12 Şubat 2018 Pazartesi

SURİYELİ MÜLTECİLER KOMŞUDA KRİZ BÖLÜM 1

SURİYELİ MÜLTECİLER KOMŞUDA KRİZ BÖLÜM 1




SURIYELI MULTECİLER KOMŞUDA KRİZ*
*Harita’da yer alan, Türkiye’deki Suriyeli mülteci nüfusu bilgileri için Uluslararası Af Örgütü’nün, diğer ülkeler için ise BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerinden yararlanılmıştır; 
http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php 

Hazırlayan: Zümrüt Sönmez 
Yayına Hazırlayan: İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi 
Fotoğraflar: İHH İnsani Yardım Vakfı 
ARALIK 2014 
İHH İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı 
Büyük Karaman Cad. Taylasan Sok. No: 3 Pk. 34230 Fatih/İstanbul 
Telefon: +90 212 631 21 21 | Faks: +90 212 621 70 51 
www.ihh.org.tr | info@ihh.org.tr 
www.ihhakademi.com 


İÇİNDEKİLER 

GİRİŞ 

TÜRKİYE 

Statü Sorunu 
Misafirliğin Sınırları 
Ekonomik Etkiler 
Güvenlik ve Asayiş 
Sağlık Hizmetleri 
Eğitim Sorunu 
Sığınmacı Kadınlar, 

ÜRDÜN 

Kimlik Sorunu 
Güvenlik Endişesi 
Ekonomiye Yansımaları 
Diğer Problemler 

LÜBNAN 

Suriyeli Mültecilerin Durumu 
Lübnanlıların Sığınmacılara Karşı Tutumu 
Göçün Ekonomiye Etkileri 
Eğitim ve Sağlık Hizmetleri 
Sosyal Problemler 

SONUÇ VE ÖNERİLER SON NOTLAR 

KAYNAKÇA 






GİRİŞ 

Suriye’de Mart 2011’de başlayan ve devam etmekte olan kriz, 200.000’den fazla insanın ölümüne, milyonlarca insanın yaşadığı yeri terk etmesine neden olmuştur. Çevre ülkelere göç eden 3 milyonu aşkın insan ve ülke içerisinde evlerini terk ederek güvenli bölgelere sığınanlarla birlikte toplamda 10 milyondan fazla Suriyeli krizden doğrudan etkilenmiştir. 

%75’inden fazlasını çocuk ve kadınların oluşturduğu mültecilerin büyük çoğunluğu kamplar dışında zor koşullar altında yaşamlarını sürdürmektedir. 

Mülteci akını, Suriye’deki krizi bölgedeki diğer ülkelere taşıyan en önemli faktördür. Suriyeli mültecilerin yoğun olarak sığındığı komşu ülkeler her geçen gün artan mülteci kriziyle başa çıkmada yetersiz kalmaktadır. Türkiye ve Irak, imkânları itibarıyla nispeten daha az risk altında olsa da ekonomik olarak zayıf, kaynakları sınırlı, hassas siyasal ve toplumsal yapıya sahip Lübnan ve Ürdün için mülteciler giderek ciddi bir güvenlik sorununa dönüşmektedir. 

Batılı ülkelerin sadece 17.8591 Suriyeli mülteciyi kabul ettiği ve bu rakamın çok da yükselmeyeceği göz önünde bulundurulduğunda, komşu ülkelerin üzerindeki yükün daha da artacağı görülmektedir. Ayrıca Suriye’deki iç savaşın şiddetini her geçen gün arttırması, uluslararası kamuoyunun konuya duyarsızlığı ve Esed rejiminin muhalif olarak gördüğü herkesi imha etmeye yönelik insanlık dışı savaş politikası göz önünde bulundurulduğunda krizin yakın gelecekte çözülmesi pek mümkün gözükmemektedir. 

Dolayısıyla krizden etkilenen kişi sayısının her geçen gün artması ve yaşanan şiddet olaylarının hem toplum hem de bireylerin hayatında onarılmaz yaralar açmaya devam etmesi, sorunun çözümü için çabaların artırılmasını zorunlu kılmaktadır. Elinizdeki raporda Suriyeli mültecilerin sığındıkları ülkelerin sosyal yapısına etkileri ve misafirlik durumlarının uzaması halinde ortaya çıkabilecek olası sorunlar üzerinde durulmaktadır. Bu çalışma, krizden etkilenen Suriye halkının durumunun iyileştirilmesine katkı sağlama ve sorunun bir an önce çözülmesi için tüm ulusal ve uluslararası çevreleri harekete geçirme temennisi ile hazırlanmıştır. 

Rapor, Türkiye’de Hatay, Kilis ve İstanbul’da yapılan saha araştırmaları, Lübnan ve Ürdün’ün farklı bölgelerinden sivil toplum temsilcileriyle gerçekleştirilen röportajlar ile konuyla ilgili yayınlanmış yerel ve uluslararası rapor ve diğer yazılı kaynaklar kullanılarak hazırlanmıştır. Görüşme yapılan resmî görevli, sığınmacı veya yerel sakinlerin isimleri ve unvanları, bu yöndeki talepleri ve güvenlikleri gerekçesiyle metinde zikredilmemiştir. 

SURİYELI MÜLTECİLER 

TÜRKİYE 




Arap Baharı sürecinde Suriye’de başlayan halk hareketinin sonu belirsiz bir iç savaşa dönüşmesiyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan mağdurların sığındığı başlıca ülkelerden biri Türkiye’dir. Yaklaşık dört yıldır yaşanan sığınmacı yoğunluğu sebebiyle Türkiye’nin sınıra yakın şehirlerinde birbirinden farklı iki halk bir arada yaşamak durumunda kalmış, dolayısıyla sınır bölgesinde yaşam, gerek standartlar açısından gerekse sosyokültürel açıdan değişikliğe uğramıştır. Ortaya çıkan tablonun bir tarafında çatışmalardan büyük ölçüde etkilenmiş, maddi ve manevi açıdan mağdur olmuş, bir kısmı fiziksel şiddete maruz kalmış, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan sığınmacılar dururken, diğer tarafında ise sınır ötesinde yaşanan savaştan haberdar olan, krizin kendi ülkelerine de 
sıçramasından tedirginlik duyan, büyük bir kısmı sınırlı maddi imkânlara sahip yerel halk bulunmaktadır. 

Resmî rakamlara göre savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı 2014 yılı Kasım ayı itirabıyla 1,6 milyondur. Bu rakamın sadece 220.000’inin kamplarda yaşadığı geri kalanının ise şehirlere dağıldığı belirtilmektedir.2 






Ancak tahminler Türkiye’deki mülteci sayısının kayıt dışı olanlarla birlikte 2 milyonu bulduğu yönündedir. Kamp dışında yaşayan Suriyeliler farklı şehirlere dağılmış durumda bulunmakla birlikte mülteci nüfusu Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin gibi Suriye sınırına yakın beş ilde yoğunlaşmaktadır. 
Bunlara ilave olarak, İstanbul 330.000 resmî sığınmacı ile en fazla Suriyeli nüfusuna sahip olan ildir. Sığınmacıların sayısal dağılımı bulundukları illerdeki sosyal ve ekonomik dengeleri etkileme potansiyelini de göstermektedir. Türkiye’nin hemen hemen her iline dağılan sığınmacıların bulundukları ilin nüfusuna oranla yoğunluk oluşturmadığı şehirler, bu yönüyle gerilimin en az hissedildiği merkezler konumundadır. 




Türkiye halkının Suriyeli mültecileri ilk günden itibaren misafirleri olarak karşıladıkları, genel olarak ücret dahi talep etmeden evlerinde misafir ederek, hastanelerde onlara öncelik vererek, kendisinde olanı paylaşarak veya yardım toplayarak mülteciler için ellerinden geleni yaptıkları bilinmektedir. Bu rapor için farklı illerde gerçekleştirilen saha çalışması sırasında, özellikle mülteci nüfusunun yoğun olarak bulunduğu sınıra yakın şehirlerde yaşayan halkın, meselenin insani boyutunun farkında bir tutum sergilediği gözlemlenmiştir. 




< Tahminler Türkiye’deki mülteci sayısının kayıt dışı olanlarla birlikte 2 milyonu bulduğu yönündedir. >

Atme Mülteci Kampı’nda yaşamını kazanabilmek için seyyar çay ocağı işleten bir çocuk. 
Göçün başladığı ilk aylarda sayının daha az olması ve Suriye’deki çatışmalara karşı duyarlılığın daha canlı olması gibi sebeplerle mevcut kaynaklarla dahi ihtiyaçların üstesinden gelinebilmiştir. Ancak geçen zaman içerisinde mültecilerin beraberlerinde getirebildikleri maddi birikimlerinin tükenmesi ve sayılarıyla birlikte ihtiyaçların da artması, bugün hem maddi hem de manevi açıdan yerel halkın imkânlarını zorlamaktadır. Bu noktada söz konusu şehrin sosyoekonomik kapasitesi belirleyici olmaktadır. 

Babüsselam Mülteci Kampı’ndaki çadır okulun Suriyeli öğrencileri. Babüsselam Mülteci Kampı’ndaki çadır okulun Suriyeli öğrencileri. Statu¨ Sorunu 

Suriye’deki iç savaşın Türkiye’ye en somut yansıması olan sığınmacı kriziyle mücadelede karşılaşılan ilk sorun hukuki alanda yaşanmaktadır. 
1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’nde imzası bulunan Türkiye, coğrafi sınırlama ilkesi dolayısıyla Avrupa dışından gelen sığınmacılara mültecilik statüsü tanımamaktadır. 



29 Nisan 2011’de giriş yapan ilk göç kafilesiyle birlikte “Suriyeli mülteciler” ile tanışan Türkiye, savaş mağduru sığınmacıları “misafir” olarak tanımlamıştır. Uluslararası hukukta bir karşılığı bulunmayan bu ilk tanımlamanın ardından Nisan 2012’de yayımlanan genelge ile Suriyelilere “geçici koruma” statüsü tanınmıştır.3 

Savaş mağduru Suriyeli mültecilerin Türkiye’de “misafir” oldukları söylemi gerek siyasi gerekse medya ve sosyal alanda Türkiye’nin Suriye meselesine ve mültecilere yaklaşımının bir ifadesi olarak sürdürülmektedir. 

< Suriyeli sığınmacılar, diğer Ortadoğu veya Asya ülkelerinden gelen sığınmacılardan farklı olarak, oturma ve çalışma iznine başvuru, sağlık 
hizmetlerinden yararlanma gibi haklara sahip olabilmektedir. >

Statü konusundaki bu farklı uygulama ile Türkiye’ye geçerli bir pasaportla giren kayıtlı Suriyeli sığınmacılar, diğer Ortadoğu veya Asya ülkelerinden gelen sığınmacılardan farklı olarak, oturma ve çalışma iznine başvuru, sağlık hizmetlerinden yararlanma gibi haklara sahip olabilmektedir.
4 Suriyeli mültecilere tanınan bu özel statü ve onun getirdiği haklar yerel halk açısından kendi imkânlarının belirsiz bir oranda ve belirsiz bir süreyle paylaştırılması olarak algılanmaktadır. Ayrıca, sayıları çok daha fazla olan kayıt dışı göçmenlerle kayıtlı sığınmacıların farklı muamele gördüğü bir yapı meydana getiren bu statü karışıklığı, kayıt dışı sığınmacıların özellikle çalışma alanında suistimal edilmesine yol açmaktadır. Bu durum Suriyeli göçmen sayısının nüfusa oranla az olduğu ve imkânların görece fazla olduğu büyük şehirlerde değilse de 
sığınmacıların yoğun olduğu sınırdaki şehirlerde sorun olabilmektedir. 



Hatay'ın Altınözü ilçesinde yaşayan Suriyeli bir aile. Misafirliğin Sınırları 

Türkiye devletinin ve halkının Suriyeli sığınmacılara yaklaşımı ilk günden itibaren olumlu olmuş, gösterilen misafirperverlik ve muhacirlerin ihtiyaçlarının karşılanması noktasın-da sağlanan standart uluslararası kamuoyunda takdirle karşılanmıştır. Suriyelilerin zaman zaman yaşanan gerginliklere rağmen Türkiye halkının sergilediği cömert ve misafirperver tutumdan memnun oldukları gözlemlenmiştir. Türkiye’de kendilerini evlerinde gibi hissettiklerini belirten Suriyeliler, diğer komşu ülkelere sığınan akrabalarıyla kendi durumlarını karşılaştırmakta, hatta onların da Türkiye’ye gelmek istediklerini söylemektedirler. 

Diğer yandan misafirliğin uzaması ve sığınmacı nüfusunun beklenmedik ölçüde artması kimi ilçelerde yerel halkın cömertliğinin azalmasına neden olmuştur. Suriyelileri geçici misafirler değil, zamanla yerleşik hale gelecek dolayısıyla şehirlerini tamamen paylaşmak zorunda kalacakları yabancılar olarak görme eğilimi artmaya başlamıştır. Yaptığımız saha çalışmaları ve yayınlanmış kamuoyu araştırmalarına göre, bugün Türkiye halkının önemli bir kısmının daha fazla sığınmacı alınması konusundaki görüşlerinin sığınmacılar aleyhine değişmekte olduğu görülmüştür.5 

Babüsselam Mülteci Kampı’nda su kuyusundan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan mülteciler. Babüsselam Mülteci Kampı’nda su kuyusundan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan mülteciler. 

Bu eğilim kamuoyu yoklamalarının yapıldığı illere göre ve yine dönemsel olarak değişiklik göstermektedir. Örneğin Suriye’de kimyasal silahların kullanıldığı Guta Katliamı’nda çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesi, Türkiye kamuoyunda Suriyelilere yönelik tutumu etkilemiştir. Diğer yandan Türkiye’nin zarar gördüğü sosyal veya siyasi bir gelişme olduğunda ise sığınmacılara bakış olumsuz yönde değişmektedir. 




Bunun yanında, var olan Suriyelilerin şehir dışında, kamplarda, yani yerel halktan ayrı konumlandırılmaları gerektiğini düşünenlerin oranı artmış ve 
Suriyeli sığınmacılar konusunda rüzgâr tersine esmeye başlamıştır. Kalış süresi uzadıkça en küçük bir sıkıntı dahi kitlesel tepkilere kapı aralayabilmektedir. 

Özellikle Hatay’da sığınmacılarla yaptığımız görüşmelerde Suriyelilerin kendileri de yerel halk ile ayrı yerlerde yaşamanın çözüm olabileceğini düşündüklerini belirtmişlerdir. Osmanlı’nın dağılması akabinde 1938’e kadar Suriye yönetimi idaresinde kalan Hatay’ın nüfus yapısı ile Suriye’nin kuzeyindeki toplumsal yapının benzerliği ve iki bölge arasındaki akrabalık bağları, Suriye’de yaşananları en başından itibaren Türkiye’nin de sorunu haline getirmiştir. Hatay’da da Suriye’deki gibi Sünni, Alevi ve Ermeni nüfus bir arada yaşamaktadır. Genellikle kendi aralarında, belli bölgelerde ve diğer gruplardan ayrı bir şekilde yaşamakta olan bu gruplar, şehir merkezlerinde karma bir yapı arz etmektedir. 
Dinî ve mezhepsel çeşitliliğe sahip olması bakımından özel bir durumda olan Hatay’da Sünni-Arap sığınmacılarla yerel halktan Alevi gruplar 
arasında birtakım gerginlikler doğabilmektedir. 

<  Suriyelileri geçici misafirler değil, zamanla yerleşik hale gelecek dolayısıyla şehirlerini tamamen paylaşmak zorunda kalacakları 
yabancılar olarak görme eğilimi artmaya başlamıştır. >


Kilis’te daha önce metruk bir halde bulunan bu evde şimdi Suriyeliler yaşıyor. 

< Hatay’ın nüfus yapısı ile Suriye’nin kuzeyindeki toplumsal yapının benzerliği ve iki bölge arasındaki akrabalık bağları, Suriye’de yaşananları en başından itibaren Türkiye’nin de sorunu haline getirmiştir. > 

Bu durum Suriyeliler açısından savaşın bir an önce bitmesi ve ülkelerine geri dönme beklentisi oluşturmaktadır. 
Nüfusun çoğunlukla Türk ve Kürtlerden oluştuğu Kilis’te ise yoğun mülteci akını sonrasında etnik denge değişmiştir. Merkez ilçe nüfusunun 88.000 olduğu Kilis’in misafir ettiği Suriyeli mülteci sayısının yerli nüfusunun üzerinde olduğu, dolayısıyla en iyi ihtimalle şehrin en az iki kat büyüdüğü ifade edilmektedir. Kilis halkının, savaştan sonra da bir kısmının yerleşik olarak kalacağına inandığı Arap sığınmacılar nedeniyle şehrin etnik ve kültürel yapısının değişeceği endişesi taşıdıkları gözlemlenmiştir. 

Olumlu bir etki olarak zikredilebilecek husus ise sınıra yakın şehirlerde iki halk arasında var olan etnik ortaklıklar ve aile bağlarının mültecilerin Türkiye’deki uyum sorununun büyük ölçüde önüne geçmekte olduğudur. Ayrıca, Türkmen toplumu Türkiye ve Suriye kültürleri arasında bir köprü vazifesi görmektedir. Suriye’den göç eden Türkmenler özellikle çalışma hayatında Türkler ve Araplar arasında tercümanlık yaparak dil probleminin aşılmasında rol oynamaktadır. 

Bunun yanı sıra, özellikle sınır şehirlerindeki halk, sığınmacıların gelişiyle birlikte oluşan nüfus yoğunluğuna bağlı olarak sosyal alanlardan faydalanma 
konusuna dikkat çekmektedir. Örneğin daha önce kullanılmayan, metruk ve bakımsız halde bulunan eski yapılarda dahi Suriyeli ailelerin yaşadığı Kilis’te, sokak, cadde, park ve meydan gibi sosyal alanların da aynı oranda kalabalıklaştığı gözlemlenmiştir. Suriye plakalı araçların sayısındaki artış özellikle küçük ilçelerde hemen dikkatleri çekmektedir. 


        Babüsselam Mülteci Kampı 

Kimi sürücüler, Suriyeli sürücülerin Türkiye’deki trafik alışkanlıklarına yabancı olduklarını, Arapça belge ve plaka sahibi olmaları nedeniyle de denetimlerinin zor olduğunu ifade etmektedir. 

Diğer yandan kamp dışında yaşayan Suriyeliler ekonomik koşullar nedeniyle bir daireyi birkaç aileyle paylaşabilmektedir. Böyle kalabalık evlerin bulunduğu mahallelerde yerel halk, Suriyeli komşunun hayat tarzından günlük alışkanlıklarına kadar pek çok unsuru, farklılıkları üzerinden değerlendirmekte, yabancı algısı ağır bastığı için ortak noktaları görmeye çalışmamaktadır. Günlük yaşamı daha fazla paylaşmak iki halkı birbirine yakınlaştırdığı gibi empati hissini zayıflatmakta, yerli halk sığınmacılardan kendi alışkanlıklarına daha hızlı adapte olmasını bekleyebilmektedir. Sığınmacı nüfusunun yoğun olduğu şehirlerde, bu yoğunluğun derecesine bağlı ve bölgesel düzeyde yaşam kalitesine etkilerinin olduğu gözlemlenmiştir. 




Bu noktada halk, belediyecilik hizmetlerine takviye sağlanması ve sosyal alanların geliştirilmesi taleplerini dillendirmektedir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder