19 Mart 2018 Pazartesi

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor! BÖLÜM 7

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor!  BÖLÜM 7




Profesör Mehmet Ümit Necef - ‘‘Ben Türkiye'deki şiddetin artmasına katkıda bulunan kişi, bir teröristim. Eğer tarihi bir mahkeme kurulursa ilk önce bizi, sonra hem 1970'li yıllarda gerçekleştirilen terörist hareketleri, hem de PKK'yı yargılamalıdır. İnsanlara zarar verdik. Ben çok şeyimi kaybettim.’’
Bu sözler yukarıdaki arananlar listesinde bulunan, ancak daha sonra önce Doğu Perinçek'i, bilahare de terörü terk edenlerden  Ümit Necef'e ait.
1952 Antalya doğumlu Necef, ortaokulu Talas Amerikan Koleji'nde, liseyi Robert Kolej'de tamamlamış. Robert Kolej'de iken Fikir Kulübü'ne üye olan Ümit Necef, Proleter Devrimci Aydınlık Dergisi'nde çalışıp, TKP/ML Halkın Birliği örgütüne ait ‘‘Proleter Birlik’’ ve ‘‘Halkın Birliği’’ adlı yayınların çıkarılmasına katkıda bulunmuş.
Örgütsel eğitim için El-Fetih kampına gidip daha sonra TKP/ML örgütünün askeri kanadı olan TİKKO'ya katılan Necef, "sandık cinayeti" olarak bilinen M. Adil Ovalıoğlu adlı kişinin öldürülmesi ile ilgili olarak 18 yıl hapis cezasına çarptırılmış.
İstanbul İş Bankası Suadiye ve Kadıköy şubelerinin soyulması olayına da karışan Necef, 1977 yılında illegal yollardan Danimarka'ya gidip, Kopenhag'da temizlikçilik yaparak üniversite eğitimini tamamlamış ve Kopenhag Üniversitesi Kültür Sosyolojisi Enstitüsü'nü bitirmiş.
Enstitüyü bitirdikten sonra akademik kariyer yaparak profesör olan Necef, terör örgütlerine katılmış olmaktan utanç duyduğunu söylemekte.
Bu duygularını Danimarka'da açıklayan Necef şöyle diyiyor: ‘‘Terörle bir şeyleri elde etmenin ne kadar yanlış ve haksız olduğunun herkes tarafından bilinmesi gerekir.
Terörizm hiçbir şekilde mazur gösterilemez. O dönem bizim düşüncelerimize göre toplum bastırılmıştı. Durumu halka göstermeyi amaçlıyorduk. Bunun için de karakollara saldırmayı, asker ve polis öldürmeyi, amacımızı gerçekleştirmenin tek yolu olarak görüyorduk, yanıldığımızı anladığımızda ise iş işten geçmişti.
Devlet 1974'de örgütleri dağıtırken  bunu yaparken halktan büyük destek gördü. Toplumun bizi sevmediğini o zaman anladık. İnsanlar bizim saklandığımız yerleri polise bildirdi ve yakalanmamıza yardım etti. Yaptığımız kesinlikle yanlıştı ve etkin değildi. Diğer insanların hayatlarını tehlikeye atmamalıydık. Onları öldürmemeliydik. Amacımızın, aracımızı yani öldürmeyi mazur göstereceğini düşünecek kadar çıldırmıştık. 1975 yılında şiddete ve silahlı mücadeleye olan inancım yıkılmıştı. Bundan dolayı, parti içinde şiddete karşı mücadele ettim, bir süre sonra kendi hayatımın tehlikede olduğunu hissetmeye başladım. Terörizme devam etmek isteyen örgüt arkadaşlarım bir şekilde benden kurtulmak istiyorlardı. Sonunda sahte bir pasaport temin ederek, Türkiye'den ayrıldım.
Sonu ölümle biten bazı kararlara katılmış olabilirim. Şükür ki kimseyi bizzat öldürmedim. Bütün bu olaylara katıldığım için çok üzgünüm ve bunun bedelini çok ağır ödedim. Üniversiteyi ve ailemi terk ettim. Ülkemden ayrılmak zorunda kaldım. Hapse girdim. Zihnimde birçok yaralar açıldı. Ayrıca insanın kendine verdiği zarar hiçbir şey ile kıyaslanamaz.
Hep, bir gün Türkiye'ye döneceğimi umut ederek yaşadım. İçimdeki Türkiye boşluğunu doldurmak amacıyla Yunanistan, İstanköy'e kadar gittim. Amacım uzaktan da olsa Türkiye'yi görebilmekti. Orada kendimi sanki Türk topraklarına ayak basıyormuş gibi hissettim. Çok heyecanlıydım, büyüleyiciydi, ancak yakalanırsam sonumun hapishane olacağını da biliyordum.
Zaman makinem olsa ne yapardım? Zamanı 1970 yılına geri götürebilseydim, demokrasi için, işçilerin ve fakirlerin yaşam şartlarını düzeltmek için çalışırdım. Bizim terörümüz, 1971 yılında askeri darbeye neden oldu. Terörist eylemler 1980 yılında başka bir askeri darbeyi yarattı.
Ben Türkiye'deki şiddetin artmasına katkıda bulunan kişi, bir teröristim. Eğer tarihi bir mahkeme kurulursa ilk önce bizi, sonra hem 1970'li yıllarda gerçekleştirilen terörist hareketleri, hem de PKK'yı yargılamalıdır. Biz, Türk ulusunun karakterinin en dibindeki bölümü gün ışığına çıkardık, harekete geçirdik ve toplumu şiddete ittik. Artık terörle bir şeyleri elde etmenin ne kadar yanlış ve haksız olduğunun herkes tarafından bilinmesi gerekir. Terörizm hiçbir şekilde mazur gösterilemez.’’

***
Anarşist Gün Zileli - Gün Zileli, 1968-70 kuşağının liderlerinden. Doğu Perinçek ve Atilla Sarp'ın başkanlığındaki Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun (FKF) MKYK üyesi.
Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) kurucusu ve Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP)'nin Başkanlık Kurulu Üyesi. Bir zamanlar Doğu Perinçek'in sağ kolu.
Yandaki, "Yarılma" isimli kitap, 10 küsür yıldır Londra'da siyasi göçmen olarak yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmış bulunan Gün Zileli'ye ait.
‘‘Aydınlıkçı’’ bir solcunun, otobiyografisi olma özelliğini taşıyan ve 1954-1972 dönemindeki Türk soluna ışık tutan kitabın yazarı Zileli, 1993 yılından beri anarşizmi benimsemiş.
Eleştriciler Zileli'nin kitabını "sansürsüz ve övünmesiz bir dürüstlükle kimseyi, hatta kendisini bile kayırmadan" yazmış olduğunu belirtmişler. Geçmişi ve düşünceleri ne olursa olsun, demek ki hem kendine, hem de başkalarına karşı dürüst bir insan. İkinci kitabı merakla beklenen ve bu cildinde Türk solundaki 1972 sonrası gelişmeleri yazacağı belirtilen Zileli, ilk cildin takdiminde şöyle demiş:
"1960 yılından itibaren solla iç içe yaşadım. Erdemli insanların, isimsiz kahramanların, devrime, yaşamlarını kendileri için hiç bir şey istemeden adadıklarını gördüğüm kadar, korkunç kariyer ve iktidar kavgalarına da tanık oldum.
Liderlerin örgüt içi iktidar savaşları, devrimci hareketleri paramparça etti, can yoldaşı yüzlerce militanı yapay olarak birbirinden koparttı ve birbirinin can düşmanı haline getirdi.
Ne yazık ki '68 nostaljisinin küllerini eşelediğimiz zaman, karşılaşacağımız acı gerçek budur. Bu yüzden, belli bir aşamada lider roller oynadığım sol hareketle iç içe geçmiş yaşam öykümün başlığı olarak, hepimizi irkilten "yarılma" sözcüğünü kullanmayı tercih ettim."
Kitapta Gün Zileli'nin eylemde, hapishanede, partide, dernekte yoldaşı olan günümüzün ünlü isimleri de yer alıyor. İşte kitaptan bazı alıntılar:
"Adım Tam Demokrat Atilla Sarp - Sıra eski Dev-Genç başkanlarından Atilla Sarp'a gelmişti. Atilla Sarp, büyük bir ciddiyetle gidip mahkeme heyetinin karşısına dikildi. Duruşma yargıcı: Adınız...  Atilla Sarp: Tam Demokrat...  Duruşma yargıcı: Adınızı sordum efendim...  Atilla Sarp: Ben de söylüyorum işte. Adım Tam Demokrat Atilla Sarp.  Duruşma Yargıcı: Nasıl yani? Gerçekten Tam Demokrat Atilla Sarp mı?  Atilla Sarp: Evet efendim. Aynen öyle. Duruşma yargıcı: Allah, Allah. İlk kez böyle bir ad duyuyorum. (Zabıt katibine dönerek) Yaz, adı Tam Demokrat Atilla, soyadı Sarp. (Atilla'ya dönerek) Peki kim koymuş bu adı size?  Atilla Sarp: Babam efendim. Atilla Sarp'ın babası, 1950'li yıllardaki ‘‘Terziler Tevkifatı’’ diye bilinen tevkifatta tutuklanmış ve hapis yatmış, mesleği terzilik olan eski bir komünistti. Atilla, tam İkinci Dünya Savaşı bitiminde doğduğundan babası, komünistlerin demokrasi aşkıyla oğlunun adının başına gerçekten de ‘‘Tam Demokrat’’ adını ekleyip nüfusuna geçirtmişti.
Nuri gözünü burjuvalıktan kaybetti - SBF'den gelen gençler daha şehir, hatta burjuva kökenliydiler. Konuşmalarından, entelektüel tavırlarından bunu kolayca algılamak mümkündü. Örneğin bu tür şehir kökenli bir gencin konuşkanlığı ve ‘‘malumatfuruş’’luğu dikkatimi çekmişti. Bir gözü hep sabit bir noktaya bakan bu gencin adı, Nuri Çolakoğlu'ydu. Sabit bakan gözünün Robert Kolej'deki bir beyzbol oyunu sırasında, beyzbol sopasının çarpması sonucunda çıktığını ve takma olduğunu, daha sonraki yıllarda öğrenecektim.
Can Yücel zülfünü niye aşağı indirmiş? - 1965 seçimleri gelip kapıya dayanmıştı. Samanpazarı mitinginde Çetin Altan, Mehmet Ali Aybar gibi ağır toplarımız henüz sahneye çıkmamıştı ama Can Yücel gibi yetenekli konuşmacılarımız vardı. Can Yücel, siyah direnişçilerin ‘‘We shall overcome’’ adlı ünlü şarkısını Türkçe sözlerle kürsüden söyledi. Ne var ki Can Yücel'in keçi sakalı, köylü kökenli emekçilerce tuhaf karşılanmıştı. Yaşlı bir köylü bana eğilip Can Yücel'in keçi sakalını göstermiş ve ‘‘Neden zülüfünü aşağı indirmiş?’’ diye sormuştu.
Erdal Gökyüzü Demirel'in koruması oldu - Saldırının hedefini, en güvendiğimiz grup arkadaşlarımızdan bile saklamışken polis nasıl olmuştu da bu eylemi öğrenebilmişti? Tabii o zaman henüz sekiz grup başkanından biri olan, bizim meşhur ‘‘anti-Dühringci’’ teorisyenimiz ve komünist marşlar repertuarının ustası Erdal Gökyüzü'nün bir sivil polis olduğunu bilmiyorduk. Erdal Gökyüzü, bu olaydan kısa süre sonra açığa çıkınca ortalıktan kayboldu. Daha sonraki yıllarda, Başbakan Süleyman Demirel'in koruma polisi, Komiser Erdal Gökyüzü olarak arz-ı endam etti.




Kafaoğlu'nun karısı TİP'li berberle kaçtı - Hem kadından gözümü alamıyor hem de parti içinde çapkınca bir davranışın kınanacağı korkusuyla gözlerimi ondan kaçırıyordum. Kısa bur süre sonra bu kadının partinin teorisyenlerinden Aslan Başer Kafaoğlu'nun karısı olduğunu öğrendim. Kısa boylu şişman bir adam olan ve ceketinin cebine doldurduğu makarna tanelerini iki de bir ağzına atan Kafaoğlu'nun bu kadar güzel bir kadınla evli olmasını hayretle karşımıştım. Daha sonraki günlerde bu kadının TİP üyesi bir berberle kaçtığını öğrendim.
Muhittin kitap hırsızlığında uzmandı - Köy çalışmalarına yollanan ekiplerin yol paralarını kısmen derginin gelirlerinden karşılıyorduk. Ama bu fon oldukça yetersizdi. (...) Diğer bir yöntem kitap hırsızlığıydı. Bu işin uzmanı Muhittin Sirer'le bendim. Esas çalışma alanımız Kızılay'daki Koca Beyoğlu Pasajı'nın altında bulunan ikinci el kitapçılardı. Muhittinle beraber buradaki dükkanlara elimizde bir valizle giriyorduk. Ben dükkan sahibini lafa tutarken Muhittin, dükkanın önünde sergilenen kitapları valize dolduruyordu.
Metin Göktürk polislikle suçlandı - Metin Göktürk'e yapılan bu ‘‘polis’’ iftirasının daha sonraki yıllarda da devam ettiğini, ama Metin Göktürk'ün bu iftiranın üzerine gitme yürekliliğini gösterip birçok benzeri örneğin tersine kendini aklama becerisini gösterdiğini belirtmeliyim. Türk solu, eski tüfeklerden tevarüs ettiği kötü bir özelliğe sahipti. Ajanlıkla ilgisi olmayan çok sayıda insana boş yere polis damgası vurup devrimci hayatlarını karartmak.
Beş kişi Kızılay parkında illegal parti kurdu - O toplantıyı birlikte terk eden, benim de içinde bulunduğum gruptaki isimleri çok net hatırlıyorum: Doğu Perinçek, Ömer Özerturgut, Cengiz Çandar ve Oral Çalışlar. Bu beş kişi, gecenin o saatinde yürüye yürüye Kızılay Parkı'na geldi. Doğu, Mihri Belli'nin tutumundan dolayı büyük bir hayal kırıklığı içindeydi. Deniz Gezmiş ve İstanbul kesiminden de istediği desteği bulamamıştı. Doğu, ‘‘Devrimci parti’’ fikrine, toplantıdakinden daha büyük bir vurgu yaptı. Evet, kastettiği ‘‘öncü çekirdek’’ti. Böylece 21 Mayıs 1969 tarihinde, geceyarısına yakın bir saatte, Ankara'nın Kızılay Parkı'nda bu beş kişi, gelecekte Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) adını alacak olan PDA hareketinin illegal çekirdeğinin kurulmasına karar vermiş oluyordu.
Kalabalıklar halinde geneleve - Beklentilerin aksine miting sakin geçti. Açılış konuşmasını FKF Başkanı Yusuf Küpeli yaptı. İzmir'de Ankara'ya dönmeden önce ilginç bir gün yaşadık. İzmir FKF sekreterliğine yerleştikten sonra aramızdaki birkaç kız arkadaşı orada bırakarak büyük bir kalabalık halinde İzmir Genelevi'ni ziyaret ettik. İzmir Genelevi'nde çok güzel kadınlar olduğu söyleniyordu. Buraya kadar gelmişken bu güzel kadınları görmeden dönmek olmazdı. O zamanlar, sonradan oluşacak ahlaki refleksler yoktu sol saflarda. Bu yüzden bir genelevi topluca ziyaret etmekte hiçbir acayiplik görmemiştik. Hatta aramızda en kabadayılarımız ve kesesine güvenenlerimiz kadınlarla yukarı katlara bile çıktılar. 
Şahin'le Ömer turist gibi - Söke çalışmasına (...) daha çok köy kökenli arkadaşlardan oluşan köy ekibi üyelerinin yanı sıra Atıl Ant, Şahin Alpay ve Ömer Madra gibi arkadaşlar da katılmışlardı. (...) Özellikle Şahin ve Ömer, köy çalışmasından çok turistik bir gezi havasındaydılar. Örneğin böyle bir yere gelirken kentsel alışkanlıkları bir kenara bırakmayıp yanlarında tuvalet kağıdı getirmişler."


***

Gazeteci, yayıncı, yönetici, işadamı, patron, sabık TUSİAD üyesi, Türkiye'nin Bilderberg temsilcisi, Mehmet Nuri Çolakoğlu -  Yukarıda resmi bulunanlar arasındaki en meşhurlardan biri şüphesiz Nuri Çolakoğlu. 

Ferit İlsever gizli örgütün "İstanbul sorumlusu" iken o da örgütün "Ankara sorumluluğunu" yürütüyordu.
Ancak o İlsever gibi başladığı yerde kalmadı. Her ne kadar yakın tarihte yaptığı bir söyleşide "35 yıldır aynıyım, o günkü düşüncelerimle bugünküler arasında temel bir fark yok" diyorsa da bunun doğru olmadığı muhakkak.
Eğer Çolakoğlu kendini hala solcu görüyorsa Allah herkese böyle solculuk nasip etsin.
İzmir'de 1943 yılında Hasan ve Emine'nin  ilk çocukları olarak dünyaya gelen Mehmet Nuri Çolakoğlu'nun, Sabri (1947, işadamı) ve Kemal (1950, Ege Bölgesi Sanayi Odası Meclis Başkanı) adında iki kardeşi var. Nuri Çolakoğlu, ilkokulu İzmir'de okuduktan sonra 1954'de İstanbul Robert Kolej'e girmiş. Gazeteciliğe burada başlayan M.N.Çolakoğlu okulun lise gazetesini çıkartmış.
Çolakoğlu, 1962'de koleji bitirip Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Dış Münasebetler (Uluslararası İlişkiler) Bölümü'ne girer. Siyasal Bilgiler'i bitirdiği halde Dışişleri Bakanlığı sınavına girmez.
Üniversitede sırasında aktif birisidir. İyi bir tiyatrocudur, Fikir Kulübü, Öğrenci Derneği gibi yerlerde görev alır. 1967'de Mülkiye'den mezun olur.
Mezun olmadan önce, 1966'da, sınavı kazanıp yeni kurulan TRT'ye metin yazarı olarak girer. Bu arada doktoraya kayıt olur. Mümtaz Soysal Hoca ile birlikte Türkiye'de toprak meselesi üzerine bir çalışma yapar.
Babası onu İzmir'deki fabrikalarında çalışmaya çağırır. Babasının yanında bir yıl bulunduktan sonra TRT Haber Merkezi'nde Muammer Yaşar Bostancı ve Doğan Kasaroğlu ile birlikte çalışır.
1970'te de TRT Dış Haberler Bölümü'ne geçer. Bu arada Ankara Üniversitesi SBF Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo TV Kürsüsü asistanı olur.
Doğu Perinçek'in önderliğindeki Mao'cu Aydınlık gazetesinde de çalışan ve illegal Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi'nin (TİİKP) Ankara sorumlusu olan Çolakoğlu, 12 Mart darbesi ile aranmaya başlanır.
Yakalanan Nuri Çolakoğlu 20 yıla mahkum edilip iki yıl içeride kalır ve 1974 affı ile çıkar. Ardından ANKA Ajansı'na girer. Hayatı hep bir şeyler kurmakla geçen Çolakoğlu burada Dış Haberler Servisi'ni kurar ve şefliğini yapar.
Çok yardımını gördüğü Altan Öymen'le birlikte çalışan Çolakoğlu 1977'de Aydınlık gazetesinin Ankara Büro Şefi olur.
1978'de Aydınlık Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ataberk'le birlikte 1,5 ay süren Çin, Kamboçya, Pakistan ve İran gezisini gerçekleştirir. Kamboçya'da Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri ve Demokratik Kamboçya Başbakanı Pol Pot'la görüşür.
Nuri Çolakoğlu, 1980'lerde Deutsche Presse Agentur, Sveriges Radio AB ve Westdeutscher Rund-Funk Ankara muhabirliği gibi birkaç yabancı basın kuruluşuna da çalışmaktadır.
12 Eylül 1980 harekatı sonrası tekrar aranmaya başlayan Çolakoğlu yurt dışına çıkarak İngiltere'ye gider. BBC'de çalışmaya başlar. Londra'da iken part—time olarak Hürriyet Gazetesine de çalışan Çolakoğlu, aynı anda Londra Temsilciliği boşalan Milliyet'e, Sami Kohen'in teklifi ile Londra Büro Şefi olur. Bu görevi 1987'ye kadar sürer. 1987'de Türkiye'ye döner.
Türkiye'ye döndüğünde 2000'e Doğru Dergisini çıkartan Perinçek birlikte çalışmayı teklif eder. Çolakoğlu teklifi kabul etmez. Artık yolları ayrılmıştır. Çolakoğlu "Artık aynı düşünceler içinde değiliz. İnsanın sürekli evrildiği, değiştiği bir dünyadayız." der. O artık 30-35 yıl öncesinin tutucu fikirlerini geride bırakmıştır.
Milliyet'ten sonra Cem Duna'nın yönetimindeki TRT'de 1989'a kadar iki yıl "Genel Müdür Danışmanlığı" yapan Çolakoğlu, daha sonra Nezih Demirkent'le birlikte Asil Nadir'e, bir televizyon şirketi kurar.
Bilahare Nadir'in Almanya'da kurulu olan televizyonunun sorumluluğunu üstlenen Çolakoğlu, Nadir iflas edince, eşi Ayşe Hanım'ın başında bulunduğu "İntermedia" adlı kendi yayınevini kurar.
Takip eden yıllarda Çolakoğlu'nun ismi kurduğu birçok televizyon kanalı ile anılır.

Erol Aksoy'un Show TV ve Cine5'i'ni kuran odur. Ardından Cavit Çağlar adına kurduğu ve daha sonra Ayhan Şahenk'e geçen NTV'de de onun emeği vardır.
Televizyon Yayıncıları Derneği, Eğitim Gönüllüleri Vakfı Yönetim Kurulu, Türk-Amerikan İş Konseyi Yürütme Kurulu, İstanbul Rotary Kulübü, 1907 Fenerbahçe Derneği gibi 15'in üzerinde kurum ve kuruluşa üyeliği bulunduğu söylenen Mehmet Nuri Çolakoğlu, yakın tarihte CNN Türk'ün başına geçince, üyesi olduğu TÜSİAD yönetim kurulundan  istifa etmiştir. Çolakoğlu 2000 yılında yapılan Bilderberg Toplantısı'na da Türkiye'den davet edilen iki kişiden biridir.
Ayşe (Akmen) ile evli olan Nuri Çolakoğlu'nun ilk eşi Sezi'den, Hasan (1971), ve ikinci eşi Merih'ten, Fatma (1980) isminde iki çocuğu var.
Gözünden problemi olduğu için askerlik yapmayan Nuri Çolakoğlu, 1776 Şumnu Savaşı'nda top mermisi kolunu kopardığı için çolak kalan ve bundan dolayı "Çolakoğlu Bayraktar" lakabı ile anılan bir dedenin torunudur.
Dedesinin kardeşi Rüştü Çolakoğlu, 1. Meclis'te Milletvekilliği yapmış. Ayrıca, ANAP milletvekili Melike Hasefe ile CHP'den Hasan Erdoğan da (1957—65) Çolakoğlu'nun ailesinden.
Raif Dinçkök'ün kızkardeşi ile evli olup Çolakoğlu Metalürji'nin kurucusu olan Mehmet Rüştü Çolakoğlu, Nuri Çolakoğlu'nun babası Hasan Bey'in aynı anneden kardeşi, yani M. Nuri Çolakoğlu'nun amcası. 
Rüştü Bey'in oğlunun adı da "Nuri Çolakoğlu". Rüştü Bey aynı zamanda Akın Tekstil'in sahiplerinden ünlü tekstilci Haydar Akın'la da dünür.
Mehmet Nuri Çolakoğlu, eveliyatı ve yurt dışı ilişkileri ile istihbarat dünyasında soru işaretleri olan bir kişi.
Ama yiğidin hakkını teslim etmek lazım. O kendini yenileyen, yaşadığı topluma yararlı işler yapan, akıllı ve becerikli bir insan.

NOT: Hürriyet yöneticisi Ertuğrul Özkök, "Tüsiad yönetiminde ilk medya mensubu" başlıklı yazısında; "Nuri Çolakoğlu sadece, ‘yönetime giren ilk medya mensubu olma’ özelliği taşımıyor. Aynı zamanda yönetime giren ilk ‘eski Maocu’ oluyor. Ya da ilk ‘eski Marksist, Leninist ve de Maoist devrimci’. Dün bunu öğrenince, Maoculuk yıllarına ait bir fotoğrafını istemek için kendisini aradım. Maocu yıllarına ait hiç fotoğrafı yokmuş. 12 Mart'tan sonra aranırken polisin elinde bile fotoğrafı yokmuş." demiş. Biz yukarıdaki örgüt fotoğrafını hem Sayın Özkök'e hem de Sayın Çolakoğlu'na hediye ediyoruz.

Diğerleri;

Gizli örgüt şemasında ismi bulunanlardan Bora Gözen, Lübnan'da Filistin Eğitim Kampında hayatını kaybetmiş, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanlığı da yapan Yayıncı Atıl Ant, Afa Yayıncılığın sahibi, "Sandık Cinayeti'nin failleri arasında olan ve 27 Ocak 1982 tarihinde yakalanan Yazar Garbis Altınoğlu halen Almanya'da. Çeşitli panellere katılarak "Ezilmiş halklar, sosyalizm, devrim" edebiyatına devam ediyor.

Örgütün Lideri



DOĞU PERİNÇEK - TUTUKLANIP CEZAEVİNE GÖTÜRÜLÜRKEN,

Yanda resmi bulunan ve PKK'ya yardım nedeniyle cezaevine giderken geçirdiği şok sebebiyle düşmesin diye kollarına girilen kişi, "gizli örgütün lideri" Doğu Perinçek.

Onu tanımayan yok.

O bazen herkesi güldüren bir orta oyuncusu, bazen iş adamlarına saldırıp ceplerine el atan bir tecavüzcü, bazen de bir taş atıp, hem akıllı geçinenlerin kafasını, hem de Türkiye'yi karıştıran bir deli. 

Artık kendini üniformasız asker saydığından aranmıyor ama hem gizli, hem de örgütsel faaliyetlerine devam ediyor. 

Onların dilinde, "davadan dönene", yani terörü bırakıp insan gibi yaşama yolunu seçenlere, veya bir davadan diğer davaya gidene "dönek" diyorlar.

"Komünizm, Maoizm, Apoizm ve Ajanizm" gibi çeşitli ideolojileri deneyerek sonunda "Kemalizm" ve "Militarizm"de karar kılan Perinçek, o kadar çok dönüş yapmış ki ona artık "dönek" bile diyemiyorlar. O litaratürde yeni bir deyimin doğmasına sebep olmuş: "Pervane".
Onun kolonlanıp birkaç kopyasının daha yapılmasının insanlık için nasıl bir felaket yaratacağını düşünebiliyor musunuz...?

İşin mizah kısmı bir yana. İlginç bir konuşmayı nakledelim.

Perinçek'in gözaltına alınması ile ilgili yukarıdaki resim çekildiği günlerde, gazeteci Melih Aşık, Perinçek'in başyaveri Hasan Yalçın'a, gözaltına alınma nedenini soruyor;

"İşçi Partisi, bir süredir Ordu'yla aynı çizgide görünüyor. Bu tezgahta bunun rolü var mı?"
Hasan Yalçın cevap veriyor:
"Devlet ikiye bölünmüş durumda... Bir tarafta CIA ve içerideki işbirlikçileri, öte yanda Ordu, İşçi Partisi ve öteki ulusalcı güçler. Birinci grup Ordu'yla çatışmayı göze alamadığı için bizim üzerimizden güç gösterisi yapıyor."
Vay canına, bir İngiliz'in ikametgahında karargah kuran gizli örgütün temsilcisine  göre, "Ordu, İşçi Partisi ve (her kimse) öteki ulusalcı güçler" el ele vermiş ülkemizi CIA ve işbirlikçilere karşı koruyor...!
Gülmeli mi, ağlamalı mı bilmiyorum?
Neyse ki, yakın tarihte kulağımıza gelen haberlere göre, Doğu Perinçek ve ekibi ile ilişkiler nedeniyle ağır tenkitlere maruz kalan TSK'nın üst yönetimi, konuyu incelemeye almış. Bu nedenle grubun bazı gelirleri de kesilmiş.
Biz daha önce de belirtmiştik, sivil asker birçok güvenlik görevlisinin kanına elleri bulaşan Perinçek ve Aydınlıkçıların, kendilerini Türk ordusu ile bütünleştirmeleri utanılacak bir husus, bundan daha büyük ayıp olamaz diye...
Sayın Genelkurmay Başkanı ve TSK'nın üst kademesinin bu konuda kendine yakışanı yapacağına inanıyoruz.
Eli kana bulaşmış PKK dostu "gizli örgütler" TSK'nın dostu olamaz, olmamalı...

2 Şubat 2002 Sayı: 759
Aydınlık/TANER AKÇAM-1

Türkiye Düşmanlığı Profesörü

Yaşadığı hayat insanı yapar ve insan kendine bir hayat seçer. Sadece siyasal akımların kendi mensuplarına bir kişilik kazandırdığı, onların gelişimini ve geleceğini etkilediği anlamında değil. Siyasal akımla şu veya bu ölçüde ilişki kurmuş, bu akım içinde örgütlenmiş bütün insanların ortak özellikleri bulunabilir. Akımların ve liderlerinin yaşam çizgileri arasındaki örtüşme ise, bunun çok ötesinde çarpıcıdır. Hatta liderlerinin kişilik değişimlerini ele alarak siyasal akımı inceleyebileceğimiz gibi, siyasal akımın özelliklerinden yola çıkarak da liderleri tahlil edebiliriz. Nitekim, Dev-Yol’dan ÖDP’ye uzanan tarih içinde oluşturulacak bir Taner Akçam portresini, “Dev-Yol, Taner Akçam’dır; Taner Akçam, Dev-Yol’dur” özdeşliğiyle özetlemek mümkündür.

SABIRSIZLIK SEBEBİYLE

Sene 1975, yedi-sekiz genç insan, Ankara’da Kızılay’ın bir arka sokağındaki duvarları bomboş bir dairede, bir portatif masanın etrafında toplanmışlardır; çıkartmaya karar verdikleri “Devrimci Gençlik” dergisinin yazı işleri müdürünü belirleyeceklerdir. Görev, geleceğini tehlikeye atmayı, en azından hapisliği göze almayı gerektirdiği için herkes birbirinin gözünün içine bakmaktadır. İşte o anda, “Ben olurum” demiş Taner Akçam, çünkü “beklemekten nefret eder”miş. 
Böyle anlatıyor Taner Akçam, sonra ekliyor: “Bu cümle tüm hayatımı değiştirdi”. Üniversitede hem asistandır, hem master yapmaktadır ve daha önemlisi “Amerika veya İngiltere’de doktora yapma planları” vardır. (Taner Akçam’ın 1993’te “Hayatımdan bir kesit” diye yazdığı ve “Arama.com” sitesinde de yer alan yaşamöyküsünü, Can Dündar, dokuz yıl sonra yeniymiş süsü vererek, üstelik, “Sol Geçmişiyle hesaplaşıyor” başlığı altında dizi olarak yayımladı. Milliyet, 9-12 Ocak 2002).

DÜZENİN ACİL İHTİYACI OLARAK DEV-YOL 

“Ben olurum dedim, çünkü beklemekten nefret ederim”. 
İşte bu kadar. Hiçbir siyasal amaç veya hesapla değil, adeta sebepsiz olarak. O meşhur “Devrimci Gençlik” dergisinin yazı işleri müdürü sadece beklemeye karşı duyulan nefret ölçüsüyle belirleniyor. Devrimci-Yol hareketinin oluşumuna ve siyasal çizgisine o kadar uygun ki!
12 Mart 1971 askeri darbesinden çıkış süreci, 1973 genel seçimleri, Ecevit’in iktidara gelişi, 1974 affı, hapisten çıkan devrimcilerin örgütlenme çabaları; işçi, köylü ve özellikle gençlik kitlelerinde devrime yöneliş. Düzenin, zaten hazır olan ülkücülerle çatıştıracağı, böylece devrimci canlanışı düzen içinde tutup söndürmeye hizmet edecek, sol görünümlü bir siyasal harekete acilen ihtiyacı var. Rejim adeta durmuş soruyor, “Kim benim silahşorum olacak?”. Beklemekten nefret edenler, “Biz oluruz” diyorlar ve Dev-Yol hareketi yola çıkıyor. 

HAVUZLAMA 

İdeolojik belkemiğinden, teorik temelden, siyasal program ve çizgiden, tabii her türlü örgütlenmeden tamamen yoksun, gevşek bir topluluk. Herhangi bir devrimci eğitimi veya disiplini yok. Dolayısıyla bilinci yeni uyanmış insanların kolayca ulaşabilecekleri, kendilerini üye sayıp “ben oldum” duygusu edinebilecekleri bir havuz; daha ileri gitmelerini önleyecek bir duvar. “Biz aslında öyle tahmin edildiği gibi bir örgüt değildik. Ne Merkez Komite vb. organlarımız vardı, ne de üyelik prensibimiz... her isteyenin katılabildiği bir harekettik biz...” Taner Akçam’ın bu sözlerini diğer bütün Dev-Yol yöneticileri, hem Sıkıyönetim mahkemelerinde savunma olarak, hem de “muhasebe” adı altında defalarca tekrarladılar. 
Kendiliğinden harekete, hareketin kendisi kumanda etmez. Daima güçlü olanlar yönetir onu. 12 Eylül gelip çattığında Dev-Yol yöneticileri, aslında hiçbir gücü yönetmediklerini, yönetir gibi yapmaya mahkûm edilmiş olduklarını gördüler ve bu durumdan ceza tehdidine karşı bir savunma üretmeye çalıştılar. Sorumluluğu “darbeyi desteklediğini” söyleyerek halkın üstüne yıktılar. Taner Akçam’ın dediği gibi, “12 Eylül’ü anlamamışlardı”. Daha önemlisi darbenin planlı ve adım adım gelişinde uğursuz bir rol oynamış olmanın ezikliği içindeydiler. 

DÖNÜŞ EKİBİNİN ALMANYA TEMSİLCİSİ

Düzenin işine yaradığı ve izin verdiği ölçüde atıp tutmalar şeklinde sürdürülen faaliyet, zor koşullarda ar belası devrimciliğine, sonra teslimiyete dönüşecektir. 
“Tek yol devrim” sloganındaki iddia ile örgütsel gerçeklik arasındaki akıl almaz çelişmenin kişisel yaşamlar düzlemindeki karşılığı nedir peki? Dev-Yol’un dönüşüm süreci, aynen Taner Akçam’ın dönme sürecidir. Mamak Askeri Cezaevi’nden başlatılan yıkım ve dağıtma operasyonunu, Taner Akçam Almanya’da sürdürecektir. Yargılanan liderlerin içerden gönderdikleri, “Sakın örgütlenmeyin bizi astıracaksınız” talimatları, yurt dışından, Taner Akçam’ın, “yaptığımız her şey yanlıştı ve demokrasiye aykırıydı” özeleştirileriyle desteklendi. 

PAPAZIN AVUÇLARINDA

Tıpkı bir akım olarak Dev-Yol’un yaşamında olduğu gibi, Akçam’ın yaşamında da 1975’te açılan parantez artık kapanıyor, girilen viraj dönülüyordu. Onu, 1975’te İngiltere veya Amerika’da doktora yapma planları yaparken görmüştük. Şimdi bu olanağı kendisine bir başka emperyalist devlet, Almanya tanıyacaktır. 
Balzac’ın taşralı şairi Lucien Rebempre’yi, kaderini değiştirecek Papaz Vautrain’le bir rastlantı buluşturur; Taner Akçam ise kendini dönüştürsün diye ellerine bırakacağı adamı araştırıp bulacaktır: Büyük işadamı J.P.Reemtsmee. Reemtsmee’nin Hamburg Sosyal Araştırmalar Vakfı tarafından korumaya alınır ve Vakıf’ın aynı isimli Enstitüsü’nde uzman istihbaratçıların yol göstericiliği altında Türkiye düşmanlığı doktorası yapar. 1975’te belirlediği amaçlara ulaşmak bakımından Akçam’ın artık fazlası bile var. Can Dündar, aradığında onu, Amerika’da buluyor. Michigan Üniversitesi, sosyoloji bölümünde misafir profesör olarak çalışıyormuş. 

YÜKÜNÜ BOŞALTAN BİLİNÇ

Dev-Yol işte o tarih içinde dönüştü, ÖDP oldu; gene “Parti olmayan parti”. Taner Akçam, ihanet profesörlüğü mertebesine ulaştı. Ve ÖDP’nin sesiyle Taner Akçam sesi gene aynı, söyledikleri de. Akçam’ın Sol’la hesaplaşmasını, “Sol Geçmişiyle Hesaplaşıyor” başlığıyla yayımlayan Can Dündar, dizinin son bölümünün üstüne siyah içine dişi harflerle kocaman, “Sol yüzünü batıya çevirmeli” yazmıştı. 
Tarih bilgisi ve devrim iradesiyle olgunlaştırılmamış bilinç, bir yük gibi taşıdığı solculuğu, götürüp emperyalist devletlerin dizleri dibine bırakıvermiştir.
Taner Akçam’a devam edeceğiz. 

10 Şubat 2002 Sayı: 760

TANER AKÇAM-2
Aygıtın yarattığı adam

Taner Akçam, düşüşünü şöyle anlatıyor: “Yoğun üniversite ziyaretlerim sırasında Sosyoloji bölümünde ders veren İranlı Sosyolog Hadi Ressesade ile tanıştım... Hadi sonra Hamburg Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. İran’da işkence tarihi üzerine bir araştırma yapıyordu. Bana, ‘Gel sen de burda Türkiye üzerine bir şey yapmak üzere başvur’ dedi. Yavuz’un ölümünden birkaç ay sonraydı (1987 sonu veya 1988 başı). Enstitü Yöneticisi J.P.Reemtsma ile birkaç kez görüştüm, sunduğum projeyi kabul etti. Artık hayatımın akışı bütünüyle değişiyordu. Enstitü’de Türkiye ve şiddet ekseninde araştırma yapmaya başladım. Çalışmam genel bir projenin parçası idi. Makro düzeyde şiddetin niçin sosyolojinin ana temalarından birisi olması gerektiği ve bunun niçin bugüne kadar yapılmamış olduğunu göstermeye yönelik yapılan teorik çalışmalara alan çalışması yaparak katkıda bulunacaktım.” (Taner Akçam’ın kendi yazdığı ve Arama.com sitesinde “Hayatımdan Bir Kesit” başlığıyla yer alan yaşamöyküsü). 

DÜŞÜŞ

İnsan, hayatını gizleyemez. Özellikle kader çizgisinin kırılma anları, bilincinde zonklar durur. Konuşma ve yazı ise yaşamın aynasıdır. Kim olursa olsun, ister bir edebiyatçı, ister bir politikacı, isterse istihbarat örgütünün gizli bir memuru, kendisi hakkında konuşup yazdığında, gizlemek için özellikle uğraşsa bile, kişiliğinin sır dolu bölgelerine götüren bir yolu mutlaka açar. Nitekim paragrafın girişindeki “düşüş” sözcüğünü bu portreye davet eden, bizzat Taner Akçam’ın kendi anlattıklarıdır. Hem kişilik olarak düşüşü anlamında, hem de Alman psikolojik savaş aygıtının eline düşüşünü anlatmak üzere. 
Olayların, Taner Akçam tarafından anlatıldığı gibi geçmiş olduğunu kabul etmek zorunda değiliz, elbette. Zaten başka anlatımlar da var. Örneğin Ersen Bayhan, birkaç ay gibi kısa bir süre içinde “siyasi mülteci” kabul edilmesini de dikkate alarak, Taner Akçam’ın Alman dış istihbarat servisi tarafından, daha 1977 yılında Münih Cezaevi hücrelerinde devşirildiği kanısındadır. Ancak ne zaman düştü sorusunu bir yana bırakırsak, Taner Akçam da olup biteni bütün açıklığıyla itiraf ediyor. 

PSİKOLOJİK SAVAŞ OKULUNA MÜRACAAT

“Enstitü Yöneticisi J.P.Reemtsma, sunduğum projeyi kabul etti”. Bu ifadeye göre, “Türkiye ve şiddet ekseninde araştırma yapmaya” karar veren Taner Akçam’ın kendisidir. İyiliksever J.P.Reemtsma ise, zaten morali bozuk olan bu zavallı Türk çocuğunun projesini anında kabul edecektir. Belki ayrıca “Sen ağlama ben ağlayım” türküsünü de söylemiştir. Bu çocukça anlatımın on saniyelik bile ömrü olamazdı zaten. Kimin kime neyi kabul ettirdiğini çok değil, bir cümle sonra gene Taner Akçam’dan öğreniyoruz: “Çalışmam genel bir projenin parçası idi... yapılan teorik çalışmalara alan çalışması yaparak katkıda bulunacaktım.”. Alman devletinin projesi hazır, yapılacaklar belli. Taner Akçam o projenin işçisi oluyor. “Artık hayatının akışı bütünüyle değişiyordu”. Bambaşka bir dünyaya adım attığının farkındadır. 
Taner Akçam’ın Reemtsma’ya götürülüşü bile o alemin yöntemlerine o kadar uygun ki! Taner Akçam’ı İranlı Hadi Ressesade götürüyor Enstitü’ye. Kendisi, aynen Taner Akçam’a verilecek işi yapmakta, “İran’da işkence tarihi üzerine” çalışmaktadır; “Gel sen de burda Türkiye üzerine bir şey yap” diyor. Oralarda usul budur, ajan, ajanı bulup getirir. Devşirme üzerinden yenileri devşirilir. 

BOŞ VE BOŞLUKTA

Usta terzinin iyi kumaşı bir dokunuşta anladığı gibi, usta istihbarat örgütü de olacak oğlanı bir bakışta tanır. Taner Akçam’ın başvurusu Alman Aygıtı’nın şeflerini çok sevindirmiş olmalı, “tam istediğimiz gibi” demişlerdir mutlaka. Çünkü adam birincisi, Türk; ikincisi, solculuktan geliyor; üçüncüsü, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birini bitirmiş, yani kumaş her bakımdan iyi. 
Daha önemlisi çevresinden, davasından, vatanından kopmuştur; boştur ve boşluktadır. Her şekli almaya, istenen her hizmeti vermeye hazır. Kontrgerilla örgütlerinin, yetiştirip kullanmak için anasız babasız çocukları özellikle tercih ettiği televizyon dizilerine bile konu olmuştur. Çünkü böyleleri sıkı bağlanır, itaatte kusur etmez, aygıtı babasının yerine koyar. 
Artık iş Tessa Hoffmann’lara, Uda Steinbach’lara kalmıştır. Yani Alman istihbaratının usta uzmanlarına. Kendilerini Oral Çalışlar bahsinden biliyoruz. Aydınlık da, 31 Aralık 2000 tarihli sayısının kapağında, Taner Akçam ve Oral Çalışlar’ı “Tessa Hoffmann’ın ikilisi” diye tanıtmıştı. İşte Taner Akçam kumaşını onlar kesip biçecek, hamuru onlar yoğurup şekillendireceklerdir. 

İHANETE TAYİN

Almanlar daha sonra, Taner Akçam’ı, uluslararası psikolojik savaş piyasasına, “Ermeni soykırımını doğrudan bir suç olarak niteleyen ilk Türk” diye sundular. Şimdi adının geçtiği her yerde, sadece Almanlar değil, bütün Batılı emperyalist çevreler, aynı cümleyi bir reklam sloganı olarak durmadan tekrarlıyorlar. 
Ancak bu tanımlamanın, Taner Akçam kitaplarını yazdıktan ve meşhur olduktan sonra yapıldığını düşünmek, gene çocukça bir yanılgı olurdu. Aygıtın, hatta henüz Taner Akçam ortalıkta yokken oluşturduğu projenin adıdır bu. Kapitalizm adama göre iş üretmez, işe göre adam yöntemiyle çalışır. Önce ihanet vardı, sonra adam ihaneti üstlendi.
Alman psikolojik savaş aygıtının, Türkiye ve Ortadoğu politikasında kullanmak üzere, “Ermeni soykırımını doğrudan bir suç olarak niteleyen” Türklere ihtiyacı vardır. Şöyle veya böyle bu adam mutlaka yaratılacaktır. Taner Akçam sadece araştırma yapacağı konuları değil, içine sokulacağı kalıbı da Alman devletinin dosyalarında hazır bulmuştur. 

Haftaya Taner Akçam’a devam edeceğiz.

-------

Uyusturucudan Susurluk'a dizisinde, TBMM Susurluk Komisyonu'nun bu günkü misafiri "Fabrikatör", yani yalan haber üreticisi Dogu Perinçek.
Her zamanki edepsizligi ile ilk önce Komisyon üyeleri ile takisarak ise basliyor.
Yine ilk hedefleri arasinda Sehit MIT Müstesar Yardimcisi Hiram Abas ve Mehmet Eymür var. Adresini, resmini, telefonunu yayinlayarak sehit edilmesine neden oldugu Hiram Bey'in ölüsünden, bile korkuyor.
Asagida, Perinçek'in anlattiklari içinde hiç mi dogru yok. Tabii ki var. Zaten onun bütün taktigi, dogrulardan fabrikasyon yaratmak.
Ancak kesinlikle ifade ederiz ki Hiram Abas ve Mehmet Eymür'le ilgili iddialarinda en ufak bir dogruluk payi yoktur. Onun delil var, ispat edildi gibi laflarina bakmayin. Olmayan bir seyi nasil delillendirecek ki? Ama Perinçek bu, bir önceki lafini bir sonrakine delil gösterebilir tabii. 
Ifadesi bittikten sonra, analizini yaparken Perinçek'i size anlatmaya devam edecegiz.

Fabrikatör Perinçek Mecliste

TBMM

Tutanak Müdürlügü
Komisyon :Susurluk 
Tarih : 24.12.1996

BASKAN - Sayin Perinçek, hos geldiniz. Yalniz, biz, sadece sizi dinleyecegiz.

ISÇI PARTISI GENEL BASKANI DOGU PERINÇEK - Benim genel baskan yardimcim; bana yardimci olacak.

BASKAN - Olsun... Biz, sadece sizi çagirdik. Gerekirse, onu da ileride dinleriz.

DOGU PERINÇEK - Konusma sirasinda bana yardimci olabilir de, onun için...

D. FIKRI SAGLAR (Içel) - Sayin Baskan, bir mahzuru yok; bilgiyi verecek olan kisi...

DOGU PERINÇEK - Efendim, ben, savciliga bilgi vermeye gelmedim ki!..  Eger, öyle bir seyse buraya gelmem zaten.

BASKAN - Hayir savcilik degil; ama, bir usül vardir, her seyin bir usulü vardir; o usule uymak zorundayiz.

DOGU PERINÇEK -Hangi usul?!. Hangi Meclis Içtüzügünde... Ben, bunlari inceleyerek geliyorum.

BASKAN - Tartismaya yol açmayalim da... Peki, buyurun. Sayin Perinçek, her seyden önce hosgeldiniz; davetimize icabet ettiniz. Siz, gerek Cumhurbaskanimiza, gerekse Büyük Millet Meclisimize ve gerekse Komisyonumuza birtakim bilgi ve belgeler verdiniz, yazili olarak. Bunlar elimizde mevcut. Bunlari arkadaslarimiz inceledi, hep beraber inceledik, gerekli degerlendirmelerimizi yaptik ve degerlendirme neticesinde, sizin de bilginize, burada bizzat basvurma zarureti dogdu. Sizden ricam -tabiî, zaman çok kiymetli takdir edersiniz- bize verdiginiz bilgi ve belgeleri tekrar etmekte bir fayda yok; onlari zaten okuyoruz, bizde yazili olarak var. Bunun disinda, sizin, ek olarak, sonradan veyahut da bunlarin içerisinde olmayan konulardaki bilginizi, özet olarak verirseniz memnun oluruz; çünkü, zaman darligimiz var. Bu arada, arkadaslarimiz da kafalarina takilan sorular veya aydinlatilmasini istedikleri konular olursa, onlari ayrica size soru olarak tevcih edecekler, onlari da cevaplayacaksiniz.

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Sayin Baskan, özür dilerim... Yani, zaman konusunda Dogu Beyi serbest birakalim.

BASKAN - Serbest...

DOGU PERINÇEK - Lütfen, zamani da söylerseniz, mesela yarim saat derseniz yarim saat, 10 dakika derseniz 10 dakika.

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Hayir... Süre sinirlamasi yok.

BASKAN - Ama, sunu siz de takdir edersiniz ki, ayni seyler tekrar edilirse... O sizin takdirinize bagli.

DOGU PERINÇEK - Ben, sizin kiymetli vaktinizi almam zaten. Ben, size sundugum belgelerdeki bilgileri tekrar edecek degilim.

BASKAN - Tamam.

DOGU PERINÇEK - Benim düsüncem, hangi çerçeve, hangi iliskiler agi içerisinde bu olaylar yasanmaktadir; bu konuda bir analiz sunacagim. Bu analizin çok önemli oldugunu saniyorum. Bir de, bugün, evvelki dosyada size sunmadigim o analizle baglantili bir bilgi sunacagim.

BASKAN - Tabiî, lütfen, o elinizde yeni bilgi ve belge varsa, onlari...

DOGU PERINÇEK - Onlari size sürekli ulastiracagiz.

BASKAN - Onlari da, bize, ulastirirsaniz, verirseniz memnun oluruz. Buyurun, söz sizin.

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor! BÖLÜM 6

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor!  BÖLÜM 6




YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kaçta?..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yanilmiyorsam 1985 olmasi lazim. Kendisini; benim hazir kurulu düzenim vardi, yazihaneme aldim, biraz müskül durumdaydi ve beraber avukatlik yapmaya basladik. 1986 senesinde, Ingiltere'ye gittik.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kiminle?..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Mete Bozbora'yla. Ingiltere'de, Hüseyin Çoban adindaki bir kisiden bizim bir müvekkilimizin alacagi vardi. Ben bunu Kanal 6'da açikladigim zaman, arkadas yeri yerinden oynatti, kendini ölüme mahkûm ettin, bizi de mi öldüreceksin falan tarzinda agir konusmalar yapti. Onun üzerine, ismini söyleyeyim mi, zapta geçer mi bilmiyorum, sizin takdirinize birakiyorum?

BAŞKAN - Söyleyin, devlet seyi degil ya.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Necati Oker diye bir arkadasti. Bu arkadas, müvekkilimizdi, alacagi vardi.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kimden alacagi var?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hüseyin Çoban'dan alacagi var. 

BAŞKAN - Ne alacagiymis?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Efendim üzerinden çok uzun zaman geçti, mahiyetini, detaylarini, çok açik söylüyorum, bilemiyorum, bir alacagi var. Gelir misiniz, alir misiniz'? Hüseyin Çoban da Ingiltere'de mafya filan diye geçinen bir adammis. Biz korkuyoruz, gidemiyoruz, alamiyoruz, gelir misiniz? Biz, Emniyette bu islere alismisiz, öyle bir korkumuz endisemiz yok, defalarca bomba atilip para almisiz, bilmem ne olmusuz, biz gideriz dedik, gittik. Hüseyin Çoban'i bulduk, onu aldik oturttuk -ben Hüseyin Çobani ondan evvel Türkiye'de de gördüm bir defa, onu da söyleyeyim- bunlari karsilikli konusturduk.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Hüseyin Çoban Türkiye'de de mafyalik mi yapiyordu?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir, Ingiltere'de yapiyordu, simdi arz edecegim kisa kisa; kimligini söyleyecegim, televizyonda açiklamadim. Hüseyin Çoban borcunu kabul etti, borcunun bir kismini ödedi. Bakiye borcu için de bir sifahi protokol yapildi. Borcunun bir kismini ödeyince, orada biz de, Tabii müvekkilimizden, o tarihe göre iyi olan bir para, bizi tatmin edecek bir para aldik. O arada, bize, yine Feridun Kocamaz dedigim kisiden telefon geldi. Dedi ki: "Baybaşin Ingiltere'de hapiste, hazir oraya gitmisken sununla da bir görüsün, bazi önemli açiklamalar yapacakmis..."

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Feridun biliyor muydu orada oldugunuzu?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Feridun bizim orada oldugumuzu biliyor, yazihanemize gidip geliyor. Neredeler; Ingiltere'de. Ingiltere'de neredeler; surada, telefonlari bu, surada kaliyorlar. Neticede...

BAŞKAN - Bu Feridun Baybaşin'in neyi oluyor?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Baybaşin'i de taniyor, bir emlakçi bu. Birçok böyle taninan adamlarin emlak isleriyle mesgul oluyor.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Baybaşin tutuklu mu Ingiltere'de?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Evet efendim. Baybaşin Ingiltere'de oniki seneye mahkûm olmus, tutuklu da degil, mahkûm olmus. Iki tane Kibris'li kiz eroin getirmisler. Bunlar suçüstü olmus ve -ilgi çekici bir olay oldugu için arz ediyorum- Baybaşin de, bunlarin suçüstü oldugu mahale gitmis, oralarda dolasiyormus. Polisler bunu tesadüfen yakaliyor; yani, suçüstü yapmiyorlar. O siralarda oralarda dolastigi için, kara kafali bir adam, gel sen de diyorlar, kizlara gösteriyorlar, kizlar "evet, mali bize bu verdi, bize talimati veren bu" diyorlar. Onun üzerine, Baybaşin'i aliyorlar, Ingiltere'nin güneyinde Portsmouth denilen bir yer var, oradaki Island Wight denilen küçük bir adadaki hapishaneye Baybaşin'i oniki seneye mahkûm olarak, hükümlü olarak cezaevine atiyorlar. Hüseyin Çoban orada "siz Ingiltere'yi bilmiyorsunuz, bu, epey güneyde olan, Londra'dan epey uzak olan bir yerdir, ben arabamla sizi götüreyim" dedi. Yani, bizim müvekkilin borçlusu olan ve Türkiye'den de tanidigim kisi bunu söyledi. Biz de, Tabii, araba var, atladik gittik. Cezaevine gittik. Bunun karisi Servet Baybaşin -bu kadin kayiptir, ortalarda yoktur, bu adamin kaybettigi, yok ettigi söylenir, bir sayiadir, bilemem. Ben, bunu, son zamanlarda aradim ki, bu konularla ilgili görüseyim diye, kadin ortalarda yok - Mete Bozbora, ben ve Hüseyin Çoban cezaevine girdik, Hüseyin Baybaşin'le görüsme yaptik. Baybaşin dedi ki: "Benim halimi görüyorsunuz, ben perisan vaziyetteyim ve burada her gün dayak yiyorum -gardiyanlar dövüyormus, bir seyler oluyormus- beni ne yapip edin, Türkiye'ye iademi saglayin. Geri kalan cezami Türkiye'de çekmek istiyorum." Biz, kendisine, güzel, ugrasalim edelim bu bir iade prosedürüdür, hiç bugüne kadar uygulamadigimiz bir prosedürdür, bunun için ugrasalim; sen, Türkiye'den kaçmak istemiyorsun, Türkiye'ye gelmek istiyorsun, memnuniyetle. Ancak, bu is için para lazim, biz avukatiz" dedik. Buraya, Ingiltere'ye belki gidip gelmemiz gerekecek, ondan sonra Türkiye'deki bu isin takibi için Ankara'ya gidilecek, iade prosedürü bildigim kadariyla Ankara'dan oluyor, hiç yapmadik ya, öyle tahmin ediyorum. Neticede, bu dedi ki: "Benim, Türkiye'de, Ilhan Ongan diye bir avukatim var ve Tahir diye de bir ortagim var. Türkiye'de konfeksiyon atölyesi varmis; Varol diye otobüs sirketi varmis, 13 otobüsü varmis- Tahir ile Ilhan'i bulursaniz onlarla konusun, bunlar, benim mallarimi biraz çalip çirpmislar. Bunlari da biraz sikistirirsaniz oradan elde edeceginiz paralarla bu iade prosedürü için ücreti vekâleti de temin etmis olursunuz." Biz, görüsmeden sonra Londra'ya geldik, oradan Türkiye'ye uçtuk. Türkiye'de, asagi yukari iki üç gün sonra bu Ilhan Ongan denilen arkadasi çagirdik, ortagi Tahir'i de çagirdik, hatta Baybaşin'in karisi da geldi, karisi vasitasiyla onlari temin ettik. Yazihaneye geldiler, kendileriyle görüstük.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yil olarak hatirliyor musunuz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Biz, Baybaşin'i ziyarete 1986'da gittik. Londra'daki isimiz 1986'daydi. Mektuplarda tarihler var zaten; mesela, 23.1.1986. Türkiye'de bu adamlarla yaptigimiz konusma neticesinde, bu adamlar -Ilhan Ongan ve ortagi- bize dediler ki: "Bu adam yalancidir, bu adama güvenilmez. Biz bu adamin hiçbir malini çarçur etmedik, hiçbir sekilde de bu adami zarara sokacak bir tesebbüste bulunmadik." Otobüslerden birini mi sattik dediler, afedersiniz, detaylari tam olarak hatirlamam mümkün degil. "Onu da, karisina -Ingiltere'ye gidiyor, onun için- yol parasi olarak ayirdik ve olay bundan ibaret." dediler. Baktik ki, Ilhan Ongan efendi, dürüst bir arkadas bunu ögrendik, tahkik ettik. Tahir'in söyledigi, mallari satmadik, Gümüsyaka'da bir tane yazligi var, surada evi var, burada oteli var, biz bunlari idare ettik.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Atla, atla. Ne oldu? Sonunu söyle.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Biz bu adamlarin açiklamasi karsisinda Hüseyin Baybaşin'in yalan söyledigini ögrendik ve davasini yine almadik yani, iade isiyle ugrasmadik. Kesinlikle, serifim üzerine beyanda bulunarak arz ediyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Size para vermediler yani.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Para vermediler diye degil, o adamin yalanci 

oldugunu ögrendik.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu anladik, para alis verisi de olmadi.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yalanci adam. Bu adam için, bir kere Mehmet Agar Beyin bir ikazi vardi, ikinci de bunlardan gelince dedik ki, davasini almayalim. Simdi almadik.. Sonradan duydugumuza göre, 1986'dan epey sonra -tam süresini bilemiyorum- baskalari kanaliyla birtakim insanlari devreye sormus ve bu iade isini Türkiye'deki bir Ingiliz'le takas yapilmak suretiyle saglamis. Türkiye'ye gelmis, Istanbul'da Bayrampasa'da cezaevindeymis. Bunlari imis diyorum Yasar Bey.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Geldigi yil ne zaman?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Kesin bilemiyorum; ama, benim gedisimden iki sene filan sonra olmasi lazim.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yani, 1988.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Galiba, kesin degil, yanilabilirim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kimden ögrendiniz bunlari?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Basin yaziyordu o zaman.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bastan bana dediniz ki: "Kendisiyle görüstüklerimi naklen anlatacagim. Kendisiyle biz Ingiltere'de görüstük, orada bize bir seyler anlatti, ben size onlari anlatacagim" dediniz.

BAŞKAN - Ingiltere'de görüstügünüzde neler anlatti size?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - İngiltere'de görüstügümüzde nakil isini anlatti.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onun disinda bir sey anlatmadi mi?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Onun disinda hiçbir sey anlatmadi. Türkiye'de bazi mallarim var, onlari...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Basinda yazanlari da buluruz, o da bir sey degil. Sizin, özel, spesifik bilginiz ne burada?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Nasil yani, anlamadim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, Baybaşin'in kamuoyuna deklare ettigi bir sürü seyler var...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ama, hepsini yalan söylüyor Yasar Bey.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Anladim da, iste, onu nereden çikariyorsunuz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Diyor ki, bunlar geldi, Demirel, Çiller bilmem sey çetesi. Basinda çikanlari benim tekrarlamamam lazim; çünkü, vaktim yok diyorsunuz. Devlet adina bir çete diyor, basindaki ithami bu.

BAŞKAN - Size bir sey anlatti mi bu konuda? 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir efendim, kesinlikle.

BAŞKAN - Sadece "beni buradan Türkiye'ye götürün" dedi?.. 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Kesinlikle.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yeralti dünyasiyla ilgili herhangi bir sey anlatmadi?. .

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Efendim, mektuplari var.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Siz avukatligini yapmamissiniz hiç.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yapmadim Fikri Bey. Ben bunu ne basina anlattim, burada mektuplari var.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Necdet Bey, sevgili kardesim, burasi bir komisyon. 9 kisi, burada, saatlerdir insan dinliyoruz. Su odada, içeride, ben size "siz avukatligini yaptiniz mi" dedim, siz "hayir yapmadim" dediniz. Ben de "o zaman siz yapmadiginiza göre Baybaşin hakkinda bir bilginiz yok" dedim. Siz dediniz ki: "Hayir. Ingiltere'de kendisiyle görüstüm, bana orada naklettikleri var, onlari nakledecegim."

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Efendim, mektuplari var dedim. Ben, yoksa niye geldim ki bu Komisyona.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ama, sizin avukatligi almamis olmaniz bizim komisyonumuzun problemi degil.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ne problemi?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne yapalim, siz begenmemissiniz, almamissiniz...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ben ne diyeyim yani burada. Uyusturucu kaçakçiligini...

NIHAN ILGÜN (Tekirdag) - Mektuplarda ne var? 

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydin) - Mektuplarda ne yaziyor?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Efendim, mektuplara bakin, mektuplari koydum, altina da özetini yazdim. Mesela, birinci mektup: Bu mektupta, bizden istediği isin iadesi oldugu, parasini alamadigi için kendi imkânlarimizi kullanabilecegimizi; ancak, sonradan parayi...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne yapalim, bunlar bizim isimiz degil ya...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ama, ben ne söyleyeyim simdi?

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydin) - Komisyonun konusuna gelen bir seyler anlatti mi acaba size?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir efendim, anlatmadi bana.

BAŞKAN - Bizi, Tabii, alip almamaniz, su bu ilgilendirmez. Yani, bu uyusturucu kaçakçiligini nasil yaptigina, kimlerle beraber yaptigina kimlerin bu ise bulastigina dair size bir bilgi söyledi mi? Bizim ögrenmek istedigimiz bu.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bir tek seyi söyledi, demin arz ettim; bu iki tane Kibris'li kiz Hollanda'dan mal getirmisler. 

BAŞKAN - Onun disinda, Türkiye'yle ilgili. 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir efendim.

BAŞKAN - Peki, bizim aradigimiz konu oydu. Onun disinda; yani, bize vereceğiniz bir sahis, bir bilgi...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yok ki...

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Bayrampasa'ya geldikten sonra ne oldu?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bayrampasa Cezaevinde bulunuyor. O da mesela basina açiklamadigim bir husustu, onu da arz edeyim. 

BAŞKAN - Siz görüstünüz mü o zamari?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir efendim, görüsmedim. 

BAŞKAN - Peki o zaman gerek yok. Önemli olan bizim..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Üç tane adam geldi. Bunun kardesinin vekâletini aldim, onu söyleyeyim isterseniz.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Kardesinin vekâletini ne diye aldiniz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bütün samimiyetimle her seyi anlatiyorum. Simdi, bakin, Türkiye'ye geldi, cezaevinde yatiyor. 1989 senesiydi zannedersem. Silivri'de bir çiftlikte bir eroin yakalandi. Bunu, biz basindan baktik, Mehmet Sirin Baybaşin, bilmem kim bilmem kim. Hüseyin Baybaşin'in de bu eroin sebekesini içeriden, cezaevinden yönettigi ithami vardi. Bu nedenle dava açilmis, Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde bu dava devam ediyordu. Simdi, biz yazihanemizdeyiz Mete Beyle beraber Feridun Kocamaz yaninda üç tane daha adam - cezaevinden yollamis veyahut da adamlarini yollamis- yazihanemize geldiler o tarihlerde.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Feridun da cezaevine mi düstü?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir, Feridun Kocamaz bunlari getiriyor. Ondan sonra "herhalde gazetelerde okudunuz, Baybaşin cezaevinde. Böyle bir eroin meselesi oldu Silivri'de bir çiftlikte. Kardesi magdur durumda" dediler. Bir de, Hüseyin Baybaşin bize bir pusula yazmis, onu verdiler. Pusula da diyor ki: "Necdet ve Mete Agabey, biz Kürt oldugumuz için siz bugüne kadar iki davamizi reddettiniz. Hiç olmazsa benim kardesim surada magdur durumda, ben de içerideyim, elim kolum.bagli, bize bir tek defa yardim edin, bunu sizden istirham ediyorum, kardesimin vekâletini alin." Gelen adamlar, Tabii yamuk yumuk adamlardi; biz yine de onlara münasip lisanla dedik ki, kardesim, biz uyusturucu davalarindan anlamiyoruz. Ben ceza davalarinin her çesidini aliyorum. Bir toplu silah kaçakçiligi, bir de uyusturucu davalarini almiyorum. Sayet, herhangi birisi benim bir uyusturucu davasina veya toplu silah kaçakçiligi davasina girdigimi ispat ederse ben, derhal avukatligi da birakirim, Komisyon huzurunda çok açik beyan ediyorum.

NIHAN ILGÜN (Tekirdag) - Peki, Necdet Bey, siz, Londra'da yüz yüze konustunuz, bir saat, iki saat, neyse. Size, bu olaylara karismadigini, etmedigini falan söyledi. Peki, bu mektuplar neyin mektubu? Nereden yazdi bu mektuplari?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Iste bunlari okumaniz lazim. 

BAŞKAN - Tamam, biz bu mektuplari okuruz.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Okuma diyor Baskan.

NIHAN ILGÜN (Tekirdag) - Peki, nereden nereye yazdi bu mektuplari, niye yazdi?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Niye yazdi? Konusunu anlatti diyor.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Ama avukatligini aldim diyor. Türkiye'ye geldim inceledim...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Efendim, Türkiye'ye geldik. Iade prosedürünü tetkik ediyoruz. Türkiye'de adamlari var, avukati var. Adam "Türkiye'ye gidin, Türkiye'de benim avukatimla, ortagimla görüsün" diyor, ben arz ettim bunu efendim. Tekrarlayayim isterseniz. Ben okuyum isterseniz, okumayin diyorsunuz.

NIHAN ILGÜN (Tekirdag) - Hayir, okumayin demiyorum ben. Mahiyeti ne yani?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Mahiyetini arz edeyim diyorum, Yasar Bey "hayir" diyor. Ben ne diyeyim, sasirdim kaldim.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Bizim arkadaslarimizin ögrenmek istedigi su: Bu mektuplarin içerisinde uyusturucuyla falan herhangi bir sekilde bilgili; onu sormak istiyorlar.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Kesinlikle yok. Bakin bunlara, mektuplarda "benim iademi saglayin" diyor.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Yani, avukat müvekkil iliskisi.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Evet efendim. Vekâletimi alin diyor, Türkiye'deki isimi ne yaptiniz diyor...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benim itirazim yok size. Bizim aradigimiz isle ilgili bilgi ariyoruz biz sizden. Sizin Baybaşin ile aranizdaki münasebet, avukat vekil münasebetini degil.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ama, benim münasebetim o oldugu için, ben, bunu, mektuplari arz ediyorum. Simdi, siz anlatma diyorsunuz, Sayin Baskanim da anlatma diyor. Fikri Beyle Sayin Milletvekili de anlat diyor. Ben anlatayim mi anlatmayayim mi? Vakit varsa anlatayim.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Anlatin.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ama, anlatacagim bir sey yok, iste, mektuplar burada, ben delil koyuyorum yani. Kardesinin davasini alis hikâyemizi arz ediyordum. Simdi, bunlari biz yolladik, uyusturucu kaçakçiligi davasi almiyoruz, anlamiyoruz çünkü, faydadan çok zararimiz olur, Hüseyin Beye bunu söyleyin dedik, Simdi, Fikri Bey, bu tip adamlarla da seye girmek istemiyoruz açikçasi. Yani, biz çekinmeyen adamlariz; ama, mugber olmasini da istemiyoruz. Güzel lisanimünasiple anlatiyoruz. Aradan on, onbes gün geçiyor, tekrar ayni adamlar geliyorlar. iste, Hüseyin Agabey tekrar rica etti, siz orada görünün yeter filan diye. Yine, ayni Kürt mürt hikâyesi. Benim 25 tane Kürt müvekkilim var; yani, böyle bir ayirim mayirim dinlemeyiz biz. Ondan sonra, adam tekrar adamini yolluyor. Geliyorlar, agabey, iste bulunun edin yeter. Biz, bakariz makariz diye bunlari yolladik. Bunlar gittikten sonra, Mete'ye, bu adamlarla ihtilafa girmeyelim, bir iki celse girip bakalim ne olacak dedim.Mehmet Sirin Baybaşin'in vekâleti bize geldi, çikardilar getirdiler. Biz, Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde bir celse davaya girdik. Ikinci celse yine girdik. Yanimiza -bakiniz Yasar Bey enteresan bir avukat daha bizim tanimadigimiz bilmedigimiz bir avukat, o da Mehmet Sirin Baybaşin'in vekiliyim diye giriyor. Simdi, Hüseyin Baybaşin salondaydi, dava bitince, ulan -afedersiniz, kafamiz kizdi- sen bizim girmedigimiz bir uyusturucu davasina soktun, prensibimizi bozdun, simdi getirmissin yanimiza bir avukat daha sokuyorsun; seni, davani mavani, kardesinin davasini birakiyoruz dedik ve istifa ettik, o davayi da biraktik ikinci celse. Olay budur.

BAŞKAN - Dosyada ne vardi; okumussunuzdur davaya girdiginize göre? 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Silivride bir çiftlikte eroin bulunmus. 

BAŞKAN - Herhangi bir siyasinin veya yöneticinin iliskisi var mi?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hiçbir sekilde. Dosyanin fotokopisini zatiâlinize yollayabilirim; yani, Komisyona. Öyle bir siyasî hiçbir sey yok. Isterseniz, ben çikarayim, Devlet Güvenlikten bulayim dosyayi, hiç degilse karari bulayim.

BAŞKAN - Iyi olur. Bu konu bitti mi; yani, orada bitti, ondan sonra isiniz bitti mi?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Olay bu efendim. Adami ben ömrü hayatim boyunca size... Bakin, ben inanan insanim, Allah'a inanirim, Peygamber'e inanirim, dinime inanirim. Milliyetçi bir adamim. Ben, serefim, namusum üzerine yemin ediyorum, çolugumun çocugumun üzerine yemin ediyorum.

BAŞKAN - Yemin etmenize gerek yok.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Siz teklif etmiyorsunuz, ben söylüyorum beyefendi. Yemin ediyorum, diyorum ki, ben bu adami, Baybaşin denilen adami, hayatim boyunca dört veya bes defa gördüm.

MEHMET BEDRI INCETAHTACI (Gaziantep) - Necdet Bey, siz, keske buraya Baybaşin olayiyla ilgili degil de, daha önce anlattiginiz hadiseyle ilgili gelmis olsaydiniz, daha rahat olurdu yani.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ona girdim, âdeta beni burada suçladiniz ama hep beraber.

BAŞKAN - Hayir, suçlama yok.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ben, size, basimdan geçen canli olaylari aynen naklediyorum. Siz diyorsunuz ki, Çaglar... Çaglar'i ben yakalamadim ki onu anlatayim... Benim yakaladigim adami sorun, Dogu Perinçek'i sorun.

BAŞKAN - Baybaşin konusunda çagirdik sizi, eroin seyiyle ilgili.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -Efendim öyle çagirdiniz ama konu açildi. Yasar Bey -meslektas- en çok sikistiriyor. Niye sikistirilayim ki burada. 

BAŞKAN - Hayir, bir sey var mi diye.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Necdet Bey, hadiseyi öyle algilamayin; yani, burada, bir sorgulama veya size inanmama, yalan söylüyorsunuz gibi bir sey söylemiyoruz.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Inanmayabilirsiniz de. Ben, zorla inandiracak degilim ki yani. "

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yemin ediyorsunuz da onun için dedim yani.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ben bu yemini kendiligimden ediyorum, siz teklif etmiyorsunuz ki.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Anladim da. Baybaşin olayi derken, bizim komisyonun kurulus amaci belli. Mafya, polis veya kamu görevlilerinin devletle olan iliskilerini tespit noktasinda. Simdi, benim, verdiginiz isimler arasinda dikkatimi çeken isimler oldu. Feridun Kocamaz, bu emekli, Emniyetçi.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Emniyetçi degil efendim, emlakçi. 

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Emniyetle ilgisi yok mu? 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hiçbir ilgisi yok.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Simdi, Mete Bozbora, Emniyetten en son Istihbarat Sube Müdürlügünden ayrildi diyorsunuz. Peki, Necati Oker? 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Tüccar.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Hangi sahada mesgul?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Valla, bununla bir isi olmus; yani, tam detayini bilemiyorum. Ticaret yapiyordu.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Istigal sahasini biliyor musunuz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Simdi, Levent'te bir sirket vardi. Biz, bütün vekâletini; yani, islerini almadik. Bize bunu dedi, Ingiltere'de bu isim vardi, biz onu aldik. Hüseyin Çoban'la olan ihtilafiyla ilgilendik biz yani, diger islerini bilemiyorum.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Anliyorum. Simdi, söyle bir sey var bende. Hüseyin Çoban'dan Necati Oker'in bir alacagi oldugunu söylüyorsunuz. Bununla ilgili olarak da, Mete Bozbara'yla beraber Londra'ya gittiginizi söylüyorsunuz. Simdi, yurtdisindaki bir alacaga, bir takibe dayali olarak; yani, elinizde bir belgeye dayali olarak mi Hüseyin Çobandan...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Tabii. Ticaret yapilmis, alacak verecek faturalar var.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Peki, vermiyorum, ödemiyorum, bu belgeler bana ait deseydi, nasil bir hukukî prosedür baslatmayi düsünürdünüz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hukukî prosedür olarak, ancak, mukavele hükümlerine göre davanin nereden açilacagi, salahiyetli mahkeme hangisiyse ona göre yapilirdi. Mesela, Ingiltere mahkemesi salahiyetli derse, Ingiltere'de bir avukatla konusuruz. Nitekim, bizim öyle çalismalarimiz olmustur. Ingiltere'de avukatla temas kurarsin, vekil tayin edersin, Ingiltere'deki avukat bu isi kovalar. Yahut da mukavelede bu dava Türkiye'de açilacaktir yaziyorsa, mukavelenin inikadi mali hükümleri salahiyeti tayin. eder. O zaman Türkiye'de açarsin davayi.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Durumuna göre diyorsunuz. Peki, bu Hüseyin Çaban, daha önce Necati Oker kendisiyle görüsmüs mü de borcunu...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Görüsmüs. Adam, ben bunu ödemem demis. Biz gittik, açikça söyleyeyim, samimiyetle, bizden biraz çekiniyordu. Simdi, ben bunu söylemek mecburiyetinde degilim, açikçi samimiyetle beyan ediyorum.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yani, Mete Bozbora'nin Emniyetten emekli veya ayrilmis bir sahis olmasinin bu çekinmede etkisi var mi?

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydin) - Sizin MIT'çi olmanizin...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Biz MIT'çiyiz, o Emniyetçi. Iki tane avukatin böyle sifatlari olunca da... Bu adam aslinda beynelmilel dolandirici bir adam. Hüseyin Çoban'i çok kisa anlatayim Yasar Bey müsaade ederseniz. Hüseyin Çoban, beynelmilel bir dolandiricidir. Sabanci'ya sahte Mona Lisa tablosunu satan bir adamdir; bir. Ikincisi, bundan alti, yedi ay kadar önce Halk Bankasini - yanilmiyorsam- Ingilizlerle birlikte 100 milyon dolar dolandirirken suçüstü yapilan ve Türkiye'de cezaevinde yatip iki veya üç ay evvel tahliye olup Ingiltere'ye giden adamdir. Simdi, Kanal D, bir yayinda, bunun için iş adami dedi. Onu da söyleyeyim, Hüseyin Çoban da, Kanal D yayininda, bizim aramizdaki konusmanin mahiyetini açikladi. Sahit olarak onu çikartti Fatih Altayli...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hüseyin Çoban esas adi mi? 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Evet, esas adi.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Bu Feridun Kocamaz Emniyette hiç çalismadi mi?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hiç çalismadi.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Feridun Kocaman, uyusturucu ticaretini yaptigini söylediginiz Baybaşin'in, iki de bir ihtiyaci olunca o geliyor, buluyor. Buadam Baybaşin'in nesi oluyor? Bu, arkadaslik duygularinin ötesinde bir sey. Siz MIT'çisiniz, siz sormadiniz mi, arastirmadiniz mi?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bakin, mektuplari okursaniz, orada Feridun Agabey diye bahsediyor.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Birakin mektuplari. Kardesim, siz avukatsiniz; ama, ayni zamanda bir istihbarat teskilatindan gelmissiniz; yani, süphelenmediniz mi iki de bir uyusturucuyla yakalanan bir adama hep belli bir adam geliyor, sizi ta Londra'da buluyor, Türkiye'de buluyor, kardesini gönderiyor, araya giriyor falan, yani...

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - O sorunun devami da var; niye hep size geliyor? Sizi, bir MIT elemani, Emniyetten emekli iki kisi, öyle bir...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bizi kuvvetli adamlar olarak görüyor, evet.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz, Feridun'u hiç arastirmadiniz mi neyin nesidir diye?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Feridun'la bizim böyle iki dakikada bir temasimiz yok ki. 1983'te geliyor, 1986'da geliyor, üçer sene arayla geliyor, niye arastirayim ki ben bu adami? Yasar Bey, avukat olarak benim arastirma mecburiyetim olmaz ki; bir istir, ya alirim ya almam...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Biliyorum kardesim, sizin yaptiginiz isi ben yirmi bes sene yaptim; ama, sizin MIT'ten kalma bir aliskanlikla, yahu bu adam uyusturucu, sürekli bana geliyor, bu neyin nesi diye insan sormaz mi?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Arastirdik efendim, hiçbir sekilde uyusturucuyla ilgili en ufak bir mahkûmiyeti, irtibati yok. Gazetelerden arastirilir.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Peki, Istanbul'da, özellikle bir tarihten sonra belki hukukun zafiyetinden, belki adliyenin çalisma sisteminin geç olmasindan kaynaklanan sekilde, çek senet mafyalari türedi. Sizin bahsettiginiz tarihlere baktigimiz zaman, genelde, çek senet tahsilâtinin baslangiç tarihlerine tekabül eden bir döneme rastliyor. Yurtdisina gidis tarihiniz itibariyle de baktigimiz zaman, Istanbul'da -ben sunu soruyorum- Emniyet Teskilatinda Mehmet Agar'la tanisiyorsunuz. Emniyetten ayrilan veya emekli olan bir arkadasla ayni büroda çalisiyorsunuz bu hususlarda, Emniyetin çek senet tahsilât mafyasiyla ilgili baglantilari hakkinda -siz bir hukukçu olarak bu tür bir yola tevessül etmeniz mümkün degil; çünkü, hukuktan para kazaniyorsunuz; ama, hukuk disi tahsilât noktasinda, Emniyetin yardimi olmadan bu tür hadiseleri gereklestirmesi de mümkün olmadigi yönünde kanaat var kamuoyunda- sizin bu konudaki bilgileriniz; hiç degilse bu noktada yardimci olun bize. Emniyetin içerisinde bazi arkadaslariniz, tanidiklariniz var, size gelirler anlatirlar miydi veya siz o hususlarda, biz hukukun yetisemedigi noktada vatandas bize geliyor, bazilari çikiyor ki, açikça kimisini yilan sokar diyor, kimisini timsah isirir diyor, kazaya kurban gider diyor. Kimisi de hatta, televizyonlarda, açik açik, biz yargilamasini yapariz, hakli oldugumuz noktada sen haksizsin deriz, biz haksiz yere tahsilâtçiliga alet olmayiz gibi söylüyorlar. Yani, Emniyetle bu kadar yakin iliskileri olan bir hukukçu olarak. rahatsiz olmaniza ragmen, bu konudaki duyumlarinizi bize aktarabilir misiniz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Valla Emniyetin bünyesinden ziyade ülkücü kesimden bir mafyanin tesekkül ettigi tarzinda duyumlarimiz Tabii ki oldu herkes gibi. Yani, birtakim tahsilâtlar yapanlar, cezaevinden çikmis, isi gücü yok... Ben söyle söyleyeyim. Simdi sol kesim de girdi içeri, 12 Eylülden önce mart tarihlerinde. Ben, sag görüslü bir adamim, açikça söylüyorum. Sol kesim belli bir kültür seviyesinde oldugu için, adamlar içeriden çiktiktan sonra -aftan maftan- kendilerine is temin ettiler. Adam kolej mezunu, üniversite muzunu, lise mezunu bilmem ne mezunu. Adam gitti medyada yer aldi, adam gitti bir ticarî sirket kurdu, bir baska...

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Ayni seyi söylüyorsunuz. Is kuramayan eski anarsistlerin diyelim, eski tabiriyle...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Efendim, simdi öbür tarafta ülkücü... Ben bunlara sempati duyardim yani, açikça söylüyorum, bunu söylemekte hiçbir sakinca görmüyorum, ben milliyetçi insanim. Simdi, adam hapisten çikmis -ülkücüyle mafya diyorlar- adam on sene yatmis, sekiz sene, üç sene yatmis, adam ilkokul mezunu filan falan, bir müktesebati bir seyi yok. Adam çikiyor, hiçbir sekilde bir sirkette çalisacak hali yok.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yani, ben onun sosyal nedenlerini sormuyorum. Emniyetle olan baglantisina...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Emniyetle olan baglantisini ben bilemem ki, nereden bileyim. Adam tutmus çekmis, çek senet mafyasi...

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yani, bir duyumum yok diyorsunuz; ben onu sordum.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir efendim, kesinlikle.

BAŞKAN - Necdet Bey, siz televizyondaki bir seye katildiniz, orada aynen -biz zaten onun için sizi çagirdik- dediniz ki: "Ben, Baybaşin'i iyi taniyorum. Söyleyeceklerim..."

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Kanal 6'yi diyorsunuz. Iyi taniyorum demedim.

BAŞKAN - Ama, burada, sadece bir iki defa görüstügünüzü vekâlet isiniz dolayisiyla ve vekâletini de almadiginizi; bilahare, kardesinin vekâletini aldiginizi ve birinci celseden sonra vazgeçtiginizi söylüyorsunuz. Bunun disinda, bize, Baybaşin'le ilgili söylemek istediginiz, kisiligi, kimligi, iliskileri gibi, bir sey var mi?

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Televizyonlarda söylediginiz bazi seyler var. 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Afedersiniz Sayin Baskanim. Ben sizinle telefonla konustum, dedim ki: "Baybaşin'in avukati olarak davet edilmekten hicap duyuyorum. Benim, genel olarak -Baybaşin'le ilgili bilgilerim var demedim- söyleyecegim önemli seyler var." Ben, onu derken, MIT'in içerisindeki CIA ajanlarinin cirit atmasindan...

BAŞKAN - Baslangiçta anlattiginiz seyler...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - ilgili önemli bilgilerim var kesinlikle söylemedim. Bunu ben size önemli seyler... Baybaşin'le demedim; lütfen iyi hatirlayin; yani, bunu

BAŞKAN - Peki, tesekkür ederim. Arkadaslar, sorusu olan var mi? Yok. Peki tesekkür ederim.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Simdi, adamlar, bizi tuttular, Baybaşin'i bilmem ne, 1 Mayisi.. Iste ithamlar... Bu ithamlar nereden geliyor? Afedersiniz, Baybaşin'in Ingiliz ajani oldugu söyleniyor. Ingiliz ajaniysa, yurtdisinda adamlar her biz pozisyon yakalayinca bizi oraya monte ediyorlar. Benim ismim seye çikmis...

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yani, sizin Ingilizlerle araniz kötü?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yabanci servisler sevmiyor yani, açik söylüyorum, ister inanin ister inanmayin. Yani, ben hayal görmüyorum. Adamin örgütünü burada çökertmisim, beni sever mi yani. Açikça söyleyeyim.

BAŞKAN - Peki, çok tesekkür ederiz.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yani, MIT'ten bilgi çalinmasi önemli bir olay degilse, ben de, o zaman hiçbir sey söylememis olayim. Önemli gibi görünmedi. Ben bu olaya...

DURMUS FIKRI ÇAGLAR (Içel) - MIT'ten bilgi çalinmasi önemli bir olay ama, MIT, bu bilgi çalinmasini niye teyit etmiyor, niye...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bizim Komisyonun isi degil.

BAŞKAN - Tamam efendim, tesekkür ederiz. Toplantiyi kapatiyorum.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=523


***

GİZLİ ÖRGÜT ŞEMASI

Bu resim bir zamanlar "Sıkıyönetim Komutanlıklarınca aranan" teröristlere ait broşürlerden bir tanesine, Doğu Perinçek ve arkadaşları tarafından 1971'de kurulan "Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Gizli Örgütünün" lider ve militanlarına ait.

Şimdi Ne Yapıyorlar?

Acaba bir zaman bu gizli ihtilalci örgütün yönetici ve militanı olan teröristler şimdi ne yapıyor diye düşünüyor insan. Birkaçını inceleyelim:

Profesör Halil Berktay - Bir zamanlar Perinçek'in en güvendiği kişilerden biri olan Halil Berktay onu terkedenler arasında. Yale Üniversitesinde Ekonomi okuduktan sonra Birmingham Üniversitesinde "Tarih" konusunda doktora almış.

19 ve 20'inci yüzyıl Türkiye tarihçisi olan, Birmingham ve Harvard'da ders veren Profesör Halil Berktay,  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Tarihi ve İktisadi Doktrinler kürsüsü ile ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümlerinde öğretim üyeliği yapmış. Halen Sabancı Üniversitesi'nde öğretim üyesi.

Türkçede yayımlanmış üç kitabı olan, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfi ile Helsinki Yurttaşlar Derneği kurucu üyesi Berktay'ın Uzmanlık alanı, "20. yüzyıl Türk milliyetçiliği ve milliyetçi historiyografisi".


***

Yayıncı Ferit İlsever - İP Genel Başkan Danışmanı ve Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever hala yoluna Perinçek ile devam edenlerden.

Zamanında Türkiye İhtilalci İsçi Köylü Partisi (TİİKP) İstanbul sorumlusu olan Ferit İlsever, 12 Mart 1971 darbesinden sonra güvenlik güçlerince yapılan Şafak Operasyonunda, örgütün İstanbul'daki karargahı olan, Robert Kolejdeki İngiliz Profesör Hiller Samder'e ait lojmanda, arkadaşları, telsizler ve örgütsel dökümanlarla birlikte yakalanmıştı.

Maoist bir örgütün karargahının bir İngiliz'in lojmanında bulunması çok dikkat çekmiş ancak o tarihte üzerine gidilmediği için bağlantı tam olarak çözülememişti.

İlsever, kendini geliştirememiş, kişiliğini bulamamış zavallı bir uydu. Patronu Perinçek'i taklit etmeye meraklı. Ancak "fabrikatörlük ve provokatörlük" bile bir beceri meselesi.

Bir gün Reha Muhtar'ın yaptığı programda, müthiş bir iddia ortaya atmış; "12 aile 420 milyar doları Türkiye'den yurtdışına kaçırılıp yabancı bankalara yatırdı..."

Bu iddia üzerine kendisi de eski solcu olan bir bir basın mensubu onu makaraya almış; "Böyle bir iddiayı ancak paradan hiç anlamayan biri ortaya atabilir. 420 milyar dolar dediğimiz para, Türkiye'nin gayrisafi milli hasılasının neredeyse iki katı. Kimmiş bu babayiğit 12 aile de Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasının iki katı parayı yurtdışına kaçırmış. Sallamanın da bir insafı, izanı olmalı."

***
Doçent Doktor Ercan Enç - 1946 yılında Ağrı'da doğan Ercan Enç'in en son Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Doçenti olduğu biliniyor.

1968-9 yılında Ankara'da ABD Büyükelçisi R. Commer'in arabasının yakılması ile başlıyan süreç içinde Yusuf Arslan, Sinan Sönmez ve Hüseyin İnan tarafından kurulan Türk Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) kadrosu içinde yer alan militanlardan.

Filistin'de eğitim gördükten sonra, Hüseyin İnan, Tuncer Sümer, Teoman Ermete, İbrahim Seven, Atila Keskin, ve Müfit Özdeş ile 1970 baharında Diyarbakır'da yakalanmış.

Bilahere  Müfit Özdeş ile bu gruptan koparak Proleter Devrimci Aydınlık'a (PDA) katılmış.

Perinçek'in aktif alt kadrolarında gözükmese de yürüttüğü faaliyetler ile onunla olan bağını koruduğu anlaşılıyor.

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor! BÖLÜM 5

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor!  BÖLÜM 5




MAHMUT YILBAŞ (Van) - Münferit bir olaydan bahsediyor.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -Bakin, ben münferit olaydan bahsettim.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Münferit olaylar bir sey... Yani, bir cinayet... 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ama, siz, olayi, tamamen yanlis bir mecraya soktunuz, özür dileyerek söylüyorum.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Sizin açinizdan yanlis mecra olabilir de, benim ulasmak istedigim...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -Efendim, sual yanlis...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizin ifadelerinizden, arkadasimizin dedigi...Ben de öyle anladim.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -Hayir öyle çikmiyor.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Çikiyor. Siz diyorsunuz ki, MIT'in içerisinde CIA'nin adami var.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Benim tarihimde tespit edildi, yakalandi diyorum, yani bunu inkâr edecek.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Hayir, tespit edilip yakalanan adam Çaglar, MIT'in adami degil. Çaglar askerî sirlari vermekten yakalandi.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -Çaglar, MIT'in içerisinden bilgi çalmis. 

BAŞKAN - Baybaşin olayina gelebilir miyiz?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Gelemiyor bir türlü.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Benim sakladigimi tahmin ettiginiz bir sey mi var, ben önce onu bileyim. Ben, burada samimiyetle...

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Ben bir sey sormak istiyorum. Arkadaslarimiz da onu ariyorlar, sizin söylediginiz bir ifade, magdur durumdayim dediniz. Bir is yapmissiniz, bir örgütü yakalamissiniz; fakat, bu örgütün bir baska yabanci örgüt tarafindan bilgiyle desteklendigini söylüyorsunuz.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bilgiyle desteklendigini, evet, bunu söylüyorum. 

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Bu örgüt yakalandiktan sonra, size çok önemli bir iddiada, isnatta bulunuyor, bir sey yüklüyor. Bu çok önemli bir sey. Yani, sizin homoseksüel oldugunuzu ya da altin çaldiginizi...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Allah korusun, bir de onu söylerlerse intihar etmemiz lazim Fikri Bey.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Altin çaldiginizi söylemiyor da, onlardan daha tehlikeli -siz öyle dediginiz- ve daha büyük bir seyi sizin sirtiniza yüklüyor, 37 kisinin ölümü. Dolayisiyla, siz diyorsunuz ki, bu 37 kisinin ölümünü bana yüklüyor, ben de, MIT'e gidip beni kurtarin diyorum ama, MIT bana sahip çikmiyor, sahip çikacak hiçbir hareketin içerisine de girmiyor. Üstelik, benim yazihanemi de basiyorlar, bomba da atiyorlar dediniz. Buna ragmen, yani, can korkusu içerisindesiniz. Ama, bugüne kadar da bir sey olmamis, insallah bundan sonra da olmaz. Buna ragmen, siz, su anda 37 kisinin katili gözüküyorsunuz. Kendinizi aklamak için de tek söylediginiz, bana MIT'ten su belgeyi ver dediniz ya da çikip MIT, bu isi bu yapmadi demeniz.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Davalar açtim Fikri Bey.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Bir dakika... Burada MIT'in bir baska noktasi daha var. Size, sadece Necdet Bey olarak bu konuda isnatta bulunmuyorlar, MIT elemani Necdet diye bulunuyorlar.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Arkamda MIT ile beraber yapmisiz.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - 8 milyon liralik çeki alip, bu isi yaptiginiza varincaya kadar da kamuoyuna böyle bir yafta vuruyorlar. Biraz evvel de söyledim, bu olaylari yasayan insanlariz. Evet, 37 kisinin 36'si birbirinin üzerinde panikle ezildi; ama, kursunlar her taraftan geldi.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Duydugum kadariyla sonradan gelmis.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Her taraftan kursunlar geldi.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Siz oradaydiniz, ben yoktum çünkü, bilemiyorum. 

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Her taraftan kursunlar geldi, o panik, sadece atilan bir kursunla kaçma degil, nereye kaçacaklarini insanlar bilmedikleri için birbirlerini ezdiler.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -Ben bilemiyorum, ben bir tek kursun atildi olarak biliyorum, açik söyleyeyim.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Simdi, bana bu 37 kisinin ölümün yüklemiş olsalar, bunu, ben yapmadigima dair yirtinirim.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ben de yirtindim. Davalar açtim. Dogu Perinçek aleyhine agir ceza mahkemesinde dava açtim.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - O baska...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -Niye baska olsun. Iste, yirtiniyorum.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Izin verir misiniz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Beni kullanan ya da bir zamanlar o kuruma, hizmet ettigim kuruma yikarim ben bu isi yapmadim diye. Siz, bize bir seyi söylemeye çalisiyorsunuz, arkadasiniz da dogru ariladi aslinda. Biz, MIT degil, ama, CIA'nin kiskirttigi bir olayi bulduk, tesadüfen ben çözdüm...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Öyle anladik, sözleriniz de öyle

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) ... ama, bunun acisini benden çikardilar. 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -1 Mayis olayini mi?..

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayir, 1 Mayis olayi degil. 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - 1 Mayis olayini ben çözmedim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir dakika... Bizi bir dinler misiniz?.. Siz, sürekli kendinizi savunmadan, arkadaslarimizin söyledigini dinlemiyorsunuz, bu sekilde olmaz.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ben kendimi savunmuyorum ki...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Izin verir misiniz?.. 1978 yilinda Taksimde bir olay oluyor, 37 kisi ölüyor. Siz, MIT'ten kaçta ayrildiniz. 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - 1973'te ayrildim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 1973'te ayrildiniz. Aradan 5 sene geçiyor. 5 sene geçtikten sonra bir gazete bir yayim yapiyor, diyor ki, bunu avukat Necdet Bey...

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - 6-7 nci senede yayim yapiyor.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 7.nci senede. Necdet Bey yapti MIT'in talimatiyla. Fikri Bey, önemli degil, 1 sene 5 sene meselesi degil. Simdi, diyorsunuz ki, MIT bu konuda açiklama yapmadi. Ben, MIT olsam yapmam. Niye yapmam; Necdet Bey bunu yapmadi demek, benim Necdet Bey ile iliskim var demektir. Çünkü siz istifa etmissiniz, ayrilmissiniz, teskilattan kopmussunuz. Ne diye sizi korusun. Burada, MIT, olsa olsa, belki kendisini savunurdu ben yapmadim diye. Sizi yine savunmasi mümkün degil; ama, bu arada sizin anlattiklarinizdan su çikti. Dediniz ki "ben, sizi, Komisyon olarak uyarmak istiyorum. Benim bu olaya adimin karistirilisinin sebebi, Çaglar'in Amerikan CIA lehine bilgi toplamasi, MIT'ten bilgi aktarmasi ve yaninda da bir MIT mensubunun bulunmasi, bunlarin suçüstü yakalanmasi. Peki, neden dolayi bu is buraya geldi?.. Daha evvel de, ben, Türkiye Ihtilalci Isçi Köylü Partisi olayinin sorusturmasini yaptim, bu adamlari çikardim, bu adamlarda Aydınlık ve saire o gazetelerle iliskili; yani, dolayli bir iliski kurarak CIA'nin sizi -burada ifadenizi suradan desifre ettirsek- hedefledigi ve hatta Sayin Valimin çok güzel bir sorusu oldu "bugüne bunu nasil getirdiniz" dedigi zaman, iste o zaman bana onu yapan, bugün de ihtimal olabilir ki, belki bu olaylara da parmak atmistir. Bir de misal verdiniz, terim kullandiniz dediniz ki "destebilizasyon olayindan kaynaklaniyor." Simdi bunlari söyledikten sonra arkadasimizin sorusu nereden çikti olur mu, soru gayet yerinde.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sevgili Bakanim, aslinda sizin kadar açik olamadim. 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Estagfurullah. Yani "hayir öyle demedim" diyor da, onun için söylüyorum; biz 9 kisi dinliyoruz burada.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Öyle demedim demiyorum ki, 1973'te teskilattan ayrildim, Turan Çaglar'i ben yakalamadim diyorum. Bunu anlatamiyorum. Turan Çaglar'i ben yakalamadim ki efendim! Bakiniz, Sayin Valim, 1973'te teskilattan ayriliyorum, 1978'de bu adanlar beni nesrediyorlar. Ben, 1973 senesine kadarki operasyonlarda veya 1971- 1972'de CIA tarafindan desteklendigini, sonradan ögrendigim bir örgütü desifre ettigim için benden intikam aliyorlar. Ben onu diyorum.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Çok iyi anliyorum.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER -Benden sonra, 1973'ten sonra operasyonlar devam ediyor, Turan Çaglar yakalaniyor. Bunlari ben bilemem ki, bunlari ben duyuyorum, duyumlarimi söylüyorum. Su söyle olmustur, böyle olmustur demem için, benim MIT'in içinde olmam lazim o tarihte, nereden bileyim ki.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - O olaylarla ilgili degildi sorum. Orada bireysel boyutundan alip toplumsal boyutuna getirdiginizde, bakin çok önemli seyler var. Sadece, bireylerle, kurumlarla, kuruluslarla is çerçevelenmedi, is baska yere çikti; dogrudan dogruya, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geçmisi ve gelecegi batida yargilanmak... Dedimki, acaba, yabanci entelajans servislerinin, olayin bu boyuta gelmesinde bir katkisi var mi, böyle geçmisteki bilgilerinizle bunu degerlendirebiliyor musunuz, bilgi, bulgu degil. Bugün, Türk Bayragini koyuyor, üzerine enjeksiyonu koyuyor yani. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti terörist devlet olma noktasina dogru götürülüyor. Bunu ne yapiyoruz; Türkiye'de her yerde bunlar konusuluyor. Benim sorum oydu. Yani bireysel bir olay böyle ciddi bir boyuta gelirse, bugünkü meselede bu katki olabilir mi, tereddüdüm oldu, onun için...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Siz, benim bu konudaki tahminimi soruyorsunuz. 

MAHMUT YILBA.S {Van) - Degerlendirmenizi soruyorum.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yorum olarak, ben, Tabii ki, istihbaratta çalismis eski bir kisi ve bazi olaylari bizzat yasamis kisi olarak, tahminlere dayanan bir degerlendirme yapabilirim.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bakiniz, kayitlara geçiyor, sizin bu yorumunuzu ben bir yerde bir vesileyle televizyonda dinledim; yani, size bir firsat, buyurun o yorumunuzu burada da yapin demeye getiriyorum.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Benim tahminim ve yorumum sudur: Her istihbarat teskilati digerinin içine sizmaya çalisir ve istihbarat teskilatlari digerinin içine sizdigi zaman, bazen provokasyonlar da yaparlar ve Millî Istihbarat Teskilati içerisine benim o tarihlerde bulundugum, çalisma yaptigim tarihlerden çok sonraki tarihlerde sizmalar olmustur. Bu sizmalar Turan Çaglar operasyonuyla ortaya çikmistir. Dolayisiyla, bu sizmalar o tarihlerde olmussa, bu tarihlerde de olabilir, bundan 15 sene sonra yine olabilir diyorum. Yani, çok net bir sekilde... Onun için, biz, mademki, sizler Meclisin degerli üyelerisiniz, sizlere -benim özür dileyerek- hoca gibi bu konuda bilgi vermem çok tuhaf olur; ama, ben, basimdan geçmis canli bir olayi size burada arz ediyorum ve diyorum ki, ben bu olaylari yasadim, benden sonra arkadaslarim yasadilar, Mehmet Eymür filan gelip burada bilgi vermediler mi, bu konulari anlatmalari lazim, Turan Çaglar olayi çok önemli bir olaydir. Bu olayi da herkesin bilmesi gerekir. Zira, bu bir misaldir. Bugün, MIT'in içinde bir oyun oynanirsa yabanci servisler tarafindan, zavalli MIT bunun günahini çekiyor, faturasini MIT ödemek zorunda kaliyor. Bunu net bir biçimde arz ediyorum. Demin bunlari söyledim ben. 

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ben, sahsen mesajimi aldim.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - MIT provoke edildi. MIT bundan sonra da provoke edilir, Emniyette provoke edilir, Millî Savunma da, her yer edilir.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Sizin, Istanbul Hukuk Fakültesindeki olaylarla ilginiz var mi, onu da söylüyorlar.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hangi olaylar?..

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Bu bomba, 16 Marttaki... 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yok, onu hiç kimse söylemedi. 

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Yaniliyor muyum?!.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yaniliyorsunuz. Benim hakkimda itham 1 Mayis olaylari, ondan sonra Baybaşin olayidir.

BAŞKAN - Necdet Bey, siz, bu 1 Mayisla ilgili epeyce bir açiklamada bulundunuz, dosya da var, dosyayi bize vereceksiniz, Tabii degerlendirecegiz. Bizim sizden ricamiz, su Baybaşin ile ilgili?..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bunlari da, ben, Cumhuriyet Gazetesiyle ilgili sikâyetlerimi de arz edeyim. BAŞKAN - Onlari...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Çok özet olarak Baybaşin olayini... Affedersiniz Sayin Valim, son olay net olarak anlasildi mi acaba?

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ben sahsen mesajimi aldim.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ben diyorum ki, benim tahminim budur; eskiden olmustur, bugün de olabilir.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bütün istihbarat teskilatlarinda birbirlerine sizma olabilir. Her sey birbiriyle baglantili; ama, ben, sahsen, sizin söylediginizden o gün basinizdan geçenlerle bugün olanlar arasinda böyle bir ihtimalin dikkate alinmasi tamam da, daha müsahhas bir sey bekliyordum.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yasar Bey, 1973'te ayrildim diyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O degil kardesim... Lafa böyle basladiginiza göre daha müsahhas bir sey söylemeniz lazim.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Neyi söyleyeyim ben. Turan Çaglar operasyonunu ben yürütmedim ki, ben yürütsem...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, sizin dediginiz suna benziyor; ben çocukken dut agacindan düsmüstüm, bütün çocuklar da dut agacindan düsebilir. Düsebilir Tabii!..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Yok o kadar degil, olay öyle degil.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Bakin, Necdet Bey, ben yargiç degilim; ama, objektif olarak, söylediklerinizden, sizin, kendinizi savunma dogrultusunda beni ikna edecek bilgiler vermediginiz düsüncesindeyim. Siz, MIT'te olan bir hadiseyi anlattiniz Aydınlık filan diyerek, evet geldiler bastilar dediniz, ben onlari desifre ettim dediniz, buraya kadar kabul ediyorum. Sizin yapmis oldugunuz...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - "1 Mayisi Maocular yapti" dediniz.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Ama, ben bunlardan dolayi sizin -ben hukukçu degilim ama, sade bir vatandas olarak- kendinizi aklama dogrultusunda, yani, suçlama dogrultusunda da, suçladiklarina da inanmiyorum... Ama, bir olay bana anlattiniz, ne kadar seydir, ne suçlayanlarin hakli oldugunu söyleyebilirim ne de sizin kendi savunmanizi...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Peki, 1 Mayis... Burada belgelerimi görmediniz ki, affedersiniz 1 Mayisi benim yaptigimi mi düsünüyorsunuz?

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Hayir öyle bir sey düsünmüyorum.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ben diyorum ki, 8 milyon lira para ödendi de ben bu isi yaptim ithami altindayim. Ben, 1617 lira aldim diyorum. Yani, bu savunmam siz hiç muteber kabul etmiyor musunuz?

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Ediyorum... Muteber kabul ediyorum.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Adam bana 8 milyon aldi diyor, ben de 1617 lira aldim diyorum. Ne diyeyim ki ben?!. Yani, ben damlarda dolasmadim...

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Necdet Bey, 8 milyon lira, 8 bin lira, 1600 liga almadan da, Taksim'de, MIT elemani -MIT elemani demeyelim de bir istihbarat örgütü- eylem yapacaksa yapar, 100 milyon alarak da yapar.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ama, öyle demiyorlar ki!

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Anladim ben sizin dediginizi. Yani, bu Komisyon sunu anladi: Siz diyorsunuz ki "ben 1 Mayis olaylariyla ilgili bir sahis degilim" zaten, Komisyonda size öyle bir iddiada bulunmuyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Biz, sizi onun için de çagirmadik.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Öyle bir iddiada bulunan yok burada. 

BAŞKAN - O konu bitti artik. Baybaşin olayindan çagirdik zatinizi. 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Baybaşin'e gelelim. O da var miydi 1 Mayista!..

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Baybaşin ile nasil tanistiniz mesela.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Metin Göktepe olayindaki polislerin avukati misiniz siz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Evet. Avukatiyim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydin) - Halen avukati misiniz?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Halen yapiyorum. Zaten yayinlarin yogunlasmasinin ikinci sebebi de o yani... Biz, Metin Göktepe davasina girdik, ondan sonra azdi.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Polisler size mi müracaat ettiler, yoksa Emniyet mi söyledi size alin diye?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir, bana müracaat ettiler. Emniyet, bana, hiçbir zaman, ne talimat verebilir ne baska bir sey; ben serbest avukatim, Emniyetin sözlesmeli avukati degilim.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Yani, iyi avukattir diye referans olarak 

Emniyet size mi?..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Kesinlikle degil, onu ben açikça söyleyebilirim. 

BAŞKAN - Oralara girmeyelim. Necdet Bey, siz Baybaşin'in avukati misiniz, Baybaşin ile ilgili ne biliyorsunuz, onu anlatin.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Baybaşin ile ilgili olaylar söyle baslamistir: 1983 senesinde, Baybaşin -o zaman Baybaşin oldugunu bilmiyoruz- Emniyet 2 nci Subeye gasp suçundan düsmüs.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hangisinin 2 nci subesine?..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Istanbul Emniyet Müdürlügü 2 nci Subeye. Daha dogrusu, gasptan düstügünü de bilmiyoruz, Feridun" Kocamaz var Istanbul'da, bizi taniyor. Feridun Kocamaz diyor ki, benim bir dostum 2 nci Subeye nezarete alinmis, sunu bir arastirir misiniz?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Size?..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bana diyor.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (Içel) - Feridun Kocamaz kimdir?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Bir adam, iki tarafi da taniyan, hem Baybaşin'i hem beni.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Ne isle istigal ediyor gözüküyor?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Emlakçilik yapiyormus o tarihte. Adam ölmüs. Bu yayin üzerine gittim, arastirdim, maalesef, ölmüs; ölmese getirecektim buraya. Ben 2 nci Subeye gidiyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Gittim, gidiyorum degil. Baskasindan naklen gibi degil. 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Gittim, o zaman. Gidiyorum, Tabii ki gittim demek. 

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Baskasindan naklen anlatiyormus gibi anlatiyorsun. 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - 2 nci Subeye gittim, oldu mu?..

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Oldu.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hukukçusunuz yani, dogru diyorsunuz haklisiniz. Gittim. Burada kolay bir olay degil yani, Komisyon karsisinda. Ben davalarda böyle heyecanlanmam.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Rahat ol, biz sorgulamiyoruz seni burada.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Ben, iki gün uyku uyumadim, açik söyleyeyim; insan heyecan duyuyor. Sorgulamiyorsunuz, ama, Meclisten çikan bir Komisyon karsisina gelip, burada ifade veriyorsunuz; bu basit bir olay degil yani.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bak, burada birçok meslektasin var.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Olsun Yasar Bey. Meslektasken, siz burada Komisyondasiniz.

BAŞKAN - Bak gayet iyi davraniyoruz, evinde gibi, yazihanende gibi davran.

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Sag olun. Ben bu derece yakinlik görecegimi hiçbir sekilde tahmin etmiyordum. Yalniz, yarin gazeteciler, Komisyonla beraber yemek yedi diye yazarsa ona da sasmayin. O da sizin sorununuz

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Aldirma, devam et, bos ver...

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - 2 nci Subeye gittim. Mehmet Agar Bey 2.nci Subeye bakan Emniyet Müdür Muaviniydi o tarihlerde.

HAYRETTIN DILEKCAN (Karabük) - Tarih?..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - 1983... Tam günü gününe söyleyemem.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Müdür muaviniydi, öyle mi?

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Evet... 2 nci Subeye bakan Istanbul Emniyet Müdür Muavini. Kendisine dedim ki, Hüseyin Baybaşin diye bir adami almissiniz, bu adamin durumu nedir?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Daha önce tanir misin? 

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Hayir.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kimi; Agar'i?..

NECDET KÜÇÜKTAŞKINER - Agar'i mi; ondan önce tanirim. Tahmin ederim ki, 1981 senesinde ilk defa tanistik. Mete Bozbora tanistirdi, avukat arkadasim. O, o zaman, Istanbul 1 inci Sube Müdür Muaviniydi, Mete Bozbora. 1 inci Sube Müdür Muaviniyken Mehmet Agar Bey ile tanistirdi. Ara sira ziyaretine filan giderdik yani. O çok gençti, bizden gençti, ben 56 yasindayim. Mehmet Bey dedim bu neyin nesidir, bu adami almissiniz, hangi suçtan aldiniz. Mehmet Bey dedi ki "bunu gasptan aldik." Bir marangozu bunlar almislar Belgrad Ormanina mi götürmüsler, bir yerlere götürmüsler, kafasina silah dayamislar ve senet imzalatmislar ve böylelikle senet yagmasi diye bir suç var Ceza Kanununda, bunu ika etmisler ve bu burada sorgulaniyor. Adam bayilmis, mayilmis... Dedim ki, görüsebilir iyim Baybaşin ile?... "Görüsebilirsin" dedi. "Yalniz bu adam her türlü ahlaksizligi yapabilecek kapasitede bir adamdir, davasini alirsan benim bu söylediklerimi de unutma" dedi; aynen söz bu. Ben, üst kata çiktim, Sirkecideki Sansardan Handa, bu yerde yatiyor, millette bir sogan almis koklatiyorlar.Bu nedir dedim. “Bu adamin sarasi var” dediler. Dogru dürüst konusmam mümkün olmadi; çünkü, böyle yere yatmis agzi köpürmüs vaziyetteydi, ben, zaten adami yeni taniyorum, sarali oldugunu ilk defa orada gördüm. Bu adamin davasini, Mehmet Beyin de bu ikazini nazara alarak, aslinda bu ikazlar bizi etkilemez, malum hepimiz hukukçuyuz, Mehmet Bey bana su davayi al, bu davayi alma diyemez, ama, ben hosuma gitmedi almadim. Bu, Bakirköy Ceza Mahkemesine sevk edildi, orada tutuklandi Gasp suçu dolayisiyla tutuklandi. Ondan sonra davasi devam etti, kimler girdi, hangi avukatlar davaya bakti bilemiyorum, ben vekâletini almadim. 1985 senesinde, avukat Mete Bozbora, Emniyet Istihbarat Müdürüyken istifa etti, avukatliga basladi.

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***