28 Eylül 2018 Cuma

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 2

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 2


3-Yayınlanmış Eserler 

Hazırlamış oldugumuz bu çalısmamızın en önemli kaynaklarını yayınlanmış olan eserler olusturmaktadır. Çalısmamızın hazırlanmasında özellikle 20. yüzyılın ilk 
çeyreginde yasanan bazı olaylara tanık olmuş Kürtçü yazarların eserleri basvurdugumuz önemli kaynaklar durumundadır. Zira, günümüzdeki pek çok Kürtçü yazar tarafından yayınlanan eserler kaynak olarak anılan dönemdeki sözünü ettigimiz kisilerin yazdıklarına dayanmaktadır. Bu kisilerin kendi ifadeleri ile belirttigi bilgilerin kullanılması, bazı çevreler tarafından öne sürülen ve üniversitelerde hazırlanan çalısmalarda Türkiye Cumhuriyeti yanlısı yayınların kullanıldıgı ve bu yayınlarda tek taraflı olarak resmi ideolojinin görüslerinin bulundugu iddiasına belirli oranda cevap olmak amacı tasımaktadır. Zira Kürtçü yazarlar tarafından hazırlanan eserlere bakıldıgı zaman dahi, gerek Osmanlı döneminde olsun, gerekse Milli Mücadele döneminde olsun dış güçlerin Kürtler ile ilgili yürüttükleri faaliyetler hususunda gayet açık ve net bilgiler bulunmakta dır. Çalısmanın hazırlanması sırasında, özellikle Doz, Avesta, Özge ve Nujen Yayınevleri tarafından yayınlanan eserlere ulasılmış ve gerekli kısımlar kullanılmıstır. Kürtçü yayınlarda yer alan eserlerin künyeleri Bibliyografya kısmında belirtilmistir. 

Milli Mücadele döneminde Kürtlere yönelik yürütülen özellikle ngiliz faaliyetlerinin incelemesini içeren ve Kürtçü yayınevleri tarafından yayınlanan iki eser ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Robert Olson’un çalısmasıdır. Olson’un 

İngiliz arsiv belgeleri ile yayınlanmış olan diger çalısmalara dayalı olarak hazırlamış oldugu eserinin 11-138 sayfaları arasındaki kısım, Osmanlı Devleti son dönemi ile Milli Mücadele sürecini içeren süredeki Kürtçülük hareketleri ve dış güçlerin Kürtler konusundaki faaliyetleri ile ilgili geniş bilgiler ihtiva etmektedir18 . 

İkinci eser ise Lazarev’in çalısmasıdır. Marksist bakış açısı ile hazırlanmış olan bu eser Rus arsiv belgelerinin kullanılması açısından özel bir öneme sahiptir. 
Lazarev’in eserinin 7-251 sayfaları arasındaki kısımlar, Osmanlı son dönemi ve Milli Mücadele dönemindeki Kürtçülük çalısmaları ve dış güçlerin Kürtlere yönelik faaliyetleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler içermektedir19 . 

Kürtçü bakış açısına uygun olan bu eserlerin yanı sıra, Milli Mücadele dönemindeki dış güçlerin faaliyetleri ile ilgili olarak Türkiye’deki bilim adamlarının da çalısmaları bulunmaktadır. Bu husustaki en önemli çalısma, Prof. Dr. Mim Kemal Öke tarafından hazırlanmış olan ve özellikle İngiliz belgelerini kullandıgı eseri dikkate deger bir özellik tasımaktadır. Eserinde ngiliz politikaları üzerinde tespitlerde bulunan Mim Kemal Öke, özellikle Edward Charles Noel’in faaliyetlerini ayrıntılı olarak incelemistir20 . 

Çalısmamız sırasında kullandıgımız bir diger önemli eser de Erol Kurubas’ın çalısmasıdır. Yayınlanmış eserlere dayalı olarak çalısmasını hazırlayan Kurubas, 
degisik bir bakış açısı ile Yüksek Lisans tezi olarak eserini hazırlamış ve daha sonradan yayınlamıstır21. Çalısmamızda kullanılan bir diger çalısma ise, Selçuk Ural’ın Edward Charles Noel’in faaliyetleri ile ilgili arsiv vesikalarına dayalı olarak hazırlamış oldugu makalesidir. Özellikle ATASE Arsivi’nde yer alan belgeleri inceleyen Ural, bu dönemdeki idarecilerin Noel’in faaliyetlerini ne kadar yakından takip ettiklerini göstermesi açısından önemli bir çalısma olarak göz önünde bulundurulmustur22 . 


Milli Mücadele döneminde İngilizlerin Kürtlere yönelik faaliyetlerinin delillerini göstermesi açısından dikkate deger bir diger önemli eser de son yıllarda Türkçe’ye çevrilerek yayınlanmış olan Edward Charles Noel’in 1919 yılının Agustos ve Eylül aylarındaki inceleme gezisi adı altındaki faaliyetlerini anlattıgı günlügüdür. Avesta Yayınları arasında çıkan bu eserin son kısmına, Noel’in aynı yılın ilk döneminde kaleme alarak 18 Temmuz 1919’da İstanbul’da tamamlayıp gerekli birimlere takdim ettigi “Kürt Durumuna Bakıs” adını tasıyan raporu da yayınevi tarafından eklenmistir (s.135-159)23 . 

Çalısmamız içinde kullanılan bir diger eser de, Milli Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Pasa’nın Milli Mücadele’yi 
anlattıgı büyük eseri Nutuk’tur. Bu eserde, Milli Mücadele’nin nasıl basladıgı ve hangi sartlar içerisinde yürütüldügü tüm ayrıntıları ile mevcuttur. Çalısmamız sırasında Atatürk’ün kaleme aldıgı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulusunun anlatıldıgı en önemli temel eser niteliginde olan Nutuk’tan da faydalanma yoluna gidilmistir24 . 

4-Sanal Ortamdaki Bilgiler 

Hazırlamış oldugumuz bu çalısmamızda, sanal ortam olarak adlandırılan internette yer alan bilgilerin de kullanılması yoluna gidilmistir. Bilgi çagı olarak adlandırılan günümüz sartları içerisinde, propaganda amacı ile özellikle Kürtçü çevreler tarafından İnternet üzerinden bir çok yayın yapılmaktadır. Çalısmamız sırasında, internette yer alan bu yayınlar ile degisik kisiler tarafından hazırlanan bilgiler belirli oranda kullanılmıstır. 

I. DÜNYA SAVAŞINA KADAR GENEL DURUM; BİRİNCİ BÖLÜM 

18. VE 19. YY. BÜYÜK DEVLETLERİN OSMANLI DEVLETİ ÜZERİNDEKİ EMPERYAL EMELLERİ VE I. DÜNYA SAVAŞINA KADARKİ TARİHİ SÜREÇ 

I-OSMANLI DEVLETİ’NİN  I. DÜNYA SAVAŞINA KADAR GENEL DURUMU 

Osmanlı Devleti tarihi süreç içerisinde büyük bir ihtisama erismesine ragmen, gerileme ve çöküş dönemlerinde zaman zaman küçük düsürülmelere maruz kalmıstır. Devlet; Avrupa’nın dogusuyla, Afrika’nın kuzeyi ve Asya’nın da batısında elinde bulundurdugu toprakların cografi ve stratejik önemi dolayısıyla, emperyalist yayılma siyaseti izleyen Avrupa devletlerinin ihtiraslarını üzerine çekmistir. Devletin gerilemeye baslaması ile birlikte, ortaya çıkan manevi çöküntü de, yabancı ülkelerin istahlarını kabartmaktan geri kalmamıstır. Osmanlı Devleti’nin bu zaafından istifade etmek isteyen emperyalist batı devletleri Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren herhangi bir iç veya dış ihtilaftan, Osmanlı aleyhine, fakat kendi lehine anlasmalar akdine muvaffak olmuslardır. 

Durumun bu hale gelmesi sonucunda, Osmanlı Devleti yavaş yavaş parçalanmaya baslamış ve “ Hasta Adam ” olarak adlandırılan devletin mirasına el koymak için büyük devletler “Osmanlı Devleti’nin ölümü anlamına gelecek olan” yıkılması yolunda büyük bir sabırsızlıkla beklemeye baslamıslardır. 

Halbuki Osmanlı Devleti XVI. yüzyıl ortasında, Türk tarihinin hakiki bir determinizmine uyarak Avrupa’nın dogusunda muazzam olarak adlandırabilecegimiz büyük İmparatorluk kurduktan sonra, bu bölgede, dönemin uluslararası camiasını teskil eden Hıristiyanlık dünyası ile çarpısmış ve muzaffer orduları yüzyıllar boyu kendisini imha etmek için çalısan kuvvetleri püskürtmeyi basarmıstı. 

Ancak XVII. yüzyıldan itibaren, geniş ve zengin topraklara sahip olan ve pek çok önemli kara ve deniz yollarına hakim bulunan Osmanlı Devleti, yavaş 
yavaş zayıflayarak, hakimiyeti altında bulunan topraklar da durmaksızın eksilmeye baslamıstır. 

Filhakika Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra (1566), devletin sosyal ve politik organizasyonunda bir duraklama baslamıstır. Kuvvetli sultanlar ve vezirler devrinde henüz fazla belirgin olmayan çöküş nedenleri, özellikle 1683’ten itibaren devleti kaçınılmaz bir suretle düsüse sürükleyecek ve Türklerin Viyana yenilgisi ile Avrupa devletlerine, bu memleketin kapılarını zorla ve savasla açmak fikrini verdirecekti. II. Viyana Kusatmasının sonra ortaya çıkan durum, Avrupa Devletleri açısından, “Osmanlı devinin bacaklarının balçıktan oldugu ve bir kere vurulunca düsecek ve parçaları kolaylıkla Asya’ya atılacak” anlamına geliyordu25 . 

XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’ne ait olan degisik bölgelerin bu ülkeden koparılmaya ugrasıldıgı ve herkesin bu taksimden faydalanmaya çalıstıgı bir devirdir. Bu yüzyıl içinde “Osmanlı Devleti’nde her sey ayaktadır. Her gün kanadının bir tüyü koparılmaktadır”. Ancak bu duruma ragmen, XIX. yüzyıl baslarında Dicle, Kafkasya, Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Umman Denizi ile İran Körfezi’ni çevreleyen ve Asya’nın bir yarımadası gibi görünün uzun arazi parçası bu devletin elinde bulunuyor, Afrika’daki topraklar da önemli bir karakter tasıyordu. Osmanlı Devleti’nin sınırlarını daraltan ve hakimiyeti altında bulunan ülkeleri azaltan bu agır, fakat devamlı parçalanmaya karsı koyamaması nedeniyle, devletler arasında rekabetler ortaya çıkarak, bütün Avrupa diplomasisi içerisinde ortaya çıkan ve “Sark Meselesi” olarak adlandırılan bu önemli ve yeni olgu hakkında Avrupa devletleri mesgul olmaya baslamıslardır. 

“Sark Meselesi” olarak adlandırılan husus, bir seri olaylara baglıdır. Bu mesele, daima sekil ve mekan degistirerek, bazen bogazlar meselesi veya karayollarının durumu bahis konusu olmus, bazen de Osmanlı Devleti’ne tabi milletlerin bagımsızlıklarını elde etmeleri amacıyla ayaklandırılmaları ve bunlara destek verilmesi söz konusu olmustur. 

I.Dünya Savasına dogru hızla gidilirken, Avrupa devletleri açısından “hasta adam”ın ne sekilde kurtarılacagı degil de, ne sekilde parçalanacagı ve kimler arasında bölüsülecegi düsüncesi önemliydi26 . 

“Sark Meselesi” aynı zamanda iki siyasetin birbiriyle çarpısması, yani Osmanlı ülkelerinde Çarlık Rusya’sının yayılma siyaseti ile Avrupa devletlerinin koloni 
siyasetleri arasındaki rekabettir. 

XIX. yüzyıl içerisinde Avrupa devletleri Osmanlı Devleti’nde iki siyaset izlemislerdir. Bu siyasetten birisi genel mahiyette ve hepsine samildi: Çöküntü halinde bulunan bu memlekette kendilerine nüfuz bölgeleri saglamak ve toprak kazanmaya çalısmak27 . Fakat bu arada, büyük Avrupa devletlerinin her birine ait olup Osmanlı Devleti’nde uygulamak üzere münferit siyasetleri de vardı. Bu nedenle, XIX. yüzyılın ilk diliminde ve I. Dünya Savasına kadar olan süreç içerisinde, büyük devletlerin Osmanlı devleti ve devlete tabi bölgeler üzerindeki münferit siyasetlerini ana hatlarının çizmek faydalı olacaktır. Zira o zaman, “Sark Meselesi”nde Rusya ile diger Avrupa devletler arasındaki mücadelelerin mahiyet ve diploması tarihinin bir takım karısık 
konuları aydınlıga kavusacaktır. 

II-ÇARLIK RUSYA’SININ OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ EMELLERİ 

Çarlık Rusya’sının siyaseti bir Rus aliminin su sözleri ile ifade edilebilir: 

“Rusya’nın güneye dogru inisi, tarihi, siyasi ve ekonomik bir zarurettir. Bu inise karsı koyacak yabancı devlet düsman bir devlettir. Rus siyasetinin istedigi sey, netice itibariyle kuzeyden gelen Ruslar tarafından Dogu Roma İmparatorlugu (Bizans)’nun canlandırılmasıdır” 28 . 

Tarih sahnesine çıkmasının ardından, devamlı Türk ülkelerini ele geçirerek genisleyen ve büyük devletler arasına katılan Rus Çarlıgı, Çar Petro’dan itibaren en önemli amaç olarak, sıcak denizlere inmek ve bu cümleden olmak üzere stanbul ve Bogazları ele geçirmek fikrini gütmüslerdir. Bu fikir bazen “Ortodoks kiliselerinin en eskisi olan Ayasofya’da bir taç giyme arzusu”, bazen de Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve yeniden kurulacak Bizans tahtına bir Rus prensinin oturtulması hayali ile kendini göstermistir. 

1774 tarihinde Kırım’a dogru inen Ruslar, sıcak denizlere ulasmak ve Ortadogu’ya uzanmak hususundaki politikada yerlerini almada ilk adımlarını attılar. 1783 yılında Kırım’ı tamamen almaları ve 1877-1878 Türk-Rus Savası ile Ruslar; Balkanlar’da ve Kafkasya’da daha fazla toprak elde ederek “Sark Meselesi”nde söz sahibi olacaklarını ortaya koydular29 . 

Rus Çarları için Osmanlı meselesi, herhangi bir yabancının eline düsmemesi lazım gelen bir anahtar olan stanbul ile Bogazları elde etmek idi. Bu, Rusya için “en yüksek gaye (das Endziel)” idi. Bunu saglamak için de çarlık, Osmanlı Devleti’nin zayıf düsmesini istiyordu. Bu amaca varmak için de bir taraftan bu memleketin topraklarında, özellikle Balkanlarda yasayan Slav kökenli veya Ortodoks inancına sahip olan kavimleri kıskırtarak karısıklıklar meydana gelmesini saglamak, diger taraftan da Osmanlı Devleti sınırları içinde yasayan Ermeni unsurundan faydalanarak, bir galeyan hali ortaya çıkarmak için ugrasıyordu. Organize edilmiş bir Ermenistan, Çarlık Rusya’sı için Akdeniz’e dogru ilk adım olabilecekti. 

Fakat bütün gayret ve entrikalarına ragmen, bu devlet gayesine varamamıstır. Zira XIX. yüzyıl sonlarına kadar, karsısında “Osmanlı Devleti’nin mülkî tamamlıgının sert ve kuvvetli bir sampiyonu” olarak ngiltere’yi bulmustur30 . Bununla beraber Büyük 

Britanya Kıbrıs ve Mısır’ı hakimiyeti altına aldıktan sonra, bu siyaset hususundaki destegini gittikçe geri çekmiş ve Rusya’nın elleri nispeten serbest kalmıstır. Fakat tam bu sırada, Çarlık Rusya’sının büyük bir hosnutsuzluk ile karsılayacagı yeni bir rakip ortaya çıkmıstır. Bu rakip, milli birligini geç tamamlayan ve emperyalist paylasım hususunda geri kalmış olan Almanya idi. Almanya’nın ortaya çıkması sonucunda, artık durumun diplomasi yolu ile bir neticeye baglanma ihtimali ortadan kalkmış ve zor kullanılarak, Osmanlı Devleti’ne ait olan toprakların paylasılması gündeme gelmistir. Zaten 1914 yılında baslayan I. Dünya Savası’nın gayelerinden biri de İstanbul ve Bogazlar ile Hindistan’a giden karayolunun ele geçirmesi ve buralara tam olarak hakim olabilmekti31 . 

Bu suretle, Rusya’nın siyaseti, komsusu bulunan Osmanlı devletinin zararına Hindistan’a dogru sarkmak ve Mezopotamya’ya inerek Hindistan’a yönelen karayolunu ele geçirmek üzerinde toplanıyordu. Bu sebeplerden her birisi Osmanlı Devleti’nin topraklarına göz dikmek için yeterliydi. 

DİPNOTLAR;

18 Robert Olson; Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Sait İsyanı, Özge Yayınları, Ankara, 1992. 
19 M.S Lazarev; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Çev.: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz. Bu eserlerin yanında, Fransız belgelerini kullanarak  eserini hazırlamış olan Hasan Yıldız’ın eserleri de, bu kisinin bazı yanlış degerlendirmelerine ragmen dikkate degerdir. Hasan Yıldız; Fransız Belgeleriyle  Sevr-Lozan-Musul Üçgeninde Kürdistan, Koral Yayınları, İstanbul, 1991; Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, Nujen Yayınları, İstanbul, 1996. 
20 Mim Kemal Öke; ngiltere’nin Güneydogu Anadolu Siyaseti ve Binbası E. W. C. Noel’in Faaliyetleri (1919), Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayını, Ankara, 1988. Bu eserde bazı küçük bilgi yanlısları bulunmasına ragmen büyük bir öneme sahiptir. 
21 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1997. 
22 Selçuk Ural; “Arsiv Belgelerine Göre Binbası Noel’in Faaliyetleri”; Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı:11, İstanbul, 2004, s.53-72. 
23 Edward William Charles Noel; Kürdistan 1919 Binbası Noel’in Günlügü, Avesta Yayınları, Çev.: Bülent Birer, İstanbul, 1999. 
24 Kemal Atatürk; Nutuk, C.:I, 1919-1920, Milli Egitim Bakanlıgı Yayınları, İstanbul, 1993. 
25 Reşat SAGAY; XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, 1972, s.70. 
26 Kemal Melek; ngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu, İstanbul, 1983, s.11 
27 Resat Sagay; XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, 1972, s.70-71. 
28 R.Sagay; a.g.e., s.71. 
29 Kemal Melek; İngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu, İstanbul, 1983, s.11 
30 Bu İngiliz politikası XVIII. Yüzyılın sonlarından itibaren sekillenmeye baslamıstır. 1789-1792 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savası sırasında İngilizler, 
    Rusya’ya bir ültimatom vererek, Rusların ele geçirdikleri yerleri geri vermeleri ve geri çekilmelerini talep etmislerdir. Bu dönemde baslayan ve  Osmanlı Devleti’nin 
    bütünlügünü savunan İngiliz politikası 1830’lu yıllardan sonra Palmerston ve Straford Canning ile daha da gelisecektir. Ancak 1880’den sonraki dönemde 
    Gladstone’nin İngiliz siyasetinde etkin olması ile birlikte bu politika, gittikçe gerileyecek ve Osmanlı aleyhtarı bir tavır halini alacaktır. Nihayet Lloyd George ile 
    Osmanlı Devleti’nin ölüm kararının verilmesi ve uygulanmaya çalısılması yine İngiltere ile olacaktır. Süleyman Kocabas; Hindistan Yolu ve Petrol Ugruna 
    Yapılanlar Türkiye ve İngiltere, İstanbul, 1985, s.18-19. 
31 R.Sagay; a.g.e., s.72. 

BU YAZI DİZİSİ 
3 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
MAUSLA TIKLAYIN;


***

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 1



MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 1


T.C.  FIRAT ÜNİVERSİTESİ  SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ  TARİH ANA BİLIM DALI DOKTORA TEZİ

YÖNETEN HAZIRLAYAN 
Yrd.Doç.Dr. Ergünöz AKÇORA 
Yaşar ERTÜRK 
ELAZIG-2007 

Bu tez / / tarihinde asagıdaki jüri tarafından oybirligi / oy çoklugu ile kabul edilmistir. 

Danışman Üye 
Yrd.Doç.Dr. Ergünöz AKÇORA Prof.Dr.İbrahim YILMAZÇELİK 

Üyeler
Prof.Dr.Mesut AYDIN Doç. Dr.Erdal AÇIKSES Yrd. Doç.Dr.Ayse ÇAGLIYAN 

Yukarıdaki Jüri Üyelerinin İmzaları Tasdik Olunur. 

Doç.Dr.Ahmet AKSIN 
Enstitü Müdürü 

ÖZET

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)

YASAR ERTÜRK – 2007, 


 _  Hazırlamış oldugumuz bu çalısmada, 20. yüzyılın basında tarihi misyonunu tamamlayan Osmanlı Devletinin toprakları üzerindeki emperyalist hedeflerin neler oldugu ve büyük güçlerin bölge üzerindeki emellerinin ne sekilde hayata geçirildigi bir kesit esas alınarak ortaya konmustur. 19. yüzyıl ve I. Dünya Savası’nın sonuna kadar olan dönemde Dogu ve Güneydogu Anadolu Bölgesi ile Irak’ın kuzey kesimindeki Kürt ve Ermeni isyanları hakkında bilgiler verilmistir. 

Verilen bu bilgilerin ardından, Mondros Mütarekesi’nden sonraki dönemde, Musul bölgesine sahip olmak isteyen İngilizlerin, Türkleri zor durumda bırakmak 
amacıyla Kürtler üzerinde yürüttükleri faaliyetler anlatılmaya çalısılmıstır. Bu kapsamda; İstanbul ve Irak’ın kuzeyinde meydana getirilmek istenen olusumlar ve bu olusumlara gösterilen tepkiler ile Yüzbası Noel’in çalısmaları üzerinde ayrıca durulmustur. Yüzbası Noel’in faaliyetleri ile ilgili olarak yeni bilgi ve kaynakların kullanılması ile bu kisinin yürüttügü propagandanın yansımaları hakkında ayrıntılı bilgiler verilmistir. 

İngilizlerin tesvikleri ile olusturulmaya çalısılan Kürtçülük faaliyetlerine karsı Milli Mücadele dönemindeki Milli refleks ve alınan tedbirler konusuna çalısmamızda ayrı bir kısımda yer verilmistir. Bunun yanında Sevr Antlasması’nın imzalanması ile ilgili toplantılarda ve bu antlasmanın imzalanmasından sonraki dönemde basta İngilizler olmak üzere büyük güçlerin Kürtler ile ilgili çalısmaları ve bunun sonuçları konusunda bilgiler de verilmistir. 


 İÇİNDEKİLER; 


ÖZET .......................................................I 
ABSTRACK ...............................................II 
İÇİNDEKİLER ...........................................III 
ÖNSÖZ ......................................................V 
KISALTMALAR ..............................................VIII 
GİRİŞ .........................................................1 


BİRİNCİ BÖLÜM 


18. VE 19. YY. BÜYÜK DEVLETLERİN OSMANLI DEVLET ÜZERİNDEKİ EMPERYAL EMELLERİ VE I. DÜNYA SAVAŞINA KADARKİ TARİHİ SÜREÇ
I-OSMANLI DEVLETİ’NİN I. DÜNYA SAVAŞINA KADAR GENEL DURUMU ...........................................................11
II-ÇARLIK RUSYA’SININ OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİEMELLERİ ...........................................13
III-BÜYÜK BİRİTANYA (İNGİLTERE )’NİN OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ EMELLERİ ...............15
IV-FRANSA’NIN OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ EMELLERİ ......................................................19
V-İTALYA’NIN OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEK EMELLERİ ............................................................21
VI-ALMANYA’NIN OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ EMELLERİ ....................................................22


İKİNCİ  BÖLÜM 

MONDROS MÜTAREKESİ’NE KADAR DIŞ DEVLETLERİN FAALİYETLERİ İLE KÜRT VE ERMENİ İSYANLARI 

I-MONDROS MÜTAREKESİ’NE KADAR DIŞ GÜÇLERİN DOGU, GÜNEYDOGU ANADOLU VE KUZEY IRAK’TAKİ EMELLERİ İLE 
KÜRTLERE YÖNELİK FAALİYETLERİ VE KÜRT-ERMENİ İLİŞKİLERİ   ................27 

1-Rusların Kürtlerle İliskileri ve Bölgedeki Faaliyetleri .................................28 
2-İngilizlerin Kürtlerle İlişkileri ve Bölgedeki Faaliyetleri ..............................34 
3-Kürt-Ermeni İlişkileri ............................................................................43 

II-MONDROS MÜTAREKESİ’NE KADAR DOGU VE GÜNEYDOGU 

ANADOLU İLE KUZEY IRAK BÖLGESİNDEKİ KÜRT İSYANLARI ........................50 
1-Küçük Çaplı İsyanlar .............................................................................50 
2-Bedirhan Bey Ayaklanması .....................................................................59 
3-Seyh Ubeydullah Nehri Hareketi ..............................................................63 
4-Bitlis İsyanı .........................................................................................69 


III-MONDROS MÜTAREKESİ’NE KADAR DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU BÖLGESİNDEKİ ERMENİ İSYANLARI .74 


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 

MONDROS MÜTAREKESİ'NDEN SONRA KÜRTÇÜLÜK ÇABALARI VE İNGİLİZLERİN KÜRTLERLE İLGİLİ FAALİYETLERİ


I-MONDROS MÜTAREKESİ’NDEN SONRA KÜRTÇÜLÜK ÇABALARI VE İNGİLİZLERİN KÜRTLERLE İLGİLİ FAALİYETLERİ ....79 
1-Mondros Mütarekesi’nin İmzalanması ve İngilizlerin Musul ve Çevresini İşgalleri ...................................................79 
2-İngilizlerin Musul İle Çevresinde Yeni İdare Kurma Çalışmaları ve Edward Charles Noel’in Süleymaniye ve Çevresindeki Faaliyetleri ....86 
3-Mondros Mütarekesi’nin İmzalanmasından Sonraki Dönemde İstanbul’daki Kürt Dernek ve Teşkilatları ve Bunların Faaliyetleri ......93 

3.1-Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Kurulusu .............................................95 
3.2-Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Osmanlı İdarecileri, İngilizler ve Diger Devlet Temsilcileriyle Görüşmeleri ve Faaliyetleri ...............99 
3.3-Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Bölünmesi ve Sonu ..............................109 
4-Mondros Mütarekesi’nin İmzalanmasından Sonraki Dönemde Ermeniler ve Kürtler Arasındaki Görüşmeler ve Diyalog Çalışmaları .....111 

II-İNGİLİZLERİN KÜRT MESELESİNDEKİ POLİTİKALARI VE YÜZBAŞI NOEL’İN FAALİYETLERİ ......................................................118 

1-İngilizlerin Kürt Meselesindeki Politikaları ve Amaçları ......................118 
2-Yüzbası Noel’in Anadolu’ya İlk Gelişi, Görüşmeleri ve Faaliyetleri .......123 
2.1-Yüzbaşı Noel’in Diyarbakır’daki Faaliyetleri ...................................130 
2.1-Yüzbaşı Noel’in İstanbul’daki Faaliyetleri .....................................136 
3-Yüzbaşı Noel’in Anadolu’ya İkinci Gelişi ve Faaliyetleri .....................141 
3.1-Yüzbası Noel’in Malatya’daki Faaliyetleri ve Ali Galip Olayı .............143 


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 

I-KÜRTÇÜLÜK FAALİYETLERİNE KARŞI MİLLİ  REFLEKSİ ..............................151 
II-SEVR GÖRÜŞMELERİ SIRASINDA KÜRT MESELESİ  VE SEVR ANTLAŞMASI ....160 
III-SEVR SONRASI DÖNEMDE İNGİLİZLERİN KÜRTLER HAKKINDAKİ ÇALIŞMALARI ....166 
SONUÇ ...........................................................................................................17EKLER ............................................................................................................18BİBLİYOGRAFYA ..............................................................................................195 



ÖNSÖZ 


Tekerrürden ibaret oldugu söylene genel tarih, yıllar yılı birbirine benzer olayların devam etmesi ile farklı dönem ve cografyalarda aynı olayların meydana geldigi bir süreç halinde devam edegelmistir. Bu süreç içerisinde, dönemler farklı olsa da, oynanmak istenen oyunlar, uygulanan sistemler hep birbirleri ile benzerlik teskil etmiş ve zaman zaman da örtüstügü görülmüstür. 

19. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupalı güçlerin dünyaya hakim olma mücadelesi kapsamında, Osmanlı Devleti toprakları üzerinde yasayan topluluklar, hakimiyet mücadeleleri için bir piyon güzüyle görülmüş ve bu yönde çalısılmıstır. 
Osmanlı Devleti’nin hakim oldugu bölgeye sahip olmak isteyen Avrupalı güçler, farklı dinî ve etnik kimlige sahip olan gurupları kendi emelleri dogrultusunda kullanmak amacıyla bu gurupları, sahip oldukları farklılıkları ile öne çıkarmaya ve Osmanlı’ya karsı kıskırtmaya yönelmislerdir. 
İlk dönemlerde Hıristiyan dinine mensup olanlara yönelik olarak yürütülen kıskırtma faaliyetleri, 20. yüzyıla yaklasıldıgında İslam dinine mensup olup, Türklerden farklı etnik kökene sahip olan guruplara yönelmistir. Araplar arasında baslatılan bu ayrılıkçı faaliyetler sonucu, Osmanlı topraklarında yasayan Araplar arasında Arap milliyetçiligi belirli bir yaygınlık kazanmıstır. Araplardan sonra ise sıra Kürtlere gelmistir. Yüzlerce yıl boyunca bir arada yasamış ve aynı köklere sahip olup, Türkler ile iç içe ve ortak bir geçmise sahip olan Kürtler, emperyalist Avrupalı güçlerin çesitli entrikaları sonucunda 20. yüzyılın ilk çeyreginde büyük ilgi odagı haline gelmislerdir. 

Özellikle I. Dünya Savası’nın sona ermesinden sonraki dönemde, Musul ve çevresinde hâkimiyet kurmak hedefinde olan İngiliz emperyalizmi, Kürtleri kendi çıkarları için kıskırtma yoluna gitmistir. İngilizler, Musul’a hakim olma yolunda kendilerine engel çıkarabilecek en büyük güç olarak gördükleri Türkleri, yüzyıllardır ortak bir sekilde birlikte yasadıkları kardesleri Kürtleri kullanarak zor durumda bırakacak politikalar uygulamıslardır. Bu amaçla bazı Kürtleri de kullanarak “Bagımsız 

Kürdistan” söylemleri gelistirmeye ve bu sayede Kürtler ile Türkleri karsı karsıya getirme yoluna gitmislerdir. 

İngilizlerin bu politikası çerçevesinde, 1919 yılı büyük bir önem arz etmektedir. Bu yıl içinde, İngilizler, İstanbul ve Anadolu’da Kürtçülük hareketlerini özendirmeye ve bu yönde faaliyet yürütmeye hız vermislerdir. Bu faaliyetleri kapsamında, İngilizlerin 1919 yılında Dogu Anadolu ve Kuzey Irak bölgesine gönderdigi casuslardan en fazla öne çıkan kisi Yüzbası/Binbası Edward Charles Noel’dir. 1919 yılı içerisinde Dogu ve Güneydogu Anadolu Bölgeleri ile İstanbul’da Kürtçülük propagandası yapan ve pek çok Kürtçü ile temaslarda bulunan Noel, Sivas Kongresi’nin yapıldıgı sıralarda, Milli Mücadele’nin basarısızlıgaugratılması ve İngiliz hedeflerinin gerçeklesmesi için yogun bir çalısma içerisinde girmistir. Noel’in yürüttügü faaliyetlere karsı, Kürtlerin yasadıkları bölgelerdeki halk, büyük oranda bu faaliyetleri benimsemedigi gibi aynı zamanda karsı tepkide de bulunmustur. 

Noel ve beraberindekilerin yürüttügü bu faaliyetler karsısında Mustafa Kemal Pasa’nın özel gayretleri ile milli bir refleks ortaya çıkarak, oynanmak istenen oyunlar bertaraf edilmiş ve güçlü bir karsı koyma hareketi gündeme gelmistir. Bunun yanında, Noel’in faaliyetleri sonucunda Türk-İngiliz iliskileri daha da kötülesmiş ve büyük bir yara almıstır. Buna ragmen ngilizler, daha sonraki dönemlerde de Kürtçü faaliyetleri desteklemeye ve bunlar ile iliskilerini gelistirmeye devam etmislerdir. Sevr Antlasması ile Kürtlere göstermelik bir devlet verdigini öne süren İngilizler, Lozan Antlasması ile büyük oranda Kürtlerden yüz çevirmislerdir. Lozan sonrasındaki dönemde, gelecekteki bir tarihe ertelenen Musul meselesi yüzünden Kürt guruplarına belirli bir destek saglayan İngilizler, Musul ve çevresine tam olarak hâkim olduktan sonra bu desteklerini daha da azaltmış ve Kürtçüleri kendi kaderine bırakmıslardır. 

20. yüzyılın basında Türker içindeki farklılıkları kıskırtarak o günkü emellerine ulasmayı basaran İngilizler, dünya konjöktüründe meydana gelen degisim ile ABD’ye devrettikleri böl, parçala ve yönet siyasetinin yeni yansımalarını günümüzde Irak’ta görmekteyiz. Küresellesme retorigi ile 20. yüzyılın sonlarında Soguk Savas’ın sona ermesi ile birlikte Kürtler aracılıgı ile Ortadogu’da oynanmak istenen oyunlar özel bir önem kazanmaya baslamıstır. Ancak bu dönemde Kürtleri kendi amaçları için kullanma yoluna gidenler, İngiliz siyasetinin halefleri olan Amerikalılardır. Ortadogu bölgesine hâkim olmak isteyen Amerikalılar, bu istekleri dogrultusunda kendilerinin dogal müttefiki olan İsrail’e ilave olarak, Kürtleri de kendi saflarında kullanma yoluna girismislerdir. Bu amaçla Irak’ın kuzey bölgedeki Kürt guruplarını egitip teskilatlandıran Amerikalılar, burada tezahür edecek Kürt olusumu ile çevresinde bulunan İran, Suriye ve Türkiye’ye karsı önemli bir tehdit unsuru olusturma hedefindedir. Bu nedenle, 20. yüzyılın ilk çeyreginde oynanan oyunlar ve bu yönde yürütülen faaliyetlerin bilinmesi ve günümüzle nasıl örtüstügü veya devamı niteliginde oldugu özel bir önem kazanmaktadır. 

   Hazırlanmış oldugumuz bu çalışma ile özellikle İngilizlerin faaliyetlerine bu baglamda ısık tutmaya çalıstık. Günümüzdeki olaylar dikkate alındıgında, İngilizlerin yürüttükleri faaliyetler ile Amerikalıların faaliyetleri birbiri ile benzerlik içerisinde olup, tarihin tekerrürü seklinde gelismektedir. Bu durum ise bölgedeki gelecegin nasıl olusabilecegi ve ne sekilde sonuçlanabilecegi hususunda bizlere ipuçları verebilir. 

Son olarak, bu çalısmanın hazırlanması sırasında yol göstericiligi ile yaptıgı uyarılar ve katkılarından dolayı hocam Yrd. Doç. Dr. Ergünöz AKÇORA’ya, Fırat 
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ögretim üyelerinden Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇEL K, Doç. Dr. Ahmet AKSIN ve Ars. Gör. Dr. Özcan TATAR’a, 
çalısmam konusunda desteklerini esirgemeyen ATASE Baskanlıgının degerli personeline ve egitimim boyunca beni cesaretlendirerek çalısma ortamı saglayan esime teşekkürlerimi borç biliyorum. 

İstanbul-2007 
Yasar ERTÜRK 

KISALTMALAR 

a.g.e. :Adı geçen eser 
a.g.m. :Adı geçen makale 
ATASE, İSH : Genelkurmay Baskanlıgı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi Baskanlıgı Arsivi, İstiklal Harbi Katologu 
C. :Cilt 
Çev. :Çeviren 
S. :Sayı 
s. :Sayfa no 
vd. :Ve devamı 
vb. :Ve benzeri 


GİRİŞ 

KONU VE KAYNAKLAR 

I-KONU 

1789 Fransız İhtilali’nden sonraki dönemde dünya üzerinde yaygın bir etkinlik kazanan milliyetçilik düsüncesi, 19. yüzyıl içerisinde büyük bir ivme kazanmıstır. İlk dönemler itibariyle Avrupa’da yasayan halklar üzerinde etkin olan bu düsünce, kısa bir süre sonra, dinî, mezhebî ve asiret bütünlügü seklinde örgütlenmiş olan Dogu toplumları üzerinde de etkisini göstermeye baslamıstır. Avrupalı ve Amerikalı güçlerin yürüttükleri basta misyonerlik faaliyetleri olmak üzere geniş çaplı propagandalar neticesinde Dogu toplumları içerisinde yer alan Hıristiyan guruplar arasında milliyetçilik düsünceleri belirmeye baslamıstır. 

Osmanlı Devleti toprakları üzerinde yasayan Hıristiyanlar arasında geniş bir taban bulan Milliyetçilik düşüncesi kısa bir süre sonra çok küçük gurupları bile etkilemistir. Hıristiyan gurupların milliyetçilik düsüncesi ile Osmanlı Devleti’ne karsı ayaklanmalarından sonraki süreç içerisinde sıra Türkler dısındaki Müslümanların Osmanlı Devleti’nden ayrıstırılmasına gelmistir. Türkler dısındaki Müslüman gurupların Osmanlı Devleti’nden ayrıstırılmasına ve bu devletin zayıflatılmasına özel bir önem veren emperyalist batılı güçler, bu amaçla ilk olarak Araplara yönelmislerdir. Hıristiyan Araplar aracılıgı ile baslatılan Arap milliyetçiligi düsüncesi, kısa bir süre sonra Müslüman Araplar arasında da etkili olmaya baslamıstır. 

Osmanlı Devleti ve Türklere karsı yürütülen bu faaliyetler ve propagandalar, 19. yüzyılın sonlarından itibaren küçük guruplar olarak görülen Ermeniler ve Kürtleri de kapsayacak bir hale gelmistir. Osmanlı Devleti içerisinde yasayan ve “ Millet-i sadıka ” olarak adlandırılan Ermenilerin Osmanlı aleyhtarı faaliyetler içerisine dahil edilmesinin ardından, yüzlerce yıl boyunca Türkler ile birlikte yasayan ve içi içe geçmiş bir hale gelip yek vücut bir görünüm arz eden Kürtlerin Türklerden ayrıstırılması için yeni stratejiler belirlenmistir. 

  İlk dönemlerde Ruslar tarafından baslatılan çalısmalar ile Kürtlerin Türklerden ayrı bir millet oldukları ortaya atılmıstır. Bu amaçla yogun bir mesai harcayan Ruslar, Kürtlerin geçmisine dair yeni faraziyeler ortaya atmaya ve bunu kendilerince ispat etmeye yönelmislerdir. 

19. yüzyılın sonlarına gelindiginde, emperyalist güçlerin Kürtlere yönelmelerinin sebebi bosuna degildir. Bu dönem içerisinde, günümüzde Ortadogu olarak adlandırılan bölgenin orta kısmı olarak adlandırabilecegimiz ve özellikle Osmanlı Devleti ve ran hakimiyeti altında bulunan Musul, Süleymaniye, Diyarbakır, Urfa, Mardin, Erzurum, Urmiye ve Zagros Dagları çevresinde yasayan Kürtler, gelecege yönelik emperyalist planlar açısından kolay bir hedef olarak görülmüslerdir. Bu geniş cografya içerisinde yasayan Kürtleri kendi taraflarına kazanacak olan herhangi bir güç, bu sayede adı geçen bölgelere de kolayca hâkim olabilecek ve emperyalist emellerini gerçeklestirebilecektir. 
Tarihi dönemler içerisindeki süreçte, kesin deliller ile geçmisteki varlıgı ispat edilemeyen ve bu hususta günümüz tarihçileri arasında bile bir görüş birligi bulunmayan Kürtler1, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın baslarından itibaren yeni bir millet olarak gündeme getirilmeye ve emperyalist amaçlarla kullanılmaya çalısılmıstır. Kürtlerin tarihinin çok eskilere dayandıgı ve büyük bir millet oldugu yönünde yapılan çalısmalar sonrasında bölgesel bir terim olarak Kürdistan2 adıyla adlandırılan ve İran ile Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yer alan bölgede bir Kürt Devleti kurulması hayalleri ortaya çıkmıstır. 

19. yüzyılda Kürt olarak adlandırılan guruplar, genel olarak dini otorite olarak görülen Seyh ve Seyitlerin otoritesi altında bulunmaktaydılar. Gerçi bazı bölgelerde eski dönemden kalma Aga ve Beylerin hakim oldukları görülmekteyse de, bunların etkinlikleri dinî liderlerin yanında çok küçük bir halde bulunmaktaydı. Sünni Kürtler arasında 19. yüzyılın basından itibaren yayılmaya baslayan Halidî Naksibendilik de özel bir önem arz etmekteydi. Bunun yanında Alevi kökenli Kürtler arasında da Seyit olarak adlandırılan dinî önde gelenler büyük bir etki sahibi idiler3. Bu dinî otoritelerin toplum üzerindeki agırlıgına ragmen, genel olarak asiretler halinde guruplasan Kürtler arasında bir birliktelik bulunmadıgı gibi, birbirleri ile de mücadele içinde idiler. 

1876-77 Osmanlı Rus Savası’ndan sonraki dönemde ortaya çıkan Ermeni bagımsızlıkçı hareketleri ve Ermeni Devleti kurma hedefinde olanların ortaya 
çıkardıkları terör olaylarına karsı, bu dönemde Osmanlı Devleti’nin idaresini elinde bulunduran II. Abdülhamit, bölgede yasayan Kürtlerin, silahlı guruplar halinde teskilatlandırılması ve silahlı Ermeni guruplarına karsı konuslandırılarak etkin bir güç olarak kullanılması yoluna gitmistir. “Hamidiye Alayları” olarak adlandırılan bu teskilat sayesinde, saldırgan bir tutum izleyen Ruslar ve Ermenilerin faaliyetlerinin önünü almaya çalısan II. Abdülhamit, aynı zamanda Kürtler arasında devlet otoritesinin tesis edilmesini de saglamak istemistir4. 

Hamidiye Alaylarının teskil edilmesine paralel olarak, Osmanlı Devleti içinde yasayan asiretlerin ileri gelenlerinin çocuklarının egitilmesi amacı ile “Asiret 
Mektebleri” de açılmıstır. Açılan bu okullar aracılıgı ile basta Kürtler olmak üzere, asiret yapısı ile idare edilen gurupların gelecekteki yöneticilerinin Osmanlı Devleti’ne baglı bir konum kazanmaları amaçlanmıstır. Olusturulan bu yeni sistem ile Kürtler arasında yeni bir okur yazar gurubun ortaya çıkması saglanmıstır5. Ortaya çıkan bu durum sonrasında bazı Kürtler devlete daha baglı bir hale gelmisken6, bazıları ise edindikleri yeni düsünceler ve tanıstıkları kisiler aracılıgı ile ayrılıkçı düsünceler kazanmış ve daha sonraki dönemde Kürtçü düsüncenin önde gelenleri arasında yer almışlar dır7. 

- Kürtler arasında yeni düsüncelerin ortaya çıkmaya baslaması sonucunda bazı Kürt ileri gelenleri yurtdısına kaçarak Kürtler konusunda olusturmaya gayret ettikleri mücadelelerini dısarıda yürütmeye çalısmıslardır. Yurtdısında bulunan bu Kürtler, aynı dönemde yurtdısına kaçmış bulunan Jön Türkler ile yakın temasa girmisler ve II. Abdülhamit’in idaresinin sona erdirilmesi hususunda etkin çalısmalarda bulunmuslardır 8. 

Yurtdısına kaçan bu Kürtler, yurtdısında bulundukları süre içerisinde Osmanlı Devleti üzerinde emelleri olan devletlerin temsilcileri ile de görüsmelerde 
bulunmuslardır. 1908 yılında II. Mesrutiyet’in ilan edilmesinin ardından yurtdısında bulunan bu Kürtler aynı dönemde Osmanlı Devleti topraklarına geri dönmüslerdir. 
Geri dönen bu kisiler, II. Abdülhamit’in idaresi sırasında sürgüne gönderilen bazı Kürtlerin de sürgünden dönmeleri sonrasında ortak hareket etmeye baslamıslardır. II. Mesrutiyet’in ilanı Kürtçü düsüncelerin etkinlik kazanmasına neden oldugu gibi, Kürtlerin örgütlenmeleri ve dış güçler ile baglantılarını arttırmaları sonucunu da dogurmustur9. 

II. Mesrutiyet döneminde etkinlik kazanmaya çalısan Kürtçü düsünceye sahip kisiler, Kürtlerin yasadıkları bölgelerden ziyade daha fazla İstanbul’da organize 
olmuslardır. Adı geçen dönem içinde dış güçler ile irtibata geçen bu kisilerin bazıları, Osmanlı Devleti üzerinde emelleri olan devletlerin temsilcileri ile görüsmelerde bulunmuslar ve gerçeklestirmek istedikleri fikirlerinin, onlara bel baglamak suretiyle gerçeklesebilecegini düsünmeye baslamıslardır10 . 
Bedirhan ailesine mensup olan Abdurrezzak Bedirhan basta olmak üzere bazı kisilerin Ruslar ile yakın iliskiler gelistirmesine ragmen, stanbul’da bulunan Kürt ileri gelenlerinin çogunlugu, Kürtlerin ileride özgür olmasının yolunun ngilizler aracılıgı ile gerçeklesecegini düsünmüslerdir. Bu düsünceleri tasıyan kisiler, özellikle I. Dünya Savası sırasında ve daha sonraki dönemde İngiliz taraftarı bir çizgi takip etmeye ve İngilizlerden yardım ve destek almaya çalısmıslardır11 . 

I. Dünya Savası’nın sona ermesinden sonraki dönemde, savasın galibi olan İngilizler açısından ise, Kürtler sadece bir araç olarak görülmüslerdir. Ortadogu 
bölgesindeki emellerinin gerçeklestirilmesinde en önemli engel olarak görülen Türklerin direnisi ve karsı koyma azmini kırmak amacıyla Türkler ile Kürtler arasındaki bagı koparmayı hedefleyen ngilizler, özellikle 1919 yılı içerisinde Kürtçülük faaliyetlerinin yaygınlasması ve etkinliginin artması için yogun bir faaliyete girismislerdir. 

Hazırladıgımız bu çalısmada, yeni yayınlanan belge ve bilgilerin de kullanılması ile İngilizler basta olmak üzere, dış güçlerin Osmanlı Devleti’nin son dönemi ile Milli Mücadele döneminde yürütmeye çalıstıkları faaliyetler ile ilgili bilgiler verilmistir. Çalısmamız sırasında, adı geçen dönemde özellikle Kürtçülük hareketleri ve bunların yabancı güçler ile olan irtibatları ayrıntılı olarak incelenmeye çalısılmıstır. 

II-KAYNAKLAR 

Milli Mücadele döneminde Dogu ve Güneydogu Anadolu’da yabancı devletlerin faaliyetlerinin incelendigi bu çalısmamızda arsiv vesikaları, yayınlanmış 
belgeler, basılı kaynaklar ve sanal ortamdaki bilgilerden mümkün mertebe faydalanılma yoluna gidilmistir. 

1-Arsiv Belgeleri 

Hazırlamış oldugumuz bu çalısmamızda Genelkurmay Baskanlıgı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi Baskanlıgı Arsivi’ndeki bazı belgeler kullanılmıstır. Bu arsivde bulunan belge tasniflerinden stiklal Harbi Katologu (ATASE, SH) içinde yer alan belgelerden, 1919 yılında Kürtler üzerinde çalısmalarda buluna Yüzbası Noel’in faaliyetleri ile ilgili bazı belgeler kullanılmıstır12 . 

2-Yayınlanmış Arsiv Belgeleri 

Çalısmamız sırasında, yayınlanmış olan arsiv belgelerinden büyük ölçüde faydalanmaya çalıştık. Yayınlanmış olan arsiv belgelerini, İngiliz arsiv belgeleri ile Türk arşiv belgeleri adı altında iki gurup içerisinde degerlendirdik. 

2.1-Yayınlanmıs İngiliz Arsiv Belgeleri 

Çalısmamızın hazırlanmasında, yayınlanmış olan İngiliz belgeleri özellikle incelenmiş ve kullanılmaya çalısılmıstır. Bu çalısma sırasında Bilal Simsir’in, İngiliz arsivlerinde bulunan ve Atatürk ile ilgili bilgileri ihtiva eden belgeleri içeren kitabındaki 13 bazı bilgiler kullanılmıstır. Bunun yanında, Erol Ulubelen’in yine İngiliz arsivlerinde bulunan belgelerin taranması sonucunda hazırlamış oldugu ve Türkiye ile ilgili gizli İngiliz belgelerindeki bilgileri ihtiva eden çalısmasında14 yer alan belgeler çalısmamıza büyük bir katkı saglamıştır. 

Bunlara ilave olarak Kürtçü bir yayınevi olan Doz Yayınları içerisinde çıkan ve yine İngiliz arsivlerinde yer alan belgelerdeki Kürtler ile ilgili bilgileri ihtiva eden 
Ahmet Mesut’un kitabı15 , İngilizlerin Kürtler ile ilgili faaliyetleri ve fikirleri hakkında çok zengin bilgiler ihtiva etmektedir. Bu çalısmadan da azami derecede faydalanılmaya çalısılmıstır. 

2.2-Yayınlanmış Türk Arsiv Belgeleri 

Milli Mücadele dönemindeki dış güçlerin faaliyetleri hususunda Türk arsiv belgelerinden de faydalanılmıstır. Konumuz ile ilgili olarak, Musul ve çevresindeki Osmanlı dönemi olaylarına ait olan belgeleri ihtiva eden ve Basbakanlık Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü Osmanlı Arsivi Daire Baskanlıgı Yayınları arasında çıkan Musul Kerkük ile İlgili Arşiv Belgeleri (1525-1919) isimli eserde16 yer alan belgelerden konumuz ile ilgili olan bilgi ve belgeler kullanılmıstır. 

Çalısmamızda yeri geldikçe kullandıgımız diger yayınlanmış arsiv belgeleri ise, Cumhuriyetimizin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün özel arsivinde yer alan ve Genelkurmay ATASE Baskanlıgı tarafından yayınlanan belgelerdir17 . 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Kürtlerin Mensei ve tarihi hakkındaki iddialar ve bu hususta yapılan çalısmalar için su esere bakılabilir. A. Haluk Çay Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara, 1996, s.33-46. 
2 Ortadogu bölgesine Kürdistan terimi Selçuklular ile birlikte girmistir. XII. yüzyılda Selçuklular tarafından kurulan ve merkezi Hemedan yakınlarındaki Bahar sehri olan 
   “Kürdistan Eyaleti”, bu dönemde Oguz Türklerinin yogun sekilde yasadıkları bir bölgedir. Daha sonraki dönemde kurulan Eyyubi Devleti içinde olusturulan Kürdistan 
    Eyaleti de Batı İran ile Van Gölü’nün güneyindeki bölgeyi kapsamaktadır. Mustafa Akyol; Kürt Sorununu Yeniden Düsünmek Yanlış Giden Neydi? 
    Bundan Sonra Nereye?, İstanbul, 2006, s.24. 
3 Mahmut Çetin; İsyancı Bedirhan Bey’in Yaramaz Çocukları ve Bir Kardeslik Poetikası Kart-Kurt Sesleri İstanbul, 2005, s.29. 
4 Robert Olson; Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said syanı, Ankara, 1992, s.27-28. 
5 Mahmut Çetin; İsyancı Bedirhan Bey’in Yaramaz Çocukları ve Bir Kardeslik Poetikası Kart-Kurt Sesleri İstanbul, 2005, s.29. 
6 Naci Kutlay; İttihat ve Terakki ve Kürtler, Ankara, 1992, s.25. Celile Celili isimli Kürt arastırmacısına göre, Hamidiye Alayları ve 
Asiret Mektebleri, Kürt bagımsızlık hareketini zayıflatmış ve Kürtlerin daha fazla Türklerin taraftarı olmalarını saglamıstır. 
Celile Celili; Kürt Aydınlanması, İstanbul, 2001, s.18. 
7 Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr.Abdullah Cevdet, Jina Nû Yayınları, Uppsala, 1986, s.11. 13 
8 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, Anka Yayınları, İstanbul, 2004, s.83; 
   Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr. Abdullah Cevdet, Jina Nû Yayınları, Uppsala, 1986, s.14, 27. 
9 Naci Kutlay; İttihat ve Terakki ve Kürtler, Ankara, 1992, s.81, 136; Celile Celili; Kürt Aydınlanması, İstanbul, 2001, s.58; Malmisanij; Kürt Teavün ve 
   Terakki Cemiyeti ve Gazetesi, Avesta Yayınları, İstanbul, 1999, s.11. 
10 N.Kutlay; a.g.e., s.77. 
11 C.Celili; a.g.e., s.61. 
12 Genelkurmay Baskanlıgı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi Baskanlıgı Arsivi, İstiklal Harbi Katologu (ATAŞE, İSH), Kutu No: 30, Gömlek No: 14, 
     Belge No: 14-1, ATAŞE, İSH, Kutu No: 85, Gömlek No: 27, Belge No: 27-2, 3, 4. 
13 Bilal Şimsir; İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), C.:1, Nisan 1919-Mart 1920, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1973. 
14 Erol Ulubelen; İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 2005. 
15 Ahmet Mesut; İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, Doz Yayınları, İstanbul, 1992. 
16 Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Basbakanlık Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü Osmanlı Arsivi Daire Baskanlıgı Yayınları, Ankara, 1993. 
17 Atatürk Özel Arsivinden Seçmeler IV, Genelkurmay Atase Baskanlıgı Yayınları, Ankara, 1996. 


BU YAZI DİZİSİ 
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
MAUSLA TIKLAYIN;


***

26 Eylül 2018 Çarşamba

YOLSUZLUK VE YOLSUZLUĞUN VERGİ YAPISI ÜZERİNE ETKİLERİ BÖLÜM 3



YOLSUZLUK VE YOLSUZLUĞUN VERGİ YAPISI ÜZERİNE ETKİLERİ  BÖLÜM 3


II. YOLSUZLUK VE VERGİ YAPISI 


Birinci bölümde belirtildigi üzere yolsuzluga neden olan birçok faktör 
bulunmaktadir. Vergi yapisi da bu faktörler arasinda öncelikli olarak yer alan bir 
unsurdur. Nitekim gelismis ve gelismekte olsun tüm ülkelerde yolsuzluklarin en yaygin oldugu alanlarin basinda vergi idareleri ve gümrükler gelmektedir. Örnegin Balkan ülkeleri için yapilan farkli meslek gruplari arasindaki (22 meslek grubu) yolsuzluk oranini gösteren bir arastirmada, bu ülkelerin hemen hemen tümünde en yaygin yolsuzlugun oldugu meslek gruplarinin basinda gümrük memurlari ve vergi memurlari gelmektedir (Dimov, 2003: 287). 

Birinci bölümde belirtildigi üzere yolsuzluga neden olan birçok faktör 
bulunmaktadir. Vergi yapisi da bu faktörler arasinda öncelikli olarak yer alan bir 
unsurdur. Nitekim gelismis ve gelismekte olsun tüm ülkelerde yolsuzluklarin en yaygin oldugu alanlarin basinda vergi idareleri ve gümrükler gelmektedir. Örnegin Balkan ülkeleri için yapilan farkli meslek gruplari arasindaki (22 meslek grubu) yolsuzluk oranini gösteren bir arastirmada, bu ülkelerin hemen hemen tümünde en yaygin yolsuzlugun oldugu meslek gruplarinin basinda gümrük memurlari ve vergi memurlari gelmektedir (Dimov, 2003: 287). 

Bu bölümde yolsuzluk ve vergi yapisi arasindaki iliski önce teorik çerçevede ve 
sonra ampirik çalismayla degerlendirilecektir. 

A. TEORİK ÇERÇEVE

Bir vergi yapisinin temel niteliklerini anlamak, vergi yapisi -yolsuzluk 
baglantisini bilmeyi gerektirir. Bir ülkenin sahip oldugu vergi sistemi yolsuzlugu tesvik edebilir. Vergileme alanindaki yolsuzluk sonuçta vergi gelirlerinde azalma ve adaletsiz bir vergi sisteminin olusturulmasina neden olur. Yapilan çesitli çalismalar, vergi gelirlerinin yolsuzluk düzeyinden önemli ölçüde etkilendigini göstermistir (Ghura, 1998: 1). 

Yolsuzluk ihtiyari bir vergi olarak (yüksek refah maliyeti ile) görülebilir. 
Örnegin yolsuzluk da ayni vergiler gibi yatirim düzeyini düsürür. Yolsuzlugun genellikle yasal olmamasi2 ve gizliligi gerektirmesi, yolsuzlugu vergilemeden ayirmakta ve onu daha bozucu ve maliyetli yapmaktadir. Ayrica yakalanma ve cezalandirmadan kaçinma çabalari vergilere göre yolsuzlugun daha tahrip edici olmasina neden olur (Shleifer and Vishny, 1993: 599). 

Genel olarak vergileme alaninda yolsuzlugun sözkonusu olabilecegi alanlar 
sunlardir (Tanzi, 1998: 11-12): 

1) Yorum farkliligina yol açabilecek kadar anlasilmasi zor olan kanunlarin varligi. Bu durumun bir sonucu olarak yükümlülerin vergi kanunlarina uyum saglamada yardima gereksinim duymasi. 

2) Vergilerin ödemesinin yükümlüler ve vergi idareleri arasinda siki iliskiyi gerektirmesi. 

3) Vergi idarelerinde çalisanlarin ücretlerinin düsük olmasi. 

4) Vergi idareleri tarafindan yolsuzlugun ihmal edilmesi, kolaylikla belirlenememesi veya 
belirlendigi zamanda da sadece düsük bir cezaya tabi tutulmasi. 

5) Saydamliktan yoksun bir yönetim sürecinin sözkonusu olmasinin vergi veya gümrük idarelerinde siki denetimi önlemesi. 

2 Yolsuzluk yasal da olabilir. Bkz. Bu çalisma s.3. 


6) Vergi idarecilerinin; vergi tesviklerinin kosullarini, vergi yükümlülerini, denetim ve davalarin seçimini belirleme gibi önemli konularda karar almada ihtiyarilige sahip olmalarI. 

 Vergi idarecilerinin; vergi tesviklerinin kosullarini, vergi yükümlülerini, denetim ve davalarin seçimini belirleme gibi önemli konularda karar almada ihtiyarilige sahip olmalari. 

7) Daha genel olarak devlet fonksiyonlarini yerine getiren kurumlari kontrolde olasi zaafligin sonucu olarak dogan yolsuzlugun, vergi ve gümrük idarelerinde önemli bir sorun olmasi. 

8) Vergi kanunlarinin birçok muafiyet-istisna ve ayricalikli islemleri içermesi. 

9) Politik yolsuzlugun sözkonusu olmasi. Bu durumda devleti temsil eden kisiler 
(Baskan, basbakan gibi) veya onlarin akrabalari, tanidiklari, vergi ve gümrük idarelerini yolsuzluk için kullanabilirler. 

Vergi yapisi üzerinde yolsuzlugun etkileri konusunda yapilan çestli ampirik 
çalismalardan su sonuçlara ulasilmistir: 

1) Vergilemede yüksek düzeyde yolsuzluk vergi gelirlerini düsürür. Yükümlüler 
tarafindan ödenen vergilerin bazilari, vergi yöneticilerinin cebine dogru yöneltecektir. 
Yükümlülerin gerçek yükü, hükümetlerin tahsil ettikleri vergilerden daha fazla olacaktir. 
Sonuç olarak vergi sistemi daha az artan oranli olabilir. Ayrica bazi vergiler vergi sisteminin daha az tarafsizligina yol açan bazi yükümlülerden tahsil edilmezler. Bu tezler, vergi memurlari tarafindan tahsil edilen vergiler ve hazine tarafindan tahsil edilen vergiler arasinda bir ayrimi yapilmasini gerekli kilmaktadir. 

Düsük vergi düzeyi düsük bir optimal harcama düzeyine yol açabilir. Kamusal 
mal ve hizmetler, özel prodüktif faaliyetler için gerekli girdiyi saglar. Modern devletler, toplumdan tahsil ettikleri vergiler yoluyla bu girdileri finanse ederler. Bu süreç bürokratik yolsuzluktan etkilendigi zaman kamu harcamalarindaki etkinlik de düser (Del Monte and Papagni, 2001: 1). Bu da verimliligi düsürebilir ve daha yüksek mali açiklara yol açabilir. Daha yüksek açiklar daha düsük büyüme oranina dönüsebilir. 
Böylece yolsuzluk, mali açiklar ve kamu harcamalari üzerindeki olumsuz etkileriyle büyümeyi ters yönde etkileyebilir. 

2) Vergi denetmenlerinde yolsuzluk yapanlarin sayisi arttikça ve/veya tümü yolsuzluklara karistigi zaman, geliri maksimize eden sistem, sadece verginin iltizam usulüyle3 tahsil edildigi sistemdir (Wane, 2003: 18). 

3) Bazi vergilerin ödenmesi digerlerinin tersine farklilik gösterdigi için, degisik vergi türlerinin yolsuzluga farkli karsilik vermeleri beklenir. Örnegin bazi vergilerin tahsilinde vergi idaresi ile muhatap olma sözkonusu olmaz iken, bazilarinda daha yakin ve sik iliski sözkonusudur. Bu durum firsatçi davranislara konu olabilir. Vergi tahsilinde bürokratik etkinsizligin spesifik kaynagi, vergi kaçirmak için vergi tahsil edenle vergi yükümlüsü arasindaki yolsuzluk islemidir. Bu tür uygulamalarin alani genistir (Besley and Mcloren, 1993: 119). 

3 Iltizam usulü yarattigi sakincalar nedeniyle günümüz modern toplumlarinda 
uygulanmayan bir vergi tahsil yöntemidir. 

2) Yolsuzlugun vergi kaçakçiligini azaltarak, vergi gelirlerini yükseltecegi tezi ileri sürülmüstür. Bu tez, vergi kaçakçilarindan alinacak rüsvetin büyük bir olasilikla, yolsuzluk yapan vergi memurlarinin, kaçakçiligi ortaya çikarmak için daha siki çalismalarini tesvik edecegi görüsüne dayanmaktadir. Yükümlüler tarafindan beklenilmediginden, yakalanma olasiligi artacagindan dolayi vergi kaçakçiligi azalacaktir (Mookherjee, 1997). Ancak bu görüsün dogru olmadigi yapilan çalismalar ile kanitlanmis olup, kisa dönemde geçerli olsa bile uzun dönemde vergi gelirlerindeki artisin devam etmesinin birkaç nedenden dolayi mümkün olmayacagi belirtilmektedir. Bu nedenlerden ilki; Mali yolsuzluk ve vergi gelirleri arasindaki pozitif bagin tartisilmasinda, gönüllü vergi ödemelerinin, vergi tahsil sekillerinden bagimsiz oldugu varsayilmaktadir. 

Örnegin vergi idaresinin yükümlülerin ihtiyacini karsilayamama, dürüst ve adil olmayan islemleri, yükümlüleri vergi idaresine ve vergi kanunlarina karsi direnme veya saygi göstermemeye tesvik edebilir. Böylece yolsuzluktaki artis kamuoyunda olumsuz bir kani olusturabilir. Sonuçta geliri arttirmak için bir araç olarak kabul edilen mali yolsuzluk, vergi idaresinin kanuniliginde azalmalara katkida bulunabilir. Uzun dönemde vergi kaçakçiligi artar, vergi gelirleri azalir. Ikincisi; vergi memurlari arasindaki iliskidir. Eger bir vergi memuru,  meslektaslarinin yolsuzluk yaptiklarini bilirse, çok dürüst davranmasi olasiligi zayiflayacaktir. Diger bir ifadeyle mali yolsuzlukta bir artis, vergi idarelerinde uzun dönemde kötü bir sarmalin baslangici olabilir. Üçüncüsü; bu kötü sarmal vergi idaresinin istihdam süreci üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Vergi memurlari arasinda mali yolsuzluk arttikça, çalisacaklarin büyük bir kismini potansiyel olarak daha fazla yolsuzluk yapabilen kisiler olusturacaktir. Yolsuzluk atmosferinde, yanlis tanitima dayali istihdam politikasi sözkonusu olabilir. Dördüncüsü, yolsuzluk, vergi sisteminde reform için gelecekte olumsuz etkiler yaratabilir. Örnegin güçlü vergi yükümlüleri kadar bürokratlar ve politikacilar da vergi sisteminin kontrolü ve etkilerinden korunmak için degisimler yapilmasi konusunda israr edebilirler. 

Örnegin Endonezya’da vergi reformlarinda en güçlü israr, vergi memurlarindan gelmistir. Çünkü bunlar vergi sisteminin  kisisellestirilmemesinden ve basitlestirilmesinden en fazla kayiplari olan kisilerdi (Flatters & Macleod, 1995: 409). 

Sonuç olarak yolsuzlugun vergi kaçakçiligini arttirdigi genel kabul gören bir 
görüs oldugu söylenebilir. Örnegin yolsuzluk ve birim basina nominal oranda katma deger vergisinin verimliligi arasinda negatif bir iliski oldugu yapilan ampirik çalismalarla gösterilmistir. Böylece yolsuzlugu azaltmak için alinan önlemlerin önemli ölçüde vergi gelirlerini artirmasi beklenir (Tanzi: 2003, 10, 16). 

B. AMPİRİK ÇALIŞMA 

Yolsuzluk konusunda ampirik olarak çalismak oldukça zordur. Çünkü 
yolsuzlugun birçok belirleyicisinin bulunmasinin ötesinde bunlar çok çesitli yönlerden birbirleriyle iliskilidirler. Bazilari çabuk degisebilir, dogrudan gözlemek zordur (Treisman, 2000: 437). 
Birbirleriyle iliskilidirler. Bazilari çabuk degisebilir, dogrudan gözlemek zordur 
(Treisman, 2000: 437). 

Bu çalismada yolsuzluk ve vergi yapisi arasindaki iliski Tanzi ve Davoodi’nin bu 
konuda yaptiklari ampirik çalisma modeli (Tanzi and Davoodi, 2000) esas alinarak açiklanmaktadir. 

Ülkeler açisindan yolsuzluk düzeyleri açiklanirken görüldügü gibi (Tablo:1) 
yolsuzluk düzeyi yüksek olan Türkiye’de 1995-2002 dönemi itibariyle yolsuzluk düzeyi ile yolsuzlugun nedenleri arasinda yer alan vergi yapisi arasinda korelasyon arastirilmaktadir. Vergi yapisinin belirleyicileri olarak; vergilerin (gelir, kurumlar ve katma deger vergileri )GSYIH içindeki payi (vergi yükü), vergi denetmenlerinin sayisi, vergi inceleme sayisi alinmistir.4 Bu belirleyiciler, hem esas alinan yukarida belirlenen modelde hem de bu alanda yapilan ampirik çalismalarda (Ghura, 1998 ve Flatters & Macleod, 1995) temel olarak alinan degiskenlerdir. 

Regresyon denkleminde yer alan yolsuzluk düzeyi (YD) bagimli degiskendir. 
Bagimsiz degiskenler ise; Vergi yükü (VY), vergi denetmenleri sayisi (VD), vergi 
inceleme sayisi (VIS), GSYIH içinde gelir vergisinin (GV), kurumlar vergisinin (KV) ve katma deger vergisinin (KDV) payidir. 

Denklemdeki degerler, MINITAB istatistik paket programina veriler girilerek, 
stat modülünün altindaki regresyon alt modülünden elde edilen sonuçlarla elde edilmistir. 


Yolsuzluk düzeyi ile bagimsiz degiskenlerin tümü arasinda ters yönlü bir iliski 
sözkonusudur. Örnegin vergi inceleme sayisi artarken yolsuzluk düzeyi azalmaktadir. 
Vergi türlerinden gelir vergisi ile yolsuzluk arasinda diger vergilere göre (kurumlar vergisi ve katma deger vergisi) daha kuvvetli bir negatif iliskinin oldugu gözlenmektedir. Yani yolsuzluk en fazla gelir vergisi hasilatinin azalmasina neden olmaktadir. Diger bir ifadeyle yolsuzluk bu vergi türünde daha yaygindir. Bu sonuçta gelir vergisine tabi mükellef sayisinin, kurumlar vergisi’nin mükellef sayisina oranla daha fazla olmasi dolayisiyla denetimlerinin güçlesmesi, verginin ödenmesinde mükelleflerin vergi idareleri ile daha sik ve yakin iliskide bulunmasi gibi yolsuzlugu tesvik eden faktörlerin daha fazla olmasinin önemli payi bulunmaktadir. Bu sonuç teorik kisimda belirtilen durumlari yansitmaktadir. Ikinci sirada kurumlar vergisi gelirken onu katma deger vergisi izlemektedir. Bu üç vergi ile yolsuzluk arasindaki belirlilik katsayi (R2) % 49,8’dir 

4 1995-2002 yillari için alinan degiskenlerin degerleri, Transparecny International ve T.C. Maliye Bakanligi verilerden saglanmistir. 

(Denklem 3). Yani yolsuzlugun % 49,8’i GV, KV ve KDV tarafindan 
açiklanabilmektedir. 

(Denklem 3). Yani yolsuzlugun % 49,8’i GV, KV ve KDV tarafindan 
açiklanabilmektedir. 


Denklem (4)’de tüm bagimli degiskenler dahil edilerek belirlilik katsayisi 
bulunmustur. Ancak vergi yükü için anlamsiz (p = 0,106) çiktigi için, denklem (5)’de vergi yükü degiskeni çikarilmistir. 

Yolsuzluk ve modelde ele alinan vergi degiskenleri ülkemizde yüksek olan 
yolsuzlugun özellikle vergileme alaninda oldugunu ve bunda vergi yapisinin payinin da bulundugunu göstermektedir. Örnegin vergi denetmeni sayisinin arttirilmasi, inceleme sayisinin yükseltilmesi yolsuzlugu azaltabilecektir. Daha öncede belirtildigi üzere denetim, yolsuzlugu önlemede kullanilan önemli bir araçtir. Denetim ile yolsuzluk arasindaki negatif iliski çesitli çalismalar ile kanitlanmistir (Wanne, 2003, Tanzi, 1998).Yapilan bu çalismada da ülkemizdeki yolsuzlukta denetim eksikliginin payi oldugu 
görülmektedir. 

C. MALİ YOLSUZLUĞA YÖNELİK ÖNLEMLER 

Olumsuzluklari ekonomik, sosyal ve siyasal yasami etkileyen yolsuzlugun 
yayginlasmasi, dikkatleri yolsuzlugu ortadan kaldirici veya azaltici önlemlere çekmistir. Yolsuzlukla mücadele mikro önlemlerin yanisira, yarattigi etkilerin genisligine paralel olarak makro düzeyde önlemleri de gerektirmektedir. 

Bir ülke ekonomisi için önemli olan vergi alanindaki yolsuzluklarla mücadele 
bu alanda birtakim yapisal mikro reformlari zorunlu kilmaktadir. Ancak bu reformlarin basarisi makro reformlara baglidir. Bu görüse dayali olarak “Ulusal Bütünlük Sistemi” kavrami gelistirilmistir. Ulusal bütünlük sistemi, birbirinden bagimsiz sekiz unsur belirlemektedir. Bunlar; siyasal irade, idari reformlar, denetim birimleri, parlamento, kamusal bilinç, yargi, medya ve özel sektör. Bu düsünce geregi basarili bir yolsuzluk mücadelesinde bunlarin her biri güçlü olmalidir. Çünkü birinde görülecek zayiflik digerini de etkileyecektir. Birçok ülkede örnekleri görüldügü gibi koordinasyonsuz birbirinden kopuk reformlar yolsuzlugu önleyemedigi gibi yolsuzlugu artirici etkiler göstermislerdir (Dye-Stapenhurst, 1998: 4). 

Yolsuzlukla mücadele zaman alici ve maliyetli bir islemdir. Bu durum 
yolsuzlukla mücadelede önemli bir engel olusturmaktadir. Vergileme alaninda vergi matrahinda erozyonlara ve vergi yükünün dagiliminda adaletsizliklere neden olan yolsuzluklara karsi bazi temel önlemler ileri sürülmüstür. Bunlardan bazilari asagida özetlenmektedir: 

Yolsuzlukla mücadele zaman alici ve maliyetli bir islemdir. Bu durum 
yolsuzlukla mücadelede önemli bir engel olusturmaktadir. Vergileme alaninda vergi matrahinda erozyonlara ve vergi yükünün dagiliminda adaletsizliklere neden olan yolsuzluklara karsi bazi temel önlemler ileri sürülmüstür. Bunlardan bazilari asagida özetlenmektedir: 

-Yolsuzlukla mücadelenin en basit ve en radikal yolunun resmi olarak yasaklanan ve kontrol edilen bir faaliyeti yasallastirma oldugu belirtilmektedir. Örnegin Singapur’da daha fazla malin gümrük vergisiz ithaline izin verildiginde gümrüklerdeki yolsuzlugun azaldigi gözlenmistir (Bardhan, 1997: 1335). 

-Büyüme literatüründe yolsuzlukla mücadele için çesitli efektif politik araçlar 
tanimlanmistir. Örnegin kamusal hizmetlere bayanlarin daha yüksek oranda katilimini saglamak5, basina daha fazla özgürlük vermek, daha yüksek rekabet (Ades and Di Tella, 1999) veya daha degisken enflasyon uygulamak diger alanlarda oldugu gibi mali alanlarda da yolsuzluk düzeyini düsürebilir (Gatti, Paternostro and Rigolini, 2003: 2). 

-Denetim kurumlari, yargi sistemi ve kararli siyasi irade yolsuzlukla mücadelede kilit unsurlar olarak görülmelidir. Özellikle etkin bir denetim, vergi konulari ile vergi yükümlülerinin bulunmasi ve vergi matrahinin tam olarak kavranmasini gerektirir (Turhan, 1993: 81). 

-Kamu mali yönetiminde saydamligin yolsuzlugu önemli ölçüde azalttigi görüsü son yillarda üzerinde önemle durulan bir diger önlemdir. 

Mali saydamligi saglamak ve böylece yolsuzlugu önlemek üzere özellikle 1990 
sonrasinda birçok uluslararasi örgüt ve kuruluslar (OECD, Avrupa Konseyi, Dünya Bankasi, Avrupa Birligi, Uluslararasi Saydamlik Örgütü, IMF gibi) önemli çalismalar yapmislardir. Bu örgütler içinde özellikle Uluslararasi Saydamlik Örgütü ve IMF’nin kapsamli çalismalari olmustur. 

Merkezi Berlin’de bulunan sivil toplum örgütü Uluslararasi Saydamlik 
Örgütünün amaci, hükümetlerin hesap verilebilirligini artirmak ve ulusal, uluslararasi düzeyde yolsuzlukla mücadele çabalarini güçlendirmektir. 

Bu örgüt çesitli raporlar hazirlamaktadir. Örnegin “OECD Yabanci Kamu 
Görevlilerine Rüsvet Verilmesinin Önlenmesine Dair Sözlesme” uygulamasini 
izlemektedir. Bu konuda Avustralya, Almanya, Macaristan, Japonya, Meksika, Slovakya, Ispanya, Isviçre ve Ingiltere hakkinda ülke raporlari hazirlamistir.Yine çesitli uluslararasi örgüt ve kurumlarin hazirladigi anlasmalarin uygulamalarini izlemektedir (Uluslararasi Mali Standartlar, 2002: 441-442). Örgüt “Yolsuzluk Algilama Endeksleri (Corruption Perception Index) ve “Rüsvet Verenler Endeksleri (Bribe Payers Index)” 

5 Yapilan çalismalarda bayanlarin yolsuzluklara daha fazla karsi çikan diger bir ifade ile daha az hosgörü gösteren gruplar içinde yer aldiklari sonucuna ulasilmistir (Knack and Azfer, 2003). 


yayimlamaktadir. Bu endeksler sayesinde ülkelerdeki yolsuzluk düzeyleri ve uluslararasi karsilastirma olanagi saglamaktadir. Sayimlamaktadir. Bu endeksler sayesinde ülkelerdeki yolsuzluk düzeyleri ve uluslararasi karsilastirma olanagi saglamaktadir. 

IMF de mali saydamlik konusunda kapsamli çalismalar yapan bir diger 
kurulustur. IMF mali saydamlikla ilgili standartlari belirlerken 4 genel ilke 
benimsemistir. Bu ilkeler sunlardir (IMF, Revised Code of Good Practices on Fiscal Transparency, 2001): 

1) Hükümet içerisindeki rol ve sorumluluklar açik olmalidir. Bütçenin sinirli kapsami mali yönetime engel olusturmamali, vergi ödeyenlerin haklari korunmalidir. 

2) Hükümetin faaliyetleri ile ilgili bilgiler kamuya açik olmalidir. 

3) Bütçe hazirlama, uygulama ve raporlama süreçleri açik olmalidir. 

4) Mali bilgilerinin, genel kabul gören veri kalitesi standardinda olmasi ve mali bilgilerin bagimsiz bir denetime tabi tutulmasindan olusmaktadir. 

-Daha önce belirtilen yolsuzlugu tesvik eden vergileme alanlarinin kaldirilmasi veya minimize edilmesidir. 

SONUÇ 

Uzun bir geçmisi olan yolsuzluk ulusal ve uluslararasi düzeyde 1990’li yillarla 
birlikte yaygin olarak gündemde yer almaya baslamistir. Bu gelisimde basta küresellesme olmak üzere dünyada yasanan ekonomik ve sosyal degisimlerin önemli etkisi olmustur. Yolsuzluk düzeyinin gelismekte olan ülkelerde gelismis ülkelere göre daha yüksek oldugu görülmektedir. Bu sonuçta yolsuzluga zemin hazirlayan faktörlerin gelismekte olan ülkelerde ve geçis ekonomilerine sahip ülkelerde daha fazla bulunmasinin büyük payi bulunmaktadir. 

Bir ülkedeki vergi yapisinin yolsuzluga neden olmasi, hem vergi gelirlerini 
azaltip hem de vergi yükünün dagiliminda adaletsizlik yaratacagi yapilan çalişmalarla gösterilmistir. Sonuçta yolsuzluk vergi matrahini asindirip ve vergi sistemini daha az artan oranli yapabilir. Bu olumsuz etkiler sonuçta mali açiklara neden olacak, kamu harcamalarinda etkinligi düsürecek ve büyümeyi negatif yönde etkileyecektir. Türkiye için yapilan ampirik çalismada, vergileme alanindaki yolsuzlukta vergi yapisinin payi oldugu görülmektedir. Özellikle gelir vergisinin bu konuda dikkat çekici oldugu vurgulanabilir. 

Bu baglamda ülkemiz açisindan özellikle gelir vergisi alaninda güçlü reformlara 
gereksinim oldugu söylenebilir. Vergi gelirlerinin artirilmasi için yolsuzlugu önleyici önlemler alinmalidir. Vergileme alaninda yolsuzlugu azaltmayi saglayacak önlemleri içeren (örnegin vergi denetmenlerinin sayisinin artirilmasi, yolsuzluga neden olan vergileme alanlarinin yaratilmamasi gibi) mikro reformlarin yapilmasi gerekmektedir. Ancak bu tek basina yeterli degildir. Mikro reformlarin, makro reformlarla tamamlanmasi halinde yolsuzlukla mücadelede istenen basari saglanabilir. 


KAYNAKLAR 

· Ades, A. and D. Tella, R. (1999), “Rents , 89(4), 982-983.American Economic Review Competition and Corruption”, 
· Bardhan, P. (September, 1997), “Corruption and Development: A Review of Issues”, , XXXV(3), 1320-1346.Journal of Economic Literature 
· Berck, P. J. and Maher, M. W. (1986), “A Comparison of Bribery and Bidding in Thin Markets”, , 20(1), 1-5.Economic Letters 
· Besley, T. and Mclaren, J. (January, 1993), “Taxes and Bribery: The Role of Wage Incentives”, , 103, 119-141.The Economic Journal 
· Carvajal, R. (March, 1999), “Large-Scale Corruption: Definition, Causes, and Cures”, , 12(4), 335-353.Systemic Practice and Action Research 
· Cingi, S. (1994), “Yolsuzluk Olgusu ve Ekonomik Analizi Üzerine Notlar”, , 12, 1-12.Hacettepe Üniversitesi IIBF Dergisi 
· Del Monte, A. and Papagni, E. (2001), “Public Expenditures, Corruption, and Economic Growth: The Case of Italy”, , 17, 1-16. 
  European Journal of Political Economy 
· Dimov, M. (2003), “Corruption in Balkan Countries”, , 285-288. 
  Global Corruption Report 2003 
· Dye, K.M. nad Stapenhurst, R. (1998), “Pillars of Integrity: The Importance of Supreme Audit Institutions in Curbing Corruption”, , 
  Institude of The World Bank. The Economic Development 
· Fisman, R. and Gatti, R. (2002), “Decentralization and Corruption: Evidence Across Countries”, , 83(3), 325-345.Journal of Public Economics 
· Fjeldstad, O-H. and Tungodden, B. (2001), , Bergen: CMI Working Papers, WP 2001:13. Fiscal Corruption: A Vice or Virture? a 
· Flatters, F. & Macleod, W. B. (1995), “Administrative Taxation”, , 2, 397-417.International Tax and Public Finance 
  Corruption and 
· Galtung, F. (2003), “2002 Bribe Payers Index”, , 266-268. 
  Global Corruption Report 2003 
· Gatti, R. Paternostro, S. and Rigolini, J. (2003), “Individual Attitudes Toward 
  Corruption: Do Social Effects Matter?”, 1-19.World Bank Policy Research, 
· Ghura, D. (1998), “Tax Revenue in Sub-Saharan Africa: Effecets of Economic 
  Policies and Corruption”, , WP/98/135, 1-24.IMF Working Paper 
· Goorha, P. (2000), “Corruption: Theory and Evidence Through Economies in 
  Transition”, , 27(12), 1180-1204.International Journal of Social Economics 
· Gould, D. J. and Amaro-Reyes, J. A. (1983), “The Effects of Corruption on Administrative Performance”, , No: 580.World Bank Staff Working Paper 
· Huther, J. and Shah, A. (1998), 
, World Bank Research Working Paper, No:1894. Applying a Simple Measure of Good Governance 
  to The Debate on Fiscal Decentralization 
· IMF, 
http://www.imf.org/external/np/fad/trans/code.htm#code 
Revised Code of Good Practices on Fiscal Transparency (2001). 
· Karakas, E. (2000), “Dünya’da Kamu Mali Yönetimi ve Seffaflik”, , Antalya: Akdeniz Üniversitesi I.I.B.F. Yayin No:3, 19-25. 
  15. Türkiye Maliye Sempozyumu 15-17 Mayis 2000 
· Knack, S. and Azfar, O. (2003), “Gender and Corruption”, , 295-297. 
  Global Corruption Report 2003 
· Lambsdorff, J. G. (2002), “Corruption and Rent-Seeking”, , 113, 97-125. Public Choice 
· Lambsdorff, j.G. (2003), “2002 
  , 262-265.Corruption Report 2003 Corruption Perceptions Index”, Global 
· (2000), ”Parliament Challenge of Controlling Corruption”, Canada: 1998 Laurentian Seminar and Good Governance: The 
· Mauro, P. (August, 1995), “Corruption and Growth”, , CX(3), 681-712. The Quartely Journal of Economics 
· McMullan, M. (1961), “ A Theory of Corruption”, , 9, 181-201.Sociolgy Review 
· Mookherjee, D. (1997), “Incentives Reforms in Developing Country Bureaucracies. Lesson from Tax Administration”, 
  , Washinton: World Bank. The Annual Bank Conference on Development Economics 
· Potter, B. (2002), 
   , New York: United Nations. Fiscal Transparency, Fiscal Rules and Globalization: A Way Forward For Developing and Transition Economics 
· Rijckeghem, C. V. And Weder, B. (1997), “Corruption and The Rate of Temptation: Do Low Wages in The Civil Service Cause Corruption?”, 
   , WP/97/73, 1-56. IMF 
Working Paper 
· Rooke, P. 
Collusion 
(September, 1999), 
and Nepotism: A 
“National Integrity, The Enemy of Corruption, 
Transparency International Perspective”, The 137 37 
.Challenge for NGOs: The Role of Civil Society In Indonesia 
www.infid.orid/oldconf/1999/Peter Rooke.htm. 
· Shleifer, A. and Vishny, R. W. (August, 1993), “Corruption”, The Quartely 
, CVIII(3), 599-617.Journal of Economics 
· Stiglitz, J. E. (2002), “New perspectives on Public Finance: Recent Achievements and Future Challenges”, , 86, 341Journal 
  of Public Economics 360. 
· Tanzi, V. (May, 1998), “Corruption Around The World: Causes, Consequences, Scope, and Cures”, , 1-39.IMF Working Paper 
· Tanzi, V. (2003), .Governance, Corruption and Public Finance 
  www.alb.org/Documents/Conference/Governance-CorruptionPFM/01govern.pdf. 
· T. C. Maliye Bakanligi verileri. 
· Tella, R. and Schargrodsky, E. (2003), “Controlling Corruption Through High Wages”, , 289-291.Global Corruption Report 2003 
· Transparency International data. 
· Treisman, D. (2000), “The Causes of Corruption: a Cross-National Study”, 
, 76, 399-457.Journal of Public Economics 
· Turhan, S. (1993), , Istanbul: Filiz Kitabevi.Vergi Teorisi ve Politikasi 
· (2002), Ankara: T.C. Maliye BakanligiUluslar arasi Mal Standartlar 
· Wane, W. (2003), Tax Evasion, Corruption, and The Remuneration of 
, World Bank, Washington:Heterogeneous Inspectors 
· Wolkers, M. (2003), “National Surveys on Corruption in Francophone Africa”, 
, 269-270.Global Corruption Report 2003 

***

YOLSUZLUK VE YOLSUZLUĞUN VERGİ YAPISI ÜZERİNE ETKİLERİ BÖLÜM 2


 YOLSUZLUK VE YOLSUZLUĞUN VERGİ YAPISI ÜZERİNE ETKİLERİ  BÖLÜM 2


v. Kurallar, Yasalar ve Yöntemlerde Saydamlik: 

Mali saydamlik, hükümetin yapisi ve görevleri, maliye politikasi hedefleri, kamu 
sektörü hesaplari ve bunlarin mali görünümü hakkinda kamuya açik olma seklinde tanimlanmaktadir (Uluslararasi Mali Standartlar, 2002: 75). Diger bir ifade ile kamu mali yönetiminde saydamlik; kamu kesimi faaliyetlerinin yapi ve fonksiyonlarinin, maliye politikasinin temel hedeflerinin, kamu kesimi hesaplarinin ve mali alanda gelecege yönelik beklentilerin kamuya açikligidir (Karakas, 2000: 19). 

Mali saydamlik, 1990’larin ikinci yarisindan sonra, çok daha fazla önem 
kazanmistir. Hükümetler, daha fazla saydam olmaya tesvik edilmistir. Basta yolsuzluk olmak üzere birçok soruna daha radikal ve etkin yaklasimlar daha fazla saydamlikla saglayabilir (Potter, 2002:1,3). Çünkü saydamliktan yoksunluk, yolsuzluk için genis bir zemin yaratir. Gizlilik, kamu memurlarina kendileri için rant yaratma ve kamusal düsünceyi sekillendirmede önemli bir araçtir (Stiglitz, 2002: 354). 

Uluslararasi Saydamlik Örgütü (Transparency International), herhangi bir ülkede kapsamli bir mali saydamligin olmamasini yolsuzluk sorununu kilit göstergesi olarak görmektedir (Potter, 2002: 4). Mali saydamlik hükümetlerin hesap verebilirligini güçlendirebilir. 

vi.i. Liderlik ve Kültürel Faktörler: 

Yolsuzluga neden olan bir diger faktör, liderlerin tutumlari ve gösterdikleri 
örnek olma meziyetleridir. Basta bulunan politik liderlerin, akrabalari, arkadaslari veya politik yandaslarinin olasi yolsuzluklarina göz yummalari toplum için dogru örnek olusturmaz. Sonuçta toplumda yolsuzluk artar. Yine bir bürokratik elitizm kültürünün varligi, yolsuzluk üretenler ile toplumun geri kalanlari ve kamu görevlileri için bir ayrima yol açabilir (Rijckeghem and Weder, 1997: 26). 

Kamu görevlilerinin iyi egitim düzeyine sahip olmalari, yolsuzlugu düsürücü bir 
faktörü olabilir. Nitekim nüfusun daha egitimli ve “kamu” ile “özel” kesim arasinda normatif ayrimin daha açik oldugu, ekonomik olarak daha gelismis ülkelerde yolsuzluk daha düsük olacaktir. 

Yolsuzluk dini geleneklerle de baglantilidir. Örnegin yolsuzluk orani, protestan 
gelenekli ülkelerde daha düsük olabilmektedir. Yapilan bir arastirmada yüksek protestan oranina sahip Irlanda’da yolsuzluk orani, diger Avrupa ülkelerinden hemen hemen bir puan daha düsüktür (10 puanlik ölçekte). Yine etnik olarak daha fazla bölünmüs ülkelerde yolsuzluk daha büyük ve yaygin olabilmektedir (Treisman, 2000: 405, 406, 427). 

Fisman ve Gatti yaptiklari çalismalarinda, daha yüksek oranda mali 
merkeziyetçilikten uzaklasan (adem-i merkeziyetçi) ülkelerde, yolsuzlugun daha düsük olabilecegi sonucuna ulasmislardir. Yine Huther ve Shah da yolsuzluk ve merkeziyetçi olmama arasinda negatif bir iliski oldugunu belirtmektedirler. Merkeziyetçi olmama ve yolsuzluk arasindaki iliski belirlenir iken dört faktöre önem verilmistir. 

Bunlar; 

i) Yargilar arasi rekabet,
ii) Denetim ve dogrudan sorumluluk, 
iii) Karar alma gücünün dagilmasi, 
iv) Bürokratlarin niteliginden oluşmaktadırlar. 

Ancak belirtmek gerekir ki, 
Huther ve Shah sadece merkeziyetçilikten uzaklasma ve yolsuzluk arasinda kosulsuz karsilikli korelasyona bakmaktadirlar. Oysa her iki degiskenle yüksek oranda korelasyona sahip olabilecek birçok baska faktör bulunmaktadir (Fisman and Gatti, 2002: 325-328). 

vii. Ekonomik Kararlar: 

Devletler ekonomiye ne kadar fazla müdahale ederlerse, düzenlemeler ve kaynak dagiliminda ihtiyari uygulamalara zemin yaratilmasi olasiligi da o kadar fazla olur. Döviz kontrolleri kadar, mal ve hizmet sunmada devlet monopollerinin varligi bürokratlara kitligin yarattigi ranti elde etme gücü verir. Ayrica ekonomideki rekabetin derecesi ve sanayi politikalari, yolsuzluk üzerinde önemli bir etkiye sahiptirler (Rijckeghem and Weder, 1997: 25). 

ix. Sosyal Çevre: 

Sosyal çevre yolsuzluga yönelik bireysel tutumlar üzerinde güçlü bir etkiye 
sahiptir. Bireylerin yolsuzluga karsi tutumlari, onlarin kamu idareleri ile olan iliskileri kadar birbirleriyle olan etkilesimin derecesine de baglidir. Diger faktörler sabitken (ceteris paribus), nispi olarak yolsuzluga daha az karsi çikan insanlarin bulundugu bölgelerde yasayan bireyler, yolsuzluga karsi daha iliman ve daha affedici olacaklardir. Bu durum sosyal etkilerin isigindaki teorik model öngörüleriyle de teyit edilmektedir. 

Örnegin yolsuzluk ne kadar yaygin olursa, yolsuzluk için bireysel tesvik o kadar yüksek olacaktir. 

Çünkü cezalandirmadan kurtulmak kadar, yolsuzluk yapabilecek devlet görevlilerini bulmak da o kadar kolay olacaktir (Gatti, Paternostro and Rigolini, 2003: 3, 7). aribus), nispi olarak yolsuzluga daha az karsi çikan insanlarin bulundugu bölgelerde yasayan bireyler, yolsuzluga karsi daha iliman ve daha affedici olacaklardir. Bu durum sosyal etkilerin isigindaki teorik model öngörüleriyle de teyit edilmektedir. Örnegin yolsuzluk ne kadar yaygin olursa, yolsuzluk için bireysel tesvik o kadar yüksek olacaktir. 

Çünkü cezalandirmadan kurtulmak kadar, yolsuzluk yapabilecek devlet görevlilerini bulmak da o kadar kolay olacaktir (Gatti, Paternostro and Rigolini, 2003: 3, 7). 

B.YOLSUZLUGUN ETKİLERİ VE DÜZEYİ 

Genel olarak bir ülke’deki yolsuzluk düzeyini etkileyen üç temel etken vardir. 
Bunlar (Carvajal, 1999: 340): 

1) Yolsuzluk Faaliyetlerinde Söz konusu olan kaynakların miktarı. 

2) Yolsuzluğun sıklığı. 

3) Içerdiği kişilerin sayısı. 

Yolsuzluga karisan kisilerin sayisi, arz ve talep etkilerini göstermektedir. Arz 
etkisi, yolsuzluga karisan memurlarin sayisi ne kadar yüksek olursa, yolsuzluk yapmanin kamu memurlari için o kadar tesvik edici olmasini ifade eder. Yolsuzluga karisan memurlarin sayisinin artmasina paralel olarak bunlarin yakalanmasinin kolaylasmasi ise, talep etkisi olarak ifade edilmektedir (Gatti, Paternostro and Rigolini, 2003: 4). 

Ayni zamanda yolsuzlugun ekonomik, mali, sosyal ve siyasal olmak üzere bazi 
etkileri bulunmaktadir. Ancak yolsuzlugun “net etkisini” hesaplamak olasi degildir (Cingi, 1994: 13). Asagida bu etkiler özetlenmektedir. 

1.Ekonomik veMali Etkiler 

Yolsuzlugun ekonomik ve mali etkileri konusunda farkli görüsler bulunmaktadir. 

-Yolsuzlugun büyüme üzerinde olumlu etkisinin oldugu görüsü, 1990’larin ortalarina kadar yaygin bir görüs olmustur. Bu görüs su tezlere dayanmaktadir: Bireylere “Hizli para (Speed money)” akisi saglayarak gecikmelere yol açan bürokrasiden kaçinma olanagi verebilir (Mauro, 1995: 681). Diger bir ifadeyle yolsuzluk sayesinde zaman kullaniminda etkinlik saglanabilir. Buna göre, zamanlari degerli olanlar bürokratik engelleri kaldirmak için en yüksek rüsveti ödeyerek zamandan tasarruf saglayabilirler. Bu baglamda yolsuzlugun “ekonomik mekanizmayi yaglandirdigi (hizlandirdigi)” veya “ekonominin 
tekerleklerini yaglandirdigi” ve genelde ekonomik menfaatler ve yatirimlara yönelik kati engelleri kaldirarak ekonomileri daha etken kildigi görüsü ileri sürülmekteydi. Bruce Lloyd rüsvet sayesinde bürokratik kirtasiyeciligin by-pass edilerek ekonomik kalkinmanin hizlandirilabilecegini belirtmistir (Cingi, 1994: 4). Yolsuzluk yatirimlari optimal kullanima yöneltebilmektedir. Çünkü en etkin yatirimcilar en yüksek rüsveti ödeyebilirler. 


Ayrica yolsuzluk, hükümetlere kamu görevlilerinin ücretlerini düsük düzeyde tutma olanagi vermektedir. 
Ayrica yolsuzluk, hükümetlere kamu görevlilerinin ücretlerini düsük düzeyde tutma olanagi vermektedir. 

-Bazi arastirmacilar ise, yaygin bir yolsuzluga karsi çikmakla birlikte minimal miktarda yolsuzlugun, hükümetlerin kati yükümlülüklerini kaldirdigi için etkili olabilecegini belirtmislerdir (Beck and Maher, 1986). 

-Bazi politik bilimciler, yolsuzlugun optimal düzeyinin pozitif oldugunu belirtmelerine ragmen, yolsuzlugun kalkinma için zararli oldugunu ifade etmektedirler. Bu görüs özellikle ampirik çalismalarla desteklenmistir (Gould and Amaro-Reyes, 1983). 

Günümüzde yolsuzlugun büyüme üzerinde olumsuz etkileri oldugu genel kabul 
görmektedir. Bu görüs çerçevesinde yolsuzluk sosyal bir patoloji olarak kabul 
edilmektedir. Yolsuzluk kanserin bir biyolojik organizmanin yasamasi üzerinde yarattigi etkilere benzer sekilde ülke kalkinmasini etkiler denilmektedir (Carvajal, 1999: 335). 

Yolsuzluk yatirimlarin düzeyini azaltir ve ekonomik büyümeyi düsürür. A. Shleifer ve R. Vishny yaptiklari ortak çalismalarinda artan yolsuzlugun yatirim olanagini darattigini belirtmektedirler (Shleifer and. Vishny, 1993). Yatirimlar ve yolsuzluk arasindaki bu negatif iliski hem istatiksel hem de ekonomik anlamda önemlidir. Örnegin Bangledes için yapilan bir arastirmaya göre, bu ülke bürokrasisinin dürüstlügü ve etkinligi Uruguay’daki düzeye ulastirabilseydi, ülkede yatirim orani hemen hemen % 5 puan ve yillik GSYIH büyüme orani % 1.5 yükseltilebilirdi seklinde bir yorum yapilmaktadir (Mauro, 1995: 683). 

Yolsuzluk ayni zamanda kamu kaynaklarinin büyümeyi artirici yatirimlara 
kanalize edilmesini önler. Daha yüksek rüsvetler, verimli yatirimlar üzerindeki kârliligi düsürür (Bardhan, 1997: 1328). Yolsuzluk olgusunun ekonomik sonucu, daha az yatirim ve beseri sermaye birikimi oraninda düsme ve kaynak dagiliminin bozulmasi olusturur. 

Yolsuzluk kamu gelirlerini düsürür ve harcamalarini arttirir. Bunun sonucu 
büyük mali açiklardir. Yolsuzluk hükümetler için saglikli bir maliye politikasi izlemeyi zorlastirir. Asya Kalkinma Bankasinin verilerine göre, yolsuzluk devletin ürettigi kamusal mal ve hizmetlerin maliyetlerini % 20-100 oraninda artirarak, vergi gelirlerinin % 50’si kadar devlete yük getirmekte ve bir ülkenin dis borçlarin daha fazla artmasina neden olmaktadir (Rooke, 1999: 4). 

2. Sosyal Etkiler 

Yolsuzlugun gelir esitsizligini artirmasi olasidir. Çünkü yolsuzluk bundan 
yararlanan bireylere, toplumun geri kalan kismina maliyet yükleme pahasina bir takim avantajlar saglayarak daha iyi durumda olmalarina izin verir. Özellikle dikey degisme yaratan yolsuzluk gelir dagilimini büyük ölçüde degistirir (Carvajal, 1999: 336-337). Devlete ve kurumlara olan güven sarsilir. Sosyal sermayeyi asindirarak özellikle nitelikli isgücünün mobilitesini arttirir. 

3. Siyasal Etkiler 

Yolsuzluk ülke yönetimine zarar verip, siyasal sürecin mesrulugunun 
sorgulanmasina neden olabilir. Yolsuzluk gerek siyasi partilerin gerekse bürokratlarin dogru karar vermelerini engelleyebilir. Basta yatirimlar olmak üzere birçok alanda yanlis kararlar alinmasina yol açabilir. Özellikle yolsuzlugun siyasiler tarafindan bir oy alipverme araci olarak görülmesi, bürokrasiyi siyasi partilere esir hale getirir (1998 Laurentian Seminar: 21-22). 
Yolsuzluk ülke yönetimine zarar verip, siyasal sürecin mesrulugunun 
sorgulanmasina neden olabilir. Yolsuzluk gerek siyasi partilerin gerekse bürokratlarin dogru karar vermelerini engelleyebilir. Basta yatirimlar olmak üzere birçok alanda yanlis kararlar alinmasina yol açabilir. Özellikle yolsuzlugun siyasiler tarafindan bir oy alipverme araci olarak görülmesi, bürokrasiyi siyasi partilere esir hale getirir (1998 Laurentian Seminar: 21-22). 

C.YOLSUZLUĞUN BOYUTLARI 

Yolsuzluk sorunu son yillarda akademik çevreler ve politikacilar yaptigi 
tartismalarda genis yer vermelerine ragmen, mikroekonomik düzeyde yolsuzlugu belirleyecek dökümanlara ulasilamamaktadir (Gatti, Paternostro and Rigolini, 2003: 14). Çünkü yolsuzlugu dogrudan ölçmek olasi degildir. Ancak bazi verilere, anketlere dayali olarak “yolsuzluk algilama endeksi (corruption perception index)” aracigiyla ölçüm yapilabilmektedir. Yolsuzluk algilama endekslerinde bilgilendirilmis,genel kamu ve ülke analistleri, isadamlarindan olusan gözlemciler ülkeleri 0’dan (yolsuzluk düzeyi en yüksek olan) 10’a (en düsük yolsuzluk düzeyine sahip olan) kadar siralamaktadirlar (Transparency International). Bu endekslerde (Tablo:1,2 ve 3’de) yer alan yolsuzluk 
belirli bir etkene bagli yolsuzluk düzeyini degil, genel durumu göstermektedir. 

Tablo:1’de çesitli ülkeler açisindan yolsuzluk düzeyi (yolsuzluk algilama endeksi) verilmektedir. Yolsuzluk düzeyi gelismekte olan ülkeler ve azgelismis ülkelerde daha yüksek oldugu görülmektedir. 

Özellikle Afrika ülkelerinde yolsuzluk temel ekonomik ve sosyal bir sorun olarak 
görülmektedir. Örnegin Fas’da yapilan arastirmalarda yolsuzluk % 87’lik bir oranla ülkenin en önemli sorunlarindan biri olarak tanimlanmaktadir. Sirketlerin % 94’nün yolsuzluga karismasi, özel sektörün gelismesinde önemli bir engel olarak kabul edilmektedir. Ayrica bu ülkelerde yolsuzlugun son yillarda daha fazla arttigi gözlenmektedir (Wolkers, 2003: 269). Ülkemizde de yolsuzluk düzeyi oldukça yüksektir. Nitekim Türkiye yolsuzlukta 1996’da 52 ülke içinde 33. siradayken 2000’de 90 ülke içinde 50’ci, 2002’de 102 ülke içinde 64’cü sirada bulunmaktadir. 

Yolsuzluk düzeyini ülkeler açisindan degerlendirmeye yardimci olacak bir baska 
gösterge de rüsvet ödemeleridir. Çünkü rüsvet, yolsuzlugun en önemli göstergelerinden biridir. Tablo: 2 ‘de ihracatta lider konumunda olan ülkelerdeki rüsvet ödemeleri verilmektedir. Rusya ve Çin rüsvet ödemelerinde en yüksek oranli ülkeler iken, Avustralya ve Isveç en düsük düzeyde rüsvetin oldugu ülkeleri olusturmaktadirlar. 



Tablo:1 

Çesitli Ülkelerde Yolsuzluk Düzeyi  Ülke 1996 Siralama 2000 Siralama 2002 Siralama 

Not: 0=En Yüksek Yolsuzluk 10=En Düsük Yolsuzluk 

Kaynak: Transparency International Data 

Geçis ekonomileri arasinda yer alan Rusya ve Çin’de yolsuzluk düzeyinin diger 
geçis ekonomileriyle karsilastirildiginda da oldukça yüksek oldugu görülmektedir 
(Tablo:3). Geçis ekonomileri, 1980 sonrasi dönem itibariyle incelendiginde Macaristanin en dikkat çeken ülke oldugu gözlenmektedir. 1990’li yillarda bu ülkede yolsuzluk, 1980’lere göre önemli ölçüde düsme göstermistir. Bu gelismede öncelikle 1988’de piyasanin yabanci dogrudan yatirimlara açilmasinin büyük katkisi olmustur (Goarha, 2000: 1189). 
iyasanin yabanci dogrudan yatirimlara açilmasinin büyük katkisi olmustur (Goarha, 2000: 1189). 

Issizlik, yoksulluk gibi ciddi ekonomik ve sosyal sorunlara sahip olan bu ülkeler 
için yolsuzluk, en önemli sorunlarindan biri olarak güncelligini korumaktadir (Dimov, 2003). 



Tablo: 2  2002 Rüsvet Ödeme Endeksi 
Not: 0=Yüksek Rüsvet Düzeyi 
10= Düşük Rüsvet Düzeyi 

Kaynak: Transparency International Data. 



Tablo:3 Geçis Ekonomilerinde Yolsuzluk Endeksleri 
Kaynak: Transparency International Data 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***