29 Mart 2017 Çarşamba

Çözüm Gerçekten TBMM de mi?..




Çözüm Gerçekten TBMM de mi?..



 Rifat Serdaroğlu

Pazartesi, Temmuz 11, 2011


Başbakan Erdoğan son bir haftadır sürekli olarak, “Her şeyin çözümü Meclistedir. Meclise gelmeyenler, gelip de kendini yok dedirtenler, yemin etmeyenler şunu çok iyi bilsinler ki her şeyin çözümü Meclistedir” cümlesini kullanıyor.
Bizim Demokratik Parlamenter sistemimizde gerçek böyle mi acaba? Gerçekten her şeyin çözüm yeri olduğu söylenen Meclisimizin böyle bir işlevi var mı?  Anayasamıza göre “Kuvvetler Ayrılığı” denen Yasama-Yürütme-Yargı erkleri gerçekten bağımsızlar mı?
Bunların cevaplarını, kendimize basit sorular sorarak beraberce bulalım;
Yasama;
*AKP Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan’ın istemediği bir yasa teklifi, 327 milletvekiline sahip AKP Grubunca kabul edilir mi? Tüm milletvekillerini Tayyip Bey bizzat belirlediğine ve esas olan liyakat değil, biat-itaat  olduğuna göre  Başbakan Erdoğan’ın olmaz dediği hiçbir yasa, yönetmelik, karar Meclisten geçmez.  Yani; Başbakan Erdoğan’ın iradesi=TBMM…
Yürütme;
*Başbakan Erdoğan Bakanlar Kurulunun başıdır. Yeni Bakanların tamamına yakını, İstanbul Büyük Şehir Belediyesinden bu yana, Erdoğan’ın emrinde çalışan adamlarıdır. Bu kişilerde aranan en önemli özellik, aldıkları emirlere derhal ve tartışmadan uymaları ve “sırdaş” olmalarıdır. Arada bir de olsa kendi fikrini söylemeye kalkan, bazı şaibeli işlere imza atmaktan çekinen olursa,  derhal bünyenin dışına atılır. Bakınız: Abdüllatif Şener- Ertuğrul Yalçınbayır. Aksini iddia edecek biri var mı?
Yani; Başbakan Erdoğan’ın iradesi= Yürütme
Yargı;
*Yargı bağımsızdır diye biliriz değil mi?
AKP, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu yeniden düzenledi. Adalet Bakanlığının üst düzey bürokratları HSYK üyesi oldu. Yüksek Yargıya 160 yeni üye atadı. 
Adalet Bakanı  HSYK’nın başkanı, Müsteşarı ise başkan yardımcısı. 
Yeni seçilen 160 üye beraberce aynı kişiye oy verecek kadar “ Ekip Ruhu ” ile dopdolular, neredeyse pazara bile 160 kişi birlikte, el ele gidecekler.
Yasamanın icraatlarını denetlemekle görevli Yargımızın artık kendisi, yürütmenin emrinde. Hakim ve Savcılarımızın  atama-tayin-nakil terfi gibi işlerine bakan HSYK, 
Adalet Bakanının istemediği bir karar, bir atama yapabilir mi? Peki, Hatay-Amik ovasının yiğit delikanlısı, Ali Dibo lakaplı Sadullah Ergin Başbakan Erdoğan’ın her hangi 
bir yanlış emrine karşı koyabilir mi?
Yani; Başbakan Erdoğan’ın İradesi= Yargı 
Hepsini toplayalım;  Başbakan Erdoğan’ın iradesi= Yasama+Yürütme+Yargı
Buna birde Başbakan Erdoğan’a  %100 bağlı medya kuruluşlarının gücünü eklersek, terazinin Başbakan kefesi üçünün toplamından çok daha ağır basar. 
Gelişmiş demokrasilerde bunun adı “mafya tipi demokrasi” veya “tek adam faşizmidir”.. ..
Sonuç  olarak, Türkiye’de oynanan oyunun  adına  “Demokrasi” denemez,  dense dense, “Cemaat  tipi demokrasi” denen gariplik diye adlandırılabilir…
Bu yazılanlar doğru olmasaydı, PKK Terör örgütü önderi Öcalan; “Devletle, Barış Konseyi ve Anayasa Konseyi kurulması için mutabakata vardık” diyebilir miydi? 
Eğer Öcalan’ın söyledikleri doğru olmasaydı, Başbakan Erdoğan bu beyanatın verildiği günden bu yana 4 gün geçmesine rağmen,
“Nerden çıkardınız kardeşim bunları, yok böyle bir şey, yalan bunlar. Bu işlerin çözüm yeri TBMM’dir “ demez miydi?  
Diyemedi, çünkü Öcalan doğruyu söylüyordu!..
Öcalan’ın söyledikleri doğru olmasaydı, yeni seçilen ve çözüm yeri olarak gösterilen TBMM’nin Başkanı, kendisine Yozgat ziyaretinde bu konuda soru soran gazetecilere, 
“benim böyle şeylerden haberim yok” der miydi !..
Türkiye’nin tek ve tartışmasız hakimi Başbakan Erdoğan’a şu soruları Türk Milleti, ve Türk Tarihi önünde cevap vermeyeceğini bilerek soruyoruz, amacımız tarihe not 
düşmektir;
*Öcalan ile görüşen ve Barış Konseyi-Anayasa Konseyi konularında görüşüp mutabakata varan ve  T.C Devleti’ni, PKK’nın tarafı seviyesine indiren
“Devlet Yetkilileri” kimlerdir, bu adamlar kimden yetki-emir almaktadırlar?…

*Sürekli olarak, yanlış bilgilendirildiğiniz için olsa gerek,  kendi tarihinizi aşağılıyorsunuz ve “ AKP olarak biz  asimilasyon politikasına son verdik ” diyorsunuz. 
Osmanlı’nın hiçbir  döneminde Balkanlarda, Ortadoğuda, Kafkaslarda, Afrika’nın kuzeyinde asimilasyon politikası güdülmemiştir. Aksine fethedilen her ülkede insanların 
dillerine-dinlerine-yaşam tarzlarına saygı gösterilmiştir. Sizin Milli Görüşçü iken “ Zulüm Dönemi ” diye adlandırdığınız  Cumhuriyet döneminde de, çok partili siyasi 
hayata geçtiğimizden bu yana da asimilasyon politikası asla uygulanmamıştır. Sadece devlete ve millete karşı silahla isyan edip kan döken, can alan eşkıyalara hadleri 
bildirilmiştir.

Kendi tarihini karalayan ilk Başbakan olarak tarihe geçtiniz…* Büyük Ortadoğu Projesinde beraberce “ Eşbaşkan ” olduğunuz dostunuz Hüseyin Obama’ya sorar mısınız;  
Amerika’nın Diyarbakırcity- Licecity arasındaki yol,  silahlı adamlar tarafından kesilse ve Amerikan Ordusunun bir Başçavuş’u, bir Uzman Çavuşu ve bir 
Sağlık Memuru Cudimauntain’e kaçırılsa her santimetrekareye kaç bomba atardı? Demokrasi’nin mabedi sayılan o ülkenin askeri, bu işi yapmaya kalkanları, analarından 
doğduğuna pişman eder miydi ?…
Şimdi, bu gerçekler ışığında lütfen kendinize  sorar mısınız?


Çözüm nerede?..

TBMM de mi- İmralı da ki Narko-Teröristte mi- Türk Milletinde mi?…



https://haberguncel.blogspot.com.tr/2011/07/cozum-gercekten-tbmm-de-mi-rifat.html




*************

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder