Binbaşı Cem Ersever'i kim, neden, niçin ve nasıl öldürdü? BÖLÜM 2
Hanefi Avcı, Binbaşı Cem Ersever, kim, neden,nasıl öldürdü,
Mustafa Deniz belki biraz daha yakın gözükmek ya da belki kendine göre avantaj elde etmek adına JİTEM subaylarına ve Jandarmaya gitmişti. Zaten onlarla çok iyi tanışıp görüşen bir insandı. Onlara Cem’in ayrılırken beraberinde götürdüğü kırka yakın uzaktan kumandalı patlayıcının Kemal Sadık’ın evinde bulunduğunu, KemalSadık’ın çok güvenilir bir insan olduğunu, sadece Ali Balkan Metel isterse bilgi vereceğini bunun dışında kimseye bilgi vermeyeceğini ama bu patlayıcı maddelerin Cem tarafından alınıp kullanılması halinde kötü bir şeyler
olabileceğinden korktuğunu söylemişti. Aslında o patlayıcı maddeleri Cem elinden
çıkarmak istiyordu, fakat bu patlayıcıları Cem’in kullanabileceği yönünde
Mustafa Deniz’in korku ve endişesi vardı,bunu gidip Jandarma yetkililerine
söylüyordu. Mustafa Deniz farkında olmasa da Jandarma yetkilileri zaten Cem’in
Aydınlık gazetesinden Soner Yalçın’a Güneydoğudaki infaz olayları ve başka
kanunsuz işler dahil olmak üzere birçok gizli bilgileri vermesinden dolayı son
derece rahatsızdı. Cem daha çok Kuzeyde Sekizinci Kolordu bölgesindeki, Bingöl
ve Tunceli Bölgesinde Yeşil’in karıştığı olayları anlatıyordu. Fakat sıra Diyarbakır sırasına gelirse, eski OHAL ve Diyarbakır bölgesinde, o tarihlerde Jandarma Genel Komutanlığında görev yapan diğer Jandarma Komutanlarının isimlerinin de verebileceği korkusu vardı. Bu yüzden Cem’i oratadan kaldırmayı düşünüyorlardı.
Daha sonra öğrendiğimiz kadarıyla Cem’i öldürmek için aslında daha önce de epey plan yapılmış. Cem’in peşine epey düşmüşler, onu kovalamışlar. Cem birlikte olduğu kızın Suriye’de Tıp tahsili yaparken gelip kendisinin yanında itirafçı
olması sonrasında Türkiye’de tahsiline devam etmesi için Samsun’da Tıp
Fakültesine kaydetmek için Samsun’a gitmiş. Bu durumu öğrenmeleri üzerine bazı itirafçılarla birlikte Yeşil, Cem’i öldürmek üzere Samsun’a giderken Merzifon
yakınlarında bir jiple kaza yapmış. Tabii böyle bir plandan o zamanlar Cem ve
arkadaşlarının haberi olmamış. İşte tam JİTEM’de Cem’i ortadan kaldırmanın
yolları aranırken, Mustafa Deniz gelip Cem’e ait malzemelerin Kemal Sadık
Uzuner’de olduğunu söyleyince planlarını uygulayabilecekleri bir fırsat
yakaladıklarını düşünüyorlar, JİTEM yöneticileri hemen Ali Balkan Metel’le
görüşüyorlar, onun vasıtasıyla Kemal Sadık Uzuner’e ulaşıyorlar. Uzuner onlara
Cem’in ne zaman geleceği hakkında bilgi veriyor. Ayrıca mahkemeye gideceğini,
öncesinde gelip kendisinden eşyalarını alacağını söyleyince de Kemal’in evine
pusu kuruyorlar. Cem gelince Cem’i hemen yakalıyorlar. Ankara Emniyeti Cem’in
kaybolmasıyla ilgili olarak Kemal’i Emniyete çağırdığında, olay ortaya çıkacağı
için hemen Emniyete bizim elemanımızdır dokunmayın diye baskı yapıyorlar.
Bildiğim kadarıyla o zamanki Emniyet Genel Müdürlüğü kadrosunun
Jandarmayla diyalogları iyi olduğundan onlar da etkileniyorlar ve müdahalede
bulunmuyorlar. Oysa o zaman Kemal’in evine polis baskın yapmış olsa Cem
kesinlikle kurtarılabilirdi, ama maalesef yapılamadı. Aslında Emniyetin bu
yaklaşımı gayet makul, tabii ki elemanlarının deşifre olmaması için uzak durmayı
tercih ediyorlar. Ama Cem işte orda kaçırılıyor.
Jandarmayla diyalogları iyi olduğundan onlar da etkileniyorlar ve müdahalede
bulunmuyorlar. Oysa o zaman Kemal’in evine polis baskın yapmış olsa Cem
kesinlikle kurtarılabilirdi, ama maalesef yapılamadı. Aslında Emniyetin bu
yaklaşımı gayet makul, tabii ki elemanlarının deşifre olmaması için uzak durmayı
tercih ediyorlar. Ama Cem işte orda kaçırılıyor.
Mustafa Deniz de bilgi almak için Kemal Sadık Uzuner’in evine gidiyor ama ondan
da bir daha haber alınamıyor. Oda vurulacağını tahmin etmiyor. Bir müddet sonra
İstanbul’daki Neval Boz Cem gelmeyince meraklanıp Kemal’i arıyor. Kemal ona
Cem’in iki kişi ile beraber gittiğini söylemesi üzerine kız bu iki kişinin
eşkallerini öğrenmek, olay hakkında daha teferruatlı bilgi almak üzere Kemal’in
evine gidiyor ama ondan da bir daha haber alınamıyor. Birkaç gün sonra ise
kafalarına kurşun sıkılmış olarak her birinin cesedi Ankara’nın farklı yerlerine
atılmış olarak bulunuyor. Üç kişi de bu şekilde öldürülüyor.
da bir daha haber alınamıyor. Oda vurulacağını tahmin etmiyor. Bir müddet sonra
İstanbul’daki Neval Boz Cem gelmeyince meraklanıp Kemal’i arıyor. Kemal ona
Cem’in iki kişi ile beraber gittiğini söylemesi üzerine kız bu iki kişinin
eşkallerini öğrenmek, olay hakkında daha teferruatlı bilgi almak üzere Kemal’in
evine gidiyor ama ondan da bir daha haber alınamıyor. Birkaç gün sonra ise
kafalarına kurşun sıkılmış olarak her birinin cesedi Ankara’nın farklı yerlerine
atılmış olarak bulunuyor. Üç kişi de bu şekilde öldürülüyor.
Bugün bu olay yeniden konuşulsa adı geçen insanların hiç biri şahitlik yapmaz,
hatta yaşananları inkar bile edbilirler. O tarihte JİTEM’i ve Yeşil’i bilen
Emniyet görevlileri ” Jandarma Mustafa Deniz’i öldürdü, Cem’i öldürdü, onlarla
beraber istifa eden ve şimdi Emniyette çalışan Ali Ozansoy’a da böyle bir şey
yapabilirler. Sakın böyle bir şey denenmesin, biz buna karşı çıkarız havası
içerisinde Jandarma Genel Komutanlığına gittiklerinde, Yeşil ile karşılaşıyorlar.
Yeşil açık açık elindeki Simit Wesson marka tabancayı göstererek, ” Bununla ateş
ettim, gerekirse size de ateş ederim,” diyecek kadar rahatlıkla cinayeti kabul ediyordu.
Bu olay bana o tarihte buna şahit olanlar tarafından anlatılmıştı ama bugün sorarsanız hepsi gördüklerini kesinlikle inkar edecekleridir.
hatta yaşananları inkar bile edbilirler. O tarihte JİTEM’i ve Yeşil’i bilen
Emniyet görevlileri ” Jandarma Mustafa Deniz’i öldürdü, Cem’i öldürdü, onlarla
beraber istifa eden ve şimdi Emniyette çalışan Ali Ozansoy’a da böyle bir şey
yapabilirler. Sakın böyle bir şey denenmesin, biz buna karşı çıkarız havası
içerisinde Jandarma Genel Komutanlığına gittiklerinde, Yeşil ile karşılaşıyorlar.
Yeşil açık açık elindeki Simit Wesson marka tabancayı göstererek, ” Bununla ateş
ettim, gerekirse size de ateş ederim,” diyecek kadar rahatlıkla cinayeti kabul ediyordu.
Bu olay bana o tarihte buna şahit olanlar tarafından anlatılmıştı ama bugün sorarsanız hepsi gördüklerini kesinlikle inkar edecekleridir.
İşte böylesi herkesçe malum olan, herkesin alenen bildiği bir olaydı Cem ve
üç kişinin öldürülmesi. Ama herkes Simonlaşmıştı, karşı tarafın cinayeti suç ama bizim yaptıklarımız suç değildi. Benim ifademe rağmen de maalesef olay ciddi olarak ne adliye tarafından ne Jandarma tarafından tahkik edilmedi.
üç kişinin öldürülmesi. Ama herkes Simonlaşmıştı, karşı tarafın cinayeti suç ama bizim yaptıklarımız suç değildi. Benim ifademe rağmen de maalesef olay ciddi olarak ne adliye tarafından ne Jandarma tarafından tahkik edilmedi.
Eğer bir Jandarma subayı gerçekten kayıp olsaydı hemen inceleme başlatılır,
aranır, sorulur, yollar kesilir, insanlar sorgulanır, bir dizi araştırma ve
soruşturma yapılırdı. Cem’in kaybolması ve öldürülmesi ile ilgili bir tek yazı,
failleri şunlar olabilir arayın bulun diye bir tek not bile yazılmadı. Devlet
için bu kadar önemli üst düzey görevlerde yer almış bir subay kaçırılıyor(
oluşturulmaya çalışılan görüntü itibarıyla örgüt tarafından kaçırılıyor) ama
hiçbir yerde aranmıyor, kaçırılan kişinin bulunması yönünde herhangi bir adım
atılmıyor. Halbuki o tarihte en ufak bir olay olsa yollar kesilir, hemen Türkiye’nin muhtelif illerine en ücra köşesine kadar tüm birimlere mesajlar çekilir, her yer didik didik aranır, her tarafa eşkaller yazdırılır, bir ton işlem yapılırdı. Ben Cem’in kaybolması ile ilgili ne Emniyetten ne de Jandarmadan tek bir yazı ya da mesaj bile almadım. Cem Binbaşı gibi biri görevinden dolayı kaçırılıyor, ama hiçbir araştırma ve soruşturma işlemi yapılmıyor.
aranır, sorulur, yollar kesilir, insanlar sorgulanır, bir dizi araştırma ve
soruşturma yapılırdı. Cem’in kaybolması ve öldürülmesi ile ilgili bir tek yazı,
failleri şunlar olabilir arayın bulun diye bir tek not bile yazılmadı. Devlet
için bu kadar önemli üst düzey görevlerde yer almış bir subay kaçırılıyor(
oluşturulmaya çalışılan görüntü itibarıyla örgüt tarafından kaçırılıyor) ama
hiçbir yerde aranmıyor, kaçırılan kişinin bulunması yönünde herhangi bir adım
atılmıyor. Halbuki o tarihte en ufak bir olay olsa yollar kesilir, hemen Türkiye’nin muhtelif illerine en ücra köşesine kadar tüm birimlere mesajlar çekilir, her yer didik didik aranır, her tarafa eşkaller yazdırılır, bir ton işlem yapılırdı. Ben Cem’in kaybolması ile ilgili ne Emniyetten ne de Jandarmadan tek bir yazı ya da mesaj bile almadım. Cem Binbaşı gibi biri görevinden dolayı kaçırılıyor, ama hiçbir araştırma ve soruşturma işlemi yapılmıyor.
Tek başına bu durum bile bu araştırma ve soruşturmayı yapmayanların, yaptırmayanların fail olduklarını gösteriyor. Bu durum hukuki tabiri ile hayatın olağan akışına uygun değildir.
Bildiğim kadarıyla zamanın Genelkurmay Başkanı, Genel Komutanlıkta bulunan tüm üst düzey yöneticiler bu olayın kimin tarafından, nasıl gerçekleştirildiğini
biliyordu. Sadece öldürme sebebi olarak Neval aracılığıyla Suriye’ye bilgi
sızdırmak olduğunu zannediyorlardı, çünkü bu yönde yalan ve yanlış bilgilerle
aldatılmışlardı. Emniyetin Merkez İstihbarat ve Terörle Mücadele ile Özel
Harekat birimleri yöneticileri ve Ankara Emniyetinin yöneticileri de belli
oranda olayı biliyorlardı. Ama kimse bu cinayeti çözmeye, olayı aydınlatmaya
yanaşmıyordu, çünkü o zamanki güç merkezleri bu cinayetin çözülmesinden yana
değildi, bu olayın bu şekilde kapanmasını istiyorlardı. Yeşil’in Cem’den aldığı
patlayıcı maddeleri MİT’e getirdiği Mehmet Eymür’ün ifadelerinden de net olarak
biliniyordu. Ayrıca Yeşil’in kullandığı mobil telefonla o tarihte bütün Jandarma
ve Emniyet yetkilileriyle görüştüğü belliydi, o telefonu Cem’den aldığı
aşikardı. Bunun yanında Kemal Sadık Uzuner’in mobil telefonla kimlerle
konuştuğu, tek tek bütün görevlilerle irtibatları belliydi. Bugün bile bunları
ispatlamak mümkün, araştırılırsa tüm bunlar ortaya çıkarılabilir ama maalesef
hiç kimse ilgilenmedi ve olay o şekilde kapandı.
Evet Cem Binbaşı herkesin gözü önünde, herkesin bildiği bir şekilde yok edildi
ve maalesef cinayet her şeyi ile ortada olmasına ve var olan bütün delillere
rağmen bu sistem kendi suçlusunu yakalayamadı ve hesap soramadı.
Bu bence pek çok açıdan önemli bir olaydı çünkü devlet kendi elemanını
öldürmüştü. JİTEM ‘in var olup olmadığı yönündeki tartışma hala daha devam
ediyor. Muhtelif defalar söylendi ama bir kere daha kaydetmekte yarar görüyorum.
O tarihte Cem’ler veya diğer subay arkadaşlar JİTEM mensubu olarak istihbarat
değerlendirme toplantılarına JİTEM adına katılıyorlardı. Jandarma Genel
Komutanlığının terörle mücadele için böyle bir birim kurmasında hiç bir mahsur
bulunmazken var olan bir birimi inkar etmesinin akılla izahı yoktur. JİTEM’in
kurulması değil, çalışma yöntemleri yanlıştır ama bu teşkilatın kurulmasında
hiçbir mahsur yoktur.
Çetin Ağaşe isimli bir gazeteci JİTEM Gerçeği adlı bir kitap yazmıştı. Bu
kitapta da basit ama aslında çokönemli belgeler vardı. Bu araştırma için Ağaşe,
Cem’in çevresindeki bazı insanlarla, dostlarıyla görüşmüştü. Hatta eşi Işık
Hanım’la da görüşmüştü. Cem’le ilgili bir belge alabilir miyim diye sorduğunda
Işık Hanım iyi niyetle Cem’in iki tane Takdirnamesini vermişti. O tarihteki
Asayiş Kolordu Komutanı daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanı olan Hikmet Köksal Paşa’nın imzasının olduğu takdirnamede Cem Ersever’in unvanı JİTEM Grup Komutanı olarak belirtiliyordu. Ağaşe yine Jandarma Genel Komutanlığı telefon rehberinin bir kopyasını da kitabına koymuştu. Hem Jandarma merkezinde Genel Komutanın hem de illerdeki JİTEM grup komutanlıklarının telefon numaraları yazılıydı.
Bildiğim kadarıyla zamanın Genelkurmay Başkanı, Genel Komutanlıkta bulunan tüm üst düzey yöneticiler bu olayın kimin tarafından, nasıl gerçekleştirildiğini
biliyordu. Sadece öldürme sebebi olarak Neval aracılığıyla Suriye’ye bilgi
sızdırmak olduğunu zannediyorlardı, çünkü bu yönde yalan ve yanlış bilgilerle
aldatılmışlardı. Emniyetin Merkez İstihbarat ve Terörle Mücadele ile Özel
Harekat birimleri yöneticileri ve Ankara Emniyetinin yöneticileri de belli
oranda olayı biliyorlardı. Ama kimse bu cinayeti çözmeye, olayı aydınlatmaya
yanaşmıyordu, çünkü o zamanki güç merkezleri bu cinayetin çözülmesinden yana
değildi, bu olayın bu şekilde kapanmasını istiyorlardı. Yeşil’in Cem’den aldığı
patlayıcı maddeleri MİT’e getirdiği Mehmet Eymür’ün ifadelerinden de net olarak
biliniyordu. Ayrıca Yeşil’in kullandığı mobil telefonla o tarihte bütün Jandarma
ve Emniyet yetkilileriyle görüştüğü belliydi, o telefonu Cem’den aldığı
aşikardı. Bunun yanında Kemal Sadık Uzuner’in mobil telefonla kimlerle
konuştuğu, tek tek bütün görevlilerle irtibatları belliydi. Bugün bile bunları
ispatlamak mümkün, araştırılırsa tüm bunlar ortaya çıkarılabilir ama maalesef
hiç kimse ilgilenmedi ve olay o şekilde kapandı.
Evet Cem Binbaşı herkesin gözü önünde, herkesin bildiği bir şekilde yok edildi
ve maalesef cinayet her şeyi ile ortada olmasına ve var olan bütün delillere
rağmen bu sistem kendi suçlusunu yakalayamadı ve hesap soramadı.
Bu bence pek çok açıdan önemli bir olaydı çünkü devlet kendi elemanını
öldürmüştü. JİTEM ‘in var olup olmadığı yönündeki tartışma hala daha devam
ediyor. Muhtelif defalar söylendi ama bir kere daha kaydetmekte yarar görüyorum.
O tarihte Cem’ler veya diğer subay arkadaşlar JİTEM mensubu olarak istihbarat
değerlendirme toplantılarına JİTEM adına katılıyorlardı. Jandarma Genel
Komutanlığının terörle mücadele için böyle bir birim kurmasında hiç bir mahsur
bulunmazken var olan bir birimi inkar etmesinin akılla izahı yoktur. JİTEM’in
kurulması değil, çalışma yöntemleri yanlıştır ama bu teşkilatın kurulmasında
hiçbir mahsur yoktur.
Çetin Ağaşe isimli bir gazeteci JİTEM Gerçeği adlı bir kitap yazmıştı. Bu
kitapta da basit ama aslında çokönemli belgeler vardı. Bu araştırma için Ağaşe,
Cem’in çevresindeki bazı insanlarla, dostlarıyla görüşmüştü. Hatta eşi Işık
Hanım’la da görüşmüştü. Cem’le ilgili bir belge alabilir miyim diye sorduğunda
Işık Hanım iyi niyetle Cem’in iki tane Takdirnamesini vermişti. O tarihteki
Asayiş Kolordu Komutanı daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanı olan Hikmet Köksal Paşa’nın imzasının olduğu takdirnamede Cem Ersever’in unvanı JİTEM Grup Komutanı olarak belirtiliyordu. Ağaşe yine Jandarma Genel Komutanlığı telefon rehberinin bir kopyasını da kitabına koymuştu. Hem Jandarma merkezinde Genel Komutanın hem de illerdeki JİTEM grup komutanlıklarının telefon numaraları yazılıydı.
Sonuç olarak bu ve buna benzer yüzlerce, hatta Jandarmada çalışan bazı arkadaşların söylediğine göre Genel Komutanlıkta JİTEM ibareli bir tır dolusu evrak olmasın rağmen JİTEM’in varlığı inkar ediliyordu.
Esasen yanlış yapsa bile resmi olarak hiçbir zaman yalan söylemezdi, mahkemelere ya da ilgili kurumlara yazılı cevap verirken mutlaka doğrular söylenirdi. İlk defa Jandarma Genel Komutanlığı (bence tarihi bir hataydı) JİTEM yoktur diye yalan bir yazılı beyanda bulundu. O yazıyı hazırlayan, paraf eden, imzalayanlar herkesin yüzüne karşı devletin yalan söylediğini itiraf etti. Halbuki böyle bir yazının Jandarma Komutanlığından çıkmaması gerekirdi. Böyle bir birimin var olduğu herkesçe malum olmasına rağmen siz bir devlet kurumu olarak bunu inkar ediyorsunuz, bu kabul edilecek normal bir olay değildir. O tarihe kadar devlet kurumları resmi yazılarda hakikat hilafına resmi olarak cevap vermezlerdi, bir şey inkar edilecekse bile dolaylı sözlerle ifade edilirdi. Böyle bir yalan beyanat nedeniyle devletin sözlerine de itimat sarsıldı.
Esasen yanlış yapsa bile resmi olarak hiçbir zaman yalan söylemezdi, mahkemelere ya da ilgili kurumlara yazılı cevap verirken mutlaka doğrular söylenirdi. İlk defa Jandarma Genel Komutanlığı (bence tarihi bir hataydı) JİTEM yoktur diye yalan bir yazılı beyanda bulundu. O yazıyı hazırlayan, paraf eden, imzalayanlar herkesin yüzüne karşı devletin yalan söylediğini itiraf etti. Halbuki böyle bir yazının Jandarma Komutanlığından çıkmaması gerekirdi. Böyle bir birimin var olduğu herkesçe malum olmasına rağmen siz bir devlet kurumu olarak bunu inkar ediyorsunuz, bu kabul edilecek normal bir olay değildir. O tarihe kadar devlet kurumları resmi yazılarda hakikat hilafına resmi olarak cevap vermezlerdi, bir şey inkar edilecekse bile dolaylı sözlerle ifade edilirdi. Böyle bir yalan beyanat nedeniyle devletin sözlerine de itimat sarsıldı.
Bence yazıyı yazanlar, gerçek devlet adamlığı vasıflarından mahrum insanlardı.
Çünkü devlet asla yalan söylememeliydi, hele ki böyle hassas bir konuda devletin
yalan söylemesi ve yanlış bilgi vermesi asla kabul edilemez ama maalesef bu
şeklilde bir davranış sergilenerek hata edildi.
Çünkü devlet asla yalan söylememeliydi, hele ki böyle hassas bir konuda devletin
yalan söylemesi ve yanlış bilgi vermesi asla kabul edilemez ama maalesef bu
şeklilde bir davranış sergilenerek hata edildi.
Bugün bile Jandarma Genel Komutanlığı aransa, bir tır dolusu JİTEM ibareli evrak bulmak mümkün. Bugün hala şu tarihler arasında JİTEM’de çalıştım diyebilecek pek çok insanın var olduğu biliniyor.
Uzun sözün kısası, Cem Ersever cinayetinin faillerini bulması gerekip de
bulmayanlar, bunun için hiçbir adım atmayanlar Cem’in failleridir.
Hanefi Avcı Cem Ersever Olayı Haliç’te yaşayan Simonlar
bulmayanlar, bunun için hiçbir adım atmayanlar Cem’in failleridir.
Hanefi Avcı Cem Ersever Olayı Haliç’te yaşayan Simonlar
İlgili yazılar:
Hanefi Avcı’nın Cem Ersever’le karşılaşması, HEP* Diyarbakır İl Başkanı Vedat
Aydın’ın öldürülmesi
Birkaç Kitapta Açık Olarak Anlatıldığı Halde 20 Yıldır Çözülmeyen Musa Anter
Cinayeti
Siyasi ve sıradan bir açmaz | Kemalizm ve Türk Aydını – Kutsiye Bozoklar
İsmail Beşikçi’den Bülent Arınç’a Cevap: Medeniyet Kürdleri Asimile Etmek
midir?
İdealleri Uğruna Ölme Kudreti, Açlık Grevi: İrlanda Deneyimi – Denis O’Hearn
Vedat Türkali’den Muhteşem Yüzyıl yazısı: “Keşke Kanuni’nin tek günahı bu
olsaydı”
Emperyalist Savaşları Anlama Kılavuzu – F. Başkaya “Savaşlarının gerçek
nedenini gizlemek kuraldır”
Faşizme sempati duyan Knut Hamsun’a Norveç halkının tepkisi
***