12 Şubat 2018 Pazartesi

SURİYELİ MÜLTECİLER KOMŞUDA KRİZ BÖLÜM 3


SURİYELİ MÜLTECİLER KOMŞUDA KRİZ BÖLÜM 3



Sığınmacı Kadınlar 




Türkiye’nin Suriye’ye sınır komşusu olan kentlerindeki kadınların Suriyeli kadınları aileleri ve sosyokültürel yapıları açısından tehdit olarak gördükleri, şehirlerinde ikinci evliliklerin çoğalmasından büyük rahatsızlık duydukları tespit edilmiştir. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde görüştüğümüz bir yerel gazeteci ikinci evliliklerin yöre halkına yabancı olmadığını belirtmiştir. Ancak daha önce varlıklı erkeklerin teşebbüs ettiği ikinci evliliklerin Suriyelilerin gelişiyle birlikte kolaylaştığı, bu durumun ailelerin parçalanmasıyla sonuçlanacak olaylara neden olduğu kaydedilmektedir. Bu tür örnekler sayıca az olmasına rağmen fısıltı gazetesi marifetiyle özellikle kadınlar arasın-da yayılmakta ve sığınmacı kadınlar 
hedef haline gelmektedir. 



< Savaş mağduru dul kadınların veya yetim genç kızların sahipsiz durumda bulunmaları, onları istismara açık hale getirmektedir. >

Savaş mağduru dul kadınların veya yetim genç kızların sahipsiz durumda bulunmaları, onları istismara açık hale getirmektedir. Birçok sosyal ve ekonomik sorunla boğuşmakta olan Suriyeli kadınlar için evlilik bir kurtuluş olarak görülebilmekte, bazı aileler de genç kızlarını Türkiye’de evlendirme yolunu tercih edebilmektedir. Ancak saha çalışmalarımız sırasında bu durumun da genele mal edilemeyeceği gözlemlenmiştir. 
Hatay’da ziyaret ettiğimiz bir çok mülteci aile, kızlarının Türkiye’de evlenmesini istemediklerini, savaş biter bitmez Suriye’ye dönüp çocuklarının eğitimlerine devam etmesini ve hayatlarının geri kalanını kendi ülkelerinde geçirmelerini istediklerini ifade etmiştir. Diğer yandan Kilis’te görüştüğümüz dul bir mülteci kadın, kızının burada evlenmesini istemekle birlikte ikinci evlilik veya resmî kayıt altına alınmamış imam nikâhlı evliliğe karşı olduğunu belirtmiştir. 

< Suriyeli kadın, bir yardım kuruluşu tarafından verilen alışveriş kartını tutuyor. Suriyeli kadın, bir yardım kuruluşu tarafından verilen alışveriş kartını tutuyor. >




Kilis Ortak Akıl Topluluğu’nun hazırladığı Eylül 2013 tarihli rapora göre bu tür resmî olmayan evliliklerde; evlenip bırakılma, ikinci eş olarak 
yaşama, resmî nikâhlı eşin saldırısına uğrama gibi suistimaller görülmektedir. Suriyeli kadınlar içinde bulundukları şartlar nedeniyle daha az 
talepkâr olduklarından bekâr erkekler tarafından da tercih edilmektedirler. Kolay ve denetimsiz evlilik yapma imkânının oluşması nedeniyle Türk 
kadınlarının sosyal haksızlığa uğramasından endişe duyulmaktadır.14 

Bilindiği gibi Suriye’deki savaşın yol açtığı sosyal çöküşten en fazla zarar gören grubu oluşturan kadınlar ve çocuklar, Türkiye’ye gelerek zor 
şartlar altında yaşamak durumunda kalmıştır. 



< Suriye’deki savaşın yol açtığı sosyal çöküşten en fazla zarar gören grubu oluşturan kadınlar ve çocuklar, Türkiye’ye gelerek zor şartlar 
altında yaşamak durumunda kalmıştır. >

Gelişleri, Türkiye’nin toplumsal yapısı içinde bulunan ancak yaygın olmayan bazı uygulamaların açığa çıkmasına da neden olmuştur. 
Bu durum, Suriyeli kadınların değil, Türkiye halkının çözmesi gereken bir istismar alanıdır. Bu noktada Türkiye’deki devlet kurumlarının ve kadın dernekleri gibi ilgili sivil toplum kuruluşlarının Suriyeli ailelerle irtibatı güçlendirmeleri gerekmektedir. Suriyeli ailelerin maddi ve manevi olarak desteklenmeleri ve misafir oldukları ülkenin sosyal ve hukuki yapısı hakkında bilinçlendirilmeleri önem arz etmektedir. Türkiye toplumundan daha geleneksel ve muhafazakâr olan Suriye halkının ve kadınlarının içine düştükleri bu zorlu durumdan ötürü mutsuz oldukları gerçeğinden hareketle, Türkiye’deki suistimal kaynaklarının kurutulmasına çalışılmalıdır. 




ÜRDÜN 

Suriye’deki iç savaş Ürdün’ü de siyasi, ekonomik ve insani açıdan etkilemektedir. BM’nin açıkladığı son rakamlara göre Ürdün’de 613.25215 Suriyeli sığınmacı bulunmakta ancak yerel verilere göre gerçek rakamın bunun çok üstünde olduğu tahmin edilmektedir. Ürdün’deki Suriyelilerin %20’si kamplarda %80’i ise ülkenin kuzeyindeki kırsal bölgelerde yaşamaktadır.16 

<  Mülteciler Ürdün yasaları önünde belirli bir statüye sahip değildir ve çalışma hakkından veya geçici bile olsa oturma haklarından mahrumdur. >


Suriyeli sığınmacılara yönelik olarak Türkiye gibi açık kapı politikası uygulamakta olan Ürdün, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne taraf olmadığı için, Suriyeliler dâhil tüm mültecilere Yabancı Kanunu (Alien Law) çerçevesinde muamele edilmektedir. Türkiye’den farklı olarak Ürdün’de sığınmacıların durumlarını belirleme ve sığınma taleplerini yönetmekten BMMYK sorumludur. Ancak BMMYK tarafından statüsü onaylanmış mülteciler dahi Ürdün yasaları önünde belirli bir statüye sahip değildir ve çalışma hakkından veya 
geçici bile olsa oturum hakkından mahrumdur.17 

İki halk arasındaki tarihsel, sosyal ve kültürel ortaklıklar, duygudaşlık zemininin temin edilmesini ve halen korunabilmesini sağlamışsa da mülteci akınının yoğunluğu ve sürenin uzaması çeşitli sorunları beraberinde getirmektedir. Geçen yıl yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre Ürdünlülerin %76’sı daha fazla mülteci alınmaması gerektiğini düşünmektedir. Bir önceki yıla göre18 (%64) artış gösteren bu oran, Suriyelilerle Ürdünlüler arasında potansiyel bir çatışma zemininin bulunduğu izlenimini vermektedir. 

Kimlik Sorunu 




Ürdün’ün en belirgin sosyolojik özelliği nüfusunun büyük çoğunluğunu göçmenlerin oluşturmasıdır. Yaklaşık 7 milyon nüfusu bulunan Ürdün, 3 milyonu aşkın Filistinli, ABD işgalinden sonra gelen 200.000 Iraklı ve yerel kaynaklara göre 1 milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacıyı barındırmaktadır. İç savaş öncesinde akrabalık ilişkileri, evlilikler, çalışma gibi sebeplerle Ürdün’de 700.000 Suriye asıllının yaşadığı tahmin edilmektedir.19 
Suriye’den Ürdün’e ilk kitlesel göç 1980’lerde Hama Katliamı sonrasında gerçekleşmiştir. Mülteciler nedeniyle ani ve hızlı demografik dönüşümler geçiren Ürdün’de, her mülteci akını sonrası Ürdünlülük kimliği üzerine tartışmalar alevlenmektedir. Ortadoğu’nun kaynakları sınırlı ama en güvenli ülkesi konumunda olan Ürdün, komşu ülkelerden çok fazla göç almakta ve bu göçler işgal ve çatışmaların uzun süreli olması sebebiyle mültecilerin ülkeye yerleşmesiyle sonuçlanmaktadır. 

Gerçek Ürdünlülerin azınlık durumuna düşmesi, mültecilerin ticari kabiliyetleri nedeniyle ülkenin sosyal ve ekonomi çevrelerinde yer edinmeleri gibi etkenler ulusal kimliğe dair kaygıları pekiştirmekte, bu da mültecilere yönelik gerek resmî gerekse toplumsal bakışı şekillendirmektedir. Ürdün rejiminin Suriye’den gelen Filistinlileri mülteci olarak ülkeye kabul etmemesi de bu bağlamda değerlendirilebilir.20 

< Suriye’den Ürdün’e  ilk kitlesel göç 1980’lerde Hama Katliamı sonrasında gerçekleşmiştir. >

Güvenlik Endişesi 




Krizin başlarında Suriyeli sığınmacıları “misafir” olarak tanımlayan Ürdün rejimi, mülteci akınının devam ettiği ilk altı ay sonrasında“mülteci” kavramını kullanmaya ve Suriye meselesini ulusal güvenlik perspektifinden değerlendirmeye başlamıştır.21 Yaptığımız görüşmelerde Ürdünlü sivil toplum temsilcileri zaman içerisinde sığınmacılara yönelik algı değişiminin medyada yer alan haberlerede yansıdığını belirtmişlerdir.

< Bugün Ürdün’de Suriyeli göçmen meselesinin güvenlik krizine dönüşmesinden endişe edilmektedir. >



Zira zaman zaman Ürdün tarafına da bombalar düşmekte, Suriye’de yaşanan çatışmalardan özellikle sınıra yakın bölgelerdeki halk maddive manevi olarak etkilenmektedir. Suriye’den silahlı grupların, rejime bağlı istihbarat ajanlarının ve kaçakçıların da ülkeye girebileceğitehdidi üzerinde durulmakta, özellikle insan ticaretinin engellenmesi gerekçesiyle mülteci kamplarının denetimi noktasında önlemler arttırılmaktadır.Ancak kamplardaki sıkı denetim uygulamaları farklı bir güvenlik sorununa yol açmaktadır: Mültecilerin kamp dışına çıkışlarının yasak olmasıve başka birtakım kısıtlamaların bulunması, mültecilerde bir nevi toplama kampı hissi yaratmakta, bu da kamp içerisinde huzursuzluklara ve mültecilerle güvenlik görevlileri arasında çatışmalara sebep olmaktadır.
Güvenlik konusunun diğer bir boyutunu ise ülkedeki suç oranları oluşturmakta dır. Ürdün’de Suriyelilerin gelişiyle birlikte suç oranlarında
ciddi bir değişiklik olmamakla birlikte, ülkenin Suriye sınırına yakın kuzey bölgelerinde asayiş olaylarında kısmi bir artış gözlenmektedir.

Ekonomiye Yansımaları 

Diğer ülkelere benzer bir şekilde Ürdün’de de mülteci krizinin ekonomik boyutları Suriyelilere yönelik tutumda belirleyici rol oynamaktadır. 
Ülkede bulunan Suriyeli sığınmacılar; sanayi üretimi zayıf, su ve petrol gibi doğal kaynaklara sahip olmayan ve topraklarının %80’i çöl olan Ürdün ekonomisi üzerinde ciddi bir yük oluşturmaktadır. Mülteci krizinin ülke ekonomisine etkileri arasında savaş nedeniyle Suriye ile ikili ticari faaliyetlerin zarar görmesi, Ürdün’ün zaten sınırlı olan su kaynaklarıyla birlikte eğitim, sağlık vb. sosyal hizmetlerin büyük bir mülteci nüfusuyla paylaşılması, işsizlik sorunu, konut fiyatlarındaki artış sayılabilir. 



Lübnan’da Suriyeli bir mülteci ailenin çocukları. 

< Dünyanın en fazla su sıkıntısı çeken dördüncü ülkesi olan Ürdün’ün mültecilerle birlikte artan nüfusuna oranla su kaynaklarının yetersizliği hem yetkililer hem de halkta endişeye sebep olmaktadır. >

Konuyla ilgili yaptığımız görüşmelerde Suriyelilerin gelişiyle birlikte okul ve hastanelerde ciddi bir yoğunluk oluştuğu, bunun da mali yüke ve 
hizmet kalitesinin düşmesine neden olduğu ifade edilmiştir. Diğer yandan Ürdünlüler tarafından en fazla dikkat çekilen husus su sorunudur. 
Dünyanın en fazla su sıkıntısı çeken dördüncü ülkesi olan Ürdün’ün mültecilerle birlikte artan nüfusuna oranla su kaynaklarının yetersizliği 
hem yetkililer hem de halkta endişeye sebep olmaktadır. Suriyelilerin kendi ülkelerinde bu açıdan kaynak sıkıntısı çekmedikleri için su kullanma 
alışkanlıklarının farklı olması Ürdünlüler tarafından eleştiri konusu yapılabilmektedir. 

Ürdün yasalarına göre sadece Ürdün vatandaşı olanlar ülkede yasal olarak çalışma hakkına sahip bulunmakta, oturma izni ve geçerli 
pasaportu olanlar ise Çalışma Bakanlığı’nın izniyle çalışabilmektedir. Ancak bakanlık sadece belirli iş kolları için yabancılara çalışma izni vermekte, 
buna karşın yasa dışı çalışırken yakalanan mültecilere Ürdün’de bir daha çalışmayacaklarına dair bir belge imzalatılmaktadır.22 

Çoğunluğu Deraa ve Humus’tan gelen Suriyelilerin bir bölümü zana-atkârlardan oluşmakta, teknik beceri açısından Ürdünlülerden daha iyi 
durumda oldukları için yerli halkla aralarında rekabet ortamı doğmaktadır. Suriyeli mülteciler uluslararası yardım organizasyonlarından kısmen 
yararlansalar da içinde bulundukları koşullar nedeniyle daha düşük ücretle çalışmayı kabul etmekte ve olumsuz koşullara rağmen işlerini kaybetmemek 
için Ürdünlülerden daha gayretli çalışabilmektedirler. Bu durum Ürdünlüler açısından iş imkânlarının azalması anlamına gelmekte, 
mağdur edildiklerini düşündükleri bir rekabet ortamı oluşturmaktadır. Diğer yandan, ortaya çıkan tabloda, ucuz iş gücü ve nüfus artışının 
getirdiği talep artışı, Ürdün esnafını memnun etmektedir. 



İşsizlik sorunundan şikâyet edilmesine rağmen Ürdün piyasalarında Suriyelilerden kaynaklanan bir hareketlilik de söz konusudur. 
Görüştüğümüz Ürdünlü bir sivil toplum kuruluşu yetkilisi, mültecilerin önemli bir kısmının Ürdün’de kendi işlerini kurduğunu, çok sayıda yeni şirket açıldığını, böylece ülkeye sıcak para akışının da olduğunu belirtmiştir. Boş konutların dolması, Ürdünlülerin tercih etmediği iş kollarında istihdam sağlanabilmesi, zanaat sahibi iş gücünün gelişmesi de mülteci hareketinin diğer olumlu etkilerindendir. Ayrıca bugüne kadar Ürdün’e gelen mülteci gruplarının yaptığı gibi, Suriyelilerin de ülkenin ekonomik ve sosyal dokusunda kendi izlerini bırakacağı, uzun vadede olumlu katkılar sağlayacağı görüşü de dile getirilmektedir. 



Diğer yandan Ürdün hükümetinin mülteci krizinden dış yardımlar yoluyla ekonomik anlamda fayda sağladığı da ifade edilmektedir. Ülkedeki sivil toplum yetkilileri, alınan yardımların doğru yönetilmediği eleştirisini getirmekle birlikte, hükümetin Suriyeliler için gelen yardımların bir kısmını Ürdünlüler için kullandığını, bunun da ülke için olumlu bir katkı olduğunu belirtmektedir. Ürdün’de görüştüğümüz bir sivil toplum kuruluşu temsilcisi, devletin dışarıdan gelen yardımların yaklaşık %30’unu kendisi için ayırdığını kaydetmiştir. 

Ayrıca mültecilerin ihtiyaçları yerel imkânlar kullanılarak giderilmekte bu da alım satımı hareketlendirmektedir. Ürdün’e giren yüksek miktarda yardım parasının yarattığı ekonomik katkıdan yerel halk ve firmalar kazanç sağlamakta, BMMYK, sivil toplum kuruluşları ve kamp faaliyetlerinin yürütülmesi için iş gücüne ihtiyaç duyulmakta ve buralarda yerel halk istihdam edilmektedir.23 

Diğer Problemler 

Mülteciler iş imkânlarından yararlanabilmek için özellikle başkent Amman’ı tercih etmektedirler. Amman daha önceki mülteci gruplara olduğu gibi Suriyelilere de entegrasyonu kolaylaştıran imkânlar sunmaktadır. Kırsal kesimlerde ise mültecilerin yerli halka entegre olabilmesi için akrabalık bağları önemli rol oynamaktadır. 

Daha önceki göç tecrübeleri Ürdünlüleri Suriyelilerin de kalıcı olacağı yönünde endişelendirmektedir. Kamp dışındaki Suriyelilerin çoğunluğu Ürdün’ün yoksul bölgelerinde yaşamaktadır. Ekonomik durumları iyi olmayan Ürdünlüler gelen yardımları sadece Suriyelilerin almasından rahatsızlık duymaktadır. Yaptığımız görüşmelerde diğer ülkelerde görülen kimi sosyal problemlerin iki toplum arasındaki dil, din, ırk ve kültür ortaklıklarına rağmen burada da söz konusu olduğu ifade edilmiştir. 

Öte yandan görüşmelerimizden elde ettiğimiz izlenime göre; Ürdünlüler ve Suriyeliler arasında ciddi bir sorun bulunmamaktadır. Ürdün için mülteci krizi bağlamın-da en büyük endişe dış yardımların sürekliliği konusunda yaşanmaktadır. Suriye’deki iç savaşın uzamasının bağışçı ülke ve organizasyonları da zorlayacağı düşünülmekte, yardımların kesilmesi veya azalması durumunda ise kendi halkı için dahi dış desteğe ihtiyaç duyan Ürdün’ün, mültecilerin ihtiyaçlarını karşılayabilmesi mümkün görünmemektedir. 

LÜBNAN 

BM verilerine göre 1.185.27524 Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Lübnan’da resmî olmayan rakamın 1.800.000 civarında olduğu tahmin edilmekte, iç savaş öncesinde gelenlerle birlikte oransal olarak Lübnan nüfusunun dörtte birini Suriyelilerin oluşturduğu kaydedilmektedir. Maddi anlamda Lübnan için başa çıkılması imkânsız bir yük anlamına gelen Suriyeli mültecilerin durumu, ülkenin kendine has kırılgan siyasi yapısı ve çeşitli grupların Suriye içerisindeki savaşa doğrudan müdahil olması gibi nedenlerle Lübnan’da diğer ülkelerden daha da 
karmaşık hale gelmektedir. 

Lübnan’ı göç sorunuyla yüz yüze olan diğer ülkelerden farklı kılan özelliklerinden biri de iç siyaset ortamının mezhepsel dengelere dayanıyor olmasıdır. Büyük çoğunluğu Sünnilerden oluşan Suriyeli mülteciler, bu ülkedeki mevcut gruplar arasındaki sayısal dengeyi değiştirmekte ve gerilimi arttırmaktadır. 
Suriye’deki çatışmalarla birlikte Lübnan’da da güvenlik sorununun arttığı bilinmektedir. Görüştüğümüz bir sivil toplum kuruluşu yetkilisi Hizbullah’ın 
Suriye’deki savaşa askerî anlamda rejimden yana müdahil olmasının etkisinin Lübnan’da açıkça hissedildiğini kaydetmektedir. Her üç Şii aileden birinin oğlunun Suriye’de savaştığını belirten yetkili, bazı sığınmacılarla birlikte Suriyelilere yönelik yardım faaliyetlerinde aktif rol alan kişilerin de 
zaman zaman hedef haline geldiğini ifade etmiştir. 

Suriye iç savaşından önce de iki ülke arasındaki ilişkilerin iyi olmadığı bilinmektedir. Lübnan iç savaşına müdahil olan Suriye, yaklaşık 30 
yıl süreyle askerî birliklerini ülkede konuşlandırmıştır. Bu tecrübe Lübnanlıların Suriyelilere bakışını etkilemektedir. Suriyelilerin yaşadığı acılara duyarlı önemli bir kesimin de bulunduğu ülkede, sığınmacıların gelişinin bazı Lübnanlılar tarafından tarihsel geçmişe atıfla “2005’te askerleri gitmişti, şimdi kendileri geldi” şeklinde yorumlandığı yaptığımız görüşmelerde ifade edilmiştir. 

 < Büyük çoğunluğu Sünnilerden oluşan Suriyeli mülteciler, bu ülkedeki mevcut gruplar arasındaki sayısal dengeyi değiştirmekte ve gerilimi arttırmaktadır. >

İHH, Lübnan’daki Suriyeli mültecilere de acil yardım desteğinde bulunuyor. 
İHH, Lübnan’daki Suriyeli mültecilere de acil yardım desteğinde bulunuyor. 

Suriyeli Mültecilerin Durumu 

Yoğun bombardımanların yaşandığı Hama, Humus, Lazkiye ve Şam kırsalından Lübnan’a gelen Suriyeliler büyük oranda Sünni Araplardan, az sayıda da Filistinli, Arap Alevi, Hristiyan ve Dürzi’den oluşmaktadır. Lübnan hükümeti krizin başından itibaren yasal veya yasa dışı şekilde ülkeye giren Suriyelilere karşı açık kapı politikası uygulamaktadır. Ancak Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Konvansiyonu ve buna bağlı 1967 Protokolü’ne taraf olmayan Lübnan’daki Suriyelilere resmî olarak mülteci veya sığınmacı statüsü tanınmamaktadır. Adli vakalar haricinde sınır dışı etmeme ilkesini benimseyen Lübnan yönetimi, Suriyelileri zorla ülkeden çıkarma yoluna gitmemiştir.25 



Ülkeye yasal veya yasa dışı yollarla gelen Suriyeliler, daha önce Lübnan’la ilişkileri olmuşsa bildikleri bölgeye; yoksa Lübnan’a kendilerinden 
önce gelmiş olan akrabalarının veya tanıdıklarının göç ettiği bölgelere yerleşmektedir. Diğer yandan kira ödeyemeyecek durumdaki sığınmacılar için de derme çatma küçük çadır kamplar bulunmakta-dır. Filistinli mültecilerin kaldığı çok sayıda kampın bulunduğu Lübnan, geçmişteki tecrübesinden dolayı Suriyeliler için resmî kamp kurmaya yanaşmamış, dolayısıyla barınma probleminin çözümü mültecilerin ve yerli halkın omuzlarına bırakılmıştır. Son olarak Lübnan İçişleri Bakanlığı’ndan 2014 Eylül ayında yapılan açıklamada, Suriyeliler için mülteci kampı kurulacağı ifade edilmiştir. Ülkede mülteci kampları kurulmasına Filistinliler örneğinde olduğu gibi geçici misafirliğin kalıcı hale gelmesi endişesinden dolayı karşı çıkılmış ve kamp kurulması kararının ülkedeki tüm politik aktörler tarafından onaylanmadığı belirtilmiştir.26 

Suriye’ye göre yaşamın daha pahalı olduğu Lübnan’da sığınmacılar için en büyük sorun barınmadır. Kiraların görece daha uygun olduğu yerlerin Hizbullah’ın kontrolündeki bölgeler olduğu ve sığınmacıların da ucuz olduğu için bu bölgeleri tercih ettiği belirtilmektedir. Ancak sığınmacıların çoğunluğunun Sünni olması ciddi bir gerilim kaynağıdır. Bunun yanında Beyrut’a doğru gelindikçe Suriyelilere yönelik yaklaşımın daha da kötüleştiği, öte yandan Trablus gibi Sünni Arapların ağırlıklı yaşadığı bölgelerde ise mültecilerin durumunun daha iyi olduğu söylenebilir. Güvenlik endişesiyle bazı bölgelerde Suriyelilerin akşam yediden sonra dışarı çıkmaları yerel yönetimler tarafından kısıtlanabilmektedir. 

< Lübnan, geçmişteki tecrübesinden dolayı Suriyeliler için resmî kamp kurmaya yanaşmamış, dolayısıyla barınma probleminin çözümü mültecilerin ve yerli halkın omuzlarına bırakılmıştır. >

Lübnanlıların Sığınmacılara Karşı Tutumu 

Suriye’den sığınmacı akınının başladığı ilk günlerde Lübnanlıların mağdurlara karşı oldukça misafirperver bir tutum sergiledikleri, diğer ülkelerde olduğu gibi burada da sığınmacıların ihtiyaçları için kendi imkânlarını seferber ettikleri açıktır. Ancak savaşın uzaması ve buna bağlı olarak göçün yoğunlaşması ile Lübnan’da farklı toplumsal gruplar arasında tansiyonun yükseldiği gözlenmektedir. Sosyal ve siyasi aktörler, gruplar arasındaki kutuplaşmanın artması ve tekrar bir iç savaş çıkma olasılığından duyulan endişeye işaret etmektedir. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder