3 Kasım 2017 Cuma

Uluslararası Terörizm İle Mücadelede Hukuki Önlemler BÖLÜM 1


Uluslararası Terörizm İle Mücadelede Hukuki Önlemler BÖLÜM 1



Uluslararası Terörizm İle Mücadelede Hukuki Önlemler: İngiltere’de Yeni Terörizm Yasası Örneği

Doç. Dr. Sedat Laçiner
6 Ocak 2010, Çarşamba
İnternet Eklenme Tarihi: 
6 Ocak 2010, Çarşamba


Not: İlk olarak Nisan 2006 tarihinde yayınlanmıştır

Giriş 2001 Şubat ayında yürürlüğe giren yeni İngiliz terör yasası birçok gözlemci için ‘devrimsel’ bir niteliktedir ve terörle mücadele alanında uluslararası işbirliği 
alanında bir çığır açmıştır. Yasa ile bazı dini ve/veya dinci örgütleri de terörist örgütler kapsamına alan İngiltere, terörü internet ve diğer teknolojik gelişmeleri de kapsayacak şekilde tanımlamış ve terörist saydığı örgütlerin sembollerini taşımaktan, bu örgütlere herhangi bir şekilde yardımcı olmaya kadar geniş bir alanda her türlü eylemi ‘terörist faaliyet’ saymış ve güvenlik güçlerine bu kapsama giren kişileri 48 saat gözaltında tutma yetkisini vermiştir. 

11 Eylül saldırılarından çok önce gerçekleştirilen yasa terör konusunda önemli bir yönelimi de ortaya koymuştur. 

11 Eylül’den sonra ise bir tür panik havasına giren İngiltere kısa sürede çok sayıda değişikliğe gitmeye çalışmıştır. Daha önceki çalışmalardaki titizlik kaybolurken, temel hak ve özgürlükler ile güvenlik arasında bir seçim yapmak gerekip gerekmediği tartışmaları başlamıştır. Bu çerçevede tüm dünyadaki terörle mücadele düzenlemelerini anlamak adına İngiltere örneği oldukça önemlidir. İngiltere örneğinin bir diğer önemi ise Türkiye’ye ilham verebileceği iddiasından kaynaklanmaktadır. 

Bu çalışmada öncelikle terörle mücadelenin İngiltere’deki hukuksal boyutu tarihsel gelişimiyle ele alınacak, 2001 ve sonrasındaki düzenlemelere özel bir önem verilecek, ardından da Türkiye’ye ne kadar örnek olabileceği ele alınacaktır. 

I. TARİHSEL ARKA PLAN 

İngiltere, İrlanda sorunu nedeniyle terör olaylarıyla diğer ülkelere nazaran çok daha erken bir dönemde tanışmıştır. Bu nedenle teröre karşı ilk yasal düzenlemeler daha çok İrlanda sorununa dönük olmuştur.  Buna karşın uluslararası terörizm ve diğer ülkelerde yaşanan terör olayları konusunda İngiltere ciddi bir yasal düzenlemeye uzunca bir süre gitmemiştir. Bu örgütlere yönelik olarak karşı–istihbarat çalışmalarına ağırlık verilirken, İngiltere’ye zarar vermediğine kanaat getirilen örgütlerin çalışmalarına adeta göz yumulmuştur. Bunda şüphesiz görece daha liberal olan İngiliz yasal sisteminin ve İngiliz pragmatizminin büyük bir rolü olmuştur. 

Ayrıca İrlanda terörüyle boğuşan bir ülke için yeni terör örgütleriyle uğraşmanın zorluğu da ortadadır. Böylece birçok silahlı grup gizli ya da açık olarak İngiltere’yi sınır ötesi hedefleri için üs olarak kullanmıştır. İngiliz güvenlik güçleri bu örgütlerin İngiltere’deki faaliyetlerine izin vermezken, dışa dönük eylemlerine ciddi ölçüde engel olmuş da değildir. Kısacası Soğuk Savaş döneminde asıl üzerinde durulan İrlanda terörü ve NATO konsepti çerçevesinde ‘tehdit’ sayılan sol örgütlerdi. 

I. a. 1974 Terörü Önleme Yasası (PTA) ve 1974-1996 Dönemi Yukarıda değinildiği üzere teröre karşı ilk düzenlemeler Kuzey İrlanda’daki terör olaylarına karşı hazırlanmıştır ve bu düzenlemeler zaman içinde ihtiyaca göre geliştirilmiştir. Bunlardan ilki 1974 Kasım’ında bir pubın bombalanması ve sonucunda 21 kişinin hayatını kaybetmesi, 180 kişinin de yaralanmasını takibeden günlerde adeta alelacele çıkarılan yasa (Geçici Terörle Mücadele Yasası – PTA Prevention of Terrorism Act) olmuştur. Geçici olarak düşünülen yasa zaman içinde kalıcı hale gelmiştir. Yasa İrlandalılar’a karşı negatif duyguların doruğa çıktığı bir dönemde hazırlanmıştır. 

Öyleki sokakta bazı İrlandalılar taşlanmakta, hakarete uğramakta idi. Bu ortamın da etkisiyle yasa neredeyse hiç bir muhalefetle karşılaşmadan, rekor sayılabilecek bir zaman içinde çıkarılmıştır. Yasa, polisi ve İçişleri Bakanlığı’nı İngiltere’nin daha önce alışık olmadığı derecede geniş yetkiler ile donatmıştır. 

Birçok kişi yasaya dayanarak gözaltına alınmış ve günlerce sorgulanmıştır. PTA altında alıkonulan kişilerin tamamına yakını hiçbir ceza görmeksizin serbest bırakılmıştır. 1982 yılı sonuna kadar bu yasaya dayanılarak gözaltına alınan 5.500 kişiden sadece yüzde 2’sinin bir ceza aldığı düşünülürse yasanın cezalandırmadan ya da yargılamadan çok istihbarat toplama ve sindirme amaçlı olarak kullanıldığı söylenebilir.  İstedikleri kişiyi yedi gün süreyle gözaltında tutabilen güvenlik güçlerinin bu yasayı ‘etkin’ bir şekilde kullandıkları da iddia edilemez. Sonuçta İngiltere uygulamadan dolayı ciddi eleştirilere maruz kalırken, geniş kitlelerden de sert tepkiler alınmıştır. Belirtilmesi gereken bir diğer nokta da yasanın geçici olduğu ve sürekli olarak (her yıl) parlamentoca onaylanmasının gerekli olduğudur. 1976 Düzenlemesi 1974 PTA’da ufak tefek değişiklikler yapmıştır, fakat sonuçta 1984 PTA’ya kadar bir terörle mücadele yasasından çok, günlük ihtiyaçlara cevap veren, güvenlik güçlerinin işlerini kolaylaştırmayı hedefleyen bir düzenlemeden bahsetmek daha doğrudur. 1984 Düzenlemesi 1984 PTA ise bu alanda yeni bir yönelimi ortaya koyar. 

Buna göre hedef sadece İrlanda terörü değildir. Bu yasayla uluslararası terörün İngiltere uzantıları da ilgi alanına girmiştir. Bunda şüphe yok ki en önemli faktör 
yine İrlanda terörünün uluslararası bağlantılarının artması ve SSCB ile Ortadoğu’da bazı devletlerin uluslararası teröre bizzat karıştıkları yönündeki endişelerdir. 

Yeni düzenlemeye göre yetkililer uluslararası teröre bir şekilde bulaşmış kişileri tutuklama, gözaltına alma ve sorgulama yetkisine kavuşmuştur. Yasa bu konuda 
mahkemelere terör fonlarına zorla el koyma gibi yetkiler verdiği gibi daha önce İngiliz yasalarına göre suç dahi kabul edilmeyen faaliyetleri de suç kapsamına 
almıştır. Ayrıca yasa terörizmle ilgili olduğu tespit edilen faaliyetleri kendiliğinden araştırma yetki ve sorumluluğunu da oluşturmuştur. Fakat tüm bunlara karşın uygulama yine İrlanda odaklı olmuş ve uluslararası terör istisnai durumlar dışında İngiliz güvenlik güçleri ve mahkemelerinin ilgi alanına fazlaca girmemiştir. 

1989 Düzenlemesi 1989 PTA da hala ‘geçici olağanüstü’ düzenlemelere sahiptir. 1989 PTA 7 bölümden oluşmaktadır. Bölümler ve getirdiği düzenlemeler şunlardır: 
Yasadışı İlan Edilmiş Örgütler (Proscribed Organisations): Yeni düzenleme yetkililere bir örgütü yasa dışı ilan etme ve o örgüte üye olmayı tutuklanma nedeni sayma yetkisini vermiştir. Listelenmiş bu örgütlerden herhangi birine finansal katkı sağlamak da aynı şekilde suç sayılmıştır. Yasadışı örgütü destekleyici kamu açıklamaları ve bu tür işaretler de suç sayılmıştır. Bu tür durumlarda maksimum 10 yıl hapis cezası ve sınırsız para cezası öngörülmüştür. 

Bu çerçevede öncelikle IRA ve INLA ile birlikte çok sayıda loyalist grup yasadışı ilan edilmiştir. Dışlama Hükümleri (Exclusion Orders): Bu tür önlemler Kuzey İrlanda’daki terör olaylarını engellemede bir tür çare olarak görülmüştür. Bu çerçevede gerekli görülen kişilerin Birleşik Krallık’ta, Kuzey İrlanda’da veya İngiltere’de bulunmasına sınırlama getirilebilecektir. Bu yasaklamaların ihlali halinde ceza ise maksimum 5 yıl hapis ve sınırsız para cezası idi. 

Teröre finansal destek (Financial Assisstance for Terrorism): Bu düzenlemede de terörizme finansal destek vermek her anlamıyla suç sayılmıştır. 

En üst hapis cezası 14 yıl, para cezası ise limitsizdir. Tutuklama, Gözaltı ve Giriş Kontrolü (Arrest, Detention and Control of Entry): Bu yasa çerçevesinde hakkında suç işlediği yönünde makul şüpheler bulunan kişiler herhangi bir izne gerek olmaksızın tutuklanabilirler. Gözaltı süresi bu bölümde 48 saat olarak belirlenmiştir. 

Bu süre İçişleri Bakanlığı tarafından en fazla 5 güne kadar uzatılabilir. Bu bölümler dışında kalan kısımlar daha çok teknik düzenlemeler olduğundan burada ele alınmayacaktır. 

I.b. 1996 Düzenlemesi 1996 düzenlemesi ise şu ana kadar sayılan yetkilere ek olarak polise bombalamaya ve terörist saldırılara müsait yerleri 
belirleme, terörist faaliyetleri engelleme amacıyla aramalar yapma hakkını tanımıştır. Bu çerçevede polis sokak kontrollerini ve rastlantısal aramalarını 
(stop-and-search) arttırma yetkisine kavuşmuştur. Diğer yasalara göre arama yapma hakkı belli bir bölge için, belli bir saatte ve yazılı izinle yapılabilirken, 
terör ile ilgili suçlarda araç, yaya ve yolcu aramalarında polisin hareket alanı genişletilmiştir. Ayrıca terör olayları hakkında bilgi toplama kanalları da yasa sayesinde genişletilmiştir. 1996 düzenlemesi terörizmi, ‘siyasi amaçlar için şiddet kullanma’ olarak tanımlamaktadır. Bu yasaya göre terörizmi diğer şiddet kullanma olaylarından ayıran nokta bu şiddet kullanma türünün ‘kamuyu veya kamunun bir kesimini korku içerisinde bırakmak maksadıyla işleniyor olmasıdır.’  Böylesine geniş bir tanım görevlilerin yetkilerini genişletici bir etkide bulunmuştur. Bu tanımlara göre PKK benzeri birçok örgüt de bu kapsama giriyordu, ancak yasanın en büyük sorunu İrlanda sorunu merkezli hazırlanıp, bu çerçevede uygulanması olmuştur. Diğer bir deyişle bu dönemde sıradan bir İngiliz ‘terör’ denince IRA’i (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu – Ireland Republican Army) anlamaktadır, ya da terör olaylarının İngiltere’ye doğrudan bir zararı olup olmadığına bakmaktadır. Sonuçta bu yasa ile ilgili davaların neredeyse tamamına yakını (% 96’sı) Kuzey İrlanda ile ilgili davalar olmuştur. 1996 PTA’nın bir diğer özelliği de terörist saldırılarıyla doğrudan ilgilenmemesidir. Bombalama, saldırı gibi faaliyetler ceza hukukunun konusudur. Yasanın amacı bu tür suçları cezalandırmaktan çok işlenmeden önce polisin ve diğer yetkililerin ellerini kuvvetlendirmektir.  PTA altında polis şüphelendiği kişileri ülkenin giriş kapılarında durdurabilir, sorgulayabilir ve ardından tutuklayabilir. 

Sorgulama yetkisini sadece polis değil, asker, Göçmen Ofisi (Immigration Office) memurları ya da gümrük memurları da kullanabilir. Bu çerçevede kişinin 
beraberindeki çanta ve diğer bagajları ile üstü aranabilir. Bu aramalarda terör örgütü ile bağlantılı bir kanıtın bulunması tutuklamaya götürebilir. 

Bu sorgulamada polis her türlü soruyu sorabilir ve bu sorulara makul çerçevede cevaplar bekler. Tüm bu sorgulamaların sonunda şüpheye götürecek bir belirtiye rastlanmasa dahi 12 saat kadar alıkoyma yetkisi vardır. 1996 PTA: Yasaklanan Örgütler ve Yasaca Suç Sayılan Eylemler Kuzey İrlanda’da terörü destekleyen ya da teşvik eden herhangi bir örgüt yasaklanabilir ve cezalandırılabilir ve başta IRA ve INLA (İrlanda Ulusal Özgürlük Ordusu – Irish National Liberation Army) olmak üzere birçok paramiliter grup bu çerçevede yasaklanmıştır.  Bu bağlamda yasaklanmış bir örgüt için para ya da mal toplamak, bağışta bulunmak, örgüt lehine kamuya açık ya da özel bir toplantı veya miting tertiplemek, tertip edilmesine yardımda bulunmak, söz konusu örgütün işaretini, sembolünü ya da örgütün üyesi olduğunu gösterir herhangi bir işaret taşımak, bu yolla toplumda korku salmak cezayı gerektirir suçlardır. 1996 PTA Çerçevesinde Tutuklama ve Sorgulama Bu yasaya göre eğer bir polis memuru bir kişinin hal ve hareketlerinden, yapmış olduğu hareketlerin tamamından, makul veriler ışığında şüphelenir ise onu tutuklayabilmektedir. Buna göre eğer ‘A’ kişisi IRA ya da INLA’yı (ya da yasaklanmış başka bir örgütü) yasada belirtilen eylemleri ile destekler ise, terör ile ilgili bir fondan para alır, para verirse, mal alır, mal verirse, kendisine yasaklanmış bir bölgeye girer, yasaklı bir kişiye barınak sağlayıp yataklık ederse polisin ‘A’ kişisini gözaltına alması için makul zemin oluşmuş demektir. 
Bir kez gözaltına alma gerçekleştikten sonra polisin ‘A’yı 48 saate kadar tutma yetkisi vardır. 
İçişleri Bakanlığı’nın izni ile bu süre 45 güne kadar çıkabilir. Bu süre zarfında söz konusu kişi herhangi bir suçla suçlanmadığı gibi, yargılanmak zorunda da değildir. 
Yine yasaya göre Kuzey İrlanda’da bulunan bir kişinin, polis ya da asker tarafından istenilmesi durumunda bilgi vermemesi suçtur. Diğer bir deyişle bu ülkede bulunan herkes IRA gibi örgütler ile ilgili bir soru yöneltildiği zaman cevap vermek zorundadır. Bu sebepten dolayı gözaltına alınanların sayısı azsa da polisin bu yönde bir şüphesi olduğunda bu yetkisini kullandığı görülmüştür. PTA’nın diğer bir farkı da diğer tutuklamalarda tutuklunun yararlandığı birçok haktan yararlanamıyor oluşudur. 

I.c. Sadece Kuzey İrlanda’ya Dönük Düzenlemeler PTA temelde Kuzey İrlanda’ya dönük olarak hazırlanmış genel bir metin olmasına karşın, PTA dışında sadece 

Kuzey İrlanda’daki terör olaylarına dönük olarak hazırlanmış düzenlemeler de vardır. 1991 Kuzey İrlanda Yasası (The Nothern Ireland – Emergency Provisions – Act of 1991, NIA) bunların en önemli örneklerindendir. 

Bu yasa 1996’da değişikliklere uğramış ve 1998’de son halini almıştır. Kuzey İrlanda Yasası polis ve askere özel suçlar için çok özel yetkiler vermiştir. 
İngiltere’nin İrlanda hükümeti ile 1998’de vardığı Good Friday Uzlaşması bu düzenlemelerin ilgasını öngördüğünden ve bu yetkilerin zaman içinde geri alınmış olmasından dolayı bu konunun detaylarına girmiyoruz. Ancak PTA ile NIA arasında ortak birçok nokta bulunduğundan pratikte birçok yetkinin devam ettiğini söylemek de mümkündür. Bir diğer nokta da bu düzenlemelerin ortadan kalkacak olmasının oluşturduğu hazırlıksız yakalanma endişesi yeni bir terör yasası hazırlanmasının gerekçelerinden biri de olmuştur. 

I.d. Yeni PTA İhtiyacı Özetleyecek olursak 1999 yılına kadarki yasal düzenleme ler neredeyse tamamıyla İrlanda sorununa dönük olmuş, İngiliz yasalarında İngiltere ile doğrudan ilgisi olmayan uluslararası terörizme dönük ciddi düzenlemelere gidilmemiştir.
  
Fakat bu durum Soğuk Savaş’ın son yıllarında başlayan eğilimle birlikte değişime uğramış ve yasal düzenleme ihtiyacı kendisini şiddetle hissettirmeye başlamıştır. 

Bu trendin odak noktasında Ortadoğu kökenli örgütler ve ‘radikal’ İslamcı gruplar bulunmaktadır ve bu konuda İngiltere ve ABD 1990’lar boyunca karşılıklı etkileşim içinde olmuşlardır.  Soğuk Savaş’ın ardından ABD Başkanı George W. Bush (Baba Bush) ile birlikte radikal İslam’ı Batı’nın karşısındaki en büyük tehlike ilan edenlerin başında İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher gelmiştir. Ona göre aşırı İslam Batılı ülkeleri vurabilecek bir güce erişmiştir. Özellikle ABD üniversitelerinde büyük destek gören bu yaklaşım zaman içerisinde İngiltere’deki etkisini de arttırmıştır. Böylece kendi içinde ciddi bir Müslüman azınlık  da bulunduran İngiltere, ABD ile birlikte radikal İslam’ı ve İslamcılığı ciddi bir tehlike olarak görmeye başlarken, bazı yazarlara göre bu korku bir ‘paranoyaya’ kadar varmıştır. İlginç olan nokta, İngiltere’nin dışa yansıttığı bu korkularına rağmen uzunca bir süre diğer ülkelerin terörist ilan ettiği dinci liderleri sınır dışı etmeyi reddetmiş olmasıdır. Fakat bu tablo 1998 yılında Afganistan merkezli Usame Bin Ladin’in ABD’ye meydan okumasıyla tamamıyla değişmiştir. Afrika’da iki Amerikan büyükelçiliğini yerle bir eden Ladin, Batılı ülkelerin de terör eylemlerine ne kadar açık olabileceğini göstermiştir. Ladin olayını takip eden günlerde İngiliz gazeteleri radikal İslam ile terörü bir araya getiren haberler yayınlamaya başlarken, bazı haberlerin yönlendirme amaçlı olarak belli bir kaynaktan hazırlandığı yönündeki ipuçları dikkatlerden kaçmamıştır. Bu çerçevede çok satan ulusal günlük gazetelerden Daily Mail’in ‘Müslüman Fanatikler Batılı Şehirlere Kimyasal Silah İle Saldıracaklar’ manşeti 
dikkat çekicidir.  Aynı gazete bir başka haberinde cihadın İngiliz şehirlerine geldiğini ve İngilizler’in kitleler halinde cihadın kurbanı olacaklarını da iddia etmiştir.  

The Express gazetesinin manşeti ise ‘Müslümanların Kötü Niyeti: Londra’yı Bombalamak’ şeklindeydi. Bu ve benzeri haberler İngiltere’de ‘İslami gruplar 
kaynaklı terör’e karşı hassasiyeti arttırırken, Amerikan yönetiminin Ladin konusunda saplantısal boyuta ulaşan kaygıları İngiltere üzerinde de yakinen hissedilmiştir.  

Bu çerçevede denebilir ki uluslararası terörizmi de kapsayan yeni bir PTA hazırlama ihtiyacında önemli bir faktör yükselen radikal İslamcı gruplar ve onun 
algılanması ile ABD’den buna karşı önlem alınması yönünde gelen baskılardır. İkinci önemli faktör ise Londra’nın uluslararası terör gruplarına ‘güvenli bir yuva’ 
sunduğu yönündeki algılamadır. Diğer Batı Avrupa ülkelerine göre görece daha liberal yasalara sahip olan İngiltere, bu ve benzeri nedenlerden dolayı birçok 
siyasi ve silahlı grubun tercih ettiği bir merkez olmuştur. Bu çerçevede bazı yasadışı Türk gruplar da zaman zaman İngiltere’yi tercih etmişler, Almanya, 
Fransa gibi ülkelerde sıkıntıya düştüklerinde İngiltere’de saklanmayı yeğlemişlerdir. Türk gruplara ek olarak hemen hemen tüm Ortadoğu ülkelerinden onlarca muhalif grup bu dönemde İngiltere’yi mesken edinmiştir. Bunların en önemlileri İranlı, Iraklı, Mısırlı ve Suudi Arabistanlı rejim muhalifleridir. 

Bu gruplardan İngiliz hükümetinin haberi olduğu gibi, İngiliz güvenlik güçleri bu kişi ve grupları yakın takibe de almıştır. Fakat son yıllarda bunların sayısı ve 
ilişkileri öyle bir düzeye ulaşmıştır ki hükümet bu konuda ciddi endişeler duymuştur. Dahası bu muhaliflerden bazıları İngiltere ile muhaliflerin geldiği ülkelerin arasını açacak düzeyde sorun olmuş, İngiliz hükümeti kendi yasaları nedeniyle bu kişileri sınır dışı etmekte zorluklarla karşılaşmıştır. Diğer bir deyişle İngiltere artık istediği kişiyi, istediği zaman sınır dışı etmek istemekte, bunun için büyük ekonomik ilişkiler içinde bulunduğu Suudi Arabistan gibi devletlerle çatışmak istememektedir. Hassas sayılabilecek bir diğer gruplaşma da İngiltere’nin en önemli azınlık grubu sayılan Pakistanlılar arasında yaşanmıştır. Ülkenin diğer en önemli azınlık grubu olan Hindular ile Pakistan - Hindistan çekişmesinden dolayı ciddi problemleri olan Pakistanlılar arasında bazı dini grupların etkinlik kazanması ve Keşmir sorununun İngiltere’ye yansımaları güvenlik güçlerinin özenle üzerinde durduğu konular arasındadır. Tüm bu gruplara ek olarak Afrika ve diğer Asya kökenli muhalif ve silahlı gruplar da eklendiğinde İngiliz yetkililere göre İngiltere hızla terör üssü olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktaydı ve bu gruplardan biri de PKK idi. İngiliz gizli istihbarat servisi MI5 ve diğer polis birimlerinin rakamlarına göre bu örgütün sadece 1993 yılında İngiltere’de topladığı haraçlar 2 milyon İngiliz poundunu buluyordu. Dahası MI5’ın Başkanı Stella Rimington, 1994 yılında açıkça Kürtler’i İngiltere’de potansiyel terör kaynağı olarak nitelendirip, PKK’yı da İngiliz ulusal güvenliği için en tehlikeli gruplardan sayıyordu.  Şüphesiz bu yöndeki endişeler Abdullah Öcalan’ın yakalanmasını takip eden günlerde PKK’nın Londra’nın ‘altını üstüne getiren’ eylemleriyle daha bir su yüzüne çıkmış ve süreci hızlandırıcı bir etki yapmıştır.

Son olarak yeni bir terör yasasının hazırlanmasında bir başka dış etkenden, yani Avrupa Birliği’nden söz etmek de mümkündür. İrlanda’da son yıllarda yaşanan 
gelişmelerin doğal bir sonucu olarak durumu normalleştirmeye çalışan İngiliz hükümeti yaptığı antlaşmaların bir yaptırımı olarak Kuzey İrlanda’da olağanüstü 
hal uygulamalarını sona erdirmiştir. Ayrıca gelişmelere bağlı olarak bu olaylar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapılmasının yolu da açılmıştır. 

Diğer bir deyişle bir yandan teröre dönük yasalar kalkmış, diğer taraftan hükümeti zor durumda bırakabilecek gelişmeler olmuştur. Bu ortamda hazırlıksız yakalanmak istemeyen İngiltere yeni ve yeni olduğu kadar son şartları kapsayıcı bir terör yasasını zorunlu bir ihtiyaç olarak görmüştür. 

II. 2000 Terör Yasası (Terrorism Act 2000) 

Yasa önerisi 1999 ve 2000 yılında yapılan yoğun tartışmalara karşın 2 Temmuz 2000’de Kraliyet Onayı’nı (Royal Assent) almış, 19 Şubat 2001 tarihinde ise yürürlüğe girmiştir.  Kabul edilen haliyle yeni Terör Yasası o güne kadar bu konudaki tüm yasaların (Sürekli olarak Parlamento’nun onayına ihtiyaç duyan kısa aralıklarla düzenli olarak revize edilen Terörü Önleme Yasası – Prevention of Terrorism Act, Temporary Provisions ve 1998’de değişikliğe uğrayan 1996 Kuzey İrlanda Olağanüstü Hal Düzenlemesi – Northern Ireland Emergency Provisions Act 1996) yerini almıştır (Part I, 2). Ayrıca bu yasa sadece İngiltere açısından değil, uluslararası alanda terörizm ile mücadele konusunda tüm dünya için önemli bir adım sayılmalıdır. Çünkü bu yasa ile İngiltere gibi uluslararası sistemin önemli bir aktörü doğrudan kendisine dönük olmadığı halde, uluslararası alanda faaliyet gösteren birçok terör örgütünü ve bu örgütlerin İngiltere’deki faaliyetlerini yasaklamıştır. 

Yeni Yasa’ya Göre ‘Terör’ün Tanımı Daha önce bu alanda yapılmış bulunan düzenlemeleri birleştiren yeni yasanın ilk özelliği terör kavramını eski düzenlemelere oranla çok daha geniş tutmuş olmasıdır. Buna göre terör, ‘Siyasi, dini ya da ideolojik sonuçlara ulaşmak için hükümeti, toplumu ya da toplumun herhangi bir bölümünü belli bir yöne zorlamak maksadıyla, kişilere ve mala karşı yapılan ciddi şiddet kullanımı, bir kişinin hayatını tehlikeye sokmak ya da şiddet kullanımı tehdidinde bulunulması, kamunun veya kamunun bir bölümünün sağlığını ya da güvenliğini tehlikeye sokması’dır. Bu tanıma göre terör kavramına giren tehdit ve şiddet eylemlerin ilk özelliği hükümeti etkileme amacı gütmesidir. Fakat bu etkinin tanımı detaylandırılmamıştır. Yasanın belirttiği bir diğer özellik de halkı ya da kamunun bir kesimini (a section of the public) korkutmak amacı gütmektir. Burada kamunun bir kesimi bir mezhep, din vb. olabileceği gibi çok daha geniş bir yorum da yapılabilir. Yasanın bu alanda da geniş ve muğlâk bir tanımda bulunduğunu söylemek mümkündür. Son olarak şiddet kullanımı ya da şiddet kullanma tehdidinin altı çizilmiştir. Yasanın Birinci Bölümü’nün 2e fıkrasında elektronik bir sistemi ciddi bir şekilde engellemek ya da zarara uğratmak da terör eylemleri arasında sayılmıştır. Yasanın 4. maddesi ise terör eylemlerinde coğrafi sınırı kaldırmaktadır. 4a, b, c ve d fıkralarına göre eylemin İngiltere içinde ya da dışında yapılması, İngiliz ya da başka ulustan bir kişi ya da kişilere karşı yapılmasının bir önemi yoktur ve terör kapsamında değerlendirilmektedir. 

Aynı şekilde ‘hükümet’ ya da ‘kamu’ kavramları açısından da bir ayırıma gidilmemekte, aksine kavramın İngiltere dışına taşacak genişlikte bir tanımı yapılmaktadır.

Yasanın ilerleyen kısımları terör eylemlerini daha da detaylandırmakta ve çok sayıda eylemi bu kapsama almaktadır. Buna göre ve yasaklanmış olan örgütlerin propagandasını yapmak, üye olmak, açık ya da kapalı alanlarda örgütün sembol ya da amblemini kullanmak / taşımak, örgüt adına kapalı ya da açık yerlerde üç kişiden fazla bir grupla toplantı, miting ya da gösteri yapmak, bu örgütler için yardım toplamak, yardım etmek, ya da yardım toplanmasına destek olmak da dâhil terör örgütlerine yardım sayılabilecek birçok eylem terör eylemi sayılmaktadır. Daha da ötesi bu konuda karar verici olarak İçişleri Bakanlığı gösteriliyor. İngiliz hukuku uzmanlarına göre bundan sonra yasaklanmış bir örgütün (örneğin PKK’nın) sembolünü, renklerini taşıyan, ya da bir kişinin bu örgüte üye olduğunu ima edebilecek bir işaret taşıması dahi, bu kişiler hiçbir terör olayına karışmamış olsalar bile yeni PTA çerçevesinde sorgulanabileceklerdir.  PKK ve DHKP-C’nin İngiltere’de birçok üye ve taraftarının bulunduğu ve bugüne kadar açıktan propaganda yapma imkânlarına sahip oldukları hatırlanacak olursa, eski alışkanlıkların devamı halinde birçok kişinin İngiliz yasaları önünde suçlu duruma düşebileceği açıktır. Özetleyecek olursak yeni yasa ile terörün tanımı daha önce olmadığı kadar genişletiliyor ve terör örgütlerinin neredeyse tüm faaliyetleri yasaklanmış oluyor. Terörizm Yasası’nın bir diğer özelliği de terör gruplarının mali kaynaklarını 
hedeflemiş olmasıdır. Part III’e göre eğer bir kişi terörist sayılan örgütlere mali yardımda bulunur, mali yardım çağrısında bulunur, terör gruplarından mal ya da 
para alır ya da verir, verdiği para ya da malın bir terör eyleminde kullanılacağından şüphe eder ise; böyle bir örgüte ait, ya da ait olma ihtimali yüksek bir eşyayı ya da parayı kendisinde tutar ise; terörist örgütlerin gelir elde etmesi ile sonuçlanabilecek bir girişim, organizasyon vd. İçinde yer alır ise; terör için kullanılan, kullanılma ihtimali bulunan bir parayı, eşyayı kontrol eder ya da yönetir ise yasaya göre suç işlemiş sayılır (Part III, 15, 1, 2, 3 ayrıca 16, 17, 18, 19). Terörle Mücadelede Yeni Alanlar Terör Yasası’nın bir diğer özelliği de daha önce terör olaylarıyla mücadelede yasaya konu edilmemiş alanların da yeni yasayla düzenlenmiş olmasıdır.  ‘Sanal terörist’ kavramıyla terörün internet ve diğer bilgi kanalları üzerinde de gerçekleşebileceğine dikkat çeken yeni düzenleme bu alandaki faaliyetleri de yasaklıyor ve ilgili birimlere önlem alma görevini yüklüyor. Buna göre hükümetlere ve kişilere yapılan saldırılar da yakın takibe alınabilecektir. 2000 Terör yasası’nın polise verdiği bir diğer yetki de seyahat özgürlüğü ile ilgilidir. İngiliz polisi bu yasa sayesinde sadece terörizmi engellemek maksatlı olarak seyahatlerde yolcunun kişisel bilgilerine ulaşabilecek, havayolu vb. şirketlerden yolcu hakkında detayları talep 
edebilecektir. Nitekim Ocak 2006’da The Guardian’a yansıyan bilgilere göre İngiliz polisi terör gerekçesiyle 40 milyondan fazla yolcunun kişisel bilgilerine 
ulaşmasını sağlayacak bir sistem oluşturmuştur. Yasanın Uygulanma Yöntemi Terör Yasası’nın, geçmiş deneyimlerin ışığı altında, temelde yukarıda özetlenmiş olan benzerleri gibi uygulanacağı tahmin ediliyor. Çünkü getirdiği yeniliklere karşın eski düzenlemelerin yerini alıyor ve yaklaşımı genişlemesine karşın özünde önceki yasaların bir devamı. Terör ile ilgili suçlarda polis ve ilgili güvenlik güçleri bu yasayla diğer vakalarda olduğundan daha fazla güçle donatılıyor. Bu yetkiler durdurma, üst arama, çanta, valiz, eşya, araba, ev aramalarında karşımıza çıkıyor. En önemli genişleme ise gözaltında bulundurma ile ilgili. Yetkililerin bir şüpheliyi yasayı gerekçe göstererek 48 saat gözaltında tutma yetkileri var. Yeni yasanın eski düzenlemelere oranla getirdiği en büyük yenilik ise gözaltına alma kararının bir yargıcın gözetiminde alınıyor olmasıdır. Bunun dışında yukarıda sayılan şekilde yürütülecek olan yasa ve yasanın çıkması esnasında hükümetin geniş bir kesimi karşısına almayı kabul etmesi hükümetin bu konudaki kararlılığını gösterdiğinden yasada belirtilen maddelerin en geniş anlamlarıyla yorumlanacağını tahmin etmek zor değildir.

Yasanın uygulamada getirdiği bir diğer önlem de terörün mali kaynaklarını kurutmaktır. Yasaya göre güvenlik güçleri ve yargı terör örgütleri ile bağlantılı mal varlıklarına ve banka hesaplarına karşı geniş yetkiler ile donatılmışlardır. Yasa ile ‘terörist malı’ (terrorist property) kavramı da getirilmiştir (Part III). 

Buna göre terörizm amacıyla kullanılan veya kullanılacak olan her türlü mal ya da eşya terörist malıdır ve ilgili yetkililer belirtilen kurallar çerçevesinde bu 
konuda tasarrufta bulunabilirler. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;



***

Bu Kavga Niye?


Bu Kavga Niye?

Agah Oktay GÜNER
agahoktayguner@hotmail.com
25 Ekim 2010

Milli hassasiyetlerden kaynaklanan kavgalara saygım var. Ancak millet çapında ağırlık taşımayan herkesin kendisiyle ilgili dinmeyen öfkesinin kavgasını anlamakta zorlanıyorum. İnsanımız önce dinlemeyi, anlamayı bir tarafa bırakmış sadece konuşuyor. Kendisinin peşin hükümlerine söz gerekçeleri üretiyor. Sesini yükseltmekte, bağırmakta kuvvet buluyor.       

Ne yazık ki bugün insanlarımız birden parlıyor. Sesleri hızla yükseliyor. Önce küfürler, sonra bıçak veya tabancalar konuşuyor. 

Trafik düzenimiz, sokaklarımız, üniversitelerimiz, hep kavgalı. Siyasi hayatımız ise, mayınlı tarla gibi patlamalar bitmiyor.İnsanları, olanları, anlamadan hüküm vermekte çok başarılıyız. Başkalarını yargılarken kendimizi onların yerine koymayı hiç düşünmüyoruz. Osmanlı asırlarında bizim coğrafyamıza gelen bütün seyyahlar ısrarla bizden  “huzur dünyası”  diye bahsederdi. Bunlar ülkelerine dönünce gördüklerini kitaplaştırdı. Ortak görüşleri bizim toplumumuzun kavgasız, huzurlu bir cemiyet olmasıydı. 

Az konuşmasıydı. Bütün canlılara, insanlara, hayvanlara, ağaçlara şefkat gösterilmesiydi.Evet, dün gürültüsüz bir cemiyettik. Ne yazık ki o güzelliklerin özü olan temel ölçüden bugün çok uzağız. Âlemi yaradanın tecellisi gören O’nun zuhuruna mutlak saygıyla bağlı olan halden, bugün hemen herkesin kendisini hak sandığı hale geldik. 

Her türlü manevi açıklamayı reddeden pozitivizm, bizim toprağımızda büyük yıkım yaptı. İnsanlarımızı firavun kimliğine sokmak için ne mümkünse yaptık, yapıyoruz. 

Sadece ben var, bizden çok uzağız. “Eksik görmek, o eksikliğe talip olmaktır”  diyen hikmet bizim sosyal iklimimizi terk etmiş. İnsanları eksikleri, kusurları, hataları ve günahlarıyla ele alıyoruz. Meziyetleri ve güzellikleriyle ilgimiz yok. Böyle bir üslup aileden siyasete bütün kurumlarımızı işgal etmiş durumda. Bu kara dumandan, bu zehirleyici sisten kurtulanlar, kurtulmak isteyenler, dalga dalga “Hak Dost!” diyenlere koşuyor. Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Hz. Mevlana’nın, Hacı Bayram-ı Veli’nin Hacı Şaban-ı Veli’nin huzurları dolup taşıyor. Hakkın iman, aşk, irade, ümit lütfeden pınarları sevenlerine inançları ve idrakleri mertebesinde lütuflar sunuyor. Böylesine bir zenginliğin içinde bu fukaralık niye? Kendisine selam veren papaza eğilerek karşılık veren Mevlana’ya idrak yetersizliği olanlar  “Müslümanların hocası bir Hıristiyan’a bu ihtiramı nasıl gösterir?” deyince verdikleri cevap;  “Nezaket yarışında bir papazdan geri mi kalsaydım?” olmuştur. Gerçekten nezaket yarışına muhtacız. Kurallara uymayı reddeden, kuralları çiğnemeyi marifet sayan nezaketsiz kafalar, trafik canavarını semirtmekle meşgul.  Evet, adam olmak, toplum içinde insan gibi yaşamak cemiyeti idare eden kurallara uymakla mümkündür. Buna şiddetle muhtacız. İkincisi kurallara uyumu kontrol edecek bir düzene ihtiyacımız var. İnsanda başlayan cemiyeti sarmalayan bir sistem... Gelin Yazımızı Neyzen Tevfik’in bir hatırasıyla bağlayalım. İmardan önceki Aksaray sokakları çok dar ve çok çamurdu. 

Bir gece meyhaneden çıkan Neyzen yola koyulur. Karşıdan gelen zilzurna sarhoş bağırmaktadır.  “ Heyt! İmanım, ben ite, köpeğe, serseme yol vermem!” 
Neyzen o Muhteşem irfanıyla yana çekilir; “ Buyur Evlat ben veririm ” der. Evet, kavgaların sona ermesinde yol vermek bir ümittir... 

Ancak yeterli midir?


Bu Kavga niye? - 
Agah Oktay GÜNER 

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/bu-kavga-niye-15426yy.htm



2 Kasım 2017 Perşembe

AMERİKA’LI YARBAY NORTH ,Kürdistan için Kuzey Irak’tayız. Burada Kürdistan kurulacak.


* AMERİKA’LI YARBAY NORTH * 

“Kürdistan için Kuzey Irak’tayız. Burada Kürdistan kurulacak.” 



Naci Kaptan
14.02.2010 Birinci yazı
12.10.2017 Güncellendi
AMERİKA’LI YARBAY NORTH  ;
“Kürdistan için Kuzey Irak’tayız.
Burada Kürdistan kurulacak.”
***
Söylenen Kürdistan artık kuruldu !!!
Kurulmasına ise AKP hükümeti hem sınır kapısını açarak, Hem Mersin’de serbest gümrük alanları yaratarak, Hem de Kürdistan’nın alt ve üst yapısının inşaat ve
müteahhitlik hizmetlerini yükümlenip yapılmasına uygun ortamı hazırlayarak destek verdi.
Bu işin temel sorumlusu ABD ile gizlice anlaşarak, Türkiye,Irak sınırına yüzbinlerce Irak’lı mülteci hareketini başlatan ve ertesinde de Çelik Güç olarak
tanımlanan ABD-İngiliz silahlı kuvvetlerini güneydoğu Anadolu’da yerleştiren Turgut Özal’dır. Çelik Güç Irak kuzeyinde Kürdistan yapılanmasının
temel koruyucusu ve destekçisi olmuştur.
Özetle Kürdistan’ı ABD ve İngiltere vesayetinde Turgut Özal , Başbakan Recep Tayyip Erdoğan  ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül kurmuştur !!!
Naci Kaptan
***
AMERİKA’LI YARBAY NORTH
“Kürdistan için Kuzey Irak’tayız.
Burada Kürdistan kurulacak.”
3 yıl aralıksız pkk’ya karşı operasyonlarda görev alan Hakkari Dağ Komando Tugayı 4. Tabur Komutanı Emekli Binbaşı Serhat Karadeniz, Irak kuzeyinde ABD’li bir Yarbay ile yaptığı görüşmeyi AYDINLIK’a ilk kez açıkladı.
1993-95 arası Kuzey Irak’a düzenlenen 15 operasyonun başında bulunan Binbaşı Karadeniz, bir operasyon sırasında ABD İrtibat Subayı Yarbay North ile görüştüğünü ve North’un Irak kuzeyinde Kürdistan’ı kurmak amacıyla bulunduklarını açıkça söylediğini anlattı.
İngiliz Daily Telegraph gazetesinin, ABD’li subayların, pkklılarla düzenli toplantılar yaptığını yazması ABD-pkk ilişkilerini tekrar gündeme getirdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri, 1993, 1994 ve 1995 yıllarında Irak kuzeyine pek çok operasyon yaptı. O yıllarda Hakkari Dağ Komando Tugay Komutanlığı’nda görevli 4. Tabur Komutanı Emekli (E.) Binbaşı Serhat Karadeniz, Irak kuzeyinde görevli ABD’li Yarbay ile yaptı görüşmeyi ilk kez Aydınlık’a anlattı.
SÖYLEŞİDEN AKTARI
AYDINLIK– 1993-94-95 yıllarında Hakkari’de Dağ Komando Tabur Komutanlığı yaptınız ve pkkya karşı savaş verdiniz. O yıllara dönersek neler yaşadınız?
E. BİNBAŞI SERHAT KARADENİZ- Terör olayları 92 ve 93 yıllarında en üst seviyeye çıkmıştı. O dönemde Güneydoğu Anadolu’da görev yapmanın mutluluğunu duyan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personellerinden biri de benim. O yıllarda pkk ile mücadele etmek daha zordu. Hakkari’de görev yaptığım yıllarda hiçbir zaman bina içerisinde kalmadık. 4. Dağ Komando Taburu olarak devamlı üs bölgelerinde çadırlarda kaldık. Bu dönem zarfında da 15 kez irili ufaklı, bir haftadan iki aya kadar Kuzey Irak’a operasyon düzenledik. Yol olmadığı için oraları adım adım biliyorum. Anılarım bir kez daha gözümün önüne geldi. Oradaki mücadelemiz ve birçok olay.
“ABD STRATEJİK HASIM”
AYDINLIK– Türkiye’nin gündeminde de ağırlıklı olarak. ABD-PKK ilişkisi bulunuyor. ABD’li Komutanların pkklılarla Irak’ın Kuzeyi’nde ve Kandil Dağı’nda bir araya geldikleri ortaya çıktı. Siz Irak kuzeyine düzenlenen operasyonlarda bu durumla karşılaştınız mı?
KARADENİZ– Bu konuya “ABD bizim stratejik müttefikimiz mi, yoksa stratejik hasmımız mı?” değerlendirmesini yaparak girmek gerek. Önce buna karar vermemiz lazım. Doğru teşhis koymadan tedaviyi yanlış uygularız. Bence bugüne kadar doğru teşhis koyamadık ve tedaviyi de yanlış uyguladık. ABD ile Türkiye’nin menfaatleri Ortadoğu ve Türkiye toprakları üzerinde çatışmaktadır. Bu yüzden ABD bizim müttefikimiz olamaz. ABD hasmımız.
“TSK’DA M-16 YOKKEN, PKK’ DAN M-16 PİYADE TÜFEĞİ YAKALIYORDUK”
Hakkari’de görev yaptığım dönemde bunun örneklerini yaşadık. O yıllarda basında bu kadar yer almayan ABD’nin faaliyetleri artık ayyuka çıkmış durumda. Artık kendileri de kabul ediyor pkknın elindeki silahların ABD menşeli olduğunu. İkiyaka Dağları’nda bir operasyonda PKK’lılardan M-16 piyade tüfekleri ele geçirdik. Bu tüfekler o yıllarında ABD askerinin piyade tüfeğiydi. Henüz bu tüfekler TSK da bulunmuyordu. O zaman bunun bir rastlantı olmadığını düşünüyorduk.
“İNCİRLİK’TEN KALKAN ÇEKİÇ GÜÇ HELİKOPTERLERİNİN PKK’ YA
MALZEME ATTIĞINI GÖZLERİMLE GÖRDÜM”
Kuzey Irak’a yaptığımız bir operasyon sırasında da bir ABD helikopterinin bizim çatışma içerisinde olduğumuz bölgedeki pkk’lılarla malzeme attıklarını teşhis ettik, gözlerimizle gördük. İncirlik’ten kalkan Çekiç Güç uçakları PKK’ya havadan malzeme desteğinde bulunuyorlardı. Çekiç Güç de yanlış bir teşhisdi. Türkiye o dönemde üslerinde denetimini sağlayamıyordu. Bu olay diplomatik yolla protesto edildi ancak gelen cevap çok komikti: “Biz onu peşmergelere atıyorduk yanlışlıkla oraya gitmiş”
“GENELKURMAY GECE UÇAN HELİKOPTERİ VUR EMRİ YAYINLADI”
AYDINLIK– ABD’nin pkk’ya başka yollardan da destek verdi mi?
KARADENİZ- Bu konuyla ilgili aslında başımızdan çok olay geçti. O yıllarda TSK helikopterlerinin gece görüş imkanı olmadığından gece görevlerine çıkamıyorduk. İlk kez 1993’te TSK’nın çok eleştirilen ve terörle mücadelede yüksek başarıları olan tamamen astsubay ve subaylardan oluşan özel harekattan arkadaşlarımıza Cudi Dağı’na gece operasyon düzenleme emri geldi. Bu operasyon için pilotlarımız sadece gece görüş gözlüğü takarak helikopteri kaldırabildi. Helikopter Cudi’ye inerken bir pkk mensubu bizim helikopteri yönlendiriyor. Sanki helikopter yönlendirme kursu görmüş bir uzman gibi. Bizim tim şaşırıyor görev yerlerine iniyor ve mevziye giriyor. Pkklı o zaman anlıyor ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti askeri deyince çatışma çıkıyor. Bu da oldukça enteresan bir durum. Pkklı Cudi Dağı’na gece inen helikopteri Türkiye Cumhuriyeti helikopteri değil de başka bir ülkenin helikopteri olarak karşılıyor ve yönlendirmede bulunuyor. Bu “dört ayaklıdır, damlarda dolaşır, miyav miyav der” bilin bakalım bu kimdir bilmecesine benziyor. Cudi’ye inen helikopter TSK helikopteri değilse kimin helikopteri. Tabiî ki İncirlik üssünden kalkan ABD helikopteri. Bu olayın ardından Genelkurmay Başkanlığı yazılı bir emir yayınladı ve geceleri uçan helikopterlerin düşürülmesi emri verildi.
ABD’Lİ YARBAY: BURADA kürdistan KURULACAK
AYDINLIK– O dönemde Çekiç Güç subaylarıyla da görüşmeleriniz oldu mu?
KARADENİZ– 1994 yılının Haziran ya da Temmuz ayında Irak kuzeyinde bir ABD’li Yarbay ve peşmergelerle karşılaştık. ABD askeri Yarbay North’un burada ne işi olduğunu sorduk?
O da bizim Kuzey Irak’ta ne işimiz olduğunu sordu. Ben de pkk’lıları kovaladığımızı söyledim.
Yarbay North da “burası pkk’lıların değil gördüğünüz gibi Kuzey Iraklıların” dedi. Kendisinin resmi olarak askeri irtibat subayı olduğunu söylemişti. Bizim Süleymaniye’deki özel kuvvetlerden oluşan irtibat subaylarımız gibi.Ve sonra Yarbay North ile aramızda şu diyalog geçti:
YARBAY NORTH– “Kürdistan için Kuzey Irak’tayız. Burada Kürdistan kurulacak.”
BİNBAŞI KARADENİZ– “Bizim çıkarlarımıza aykırı, kurdurmayız.
YARBAY NORTH– “Kürdistan’ı kabul etmezseniz o zaman savaşırsınız.”
BİNBAŞI KARADENİZ– “Biz zaten Kuzey Irak’a çiçek toplamaya girmedik, bir mücadeleyi zaten yürütüyoruz.”
YARBAY NORTH– “O zaman ABD ile savaşırsınız.”
AYDINLIK– Nisan ayından bu yana bir sınır ötesi harekat gündemde. Ancak şu ana kadar bu operasyon yapılmadı. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
KARADENİZ– TSK, kendisine verilen emirleri uygular. Asker planlamasını yapar, emri alır ve uygular.
Genelkurmay Başkanımız bu soruya “Kuzey Irak’a operasyon yapmamızın faydası var, TSK hazırdır.
Siyasi irade gerek” diyerek yanıt verdi. Operasyon kararını iktidar verir.
“TÜRKİYE’NİN ABD İLE ÇATIŞMASI KAÇINILMAZDIR”
AYDINLIK– Türkiye pkk’dan nasıl kurtulur?
KARADENİZ– Stratejik müttefikimiz ABD’yi hasım ilan ederse. Tezkerede olduğu gibi düşman ordusunu topraklarına bastırmazsa.
AYDINLIK– ABD’nin Kuzey Irak’a çekilmesi söz konusu.Bu TSK ile sıcak bir çatışmayı gündeme getirebilir mi?
KARADENİZ– TSK ile ABD arasında bir savaş çıkacağı bir kehanet değil. Eğer bu gidişat değişmezse bu kavga sıcak çatışmaya dönüşecektir. Türkiye’nin ABD ile çatışması kaçınılmazdır.AYDINLIK- Türkiye’ye içerden ve dışarıdan federasyon dayatılıyor.
KARADENİZ– Ben Doğu ve Güneydoğu’ya 2 yaşımda ayak bastım. Oradaki insanla kaynaştım ve Doğu’nun insanını da araziyi de çok iyi tanırım. Oradaki yurttaşlarımızın federasyon veya ayrılık diye bir düşüncesi yok. Doğu’daki vatandaşlarımız “ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” diyor.Biz de ayrılık hareketi yok kandırılmış kişiler var.
AYDINLIK– Son sözünüz…
KARADENİZ- TSK’dan emekli olunur ancak vatan sevgisinden emekli olunmaz…
SERHAT KARADENİZ 1993-1995 yılları arasında Hakkari özelinde teröre karşı verilen mücadelenin baş kahraman komutanları Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, Emekli Jandarma Albay Erdal Sarızeybek, Emekli Albay Vahap Özkan, Emekli Piyede Binbaşı Serhat Karadeniz memleketimizin unutulmaz komutanlarıdır
http://www.askerhaber.com/emekli-komutanlar/abd-yarbayi-kurdistani-kurmak-icin-buradayiz-dedi.html
http://nacikaptan.com/?p=50430

***

AKP BİR AMERİKAN PROJESİ, AKP NASIL YARATILDI ? BÖLÜM 4

AKP BİR AMERİKAN PROJESİ,  AKP NASIL YARATILDI ? BÖLÜM 4
Cumhuriyet
Prof.Dr. Erol Manisalı
24 Eylül 2007
AKP NASIL YARATILDI ? (4)
AKP ABD’nin hizmetinde Erdoğan hükümeti iktidara gelir gelmez ABD ve AB’in taleplerini bir bir yerine getirmeye koyuldu.
AKP’nin iktidara gelmesiyle 1996’da senaryosu Rand Corporation’ın belgelerine yazılan öngörüler gerçekleşiyordu. Ankara’da BOP’un hizmetinde bir siyasi yönetim işbaşına geldi. AKP’nin iktidara gelmesi ABD ve Sünni ülkelerin medyalarında büyük destekle karşılandı. ABD, İngiltere ve İsrail başta olmak üzere Batı’nın bu desteği bir bakıma kimi çelişkileri de beraberinde getiriyordu.
* Köktendinci kimliği Batı’nın değerleri ile örtüşmüyordu.
* Türkiye Cumhuriyeti’nin köktendinci bir yapılanmaya doğru sürüklenmesi Batılı değerlerden uzaklaşan bir Türkiye’nin doğmasına neden olacaktı.
Bunlara rağmen ABD ve AB medyası ve çevreleri çok memnundular. Özellikle ABD, İngiltere ve İsrail’in elinde TSK’ye ve Türkiye’deki ulusalcı cepheye karşı bir koçbaşı gibi kullanacakları araç vardı. Bu yönetim Ortadoğu’da işbirlikçi bir Sünni devletler kuşağının oluşturulması için kullanılmaya hazırdı.
ABD, İngiltere ve İsrail’e endekslenmiş bir Ankara yönetimi, BOP için hayal bile edilemeyecek bir köprü durumundaydı. Köprüyü kullandıktan sonra ortadan kaldırmak zor olmayacaktı. Zaten Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin sınırları değiştirilmiş hale gelecekti.
Ulusal çıkarlara ters tavizler
AKP 2002’de iktidara gelir gelmez Erdoğan ve Gül ABD ve AB ile işbirliği anlayışlarını somut bir biçimde ortaya koymaya başladılar.
Siyasi, iktisadi, hukuki ve kültürel alanlarda ABD ve AB’nin taleplerini bir bir karşılamaya koyuldular. ABD ve AB’nin talepleri Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla, Cumhuriyetin değerleri ve Lozan’ın kazanımlarıyla örtüşmeyen ödünlerdi. Ana başlıkları şu şekilde özetlemek mümkün:
SİYASİ ÖDÜNLER
Siyasi konular iç ve dış ilişkiler olarak ayrılabilir ve değişik alanlara yayılabilir
* Hükümetin ABD, İngiltere ve İsrail’in önderliğinde yürüttükleri Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası, bir aracı, bir ön karakolu olmayı en baştan kabul etmesi. AKP üst yönetiminin BOP’a angaje olmaları iktidara getirilişlerinin ana nedenidir.
BOP’un hedef aldığı ülkelerden birinin Türkiye olmasına rağmen AKP üst yönetimi bu projeye endekslenmeyi kabul etmiştir.
* Siyasi olarak iç yapılanmada yerel ve bölgesel yönetimlerin idari, mali ve kültürel özerkliklerine doğru yeni hukuki düzenlemeler getirilmiştir.
Etnik ve dini ayrılıkları özendiren bu değişiklikler, Brüksel merkezli talep ve dayatmalar sonucu yapıldı. Türkiye’nin üniter yapısı büyük zarar görmeye başladı. Lozan’ın kazanımlarını ve Türkiye’nin bütünlüğünü zedeleyen gelişmelerin altyapısı hazırlandı.
* AKP üst yönetimi TSK’nin ısrarlı taleplerine rağmen ABD, İngiltere ve İsrail’in Irak’ın kuzeyinde bir Kürt yönetimi ve devleti oluşturmasına seyirci kaldı. TSK’nin müdahale talepleri geri çevrildi. AKP üst yönetimi bu konuda ABD, İngiltere ve İsrail’e endekslenmiş bulunuyor. İktidara getirilme sebebi bunu gerektiriyordu.
* Irak’ın fiilen üç ayrı otonom yapıya, bölgeye bölünme sürecine AKP hiçbir ciddi tepki göstermedi.
17 Aralık 2004 ve 5 Ekim 2005 tarihinde AKP hükümeti AB ile imzaladığı iki anlaşma ile Türkiye’nin AB’ye alınmadan Brüksel tarafından yönetilmesinin altyapısını hazırlayan çok önemli anlaşmalar yaptı. Bunlar Türkiye’nin ulusal çıkarları ile örtüşmeyen ve ülkeyi programlı bir biçimde sömürgeleştiren belgelerdir. Konunun ayrıntıları, bütün belgeleri ile birlikte “Avrupa ile Yakın Bağlar” kitabında ortaya konmuştur.
* Kıbrıs konusunda 1 Mayıs 2004’te Rumlar, adanın tamamını temsilen AB’ye tam üye yapılırken AKP hükümeti TBMM’nin eskiden aldığı kararları tanımadığı gibi Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanmadı.
Kullanamazdı; Kıbrıs konusunda İngiltere ve ABD’ye çok önceden sözler verilmişti bile. Rauf Denktaş bu nedenle tasfiye edilirken yerine Washington ve Brüksel’in istediği Mehmet Ali Talat getirildi. Kıbrıs adası BOP’un en önümli parçalarından biriydi.
* ABD ve İngiltere’nin Irak ve Afganistan’ı işgalleri sırasında AKP hükümeti siyasi ve askeri olarak destek vermiştir.
Gül’ün Powell ile yaptığı gizli anlaşma, 24 Mayıs 2003’te Vatan gazetesinde Gül ile yapılan söyleşide ortaya çıktı.
9 MADDELİK ANLAŞMA

1) Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek, sınır harekâtlarına son verilecek ve PKK’ye askeri harekât için ABD’den izin alınacak
2) Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapamayacak, aksi halde siyasi ve askeri yaptırım uygulanacak.
3) ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım sağlanacak.
4) Türk ordusunun asker sayısında ve silah gücünde indirim yapılacak.
5) Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından tanınacak.
6) PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak.
7) Güneydoğu belediyelerine özerklik verilecek ve Türkiye adım adım federasyona götürülecek.
8) Kıbrıs’ta Denktaş devre dışı bırakılacak, Annan Planı küçük değişikliklerle kabul edilecek ve uygulanacak. Ege’de Yunanistan’ın taleplerine esnek tavır alınacak.
9) Ermenistan’a yönelik kısıtlamalar kaldırılacak. (Anlaşmanın imza tarihi 3 Nisan 2003)
Gül’ün hükümet adına yaptığı bu anlaşma Türkiye’nin BOP’a nasıl endekslenmek istendiğini gösteriyor.
İktisadi ödünler

AKP hükümeti iktisadi alanda ABD ve AB’nin taleplerini harfiyen yerine getirmiştir. Bu alanda verdiği başlıca ödünler şunlardır:
* Türkiye’nin en stratejik iktisadi kurumlarının özelleştirilip Batı tekellerine sunulması. Enerji, iletişim, ulaştırma, ağır kimya, bankacılık gibi stratejik alanlar dikkati çeker.
* Batı şirketlerine ve sermayesine ayrıcalıklı bir biçimde özel kanunların çıkarılarak imtiyaz verilmesi. Kapitülasyonların geri getirilmesi.
* Batı ülkelerinin ulusal iktisat politikası izlemelerine rağmen AKP’nin özellikle gayri milli ve bölgeci iktisadi uygulamalara yönelmesi.
* Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşmalarla kurumsal olarak Türkiye’nin üçüncü ülkelerle olan iktisadi ilişkilerini ipotek altına alan yeni anlaşmalar yapılması. Bu bağlamda AB’yi Türkiye üzerinde himayeci bir konuma özellikle sokan iktisat politikasının hükümetin temel felsefesi haline gelmesi.
* IMF ile daha derinleştirilmiş bağlayıcı anlaşmalar yaparak Türkiye’nin ulusal refleks göstermesini önleyecek kısıtlamaların özellikle getirilmesi.
AKP hükümetinin iktidarı döneminde ABD ve AB taleplerinin iktisadi ve siyasi olarak tek yanlı karşılanmasının gerisinde Türkiye’nin o ülkelerin himayesi altına sokulması hedefi yatmaktadır.
AKP hükümeti bunu ne için yapmıştır? Bunu bir alışveriş olarak görmüştür. Kendi zihniyetinin Türkiye içinde uygulanması ve yeniden yapılanmanın sağlanması için Amerika ve Avrupa’nın AKP’yi desteklemesi gerekiyordu. Verilen ödünler bu desteğin alınmasının bir karşılığıdır. AKP başdanışmanı Dr. Yalçın Akdoğan bu alışverişi “Batı ile bizim aramızda 200 yıldır ilk defa bir örtüşme sağlandı” diyerek ifade etmiştir.
Bu ifadeyi Murat Bardakçı ‘nın Cumhuriyet’te çıkan yazısında söyledikleriyle birleştirdiğimiz zaman anlamı daha iyi anlaşılıyor. Hanefiler 200 yıldır iktidar mücadelesi yapıyorlardı; şimdi bunu başardılar. Emperyalizmin talepleri ile kimlerin niyetlerinin ve mücadelelerinin örtüştüğü açık olarak görülüyor.
Bu yazı dizisinde AKP’nin 1990’lı yılların başından itibaren nasıl planlanıp sahneye çıkarıldığı ana hatları ile ortaya konmuştur. Bu proje ABD, AB ve İsrail’in Türkiye’de Cumhuriyet’in yerine AKP’nin önderliğinde İslamcı bir yapılanmayı sağlamak için hazırlandı. AKP’ye BOP’ta önemli bir misyon verildiği açık olarak görülmüştür. BOP, bölge ülkelerine demokrasi getiren değil, onları etnik ve dini olarak bölmeye yönelik bir projedir. AKP’nin bu proje içinde yer alması, Türkiye’nin iktisadi, sosyal ve siyasal gelişme amaçları ile örtüşmemektedir. Bu dizi AKP’nin baştan itibaren kimler tarafından ve niçin planlandığını gözler önüne sermek için hazırlanmıştır. 
Bugün
24 Aralık 2014 Çarşamba

AKP’nin ABD-İsrail Projesi Olduğunu Bir Kişi Daha Doğruladı
Merkez Parti Başkanı Karslı’nın “Dilipak, ‘AK Parti ABD projesidir’ dedi” sözünü Devlet eski Bakanı Tümen de doğruladı: “Dilipak, proje bitene kadar AK Parti’nin iktidarda kalacağını anlattı.”
Merkez Parti Genel Başkanı Abdurrahim Karslı  +1 TV’de AKP’ye yakınlığıyla bilinen Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın kendilerine “AKP’nin bir proje partisi” olduğunu ve ABD, İngiltere ve İsrail’in desteğiyle kurulduğunu söylediğini iddia etti.
Karslı’nın iddiasını Devlet eski Bakanı Aydın Tümen de doğruladı. Tümen, söz konusu toplantıya kendisinin de katıldığını belirterek,  “Karslı’nın anlattıkları baştan sona doğru. Geçtiğimiz ekim ayında beş altı kişinin katıldığı toplantıda Dilipak, AK Parti projesinin nasıl kurgulandığını ortaya koydu. Ayrıca projenin henüz sonuçlanmadığını, şu anda AKP’nin çok güçlü olduğunu ve bu proje bitene kadar iktidarda kalacağını anlattı. Yani ‘AKP görevini bitirmedi’ demeye getirdi” şeklinde konuştu.
ALİ BULAÇ DOĞRULADI
Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç da yazısında, Karslı’yı doğruladı. Bulaç, “Karslı beni şahit gösteriyor. Evet, o toplantıda vardım. 1998’lerden başlamak üzere Amerikalılar, sıklıkla bizlerle görüşmeye başladı. Biri gidiyor, üçü geliyordu. Dilipak, Türkiye için bir siyasi proje hazırladı. Onun ifadesine göre Ankara’da birilerine çalıştığı dosyayı verince, Amerikalılar’ın görüşme trafiği değişti. Dilipak, projesinin bazı değişikliklerle AK Parti olarak ortaya çıktığını gördü. Amerikalılar, projeyi Erbakan Hoca’ya uygulatmayı düşünüyorlardı, ancak o reddetti.
Erbakan Hoca son görüşmemizde AK Parti’nin nasıl kurulduğunu anlattı, elindeki bazı belgeleri bana gösterdi; Ertan Yülek Bey şahittir” diye yazdı.
ABD 3 SÖZ VERDİ 3 ŞEY İSTEDİ
Dilipak’ın söylediği iddia edilen ve yalanlanmayan sözlere göre ABD’liler şu teklifte bulundu:
1. Biz sizi iktidara taşıyalım.
2. Size iktidarda sorun çıkaracakları opere edelim.
3. Size gerekli finansal destekleri getirelim.”
Karşılığında ise  AKP’den şunlar istendi:
“A. İsrail’in güvenliğini artıracaksınız, önündeki engelleri kaldıracaksınız.
B. Büyük Ortadoğu Projesi yani sınırların değişmesi.
C. İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.”
‘FiL iLE YATAĞA GiRERSEN EZiLiRSiN’
Ali Bulaç, yazısında şu bilgiyi paylaştı: “M. Ali Bulut’un yazdığına göre bu proje rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na da teklif edilmiş. Yazıcıoğlu, Erdoğan’a ‘Kardeşim, Amerika’nın desteğindeki bir siyasete hizmet edilmiyor. Millete dayanarak siyaset yapacaksan geleyim. Amerika hep kendine hizmet ettirir’ diyor.
Tayyip Bey ona, ‘Bir müddet Amerika’nın dediklerini yaparız. Mani olurlarsa dirsek vurur, gideriz’ deyince rahmetli, ‘Amerika dirsek vurulacak güç değil. Fil ile gireceğin yataktan ezilerek çıkarsın’ demiş, teklifi nazikçe reddetmiş.”

..