Çözüm Gerçekten TBMM de mi?..
Rifat Serdaroğlu
Pazartesi, Temmuz 11, 2011
Başbakan Erdoğan son bir haftadır sürekli olarak, “Her şeyin çözümü Meclistedir. Meclise gelmeyenler, gelip de kendini yok dedirtenler, yemin etmeyenler şunu çok iyi bilsinler ki her şeyin çözümü Meclistedir” cümlesini kullanıyor.
Bizim Demokratik Parlamenter sistemimizde gerçek böyle mi acaba? Gerçekten her şeyin çözüm yeri olduğu söylenen Meclisimizin böyle bir işlevi var mı? Anayasamıza göre “Kuvvetler Ayrılığı” denen Yasama-Yürütme-Yargı erkleri gerçekten bağımsızlar mı?
Bunların cevaplarını, kendimize basit sorular sorarak beraberce bulalım;
Yasama;
*AKP Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan’ın istemediği bir yasa teklifi, 327 milletvekiline sahip AKP Grubunca kabul edilir mi? Tüm milletvekillerini Tayyip Bey bizzat belirlediğine ve esas olan liyakat değil, biat-itaat olduğuna göre Başbakan Erdoğan’ın olmaz dediği hiçbir yasa, yönetmelik, karar Meclisten geçmez. Yani; Başbakan Erdoğan’ın iradesi=TBMM…
Yürütme;
*Başbakan Erdoğan Bakanlar Kurulunun başıdır. Yeni Bakanların tamamına yakını, İstanbul Büyük Şehir Belediyesinden bu yana, Erdoğan’ın emrinde çalışan adamlarıdır. Bu kişilerde aranan en önemli özellik, aldıkları emirlere derhal ve tartışmadan uymaları ve “sırdaş” olmalarıdır. Arada bir de olsa kendi fikrini söylemeye kalkan, bazı şaibeli işlere imza atmaktan çekinen olursa, derhal bünyenin dışına atılır. Bakınız: Abdüllatif Şener- Ertuğrul Yalçınbayır. Aksini iddia edecek biri var mı?
Yani; Başbakan Erdoğan’ın iradesi= Yürütme
Yargı;
*Yargı bağımsızdır diye biliriz değil mi?
AKP, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu yeniden düzenledi. Adalet Bakanlığının üst düzey bürokratları HSYK üyesi oldu. Yüksek Yargıya 160 yeni üye atadı.
Adalet Bakanı HSYK’nın başkanı, Müsteşarı ise başkan yardımcısı.
Yeni seçilen 160 üye beraberce aynı kişiye oy verecek kadar “ Ekip Ruhu ” ile dopdolular, neredeyse pazara bile 160 kişi birlikte, el ele gidecekler.
Yasamanın icraatlarını denetlemekle görevli Yargımızın artık kendisi, yürütmenin emrinde. Hakim ve Savcılarımızın atama-tayin-nakil terfi gibi işlerine bakan HSYK,
Adalet Bakanının istemediği bir karar, bir atama yapabilir mi? Peki, Hatay-Amik ovasının yiğit delikanlısı, Ali Dibo lakaplı Sadullah Ergin Başbakan Erdoğan’ın her hangi
bir yanlış emrine karşı koyabilir mi?
Yani; Başbakan Erdoğan’ın İradesi= Yargı
Hepsini toplayalım; Başbakan Erdoğan’ın iradesi= Yasama+Yürütme+Yargı
Buna birde Başbakan Erdoğan’a %100 bağlı medya kuruluşlarının gücünü eklersek, terazinin Başbakan kefesi üçünün toplamından çok daha ağır basar.
Gelişmiş demokrasilerde bunun adı “mafya tipi demokrasi” veya “tek adam faşizmidir”.. ..
Sonuç olarak, Türkiye’de oynanan oyunun adına “Demokrasi” denemez, dense dense, “Cemaat tipi demokrasi” denen gariplik diye adlandırılabilir…
Bu yazılanlar doğru olmasaydı, PKK Terör örgütü önderi Öcalan; “Devletle, Barış Konseyi ve Anayasa Konseyi kurulması için mutabakata vardık” diyebilir miydi?
Eğer Öcalan’ın söyledikleri doğru olmasaydı, Başbakan Erdoğan bu beyanatın verildiği günden bu yana 4 gün geçmesine rağmen,
“Nerden çıkardınız kardeşim bunları, yok böyle bir şey, yalan bunlar. Bu işlerin çözüm yeri TBMM’dir “ demez miydi?
Diyemedi, çünkü Öcalan doğruyu söylüyordu!..
Öcalan’ın söyledikleri doğru olmasaydı, yeni seçilen ve çözüm yeri olarak gösterilen TBMM’nin Başkanı, kendisine Yozgat ziyaretinde bu konuda soru soran gazetecilere,
“benim böyle şeylerden haberim yok” der miydi !..
Türkiye’nin tek ve tartışmasız hakimi Başbakan Erdoğan’a şu soruları Türk Milleti, ve Türk Tarihi önünde cevap vermeyeceğini bilerek soruyoruz, amacımız tarihe not
düşmektir;
*Öcalan ile görüşen ve Barış Konseyi-Anayasa Konseyi konularında görüşüp mutabakata varan ve T.C Devleti’ni, PKK’nın tarafı seviyesine indiren
“Devlet Yetkilileri” kimlerdir, bu adamlar kimden yetki-emir almaktadırlar?…
*Sürekli olarak, yanlış bilgilendirildiğiniz için olsa gerek, kendi tarihinizi aşağılıyorsunuz ve “ AKP olarak biz asimilasyon politikasına son verdik ” diyorsunuz.
Osmanlı’nın hiçbir döneminde Balkanlarda, Ortadoğuda, Kafkaslarda, Afrika’nın kuzeyinde asimilasyon politikası güdülmemiştir. Aksine fethedilen her ülkede insanların
dillerine-dinlerine-yaşam tarzlarına saygı gösterilmiştir. Sizin Milli Görüşçü iken “ Zulüm Dönemi ” diye adlandırdığınız Cumhuriyet döneminde de, çok partili siyasi
hayata geçtiğimizden bu yana da asimilasyon politikası asla uygulanmamıştır. Sadece devlete ve millete karşı silahla isyan edip kan döken, can alan eşkıyalara hadleri
bildirilmiştir.
Kendi tarihini karalayan ilk Başbakan olarak tarihe geçtiniz…* Büyük Ortadoğu Projesinde beraberce “ Eşbaşkan ” olduğunuz dostunuz Hüseyin Obama’ya sorar mısınız;
Amerika’nın Diyarbakırcity- Licecity arasındaki yol, silahlı adamlar tarafından kesilse ve Amerikan Ordusunun bir Başçavuş’u, bir Uzman Çavuşu ve bir
Sağlık Memuru Cudimauntain’e kaçırılsa her santimetrekareye kaç bomba atardı? Demokrasi’nin mabedi sayılan o ülkenin askeri, bu işi yapmaya kalkanları, analarından
doğduğuna pişman eder miydi ?…
Şimdi, bu gerçekler ışığında lütfen kendinize sorar mısınız?
Çözüm nerede?..
TBMM de mi- İmralı da ki Narko-Teröristte mi- Türk Milletinde mi?…
https://haberguncel.blogspot.com.tr/2011/07/cozum-gercekten-tbmm-de-mi-rifat.html
*************