TÜRKİYE’DE 1946-1960 DÖNEMİ İKTİDAR-MUHALEFET İLİŞKİLERİ: CUMHURİYET HALK PARTİSİ (CHP) DEMOKRAT PARTİ (DP)’YE KARŞI. BÖLÜM 1
Yrd.Doç.Dr Selahaddin BAKAN*
* Yrd.Doç.Dr. İnönü Üniversitesi İ.İ.B.F.,
selahaddin.bakan@inonu.edu.tr
Hakan ÖZDEMİR**
** Öğr.Gör. Bitlis Eren Üniversitesi Adilcevaz M.Y.O,
ozdemirhakan44@gmail.com
Özet;
Bu çalışmanın amacı 1946-1960 yılları arasında hükümet-muhalefet ilişkilerini
analiz etmektir. Bu çalışma 1946-1960 yılları ile sınırlıdır. Çalışmanın orijinalitesi
Cumhuriyet Halk Partisi muhalefeti ile Demokrat Parti iktidarının ilişkilerinin analize tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır.Sonuçlar göstermektedir ki, iktidara karşı sert bir muhalefet anlayışı vardır. Demokratik hak talebinin muhalefette iken zirve yaptığını, ancak iktidara geçince bu hakların ihmal edildiğini görmekteyiz.Makalenin içeriğinden daha iyi anlaşılacağı üzere, her iki partinin sert ve uzlaşmaya yanaşmayan çatışmacı tavrı 27 Mayıs 1960 İhtilali ile son bulmuştur.
GİRİŞ
Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce ülkede partileşme sürecini başlatmak amacıyla kurulan CHP; Cumhuriyeti kuran,
ulus devletin şekillenmesinde önemli roller üstlenen, toplumsal alanda gerçekleştirilen reformlara öncülük eden, ülkeyi kesintisiz olarak 27 yıl yöneten bir siyasi partidir. Atatürk?ün iki kez teşebbüs edip başaramadığı çok partili hayata geçiş denemesinden sonra ülkemizi çok partili hayatla tanıştıran, Türk siyasal hayatına muhalefet deneyimini kazandıran DP, 1950 seçimleriyle 27 yıllık tek parti iktidarını kansız ve muvazaa sız olarak sona erdiren, Türkiye?de merkez-sağın tarihi serüvenini başlatan bir siyasi partidir. 1946-1960 döneminde Türk siyasetinde öncü parti olan CHP ile çok partili hayata geçişte köprü olan DP arasındaki ilişkiler incelendiğinde; siyasal hayatımızda görülen birçok aksaklığın, iktidar-muhalefet ilişkilerindeki sorunların ve muhalefet alışkanlığına ilişkin yanlışların temellerinin bu dönemde atıldığı görülmektedir. Ayrıca bu dönemde iktidar ve muhalefet arasında izlenen yanlış politikalar, ülkede kurulan siyasi dengeleri ters yüz eden, ülkemizin demokratik gelişimini rafa kaldıran ve askeri darbe anlayışının yerleşmesinde rol oynayan 27 Mayıs Darbesi.ne de yol açmıştır.
Bu çalışmanın amacı 1946-1960 döneminde iktidar ve muhalefet ilişkilerini CHP ve DP örnekleri üzerinden ortaya koymak olup, çalışma tarihsel ve betimsel
araştırma yöntemlerinden yararlanılarak sürdürülmüştür. Bu amaçla, CHP ve DP.nin siyasi tarihi ana hatlarıyla özetlendikten sonra, partiler arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Çalışma şu şekilde organize edilmiştir: Takip eden bölümde Türkiye.de 1946-1950 döneminde iktidarda olan CHP ile muhalefette yer alan DP arasındaki ilişkiler ortaya konmuştur. İkinci bölümde 1950-1960 döneminde iktidarda olan DP ile muhalefette yer alan CHP arasındaki ilişkiler ele alınmış ve çalışma sonuç kısmıyla tamamlanmıştır.
I. TÜRKİYE’DE 1946-1950 DÖNEMİ İKTİDAR-MUHALEFET İLİŞKİLERİ: CHP İKTİDARI-DP MUHALEFETİ
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi olan Mustafa Kemal Atatürk, ülke ikinci dönem TBMM seçimlerine hazırlanırken; ülkedeki siyasal mücadeleyi
Meclis.ten bütünüyle hâkim olduğu partiye çekmeye karar vermiştir (Ahmad, 2011: 69). Osmanlı Devletinde II. Meşrutiyet sonrası gelişmeleri de yakından
takip eden Atatürk, Osmanlı Devletindeki partileşme tecrübelerine dayanarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce ikinci dönem TBMM seçimleriyle birlikte
ülkede partileşme sürecini başlatmış ve ilk olarak 9 Eylül 1923 tarihinde Halk Fırkası (HF).nı kurmuştur (Kaştan, 2006: 124). HF 1924 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF), 1935 yılında ise Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır. CHP tarafından 1927.de, “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik”
şeklinde sıralanan dört temel ilke benimsenmiş olup, bunlara 1935 yılında “Devletçilik” ve “Devrimcilik” ilkeleri de eklenerek Partinin ilkeleri altıya
çıkarılmıştır (CHP, 2012). Kurucusu ve ilk Genel Başkanı olan Atatürk.ün önderliğinde ulusal bağımsızlığı kazanan CHP, Cumhuriyeti kuran, saltanata ve
hilafete son veren, ulusal birliğin oluşturulmasında öncü roller üstlenen bir siyasi partidir. Modern bir cumhuriyetin oluşturulması için başta hukuk, eğitim ve
toplumsal alanda gerçekleştirilen reformlara öncülük eden CHP, bu bağlamda bir ulus devlet projesinin kurucu unsuru olarak önemli tarihsel işlevleri yerine
getirmiştir (Yılmaz, 2007: 161). Ancak CHP.nin yaptığı devrimlere karşı çıkan Kazım Karabekir, Hüseyin Rauf Orbay ve Ali Fuat Cebesoy gibi hepsi Kurtuluş Savaşı kahramanı olan kişiler, Partiden ayrılarak 17 Kasım 1924.te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF).nı kurmuştur. Çok partili hayata ilk geçiş denemesi olan TpCF.nin HF.ye muhalefeti iki alanda belirginleşmektedir: Ekonomi ve din. TpCF, HF.nin devletçilik politikalarını, sert ve katı laiklik anlayışını eleştiriyordu. Ancak TpCF.nin kuruluşundan birkaç ay sonra çıkan Şeyh Sait İsyanı.nın sonunda geniş yetkili İstiklal Mahkemeleri kurulmuş ve Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılmıştır. Bu gelişmelerin Üzerine TpCF kapatılmıştır. Ülkemizde TpCF.den sonraki diğer çok partili siyasal hayata geçiş denemesi ise, 1930.da Atatürk.ün talimatlarıyla liberal görüşleriyle bilinen Fethi Okyar tarafından kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF).dır. SCF de TpCF.ye benzer Gekilde dini ve iktisadi fikirlere dayanmaktaydı. Ancak SCF.nin hükümete ve CHF.ye yönelttiği sert eleştiriler nedeniyle siyasal ortam gerginleşmeye ve ülkede kanlı olaylar belirmeye başlamıştır. Bunun üzerine CHF.nin de SCF.ye karşı baskı yollarına başvurması üzerine Partinin yöneticileri Kasım 1930.da partiyi kapatma kararı almıştır (Akşin, 2008: 194-205). SCF.nin kapatılmasından 1946.ya kadar çok partili hayata geçiş denemelerine, siyasi ve ekonomik liberalizm arayışlarına ara verilmiştir.
Ancak Atatürk.ün ölümünden sonra Parti içinde meydana gelen değişiklikler
ve II. Dünya Savaşı nedeniyle alınan sıkı önlemler alternatif arayışlarına yol
açmıştır. Atatürk.ün ölümüyle “parti devleti yönetimi. yeni bir döneme girmiştir.
CHP.nin 26 Aralık 1938.de toplanan olağanüstü kurultayında yapılan tüzük
değişikliğiyle İsmet İnönü “ Milli Şef ” ve “Değişmez Genel Başkan” olmuştur (Yetkin, 1983: 159).
İnönü bu dönemde Türk Parasının üzerine Atatürk yerine kendi resmini bastırıp, bir de İnönü Ansiklopedisi yayımlatmıştır.
CHP.de Atatürk taraftarları ile İnönü taraftarları şeklinde bir ayrım belirmiştir.
26 Mart 1939 da ki seçimlerde Atatürk.e yakınlığı ile bilenen adaylar liste dışında tutulmuş, Atatürke muhalif olan adaylar milletvekili seçilmiştir. CHP nin 29 Mayıs 1939.daki 5. Büyük Kurultayında başka bir parti kurulması yerine Mecliste CHP içerisinde 21
Millet vekilinden oluşturulan ve başkanlığını da İnönü.nün yapacağı bir Müstakil Grup kurma kararı alınmıştır. Mecliste bağımsız kimlik taşıyan, fakat CHP.nin
grubunda görüş bildirme ve oy kullanma hakkına sahip olmayan bu oluşum, işlevsiz bir yapıda eriyip gitmiştir. Ayrıca Ocak 1940.da olağanüstü şartlarda, ulusal ekonomi ve savunmayı ilgilendiren hususlarda hükümete geniş yetki veren Milli Korunma Kanununun yürürlüğe konması ve ardından gelen uygulamalar da halkı CHP.ye adeta düşman etmiştir. II. Dünya Savaşı döneminde izlenen iktisat politikası, toplumsal dengeleri sarsıcı sonuçlar yaratmıştır (Altaş, 2006: 16-17). şöyle ki, II. Dünya Savaşı yıllarında çıkarılan Milli Korunma Kanununun yanı sıra, Varlık Vergisi Kanunu ve Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu gibi uygulamaların sonunda büyük bir kıtlık dönemi başlamış, karaborsa yaygınlaşmış, yüksek fiyat artışlarından dolayı sabit gelirli çalışanların satın alma gücü oldukça düşmüştür. Ekonomik alanda yaşanan bu krize, tek parti dönemindeki baskıcı uygulamalar da eklenince, halkın tek parti yönetimine karşı memnuniyetsizliğinde artış görülmüştür (Kırkpınar, 2002: 86).
Bu dönemde Batılı ülkelerin tek parti yönetimleriyle dayanışma içine girmekten kaçınmaları ve Savaş sonrasında tek parti yönetimlerine son verilmesi gibi nedenlerle de ülkemizde tek parti rejimi derinden sarsılmıştır (Altaş, 2011: 26).
Ancak bu dönemde çok partili hayata geçiş de iki engele takılmıştır: Birincisi, devletle bütünleşmiş bir partiye bunu kabul ettirmek, ikincisi de Atatürk.ün iki kez teşebbüs edip başarılı olamadığı bir uygulamayı devletin temel değerlerinden taviz vermeden hayata geçirmek (Demir, 2010: 84).
Bu engellere rağmen 1945 yılında hazırlanan Toprak Reformu Kanunu ile bütçe görüşmeleri sırasında Meclis.te yaşanan tartışmalar, ülkemizde çok partili
hayata geçişin kapılarını - DP.nin kurulmasının yolunu- aralamıştır (geyhanlıoğlu, 2011: 271).
Toprak Reformu Kanunu görüşmelerinde Adnan Menderes ve Celal Bayar tasarıyı şiddetle eleştirmiş ve yapılan oylamada CHP milletvekillerinden
olan Menderes ve Bayarın yanı sıra, Refik Koraltan, Fuat Köprülü de ret oyu kullanmıştır. Bu Kanuna muhalefet eden aynı milletvekilleri, Bütçe Kanunu.na da muhalefet etmişlerdir. Muhalefet konusundaki bu ortaklık, muhalefeti birleşmeye ve taleplerini ortak hedefler çerçevesinde örgütlü ve sistematik bir şekilde savunmaya itmiştir (Demir, 2010: 62). Türk Hükümetinin Birleşmiş Milletler.de teorik olarak onayladığı hak ve hürriyetleri Türkiye içinde teminat altına alacak çok sayıda kanuni reform teklifinde de bulunan (Taştürek, 2009: 32) bu milletvekilleri, iç ve dış gelişmeleri değerlendirmek amacıyla ortak toplantılarda bir araya gelerek karşılıklı fikir alışverişini hızlandırmıştır. Bu toplantılar neticesinde birbirini daha iyi tanıma fırsatına erişen bu dört milletvekili, “ülkemizin demokratikleşmesi için ne yapılabilir?” sorusuna yanıt aramış ve bir takrir verilmesi hususunda oydaşmaya varmışlardır (Demir, 2010: 64).
Takrirde, II. Dünya Savaşı yıllarında siyasi özgürlüklerin doğal olarak kısıtlanmasına rağmen CHP nin Müstakil Grup oluşturduğunu; fakat tek parti
döneminin özelliklerinden dolayı amaçlanan sonuçların alınamadığı belirtilmiştir (Demir, 2010: 66). Ayrıca takrirde savaşın sona ermesi, demokrasiye toplumun
hazır hale gelmesiyle Millet Meclisinin hükümeti denetlemesi, anayasada yazılı hak ve özgürlüklerin tanınması ve Mecliste birden fazla siyasi partinin olması dile getirilmiştir. Bunların gerçekleştirilebilmesi için de CHP.nin program ve tüzüğünün değişikliğe uğraması şartının getirilmesini öngören takrir (Altaş, 2011: 30),
Parti.de fırtınalar koparmıştır. Çankaya da İnönü.nün başkanlığında yapılan toplantılarda, takririn reddedilmesi ve imza sahiplerinin grupta hırpalanmalarına
karar verilmiştir. Daha sonra da aralıksız olarak yedi saat süren bir müzakereden sonra, takrir oya sunulmuştur. İmza sahibi dört milletvekili haricinde, bütün
milletvekilleri takririn reddi yönünde oy kullanmıştır. Takririn reddinden sonra takrire imza atan vekillerin Parti içindeki durumu kötüleşmiştir (Bayar, 2010: 44-45).
Ancak takrire imza atan milletvekilleri kısa sürede basının ve halkın çoğunluğunun adeta gözdesi olmuştur. Gittikleri her yerde büyük itibar gören bu milletvekilleri CHP.den ayrılarak yeni bir parti kurmaları halinde halktan büyük bir destek görecekleri hususunda tatmin ve ikna olmuşlardır. Ülkenin genel gidişatı da bu yönde olup, basın da takrir sahiplerine sempatiyle yaklaşmaya, sayfalarında görüşlerine yer vermeye başlamıştır (Taşyürek, 2009: 36). Basından destek gören takrir sahiplerinden Bayarın Basın Kanununda değişiklik yapılması ile ilgili hazırlamış olduğu yasa tasarısını Meclise taşıması, Menderes ve Köprülü.nün yayımlanan makaleleri, CHP yönetiminin takrircilerle ilgili somut bir tavır takınmasına zemin hazırlamıştır. Partinin bilgisi dahilinde olmayan faaliyetlerin, doğrudan parti disiplinini zedeleyici olduğu gerekçesiyle, Menderes ve Köprülü Parti Disiplin Kurulu.na sevk edilmiş ve Parti Grubunun kapalı toplantısında ikisi hakkında ihraç kararı çıkmıştır (Altaş, 2011: 31).
Bu ihraç kararını Koraltanın ihracı ve Bayarın Parti üyeliğinden ve milletvekilliğinden istifası izlemiştir. Ancak İnönü.nün iktidar partisinin karşısında denetim görevi görecek bir muhalefet partisinin gerekliliğine vurgu yaptığı 1 Kasım 1945 tarihli Meclis açılış konuşması, çok partili hayata geçişte ve DP.nin kuruluş sürecinde son derece etkili olmuştur (Demir, 2010: 84). Bu konuşmanın ardından Bayar ve arkadaşları arasında parti kurma fikri iyice kökleşmiştir. Vatan Gazetesi yazarı Ahmet Emin Yalmanın Amerika.da 1825.te liberal görüş yanlılarının kurdukları Demokrat Partiden ilham alarak, yeni kurulan partinin adının Demokrat Parti olması yönünde bulunduğu teklif Bayar tarafından kabul edilmiştir. Böylece DP.nin siyasal kimliğinin ilk işaretleri belirmeye başlamış olup, DP statükocu CHP.yi çözecek liberalizme yakın bir görünüme sahipti (şeyhanlıoğlu, 2011: 119). İsim bulma sürecinden sonra Bayar, 1 Aralık 1945.te yeni bir parti kurulacağını açıklamıştır. Konuyla ilgili olarak İnönü.nün de desteğinin alınmasıyla Parti.nin altyapısı tamamlanmıştır. 4 Ocak 1946.da
Partinin adının Demokrat Parti olduğu açıklanmış ve Kuruluş dilekçesinin Refik Koraltan tarafından verilmesinden kısa bir süre sonra da kuruluş izni alınmış,
Bayar Genel Başkanlığa seçilmiştir (Demir, 2010: 87).
CHP yeni kurulan DP.nin SCF.nin 1930.da ve Müstakil Grupun savaş sırasında davrandığı gibi, meşruluğuna fiilen meydan okumadan hükümeti uyanık
tutacak sembolik bir muhalefet olarak siyasi hayatına devam edeceğini ummuştu. İnönü.nün Bayarı muhalefetin başına geçmeye zorlamasının arkasında da bu temenninin yattığı söylenebilir. Bu nedenle DP ilk başlarda, CHP.yi halktan gelen düşmanca duyguları giderecek ve halk ayaklanmasını engelleyecek bir emniyet vanası olarak görülmüştür. Başlangıçta Demokratlar da bu rolü yerine getirecek gibi görünmüştür. DP.nin programı CHP.nin programından pek farklı değildi. DP de Anayasa gereğince Kemalizm.in altı ilkesini benimsemiş, ancak bu ilkeleri zamanın şartlarına göre yeniden yorumlayacaklarını ifade etmiştir. Başlıca hedeflerinin demokrasiyi geliştirmek olduğunu, halkçılığı ve halkın egemenlini vurgulayan DP (Ahmad, 2011: 128).nin kuruluşu, bu nedenlerle CHP ve Hükümet tarafından iyi bir gelişme olarak görülmüştür. Bu yüzden CHP, DP.nin kuruluş günlerinde Parti kurucularıyla iyi ilişkiler kurma yolunda çaba göstermiştir. Ancak bir süre sonra kamuoyunda DP.nin gerçek bir muhalefet partisi olacağı ve etkin bir muhalefet yürüteceği yönündeki yorumlar yaygınlaştıkça, iyi ilişkiler yavaş yavaş bozulmaya başlamıştır (Kırkpınar, 2002: 90). DP.nin demokrasi ve özgürlük söylemleri sonrasında çok sayıda kişi Parti.ye kayıt olmuş ve partiyi desteklemiştir.
DP.nin örgütlenme çabaları da beklenin üzerinde bir seyir izlemiştir. DP.ye halkın gösterdiği yoğun ilgiden ve gösterdiği büyümeden kuşkulanan CHP, yeni stratejiler benimsemeye başlamıştır. Bu bağlamda DP.nin kuruluşundan dört ay sonra, Parti önemli değişikliklere gitmeye karar vermiştir. 1938.de getirilen “Milli Şeflik” ve “Değişmez Genel Başkanlık” sıfatları ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca „ Parti-Devlet. anlayışı, Cumhurbaşkanının Partinin Genel Başkanı olması, valilerin illerde Parti başkanı olması uygulamaları kaldırılarak, bu makamlar süre ve seçim esaslarına bağlanmıştır (Kaştan, 2006: 137-138).
Parti yapısını bu değişikliklerle demokratikleştirmeye çalışan CHP, güçlenen DP muhalefetine karşı hem belediye hem de genel seçimleri bir yıl öne alarak
DP.yi hazırlıksız yakalamak gibi bir tercihte bulunmuştur. Ancak CHP.nin DP.yi hazırlıksız yakalama gayretleri, DP kurmaylarınca ihtiyatla karşılanmış ve Nisan
1946.da yapılacak belediye seçimlerine katılmama kararı alınmıştır (Kırkpınar, 2002: 91). Böylece DP.nin kuruluşunun üstünden dört ay geçmeden ülke önce
yerel seçimlere, ardından da genel seçimlere sürüklenmiştir. CHP İktidarının seçimleri öne alması iktidar ve muhalefet arasında ilk ciddi tatsızlıkların
yaşanmasına neden olmuştur (Demir, 2010: 93).
Demokratlar, kurallar daha demokratik hale getiriline kadar seçimlere katılmayı ve CHP yönetimini meşrulaştırmayı reddetmeye karar verdiler. Bunun
üzerine CHP Hükümeti bazı yasaları düzeltmek ve Demokratları yarı yolda karşılamak durumunda kalmıştır. Böylece Seçim Yasası, seçmen kurulları
aracılığıyla iki basamaklı seçimler yerine doğrudan seçimlere izin verecek biçimde değiştirildi; üniversitelere idari özerklik tanındı ve Basın Yasasının
serbestleştirilmesine karar verildi. Aynı zamanda CHP Hükümeti, yeni yasalar uyarınca seçimlere katılmayı reddetmesi halinde muhalefet partisi olan DP.yi
kapatma tehdidinde bulunmuştur (Ahmad, 2011: 130).
DP.nin katılmadığı belediye seçimlerimden sonra her iki parti de yapılacak olan genel seçimler için, seçim kampanyalarına başlamıştı. Yıllardır muhalefetsiz
bir seçime alışkın olan İnönü, bu yeni durum karşısında strateji değiştirip seçim meydanlarına inmiş, aktif propaganda ve miting çalışmalarına başlamıştı. DP ise
ilk önemli girişim olarak, Kurtuluş Savaşının önemli komutanlarından ve uzun yıllar Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan Mareşal Fevzi Çakmak ı parti
listesinden bağımsız olarak aday göstermiştir. Daha sonra da ülkenin dört bir yanında siyasi çalışmalarını hızlandırmıştır (Kırkpınar, 2002: 94-95). 21 Temmuz 1946 daki Milletvekili Genel Seçimi, kabul edilen 4918 sayılı yasaya göre açık oy, gizli sayım ve çoğunluk sistemi esasına göre yürütülmüştür. Ayrıca bu yasaya göre, oyların sayımından sonra seçmen pusulaları yakılarak imha edilmiştir (Taşyürek, 2009: 40). DP.nin örgütlerinin hala zayıf olduğu ve tarafsızlığı seçim başarısı açısından hayati önem arz eden devlet bürokrasisinin CHP.ye göbekten bağlı olduğu 1946 seçimlerini CHP.nin kazanması sürpriz olmamıştır. Seçimlerde CHP 465 sandalyenin 390.ını kazanırken, DP 65, bağımsızlar ise 7 sandalye kazanmıştır. Seçimlerin bir baskı ve korku ortamında gerçekleştirildiği konusunda genel bir oydaşmanın olduğu 1946 seçimlerinin bir sonucu olarak iki parti arasındaki ilişkiler geleceğe dönük olarak zehirlenmiştir (Ahmad, 2011: 131).
1946 seçimleri ülkede şekilsel demokrasinin şartlarına riayet edilerek yapılsaydı, DP.nin resmen aldığı sonuçlardan daha ileri sonuçlar elde edeceğinden şüphe
edilmemektedir. Seçimlerde uygulanan 4918 sayılı yasanın yanı sıra, seçim güvenliğinin sağlanamaması da bunda etkilidir. Şöyle ki, seçimlerde bölgenin
mülki ve idari amirleri CHP.nin dışında oy verecek kesime yönelik ciddi yaptırımlar uygulamış, jandarma baskısını onların üstüne göndermiş, hatta seçimde CHP sandıkları kaçırmıştır (Kahraman, 2007: 3).
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder