ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 4
Kürtleri yargısız infazlarla öldürdüğü militan Kürtler, özellikle de PKK’lılar tarafından bilinen, Ergenekoncuların içinden geldiği izlenimini veren Güney’i protesto ettiler. Gazetenin editörü Süleyman Güven, Nisan nüshasında özür dileyeceğini belirtmesine rağmen, Güney ile röportaj yaptı. Ancak Güney’i
jenerikten çıkardı. Yayın danışmanı unvanını sildi.
Canada Türk editörü Hasan Yılmaz, Güven’in bu tavrını dile getirince, özür dilemek zorunda kaldı ve Güney ile ipleri kopardı. Çünkü PKK ve militan Kürtlerin yayın organları, yıllardır bangır bangır, JİTEM’in cinayetlerini
Ergenekon’un işlettiğini yazıyordu. Bu çevrelerden gelen Güven, Güney’i gazeteyi kurarken danışman almasının hata olduğunu çok geç fark etti. İltica davasında Güney’e yardım eden, zaman zaman tercümanlığını yapan Güven,
Güney ile ilişkisini tamamen bitirdi. Güney’in kendisini kullandığını, dost meclislerinde sık sık ifade etti. PKK’yla bir geçmişi olmadığını iddia eden Güven, beni Taraf gazetesine şikâyet etti. Çünkü Taraf’ta köşesi olan Emre
Uslu, 27 Nisan 2008’deki yazısında, Güney’in bir “dezenformasyon olup olmadığını” benim web sayfamdaki bilgileri kaynak göstererek, sorguladı. Uslu, Güven’in Kanada’da PKK’lıların iltica hikâyelerini kaleme aldığını da vurgulamıştı.
Güney, Yeni Şafak’tan Şaban Arslan ile başlayan, Saygı Öztürk ile devam eden röportaj ve haberler serisiyle birden bire meşhur oldu. Her gün şok iddialar ile başka bir medyada gündeme geldi. Sabah gazetesi, Toronto’ya özel muhabir gönderdi. 32. Gün ise özel bir program düzenlemek için 14 Ağustos 2008’de Toronto’da Kanada Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı Nedim Düzenli’yi aradı. Güney’e benim aracılığımla ulaşmak isteyen Düzenli’ye söz konusu nazik durum nedeniyle red yanıtı verdim, Güney’in telefonunu vermedim. Bunun yerine
çok yakından tanıdığı Ergenekon’un Kanada’daki ayağını aramasını salık verdim.
32. Gün’deki konuşmasında “Kral Faruk yazıyor, medya alıntı yapıyor” diye, hakkımda sitemle bahseden Güney’in, kimi kast ettiğini elbette hiç kimse anlamadı. Güney ile ilgili her haberi, ve bilgiyi yakından takip ettim. Kim ne derse desin, Ergenekon’un ipliğinin pazara çıkmasında Güney’in çok büyük katkıları oldu. Güney’e, “senin yaptığını Çorumlu yapmaz!” diye, sitem etmiştim.
O da “bir Çorumlu başka bir Çorumlu’ya böyle yapmaz, Faruk ağabey üzerime fazla gelmesin” diye, Hasan Yılmaz ile haber gönderdi. Ergenekon’u ortaya çıkaran gazeteci olarak Çorum’a heykelinin dikilmesi gerektiğini savundu. (Canada Türk, 2008)
2008 Ramazan’ında, Kadir gecesi olduğuna inandığım gece Güney ile helâlleşmeye, barışmaya karar verdim.
Aşağıdaki e-maili 22 Eylül 2008’de yazdım:
“Tuncay, Bana kızgın olduğunu söyledi Hasan. Halbuki Çorumlu hemşerin olarak statü alman için hikayene yardımcı oldum bugüne kadar. Seni meşhur ettim. Daha ne yapayım?
Neyse, yayınevim seni merkez alarak gerçek hayat hikayenle birlikte Ergenekonda ortaya çıkmayanlara değineceğim bir kitap istiyor. Bendeki bilgilerle yazarım, ama seninde katkın olursa daha gerçekci olur.
Sen aileme sövdün, bak sana kin duymuyorum. Gel barışalım, haklarımızı helal edelim. Ergenekonun ortaya çıkmasında unutulmaz katkın oldu. Daha fazla bilgiler, deliller ortaya çıkmalı ki ceza alsınlar. Eğer kurtulurlarsa, Susurluk gibi olursa intikam alırlar. Bak aşağıdaki linke neler yazılmaya başlamış. (Yazıda Güney’in 20 Ekim 2008 Silivri duruşmasından önce MOSSAD veya Ergenekon tarafından öldürüleceği kehanetinde bulunuluyor) Elinde hazır yazılmış bir hayatın varsa gönder düzelteyim, sana son halini göstererek kitabı baskıya göndereyim.”
Aynı gün, şöyle yanıt verdi:
“Faruk;
Ben zaten bir çok kimse tarafından meşhur olarak tanınıyordum. Kitabınızda yazacağınızı tahmin edebiliyorum. Ailen konusunda haklısın, fakat benimde haklı olduğum bir taraf yok mu? Senin bana saldırın çok çirkin ve ahlaksızca oldu. Ergenekon konusunda Türkiye bir adım bile atmadı ve atmıyordu. Tespitin doğru, Susurluk gibi olacak. Hayatımı ben doğru anlatsamda sen yazmazsın. Gerek yok, daha doğrusu güvenmiyorum. Siz Nurettin Veren’e ‘abi’ derken, ben Nurettin'in kim olduğunu tanırdım. Helalleşme konusunda ben de hakkımı helal ediyorum. Aydınlık dergisi senden alıntı yapmış. Ben onları aradım, Aydınlık senin yazını delil gösterdi. Ve annem o haberleri okudu. Bir annenin nasıl bir duygu içinde olduğunu anlıyabilirsiniz. Anneme karşı ne sıkıntı çektiğimi, onun nasıl hüngür hüngür telefonda ağladığını halen unutamam. Siz yazmaya ve
gazeteciliğinizi yapmaya ve çirkin saldırılarınıza devam edebilirsiniz. Göndermiş olduğunuz ekteki link'deki yazıyı okudum. Böyle bir yazıyı ilk yazan ve öldürüleceğimi yazan ilk sizdiniz. Ne yapalım kaderde varsa sırlarımızla ölürüz.
Saygı ve dostca,
Tuncay Güney”
Bende şöyle bir cevap yazdım: “Cevap için teşekkürler. Benden yana hakkın helal olsun. Ben hiç bir zaman öldürüleceğini filan yazmadım. Konuşana bir şey yapamazlar. Mevcut yapının tasfiyesini lider baron ve diğer baronlar ile askerlerde onaylıyor sanırım, JİTEM’in günahlarını yıkamak için günah keçisi lazımdı AB’ye girebilmek için. Şimdi mesele, JİTEM’in faili meçhullerini, kirli çamaşırlarını saçıp, bir daha böyle haltlar yemelerini engellemek olmalı. Bu nedenle deliller lazım. Asit çukurlarıyla ilgili Hasan’a bahsettiğin adresi İsveç’te yaşayan PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan’da kitabında yazmıştı zaten. Ölüm kuyuları acilen ortaya çıkartılmalı. Aydınlık’ın ne kadar fesat ve çarpıtma haber yaptığını, işlerinin güçlerinin dezenformasyon olduğunu bilirsin. Küçük bir şeyi abarttılar, onu dostun Ayhan söylemişti. Ama haklısın, yazmam doğru değildi, bana yakışmadı. Annene çok üzüldüm, hakkını helal etsin. Yazı insanları hata yaparlar, kitapda telafi edeceğim. Bu arada davada senide sanık yapacaklardı, görüşümü polis istihbaratdan bir arkadaş telefonla aradı, sordu. Senin mağdur, kurban olduğunu, iki arada bir derede kaldığını söyledim.
Medyada yer alan yalan yanlış değil doğru bilgileri verdim.
Az daha Ergenekon üyesi sayacaklardı, sonra tanık yapacaklardı. Ama devam eden bir davan var biliyorsun, yapamazlardı. Ayrıca karşı taraf seni çok yıpratacak ve üzerinden davaya sulandırıp magazinleştirecek, çürütecekti. Sen görevini yaptın, verdiğin bilgilerin çoğu doğru ve davaya ciddi bir kamuoyu desteği sağladı.
Herkes seni hafife alıyordu. Neyse. Eğer bilgi gönderirsen hayatınla ilgili kitaba koyarım, sen bilirsin. Bir ara Hasan’ın evinde BBQ yiyelim. Selamlar. Faruk.” Bu e-maile 23 Eylül 2008’de Tuncay’dan gelen cevap şuydu:
“Faruk; Bana Ergenekon iddianamesinde yardımcı olduğunu söylüyorsun. Doğrusunu Allah bilir, ben samimi olduğunuza inanıyorum.
Annem konusunda üzüntü duyduğuna inanıyorum. Fakat bu güne kadar Ergenekon konusunda hiç bir yalan söylemedim. Fakat polisteki ifadelere
bakarsan çok karışık. Hiç bir şeyden anlamıyorlardı ve işkence gördüm. İşkence nedir; küfür, dayak, sabaha kadar kaliföre bağlama. Sen de Türk polisini biliyorsun. Adil Serdar Saçan işkence yaptı. 3500 dolar cebimde param vardı. Adil Serdar mahkemeye sevk etti. El koymadı, hırsız demiyorum. Ama işkenceyi yaptı, küfürleri, anama küfürleri görmeliydin. Ben düşmanım olsa, PKK’lı da olsa işkence görmesin kardeşim diyorum.
Ayhan’a gelince… Ayhan’ı Ottawa’daki büyükelçilikten Albay bana yolladı. Kızıldereli bir kızla evlenmiş kağıt için, kız sokağa atmış.
Doğum günümde evime aldım. İlk iş olarak Ukraynalı Yahudi bir işadamının Wilson’daki ekmek fabrikasında işe soktum. Aynı evi sekiz ay paylaştık.
Onun bana size söylediği dedikodu dışında çok kötülüğü dokundu.
Ben onun ahlaksızlığını belden aşağı anlatmadım, anlatmamda. Derdi, ‘bende senin gibi maaş alayım, evde oturayım, beni de içinize sok.’ Bende ‘böyle bir
şey yok’ dedim. Kavga buradan çıktı, adam bende evde oturayım diyor.
Kanada’da çalışmak istemiyormuş. Cinsel olarak ben ona vurmadım, vurmamda. Neyse, bu da benim sorunum… Bir gün kahve içmek daha iyi.
Arayabilirsinde. Bu e-maildeki iyi niyetin için teşekkür ederim. Belki bir gün hayatımı yazarsın heee…
Güvensem anlatırım hayatımı size, sadece doğruları anlatırdım. Ama içimde halen bir burukluk var. Eşiniz hakkını helal etsin.
Saygı ve Dostca,
Tuncay Güney”
Ve kitaplaşma süreci böylece hız kazandı. Kolay olmadı.
Tuncay, hemen ardından İşçi Partisi’nin yalanlarına cevabını gönderdi, üçüncü bölümde okuyacaksınız.
Elinizde tuttuğunuz mütevazı çalışmanın kısa öyküsü böyle.
AYDINLIK’IN SAHTE TUNCAY GÜNEY BİYOGRAFİSİ.,
Ergenekon davası, Aydınlık gazetesini ve İşçi Partisi’ni yerle bir etti. ‘CIA ajanı’ diye nitelendirdikleri Güney’in aşağıdaki sahte biyografisini yazdılar, dezenformasyona alıştılar. Gerçek öyküye geçmeden önce, kamuoyunu yalan yanlış bilgilerle dolduran, bilgi kirliliğine yol açan bu iddiaları okuyalım: "Ergenekon Operasyonu -Tuncay Güney'in 2 Mart 2001'de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi'nde verdiği ifade ve teslim ettiği bazı belgelere dayandırılıyor. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz de soruşturmayı Tuncay Güney'in ifadelerine göre yürütüyor.
Adı: Tuncay Güney. Çorum'un Kargı ilçesi nüfusuna kayıtlı. 1972 doğumlu. 2001'de aldığı 10 yıllık ABD vizesiyle, 7 yıldır New York'ta yaşıyor.
Tuncay Güney, CIA denetimindeki ‘New York Institutes’ adlı web sitesinin Genel Yayın Yönetmeni! Babası, Tuncay Güney çok küçükken ölüyor. Yetim ve yoksul. Çorum'da okurken İmam Hatip Lisesi'nde ‘ağabeyler’ tarafından fark ediliyor. İstanbul'a getiriliyor. Ünlü ‘babalar ve oğullar’ uygulamasına maruz kalıyor.
Kişiliği yok ediliyor. Suç işleyecek bir makine haline getiriliyor. Irzına geçilerek eşcinsel yapılıyor. Önce İsmailağa dergahına yerleştiriliyor. Samanyolu televizyonunun kurulmasını sağlayan ekipte yer alıyor. O dönemde Samanyolu televizyonunda programlar yapıyor.
Zamanın Başbakanı Tansu Çiller ve Bülent Ecevit'i bile programına konuk ediyor. 1993-1996 yıllarında Akşam gazetesinde muhabirliğe başlıyor. 1998 Ocak'ında yayın hayatına başlayan haftalık Strateji dergisinin haber koordinatörü görevini yürütüyor.
Tuncay Güney'in o dönemde yaptığı eylemleri de kendi ağzından aktaralım:
-Doğu Perinçek'in Bekaa kampında Abdullah Öcalan'la yaptığı görüşmelerin fotoğraflarını PKK'dan alıp MİT'e getirdim. Lübnan'da PKK'nın adamıyla buluşup, fotoğrafları teslim aldım, getirip teslim ettim.
-Tansu Çiller ile Abdullah Çatlı'yı birlikte gösteren fotomontaj fotoğrafı DYP milletvekiline 2.5 milyar lira karşılığında sattım.” Aydınlık’a göre, Tuncay Güney, sekiz yıl önce, 2000 yılında CIA tarafından ele geçirilmiş, kendisine o zaman
10 yıllık ABD vizesi verilmiş, uydurma ifade vermesi sağlandıktan sonra ABD’ye yerleştirilmiştir. Diğer saçma iddiaya göre Güney, Ergenekon operasyonu başlatılmadan hemen önce Türkiye’ye getiriliyor. İstanbul Kağıthane’de Yahya Kemal Mahallesi’ndeki eve gelip gittiği saptanıyor. (Aydınlık, 2008)
Güya CIA’ya bağlı New York Institutes’ün Kanada’daki adresi 216 Westmount Ave, M6E 3M8, Toronto, O.N, Canada. Tuncay Güney’in sitesinin yan tarafında “Congregation Melech Yisrael” diye bir başlık var.
Tıklayınca başka bir siteye geçiliyor. İsa’yı peygamber olarak benimseyen bağnaz bir Yahudi tarikatının resmi sitesi. CIA varsa, MOSSAD’ın bulunması olağan. (Aydınlık, 2008)
Güney’in yayın yönetmenliğini yaptığı sitedeki makaleler CIA ve MOSSAD bağlantısını ortaya koyuyor. Bir başlık: “Ermeniler Türkler Tarafından Baltalarla Öldürüldü. “Anatolia College Müdüründen Sinirleri Altüst Eden Açıklama.” Kasım 1917 tarihli The New York Times’taki makale, Türkçe olarak yayınlanıyor: “Hükümet adamları Merzifon’un Ermeni mezarlığını da tarla gibi sürerek dümdüz ettiler ve oraya tohum ektiler. Bu yerde bundan böyle hiçbir Ermeni yaşamasın, ölmesin, gömülmesin diye. Anatolia College’de hiçbir Ermeni öğrenci bırakılmadı. Kentteki Protestan topluluğu 950 kişiydi. 900’den çoğu pastörleriyle birlikte katledildi. Bir uçtan öbür uca hükümet programıydı bu. Ermeni halkına karşı jenosit.” (Aydınlık, 2008)
5 . Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder