28 ŞUBAT SÜRECİ ARİFESİNDE VE ERTESİNDE İKİ MİLLİ GÖRÜŞ PARTİSİ: REFAH PARTİSİ (RP) - FAZİLET PARTİSİ (FP) ( KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ ), 1
İnönü Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü,
hakan.ozdemir@inonu.edu.tr
ÖZET
Bu çalışmada 28 Şubat süreci arifesinde ve ertesinde iki Milli Görüş partisi olan RP ile FP’nin karşılaştırmalı analizinin yapılması amaçlanmıştır. Bu amaçla Milli Nizam Partisi (MNP)’den RP’ye kadar Milli Görüş Hareketi’nin tarihi serüveni ele alındıktan sonra, RP ve FP kuruluşundan kapatılmasına kadar farklı açılardan incelenmiş ve iki Milli Görüş partisinin karşılaştırmalı tarihsel analizi yapılmıştır. Çalışmanın sonunda her iki siyasi partinin, sosyolojik kökenler ve sınıfsal temsiliyet, parti tipolojileri, devlet hizmetleri ve kamu yönetimine bakışları, ordu ve yargıyla ilişkileri, doğuşları ve akıbetleri, aile gibi muhafazakâr düşüncenin temel argümanlarına dönük yaklaşımları açısından benzerlik gösterdiği saptanmıştır. Fakat ekonomi ve dış politika anlayışı, seçim performansları, söylemleri, toplumsal cinsiyet politikaları, sivil topluma bakışları, kapatılmaları esnasında ve sonrasında Milli Görüş tabanındaki eğilim ve mobilizasyon bakımından her iki partinin birbirinden farklı olduğu sonucuna erişilmiştir.
1. GİRİŞ
16 Ocak 1970’te Necmettin Erbakan’ın liderliğinde MNP’nin kurulmasıyla Milli Görüş Hareketi’nde başlayan partileşme süreci, MSP ile devam ederek Milli Görüş’ün 1974-1978 yılları arasında dört kez iktidar ortağı olmasını sağlayarak ilk semerelerini vermiştir. Ancak başından beri ordu ve yargı bürokrasisinin direnci ile karşılaşan Milli Görüş Hareketi, engellenmeye ve siyaset dışına itilmeye çalışılmıştır. Buna rağmen Milli Görüş Hareketi, RP ile yoluna devam ederek katıldığı birçok yerel ve genel seçimde istikrarlı bir başarı sağlayarak popülaritesini zirveye taşımış ve büyük iktidar ortağı olarak hükümette yer almıştır. Adil Düzen retoriği, Batı karşıtı ve yönelimi İslam ülkelerine dönük olan dış politika anlayışıyla, muhafazakâr milliyetçi söylemi İslami kavramlarla kurgulayan ideolojisiyle, Müslüman kardeşliği gibi kendine özgü argümanlarıyla diğer merkez partileri karşısında avantajlı konuma gelen RP’ye rağmen; 28 Şubat sürecinin ürünü olarak doğan FP, başta selefi RP olmak üzere diğer Milli Görüş partilerinden farklı olarak yönünü Batı’ya çeviren, Adil Düzen retoriğinden kaçınarak liberal ekonominin gereklerine vurgu yapan, dinsel söylemler yerine liberal değerleri benimseyen, insan haklarını ve demokrasiyi önceleyen bir söyleme yönelerek değişen; ancak kaderi değişmeyen bir siyasi parti olarak nitelenebilir.
28 Şubat süreci arifesinde ve ertesinde iki Milli Görüş partisi olan RP ile FP’nin karşılaştırmalı analizinin yapılmasının amaçlandığı bu çalışmada, tarihsel ve betimsel araştırma yöntemlerinden yararlanılmıştır. Bu amaçla sürdürülen çalışmada, basılı ve elektronik ortamda yapılan yazılı kaynak taraması neticesinde elde edilen araştırma makaleleri, kitaplar, köşe yazıları, parti program ve söylemleri, seçim beyannameleri ve diğer yazılı kaynaklar irdelenmiştir. Çalışmada RP öncesinde Milli Görüş Hareketi’nin tarihi serüveni ele alındıktan sonra, RP ve FP kuruluşundan kapatılmasına kadar genel özellikleri, seçim performansları, izledikleri politikaları, program ve seçim beyannameleri,
propaganda ve söylemleri olmak üzere birçok açıdan incelenerek, farklı parametrelere göre tarihsel açıdan karşılaştırılacaktır. Çalışmada ele alınan iki Milli Görüş partisinin farklı eserlerde birçok kez incelendiği; ancak benzerlik ve farklılıkları bakımından kapsamlı bir şekilde karşılaştırılmadığı tespit edilmiştir. Bu alandaki eksikliğin giderilmesine katkı sağlaması bakımından önemli olduğu düşünülen bu çalışma, şu şekilde organize edilmiştir: Takip eden bölümde MNP’den RP’ye Milli Görüş Hareketi’nin serüveni ortaya konacaktır.
Üçüncü bölümde RP, dördüncü bölümde de FP farklı açılardan incelenecektir. Beşinci bölümde iki Milli Görüş partisinin karşılaştırmalı tarihsel analizi yapılacak ve çalışma sonuç kısmıyla tamamlanacaktır
2. MİLLİ NİZAM PARTİSİ’NDEN REFAH PARTİSİ’NE MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ’NİN SERÜVENİ
Muhafazakârlığın daha özelde İslam’la ilişkilendirilerek algılandığı ve muhafazakâr düşüncenin ana unsurlarının arka planda tutulduğu Türkiye’de, dini duyarlılığı bulunan siyasal örgütlenmeler açısından ilk kırılma noktasını teşkil eden Milli Nizam Partisi (MNP)’nden (Okutan, 2006: 315) önce, Milli Görüş Hareketi’ne değinilmesinde yarar vardır. Cumhuriyetin izlediği laiklik ve milliyetçilik politikalarına karşı beliren dinsel ve etnik temelli tepkilerin Cumhuriyetin kurucularını hem radikal olmaya ittiği, hem de devletin kolektif şuurunda İslami ve etnik kökenli oluşumların tehdit olarak algılanmasına yol açtığı Türkiye’de; 1925-1950 yılları arasında İslami oluşumlar, birbirinden bağımsız şekilde “ev” (Süleymancılık Hareketi’nde), “dershane” (Nurculuk Hareketi’nde) ve “ Camiler ” (İskenderpaşa Dergâhında) ekseninde kalarak farklı stratejilere yönelmiştir (Yavuz, 2005: 591-592). Ancak Türkiye’de fiili anlamda çok partili hayata geçilen Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminde, İslamcılık yükselişe geçmiştir (Akdoğan, 2005: 621).
Ülkede daha liberal bir havanın esmeye başladığı DP iktidarı döneminde, İslamcı siyasal hareketler ve söylemler de gün ışığına çıkmaya başlamıştır. DP’nin İslamcıları memnun etmeye yönelik olarak ezanın tekrar Arapça okunması, okullarda din dersinin zorunlu olması gibi icraatları (Poyraz, 2010: 313), birçok Nurcu, Süleymancı ve Nakşibendi hareketin demokratikleşmeye verdiği desteğin sürmesini sağlamıştır. DP iktidarının 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’yle devrilmesi ise, İslami kesimleri sisteme daha muhalif olmaya itmiş ve bu kesimler yeni dönemde Adalet Partisi (AP) etrafında toplanmışlardır (Yavuz, 2005: 593).
Bünyesinde büyük toprak sahiplerini, sanayi ve ticaret burjuvazisini barındıran AP, kapitalist gelişmenin hızlanmasına paralel olarak toplumda gerçekleşen işlevsel bölünmelere ilişkin oluşumları kendi içinde yaşamıştır. Bu oluşumlara yol açan ilk hareket, AP döneminde gerçekleşen iktisadi büyümeden en az payı alan küçük burjuvazinin tepkisiyle doğmuştur. AP’nin büyük sanayici ve serbest piyasadan yana izlediği politikalar, küçük ve bağımsız esnaf, zanaatkâr ve çiftçinin aleyhine olmuştur. MNP ve akabinde kurulan MSP de bu sınıfsal ayrışmanın ürünüdür. Artık devletçi kültürel politikalara karşı olmak tek başına yetmemekte olup, her toplumsal kesim kendi sınıfsal çıkarına uygun bir
yapılanma talebinde bulunmuştur (Sarıbay, 1985: 96; Yavuz, 2005: 592). AP’de yaşanan oluşumlara yol açan bu hareketin yanı sıra, yasal düzeyde yansıyan ve özünde ideolojik sayılabilecek başka bir oluşumdan söz etmek mümkündür. Bu oluşum 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nin ürünü olan 1961 Anayasası’dır. Siyasal düşünce özgürlüğüne büyük önem atfeden, çağdaş uygarlık telakkileri ve yaşayış tarzına dayanan 1961 Anayasası’nın siyasal ideolojilerin yaygınlaşmasını kolaylaştıran özgürlük ortamında, milliyetçi ve sosyalist ideolojilerin yanında dinci ideoloji de ön plana çıkmıştır. Bu da MNP’nin kuruluşunda etkili olmuştur (Sarıbay, 1985: 97). Ayrıca AP’nin benimsediği laiklik anlayışından ve şeriatçılık adı altında İslamiyet’i Komünizmle aynı kefeye koyan zihniyetinden rahatsızlık duyan partideki muhafazakâr milletvekilleri de, yeni bir siyasi parti talebinde bulunmaya başlamışlardır (Kocabaş, 1997: 20-21).
Yeni bir parti kurulmasına dönük taleplerin arttığı bu dönemde, MNP’yi doğuran olay da, Türkiye Odalar Birliği içindeki kişiler düzeyinde görülen bir çatışmayla ilgilidir. 1966’da Türkiye Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanlığı’na getirilen Necmettin Erbakan, 1968’de yapılan seçimle büyük ticaret ve sanayi çevrelerine rağmen, küçük ve orta çaptaki işadamlarının temsilcisi olarak Odalar Birliği Başkanlığı’na getirilmiştir. Ancak görüşlerine büyük sanayi ve ticaret kesiminin etkin olduğu İstanbul ve İzmir Ticaret Odalarının oldukça sert tepki gösterdiği Erbakan, AP Hükümeti’nin Ticaret Bakanı tarafından başkan olarak tanınmayarak, bu önemli karar merkezinin yönetiminden ivedilikle uzaklaştırıldığı gibi, milletvekilliğine aday olan Erbakan’ın adaylığı da AP lideri Demirel tarafından veto edilmiştir (Sarıbay, 2005: 576).
Demirel’in vetosunun ardından Erbakan, 1969 genel seçimlerine Konya’dan bağımsız milletvekili olarak adaylığını koymuş ve seçilmiştir. Seçimlerden kısa süre sonra, Senatör A. Tevfik Paksu’nun evinde yeni bir siyasi partinin kurulup, kurulmayacağı hususunda görüşmeler yapılmış ve yeni bir parti kurulması yönünde oydaşmaya varılmıştır. Yeni bir parti kurulması yönünde alınan bu kararı, İskenderpaşa Cemaati’nin lideri Mehmet Zait Kotku da açıkça desteklemiştir. Kotku aracılığıyla sağlanan Nakşibendi Tarikatı desteğinin
yanında, Nurcu Akım’ın da desteğine dayanarak teşkil edilen partiye (Yeşilada, 2002: 64-65) bir lider aranırken, popülaritesi sebebiyle Erbakan bulunmuştur. Erbakan’ın liderliğinde, on sekiz kişi tarafından 16 Ocak 1970’de MNP kurulmuştur. Ardından Isparta Milletvekili Hüsamettin Akmumcu ve Tokat Milletvekili Hüseyin Abbas’ın katılımıyla MNP, TBMM’de üç milletvekiliyle temsil edilmeye başlamıştır. Ancak bağımsız bir siyaset yapma konusunda tecrübesiz olan MNP’ye güç veren cemaatler içinde güçlü ve daha da
önemlisi dışa açık bir entelektüel üretim yapılamadığı gibi, MNP’nin İslamcılığının düşünce olarak sağcılıktan kopmamış olması ve kendilerinin “sağı bölmeyle” suçlanmak gibi birçok sorunu bulunmaktaydı. Bu sorunlarla yüzleşen MNP, kısa sürede acemiliğinin, tabanındaki heyecanın ve devlet aygıtının henüz güçlü bir İslami partiyi hazmedecek bünyeye sahip olmamasının kurbanı olmuştur. Anayasa Mahkemesi tarafından 20 Mayıs 1971’de verilen kapatma kararıyla siyasi hayatı biten MNP’nin lideri Erbakan da kapatma kararının ardından önce Almanya’ya, oradan da İsviçre’ye göç etmiştir (Çakır, 2005: 545-547).
Türkiye’de siyasi atmosfer normale dönene kadar İsviçre’ye sığınan Erbakan’ın liderliğindeki İslamcı gruba hiçbir ceza uygulanmadığı gibi, 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi (MSP)’nin kurulmasına ve bir yıl sonra yapılacak genel seçimlere katılmasına müsaade edilmiştir (Ahmad, 2011: 188). Ancak bu kez MNP yöneticileri, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kapatma kararı nedeniyle daha temkinli davranmıştır. Bu nedenle yurda dönen Erbakan, MSP’nin kurucuları arasında bile yer almamayı yeğlemiştir. MNP’nin deneyimlerine dayanan MSP, yurt düzeyinde hızlı bir şekilde örgütlenerek, Süleyman Arif Emre’nin genel başkanlığında 14 Ekim 1973’teki genel seçimlere katılmıştır (Poyraz, 2010: 315-316). Seçimlerden %11.8 oy oranıyla kırk sekiz milletvekili çıkararak üçüncü büyük parti olarak çıkmayı başaran MSP, Batı dünyasının teknolojisine genel
olarak sıcak bakan; ancak Batı’nın siyasi değerlerine kayıtsız kalan, Cumhuriyetin resmi paradigmasını oluşturan “muasır Batı medeniyetiyle bütünleşme ideali”nde bir gedik açarak ülkenin rotasını İslam ülkelerine çevirmeyi ve Türkiye’nin başını çektiği bu dünyada yeni bir blok oluşturmayı dış politikanın ana hedefi haline getirmeyi amaçlayan bir siyasi partiydi (Çaha, 2007: 147). Bu özelliklerinin yanı sıra, selefi olan MNP’yle paralel olarak küçük sanayici ve tüccara dayalı bir ulusal gelişmeyi öngören bir siyaset izlemesi sebebiyle karşı devrimci ya da Atatürk karşıtı bir siyasi parti olarak damgalanan (Kongar, 2006: 179-180) MSP, buna rağmen taşra sermayesinin ekonomik ve sosyal gelişmeler karşısında uğradığı zarardan ve duyduğu tedirginlikten dolayı, mevcut ekonomik düzene yoksul kitlelerden gelen tepkiler ve dindar kesimin umut bağladığı yeni bir oluşum olması nedeniyle seçimlerde beklenmedik bir başarıya imza atmıştır. Seçimlerden kısa süre sonra da, 20 Ekim 1973’te, yapılan MSP Genel İdare Kurulu Toplantısı’nda Erbakan Partinin genel başkanlığına getirilmiştir (Poyraz, 2010: 139).
Seçimlerde hiçbir partinin hükümet kurmak için gerekli çoğunluğu sağlayamamasından dolayı, ülke 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi’ne kadar sürecek olan koalisyonlar dönemine girmiştir. Seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün birbiri ardına hükümeti kurmakla görevlendirdiği Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve Naim Talu’nun
kendilerine verilen görevi iade etmesinin ardından, seçimlerden %33 oy oranıyla birinci parti olarak çıkan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile MSP anlaşarak, 7 Şubat 1974’te güvenoyu alan koalisyon hükümetini kurmuştur (Demirel, 2013: 75). Ancak CHP-MSP Koalisyonu’nun kuruluşu, daha sonraki krizlere yol açan önemli bir kilometre taşı olarak değerlendirilebilir. Çünkü dini eğilimleri yüksek olan MSP’nin koalisyon ortağından talepleri, dönemin bürokratik seçkinlerine oldukça uzak mahiyette olup, her iki partinin liderleri de birbirine oldukça zıt kutuplarda yer almaktadır. Nitekim her iki siyasi partinin liderlerinin hükümet etme konusundaki anlaşmazlığı nedeniyle bu koalisyon hükümetinin
ömrü, on ayla sınırlı kalmıştır (Heper, 2006: 207). CHP ile yaşanan bu ilk koalisyon denemesinin ardından MSP, bu kez 31 Mart 1975’te AP lideri Demirel başkanlığında kurulan ve ömrü 5 Haziran 1977’deki genel seçimlere kadar süren I. Milliyetçi Cephe Koalisyonu’nda Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ile birlikte yer almıştır (Safi, 2007: 286).
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder