30 Temmuz 2017 Pazar

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 23


28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 23


5.6.2. 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu Basın Bildirisi 

Toplantı sonucunda ortaya çıkan aşağıdaki Basın Bildirisi, MGK Genel Sekreterliği tarafından basın kuruluşlarına fakslanmıştır. 

 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinden Bildirilmiştir; 

1. MGK, 28 Şubat 1997 günü Sayın Cumhurbaşkanı başkanlığında; 
Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan 
Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları, 
Jandarma Genel Komutanı ve MGK Sekreteri’nin iştirakleriyle Çankaya 
Cumhurbaşkanlığı Köşkünde aylık olağan toplantısını yapmıştır. 

2. Kurul’un bu toplantısında; bölücü terörle mücadelede şimdiye kadar 
alınan tedbirler ve elde edilen sonuçların genel bir değerlendirmesi 
yapılmış, bu mücadelenin devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez 
bütünlüğüne gönülden inanmış, bu inancı sonsuza dek sürdürmeye azimli 
halkımızın, basınımızın, devletin bütün kurum ve kuruluşları ve milli 
iradenin sembolü olan yüce parlamentonun destekleriyle çok olumlu bir 
noktaya ulaştığı müşahede edilmiştir. Elde edilen bu sonuçların bundan 
sonra halkımızın huzur ve güvenliğine ekonomik, sosyal, kültürel ve 
siyasal yaşamına olumlu olarak yansıması için bu konuda alınacak 
tedbirlerin bir plan dâhilinde süratle yürürlüğe konulması hususunda 
görüş birliğine varılmıştır. Alınacak olan bu tedbirlerin güvenlik içinde 
gerçekleştirilebilmesi bakımından halen 9 ilde devam etmekte olan 
Olağanüstü Hal uygulamasının 30 Mart 1997 tarihinden itibaren 4 ay 
daha uzatılması uygun bulunmuş ve bu görüşün Bakanlar Kurulu’na 
bildirilmesine karar verilmiştir. 

3. Toplantıda, Kıbrıs Sorunu ve Yunanistan'la ilişkilerle ilgili durum 
değerlendirilmesi yapılmış, bu konuda Türkiye'nin ve KKTC'nin hak ve 
menfaatlerini korumayı amaçlayan siyasi, ekonomik ve askeri tedbirler 
uygun bulunarak Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar verilmiştir. 

4. Toplantıda bilhassa, Anayasa ile Atatürk Milliyetçiliğine bağlı 
demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye 
Cumhuriyeti Devleti’ne karşı, çağ dışı bir kisve altında zemin 
oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş; 
. “Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, Atatürk İlke ve İnkılapları 
doğrultusunda çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içerisinde 
ilerlemesini teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının 
uygulanmasından asla taviz verilmemesi gerektiği, 
. Anayasa’nın tanımladığı, Cumhuriyetin Demokratik, Laik ve sosyal 
hukuk devleti ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkân 
sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı, 

. Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri, 
. Türkiye'de laikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu, 
. Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların göz 
ardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı, 
. Türkiye'nin 1997 yılı içinde, AB’ne tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef olarak sürdürdüğü böyle bir dönemde resmi 
ve sivil kurum ve kuruluşlar bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple; Demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, 
Türkiye'nin yurt dışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek, her türlü spekülasyona son vermek gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, 
demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk Devleti olduğu yönündeki temel ilkelerinin Anayasamızın ve Devletimizin teminatı 
altında olduğu, rejimin; kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye'ye yarardan çok zarar verdiği, 
. Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı 
değerlendirilmiş, Bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirler uygun bulunarak bu tedbirlerin Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar 
verilmiştir.” (TBMM, 2012, s.1039-1041). 

Basın Bildirisinde yer alan “Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, 
toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş” ifadesi kamuoyunun en fazla üzerinde durduğu konu olmuştur. Her ne kadar bu yaptırımların ne olacağı yayımlanan Basın Bildirisi’nde açıkça belirtilmemişse de, bu ifade, basın-yayın organlarında Refah-Yol Hükümeti’ne yönelik bir tehdit olarak değerlendirilmiştir. 

Başbakan Erbakan'ın MGK’da kabul ettiği irtica ile mücadele programını 
hükümetten geçirmesi geciktikçe ülkedeki yüksek olan siyasi atmosfer daha da 
gerginleşmiştir. Başbakan Erbakan’ın Meclis desteği arayışı istediği gibi 
sonuçlanmamış, ANAP'tan destek alması söz konusu olmamıştır. DSP lideri Bülent Ecevit ve CHP lideri Deniz Baykal ise ortak bir açıklamayla, “Ya İmza, Ya İstifa” demişlerdir. Tansu Çiller, 5 Mart'ta Başbakan Erbakan'a giderek konunun hassasiyetine dikkat çekmiş, netice itibariyle Başbakan Erbakan, tarihi MGK kararlarını imzalamıştır. İrtica ile mücadele için Başbakanlık Takip Kurulu Başbakan Erbakan ve bakanlarının imzasıyla kurulmuştur (Özgan, 2008, s.78). 

MGK toplantısından çıkan kararlar ve sonrasında yapılan açıklamalar yeterli 
görülmemiş olmakla beraber, Bu durum toplantıyı hemen izleyen günlerde ordunun ve askerlerin görüş ve düşüncelerinin, altında Başbakan Erbakan’ın imzasının yer alacağı bir MGK Genel Sekreterliği yazısı ile yürütmeye ve yönetime yansıtılması girişimine neden olmuştur (Öztürk, 2006, s.53). 

Basın-yayın organlarına ulaştırılan söz konusu Basın Bildirisi ekinde, MGK 
toplantısında alınan 406 sayılı kararın EK-A’sı yer almıştır. Böylece, MGK toplantıları tarihinde ilk kez olmak üzere, 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu’na göre açıklanması mümkün olmayan “Gizli” “Gizlilik Dereceli” bir MGK kararı kamuoyuna duyurulmuştur (Komisyon, 2012, 163).

4.6.3. 406 Sayılı MGK Kararı ve Yaşanan İmza Krizi 

Başbakan Necmettin Erbakan, 18 maddelik bildiriyi hemen imzalamadı. “Biraz 
daha üstünde çalışalım” dedi ve toplantı salonundan çıktı. Buna rağmen MGK Basın bildirisi medyada dağıldı ve adeta kıyamet koptu (Birand-Yıldız, 2012, s.214). Tarihi MGK Toplantısı’ndan bir gün sonra, henüz imzalanmamış olan MGK tavsiye kararlarının yazılmasında da, Hükümet ile MGK askeri kanadı arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Hükümet cephesi bazı ifadelerin yumuşatılması ve bazılarının ise tavsiye kararlarından çıkarılması için çaba gösterirken (Kazan, 2013, s.272) basın ve medya organları da boş durmuyor, zaten tansiyonu yüksek olan siyaset ve kamuoyu atmosferini daha da gergin hale getiriyorlardı. 

. “Erbakan 20 Maddeyi Onaylamadı.” (1 Mart 1997 Basın ) 
. “Çiller, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç ve Askeri Kanadın Hazırladığı 20 Maddelik Tavsiye Taslağını Görüştü.” (1 Mart 1997 Basın) 
. “Başbakan Necmettin Erbakan, MGK Gn. Sekr. Org. İlhan Kılıç ile Görüşerek 20 Maddelik Tedbirler Paketine İtirazlarının İletti.” ( 3 Mart 1997 Basın) 
. “MGK Gn. Sekr. Org. İlhan Kılıç, Başbakan Erbakan’ın İtirazları Üzerine Tedbirler Paketini Çankaya Köşkü’ne Götürerek Demirel’le Görüştü.” (5 Mart 1997 Sabah) 
. “Askeri Yetkililer: “Barajı Kapağı Açıldı, Sular Akıyor, Geriye Dönüş Yok” dedi. (5 Mart 1997 Gözcü). 

Bütün bu tartışmalı ve gergin siyaset atmosferi devam ederken basın ve medya 
kuruluşları da boş durmuyor idi. Artık bütün gözler Başbakan Erbakan’ın üzerine 
çevrilmişti. Akıllarda ki tek soru Başbakan Erbakan’ın bildiriyi imzalayıp 
imzalamayacağıydı? Necmettin Erbakan, MGK Toplantısı hakkında ki görüşlerinin bildirmiş ve toplantıyı yorumlamıştı. Ancak Başbakan Erbakan’ın açıklamaları siyaset ortamını tatmin etmemiş olmakla beraber siyaset ortamının gergin havası ve yüksek tansiyonunu da düşürmemişti. Siyaset boşluk kaldırmazdı. Bütün bu gelişmeler sonucunda artık iyice zor durumda kalan Başbakan Erbakan, zaman kazanmak istiyordu. Siyaset ortamı bu şekilde ilerlerken MGK Genel Sekreterliği beklenmedik bir açıklama yaptı; “Kararlar uygulanmaz ise yaptırımlar gelir” dedi. Bu açıklama açık bir uyarı niteliğinde olmakla beraber askeri kanat hükümete adeta meydan okuyordu. 
Bildiriyi imzalamamakta ısrar eden Başbakan Erbakan, diğer parti liderlerinden yardım istedi. Demokrasi adına MGK Kararlarına birlikte karşı çıkmayı önerdi. Ne de olsa demokrasilerde asker, seçmenin oyu ile işbaşına gelmiş sivil bir hükümete dikta edemezdi. Ancak Başbakan Erbakan, aradığı desteği bulamadı (Birand-Yıldız, 2012, s.216). 

ANAP Lideri Mesut Yılmaz, Başbakan Erbakan’ın kendisini ziyareti sonrasında 
gazetecilere: “Kendisine aynen şöyle söyledim, eğer hakikaten böyle düşünüyorsanız bunu söyleyeceğiniz yer üyesi olduğunuz MGK idi. Orada mutabık olmadığınız görüşleri gelip benimle paylaşmanızın fazla anlamı yoktur” dedim. 

Başbakan Erbakan’ın ziyaret ettiği ikinci lider ise DSP Genel Başkanı Bülent 
Ecevit’ti. Oda Başbakanla yaptığı görüşme sonrasında Erbakan’a “Ya bu devleti temel unsurlarıyla başta laiklik olmak üzere, demokrasi olmak üzere, temel unsurlarıyla içinize sindirmeniz gerekir ya da şu aşamada bunu yapmayacak durumdaysanız bir süre hükümetten uzaklaşmayı göze almanız gerekir” dedi (Birand-Yıldız, 2012, s.216). 

MGK Bildirisi artık bu ziyaretler sonrasında imza bekliyordu. Askerde sinirler 
iyice gerilmeye başlamıştı. Genelkurmaydan yapılan açıklama ise “Erbakan’la uyum içerisinde değiliz! Şeklinde ki açıklaması ortamın daha da gerginleşmesini sağlamıştı. Bütün gelişmeleri iyice değerlendiren Başbakan Erbakan, artık zor durumda idi. Ancak rantiyeci medya yine gerçeği saptırarak, Erbakan’ın kararı, sanki askerlerin önerdiği 20 maddelik haliyle imzaladığı şeklinde haberleri yayınlıyorlardı. Hürriyet: “Aynen İmzaladı”, Milliyet: “Hoca İmzaladı”, Sabah: “Paşa Paşa İmzaladı” (Kazan, 2013, s.273) vb. haber başlıkları ile adeta Başbakan Erbakan üzerinde psikolojik baskı oluşturuyorlardı. Bu durum karşısında Başbakan Erbakan, ortada böyle bir durum yok, medya olayları yanlış yansıtıyor şeklinde açıklamalar yapıyordu. Bu yaşanan olaylar karşısında Başbakan Erbakan zor durumdaydı ve beklenen haber gelmişti; 

“MGK Kararları, yumuşatılmadan imzalamam diyen Erbakan’ın inadı üç gün 
sürdü. Başbakan Erbakan, muhalefetten umduğunu bulamayınca, kararı imzalamak zorunda kaldı. İmzalan karar 20 maddelik askeri önerinin aynısı.” (6 Mart 1997 Sabah) Bu olay karşısında, hem RP’ye oy veren 6 milyon seçmen, hem RP birçok milletvekili, basında çıkan bu haberler yüzünden büyük bir tedirginlik içerisinde idi. 
Ancak Refah camiası imzalanan metnin aslını öğrenince, Erbakan Hoca’nın dirayetini bir defa daha takdirden kendilerini alamıyorlardı (Kazan, 2013, s.273). 

28 Şubat'taki MGK zirvesinde alınan, 5 gün süreli imza sıkıntısına yol açan ve 
sonunda Başbakan Necmettin Erbakan'ın imzalamasıyla sonuçlanan 406 sayılı MGK Kararı'nın tam metni şu şekildedir (Özgan, 2008, s.79). 

28 Şubat 1997 Tarihli ve 406 Sayılı MGK Tavsiye Karar Metni: 

1. MGK, 28 Şubat 1997 günü Sayın Cumhurbaşkanı Başkanlığında Başbakan, 
Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Milli Savunma 
Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve MGK 
Genel Sekreteri'nin iştirakleri ile aylık olağan toplantısını yapmıştır, 

2. Kurul'un bu toplantısında, esasları ve nitelikleri Anayasada belirlenmiş, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletimizi ve Cumhuriyet rejimimizi yıkmak, onun yerine bir siyasal dini düzen kurmak amacıyla yürütülen yıkıcı faaliyetler ve yapılan beyanlar ile bunların oluşturduğu tehdit ve tehlikeler gözden geçirilerek değerlendirilmiştir. 

3. Yapılan bu değerlendirmeler sonucunda; 

a. Ülkemizde şeriat hukukuna dayalı bir İslâm Cumhuriyeti kurmayı hedefleyen 
grupların, Anayasanın tanımladığı demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletimize 
karşı çok yönlü bir tehdit oluşturduğu, 
b. Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı aşırı dinci grupların lâik ve anti lâik ayırımı ile 
demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri, 
c. Türkiye'de lâikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu, 
d. Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri 
anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalar göz ardı edilerek yapılan çağ dışı 
uygulamaların takipsiz kalmasının hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı 
hususlarında görüş birliğine varılmıştır. 

4. Bu görüş ve değerlendirmeler sonucunda; 

a. Türkiye'de Şeriat hukukuna dayalı bir İslam Cumhuriyeti kurmayı amaçlayan 
aşırı dinci grupların, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti olan 
Cumhuriyetimize karşı oluşturdukları çok yönlü tehdidin önlenmesi amacıyla; 
EK-A'daki tedbirlerin kısa, orta ve uzun vade içerisinde alınmasının Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine, 
b. 2945 Sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanununun 9’ncu maddesine 
uygun olarak, MGK Genel Sekreterliği tarafından; EK'te belirtilen tedbirlere 
ilişkin Bakanlar Kurulu Kararları ile Bakanlar Kurulu Kararı haline 
getirilmeyen uygulamaların, sonuçları hakkında belli süreler içerisinde 

Başbakan, Cumhurbaşkanı ve MGK'na bilgi verilmesi kararlaştırılmıştır (TBMM, 2012, s.1041). 

KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1

24 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder