karayolları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karayolları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2018 Cumartesi

PTT ÖZELLEŞTİRMESİ VE KAYBEDİLEN DEĞERLERİMİZ BİR TALANIN HİKAYESİ, BÖLÜM 2

PTT ÖZELLEŞTİRMESİ VE KAYBEDİLEN DEĞERLERİMİZ BİR TALANIN HİKAYESİ, BÖLÜM 2


SORUN 2: TÜRK TELEKOMDAKİ KAMU HİSSELERİNİN HALKA ARZI ve TÜRK TELEKOMDAN AYRILANLARIN DURUMU

12/5/2001 gün ve 4673 sayılı kanunun 3 md. İle değişik 406 Sayılı Kanunun Ek 17. maddesinde; “Türk Telekom hisselerinin satışında Türk Telekom ile T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü çalışanları ve küçük tasarruf sahiplerine %5 pay ayrılır. Bu payın satışı halka arz yöntemiyle ve sermaye piyasası mevzuatına uygun olarak gerçekleştirilir. Değer tespiti sonuçları ile satışa sunulacak hisselerin ne kadarının ve hangi satış yöntemiyle satılacağına, çalışanlar ve küçük tasarruf sahiplerine ayrılan % 5’lik payın ne oranda satılacağına, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının görüşü ve Ulaştırma Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir.” Hükmü yer almaktadır.
Yasa koyucu, bu hükmü kanunlaştırırken 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı Kanunun ilgili hükümlerini esas almış ve Türk Telekom ve PTT personelinin, telekomünikasyon hizmetlerine yaptığı katkıyı dikkate alarak ve özelleşme sonrası hak kaybına uğrayabileceğini gözeterek, Halka arzda PTT ve Türk Telekom Personeline ayrıcalık tanımıştır. Bu husus 4000 sayılı Kanun’un gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır.
Gerek 4000 sayılı gerekse 4673 sayılı Kanunlar çıkarılırken, Kanun koyucu özelleştirme yöntemi olarak blok satışı öngörmediği, halka arzı hedef aldığı ve bu durumda da özelleştirme sırasında Türk Telekom Personelinin tamamının Türk Telekomda çalışmaya devam edeceğini öngördüğü için yasaya “Türk Telekom’dan ayrılanlar da dahil” gibi gereksiz bir hüküm koymaya gerek duymamıştır. Söz konusu yasa hükmünden, “Yasanın yayınlandığı tarihte (12.05.2001) Türk Telekom ve PTT Personeli olanların” anlaşılması gerektiği gayet açıktır.
Türk Telekom hisseleri halka arz edilirken; halka arzda Türk Telekom ve PTT çalışanları en fazla 20 bin pay, küçük tasarruf sahipleri en fazla 2 bin paya kadar talepte bulunabilmelerine ve bunların satış fiyatının da %7 ucuz olmasına karar verildi. Türk Telekom’dan ayrılan personelin talepleri, Türk Telekom personeli olarak değerlendirilmeye alınmadı.
Türk Telekom’a yıllarca hizmet edip terini akıttıktan sonra Türk Telekom’dan ayrılmak zorunda bırakılanlara, emekli olanlara TT’un hisseleri halka arz edilirken bir ayrıcalık tanımayacaksınız, buna karşılık, 1995’den sonra PTT’de göreve başlayan, telekomünikasyonun T’sinden haberdar olmayan kişilere veya Türk Telekom özelleştikten sonra Türk Telekom’da göreve başlayan bir gün kamu adına hizmet yapmamış kişilere ayrıcalık tanıyacaksınız. Bu kişilerin herhangi bir kamu çalışanından ne farkı vardır ki böyle bir ayrıcalıktan yararlandırılmıştırlar.
Kanaatimce 12/5/2001 gün ve 4673 sayılı kanunun 3 md. İle değişik 406 Sayılı Kanunun Ek 17. maddesi hatalı yorumlanmış ve hatalı uygulanmıştır.
Bu konuda da, halka arzların devam da edeceği gözetilerek hukuki girişimler başlatılabileceğini düşünüyorum.

SORUN 3: SÖZLEŞMESİ FESHEDİLEREK DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞINA BİLDİRİLEN 2.TİPLERİN GASPEDİLEN İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI HAKKI
Bilindiği üzere, uygulamada Türk Telekom Genel Müdürlüğü 2. Tip sözleşme imzalayan personeli istediği zaman Devlet Personel Başkanlığına Bildirmekte ve bu personele ne ihbar ne de kıdem tazminatı ödememektedir.
Oysa Türk Telekom Yönetiminin istediği zaman 2. tip personeli Devlet Personel Başkanlığına bildirme hakkı yoktur. İş Kanununda belirtilen haklı fesh nedenleri dışında, 2. Tip Personelin Sözleşmesini feshederek Devlet Personel Başkanlığına bildirmesi durumunda ihbar ve kıdem tazminatı ödemek durumundadır.
Şöyle ki;
5398 Sayılı Yasayla Değişik 406 Sayılı Kanunun 29. Maddesi aynen aşağıdaki gibidir.
“(1)“Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden nakil için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır. Bu fıkrada belirtilen süre içinde nakle tabi personelden Türk Telekom tarafından hizmetine ihtiyaç duyulmayanlar tespit edildikleri tarihten, kendi isteği ile nakil talep edenler ise talep tarihinden itibaren en geç doksan (yüzseksen günlük aylıksız izin süresi aşılmamak kaydıyla ve 15 Ocak 2006 tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan ücretleriyle) gün içinde Türk Telekom tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilir ve bunların aylıksız izinleri bu tarih itibarıyla sona erer. Hizmetine ihtiyaç duyulmayan personelin tespiti ve kendi isteği ile nakil talebinde bulunma süresi, hisse devir tarihinden itibaren yüzelli günü aşamaz. Bu fıkrada belirtilen personelin aylıksız izinli sayıldıkları süre içerisinde bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumları ile ilgileri devir tarihindeki kadro, görev veya pozisyonları esas alınmak suretiyle devam ettirilir ve bu şekilde geçirilen süreler hisse devir tarihindeki statülerinde geçmiş sayılır. Bu fıkranın birinci cümlesinde sayılanlardan aylıksız iznin bitiminden sonra Türk Telekomun tabi bulunduğu mevzuata ve bu fıkraya istinaden akdedilen sözleşmeye göre çalışmaya devam edenlerden hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erenler, bu madde hükümlerine göre işlem yapılmak üzere iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren otuz gün içinde sözleşmenin sona erdiği yılın 15 Ocak tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan ücretleriyle Devlet Personel Başkanlığına bildirilir ve bunların bildirim tarihine kadar geçen süre içindeki aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır. Söz konusu personel hakkında üçüncü fıkra hükümlerinin uygulanmasında hisse devir tarihindeki kadro ve pozisyon unvanları esas alınır. Bu fıkra hükümleri gereğince azami olarak yüzseksen gün süreyle kamu görevlerinden aylıksız izinli sayılarak Türk Telekomda çalıştırılmaya devam olunanlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen geçiş hakkını kullanmayarak İş Kanunu hükümlerine tabi olarak yeni bir sözleşme yapmak suretiyle Türk Telekomda çalışmaya devam edenlerin aksine bir talepte bulunmamaları halinde kesenekleri kendileri, kurum karşılıkları ise Türk Telekom tarafından karşılanmak suretiyle bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumları ile ilgileri devam ettirilir ve kamu kurum ve kuruluşlarına nakil hakkından vazgeçmiş olan personele ilişkin karşılıklılık esasına dayalı bir müşterek bildirim Devlet Personel Başkanlığına sunulur. Önceden bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumu ile ilgileri devam ettirileceklerin emeklilik hak ve yükümlülüklerinin tespitinde, devir tarihi itibariyle emeklilik hak ve yükümlülüklerine esas alınmakta olan kadro, görev veya pozisyonlarının dikkate alınmasına devam olunur. Önceden bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumu ile ilgileri yukarıda belirtilen şartlar dahilinde devam ettirileceklerin nakil talebinde bulunabilecekleri veya nakil işlemlerinin devam ettiği dönem içerisinde geçecek hizmet süreleri; hisse devir tarihindeki statülerinde geçmiş sayılarak bu süreleri kıdem aylıklarının hesabında dikkate alınır ve bunların kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri genel hükümler çerçevesinde yükseltilmeye devam olunur. Bunlardan bu fıkrada belirtilen beş yıllık süre içerisinde iş sözleşmesi fesholunanların kıdem tazminatları bu Kanunun ek 32 nci maddesinin dördüncü fıkrası dikkate alınarak ödenir. Bu fıkra gereğince bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumları ile ilgilerinin devam ettirilmesi talebinde bulunanların beş yıllık sürenin bitiminden sonra da Türk Telekomda çalışmaya devam etmeleri durumunda, beş yıllık sürenin bitiminden sonraki emeklilik hak ve yükümlülükleri hakkında yukarıda belirtilen usul ve esaslara göre işlem yapılmaya devam olunur.
(2) ………………….
(3)…………………..
(4) Başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen 4857 sayılı İş Kanununa tabi kapsam dışı personele ve hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içerisinde iş sözleşmesi sona eren ve Devlet Personel Başkanlığına bildirimi yapılan personele, iş mevzuatına göre herhangi bir tazminat ödenmez. Nakledilen personelin önceden kıdem tazminatı ödenmiş süreleri hariç kıdem tazminatına esas olan geçmiş hizmet süreleri 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyelerinin hesabında dikkate alınır.
(5) ,…………..”
Yasanın istihdam fazlası personeli Devlet Personel Başkanlığına bildirmek için Türk Telekom’a verdiği yetki yalnızca devir tarihini takip eden 150 günlük süre içindir. Bu süre içersinde hizmetine ihtiyaç bulunmayan personeli Devlet Personel Başkanlığına bildirebilecektir. Bu sürenin geçmesi ile birlikte bu imkandan istifade hakkı bulunmamaktadır. 150 günden sonra, İş Kanununda sayılan haklı nedenler dışında Türk Telekom’un İş akdini tek taraflı feshetme hakkı yoktur.
Yasanın 29/4. maddesinde belirtilen durum ise çalışanlara tanınan bir haktır. 5 yıllık düşünme süresi içersinde ilgili personel her istediği zaman kamuya geçebilecektir. Kendi isteği ile kamuya geçtiğinde elbetteki kıdem tazminatı alamayacaktır.
Bu konu Anayasa Mahkemesinin 21.Şubat 2008 Tarihli Resmi Gazetede Yayınlanan 2006/52 Esas, 2007/27 Karar Sayılı 15.3.2007 tarihli kararında da; “Dava konusu kural ile nakle tabi personele tanınan karar verme süresi, önceki yasal düzenlemelerde öngörülen tüm güvenceler saklı kalmak kaydıyla beş yıla yayılmaktadır. Beş yıl içinde hiçbir sınırlama koşulu getirilmeksizin, herhangi bir nedenle iş sözleşmesi sona eren kişilerin aynı koşullar altında kamuya geçmelerine imkân verilmektedir.” Denilerek bu fıkrada belirtilen 5 yıllık sürenin personele verilen karar verme süresi olduğu vurgulanmaktadır.
Keza Kanun koyucunun niyetinin de bu yönde olduğunu, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım TBMM’nin 22.dönem 4. yasama yılı 61. birleşiminde 09.02.2006 günü yaptığı konuşmada şu şekilde ifade etmiştir: “Ancak, yıllarca Telekomda hizmet görmüş, Telekomda tecrübe kazanmış nakle tabi yaklaşık 23 500 civarındaki personel ki, bunlar 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre çalışan, özlük hakları buna göre düzenlenmiş; ancak, Emekli Sandığıyla emeklilik bakımından ilişkilendirilmiş personeldir. Dolayısıyla bu personelin, getirilecek bu teşvik tedbirleriyle Türk Telekomda kalarak bilgisini, birikimini, çalışmasını burada kullanması, kamuya geçmemesini özendiren bir düzenlemedir. Bunu, bu 1 maddeyle, geçiş süresini altı aydan beş yıla çıkarıyoruz. Beş yıl daha düşünme, karar verme hakkı tanıyoruz personele. İster bugün geçebilir ister beş yıl sonra geçebilir ister beş yıl sonra da geçmez, devam eder.”
İşverenin iş aktini haksız olarak feshettiğinde, ihbar ve kıdem tazminatını ödeyecektir.
Türk Telekom personeli Devlet Personel Başkanlığına bildirilirken öncelikle 406 sayılı yasanın 29. maddesine uyulması gerekir.

Yani
1.Ya bildirimin hisse devrini takibeden 150 gün içerisinde gerçekleşmesi,
2.Ya 2. Tip Personelin başka kuruma naklini kendisinin talep etmesi,
3.Ya sözleşmenin iş kanunda belirtilen haklı nedenlere uygun olarak feshedilmesi,
4.Ya da 5 yıllık geçiş döneminin sona ermesi
Gerekir.
Bunlara riayet edilmeksizin yapılan tüm işlemlerde, Sözleşmesi feshedilen kişiye kıdem tazminatı ödenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Nitekim; Türk Telekom emekliliğini isteyen 2. tipler ile sözleşmeleri sona eren 1. tiplere kıdem tazminatının ödemektedir. İşveren için işçinin sözleşmesinin 1. tip veya 2.tip olması, emekli olması veya başka kuruma gitmesi değil iş akdinin feshedilmesidir.
Türk Telekom ödemesi gereken kıdem tazminatlarını ödemeyip, kendi yükümlülüğünü hazineye devretmektedir.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın TBMM’nin 22.dönem 4. yasama yılı 61. birleşiminde 09.02.2006 günü yaptığı konuşmada; “Şimdi, bu personel orada kalırsa kamuya zararı olacak gibi bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir; çünkü, bu personel orada kaldığı sürece primleri, her türlü yasal yükümlülükleri Türk Telekom tarafından karşılanacak ve süre sonunda ayrılırlarsa kıdem tazminatını da yine şirket ödeyecek. Şimdi, bunun neresi kamuya zarar !” diyerek, bu yasa değişikliğinden yararlanan personelin, 5 yıldan önce sözleşmesinin feshedilemeyeceğini ve ayrıldıklarında kıdem tazminatı alacaklarını taahhüt etmiştir.
Bugüne kadar, Türk Telekom tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilen 2. Tip personelden kıdem tazminatı almak için dava açanlardan bazıları, açtıkları davaları kaybetmişlerdir. Ancak, kaybedenlerin dava dilekçeleri incelendiğinde,yukarıdaki hususların dava dilekçelerinde belirtmediği görülmektedir.
Ayrıca, bunların önemli bölümü de Devlet Personel Başkanlığına muhatap, yer tercihlerini belirten form dilekçeleri vermişlerdir. Bu konudaki Yargıtay Kararlarında, yer tercihi belirten dilekçelerin verilmesi “Personelin başka kuruma nakil isteği” olarak kabul edilmiştir.
Ayrıca, Bu Şekilde Devlet Personel Başkanlığına bildirilen personel, bildirimi takip eden 30 gün içerisinde İş Kanununa göre İşe İade davası açmaları halinde bu davayı kazanarak işlerine iade edilmeleri de kuvvetle muhtemeldir.
Türk Telekom tarafından, isteği dışında sözleşmesi feshedilerek Devlet Personel Başkanlığına bildirilen personelin, ihbar ve kıdem tazminatı davalarını kazanabileceklerini düşünüyorum. Ancak şurası unutulmamalıdır ki, Türk Telekom, bu davaları kaybettiği takdirde ödeyeceği kıdem ve ihbar tazminatı tutarı 600.000.000-700.000.000 YTL’dir ki Türk Telekom’un bu meblağı ödememek için elinden geleni yapacağı açıktır.
Türk Telekom ile bu konuda baş edebilmek için çok güçlü, iş hukuku dalında uzman hukuk büroları ile birlikte hareket edilmelidir. Sizlerin bu konudaki önderliği, organizasyonu çok önem kazanmaktadır. Yoksa bireysel hukuki mücadelelerle bu konuda sonuç alınması zor görülmektedir.

SORUN 4 SÖZLEŞMESİ FESHEDİLEN 1. TİPLERİN BAŞKA KAMU KURUM VE KURULUŞLARINA NAKİL HAKKI

406 sayılı yasanın hiçbir maddesinde 1. veya 2. tip personel diye bir tanımlama bulunmamaktadır. Bu tanımlama Türk Telekom özelleştikten sonra Türk Telekom Genel Müdürlüğünce personeli Türk Telekom’da kalmaya ikna etmek için oluşturulmuş bir sınıflamadır. Bu uygulamanın yasal bir dayanağı yoktur.
Türk Telekom personelinin Devlet Personel Başkanlığına nasıl bildirileceğini açıklayan 5398 Sayılı Yasayla Değişik 406 Sayılı Kanunun 29. Maddesinde; “….Türk Telekomun tabi bulunduğu mevzuata ve bu fıkraya istinaden akdedilen sözleşmeye göre çalışmaya devam edenlerden hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erenler, bu madde hükümlerine göre işlem yapılmak üzere iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren otuz gün içinde sözleşmenin sona erdiği yılın 15 Ocak tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan ücretleriyle Devlet Personel Başkanlığına bildirilir…..” hükmü yeralmaktadır. Bu maddede 1. tip 2.tip ayırımı yoktur. Dolayısıyla 1. tip sözleşme imzalayanların istekleri halinde kamuya geçmelerinin önünde bir engel yoktur.
Anayasa Mahkemesinin 21.Şubat 2008 Tarihli Resmi Gazetede Yayınlanan 2006/52 Esas, 2007/27 Karar Sayılı 15.3.2007 tarihli kararında da; “Dava konusu kural ile nakle tabi personele tanınan karar verme süresi, önceki yasal düzenlemelerde öngörülen tüm güvenceler saklı kalmak kaydıyla beş yıla yayılmaktadır. Beş yıl içinde hiçbir sınırlama koşulu getirilmeksizin, herhangi bir nedenle iş sözleşmesi sona eren kişilerin aynı koşullar altında kamuya geçmelerine imkân verilmektedir.” Yolundaki görüşü ile,
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın TBMM’nin 22.dönem 4. yasama yılı 61. birleşiminde 09.02.2006 günü yaptığı konuşmadaki, “Ancak, yıllarca Telekomda hizmet görmüş, Telekomda tecrübe kazanmış nakle tabi yaklaşık 23 500 civarındaki personel ki, bunlar 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre çalışan, özlük hakları buna göre düzenlenmiş; ancak, Emekli Sandığıyla emeklilik bakımından ilişkilendirilmiş personeldir. Dolayısıyla bu personelin, getirilecek bu teşvik tedbirleriyle Türk Telekomda kalarak bilgisini, birikimini, çalışmasını burada kullanması, kamuya geçmemesini özendiren bir düzenlemedir. Bunu, bu 1 maddeyle, geçiş süresini altı aydan beş yıla çıkarıyoruz. Beş yıl daha düşünme, karar verme hakkı tanıyoruz personele. İster bugün geçebilir ister beş yıl sonra geçebilir ister beş yıl sonra da geçmez, devam eder.” Şeklindeki ifadeleri,
De bu görüşü teyid etmektedir.
Bu konuda 1.tip personelin sözleşmelerindeki “nakil hakkından vazgeçtiği” yolundaki hüküm bağlayıcı gibi gözükmekte ise de, Kamudan ücretsiz izinli sayılan bir personelin kamuya geçip geçemiyeceğini bir özel sektör firmasının dayatamayacağı, emekli sandığı ile ilişkisi süren Türk Telekom çalışanının kamuda çalışıp çalışmayacağını tespit edecek merci şüphesiz Türk Telekom değildir. Eğer 1. tipi imzalayan kişi bu taahhütnameyi, özelleştirme idaresine veya hazineye tevdi etseydi ancak o zaman bu taahhüdün bir geçerliliği olabilirdi.
Belirtilen bu nedenlerle, Türk Telekom ile süreli sözleşme akdeden personelin, devir tarihini takip eden beş yıl içerisinde sözleşmelerinin feshedilmesi halinde, idari yargı merciine açacakları davaları kazanabileceklerine inanıyorum.
Bunun için, Türk Telekomla imzaladığı 1. tip süreli sözleşmesi feshedilen personelin;
a)Başka kamu kuruluşuna nakledilmek için isminin Devlet Personel Başkanlığına bildirilmesini teminen Türk Telekom’a başvurması,
b)Türk Telekoma yaptığı başvurunun reddedilmesi halinde, Devlet Personel Başkanlığına dilekçe vermesi,
c)Devlet Personel Başkanlığınca nakil talebinin reddedilmesi halinde, İlgili İdare Mahkemesine Devlet Personel Başkanlığı aleyhine dava açması,
d)Hak kaybına uğramamak için, Emekli olmak için Emekli Sandığına başvurmaması,
Gerekmektedir.
Burada, sivil toplum örgütlerine düşen, durumu 1. tip sözleşme imzalayan personele duyurmak ve onlara gerekli hukuki desteği sağlamaktır.

SORUN 5 BAŞKA KAMU KURUMLARINA GEÇEN PERSONELİN SORUNLARI


Başka kurumlara geçen Türk Telekom Personelinin de onlarca sorunu vardır. Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz.
a)Uzmanlığı dışındaki görevlerde çalıştırılmak,
b)Unvanı ile eşdeğer olmayan işlerde çalıştırılmak,
c)Ücretlerinin yüksek olması nedeni ile dışlanmak,
d)Ücretlerinin dondurulması,
e)Türk Telekom’dan başka kurumlara geçen diğer çalışma arkadaşlarıyla bağlarının kopması,
f)Bilgi birikimlerini değerlendirememek,
g)Sektörden ve sektörel gelişmelerden kopmak,
Bunlar, kağıt üzerinde birkaç kelimeden ibaret cümleler gibi görünmekle birlikte, uygulamada bunlardan her biri arkadaşlarımızın uykularını kaçırmakta, sinirlerini bozmakta, hayatlarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu ve benzeri sorunların kısmen düzelmesi için, Sivil Toplum Örgütlerinin;
Konuyu toplumun gündemine taşımaları, siyasi partiler nezdinde girişimde bulunmaları,
İlgili Bakanlıklar ve Devlet Personel Başkanlığı ile irtibata geçilerek, bundan sonra başka kurumlara nakledilecek personelin, PTT, Telekomünikasyon Kurumu, Ulaştırma Bakanlığı, Türksat vb. Türk Telekom’un çalışma sahası ile ilgili kurumlara veya ilerde Telekomünikasyon Altyapısı kurması muhtemel kurumlara (TCDD, Botaş, Karayolları) nakledilmeleri için girişimde bulunulması,
Telekom’dan naklen gelen personeli, uzmanlıkları ve görev unvanları ile ilgili işlerde çalıştırmayan kurumlar tespit edilerek, onların üst yönetimi ile irtibata geçilmesi,
Her yıl Kamu Personeline uygulanan ücret artışlarının, kendilerine de uygulanması yolunda dava açan personele hukuki destek verilmesi,
Türk Telekom’da çalışmaya devam eden ve Türk Telekom’dan ayrılan personelle ilişkin bilgilerin (doğum, ölüm,emeklilik, kurum değiştirme ve haberleşme adresleri vb) yer alacağı bir haberleşme sitesi kurulması, özellikle vefat haberlerinin SMS veya e-posta ile bildirilmesinin sağlanması,
Gibi girişimlerde bulunabileceklerini düşünüyorum.

DİĞER SORUNLAR


Gerek Türk Telekom’da çalışmaya devam eden, gerekse Türk Telekom’dan ayrılan personelin Telekomcu olmaktan kaynaklanan belki yüzlerce sorunu vardır.
Ayrıca, bu ülkenin yurttaşı olmanın, özelleştirmenin mağduriyetini yaşamanın, ülke kaynaklarının peşkeşine şahit olmanın bizlere yüklediği sorumluluklarımız da var.
Sivil toplum örgütlerimiz bu konularda da üstüne düşeni yapmalıdır.
Benim aklıma ilk etapta gelenler;
a)Telekomünikasyon sektörünün serbestleşmesinin ve tam rekabete açılmasının mücadelesi verilmelidir.
b)Şebeke tesis, arıza-bakım ihalelerine ilişkin şartnamelere, müteahhit firmaların daha önce Türk Telekom’da çalışmış belirli sayıda personel istihdam etmelerini zorunlu kılan hükümler konulması yolunda girişimlerde bulunulmalıdır.
c)A-B sınıfı lisans alan Telekomünikasyon firmaları nezdinde girişimde bulunularak, bu firmaların eski Türk Telekom çalışanlarına ve onların kurdukları şirketlere bayilikte öncelik vermeleri sağlanmalıdır. Emekliye ayrılan ve ayrılmak niyetinde olan personelin bu iş sahasında faaliyet göstermek üzere şirketleşmesi teşvik edilmelidir.
d)Sektördeki gelişmelerle ilgili eğitim programları düzenlenmeli, panel sempozyum, konferans vb etkinlikler artırılmalı, her dernekte çok güçlü are ve hukuk birimleri oluşturulmalı, sivil toplum örgütlerinin bu birimlerinin ortak çalışması sağlanmalıdır.
e)Özelleşen hiçbir kuruluşta görülmeyecek olan hatalı uygulamalar kamuoyu gündemine getirilmelidir. (Yapı denetim izni sorunu- Soruşturma raporlarının gereğinin yerine getirilmemesi sonucu yemekhanelerde tekrarlana gelen zehirlenmeler- Kamu kuruluşlarında geçici görevli çalıştırılan personel vb.)
f)Özelleşen, Özelleşme kapsamına alınan kurumların personeli ile dayanışma platformu oluşturulmalı, bu konularda birlikte hareket edilmelidir.
g)Bankaların yabancılaşmasına, tarım arazilerinin yabancılara satışına karşı çıkılmalıdır.

Telekom’dan bir türlü kopamayan, her telekomcuyu kardeşi olarak gören, Telekom sevdalısı bu ağabeyinizin dilek ve temennilerini, umarım ukâlâlık olarak değerlendirmezsiniz.
Bu konularda çaba göstereceğiniz inancıyla selam ve saygılarımı sunarım.



Fazlı KÖKSAL
Türk Telekom Eski Başmüfettişi
Türk Telekom Pazarlama Dairesi Eski Başkanı

http://telekom-yazilari.blogspot.com.tr/2009/03/sayn-ali-akcan-turkiye-haber-is.html

***

PTT ÖZELLEŞTİRMESİ VE KAYBEDİLEN DEĞERLERİMİZ BİR TALANIN HİKAYESİ, BÖLÜM 1

PTT ÖZELLEŞTİRMESİ VE KAYBEDİLEN DEĞERLERİMİZ BİR TALANIN HİKAYESİ, BÖLÜM 1



BAŞKANLARA MEKTUP

Sayın Ali Akçan, Türkiye Haber İş Sendikası Genel Başkanı;
Sayın Vedat Karaarslan, Telekomcular Derneği Yönetim Kurulu Başkanı;
Sayın Mustafa Akyüz,Telekomünikasyon Mühendisleri Derneği Başkanı;
Sayın İbrahim İnan,Telekom Teknik Elemanları Derneği Genel Başkanı;
Sayın İsmail Özkar,Telekomünikasyon Teknikerleri Derneği G. Başkanı;
Sayın İsmail Karadavut, Türk Haber Sen Genel Başkanı;
Sayın Baki Çınar, Haber Sen Genel Başkanı;



1995’den bu yana Özelleştik/Özelleşeceğiz, kapsam içi olduk/kapsamdışı kaldık, satıldık/satılacağız, 1. Tip sözleşme imzaladık/2.Tip sözleşme imzaladık, işten çıkarılacağız/zorunlu emekli edileceğiz, %30 alsam emekli olsam/sonuna kadar dirensem, havuza gitme hakkını alsam/havuza ne zaman gönderirler, yeniden yapılanma yapıldı /yeniden yapılanma yapılacak, greve gitsek iyi olur/gitmesek iyi olur, grevi kıracaklar/grevi kıramayacaklar, grevden sonra hakkımızı alacağız/alamayacağız, telekomdan ayrılmasam/ayrılsam, ayrılınca şu kuruma gitsem/bu kuruma gitsem, hakkımı aramak için şu davayı açsam/bu davayı açsam vb. yüzlerce konuda sürekli ikilem, sürekli stres içerisinde yaşamak zorunda bırakılan ; eskisiyle/yenisiyle, ayrılanıyla/çalışanıyla, kapsam içiyle/kapsam dışıyla, 1.tipiyle/2.tipiyle, işçisiyle /memuruyla /teknisyeniyle /mühendisiyle /yöneticisiyle Türk Telekom Personelinin temsilcilerisiniz….

Bugüne kadar, temsil ettiğiniz gruplar için gerçekten çok büyük uğraşlarınız oldu…

Üyeleriniz adına, önemli kazanımlarınız da oldu şüphesiz….

Ama Türk Telekom’un özelleşme sürecinde çok önemli hatalar da yapıldı.… Sonuçta, Türk Telekom çalışanlarının bazısı çok sevdiği Türk Telekom’dan ayrılmak zorunda kaldı, kimisi zorunlu emekliye ayrıldı, önemli bir bölümü de yarınının kendisine neler getireceğini bilmeden, bir gün sonrasından emin olmadan Türk Telekom’da çalışmaya devam ediyor…

Özelleşmeden önce yaptığımız hataları, “Satılan Türk Telekom’un T’si mi? Türkiye’nin T’si mi?”, “Manastırlı Hamdi’den mektup var” isimli çalışmalarımda ve Telekom’dan ayrılırken yayınladığım veda mektubunda ayrıntılı olarak belirttiğim için burada tekrarlamayacağım…

Ancak, ne yazık ki, benzer hatalar özelleştirmeden sonra da devam etti…

Örneğin; gerçekten çok haklı bir grev başlatan Türkiye Haber-İş’e, diğer dernek ve sendikalar gerekli desteği vermediler…

Gönül;
•Hepinizin Yönetim Kurulu üyelerinizle birlikte grev süresince, derneğinizin isminin de yazılı olduğu “grev gözcüsü” gömleğinizle grevcilerin yanında yer almanızı,
•Ortak basın toplantıları düzenleyerek grevi desteklemenizi,
•Grev süresince, personelin sorunlarının, özelleştirmenin sonuçlarının tartışıldığı paneller konferanslar düzenlemenizi,
•Üyelerinizi iş yavaşlatma eylemine davet etmenizi,
Beklerdi…

Ama bu manzaraların hiçbiri ile karşılaşmadık… Oysa büyük çoğunluğunuz 2. tip idi, bir kısmınız da başka kurumlara geçmiştiniz… Yani greve destek vermeniz halinde, hakkınızda yasal ve disiplinsel yönden bir işlem yapılması da mümkün değildi… Maalesef bazılarınızın destek vermek bir yana, grev kırıcılığı olarak nitelendirilebilecek tavırlar sergilediğinizi duyduk…

Kısacası, Türk Telekom personelinin birlikte hareket etmesi için son fırsat olan grev de, Türkiye Haber-İş’e gerekli desteğin verilmemesi nedeni ile değerlendirilemedi. Hatta, yaşanan bazı müessif olaylar nedeni ile personelin birbirlerine karşı güveni daha da sarsıldı, ayrılıklara yeni ayrılıklar eklendi…

Bunları, sizleri eleştirmek adına söylemiyorum… İnanın ayrılanı ile çalışanı ile Türk Telekomcular sizleri birlik ve beraberlik içinde görmek istiyorlar… Birlik içerisinde olur, dar grup, meslek, dernek taassubunu bırakabilir ve ayrılanı/çalışanı ile birlikte hareket edebilirsek, çözebileceğimiz pek çok müşterek sorunumuzun olduğuna inanıyorum.

Bu mektubu da, önemli gördüğüm müşterek sorunları ve bu sorunların çözümüne ilişkin düşüncelerimi, sizlere ve Türk Telekom kamuoyuna aktarmak ve tüm eleştirilerime rağmen, personelin haklarını almak noktasında tek umut olarak gördüğüm sizleri göreve davet etmek amacıyla kaleme aldım…


SORUN 1: SAĞLIK YARDIM SANDIĞI (VAKFI):

Bilindiği üzere Türk Telekom’da çalışanların tamamı Sağlık Yardım Sandığı üyesi olmak zorundaydı. Türk Telekom’un özelleşmesi sonrası TT’dan ayrılanların, ayrılmak zorunda bırakılanların SYS ile ilişkileri kesildi. Ayrılanlardan önemli bir bölümü SYS’den yararlanmak istedikleri yolunda dilekçeler verdiler.Dilekçelerin hemen hemen hiçbirine cevap verilmedi. Başka kurumlara geçen personelden bir kısmı dava açtı. Dava açanlardan bazılarının, “aidatlarını sürekli ödemedikleri” gerekçesiyle davayı kaybettikleri yolunda duyumlar alınması üzerine, TT’dan daha sonra ayrılanlardan bazıları SYS’nin banka hesap numaralarını temin ederek aidatlarını birkaç ay ödediler. Bunun üzerine SYS Yönetimi banka hesaplarını kapatarak, aidatların sürekli ödenmesini engellemeye çalıştılar.

SYS ile ilgili olarak genelde iki tür dava açıldı;
1.Dava açanlardan bir grup, SYS’nin birikmiş paralarından haklarına düşen bölümünün kendilerine iade edilmesini talep ederken,
2.Diğer bir grup da, SYS hizmetlerinden yararlanmaya devam etmeyi talep ettiler…

Bu arada Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/12/2007 tarih ve E : 2007/462, K. : 2007/364 sayılı kararı ve 31/01/2008 tarihli tavzih kararı ile Türk Telekom Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı kuruldu. Vakıf Senedinde Türk Telekom’dan ayrılanların da “aidatlarını sürekli ödemek” kaydıyla vakfın sağlık hizmetlerinden yararlanacağı belirtilmesine rağmen bu güne kadar bu konuda herhangi bir duyuruda bulunulmadı.
Ayrıca, çalışanlardan da vakıf hizmetlerinden yararlanmak için, “SYS ile ilgili herhangi bir talepte bulunmayacağı” yolunda taahhüt alınmaya başlandığı ifade edilmektedir.

Vakfın kuruluşu için tahsis edilen miktar, 122.513.434.00 YTL (Yüzyirmiikimilyon beşyüzonüçbin dörtyüzotuzdört) Nakit olarak gözükmektedir. Ki bu miktar SYS’nin birikmiş nakdi varlığına eşittir. Ama ilginçtir Vakıf Senedinde bağışta bulunan olarak Türk Telekom Sağlık Yardım Sandığı değil Türk Telekomünikasyon A.Ş gözükmektedir. Vakfın amaçları arasında, SYS Yönetmeliğinde yer almayan gayrimenkul almak/satmak, inşa etmek, yayıncılık yapmak,şirket kurmak/işletmek gibi konular yer almaktadır.

Konuyla ilgili mevzuat incelendiğinde; 4502 sayılı yasanın 13. maddesi ile ile 406 sayılı yasaya eklenen, Ek Madde 23 ile, 21.07.1954 tarihinde yayımlanan PTT SAĞLIK YARDIM SANDIĞI NİZAMNAMESİ ile kurulan PTT SYS sandığının devamı niteliğindeki Türk Telekom SYS’nin hukuki durumunun netleştirildiği görülmektedir.

“EK MADDE 23. – Türk Telekom’un yönetim kurulunca tayin edilecek şartlar çerçevesinde Türk Telekom çalışanları ve bunların ailelerinin tedavileri ile uğraşmak üzere mevcut Sağlık Yardım Sandığının devamı niteliğinde bir “Türk Telekom Sağlık Yardım Sandığı” kurulur. Bu Sandığın kaynakları:
a) Türk Telekom’un her yıl bütçesine personel aylıkları karşılığı olarak ödenecek olan ödenek tutarının %0 1’ine kadar verilecek paralardan,
b) Personelin aylıklarının % 1 oranından fazla olmayacak şekilde yapılacak kesintilerden ,
c) Sandık sermayesinin işletilmesinden ve faaliyetlerinden doğacak faiz ve sair gelirlerden,
d) Bağışlardan,
e) Diğer gelirlerden,
Oluşur.
Sandığın teşkilâtı, görev, yetki ve yükümlülükleriyle uygulamaya ilişkin usul ve esaslar, Sandığın tasfiye edilmesi, özel sağlık sigortası sistemine dönüştürülmesi veya gerekli görülecek diğer düzenlemelerin yapılması hususları 31.12.2003 tarihine kadar Türk Telekom Yönetim Kurulu tarafından düzenlenir.”

Bu maddedeki en önemli hüküm; “Sandığın teşkilâtı, görev, yetki ve yükümlülükleriyle uygulamaya ilişkin usul ve esaslar, Sandığın tasfiye edilmesi, özel sağlık sigortası sistemine dönüştürülmesi veya gerekli görülecek diğer düzenlemelerin yapılması hususları 31.12.2003 tarihine kadar Türk Telekom Yönetim Kurulu tarafından düzenlenir” hükmüdür.

Yani SYS’nin nihai yapısının 31.12.2003 tarihine kadar düzenlenmesi gerekirdi.

Yasa koyucu 31.12.2003 tarihini tesadüfen belirlememiştir. Bilindiği üzere 4502 sayılı yasa telekomünikasyon sektörünün serbestleşmesi için 1.1.2004 tarihini belirlemişti. Serbestleşmeden hemen sonra da özelleşme öngörülüyordu. 31.12.2003 tarihi belirlenirken, özelleştirmeden hemen önce, Yönetim Kurulunun; Türk Telekom’da çalışmaya devam edeceklerin de ayrılacakların da Sağlık Sorunlarını çözecek bir sandık kuracağı veya sandığı tasfiye ederek parasını çalışanlara dağıtacağı, böylece personelin motivasyonunun en üst düzeyde tutulacağı varsayılmıştı.

Yönetim Kurulunun 31.12.2003 tarihine kadar bu kararı alıp almadığı konusunda Türk Telekom Kamuoyuna herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

Bu durumda üç ihtimal söz konusudur.

1) Bu konuda karar alınmış ve bu kararda Sağlık Yardım Sandığı vakfı kurulabileceği ve bu vakfın inşaat, gayri menkul alım satımı vb. konularda işlem yapabileceği kararlaştırılmışsa 31.01.2008 tarihinde kurulan SYS Vakfı’nın kuruluşunun hukuki olduğu söylenebilir.

2)
 Eğer bu konuda 31.12.2003 tarihine kadar bir karar alınmamışsa, 31.12.2003 tarihinde görevde bulunan Yönetim Kurulu üyelerinin Türk Ceza Yasasında tanımlanan “Görevi İhmal” suçunu işledikleri açıktır. Bu durumda Vakfın Kurulması da usulsüzdür. Vakfın kurulması kararını alanlar ve Vakfın Kurucuları, Hazineye veya Türk Telekom Personeline ait (Devir Sözleşmesinde SYS’nin malvarlığının Türk Telekom ile birlikte devredildiğine dair bir hüküm olmadığı için, SYS’nin parası üzerinde Türk Telekom Yönetiminin tasarruf hakkına sahip olmadığını, devir tarihi itibariyle bu paranın Hazineye intikal etmesi gerektiğini düşünüyorum) 122.513.434,00 YTL’yi haksız olarak mal edinmişlerdir.

3) Türk Telekom Yönetim Kurulu 31.12.2003 tarihinden önce karar almış, ancak bu kararında Vakıf Kurulmasına karar vermemiş veya Vakıf Kurulmasına karar vermekle birlikte, Vakfın amaçları arasında gayrimenkul almak/satmak, inşa etmek, yayıncılık yapmak,şirket kurmak/işletmek vb hususlar sayılmamışsa Bu durumda da Vakfın Kurulması usulsüzdür. Yukarıda izah edilen nedenlerle, Vakfın kurulması kararını alanlar ve Vakfın Kurucuları, 122.513.434,00 YTL’ yi haksız olarak mal edinerek suç işlemişlerdir.

Türk Telekomünikasyon A.Ş ana sözleşmesinde 3.Ağustos.2007 tarihine kadar, Şirketin Vakıf Kurabileceği konusunda bir hüküm olmadığı, ana sözleşmeye şirketin vakıf kurabileceği yolundaki hükmün, Türk Telekomünikasyon A.Ş’nin 30.07.2007 günü yaptığı olağanüstü yaptığı genel kurulunda konulduğu, 03.08.2007 tarih ve 6866 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinden anlaşılmıştır.

Bu durumda, Türk Telekom Yönetim Kurulunun 31.12.2003 tarihine kadar, Sağlık Yardım Sandığı’nın Vakfa dönüşmesi yolunda bir karar almadığı kesinlik kazanmaktadır.

Diğer iki durumda da, Türk Telekom Sağlık Yardım Vakfına Sandığın Parasının usulsüz olarak aktarıldığı, Bu Vakfın Kurulmasını teklif edenlerin ve bu Vakfın Kurulması Kararı alanların TCK’nun 155. Maddesinde tanımlanan Güveni Kötüye Kullanmak suçunu işledikleri ortaya çıkmaktadır.

Konuya ilişkin olarak yaptığım incelemede de;

Türk Telekom Yönetim Kurulunun 18.12.2003 günü yaptığı 49 no.lu toplantısında aldığı ?3 sayılı kararında; 406 Sayılı Kanunun 4502 Sayılı Kanunla eklenen EK.23. maddesi gereğince; Sandığın Tasfiye edilmesi, Özel Sağlık Sigorta Şirketi kurulması veya diğer düzenlemeler yapılması için Genel Müdürlüğe 31.12.2003 tarihine kadar yetki verildiği,

Türk Telekomünikasyon A.Ş İdari ve Sosyal İşler Başkanlığı çıkışlı 31.12.2003 gün ve 9303 sayılı Makam Olurunda ise, Çağdaş sağlık hizmeti verilmesine yönelik sistemin oluşturulması için Özel Sağlık Şirketi kurmak veya kurulu bulunana ortak olmak, bunlar gerçekleşene kadar SYS’nin mevcut yapısının korunmasının uygun olduğunun belirtildiği,

Kısacası, 406 sayılı yasanın Ek 23. maddesinde belirtilen sürenin sonuna kadar, Vakıf Kurulması yolunda bir karar alınmadığı kesinlik kazanmıştır.

Öte yandan, Devir Sözleşmesinde, başka kuruma geçen personelin lojmanda ne kadar daha oturacağı gibi ayrıntılara bile yer verilirken, o tarihte 100 trilyon liranın üzerinde nakit mevcudu bulunan SYS’dan bir kelime ile bile bahsedilmemesi, SYS’nin Türk Telekom ile birlikte devredilmediği, nakit mevcudunun ya hazineye kalması , ya da o tarihteki Türk Telekom çalışanlarına dağıtılması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Aksini düşünmek, Devir Sözleşmesini hazırlayanların görevlerini kötüye kullanarak Oger Telekoma kaynak aktardıkları anlamına gelir ki, bunu ÖİB ve Ulaştırma Bakanlığı bürokratlarına yakıştıramam.

Bu durumda; Ağustos 2007 tarihi itibariyle 122.513.434,00 YTL (ki bugün itibariyle muhtemelen 130.000.000 YTL civarındadır) tutarındaki kamu kaynağı usulsüz olarak Oger Telekom tarafından kullanılmaktadır. İnsan, Türk Telekom’da kamu hisselerini temsil eden kişiler ne yapıyordu demekten kendini alamıyor. Tüm bu hukuk dışı uygulamalarından en önemli müsebiblerinden birisi de, 01.01.2003 tarihinden bugüne kadar İdari ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığından sorumlu olan Genel Müdür Yardımcısıdır.

Öte yandan,16.06.2004 tarih ve 5189 sayılı kanunla 406 sayılı Kanun’a eklenen, Ek Madde 32’nin son paragrafında “Türk Telekom ile iştiraklerinde çalışan ve yardım sandıklarına üye bulunan personelin, Türk Telekom ve iştiraklerinden ayrılmaları halinde de aralıksız sürekliliği bulunmak kaydıyla üyeliği devam eder.” Hükmü yer almaktadır. Bu yasa hükmü Türk Telekom Biriktirme Yardım Sandığı ile Sağlık Yardım Sandığını kapsamaktadır. Türk Telekom Biriktirme Yardım Sandığı bu yasa hükmüne uygun olarak, Türk Telekom’dan ayrılanların da üyeliğini sürdürmelerine imkan vermiş, Sağlık Yardım Sandığı da TÜRKSAT’a geçen Türk Telekom personeli için bu yasa hükmünü uygulamış ve Türksat’a geçen personelin SYS ile ilişkisini kesmememiştir. Ancak, Yasanın bu açık hükmüne rağmen , özelleştirme sonrası Türk Telekom’dan ayrılan personelin SYS üyeliğine devam etmek istedikleri yolundaki dilekçelerine hiç cevap verilmediği gibi, Türk Telekomdan ayrılan bazı personelin banka hesap numarasını öğrenip, bu hesaplara para yatırmaları üzerine, SYS Yönetimince, banka hesap numaraların değiştirilmesi, bankalara para yatırılmasının kabul edilmemesi içn talimat verilmesi gibi hukuk dışı yollara başvurulmuştur. İnsanların yasal haklarının kullanması engellenmiş, yasa hükümleri çiğnenmiştir.

Özetle;
1)406 sayılı kanunun Ek 32. maddesinin son paragrafı hükmüne aykırı olarak, Türk Telekomdan ayrılan personelin SYS’dan yararlanması engellenmiştir. Yasa hükmü çiğnenmiştir.
2)Bir görüşe göre, hazineye diğer bir görüşe göre de 31.12.2003 tarihi itibariyle Türk Telekom personeli olanlara ait olan yaklaşık 130.000.000 YTL Türk Telekom Yönetimi tarafından hukuka aykırı olarak maledinilmiştir.
3)Türk Telekom Sağlık Yardım Vakfı’na SYS’nin kaynaklarının aktarılması kanunsuzdur.
4)Vakfın kurulması kararı alan yönetim kurulu üyeleri ve bu konuda öneride bulunan yöneticiler, TCK’nun 155. maddesinde tanımlanan Güveni Kötüye Kullanma suçunu işlemişlerdir.
5)Türk Telekom’daki kamu payını temsil etmekle görevli olan Yönetim Kurulu üyeleri, kamunun çıkarlarını koruyamamışlardır.
6)Hukuka aykırı bu işlemlerin, sorumlularından birisi de 2003 yılından bu yana, SYS Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Genel Müdür Yardımcısıdır.
7)Ayrıca, Devir Sözleşmesini hazırlayan ÖİB ve Ulaştırma Bakanlığı bürokratlarının sorumluluğu da söz konusu olabilir.

Belirtilen bu nedenlerle;
1)Konunun Hazine Müsteşarlığına, ÖİB’na ve Ulaştırma Bakanlığına intikal ettirilerek, yaklaşık 130.000.000 YTL’nin, ya hazineye aktarılması veya 31.12.2003 tarihi itibariyle Türk Telekom SYS üyesi olanlara, hizmet süreleri dikkate alınarak iade edilmesi sağlanabilir.
2)406 Sayılı Kanunun Ek 32. maddesini uygulamayan Türk Telekom yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulabilir.
3)Türk Telekom’dan ayrılan personel, TT yönetiminin 406 Sayılı Kanunun Ek 32. maddesini uygulamamasını gerekçe göstererek, SYS’deki paylarının iade edilmesi yolunda dava açabilmesi için gerekli hukuki destek ve yönlendirme sağlanabilir.
4)SYS’nin kaynaklarını Türk Telekom Sağlık Yardım Vakfı’na hukuka aykırı olarak aktarılmasını sağladıkları için,Vakfın kurulması kararı alan Türk Telekom Yönetim kurulu üyeleri ve bu konuda öneride bulunan yöneticiler ve 2003 yılından bu yana, SYS Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Genel Müdür Yardımcısı hakkında, TCK’nun 155. maddesinde tanımlanan Güveni Kötüye Kullanma suçunu işledikleri gerekçesiyle C. Savcılığına suç duyurusunda bulunulabilir.
5)Türk Telekom’daki kamu payını temsil etmekle görevli olan Yönetim Kurulu üyeleri görevlerini ihmal ederek , kamunun çıkarlarını korumadıkları için haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.
6)Devir Sözleşmesini hazırlayan ÖİB ve Ulaştırma Bakanlığı bürokratlarının hukuki sorumlululukları değerlendirilerek, varılacak sonuca göre işlem yapılabilir.

Miktarın büyüklüğü ve konunun önemi dikkate alınarak, tüm sendika ve derneklerimizin konusuna vakıf profosyenel hukukçulara danışmanlığında bu konuda birlikte hareket etmeleri halinde sorunun büyük ölçüde halledileceğine inanıyorum.

Not: Bu yazıya son noktayı koyduktan sonra, TT İdari İşler Direktörlüğü’nün Sağlık Yardım Vakfı hizmetlerine ilişkin olarak yayınladığı 16.05.2008 gün ve 995 sayılı tebliğ elime geçti. Tam inceleme fırsatı bulamadım. İlk Tespitlerimi sıralayım;
1)Vakıf Yararlananı olmak için kayıt yaptırmak gerekiyor. (Vakıflarda üyelik yok.. Bu uygulamanın yasal dayanağı var mı bilmiyorum?) Yani vakıftan yararlanmak hem çalışanlar hem de Şirketten ayrılanlar için ihtiyari.
2)Türk Telekomdan Ayrılanların ayrıldıkları tarihten itibaren, her ay için 15.00 YTL ödemesi gerekiyor. Yani Nisan 2006 da Türk Telekom’dan ilişiği kesilen bir personel (15.00 YTL* 26 ay) 390 YTL ödeyecek. Yani geçmiş 26 ayda hiçbir hizmet almayan Telekom Personelinden geçmiş aylara ilişkin haraç alınıyor. Deli Dumrul’un bile aklına gelmezdi böyle bir uygulama…
3)Kurumdan ayrılanlar Vakıf hizmelerininden nasıl yararlanacakları net olarak belirlenmemiş.
4)Vakıftan yaralanabilmek için bir taahhütname dolduruluyor. Bu taahhütnamede “Vakıf Yetkili Organlarının Kararlarına uyulacağı”, “Vakıf Yönetmeliğine göre yararlanma hakkının sona ermesi durumunda herhangi bir talepte bulunmayacağı.” taahhüt ediliyor.
5)SYS’nin tüm eksikliklerine rağmen Yönetim Kurulu üyelerinin 3’ü Türk Telekom personeli tarafından seçiliyordu. S.Y. Vakfında ise tüm Yönetim Kurulu Üyeleri Oger’in adamları…
6)Kesinleşmemekle birlikte, Vakıftan Yararlanmak için başvurmayı düşünüyorum.



2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

14 Aralık 2017 Perşembe

SATA SATA BİTİREMEDİLER İŞTE SON DURUM!

SATA SATA BİTİREMEDİLER İŞTE SON DURUM!
SATA SATA BİTİREMEDİLER İŞTE SON DURUM! _ CAZİM GÜRBÜZ HOCAMA HABER İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.. Vatan Topraksa Eğer Ormansa nehirse madense vatan İşçiyse köylüyse aydınsa vatan Yani yapıp yaratmaksa her şeyi yeni baştan Sevmeyi yeni baştan Alkışı yeni baştan Bir hesabı vardır bunun sorulur Bir hesabı soracaklar bulunur Akgün karagünden öcünü alır bir gün (Hasan Hüseyin Korkmazgil) 3 Kasım 2002 seçimlerinde beklenen oldu, AKP geldi tek başına iktidara. Söz ve söylemleri belliydi, dış bağlantıları, dışarıya verdiği güvenceler belliydi. AB ve ABD ne derse yapılacaktı kayıtsız şartsız. Kolları sıvadılar, öyle de yaptılar. AB’ye girmeliydik ne olursa olsun. Dünyada düşecek yer arayan “sıcak paraya” da yol verilmeliydi mutlaka, kurtuluş ondaydı. Türk lirası mevduatın faiz oranını, döviz kurunu aşacak oranda artırarak verdiler bu yolu. Geldi sıcak para, TL’ye çevrildi, yüksek faizden yararlandı, sonra borsaya girdi, oradaki yükselişten yararlandı, 1 milyon dolar getiren, bir yıl sonra 1 milyon 600 bin lira alarak çekip gitti. Dışarıya transfer edilen bu “tatlı kârı” millet olarak hepimiz ödedik. Ödedik ya, bu işin etkisi bu kadarcık değil. TL’ye verilen bu yüksek faiz, gizli çıpa olarak döviz kurunu aşağı bastırdı. Kuru aşağıda tutarak enflasyonu da aşağıda tutmaktı amaçları. Bunu başardılar ama ithalat patladı, patladı çünkü, dışarıdan almak içeriden almaktan daha cazip hale geldi. Bu caziplik Anadolu’da onlarca fabrikanın canına okudu. Çin malları sardı ortalığı. Dış ticaret açığı ve cari açık, Cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırdı. 2002 yılına dek tüm cumhuriyet tarihi boyunca 44 milyar dolar cari açık veren ülke, 2002-2012 döneminde 364 milyar dolar cari açık vermiş oldu. Özalizm ödünsüz olarak sürdürülecekti, kararlıydılar. Devlet sanayi ve ticaretten elini çekecek, nesi var nesi yoksa satacaktı. İlk AKP Hükümetinin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan “Babalar gibi satarım” diyordu… Sattılar… Müslümanlık taslayanlar, Müslüman’ın malını gâvura da sattılar… Cumhuriyet’in seksen küsur yıllık birikimleri elden çıkarıldı, bu elden çıkarmalar daha üretken alanlara yatırılmak yerine, cari açığın finansmanında kullanıldılar. Yani gelecek satıldı… Neler Satıldı bir bakalım: AKP’NİN DÖNEMİNDE SATILAN BÜYÜK İŞLETMELER TAKSAN GERKONSAN SEKA Afyon işletmesi SEKA Balıkesir işletmesi SEKA Çaycuma işletmesi SEKA Kastamonu işletmesi SEKA Aksu işletmesi SEKA Taşucu Tersane Alanı SEKA ya ait 4 taşınmaz TZD Sakarya işletmesi THY USAŞ Sümer Holdinge Ait Merinos Halı Fabrikası SÜMER HOLDİNG ERYAĞ SÜMER HOLDİNG Adıyaman işletmesi SÜMER HOLDİNG 117 adet taşınmaz KBİ 103 arsa, 89 lojman EBÜAŞ-MEYBUZ EBÜAŞ 54 taşınmaz TEKEL Kaya Tuzu İşletmesi TEKEL 30 taşınmaz ESGAZ BURSAGAZ İZGAZ ETİ BAKIR ETİ GÜMÜŞ ETİ KROM ETİ ELEKTROMETALURJİ A.Ş Çayeli Bakır işletmeleri A.Ş KBİ Samsun işletmesi KBİ 65 adet taşınmaz DiV-HAN A.Ş Amasya Şeker Fabrikası Kütahya Şeker Fabrikası TÜMOSAN SÜMER HOLDiNG Malatya işletmesi SÜMER HOLDİNG Bakırköy işletmesi SÜMER HOLDİNG Diyarbakır işletmesi SÜMER HOLDİNG Çanakkale Deri işletmesi SÜMER HOLDİNGE Ait 108 Adet Taşınmaz SÜMER HOLDİNG Ortadoğu Teknopark A.Ş SEKA Karacasu işletmesi SEKA Ankara Alım Satım Binası Müdürlüğü SEKA Ardanuç işletmesi Varlıkları TÜGSAŞ TÜGSAŞ Gemlik Gübre San. TAŞ TÜGSAŞ-İGSAŞ HiSSELERi % 100 TÜGSAŞ Urfa Depoları arazisi TÜGSAŞ 23 taşınmaz İGSAŞ Kütahya Gübre Varlıkları TEKEL Alkolü içkiler San. A.Ş TEKEL 60 adet taşınmaz TEKEL İnegöl Kibrit Fabrikası T.A.Ş TEKEL Gemlik Sun.ip.Mües. T.A.Ş TEKEL Tuzluca Tuzlası TEKEL Sekili Tuzlası EBÜAŞ Samsun Soğuk Hava Deposu EBÜAŞ Manisa Kombinası EBÜAŞ Manisa Arsası EBÜAŞ’a ait 101 adet Taşınmaz TDİ ANKARA FERiBOTU TDİ Samsun Feribotu PETKİM 2adet taşınmaz TEDAŞ 1 arsa, 1 adet trafo binası TEDAŞ 1 adet taşınmaz ATAKÖY Turizm A.Ş. ATAKÖY Otelcilik A.Ş. ATAKÖY Marina ve Yat işletmesi SÜMER HOLDİNG Beykoz işletmesi SÜMER HOLDİNG İstanbul İmar LTD.ŞTi SÜMER HOLDİNG 2 adet Taşınmaz TDİ Karadeniz Gemisi TEKEL Kristal Tuz Rafinerisi TEKEL Kağızman Tuzlası TEKEL 49 adet taşınmaz TÜPRAŞ 2 adet taşınmaz TDİ 1 Adet Taşınmaz SEKA 5 Adet taşınmaz KÖY HiZMETLERi GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Tasfiye Edildi), SSK Hastaneleri (Tasfiye Edildi) SSK Eczaneleri (Tasfiye Edildi) SEKA Kocaeli Fabrikası ve arsası Sümer Holding Sarıkamış İşletmesi Sümer Holding Sivas Dokuma Fabrikası Sümer Holding Manisa Pam. Men. A.Ş. Sümer Holding Makine Ve Teçhizat Sümer Holding 32 Adet Taşınmaz TÜGSAŞ Samsun Gübre Sanayi A.Ş. TEKEL 5 Adet Taşınmaz Karayolları Araç Muayene istasyonları DSİ ERCİYES Sosyal Tesisi Bayındırlık Ve iskan Bakanlığı ERCİYES Sosyal Tesisi Karayolları ERCiYES Sosyal Tesisi TEKEL Sigara Fabrikaları Sümer Holding Bergama Pamuk ipliği Fabrikası TEKEL Sigara Fabrikalarına Ait Taşınmazlar TEKEL Puro Fabrikaları TEKEL Alkol işletmelerine Ait Taşınmazlar Sümer Holding Tercan Ayakkabı işletmesi TCDD Mersin Limanı Adapazarı Şeker Fabrikası Ereğli Demir Çelik Fabrikası İskenderun Demir Çelik Fabrikası Yarımca Porselen Fabrikası Romanyadaki Silisli Sac Fabrikası Divriği Demir Madeni Hekimhan Demir Madeni Kırıkkale Çelik Çekme Boru Fabrikası BORÇELİK TÜPRAŞ PETKİM TÜRK TELEKOM KIBRIS TÜRK HAVA YOLLARI TÜGSAŞ Toros Gübre Fabrikası TÜGSAŞ Tekirdağ, Tarsus, Fatsa Depoları Seydişehir Eti Alüminyum A.Ş. OYMAPINAR BARAJI ETİ Alüminyuma Ait Madenler Emekli Sandığı Ankara Emek işhanı Emekli Sandığı İstanbul Hilton Oteli. Boğaz Köprüleri ve Otoyolların Gelirleri. SATILAN LİMANLAR Ege Denizindeki Limanlarımız: İzmir Limanı: 1 milyar 275 bin dolara, Hong-Kong merkezli HutchisonWhampoa şirketine satıldı. Türkiye’nin en büyük konteyner ihracat limanı olan İzmir Alsancak limanından yılda ortalama 30-35 milyon T.L net gelir elde ediliyordu. Kuşadası Limanı:2.7.2003 tarihinde 24 milyon 300 bin dolara Siyonist Sami Ofer’e verildi. Dikili Limanı: 20.11.2003 tarihinde 4 milyon 250 bin dolara Dikili Liman ve Turizm İşletmeleri A.Ş’ye satıldı. Akdeniz’deki Limanlarımız: İskenderun Limanı: 9.9.2005 tarihinde PSA-Tekfen ortaklığına satıldı ancak satış sonradan iptal edildi. Mersin Limanı: 4.8.2005 tarihinde Singapur PSA’ya satıldı. Eylül 2005’de satış iptal edildi. Marmara Denizindeki Limanlar: Zeytinburnu Limanı: Paravan şirketler aracılığıyla Siyonist Sami Ofer’e satıldı. Tekirdağ Limanı:104.923.599 dolara Akkök Şirketler Grubuna satıldı. Bandırma Limanı:175 bin dolara çelebi OGG’ye teslim edildi.(1) Bunların dışında AKP öncesi iktidarlarca Marmaris, Antalya, Alanya, Sinop, Ordu, Giresun, Rize, Hopa limanları satılmıştı. AKP döneminde daha sonra şu satışlar oldu: Derince Limanı 2014 yılında Safi Katı Yakıt Şirketi’ne 543 milyon dolara, İskenderun limanı LimakA.Ş’ye 2010 yılında 372 milyon dolara, Samsun Limanı 125.200.000.-ABD Doları bedelle Ceynak Lojistik ve Ticaret A.Ş.’ne 31.03.2010 tarihinde 36 yıl süreyle işletilmek üzere devredilmiştir. Trabzon Limanı 22.4 milyon dolar ile Albayrak Turizm A.Ş. verildi. PEKİ HANGİ KURULUŞ KİME SATILDI, BİR DE BUNA BAKALIM: Türk Telekom Araplar’a Telsim İngilizler’e Araç muayene işi Almanlar’a Başak Sigorta Fransızlar’a Adabank Kuveytliler’e Avea Lübnanlılar’a PetkimAzeriler’e Tekel’in İçki Bölümü Amerikalılar’a Tekel’in Sigara Bölümü ABD ve İngilizler’e Finansbank Yunanlılar’a Oyakbank Hollandalılar’a Denizbank Belçikalılar’a Türkiye Finans Kuveytliler’e TEB Fransızlar’a Cbank İsrailliler’e MNG Bank Yunanlılar’a Dışbank Hollandalılar’a Şekerbank Kazaklar’a Yapı Kredi’nin yarısı İtalyanlar’a Turkcell’in yarısı Finliler ve Ruslar’a Beymen’in yarısı ABD’lilere Enerjisan’ın yarısı Avusturyalılar’a Garanti’nin yarısı Amerikalılar’a Eczacıbaşı İlaç Çekler’e İzocam Fransızlar’a Demir Döküm Almanlar’a Döktaş Finli’ye POAŞ Avusturyalılar’a Migros İngiliz’e TGRT (Fox) Amerikalı’ya SATILDI, Yalnız Bunları mı? Hayır. Özel sektör işletmelerinin daha pek çoğu yabancılara gitti. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekemeyen, bu bağlamda hiçbir ciddi çabası olmayan AKP iktidarı, özel sektör hisselerinin yabancılar tarafından kapışılmasına çanak ve alkış tuttu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında yabancıların payı yüzde 70 dolayına yükseldi. Ülkemizde yatırım yapan yabancıların önemli bir bölümü, yıllardır üretim yapan yerli şirketleri satın almaktaydı.(2) Döviz geliyordu çünkü Türkiye’ye. Sonra kâr olarak bu dövizler çıkacaktı ya, onu düşünen yoktu. Benden sonra tufan… Özellikle gıda sektöründe yabancılaşma ve tekelleşme vahim boyutlara ulaşmıştı. Oysa gıda sektörü en kilit sektördü, Türk Üretmeli, Türk İşletmeleri işlemeliydi, yoksa gün olur, aç kalırdık… AKP buna da bakmadı… Gıda sektöründe şirket birleşmeleri ve satın almalarıyla birlikte tekelleşme ve yabancılaşma yaygın hale geldi. Perakende piyasası büyük ölçüde yabancıların eline geçti. İşte örnekler: -Bebek Mamasının %90’ı yabancıların… GroupDanone ve Ülker HeroBaby, bu piyasanın en büyükleri… -Bira Pazarının yarıya yakını yabancıların. 2 milyar dolarlık hacmi olan bu pazarı, Efes Pilsen, bir İsrail firması ile paylaşıyor. -Sıvı yağlarda Suudi Arabistan’ın SavolaGroup adlı firması başı çekiyor. Ayçiçek Yağı pazarının %40’ına bu Suudi firması egemen. Yağ Sanayinde kurulu kapasitenin %65’i, pazarın da %80’i yabancıların elinde. -Hazır kahvede belirleyici ve egemen olan Nestkafe, pazarın 2/3’ü ondan soruluyor. -Çikolatanın egemeni Ülker, şekerleme sektörünün devlerinden biri olan Kent Gıda ise Schwepps’e satıldı. -Türkiye’nin fındık devi Oltan Gıda, , Nutella ve Kinder’in üreticisi İtalyan çikolata devi Ferrero Grubu’na satıldı. 2002 yılından bu yana fındıkta ihracat şampiyonu olan, son 500 büyük sanayi kuruluşu araştırmasında 55. sırada yer alan Oltan Gıda’nın Türkiye’nin en büyük fındık alıcısı olan Ferrero’ya satılması dünya fındık ve çikolata piyasasında dengeleri değiştirdi. -Gıda perakendeciliğinin dört büyük tekeli de yabancı. Carefoursa, Migros, Metro ve Tesco; Fransız, Alman ve İngiliz kökenli firmaların elindedir.. -Uluslararası firmalar Mintax, Tursil, Persil, Alo, Hacı Şâkir ve Omo’yu satın alarak deterjan piyasasını el geçirdiler. -Süt Ürünleri piyasasını 6 büyük şirket denetliyor. Pınar, Ülker, Danone ilk üçteler, onları SEK, Yörsan ve 9Dimes izliyor. -Makarna piyasasının %70’i üç büyük şirketin eline geçmiş, bunlar Ankara Makarnası, Piyale, Pastavilla(3) Perakende piyasası… Bakkal sayısı hızla düşüyor .. “Üretme sat” politikası ve teşvikleri sonunda, şehirler ve şehir varoşları artık fabrika yerine AVM (alışveriş merkezi) dolmaktaydı. Sat, Ne satarsan sat, kimin malını satarsan sat… Bu AVM’lerde çalışanların çoğu Üniversite bitirip iş bulamayan gençlerdi, sosyal güvencesi yoktu bunların çoğunun ve hiçbiri sendikalı değildi. Bu son on yılda, Türkiye’nin kalkınmasında sürükleyici sektör olan ve milli sanayimiz diye övündüğümüz imalat sanayi de yabancı kontrolüne girdi. Türkiye İstatistik Enstitüsü Kurumu (TÜİK)’in bu konudaki açıklaması aynen şöyledir : “Yabancı kontrolündeki üretimin yaklaşık %60’ının yoğunlaştığı imalat sanayinde; * Tütün ürünleri sanayinin 2007 yılında yüzde 69,0’ı; * Otomotiv sanayinin 2007 yılında %50,3’ü; * Elektronik sanayinin 2007 yılında %48,5’i yabancı kontrolündedir.(4) Ülkenin iç ve dış borcu, tavan yapıyordu bu politikalar sonunda. Yani ülkenin nesi var nesi yoksa haraç mezat satılmış ve ülke insanın çoğu gırtlağına kadar borçlanmıştı. AKP devrinde Türkiye 498 milyar dolar borç faizi ödedi. Ülkede, orta ve dar gelirli yurttaşların cebine en az 3-4 tane tefeci sokuldu! “Kredi kartı” adını taşıyordu bu tefeciler… Halkımız, kredi kartı açısından tam bir sarmala düşmüştü, debelendikçe batmaktaydı. 75 milyonluk ülkede 68 milyon adet bireysel kredi kartı vardı ve Türkiye’nin yüzde 70’inden fazlası borçluydu. Alışveriş için değil, daha çok nakit ihtiyacı için kullanılıyordu bu kartlar ve birinin borcu, ötekilerden çekilerek kapatılma yoluna gidiliyordu. Bu yöntem sonucu, deniz bitiyor bir gün, icralık oluyordu milyonlarca yurttaş. İslamcılık iddialarıyla iktidara gelenler ve İslam adına içki yasağı koyanlar, faizi kaldırmak şöyle dursun, Müslümanları borç batağına batırmışlardı. 2012 yılında bankaların kârları “kudurmuştu” adeta. Sebebi, bu tefeci kartlar ve tüketici kredileri idi. %60’ı yabancıların elinde olan bankalar, normal bankacılık faaliyeti yapmıyorlar artık tefecilik yapıyorlardı, halk kazanıyor, onlar yiyorlardı. 2012 yılının kurumlar vergisi rekortmenler dizelgesinin başlarını bankalar tutmuşlardı. Yabancılar satılan bankaların listesini de verelim: Oyakbank, Hollanda’nın İNG Bankı’na, Demirbank HSBC’ye, Dışbank Fortis’e, Tekfenbank Yunan EFG’ye, Finansbank eski bir EOKA-B üyesi olan bir papazın ortak olduğu Yunan NBG’ye, TEB Fransız BNP’ye, Sitebank Yunan Novabank’a, Denizbank Dexia’ya, Şekerbank Kazak Banlı Turan’a Adabank Kuveyt Finans’a, C bank İsrail Bank Hapoalim’e, Yapı Kredi Bankası Unicredito-Koç’a, Garanti Bankası’nın yarı hissesi GE-Finans’a(5) Ya Belediyeler? Onlar durur mu, onlar da sattılar… Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Şehre doğalgaz veren İzgaz’ı Fransızlara sattı ve bu satışını büyük bir başarı olarak ilan etti. Böylece ne oldu biliyor musunuz? Daha önce yerelde iktidar olan CHP, Kocaeli’nin suyunu Yuvacık Barajı yoluyla ve yap-işlet-devret yöntemiyle İngilizlere vermişti. Yani Kocaeli’nin suyunu İngilizler, gazını Fransızlar vermekteydi artık… Hükümet, bütün bunları doğal gelişmeler olarak takdim ediyor, yüksek faiz çıpalaması ve kaynağı belirsiz giren karanlık paralarla aşağıda tutmayı başardığı döviz kuru sayesinde sanal olarak yükselttiği fert başına milli gelirle, finans sektöründe, yani geniş kitleleri hiç ilgilendirmeyen faiz-döviz-borsa üçgenindeki büyüme rakamlarıyla övünüyor, avunuyor, avunduruyordu. Finans sektörünün başı çektiği büyümeyi ise, kalkınma gibi yutturuyordu bilmeyenlere. Altyapı yatırımları yapılıyordu dış borçlarla… Otoyollar, duble yollar, yüksek hızlı tren yolları, büyün tüneller, barajlar ve akarsu haramisi HES’ler… Tam burada baskı üstüne baskı yapan bir kitaptan alıntılar yapalım ve bu dış borçlarla yapılan altyapı ve HES yatırımlarının gerçek yüzüne bakalım. Kitabın adı “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları”, yazarı John Perkins. Yıllarca “Main” adlı firmada bir ET, yani ekonomik tetikçi olarak çalışan ve ABD’nin ekonomik çıkarları için projeler üretip bazı ülkelere bunları kabul ettiren Perkins, bu kirli iş ve ilişkilerin bir bölümünü şöyle açıklıyordu: “Biz ET’lerin en iyi yaptığı şeylerden biridir bu: Küresel bir imparatorluk kurmak. Biz, diğer ulusları, (en büyük şirketlerimizi, hükümetimizi ve bankalarımızı yöneten) şirketokrasiye boyun eğmeye zorlayan koşulları yaratmak üzere, uluslararası finans kuruluşlarını kullanan seçkin bir grubuz ve mafyadaki muadillerimiz gibi ‘iyilik’ de yaparız. Bunlar genellikle altyapı (elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, sanayi siteleri) yatırımları için verilen borçlar şeklindedir.(6) Bu tip borçların bir şartı da, tüm projelerin bizim mühendislik ve inşaat firmalarımız tarafından gerçekleştirilmesidir. İşin aslı, paranın çoğu ABD’yi terk etmez bile; sadece Washington’daki bankalardan New York, Houston ya da San Francisko’daki mühendislik ofislerine aktarılır. Paranın bu şekilde şirketokrasi üyesi işletmelere (yani alacaklı tarafa) neredeyse anında gelmesine karşın, borçlu ülke hem anaparayı hem de faizini son kuruşuna kadar ödemek zorundadır. Eğer bir ET gerçekten başarılıysa, verilen paranın miktarı o kadar yüksek olur ki borçlu ülke birkaç sene sonra ödemelerini yapamaz hale gelir. İşte o zaman biz, (tıpkı mafya gibi) diyetimizi isteriz. Bu da genellikle şunlardan birkaçını içerir: Birleşmiş Milletlerde alınacak bir kararda ülkenin vereceği oyun kontrolü, topraklarında askeri üsler kurulması, petrol ya da Panama Kanalı gibi değerli kaynaklara erişim. Bu arada borç yükümlülüğü tabii ki devam etmektedir ve kürsel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiştir.” Türkiye bu “Küresel İmparatorluğa” ekli olmayı bırakınız, AKP sayesinde yapıştırılmıştır adeta. Konut sektöründe de ilginç ve dikkati çeken işler olmaktaydı. Devletin elinde ne var ne yok haraç mezat satan AKP, konut sektöründe TOKİ adlı dev bir KİT yaratıp, binlerce şirket ve kooperatife rakip oluyordu. Ve bu TOKİ, doğrudan Başbakan’a bağlanıyordu. TOKİ’nin ihaleleri akla hayale gelmeyecek alavere ve dalaverelerle AKP’lilere veriliyordu. Cami ve şadırvanlardan bile vurgun vuruluyordu. Bunca yıl camileri halk yapmıştı, şimdi TOKİ yeni oluşturduğu apartmanların yanına cami ve şadırvan da yapıyordu. Fakat sanmayın ki hayır ve dini gayrettir, hayır. AKP döneminde tarımda da ilginç gelişmeler oldu. Türkiye görmediklerini gördü. İthal etmediği tarım ürünü kalmamıştı ya, saman ithal edeceği kimsenin aklına gelmezdi, onu da eder hale geldi ülke. Hayvan ithal etti dünyanın dört yanından. Angus fıkraları anlatılır oldu. Türk köylüsü girdi ve çıktılar açısından tam anlamıyla esir düştü küresel çevrelere. Tohum, ilaç, gübre, sulama ve akaryakıt açısından hiçbir söz hakkı ve belirleyiciliği yoktu köylünün, satacağı ürünün fiyatında da söz sahibi değildi, kendi dışında oluşturulan sisteme eklemlenmekten başka çaresi yoktu. Köy Kanununu Atatürk kendi el yazısıyla yazmıştı, bir maddesinde “Köylerde yabancı uyruklulara toprak satılamaz” yazıyordu. Bunlar topraklarımızı da haraç-mezat satmaya başladılar. Bu satışlarda “karşılıklılık” ilkesi bile gözetilmedi.(7) Ya madenler… Onlar da, Ekonomik Tetikçi John Perkins’in anlattığı biçimde, yabancılara paylandı… En başta da Bor, Boraks, Trona gibi stratejik önemdeki madenler… Maden kıyakları ve yağmasının ayrıntısını Orhan Özkaya’nın kaleminden okuyalım: “Dünya bor rezervlerinin %72’sine sahip olan ülkemiz, bu madenlerini 1889 yılından bu yana sömüren Rio Tinto şirketine yeni imtiyazlar vererek yine devretmektedir. Bor üretiminden %7 oranında ve sadece hammaddesinden yararlanmaktayız. Ancak verilen imtiyazlarla bu olanak da elden gitmiş oluyor. Bu şirketin ruhsatlarını yalnızca Atatürk iptal etmiştir. Rio Tinto’nun ilettiği bor, boraks ve tuz yatakları, Balıkesir Susurluk, Bandırma, Balya, Sultançayırı civarındadır. Ankara Eryaman, Sincan, Güdül, Kazan, Beypazarı ve Eskişehir Sivrihisar yöresinde trona (doğal soda) ve bor maden sahaları bulunmaktadır. Bu alan yaklaşık 450-500 kilometrekare olup yaklaşık 1,5 Malta Adası büyüklüğündedir. ABD, 130 yıldır ilettiği kendi bor rezervleri bitmekte olduğu için Türkiye’deki bor yataklarını istemektedir. Çünkü bor, tıptan uzay teknolojisine kadar her alanda kullanılmaktadır. Geleceğin petrolü olacaktır. AnotoliaMinerals Development Şirketi, Sivas, Malatya ve Tunceli ile Ovacık bölgesindeki altın, gümüş ve bakır yataklarını işletmektedir. Bu alanlar Gümüşhane, Artvin ve Kayseri’ye kadar uzanmaktadır. Bunu yüzölçümü de 700-750 kilometrekare miktarındadır. Bu şirketin Adana’nın Saimbeyli ve Tufanbeyli ilçelerini kapsayan sahalarda elde ettiği çinko medeni işletme ruhsatı 700 kilometrekareden büyüktür. Bu şirket Yozgat Boğazlıyan, Yenipazar ve Sarıkaya’da bir bu kadar bakır madeni işletme ruhsatına sahiptir. Bu şirket Kanada kökenli olmasına karşın, Rio Tinto ile ortaklığı bulunmaktadır. Ordu Fatsa ve Zaviköy bölgesinde bulunan altın, gümüş, çinko ve bakır madenleriyle ilgili OdysseyResources 250 kilometrekarelik bir alanın ruhsatına sahiptir. Çanakkale Ayvacık’a bağlı Kısacık Köyü ile Kaz Dağı eteklerinde altın madeni bulunmuştur. Uşak-Eşme Banaz Katrancılar Köyü iel Kütahya Gediz ilçesi Murat Dağı eteklerinde Kanadalı Eldorado Gold Şirketi işletme ruhsatına sahip. İzmir Efem Çukuru bölgesindeki altın madeni yataklarının işletmesini yine Eldorado Gold Şirketi almıştır. İzmir-Bergama Ovacık Köyündeki altın madeni işletmesini, Normandy Şirketi’nden sonra Fethullah’a bağlı olduğu iddiaları doruğa çıkmış Koza Madencilik Şirketi işletmektedir. (…) Ülkemizin yabancıların eline geçen maden alanları çok iyimser rakamlarla 140-150 bin kilometrekare yüzölçümündedir. Yani Türkiye’nin %17-19’u civarındadır.(8) Petrole bakalım bir de… AKP elbette bu alana da el atacaktı… Attı da… 2013 yılı başlarında öyle bir yasa çıkardı ki, tam kapitülasyon… 30.05.2013 tarihli Yeniçağ Gazetesi bu yasayı şöyle haber yapmıştı: “Osmanlı’nın kapitülasyonu önceki gece Meclis’ten geçen petrol yasası ile geri geldi. Yabancı petrol şirketi ihracattan sağladığı dövizi yurt dışında tutabilecek. TBMM’den geçen yeni Türk Petrol Kanunu mevcut yasadaki ‘milli menfaat’ vurgusunu kaldırıyor ‘devlet hissesini’ kuyularda sahalara göre azaltıyor. Yeni yasada ‘Devlet adına arama ve işletme ruhsatı alma hakkı TPAO’ya aittir’ hükmü çıkarıldı. Böylece süresi dolan petrol üretim sahalarının devlet adına üretime devam etmesi için TPAO’ya verilmesini öngören yasa maddesi kaldırılarak, bu sahaların özel sektör şirketlerine sunulmasının yolu açıldı. TPAO’nun özelleştirilmesinin de önü açılmış oldu. Yeni Kanuna göre, petrol hakkı sahibi yabancılar da Türk kara sularında petrol arama ve üretim faaliyetleri icra edebilecek. Doğal gaz üretimi yapan hak sahibi yerli ve yabancı şirketler ile yabancı şirketlerin Türkiye’deki şubelerine, toptan satış lisansı verilecek. Kanun, daha önce alınan arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin hak ve yükümlülükleri koruyor. Yasanın öngördüğü hazırlıkların yapılması ve ilgili yönetmeliklerin hazırlanması için bir yıl süreyle yeni arama ruhsatı başvurusu alınmayacak. Yapımı devam eden projeler tamamlanıncaya kadar ithalat, ihracat ve kamulaştırma haklarının yürürlüğü devam edecek. Kanunla, petrol işlemlerinde kullanılacak malzeme ithalinin, gümrük muafiyeti, dâhilde alınan vergi ve fonlar ile TSE ve CE güvenlik sertifikası konularında başka kurum ve kuruluşun iznine tabi olmadan, bakanlığın uygunluk izniyle yapılabilmesi sağlanıyor. Petrol hakkı sahibinin Türkiye’deki petrol işlemi için idari faaliyetleri ile bina tesislerinin ve teçhizatlarının inşası, kurulması ve işletmesine ait malzemeler hariç, petrol işlemlerinde kullanılacak ve Genel Müdürlükçe onaylanan malzemeyi, ekipmanı, akaryakıtı, kara, deniz ve hava nakil vasıtalarını ithal etmesi ya da yurt içinden teslim alması, gümrük vergisinden, yapılan işlemler harçlardan, düzenlenen kâğıtlar damga vergisinden müstesna olacak. Yabancı petrol şirketi sahibi, sermayesine mahsuben her zaman transfer talebinde bulunabilecek. Petrol hakkı sahibi ihraç ettiği petrolden sağladığı dövizi yurtdışında muhafaza edebilecek. Bu döviz tutarı, Türkiye’ye ithal edilmiş sermaye ile bunu aşan net kıymetlerin transferinden mahsup edilecek.” Değerli araştırmacı-yazar Ali Külebi ise bu yasanın bir başka yanına dikkati çekiyordu: “Suriye sınırındaki mayınlı alanların önemli bir bölümünde petrol bulma olasılığı çok yüksektir. Suriye’nin petrol üretim sahalarının bir bölümü sınırımızın hemen yanındadır. Esasen geçtiğimiz günlerde Nusaybin-Cizre arsında 40 km. uzunluğunda, yaklaşık 400-500 metre genişliğinde söz konusu mayınlı arazide TPAO’nun özverili mühendislerinin girişimleriyle açılan kuyuda petrol bulunmuştur. Bu sahanın her 100 metresinde kuyu açılıp petrol çıkacağı kanıtlanmıştır. Her ne kadar bu bölgedeki petrolün API gravitesi düşük olsa bile dünya petrol fiyatlarının yüksekliği, fiyatların daha da yükselme ihtimalinin olması bu alanları cazip hale getirmektedir. Mayın temizlemesini yapacak kişi ve kuruluşların bu alanlarla ilgili olarak bir sonraki aşamada, temizliğini yaptığı bölgenin, petrol arama ruhsatını alması durumunda kullanım haklarından doğan nedenlerle, bu alanların 49 yıllığına petrol arama, petrol işletme ruhsatını da alacaklardır. Böylelikle başlangıçta tarım alanı denilen yerler, petrol arama ve işletme alanlarına dönüşecektir. Petrol Kanunu’nda niçin değişikliğe gidildiğinin bu boyutta da düşünülmesinde büyük fayda vardır.”(9) AKP dönemi yeni ve farklı kodamanların, haramzadelerin yaratıldığı bir dönem olmuştur. Bunlar semirir ve sömürürken, geniş halk kitleleri tarikat ve cemaat kültürü ve örgüt yapıları içinde muti ve uyuşmuş bir hale getirildiler. Sadaka kültürü egemen oldu, Devlet eliyle ihtiyaç giderme yoluyla kitleler iktidara bağlandı. Buna bir de medyanın propaganda ve beyin yıkama faaliyetleri eklenince, işlem tamam oluyordu. Küresel sermayeye teslim olmuş, yerli ve fena halde gayri milli olan sermaye tarafından oluşturulmuş; yandaş, yanaşma ve dinci medya, esir almıştı halkın beynini, mangutlaştırmıştı; istediği partiye oy verdiriyordu, istediği gibi düşündürtüyordu, istediği kitap ve gazeteyi okutuyordu, istediği malı tükettiriyordu, istediği biçimde eğlendiriyordu. Ol hikâyet işte böyle efendim… 1) Yılmaz Dikbaş-İğfal 2) Yıldırım Koç-İşçi Sınıfı ve Sendika Sorunlarına Ulusalcı Çözüm 3) Küresel Kapitalizme Karşı Tarım Yazıları/Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı (Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Yayınları) 4) Esfender Korkmaz-Yeniçağ Gazetesi/26.06.2013 5) Orhan Özkaya-Anahtar Teslimi Türkiye 6) John Perkins, kitabında, üçüncü dünya ülkelerinin borcunun bu uygulamalarla 2,5 trilyon dolara yükseldiğini, yıllık faizinin ise 375 milyar dolar olduğunu açıklıyor. 7) Cumhuriyet tarihimiz boyunca gerçekleşmiş olan toprak satışlarının yüzde 90’ı AKP döneminde yapıldı. 2003 yılına kadar 80 yıllık Cumhuriyet tarihimizde yabancılara sadece 12 km² toprak satıldı. On yıllık AKP iktidarında ise bu rakam 11 kat büyüyerek 137 km² oldu! Önceki kanunda “yabancılara satılacak toprak miktarı imarlı alanların yüzde 10’u”nu geçmezken, yeni düzenleme ile yasa metnine “özel mülkiyete dâhil alanların yüzde 10’unu geçmeyecek” ibaresi eklendi. Böylece satışa konu olabilecek toprak miktarı genişletilmiş, tarım alanları ve benzerleri de “satılabilir” statüne dahil edildi. Ayrıca bir defada satılabilecek miktar –ülke sahipsiz ya- pervasızca 2,5 hektardan 60 hektara çıkarıldı. Bu “açılımlar” ülkemizin geleceği bakımından, insanı gerçekten dehşete düşüren uygulamalardır. 8) Orhan Özkaya-Anahtar Teslimi Türkiye 9) www.alikulebi.com/Sayfa.asp?islem=2&SayfaNo=345‎ > ***