işbirliği istediler. Toronto’daki elemanlarına benim cevabım şu oldu: Nusret Senem ve Emcet abi seni aracı koymasın.
Kendileri beni arasın dedim. Ben bu işbirliğine olumlu cevap vermediğim için bana böyle saldırı yapıyorlar.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. İhbarcı partinin mumu ikindiye kadar bile yanmıyor. Canlı yayına davet ediyorum İşci partilileri. Nusret Senem bir şey bilmez.
Muhatabım Şule Perinçek’tir. Şule Perinçek ile canlı yayına çıkalım. Diğerleri cezaevinde. Televizyona çıkamaz. Şule hanımı canlı yayına davet ediyorum. Kanunsuzluğun maddesi’ni öne süren ihbarcı partiye diyorum ki; doğru Türkiye’de bir kanunsuzluk var, o da sizin halen partinizin ve karanlık bombalama eylemlerinizin ve Türkiye’yi kaosa sürüklemek için yaptığınız cinayetlerin soruşturulmamasıdır. Sorgu yaptığınız, işkence yaptığınız gençlerin hesabını soracak bir mekanizma olmamasıdır. PKK’yı uluslar arası camiaya bunlar ‘ulusal kurtuluş’ mücadelesi yapıyor diyerek sundu. PKK’yı bu şekilde tanımlayan raporlarınız ve yayınlarınızdan dolayı hesap sorulmaması kanunsuzluktur. Doğu Perinçek, hangi ülkenin diplomatlarına verdiği rapor ve sunumda, ‘Abdullah arkadaş, gelmiş geçmiş en büyük Kürt önderidir. Kürt
Hareketi’nin sonu Mahabat cumhuriyeti gibi olmamalıdır. Bu Abdullah arkadaşın mücadelesine destek olmalıyız’ diye yaptığı konuşma metninden dolayı hesap sorulmuyor ise, evet bu kanunsuzluktur…
Doğu Perinçek, Yunan genarelle olan ilişkini açıkla. Ve PKK kamplarına ziyaret etmesini sağladığından dolayı aldığın teşekkür mektubunu açıkla. Avrasya Konferans’ında Rus lider Vlademir Putin’in ekibinin size yaptığı dedektiflik teklifini açıkla. Avrasya Konferans’ındaki masrafların Ulusal Sanayici İşdamları Derneği Başkanı Kemal Özden’e kim parayı aktardı?
Bu konferansın masrafları partinize ve ulusal işadamları tarafından otellere nasıl ödendi? Hangi ülke Avrasya konferansının masraflarını ödedi?
‘Kanunsuzluk var’ diyen İşci Partisi yetkililerine: ‘What dedin, Gülüm’ diyorum. Refah partisi Güneydoğu’da oy patlaması yapacak endişesiyle savcıların RP’ye dava açması için Refah partisi ve PKK bayraklı bir yaprak broşür, hangi ‘Beyaz’ Hoca tarafından basıldı? Ve bunlar Güneydoğu’da insanların evlerinin, işyerlerinin kapısından atıldı. Ankara’da sayın Ecevit’e de bu bayrağı kim getirmişti? Karanlık şebekenizin çökmemesi, evet kanunsuzluktur.
Ben ve iki Türk arkadaşımla beraber Toronto’da bir Türk restorantına gittik. İşci Partili bir genç öğrenci olarak Toronto’da üniversitede okuduğunu söyledi. Görüşmek için Türk restoranatında Bloor-Yonge’da buluştuk. Nusret Senem’den mesaj getirdiğini söyleyen genç, ‘Atatürk devrim kanunları, elbette bir gün uygulanacaktır’ dedi. ‘ABD’nin TSK’ya ve İşci Partisi güçlerine karşı bu oyununu siz bozabilirsiniz Tuncay bey’ diyerek ‘milli’ ve ajitasyonla dolu bir konuşma yaptı. En son sözü, ‘Sana işkence yapanlar Adil Serdar Saçan değil Fethullahcı
polisler’ dedi. Benim cevabım ise, ‘Gözlerim açık iken tokat atan ve küfür eden Adil Serdar idi’ dedim. Ve Nusret Senem ile Şule Perinçek gelsin buraya dedim. Seni niye yolluyorlar? Asıl İP’in maskesi düştü dedim. Ve bu görüşmede yemek parasını ben ödedim. Teşekkür etti. Dedim ki, ‘bak Yahudilerin ve CIA’nın parası senin de boğazından geçti’ deyince konuşmaya şahit olan restorantın sahibi Mehmet bey kahkahayı attı.
Tuncay Güney
2 Ekim 2008”
Ergenekon iddianamesinde, savcı Zekeriyya Öz’ün bazı bölümlerde Tuncay Güney'i İpek soyadıyla anması Aydınlık'a malzeme oldu. Güney'in bir Sebataycı ailesinden geldiğini ispatlamak için kullandığı sanılan bu soyadının, MİT tarafından Güney’e verilen bir kod isim olduğu 26 Kasım 2008’de Sabah’ta yayımlanan belgeyle ortaya çıktı.
Sabah, Ergenekon iddianamesinde adı “şüpheli” olarak geçen ve daha önceki ifadeleriyle iddianameyi epeyce besleyen Tuncay Güney’in Milli İstihbarat Teşkilatı’nda (MİT) çalışmış olduğunu bir belgeyle duyurdu. MİT’in
yanıtı, “belge doğru” ama “Güney, kayıtlı bir haber kaynağı değildir” oldu.
MİT ayrıca, geçmişte Mehmet Eymür’ün yönettiği Kontrterör Dairesi’ni de kötüleyerek “Kuruluşu ve işleyişi tartışmalı bu daire 1997’de MİT şemasından çıkarılmıştır” deyip hem eski bir birimini evlatlıktan reddetti, hem de “Güney, Eymür’ün adamı” demeye getirdi. Bu açıklamanın üslubu şaşırtıcıydı ama içeriğinde bir yenilik yoktu, zira Güney’in, 2001’de verdiği ifadede, 1990’larda “Mehmet Eymür’ün adamlarına düzenli olarak bilgi aktardığını” ve “Eymür’ün teşkilattan tasfiye olmasının ardından MİT’le aktif ilişkisi kalmadığını”
söylediği biliniyordu.
Tuncay Güney’in ısrarla söyledikleri de aynı doğrultudaydı. MİT adına Ergenekon ve JİTEM’e sızdığını ima ediyordu, ancak Eymür’ü ve yardımcısı Yavuz Ataç’ı tanımadığını anlatıyordu. Eymür’e değil, “Eymür’ün adamlarına” istihbarat aktardığı yönündeki ifadesinin arkasında duruyor ve gizemli bir şekilde, “Ben konuşmadım, sadece konuşanlara cevap verdim. Ama birileri bana verdiği sözde dursun” diyor. (Çongar, 2008).
Mehmet Eymür ise, Güney’i tanımadığını söylemek dışında ayrıntı vermekten kaçınsa da, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Ergenekon sanıklarının avukatı Ceyhan Mumcu’ya atin. Org web sayfasından hitap eden şu sözleriyle gazetelerin birinci sayfalarındaydı: “Tuncay Güney yetenekli birisi. Ekibinize başarılı biçimde sızmış. Zokayı fena yemişsiniz.” Tuncay Güney, "MİT elemanı mısınız?" sorusuna "MİT ile karşı karşıya gelmek istemem.
Çalışmalarını MİT yasası gereği anlatamam. MİT çok saygı duyduğum bir kurumdur" sözleriyle geçmişte MİT’e çalıştığını ima etti. Tuncay Güney’in MİT’in kayıtlı haber elemanı olmaması, MİT’e muhbirlik yapmadığı anlamına gelmiyor. Asıl tuhaf olan, MİT’in kendi kurduğu, bir süre bünyesinde barındırdığı, yararlandığı Kontrterör Dairesi hakkında böylesine dışlayıcı bir dil kullanmasıydı.
Davayı bulandırmak isteyenler vardı. Yargı, teşkilattan Tuncay Güney’le ilişkisini sorunca, daha cevabı gelmeden bu belgeyi yayımlatmak yoluyla teşkilatı sıkıştırmak isteyenler olabilirdi. Kontrterör Dairesi’nin teşkilat içinde çok rahatsızlık yarattığı doğruydu. Teşkilat bunu açıklayarak, Tuncay Güney hakkında soru işareti yaratmaya yönelik kampanyanın kendisine de bulaşmasını önlemek istemişti. En sert tepkiyi veren eski MİT'ci Mahir Kaynak'a göre, Tuncay Güney ile Ergenekon davası sulandırılmaya çalışılıyor. MİT'in küçümsendiğini, böyle bir davada gerçekleri ortaya çıkartmak için ‘küçük bir MİT muhbiri ‘ gözüken Güney'e ihtiyaç olmadığını savunan Kaynak, Güney'in ‘dezenformasyon aracı’ olduğunu öne sürdü.
MİT'de ona bağlı çalıştığı ileri sürülen Mehmet Eymür, ne Tuncay Güney’i nede babası Ali Güney’i tanıdığını defalarca söyledi. 3 Aralık’ta ise fena patladı: " Tuncay Güney, Eymür"ün elemanıymış!. Bekledim, Herkes içini boşaltsın diye, Hayretle, ürpererek, üzülerek bekledim. İhanet, cehalet, fabrikasyon, sulandırma, yönlendirme, ön yargı, hepsi birden el ele. Hepsi birden bir süre sonra eriyecek koca bir kartopu gibi. Desteksiz, manasız, insafsızca atıyorlar, Bir uzman edasıyla… Neden, niçin ve ne söylediklerini bile bilmeden. Tuncay Güney"i tanımıyorum. Doğrudan ve dolaylı hiç bir ilişkim olmadı.
6 .CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder