15 Şubat 2019 Cuma

.28 ŞUBAT SÜRECİ BÖLÜM 3

28 ŞUBAT SÜRECİ  BÖLÜM 3


3 Haziran'da Susurluk Davası 7 ay aradan sonra Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde başladı.


5 Haziran'da 1996 dönme gazeteci Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü bir yıl gecikmeyle Yunanistan eski Başbakanı Konstantin Miçotakis' verildi. Ne alâkası varsa!


6 Haziran'da gazeteci Mahmut Ovür silahlı saldırıya uğradı.


7 Haziran 1997'de Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu. Böylece Anadolu Kaplanları diye bilinen Türk ve müslüman işadamlarının önü kesilip yabancılarla ortak olan İstanbul şahsiyetsiz işadamlarına gaz verildi.


10 Haziran'da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi. Genelkurmay ayrıca basın mensuplarına da brifing verdi.


16 Haziran 1997'de İslam Ülkeleri D-8'in kuruluş deklarasyonu İstanbul'da imzalandı.


18 Haziran 1997'de Başbakan Necmettin Erbakan istifa etti. Erbakan koalisyon ortağı Doğru Yol Partisi ile başbakanlığı bir yıl sonunda Tansu Çiller'e devretme anlaşması yapmıştı.


Basın-yayın organlarındaki mason-dönme yazarların, ordu içinde klikleşmiş olan mason-dönme Batı Çalışma Grubu ile işbirliği içinde yürüttükleri kampanyaya, işadamları da katıldı. Kendi gazetelerine tam sayfa ilanlar vererek hükûmeti yerden yere vurdular.


O günlere ait bazı gazete başlıkları:



- GEREKİRSE SİLAH BİLE KULLANIRIZ! GenelKurmay Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmaya çalışan (!) irticaya karşı mücadelede gerekirse silah kullanılacağını açıkladı! (Hürriyet)


- ORDUDAN SON UYARI! Genelkurmay rejimi silahla korumaktan söz etti. (Milliyet)


- ORDUDAN DÖRT UYARI! (Cumhuriyet)


- LÂİKLİK UYARISI! (Milliyet)


- HÜKÛMETİ DÜŞÜRME ÇAĞRISI! (Cumhuriyet)


- KARADAYI'DAN HUMEYNİ DERSİ! İran'da generaller Hümeyni hareketinin irticanın ta kendisi olduğu fark ettiklerinde iş işten geçmişti! (Sabah)


- GENELKURMAY'DA DÜŞMAN DEĞİŞTİ! Türkiye'nin Savunma Anayasası yenideni yazıldı. Tarihte ilk kez DIŞ DÜŞMAN'ın yerine İRTİCA ALDI! (Sabah) (Tarihte ilk kez Türkiye böyle bir ihanet gördü.)


- IMF'DEN KRİZ UYARISI! (milliyet)


- DEMİREL'DEN HOCA'YA ÇOK SERT MEKTUP! (Sabah)


- MUHTIRA GİBİ BRİFİNG! (Sabah)


- ASKER'DEN RP'YE ŞOK SUÇLAMALAR (Hürriyet)


- YA UY, YA ÇEKİL! (Hürriyet)


- PAŞA PAŞA İMZALADI! (Sabah)


- ORDUDAN AMBARGO! Genelkurmay: İrticacı kuruluşlardan alışveriş yapmayın! (Milliyet) (Hıristiyan ve Yahudi kuruluşlardan serbest!)


- REFAH'SIZ ARAYIŞ! (Hürriyet)


- REKTÖRLER UYARDI! (Hürriyet)


- HOCA'YI GÖNDERMEK ARTIK VÂCİP OLDU! (Milliyet)


- DYP MİLLETVEKİLLERİNE AÇIK ÇAĞRI: TARİHÎ GÖREV SİZİ BEKLİYOR! (Sabah) (Bu hükûmeti yıkın ki, Dönmeler Hükûmeti kurulsun!)


- SON UYARISI REFAH'A! (Milliyet)


- REFAH-YOL'UN SONU! (Milliyet)


- YENİ HÜKÛMET TAMAM! (Hürriyet) (Çakma da olsa, bizim istediğimiz oldu.)


28 Şubat sürecinde Şemdin Sakık'ın sözlerinden yola çıkarak kaleme aldığı "Alçakları Tanıyalım" başlıklı yazısı ile ilgili üzüntüsünü ifade eden Oktay Ekşi, o yazıyı yazdığı sırada, yazı nedeniyle mağdur olan kişilerin kim olduğunu bilmediğini dile getiriyor:


- "O tarihte gazeteye gelen bir haber vardı; 'bazı kişiler PKK'ya maddi karşılık alarak yardım ediyormuş'. Haber buydu, 'Sakık bunu söylüyor' deniliyordu. Ben de bu haber geldiğinde o yazıyı kaleme aldım. Böyle bilgi geldiğinde bu yazıyı 5 defa yazarım."


Şemdin Sakık kim?.. 33 silahsız erin kurşuna dizilmesinden sorumlu kişi!.. Hem de sözümona PKK'nın "ateşkes" ilan ettiği dönemde!.. Adam yerine konmuş! Tanık olarak dinlenmiş! PKK'ya yardım edenler dışında, gördüğünü değil de, dedikoduları nakletmiş! Hapisteki generaller onun sözleri ile suçlanmış!


"O dönem hiç talimat aldınız mı?" sorusuna ise Oktay Ekşi şöyle cevap veriyor:


- "Benim 44 senem Hürriyet'te, 59 senem de meslekte geçti. Bana talimat verdiğini söyleyebilen bir kişi çıkarsa hemen milletvekilliğini bırakabilirim. Hiç kimse talimat verme cesaretinde dahi bulunamamıştır." "O dönemde irtica tehlikesi var mıydı?" sorusuna şu sözlerle cevap veriyor:


- "Vardı tabii. Ciddi bir şekilde vardı. 'Kanlı mı geleceğiz, kansız mı geleceğiz' diyen Erbakan. 'Gulu gulu dansıdır bunlar' diye ifade kullanan Şevket Kazan. 'Refah Partisi'ne oy vermeyenler patates dinindendir' diyen Erbakan... Bütün bunlar o tarihlerde benim de yazdığım kendisi tarafından kaynak gösterilerek ifade edilen hususlar. O dönemde bunu birileri ayrıca kullanmış olabilir, doğrudur. Zaten 28 Şubat'ın gerisinde bir psikolojik harekat var diyorsak -ki bende olduğunu kabul ediyorum-, muhtemelen o dönemde bunları abartacak şekilde birilerinin kullanmasına servis edenler de olmuştur."


İşte bu tarz baskılar karşısında hükümetin DYP kanadından istifalar başladı...


Sonunda 18 Haziran 1997'de Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının hedefinin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti.


28 Şubat darbesinden on yıl sonra, darbenin lideri mason-dönme Orgeneral Çevik Bir, Can Dündar'ın programında, bakın, neler diyor:


- "Türk Silahlı Kuvvetleri lâik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yılmaz bekçisi ve koruyucusudur. 28 Şubat 1997 günü Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ordu, Türkiye'nin önündeki en büyük tehlikenin irtica olduğunu açıkladı. Erbakan'a rağmen imzalanan 28 Şubat kararları, gizli andıçlarla, yollarda tanklarla, seri brifinglerle, sivil toplum da harekete geçirilerek uygulamaya kondu ve sonunda Erbakan, hükümeti bırakmak zorunda kaldı."


19 Haziran 1997'de, zoru her gördüğünde şapkasını alıp kaçmakla ün yapmış olan Cumhurbaşkanı mason Süleyman Demirel, Ordu'nun gelmekte olduğunu sezdiği için, kendi koltuğunu garantiye almak için, hükûmeti kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller'e vermeyip, ANAP Genel Başkanı ve Rize Milletvekili Mesut Yılmaz'a verdi.


Bir parti başkanı hükûmet kurma görevini alınca ne yapar dersiniz?.. Derhal kendi partisinin yetkili kurullarını toplayıp meseleyi görüşmez mi?.. Pontuslu, hayatında bir kere bile "TÜRK" kelimesini kullanmamış olan Mesut Yılmaz, kendi partisinin elemanları ile görüşeceğine, yellim yepelek medya patronu Aydın Doğan'a koştu, ondan işadamlarının istek ve talimatlarını aldı. Refahyol hükümetinin 'mağdur ettiği' iş adamları idi bunlar... Devlet ihalelerinin İslamî kesime verildiğini iddia eden bazı turizmciler, sanayiciler, inşaat sahipleri, medya patronları... Her birinin inşaatı, turizm yatırımları vardı... Bu yüzden 28 Şubat'a "askerin darbesi" kadar, "ekonomik çıkarcıların darbesi" veya "İstanbullu işadamlarının darbesi", veya "medyacı işadamlarının darbesi" de denilebilir.


27 Haziran'da ANAP Başkanı Mesut Yılmaz, DSP Başkanı Ecevit ve DYP'den kopanların oluşturduğu DTP'nin Başkanı Cindoruk koalisyon için anlaştılar.


Necmettin Erbakan'ı köstekleyip te Mesut Yılmaz'ı öne süren iş adamlarının "destekleme" için şartları vardı. Bizzat onların hazırladıkları bakanlar listesini kabul edecekti Mesut bey! Herkes kendi branşına göre bakan seçmişti. Tabii en yakın adamları arasından... Turizmle uğraşan işadamları Turizm Bakanı'nı (İbrahim Gürdal), Sanayici işadamları Sanayi ve Ticaret Bakanı'nı (Enis Yalım Erez), ormanlara göz dikmiş inşaatçı işadamları Orman Bakanı'nı (Ersin Taranoğlu), Bayındırlık Bakanı Yaxşar Topçu, kıyak tarafından doğal gazla işletilen santrallere yatırım yapmak isteyenler Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı'nı (Mustafa Cumhur Sümer), ve tabii dış destek sağlamak için daima ABD'nin onayı alınarak seçilen Dışişleri Bakanı (dönme ve dönek İsmail Cem İpekçi)...


Hükümet işte böyle ANAP, DSP ve Demokrat Türkiye Partisi tarafından oluşturulan azınlık koalisyonu halinde kuruldu. CHP de hükümeti dışardan destekledi. Ne karşılığında?.. "ATATÜRK'ün CHP'si" olma vasfını mandacı İsmet'in başa geçmesi ile kaybetmiş olan CHP, 12 Eylül'de elinden alınıp ta Devlet'e maledilmiş olan (ki doğruydu) "İş Bankası hisseleri"nin partiye iadesi şartıyla destek verdi. Mesut Yılmaz da işbaşına gelir gelmez, bunu sağladı... O hisseler yüzünden CHP iktidara gelme ihtiyacı duymaz, zaten Devlet'i sömürmektedir... Bağımsız milletvekillerinin oyları da onlara "bakanlık" verilerek sağlandı. Bu kabinede tam 19 Devlet Bakanı vardı!


30 Haziran 1997 günü Cumhurbaşkanı'nca da onaylanan Hükümet, 8 Temmuz'da TBMM'den 256'ya karşılık 281 oyla güvenoyu aldı, ama Mesut Yılmaz'ın kurduğu bu hükûmeti, "28 Şubat'ın gayrımeşrû çocuğu" olmaktan aldığı bu oylar kurtaramadı!


İstedikleri ortamın oluştuğuna inanan zıpçıktı generalin biri "28 Şubat süreci bin yıl sürer!" dedi. On yıl zor sürdü. Tıpkı "1000 yıllık Reich" diyen Hitler'in Nazi imparatorluğunun sadece 10 yıl sürmesi gibi!.. 2008 başlarından itibaren ordu içindeki darbeci yeni akımlar ortaya çıkmaya başladı, mason-dönme Çevik Bir ekibinin sarstığı ordunun prestiji iyice bozuldu.


Şamil Tayyar bir süre sonra Star gazetesinde şöyle yazıyordu:


- "Meclis Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinin başladığı pazartesi günü Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın davetindeydim. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kürsüye çıkmadan görüşmeyi tamamlayıp Meclis'e döndüm."


- "Hocayla uzun bir sohbete koyulduk. Laf dönüp dolaşıp 28 Şubat post modern darbeye geldi. Darbezede bir başbakan olarak söyleyecekleri vardı. Siyonistlerin, dar anlamda ABD ve İsrail’in darbe planına, 50 civarındaki iktidar mensubu korkak milletvekili yüzünden yenik düştüklerini anlattı."


- "Sonra 30 Ekim 1996 tarihli tercüme edilmiş gizli belgeyi arşivden çıkardı. Belge, Wikileaks yayınları gibi Ankara’dan Washington’a gönderilen ve dedikodulara dayalı ham istihbarat notu değil, Washington’da karara dönüştürülmüş ulusal güvenlik belgesiydi."


- "İkisi arasındaki farkı son yazımda tarif etmiştim. Biri ("Wikileaks " gibi) pek gizli olmayan ve mahcubiyetten öte sonuç doğurmayan metin, diğeri ölümüne hesaplaşmaya yol açabilen ulusal güvenlik belgesidir."


- "Belgede dönemin ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher’in imzası var. Ankara Büyükelçiliği'ne gönderilmiş. Bilgi olarak Atina, Beyrut, Moskova, Sofya Elçilikleri ile Geneva, NATO ve BM Amerikan misyonlarına da ulaştırılmış."


- "Refahyol hükümetiyle ilgili değerlendirme ve iktidardan düşürme yöntemine yer verilen belgede, ilk yorum koalisyonun büyük ortağı RP ile ilgili olarak yapılıyor:


- ABD, Türk hükümetinin millî eğilimlerinden ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikayı Batı'dan ayırıp Arap ve Müslüman dünyasına doğru yeniden yönlendirilmesinden dolayı derin endişe içerisindedir. Kanaatimizce Türkiye’nin İran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile bağlarını kuvvetlendirmek konusundaki mevcut tutumu, bizim milli menfaatlerimize aykırıdır, düşmancadır."


- "İkinci yorum, koalisyonun küçük ortağı DYP ile ilgili...


- DYP, Erbakan’ın radikal İslamî söylemlerini ılımlaştırmada başarılı olamadığına göre, kendisinin RP ile koalisyonu verimsiz görünmektedir. Biz inanıyoruz ki, Tansu Çiller’in koalisyondan çekilmesi Erbakan’ı düşürür ve ülkeyi genel seçimlere götürür. Sonuç kesin olmamakla birlikte RP büyük ihtimalle seçimlerden eskisinden daha güçlü olarak çıkacaktır."


- "Özetle denmek isteniyor ki: RP düşmanca hareket ediyor, DYP ise bunu frenleyebilecek güce sahip değil, seçim de çare olmayacak. O halde? Türkiye’yi hizaya çekebilmek için hükümetin dövülüp hırpalanması, iktidar ortaklarının yerde süründüğü ve güçsüz kaldığı ortamda seçimlere gidilmesi lâzım!"


- "Peki kim dövecek?.. Belgeden okuyalım:


- Türkiye, Birleşik Devletler'in anahtar stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleştirip sürdürmedeki başarımız, bizim millî menfaatlerimizi doğrudan etkileyecektir. Türk askeriyesi, bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır. Bu konudaki aksiyon planlarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum."


- "Anlaşılıyor ki, ABD, 15 Ekim 1996 tarihinde post modern darbe için düğmeye basmış, TSK’ya da görev biçmiş."


- "Bu iddiayı, ilk olarak eski Başbakanlık Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu, 11 Şubat 2007 tarihli Vakit Gazetesi’ne yaptığı açıklamada dile getirmiş, '28 Şubat’ın startı ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gönderdiği çok gizli bir yazıyla verilmiştir' demişti."


- "Ancak belge sırdı. Erbakan’ın masasında ilk defa gördüğümüz bu belge, 28 Şubat’ın nasıl tezgâhlandığını göstermesi bakımından çok önemlidir. Bir yerde darbe emrinin belgesidir. Üstelik Wikileaks dedikodusu değil... "


( Wikileaks Türkiye Belgeleri İngilizce asıl belge )


( Wikileaks Türkiye Belgeleri AKP-cemaat-ABD-PKK-İsrail -ilişkileri )


( Wikileaks Türkiye Belgeleri )


( Wikileaks Türkiye Belgeleri Erdoğan kanser )


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder