5 Temmuz 2019 Cuma

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 22

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 22



Bazısı onu 'mâlî' amaçlı bir örgütlenme sanmış; bazılarıysa, MHP'nin iktidarda bulunmasıyla irtibatlandır-mış...” 
(Kıvanç, Mayıs 2001). Oysa, "Yeniden kurulsun" diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan 'devleti yapılandırma' amaçlı bir örgüt... Taha Kıvanç, esas ismi ile Fehmi Koru'ya en büyük tepki, zamanın Mao'cu, PKK yandaşı terörist örgütü, şimdinin ise ordu yanlısı, Kuvayı Milliyeci, Kemalist kuruluşu Aydınlık grubundan geldi. 6 Mayıs 2001 tarih ve 720 sayılı Aydınlık gazetesinde Hikmet Çiçek "CIA’nın “Ergenekon” yaygarasında Fehmi Koru başı çekti. Bütün bunlarla birlikte, piyasaya ‘Ergenekon’ dedikoduları da sürülüyor. Bilindiği gibi Can Dündar Türkiye SüperNATO’sunun (Kontrgerilla) 
‘Ergenekon’ adıyla kurulduğunu anlatan kitap yazdı. Anlaşılıyor ki, ABD Türkiye’de kurdurduğu SüperNATO’ya bu adı koymuş veya bu adın konmasına izin vermiş. “...Türkiye ve Türk Ordusu büyük bir tertiple karşı karşıya. CIA, SüperNATO ve MİT şeflerinin işbirliğiyle Orduyu yıpratma kampanyası her alanda sürdürülüyor. Psikolojik savaşta sözde dosyalar ve raporlar imal ediliyor. “Ergenekon” hikayeleri de bu tertibin bir parçası." (Çiçek, Mayıs 2001) Fehmi Koru'ya hücum etti. 

Bu telâşlı tepkiye, bir bölümünü Fehmi Koru'nun yayınladığı, daha geniş bir şekilde de Aksiyon dergisinin yer verdiği (Aksiyon 12 Mayıs 2001, sayı: 336, Harun Odabaşı-Sivil Ergenekon başlıklı yazı) "Ergenekon: Analiz-Yeniden yapılanma, yönetim ve geliştirme projesi" başlıklı ve "Emir ve tensiplerinize..." hitabıyla biten raporu, "bizzat Doğu Perinçek'in kaleme aldığı ve Ergenekon'un yeniden yapılanmasında önemli fonksiyonlar yüklendiği" söylentileri neden olmuştu. (Odabaşı, Mayıs 2001) 

İnternet'te yayın yapan Ergenekon Sayfası veya Gerçek Ergenekon isimli web sitesi Ergenekon yapılanması ile ilgili şu haber ve yorumlara yer vermişti: "NATO uzantısı eski ‘derin devlet’ yapılanmasının yerine geçmek üzere (!) ulusalcı/ milliyetçi yeni Ergenekon, toplantılara başladı. Eski ‘derin devlet’in operasyon birimleri ilk toplantısını 2003 Haziran ayı içerisinde Akdeniz sahillerinde lüks bir otelde toplanarak yaptı. Yeni oluşumun başında, eski (!) bir MİT daire başkanı bulunuyordu. Başbakanlık danışmanlığı da yapan MİT'ci lider, eski teşkilata benzer bir yapılanmaya gidilmesini savunurken, daha üst seviyelerden bağımsız bir organizasyonun kurulmasının ‘rica’ edildiği ileri sürülüyordu.” 
(Gerçek Ergenekon, Haziran 2003) 
MİT eski Müsteşar Yardımcısı Mikdat Alpay bu oluşumda görevlendirilmesine karşın, grubun eski elemanlarının Alpay'a güvenmediği hatta, Alpay'ın da katıldığı bir toplantıya yüzlerinde kar maskesiyle katıldıkları, sitenin elde ettiği ilginç bilgilerdi. Yeni Ergenekon’cuların ulusal olmasını bekleyen eski 
Ergenekon’cu-lar, 11 Eylül'deki Amerikan kâbusu sonrasında, bu ekibin patronları tarafından büyük ölçüde yine ABD'nin hizmetine tahsis edildiğini öğrenmiş ve yeni oluşumu ifşaa etme telâşına düşmüştü. Uzun süredir, 
başbakanlık örtülü ödenekleri kesildiği için, harçlık bile alamayan ekibin yeniden düzenli aylığa bağlanması, 1974'de kesilen CIA yardımının yine başladığı anlamına geliyordu. 

Eski başbakan Bülent Ecevit, Sabah’ta yayınlanan bir röportajda “Özel Harp Dairesi’nden ilk kez 1974’te tesadüfen haberdar olduğunu ve o vakit kendilerine askerlerce brifing verildiğini” hatırlatmıştı... Daha önce bu konuda biraz daha ayrıntılı konuşmuştu; Ecevit: 

“1974’teki başbakanlığım esnasında zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Semih Sancar, Başbakanlık’ın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için birkaç milyon lira istedi. Genelkurmay’dan bu paranın hangi amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. ‘Özel Harp Dairesi için istiyoruz’ yanıtı geldi. O vakte kadar bu dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD’nin karşıladığı, ancak artık ABD’nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlık’ın örtülü ödeneğinden para istenmek zorunda kalındığı bana bildirildi. Özel Harp Dairesi’nin nerede olduğunu sordum. ‘Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada’ yanıtını aldım...” (Milliyet, 28 Kasım 1990) 
Yeniden yapılanma sürecinde, askeri otoritelerin bunun Anti-Amerikan bir görünüm kazanmasını en azından şimdilik istemedikleri, bu yönde yapılacak yayınları dezenformasyon şeklinde sunmasından belliydi. Aydınlık dergisinin "Ergenekon kuruldu" şeklindeki haber ve yorumları CIA dezenfarmasyonu şeklinde sunulmuştu. Kıskanç eski Ergenekon’cuların kuruluş toplantısına katılanlardan aldığı bilgiler ve organizasyonda görev aldıklarını duydukları kimselerin genel karakterlerinden hareketle, Ergenekon’cuların henüz Ergenekon ismi üzerinde dahi karara varamadıkları görüşündeydi. Onlara göre, ABD bu yapılanmayı bir süre izleyecek, bağımsız bir çizgide gitmede ısrar ederse içerdeki adamları vasıtasıyla bunu deşifre edecekti. 

Aslında Aydınlık Grubu'nun bir taraftan Süper NATO'yu deşifre etmeye çalışırken (!) diğer taraftan Ergenekon'u savunması da bu çerçevede anlam kazanıyordu. Ergenekon'un siyasi kanadı, topluma en itici gelen gruplar eliyle yürütülüyordu. Gariptir ki, küçük bir azınlıktan gayrı, kimseye de güven duymuyorlardı. Aynı site "Perinçek'in Türkçüleri" bölümünde ise şöyle denmişti: “Ergenekon'un dayandığı ana tezler şunlardı; Ulusal Bağımsızlık, IMF karşıtlığı (hatta AB muhalifliği), AntiAmerikancılık, Amerika'nın dışlandığı bir Avrasya Stratejisi, Yeniden Kuvayı Milliye hareketi... Atatürkçü Düşünce dernekleri, ve eski Marxist organizasyonlarla içli dışlı çalışan bu grup, kimi zaman da Alevilik'i yalnızca bir kültür olarak yutturmaya çabalayan ‘ateist’ fakat ‘mezhepçi’ bazı derneklerle de işbirliği yürütüyordu.” (Gerçek Ergenekon, Haziran 2003) 

Anlaşılan, "Gerçek Ergenekon" Ergenekon'la ilgili gelişmelerden ve Perinçek'in bu organizasyon içinde bulunmasından pek memnun değildi. Enterasan gelişmeydi zira eskidüşman Perinçek, Ergenekon'daydı... Sedat Peker'in başını çektiği "Öz Türkler" veya Peker'in tanımıyla Pantürkizm (Turancılık) hareketinin gövde 
gösterisinin, "Ergenekon'un yeniden yapılandığı" söylentisi ile eş zamanlı olması ilginçti. Anlaşılan Türkler bundan böyle, "Öz Türkler" ve "Üvey Türkler" diye ikiye ayrılacaktı... İstanbul Hilton Oteli'nde 22 Mayıs akşamı yapılan "Öz Türkler" gününe, diğer bir tarifle Sedat Peker'in beyninde sembolize ettiği ismiyle "Birleşik Türk Devletleri"nin kuruluşuna, bir çok ünlü şahsiyetin yanısıra eski Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genel Kurmay Başkanlığı adayı Muhittin Fisünoğlu'nun katılması günün en dikkat çeken haberleri arasındaydı. 
Kartvizitinde Emekli paşa yazmasına rağmen Orgeneral Muhittin Fisunoğlu, Hayyam Garipoğlu’nun Sümerbank'ında, farkında olmadan "Yönetim Kurulu Üyesi" yapılmış eski bir komutanımızdı. Yargıtay'ın kararıyla 14 Nisan 2005'te Garipoğlu, Korkmaz Yiğit'le birlikte Türkbank davasından hapis yatmaktan zaman aşımı nedeniyle kurtulmuştu. Paşamız Hilton'daki davete de, yine Mehmet Ali Yılmaz ve Atilla Yıldırım davet edince farkında olmadan gitmiş ama, kapıdan içeri girince manzarayı anlamış. "Olmamam gereken bir yerdeydim. Ama ne var ki, bir kere içeri girmiş bulundum. Hemen dönüp çıkamadım" diyordu. 
Yönetim Kurulu Başkanı yapıldığının farkında değilmiş gibi yaptı. Muhittin Fisunoğlu'nun referans gösterdiği ve yemeği birlikte yediğini söylediği Mehmet Ali Yılmaz, Dündar Kılıç'ın eski iş ortağı, bir politikacıydı. Atilla Yıldırım da, Alaattin Çakıcı'nın işlerini takip eden ve bir çok kere gözaltına alınan bir isimdi. Paşa, herhalde Sedat Peker'den bir sitem aldı ki "Peker'i tanımaktan pişman değilim" diye düzeltme yapmak zorunda kaldı. Anlaşılan yeni dönemde Çakıcı'nın yerini Peker dolduracaktı. Kendi çizgileri ile "gönüllü zaptiye memuru anlamında" onurlu bir külhanbeyi olan Türkçü-Turancı Sedat Peker'in Aydınlık gibi, ipleri kimin elinde olduğu belli olmayan bir organizasyonla yakınlık kurmasının izah edilecek bir yanı yoktu. Sedat Peker, 19 Mayıs 2004’te Aydınlık'a büyük bir ilan vermişti. Çok profesyonelce düzenlenmiş web sitesi için ise söyleyecek 
bir söz yoktu. Bizce, düşüncesi ne olursa olsun, arkasında kim olduğu belli olan siteler, fikri gelişme ve değişik bir şeyler öğrenme açısından yararlıydı. Esasında legal platformlar içinde, "milliyetçi" duygularımızın kamçılanmasına ve tepkilerimizi açıkça beyan eden bireyler haline gelmemize ihtiyaç da vardı. Ancak, "Birleşik Türk Devletlerinin" kurulması, devlet içinde "Ergenekon" gibi illegal bir yapılanmaya gidilmesi fikirlerini ise, tehlikeli atılımlardı. Hele hele, Perinçek gibi ajan-provakatörlerin içinde bulunduğu oluşumlar hiç bir zaman Türkiye'ye fayda getirmezdi. 

Madem ki bu beyler ve/diğer beyler/akıllarına karpuz kabuğu düşmüş gibi “Kızılelma Koalisyonu” nitelemesi kullandılar, kavramın açılımını H. Nihal Atsız’ın 1947 yılında Kızılelma Dergisi 1. sayısında yazdığı bir yazıdan alıntılarla tamamlayalım: “Kızılelma, Türk Milletinin manevi besinidir!...Bir topluluktan ortak ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz. Ortak düşünce olmayan toplulukta, herkes, yalnız kendi çıkar ve zevkini düşünür. Böyle bir toplulukta fedakarlık, saygı, nezaket kalmaz. Bencillik, kabalık, rüşvet, adam kayırma ve namussuzluğun türlüsü alır yürür. Maddileştirilmiş bir insan vatanı için ölür mü? Milletine inanmayan bir adam, yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan biri çalıp çırpmaz mı? ” 

Bu ittifakın çalıp çırpacağı mazide yaptıklarından belli. Adama sormazlar mı; Allah'tan korkmayan, salon ülkücülüğü, kuru edebiyatla ahlâk timsali mi olacak. Maocu-Türkçü-Tarikatçı-Kemalist ittifakına bel bağlayan yeni derin devlet oluşumu Ergenekon yine yanlış ellerdeydi! 

Perinçekgiller'in Milliyetçi-Ulusalcı-Tarikatçı saçaya-ğı, Türkiye Amerikan düşmanlığı ve AB karşıtlığı organize etmek, daha doğrusu provoke etmek için, hassas noktamız bayrak yakma eylemiyle, fitne tohumunu ilk Mersin'de 
ateşledi. Perinçek, Aydınlık’ta Mersin'deki eylemi beş Amerikalı iki İsrailli ajanın kente 15 gün önce gelerek provoke ettiğini yazarak hedef saptırdı. Yeni Ergekoncu Ulusalcılar, derin devletin son ürünüydü. Bu müthiş kadrodan ancak yeni psikolojik savaşlar beklenebilirdi. Yeni Şafak'ta Ali Bayramoğlu 12 Nisan'da açıkca yazdı: 
"TAYAD'lıların dağıttığı bildiri öncesi Trabzon'daki yerel Kasırga televizyonunun üç kez alt yazı geçerek bayrak yakıldığını, PKK bayrağı açıldığını kamuoyuna duyurmasını" nasıl açıklıyor Trabzon valisi? Daha olaylar başlamadan önce Trabzon'un kimi çevre ilçelerinden gelen, bayrağı kim yaktı telefonlarını nasıl izah ediyor? Trabzonlular bilir... 

Kasırga TV daha önce önceden Kadırga TV adını taşırdı. Kadırga TV, MGK'nın bir dönem devşirdiğini açıkladığı, özellikle Trabzon bölgesinde yapılan her toplantı da, benim de birkaç kez şahit olduğum üzere provokasyon yapmayı adet haline getirmiş, bir dini cemaatin, Haydar Baş'ın televizyonuydu. Komedinin son halkası Trabzon'da 6 Nisan'da bildiri dağıttığı dört arkadaşıyla birlikte linç girişimine maruz kalan Zeynep Erduğrul (25)’dan geldi. 
Akşam'a kışkırtıcı olmadığını, ancak birileri tarafından kullanılmış olabileceğini söylemiş. Arkalarında kim ve kimler olduklarını yeterince izah ettim sanırım... Daha fazla söze ne hacet! İyi saatde olsunların yeni yüzüyle karşı karşıyayız. Biz bu filmi görmüştük desekte yine izletiyorlar... Yeni ergenekon başınızda paralansın! 

NOT: Trabzon'un ve Trabzonlunun adını karalayan terör eylemleri, rahip cinayeti, kitap evi misyoner cinayeti, Danıştay saldırısı, Ümraniye cephaneliği, ortaya çıkartılan 13 den fazla hücre evi şeklinde örgütlenmiş çeteler, Cumhuriyet gazetesinin güya bombalanması, Hrant Dink cinayeti... Liste uzun... Şehirlere taşan PKK eylemleri, araba kundaklamalar, PKK'nın silahlandırılarak azdırılması, ordumuzu Kuzey Irak'a sokup ABD ile çatıştırma telaşı, PKK'nın kirli eylemlerde kullanılması, şehitler üzerinden sömürü girişimleri, uyuşturucu ticaretindeki çetelerle PKK'nın derin izleri.. 

Orhan Pamuk ve Fehmi Koru'ya suikast planları son operasyonla ortaya çıktı. 
Bir hukuk devletinde buna dur demek gerekirdi. Veli Küçük, Fikri Karadağ, Kemal Kerinçsiz gibi dokunulmazlığı olduğunu sananlara dokunmak gerekirdi. Kirli bağırsaklarımızı bakalım bu sefer temizleyebilecek miyiz? Susurlukta yaşanan hayâl kırıklığı, umarım bu defa yaşanmaz. 

ON SORU-CEVAPLA ULUSALCILARIN İHANET ÇETELERİ! 

Danıştay saldırısıdan hemen sonra 3 Haziran 2006’da kaleme aldığım, sonsaniye.net ve platform dergisinde yayımlanan aşağıdaki yazım, sanırım Ergenekon operasyonu başlatan polislere, istihbaratçılara ilham kaynağı oldu: “Türkiye’deki yeni oyunun adı Ulusalcılık”: 1990’larda İBDA-C, Hizbullah ve 
Aczimendileri kullanmış olan ‘İhanet Örgütü’, bu sözde dinci örgütlenmelerin geride kalan kırıntılarını, sol örgütlerle ve sağ mafya ile birleştirerek 2001'den beri ulusalcı çatısı altında yeniden sahneye sürmeye karar verdi. 

Ancak, güvenlik güçleri tarafından ardı ardına operasyonlar yapılan bu sözde dinci örgütler ve çeteler, azınlık cuntacılarının kendilerine biçtiği misyonu henüz yerine getiremediler. 
Bu nedenle gücü artırılan ve yeniden yapılandırılan güya sivil ulusalcı örgütler, 2005'den itibaren hızla devreye sokuldu. Ak Parti, erken seçim diyene kadar İhanet Örgütü, dinci ve milliyetçi çizgideki gruplar, ocaklar, tarikatlar ve cemaatler adına yapılmış gibi gözükecek provokasyon eylemler devam edecektir. Şiddete bulaşmayan dini hassasiyeti olan ve milliyetçi grupların şiddete başvurmasını ve sokağa dökülmesini sağlamak için, bu kesimlerin önde gelen isimlerine karşı suikastların yapılması beklenmelidir. Kısa bir süre sonra, ister laik, ister dinci, isterse milliyetçi kesimden önde gelen birileri suikastlara kurban giderse, herhangi bir kritik kurumun personeline veya binasına büyük bir 
bombalama eylemi gerçekleştirilirse, bu duruma hiç şaşırmamak ve asla millet olarak paniğe kapılmamak gerekiyor. 

Soru-cevaplarımıza geçmeden önce, en son gelişmeleri hatırlayalım. 
Ankara’da, Atabey Grubu adını taşıyan, yeni bir çete oluşumu ortaya çıkarıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) en seçkin birliği olarak gösterilen özel kuvvetlerden biri yüzbaşı iki subay, bir astsubay, beş siville birlikte 9 kişi gözaltına alındı. Baskınlarda çok sayıda el bombası, iki Glock tabanca ve C-4 bulundu. Yakalanan zanlıların ajandasında yer alan 9 adet kroki de Başbakan Erdoğan’ın evi ve Danışmanı Cüneyt Zapsu’ya yönelik silahlı eylem planları ve Zapsu'nun BİM marketlerine yönelik planları ele geçirildi. Başbakan Erdoğan'a suikast planı istihbaratı, zaten daha önce alınmıştı. Başbakan son zamanlarda yüze yakın korumayla geziyor. Emekli askerlerin ve istihbaratçıların çetelerde ortaya çıkması, Türk ordusunu bağlamaz. 28 Şubat’cı çete, kamuflajla yine ortaya çıktı. 

Danıştay provokasyonuna baştan beri yanlı yaklaşan, devletden daha devletçi, kraldan kralcı Hürriyet gazetesi, derin askerlerle ilintili olduğu açık bu olayı maskelemek için, habere ilginç bir yorum kondurmuştu. Güya Askeri 
çevreler kroki ve Atabey gerilla grubu kodları hakkında şu bilgiyi vermişler: "Özel kuvvetlerin eğitiminde bu tür hayali gerilla grupları kurulur. Ama eğitimden sonra bu belgelerin imhası gerekliydi. Krokiler ise yine eğitim 
amaçlı, savaş zamanında birliğin birbiriyle haberleşmesi gerekir. Krokilerle bu tatbikat yapılır." Yani ele geçirilenler çete değil istihbaratın çete kurma oyunu idmanı... Bu yeni çete ile gündem meşgul iken Danıştay'a saldırı ve Sauna Çetesi'yle ilgili soruşturmalarda adı geçen Ata Ocakları eski başkanı Ayhan Parlak, teslim oldu. Güya hiç yurtdışına kaçmamış. Serbest bırakılan Muzaffer Tekin ve cani Alparslan Arslan ile beş günde 60 küsur defa ne konuştuğu merak ediliyor. Boşuna heveslenmeyelim, nasıl ifade vereceği ezberletilmiştir. Kollanacağı garantisini alarak, derin ihanet çetesinin üstünü örtmek için ortaya çıkmıştır. 

1. Soru : Son bir yılda sayısız eylem gerçekleştiren ve Danıştay provokasyonu ile dikkatleri üzerilerine çeken ulusalcıların görünürdeki akıl hocası kim? 

Cevap: 80'ine merdiven dayamış, köhne cuntacı, Sabetaycı, “gizli Yahudi” olan, Cumhuriyet başyazarı İlhan Selçuk. Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer ile özel görüşmeler yaparak hükümeti erken seçime götürmek için danışmanlık yapan Selçuk, bakın yakın geçmişte neler yaptı? “İhanet Örgütü” tarafından kullanılan aşırı sol terör örgütleri, yeni eylemler için daha çok insan kaynağına ihtiyaç duyuyordu. “Cuntacı örgüt” bu sebeple, hapisteki aşırı sol görüşlü militanların affedilerek tekrar örgütsel faaliyetlere dönmelerini sağlamak amacıyla, sabetaycı İlhan Selçuk kanalıyla, Cumhurbaşkanı Sezer’den talepte bulunmuştu. Bu talepler üzerine Sezer, bugüne kadar aşırı sol görüşlü yüzlerce militanı affetmiş ve tekrar illegal örgütsel faaliyetlere dönmelerini sağlamıştı. 
İlhan Selçuk'un babası Mehmet Kasım Selçuk bir ‘gizli Yahudi’ yani ‘sabetaydır’. (TC Kimlik Numarası: 39292926484), Eşi Handan Gör’ün babası ve annesi, ‘kayıtlı birer Yahudidir.’ Kayınbaba Hamdi Namık Gör (TC Kimlik Numarası: 52552159026) ile kayınvalide Şivekar Gör’ün (TC Kimlik Numarası: 52549159190) dinleri (dolayısıyla ırkları) nüfusta Yahudi olarak kayıtlıdır. Sabetaylarda, sabetay/Yahudi olmayan kadınla evlenmek büyük günahlar arasında sayılmaktadır ve lanetlenme sebebidir. 
Çünkü anaerkil olan Yahudilerde, soyun, kadınlar üzerinden devam ettiğine inanılır. Bu sebeple evlenilecek eşler, mutlaka sabetay asıllı olanlar arasından seçilir. İlhan Selçuk’un ailesinde de bu kurala hassasiyetle riayet edilmiş ve aileye alınan diğer gelinler de sabetaylardan seçilmiştir. Yengesi Sema Köymen’in akrabası olan Öykü Köymen gibi, akrabalarının pek çoğu sabetaylara ait olan Şişli Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi mezunudurlar. Bir diğer yengesi olan Ruhan Selçuk’un ninesinin isminin Yuhna ve yeğenlerinin isimlerinin Samuel ve Benjamin (Gümüşsoy olması, bir kanaat veriyor olsa gerek!) Selçuk’un akrabalarının soyadlarına bakıldığında tamamına yakınının sabetay 
asıllı oldukları görülecektir: Ertel, Köymen, Kiper, Oskay, Uzel, Yenersü… 

2. Soru: Ulusalcı oluşumlar nasıl meydana geldi? 

Cevap: 2001 yılında Sedat Peker ile İP Lideri Doğu Perinçek, ulusalcılık adı altında “Kızıl Elma Koalisyon”u kurarak, oluşuma resmen başlattılar. Kısa sürede kimi milliyetçi, kimi solcu, kimi sağcı, kimi İslâmcı, kimi sosyalist, kimi Maocu bir çok grup, sözde ulusalcı Kızıl Elma çatısının altına, bir yerlerden talimat almış gibi, hızla girdi. Daha sonra eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ın Avrasya’ya yaptığı atıfdan vazife çıkaranlar, Rusya’nın öncülüğünde stratejik birliktelik olan Avrasya Hareketi'ni 2004'den itibaren örgütlediler. Ulusalcılar olarak adlandırılan “koalisyon” da Avrasya'nın içine girdi. Ulusalcı harekette buluşan sol, Kemalist ve milliyetçi unsurlar şimdi bu üst şemsiyede, Avrasya coğrafyasının anti-Amerikancı unsurlarıyla bir aradaydı. Temel karakteri Amerikan karşıtlığı olan harekete katılmak için İslâmcı, solcu, sağcı olmak fark etmiyordu. Konunun sadece Doğu Perinçek’in hayâli değil, bir kısım sivil ve askeri bürokratın önemsediği, argümanlarını dile getirmekten çekinmediği, bir oluşum olduğu zamanla ortaya çıktı. Hareketin aktörlerinden Kemalist ulusalcı bir şahsın (adı bizde saklı) anlatımıyla, kırk yıllık NATO’cular, Özel Harpçiler şimdilerde Avrasya 
Hareketi’nin en hızlı neferleriydi. 

3. Soru: Bu oluşumların önde görünen, teorik değil aktif iş görecek, sözde NGO'ları kimlerdi? 
Cevap: MGK, 1997’de ülkücü mafyalar nedeniyle iç tehdit kabul ettiği “aşırı sağ”ı, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nden, yani Kırmızı Kitap’dan 2005 sonbaharında çıkardı. Türk milliyetçiliği bazı kesimlerce ırkçılığa dönüştürülmek, sağ mafyadan yararlanılmak isteniyordu. Güya 1980'lerde ASALA'ya karşı kullanılan ülkücülerin toplandığı operasyonel bir birim olan TİT'in elemanları yeniden toplandı. TİT'in bugünkü devamcıları olan Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi (VKGBH) ve Ulusal Birlik Partisi'yle birlikte başka bir ulusalcı oluşum da, Türk Solu dergisiydi. Radikal milliyetçi-agresif yayın yapan Türk Ergenekon ve Ötüken gibi gruplar mantar gibi bitmeye başladı. Milyonların üye yapıldığı ulusal dernekler, Türk milliyetçiliğini kullanarak, binlerce dolar 
saçmaya başladılar. Emekli veya emekli gözüken özel haraket mensupları, operasyon yapacak vurucu timleri, hücre evleri halinde örgütledi. Kurulan 40'ya yakın çete, birbirini tanımıyordu; irtibatları sağlayan liderleri tanıyordu. Derin çete görüntüsü, istihbarat ayağını ortaya koyuyordu. Adam toplamaya başladılar ve bulmakta gecikmediler. 

4. Soru: Değirmenin suyu nereden geliyor, nerede kullanılıyor? 
Cevap: Bir iddiaya göre, Başbakana bağlı olmayan, Orta Asya'da Türk milliyetçiliğine derinden yardım eli uzatan örtülü bir ödenekten geliyor. Diğer gelir kalemi ise, Peker grubu gibi, derinlerle çalışan mafya çeteleri. Söylemleri 
masonluk ve ABD karşıtlığı olmasına rağmen Soros Vakfı tarafından finanse edildikleri de ileri sürülüyor. 
Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi (VKGBH), bir yıl içinde 1,5 trilyon lira harcayarak, ülke çapında 190 şube açtı ve 3 milyona yakın üye kaydetti. İlçeler hatta köylerde bile örgütlendi. Meselâ, Mersin’de 70 bin üye kaydedildi. Dergileri Türkeli, 250 bin basılıyor. Bir milyondan fazla tüzük, teşkilâtlara gönderilmiş durumda. Giriş aidatları 40 YTL, yıllık üyelik aidatı ise 100 YTL. Başkanları Taner Ünal, MHP'den dışlanan, sözde bir ülkücü. İnternet ortamında “Özel Büro” ve “Kuvayı Milliye” isimleri altında örgütlenen başka bir grup ulusalcı, bir süredir coplu, telsizli, 1 milyon kişilik teşkilât kuruyor. Sözde Kürt mafyasına karşı harekete geçmeyi planladıklarını açıklayan ve kendilerini “Özel Büro” olarak tanımlayan gurubun başında, proje koordinatörü olarak, Ali Özoğul adlı kişi bulunuyor. 
Ali Özoğul, manifestosu deşifre edilen, Kuvayı Milliye Derneği’nin de genel başkan yardımcısı. Yani, Danıştay baskını soruşturması esnasında göz altına alınıp, günlerce sorgulanan emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin’in yakın dostu, emekli Nato Özel Harp Dairesi Başkanı Fikri Karadağ’ın yardımcısı. Tam 2000 motorize ekipten oluşan, telsizli istihbarat ekiplerini 2007 içinde faaliyete sokacaklardı. Bu 2000 kişilik ekip, öncelikli olarak İstanbul içinde ve iki yakada donanımlı olarak hareket edecekti. Asli işleri, istihbarat olan bu ekipler, başta Kürt Mafyası olmak üzere her türlü mafya ve organize suç şebekesine karşı mücadele etmekle görevlendirilmişti. 

Emniyet ve diğer güvenlik birimleri ile eşgüdümlü ve koordineli olarak çalışacaklarını ileri sürseler de, bunlara kimin görev verdiği bir bilmeceydi. Acaba, devletin polisine güvenmeyerek özel istihbaratçılık ve poliscilik 
oynayanlar kimlerdi? Bu çapta bir faaliyet, MİT ve MGK'dan habersiz yapılabilir mi? 

5. Soru: Bu grupların söylemleri nedir, nasıl üye kaydediyorlar; yaptıkları illegal değil mi? 
Cevap: Söylemleri ilginç. Halkın nabzına göre şerbet vererek yanlarına çekiyorlar. Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi , ABve PKK'ya karşı. İddialarına göre, Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin %93’ü dışarıdan 
destekleniyor. Bir tek kendileri millî. MİT'in yan kuruluşu gibi çalışan ASAM'ı, RAND ile işbirliği yapmakla suçluyorlar. Kim kimdir, kimin eli kimin cebindedir, yıllardır araştıklarını öne sürüyorlar. Bilgi kirlenmesi savaşı için ortam hazırlıyorlar. 21 bin tane büyük şirketin, 19 bininin Mason olduğunu belirtiyorlar. 
Erkut Ersoy, kendilerini Kuvayı Milliye grubunun bir alt kolu olarak tanımlıyor. Her türlü terör örgütüne karşı ve sözde Ermeni Soykırımı konularında mücadele ettiklerini söylüyor. Halen, gruplarında 6214 görevli olduğunu öne süren Ersoy, grupların içinde Genel Kurmay, MİT ve polisten de yetkililerin olduğunu iddia ediyor. Özel Büro kendisini, “PKK sitelerini çökertiyoruz, bilgi topluyoruz, Türk istihbaratına da bu bilgileri aktarıyoruz” diye anlatıyor. 2000 değil mümkünse, 1 milyon motorize ekip oluşturmayı planlıyorlar. İlk olarak İstanbul’da, 100 motor olarak, -aynen Yunuslar gibi; ama Vespa tarzı motorlarla- başlayacaklar. 30'u Ak Parti'den olmak üzere, çeşitli partilerden 80’e yakın milletvekilinin ve bazı işadamlarının projeye destek verdiğini ileri sürüyorlar. 
Gönüllü hareketi olduğu için, illegal olmadıklarını ve yasal izne ihtiyaç duymadıklarını iddia ediyorlar. Gizli bir ordu kuruyorlar. Çünkü ülke Sevr döneminde olduğu gibi işgal altındaymış. Kim işgal etmiş: Ak Parti ve dış güçler... 

23. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder