28 Eylül 2018 Cuma

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 2

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 2


3-Yayınlanmış Eserler 

Hazırlamış oldugumuz bu çalısmamızın en önemli kaynaklarını yayınlanmış olan eserler olusturmaktadır. Çalısmamızın hazırlanmasında özellikle 20. yüzyılın ilk 
çeyreginde yasanan bazı olaylara tanık olmuş Kürtçü yazarların eserleri basvurdugumuz önemli kaynaklar durumundadır. Zira, günümüzdeki pek çok Kürtçü yazar tarafından yayınlanan eserler kaynak olarak anılan dönemdeki sözünü ettigimiz kisilerin yazdıklarına dayanmaktadır. Bu kisilerin kendi ifadeleri ile belirttigi bilgilerin kullanılması, bazı çevreler tarafından öne sürülen ve üniversitelerde hazırlanan çalısmalarda Türkiye Cumhuriyeti yanlısı yayınların kullanıldıgı ve bu yayınlarda tek taraflı olarak resmi ideolojinin görüslerinin bulundugu iddiasına belirli oranda cevap olmak amacı tasımaktadır. Zira Kürtçü yazarlar tarafından hazırlanan eserlere bakıldıgı zaman dahi, gerek Osmanlı döneminde olsun, gerekse Milli Mücadele döneminde olsun dış güçlerin Kürtler ile ilgili yürüttükleri faaliyetler hususunda gayet açık ve net bilgiler bulunmakta dır. Çalısmanın hazırlanması sırasında, özellikle Doz, Avesta, Özge ve Nujen Yayınevleri tarafından yayınlanan eserlere ulasılmış ve gerekli kısımlar kullanılmıstır. Kürtçü yayınlarda yer alan eserlerin künyeleri Bibliyografya kısmında belirtilmistir. 

Milli Mücadele döneminde Kürtlere yönelik yürütülen özellikle ngiliz faaliyetlerinin incelemesini içeren ve Kürtçü yayınevleri tarafından yayınlanan iki eser ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Robert Olson’un çalısmasıdır. Olson’un 

İngiliz arsiv belgeleri ile yayınlanmış olan diger çalısmalara dayalı olarak hazırlamış oldugu eserinin 11-138 sayfaları arasındaki kısım, Osmanlı Devleti son dönemi ile Milli Mücadele sürecini içeren süredeki Kürtçülük hareketleri ve dış güçlerin Kürtler konusundaki faaliyetleri ile ilgili geniş bilgiler ihtiva etmektedir18 . 

İkinci eser ise Lazarev’in çalısmasıdır. Marksist bakış açısı ile hazırlanmış olan bu eser Rus arsiv belgelerinin kullanılması açısından özel bir öneme sahiptir. 
Lazarev’in eserinin 7-251 sayfaları arasındaki kısımlar, Osmanlı son dönemi ve Milli Mücadele dönemindeki Kürtçülük çalısmaları ve dış güçlerin Kürtlere yönelik faaliyetleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler içermektedir19 . 

Kürtçü bakış açısına uygun olan bu eserlerin yanı sıra, Milli Mücadele dönemindeki dış güçlerin faaliyetleri ile ilgili olarak Türkiye’deki bilim adamlarının da çalısmaları bulunmaktadır. Bu husustaki en önemli çalısma, Prof. Dr. Mim Kemal Öke tarafından hazırlanmış olan ve özellikle İngiliz belgelerini kullandıgı eseri dikkate deger bir özellik tasımaktadır. Eserinde ngiliz politikaları üzerinde tespitlerde bulunan Mim Kemal Öke, özellikle Edward Charles Noel’in faaliyetlerini ayrıntılı olarak incelemistir20 . 

Çalısmamız sırasında kullandıgımız bir diger önemli eser de Erol Kurubas’ın çalısmasıdır. Yayınlanmış eserlere dayalı olarak çalısmasını hazırlayan Kurubas, 
degisik bir bakış açısı ile Yüksek Lisans tezi olarak eserini hazırlamış ve daha sonradan yayınlamıstır21. Çalısmamızda kullanılan bir diger çalısma ise, Selçuk Ural’ın Edward Charles Noel’in faaliyetleri ile ilgili arsiv vesikalarına dayalı olarak hazırlamış oldugu makalesidir. Özellikle ATASE Arsivi’nde yer alan belgeleri inceleyen Ural, bu dönemdeki idarecilerin Noel’in faaliyetlerini ne kadar yakından takip ettiklerini göstermesi açısından önemli bir çalısma olarak göz önünde bulundurulmustur22 . 


Milli Mücadele döneminde İngilizlerin Kürtlere yönelik faaliyetlerinin delillerini göstermesi açısından dikkate deger bir diger önemli eser de son yıllarda Türkçe’ye çevrilerek yayınlanmış olan Edward Charles Noel’in 1919 yılının Agustos ve Eylül aylarındaki inceleme gezisi adı altındaki faaliyetlerini anlattıgı günlügüdür. Avesta Yayınları arasında çıkan bu eserin son kısmına, Noel’in aynı yılın ilk döneminde kaleme alarak 18 Temmuz 1919’da İstanbul’da tamamlayıp gerekli birimlere takdim ettigi “Kürt Durumuna Bakıs” adını tasıyan raporu da yayınevi tarafından eklenmistir (s.135-159)23 . 

Çalısmamız içinde kullanılan bir diger eser de, Milli Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Pasa’nın Milli Mücadele’yi 
anlattıgı büyük eseri Nutuk’tur. Bu eserde, Milli Mücadele’nin nasıl basladıgı ve hangi sartlar içerisinde yürütüldügü tüm ayrıntıları ile mevcuttur. Çalısmamız sırasında Atatürk’ün kaleme aldıgı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulusunun anlatıldıgı en önemli temel eser niteliginde olan Nutuk’tan da faydalanma yoluna gidilmistir24 . 

4-Sanal Ortamdaki Bilgiler 

Hazırlamış oldugumuz bu çalısmamızda, sanal ortam olarak adlandırılan internette yer alan bilgilerin de kullanılması yoluna gidilmistir. Bilgi çagı olarak adlandırılan günümüz sartları içerisinde, propaganda amacı ile özellikle Kürtçü çevreler tarafından İnternet üzerinden bir çok yayın yapılmaktadır. Çalısmamız sırasında, internette yer alan bu yayınlar ile degisik kisiler tarafından hazırlanan bilgiler belirli oranda kullanılmıstır. 

I. DÜNYA SAVAŞINA KADAR GENEL DURUM; BİRİNCİ BÖLÜM 

18. VE 19. YY. BÜYÜK DEVLETLERİN OSMANLI DEVLETİ ÜZERİNDEKİ EMPERYAL EMELLERİ VE I. DÜNYA SAVAŞINA KADARKİ TARİHİ SÜREÇ 

I-OSMANLI DEVLETİ’NİN  I. DÜNYA SAVAŞINA KADAR GENEL DURUMU 

Osmanlı Devleti tarihi süreç içerisinde büyük bir ihtisama erismesine ragmen, gerileme ve çöküş dönemlerinde zaman zaman küçük düsürülmelere maruz kalmıstır. Devlet; Avrupa’nın dogusuyla, Afrika’nın kuzeyi ve Asya’nın da batısında elinde bulundurdugu toprakların cografi ve stratejik önemi dolayısıyla, emperyalist yayılma siyaseti izleyen Avrupa devletlerinin ihtiraslarını üzerine çekmistir. Devletin gerilemeye baslaması ile birlikte, ortaya çıkan manevi çöküntü de, yabancı ülkelerin istahlarını kabartmaktan geri kalmamıstır. Osmanlı Devleti’nin bu zaafından istifade etmek isteyen emperyalist batı devletleri Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren herhangi bir iç veya dış ihtilaftan, Osmanlı aleyhine, fakat kendi lehine anlasmalar akdine muvaffak olmuslardır. 

Durumun bu hale gelmesi sonucunda, Osmanlı Devleti yavaş yavaş parçalanmaya baslamış ve “ Hasta Adam ” olarak adlandırılan devletin mirasına el koymak için büyük devletler “Osmanlı Devleti’nin ölümü anlamına gelecek olan” yıkılması yolunda büyük bir sabırsızlıkla beklemeye baslamıslardır. 

Halbuki Osmanlı Devleti XVI. yüzyıl ortasında, Türk tarihinin hakiki bir determinizmine uyarak Avrupa’nın dogusunda muazzam olarak adlandırabilecegimiz büyük İmparatorluk kurduktan sonra, bu bölgede, dönemin uluslararası camiasını teskil eden Hıristiyanlık dünyası ile çarpısmış ve muzaffer orduları yüzyıllar boyu kendisini imha etmek için çalısan kuvvetleri püskürtmeyi basarmıstı. 

Ancak XVII. yüzyıldan itibaren, geniş ve zengin topraklara sahip olan ve pek çok önemli kara ve deniz yollarına hakim bulunan Osmanlı Devleti, yavaş 
yavaş zayıflayarak, hakimiyeti altında bulunan topraklar da durmaksızın eksilmeye baslamıstır. 

Filhakika Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra (1566), devletin sosyal ve politik organizasyonunda bir duraklama baslamıstır. Kuvvetli sultanlar ve vezirler devrinde henüz fazla belirgin olmayan çöküş nedenleri, özellikle 1683’ten itibaren devleti kaçınılmaz bir suretle düsüse sürükleyecek ve Türklerin Viyana yenilgisi ile Avrupa devletlerine, bu memleketin kapılarını zorla ve savasla açmak fikrini verdirecekti. II. Viyana Kusatmasının sonra ortaya çıkan durum, Avrupa Devletleri açısından, “Osmanlı devinin bacaklarının balçıktan oldugu ve bir kere vurulunca düsecek ve parçaları kolaylıkla Asya’ya atılacak” anlamına geliyordu25 . 

XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’ne ait olan degisik bölgelerin bu ülkeden koparılmaya ugrasıldıgı ve herkesin bu taksimden faydalanmaya çalıstıgı bir devirdir. Bu yüzyıl içinde “Osmanlı Devleti’nde her sey ayaktadır. Her gün kanadının bir tüyü koparılmaktadır”. Ancak bu duruma ragmen, XIX. yüzyıl baslarında Dicle, Kafkasya, Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Umman Denizi ile İran Körfezi’ni çevreleyen ve Asya’nın bir yarımadası gibi görünün uzun arazi parçası bu devletin elinde bulunuyor, Afrika’daki topraklar da önemli bir karakter tasıyordu. Osmanlı Devleti’nin sınırlarını daraltan ve hakimiyeti altında bulunan ülkeleri azaltan bu agır, fakat devamlı parçalanmaya karsı koyamaması nedeniyle, devletler arasında rekabetler ortaya çıkarak, bütün Avrupa diplomasisi içerisinde ortaya çıkan ve “Sark Meselesi” olarak adlandırılan bu önemli ve yeni olgu hakkında Avrupa devletleri mesgul olmaya baslamıslardır. 

“Sark Meselesi” olarak adlandırılan husus, bir seri olaylara baglıdır. Bu mesele, daima sekil ve mekan degistirerek, bazen bogazlar meselesi veya karayollarının durumu bahis konusu olmus, bazen de Osmanlı Devleti’ne tabi milletlerin bagımsızlıklarını elde etmeleri amacıyla ayaklandırılmaları ve bunlara destek verilmesi söz konusu olmustur. 

I.Dünya Savasına dogru hızla gidilirken, Avrupa devletleri açısından “hasta adam”ın ne sekilde kurtarılacagı degil de, ne sekilde parçalanacagı ve kimler arasında bölüsülecegi düsüncesi önemliydi26 . 

“Sark Meselesi” aynı zamanda iki siyasetin birbiriyle çarpısması, yani Osmanlı ülkelerinde Çarlık Rusya’sının yayılma siyaseti ile Avrupa devletlerinin koloni 
siyasetleri arasındaki rekabettir. 

XIX. yüzyıl içerisinde Avrupa devletleri Osmanlı Devleti’nde iki siyaset izlemislerdir. Bu siyasetten birisi genel mahiyette ve hepsine samildi: Çöküntü halinde bulunan bu memlekette kendilerine nüfuz bölgeleri saglamak ve toprak kazanmaya çalısmak27 . Fakat bu arada, büyük Avrupa devletlerinin her birine ait olup Osmanlı Devleti’nde uygulamak üzere münferit siyasetleri de vardı. Bu nedenle, XIX. yüzyılın ilk diliminde ve I. Dünya Savasına kadar olan süreç içerisinde, büyük devletlerin Osmanlı devleti ve devlete tabi bölgeler üzerindeki münferit siyasetlerini ana hatlarının çizmek faydalı olacaktır. Zira o zaman, “Sark Meselesi”nde Rusya ile diger Avrupa devletler arasındaki mücadelelerin mahiyet ve diploması tarihinin bir takım karısık 
konuları aydınlıga kavusacaktır. 

II-ÇARLIK RUSYA’SININ OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ EMELLERİ 

Çarlık Rusya’sının siyaseti bir Rus aliminin su sözleri ile ifade edilebilir: 

“Rusya’nın güneye dogru inisi, tarihi, siyasi ve ekonomik bir zarurettir. Bu inise karsı koyacak yabancı devlet düsman bir devlettir. Rus siyasetinin istedigi sey, netice itibariyle kuzeyden gelen Ruslar tarafından Dogu Roma İmparatorlugu (Bizans)’nun canlandırılmasıdır” 28 . 

Tarih sahnesine çıkmasının ardından, devamlı Türk ülkelerini ele geçirerek genisleyen ve büyük devletler arasına katılan Rus Çarlıgı, Çar Petro’dan itibaren en önemli amaç olarak, sıcak denizlere inmek ve bu cümleden olmak üzere stanbul ve Bogazları ele geçirmek fikrini gütmüslerdir. Bu fikir bazen “Ortodoks kiliselerinin en eskisi olan Ayasofya’da bir taç giyme arzusu”, bazen de Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve yeniden kurulacak Bizans tahtına bir Rus prensinin oturtulması hayali ile kendini göstermistir. 

1774 tarihinde Kırım’a dogru inen Ruslar, sıcak denizlere ulasmak ve Ortadogu’ya uzanmak hususundaki politikada yerlerini almada ilk adımlarını attılar. 1783 yılında Kırım’ı tamamen almaları ve 1877-1878 Türk-Rus Savası ile Ruslar; Balkanlar’da ve Kafkasya’da daha fazla toprak elde ederek “Sark Meselesi”nde söz sahibi olacaklarını ortaya koydular29 . 

Rus Çarları için Osmanlı meselesi, herhangi bir yabancının eline düsmemesi lazım gelen bir anahtar olan stanbul ile Bogazları elde etmek idi. Bu, Rusya için “en yüksek gaye (das Endziel)” idi. Bunu saglamak için de çarlık, Osmanlı Devleti’nin zayıf düsmesini istiyordu. Bu amaca varmak için de bir taraftan bu memleketin topraklarında, özellikle Balkanlarda yasayan Slav kökenli veya Ortodoks inancına sahip olan kavimleri kıskırtarak karısıklıklar meydana gelmesini saglamak, diger taraftan da Osmanlı Devleti sınırları içinde yasayan Ermeni unsurundan faydalanarak, bir galeyan hali ortaya çıkarmak için ugrasıyordu. Organize edilmiş bir Ermenistan, Çarlık Rusya’sı için Akdeniz’e dogru ilk adım olabilecekti. 

Fakat bütün gayret ve entrikalarına ragmen, bu devlet gayesine varamamıstır. Zira XIX. yüzyıl sonlarına kadar, karsısında “Osmanlı Devleti’nin mülkî tamamlıgının sert ve kuvvetli bir sampiyonu” olarak ngiltere’yi bulmustur30 . Bununla beraber Büyük 

Britanya Kıbrıs ve Mısır’ı hakimiyeti altına aldıktan sonra, bu siyaset hususundaki destegini gittikçe geri çekmiş ve Rusya’nın elleri nispeten serbest kalmıstır. Fakat tam bu sırada, Çarlık Rusya’sının büyük bir hosnutsuzluk ile karsılayacagı yeni bir rakip ortaya çıkmıstır. Bu rakip, milli birligini geç tamamlayan ve emperyalist paylasım hususunda geri kalmış olan Almanya idi. Almanya’nın ortaya çıkması sonucunda, artık durumun diplomasi yolu ile bir neticeye baglanma ihtimali ortadan kalkmış ve zor kullanılarak, Osmanlı Devleti’ne ait olan toprakların paylasılması gündeme gelmistir. Zaten 1914 yılında baslayan I. Dünya Savası’nın gayelerinden biri de İstanbul ve Bogazlar ile Hindistan’a giden karayolunun ele geçirmesi ve buralara tam olarak hakim olabilmekti31 . 

Bu suretle, Rusya’nın siyaseti, komsusu bulunan Osmanlı devletinin zararına Hindistan’a dogru sarkmak ve Mezopotamya’ya inerek Hindistan’a yönelen karayolunu ele geçirmek üzerinde toplanıyordu. Bu sebeplerden her birisi Osmanlı Devleti’nin topraklarına göz dikmek için yeterliydi. 

DİPNOTLAR;

18 Robert Olson; Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Sait İsyanı, Özge Yayınları, Ankara, 1992. 
19 M.S Lazarev; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Çev.: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz. Bu eserlerin yanında, Fransız belgelerini kullanarak  eserini hazırlamış olan Hasan Yıldız’ın eserleri de, bu kisinin bazı yanlış degerlendirmelerine ragmen dikkate degerdir. Hasan Yıldız; Fransız Belgeleriyle  Sevr-Lozan-Musul Üçgeninde Kürdistan, Koral Yayınları, İstanbul, 1991; Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, Nujen Yayınları, İstanbul, 1996. 
20 Mim Kemal Öke; ngiltere’nin Güneydogu Anadolu Siyaseti ve Binbası E. W. C. Noel’in Faaliyetleri (1919), Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayını, Ankara, 1988. Bu eserde bazı küçük bilgi yanlısları bulunmasına ragmen büyük bir öneme sahiptir. 
21 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1997. 
22 Selçuk Ural; “Arsiv Belgelerine Göre Binbası Noel’in Faaliyetleri”; Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı:11, İstanbul, 2004, s.53-72. 
23 Edward William Charles Noel; Kürdistan 1919 Binbası Noel’in Günlügü, Avesta Yayınları, Çev.: Bülent Birer, İstanbul, 1999. 
24 Kemal Atatürk; Nutuk, C.:I, 1919-1920, Milli Egitim Bakanlıgı Yayınları, İstanbul, 1993. 
25 Reşat SAGAY; XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, 1972, s.70. 
26 Kemal Melek; ngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu, İstanbul, 1983, s.11 
27 Resat Sagay; XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, 1972, s.70-71. 
28 R.Sagay; a.g.e., s.71. 
29 Kemal Melek; İngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu, İstanbul, 1983, s.11 
30 Bu İngiliz politikası XVIII. Yüzyılın sonlarından itibaren sekillenmeye baslamıstır. 1789-1792 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savası sırasında İngilizler, 
    Rusya’ya bir ültimatom vererek, Rusların ele geçirdikleri yerleri geri vermeleri ve geri çekilmelerini talep etmislerdir. Bu dönemde baslayan ve  Osmanlı Devleti’nin 
    bütünlügünü savunan İngiliz politikası 1830’lu yıllardan sonra Palmerston ve Straford Canning ile daha da gelisecektir. Ancak 1880’den sonraki dönemde 
    Gladstone’nin İngiliz siyasetinde etkin olması ile birlikte bu politika, gittikçe gerileyecek ve Osmanlı aleyhtarı bir tavır halini alacaktır. Nihayet Lloyd George ile 
    Osmanlı Devleti’nin ölüm kararının verilmesi ve uygulanmaya çalısılması yine İngiltere ile olacaktır. Süleyman Kocabas; Hindistan Yolu ve Petrol Ugruna 
    Yapılanlar Türkiye ve İngiltere, İstanbul, 1985, s.18-19. 
31 R.Sagay; a.g.e., s.72. 

BU YAZI DİZİSİ 
3 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
MAUSLA TIKLAYIN;


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder