TÜRKİYEDE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKİYEDE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2015 Pazartesi

TÜRKİYE’DE AZINLIKLARIN AZDIRILMASI VE İÇ SAVAŞ HAZIRLIKLARI,





TÜRKİYE’DE AZINLIKLARIN AZDIRILMASI VE 
İÇ SAVAŞ HAZIRLIKLARI,



Yazar: Yakup GÖZÜBÜYÜK 
NİSAN 2010


Başbakan Recep Bey’in, EMASYA protokolünün iptal edileceğini ve “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”ndeki “İç Tehdit” algılama ve uygulamasının gereksizliğini ve değiştirileceğini söylemesi, bize şu soruları hatırlatmıştı:



1- PKK saldırıları ve bütün Kürtleri ayaklandırma senaryoları bitti de, bizim mi haberimiz olmamıştı?

2- Din istismarcısı ve Amerikan Ilımlı İslamcısı bazı cemaat ve tarikatların; devlet organlarına sızma ve T.C.’yi BOP çerçevesinde İsrail’in eyaleti yapma girişim ve tehditleri ortadan kalkmış mıydı?

3- AB ve ABD’yi kullanan Siyonist Yahudi Lobilerinin:

a) Türkiye’deki azınlıkları kışkırtıp azdırma hazırlıkları

b) Diyarbakır merkezli, Güneydoğu illerinde büyük şehirlerimizde yoğunlaşan, fakir ve sahipsiz gençlerimizi hedef alan misyonerlik ve Hıristiyanlaştırma çalışmaları

c) Kripto (gizli) Yahudi ve Ermenileri tespit ve teşvik edip etkili konumlara ve stratejik makamlara taşınması, bunlar üzerinden milli ve manevi dinamiklerimizin ve Bağımsız Cumhuriyet değerlerimizin tartışmaya açılması gibi ciddi ve tehlikeli sorunlar “iç tehdit” olmaktan çıkmış mıydı?

4- En başta ABD’de, İngiltere, Fransa ve Yunanistan gibi AB ülkelerinde “Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri” içerisinde “iç tehdit unsurları ve bunlara yönelik stratejik tedbir hususları” sürekli yenilenip canlı tutulurken, bizde bunun “gereksizliğini ve millete güvensizlik alametini” gündeme taşımak, küresel güçlerin mi talimatıydı?

5- Oysa bu EMASYA’nın mimarı AKP’li Bakandı!

AKP yanlısı gazeteler öyle bir yayın yapıyor ki... Sanki gizli bir belge daha ele geçmiş! Derin devlet yakayı yine ele vermiş! 8 yıldır iktidarda olan AKP EMASYA’dan hiç haberdar değilmiş! Meclis'ten bile gizlemişler! Devlet sırrı gibi bekletmişler! Tabii hepsi palavra.. EMASYA protokolünü iktidar ilk günden beri bilmekteydi. Elini sürmedi… Protokol, 1997 yılında Başesgioğlu'nun İçişleri Bakanı olduğu dönemde imzalanıvermişti. O zaman ANAP'lı olan Başesgioğlu sonra AKP'ye geçmişti. 2002'de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına getirildi. 2007'de Devlet Bakanı seçildi. On ay öncesine kadar da bakan Beydi. Demek ki AKP iktidarı daha ilk günden bu meseleyi bilmekteydi. Hem de birinci elden. Buna rağmen hava atmaktaydı.

Evet, asker ve sivil, bazı sakat kafalıların, Mason uzantılarının, sütü ve sümüğü bozukların, irtica diye İslam’la savaşmaları, devletin İmam Hatip okullarını, resmi Kur’an Kurslarını ve inancının gereği başörtüsü takanları “potansiyel tehlike” gibi algılamaları ve her bahane ile sataşmaları elbette yanlıştı, haksızlıktı ve son bulmalıydı. Devlet milletiyle, herhalde barışmalıydı.

Ama, dindarlık perdesi altındaki hıyanetlerin, “Hizbullahçılık” kılıflı cinayetlerin, tarikatçılık yaftalı melanetlerin ve cemaatçilik yaldızlı CIA ve MOSSAD’ın Türkiye’yi parçalama planlarına hizmetlerin de çok ciddi birer iç tehdit olduğu asla unutulmamalı, gerekli ve yeterli önlemler mutlaka alınmalıydı…

Amerika’nın yeni ahlaksızlığı:

Türkiye’deki azınlıkları “gizli güvenlik eğitimiyle” organize edip kışkırtması!

ABD'nin, Türkiye'de yaşayan dini azınlıklara yönelik güvenlik eğitimi verdiği ortaya çıkmıştı.  ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu'nun, dini azınlıklara verdiği, stratejik güvenlik eğitimi konusunda Türkiye'den hiçbir resmi makama haber vermediği anlaşılmıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığına bağlı, İnsan Hakları ve Demokrasi Bürosunca, Türkiye ile ilgili hazırlanan "Din Özgürlükleri Raporu"nda, "ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu tarafından İstanbul'da bulunan dini azınlıklara 'Genel Güvenlik Stratejisi çerçevesinde güvenlik eğitimi sağlandığı" kesinlik kazanmasına rağmen "ABD İstanbul Başkonsolosluğu, İstanbul'daki hangi dini azınlıklara, hangi ihtiyaç ve amaçlarla, hangi kapsamda ve hangi konularla alakalı güvenlik eğitimi vermiştir? soruları hala karanlıktaydı.

Bu “ABD Balyoz harekâtının” hesabını soracak AKP’li kahraman var mıydı?

Konsolosluk cevap vermekten niye kaçınmıştı?

SP İstanbul İl Teşkilatı'nın, ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Anderholm Wiener'e bu konuyu iletmesi ancak, Wiener'in cevap vermemesi de kafaları karıştırmıştı.

Demokrasi ve özgürlükler bahanesiyle TSK’yı karalamak ve yaralamak için yarışan yavşakların, “Amerika’nın azınlıklar üzerinden darbe hazırlığı” konusunda suskunlukları ise, sahtekârlıklarının kanıtıydı.

Açılım safsatalarıyla azınlıkları azdırmaya ve TSK’yı zayıflatmaya çalışan TARAF Gazetesinin Sabataist Prensi Yasemin Çongar’ın eşi ve Amerikan Yahudisi ve özel CIA görevlisi M. Chris MASON gibilerin, Türkiye’deki azınlıklara “Güvenlik Eğitimi” diye “organizeli sivil isyan ve inisiyatif dersleri” vermeleri, ülkemizin hangi tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bulunduğunu, kör gözlere bile sokacak açıklıktadır.

2011 de Türkiye’de iç savaş planları ve azınlıkların azdırılması!

Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde Danimarka yurttaşı ve terörizm uzmanı bir Türk araştırmacı olan Sefa Yürükel’in 2003 yılında bulup okuduğu gizli rapor Türkiye’nin bugünkü ortamına ışık tutuyordu.

Rapor, bugün PKK’nın terörle ve medyada, üniversitelerde ve siyasal odaklarda yoğunlaşmış hainlerin yürüttükleri psikolojik savaşın arka planını da ele veriyordu. Söz konusu raporun Norveç dışında başka bir ülkede hazırlanıp daha sonra Norveç’teki enstitüyle de paylaşılmış olduğu anlaşılıyordu.

Terörizm uzmanı Sefa Yürükel, 2003’de Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde gizli bir raporu okuduğunu söylüyordu.

Rapora göre, Türkiye’de bir iç savaş tezgâhlanıyor. Hatta rapor sanki bugünleri anlatıyordu.

2003 Şubat sonu. Sefa Yürükel Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde terörizm uzmanı Prof. Dr. Toje Bjorge’nin odasına giriyordu. Prof. Bjorge’nin masasında 35 sayfalık bir rapor Yürükel’in dikkatini çekiyor. Raporun başlığı: “2011 Türkiye İç Savaşı” başlığını taşıyor ve Yürükel şoke oluyordu.

Raporu eline aldığında 35 sayfayı dikkatle okuyor. Sanki daha o yıllarda bugünlerin tarif edildiğini fark ediyordu. Ortada müthiş bir iç savaş senaryosu dolaşıyordu! Bu esrarengiz raporun kimler tarafından, nasıl ve ne zaman yazıldığı bilinmiyordu.  Çünkü raporun kopyasını bile alamıyordu. Ama raporun tam anlamıyla bir gizli servis elinden çıktığı anlaşılıyordu. ”Türkiye için iç savaş” senaryosu dost ve müttefik sandığımız ülkelerde hazırlanıyor ve uygulanıyordu.

-Neden 2011 yılı planlanıyor sizce? Sorusuna Sefa Yürükel şu yanıtı veriyordu:

-AB’nin Türkiye’ye dayattığı kurallar bulunuyor. Irak’a müdahale belki daha önceden planlanmıştı, bölgede büyük bir değişiklik yaratılacağı, mesela Büyük Ortadoğu Projesi zaten biliniyor ve bölgede haritanın değişmesi öngörülüyordu.  Bu dayatmalarına Türkiye’nin ancak 2011 yılına kadar dayanabileceği, ondan sonra da taviz vererek gücünü yitireceği düşünülüyor. Bugünlerde yaşanan gerginlik ve çatışma ortamının yoğunlaştırılması planı yürütülüyordu.  Batılılar tarafından öngörülen senaryo şu anlama geliyordu:

Batılılar bu işin senaryosunu hazırlamakla kalmıyor, aynı zamanda Kuzey Irak’ta ve Batı Avrupa’daki PKK büroları müsamaha görüyor, hatta Fransa’daki gibi devlet desteği ile terör eğitimi veriliyordu.

Bu rapor Türkiye’de bir iç savaş tezgâhlandığının tescili özelliği taşıyordu. Batılılar genellikle böyle senaryolar hazırlıyor, ondan sonra da arkasına güç koyup harekete geçiriyordu. Irak’ta olduğu gibi. Bu raporu yazanlar PKK’yı harekete geçiren güçler demek abartılı olmaz.  Aynı güçler şimdi Türkiye’deki azınlıkları kışkırtıp hazırlıyordu.

Esas hedef sadece Türkiye değil, İran ve Asya’dır.  Direkt CIA’dır diyemem ama bu rapor ABD’ye çok uyuyor. Batının kendi arasında bu konuda bir uzlaşı var, bu çok net görülüyordu.

-Türkiye Batı’ya göre çok büyük bir ülke. AB yetkililerinin demeçlerine de yansıyor. Türkiye küçültülmeye çalışılıyor. AB ve ABD’ ye direnemeyecek bir Türkiye olmalı ve haritası değiştirilmeli diye düşünülüyor. Kürdistan kurularak Türk devletinin zayıflatılması ve boyun eğdirilmesi amaçlanıyor.  Bu da kendilerinin hassas olarak tanımladıkları, karışık bölgelerdeki etnik çatışmalar çıkartılarak yapılıyordu.

Raporda şu da geçiyordu: Türkiye’de herkes kendi etnik kökenine göre yolunu seçebilir. Mesela ordu ve polis içindeki Kürtler de Türkler de yolunu seçebilir deniliyor”, büyük bir çatışma körükleniyordu.[1]

Yenişafak’tan Taha Kıvanç (Fehmi Koru) “Balyozu 1 Mart yüzünden yiyecektik” (01.02.2010) başlıklı yazısında Amerikan uşaklığını ve TSK düşmanlığını şöyle ortaya koyuyordu:

“Her şey ABD'nin bölgeye yerleşme niyetinin ayyuka çıktığı 11 Eylül (2001) sonrasında başladı. İktidarda Bülent Ecevit'in başında bulunduğu DSP, ANAP, MHP hükümeti vardı. Önce birileri Ecevit'in sağlığıyla yakından ilgilenmeye ve onu yerinden etmeye çalıştılar. Rahşan Ecevit'in son an müdahalesi olmasaydı, Bülent Bey'e hastaneden 'iş göremez raporu' verilecekti, bunlar herhalde unutulmamıştı!

Bu arada, dönemin askeri yetkililerinin, bazı siyasiler üzerinde başbakan ve hükümetle ilgili telkinlerde bulunduğu konuşulmaktaydı. Komutanlar, hükümetin '2 numaralı' koltuğunda oturan DSP'li bakana, "Ecevit gitsin, sen başbakan ol" teklifi yapmıştı.

Bir büyük patron, önemli bir açılış için bazı siyasileri Frankfurt'ta ağırladı ve orada 'MHP'siz bir hükümet formülü' üzerinde durulduğu bilgisi dışarıya yansıdı. ANAP ve DYP'nin iki önemli isminin, Ankara'daki bir balık lokantasında, yan masadaki sivil giyimli askerleri de yanlarına alarak, "Neden koalisyonu bozup ANAP ve DYP iktidar olmuyor" sorusunu tartıştıkları bir gazeteye manşet yapıldı.

Kulağına kar suyu kaçtığı anlaşılan MHP lideri Devlet Bahçeli, "Erken seçime gidilmeli, seçim tarihi 3 Kasım 2002 olmalı" diye dayatmaya başladı. Erken seçimi, daha önce, Türk ekonomisine sahip çıksın diye ABD'den getirilip bakan yapılan Kemal Derviş de gündeme taşımıştı.

Derken, 3 Kasım (2002) seçimlerinde AKP çıkmıştı. Yasaklı Tayyip Erdoğan seçime giremediği için başbakan olamamış, hükümeti Abdullah Gül’e kurdurmuşlardı.

CHP lideri Deniz Baykal şubat ayı (2003) içerisinde Tayyip Erdoğan'a Başbakanlık yolunu açacak bir dostluk eli uzattı. 14 Mart'a (2003) ara seçim Yapıldı ve Erdoğan’ın yolu açıldı.

ABD Irak'a saldırısında Türkiye'den 2. Cephe açma talebini açıklamıştı. Çetin bir pazarlık sürerken askerlerin tavrı muğlâk kaldı, TSK Amerika’nın bu talebine sıcak bakmadı. Daha erken bir tarihte yapılacak tezkere oylaması, sırf askerin destek verdiği iyice anlaşılsın diye, AKP tarafından MGK toplantısından bir gün sonraya (1 Mart 2003'e) bırakıldı. Ama MGK bildirisinden beklenen asker desteği gelmeyince 1 Mart tezkeresi BOP eşbaşkanlarının çok istemesine rağmen TBMM’de yapılan oylamada AKP’li Milletvekilleri tezkerenin geçmesi için oy verdi ve TBMM’de oy çokluğu sağlandı, ancak tezkere için yasada belirtilen oy miktarına ulaşılamadığından tezkere reddedildi ve bundan sonra ABD TSK’ya tavır almaya başladı.

Buraya kadar verdiğim kronolojide eksik olan 'Balyoz Planı' ile ilgili ayrıntılardı. Hazırlığın aralık ayında (2002) başladığı söyleniyor. 'Tatbikat planı' görüşmeleri 1 Mart'tan hemen sonraya gelecek biçimde düşünülmüş (5-7 Mart 2003).

Şöyle bir tahminde bulunabilir miyim? Planı hazırlayanlar 1 Mart'ta tezkerenin TBMM'de kabul edileceği yanlış öngörüsünde bulunmuşlar; geçmeyince bazı varsayımlarını alelacele değiştirmek zorunda kalmışlar.”

Yani, Ordu engel olmasaydı, bazı AKP milletvekilleri korkmasaydı, 1 Mart tezkeresi çıksaydı ve ABD’nin 80 bin askeri Güneydoğu sınırına yığılsaydı, bugün Kürdistan’ı kurma ve Türkiye’yi parçalama işimiz bu kadar zor olmayacaktı...” demeye getiriyor… Uşaklığın bu kadar açıkçasına da pes doğrusu…

EMASYA Masonları fişlediği için mi hedef yapılmıştı?

“10 Mart 2004"te fişleme skandalı-sosyetik fişleme olarak medya’ya yansımıştı. Türk toplumu bu olayı yeniymiş gibi karşılayarak her kesimden tepki göstererek olayı kınamışlardı. Hâlbuki bu ve benzeri faaliyetler, 1995 sonrasından beri yapılmaktaydı.

Hürriyet Gazetesi'nde 10 Mart 2004"te "Sosyetik fişleme" başlığıyla manşetten yayınlanan haberde “Kara Kuvvetleri Komutanlığı"nın istihbarat çalışmasını kaymakamlar aracılığı ile yapacağı” vurgulanmıştı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, askerî birlikler ve kaymakamlıklara gönderdiği istihbarat yönergesiyle "bölücü ve yıkıcı" faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlar hakkında bilgi toplanması amaçlanmıştı. Bilgi toplanılması istenenler arasında AB ve ABD yanlısı kişiler, sanatçılar, yüksek sosyete grupları, satanistler, masonlar, azınlıklar, internet grupları da yer almaktaydı. Yazı, Kadıköy, Maltepe, Kartal ve Sultanbeyli kaymakamlıklarıyla 1 Numaralı Dikimevi Müdürlüğü, Jandarma İkmal Merkezi Komutanlığı"na yollanmıştı.

Askeri istihbarat birimlerinin bu tür faaliyetinin kamuoyuna yansıması üzerine, nedense demokrasi havarisi yapılan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök; "Sosyete, satanist, Mason, AB-ABD yanlısı" gibi konular dışında, EMASYA kapsamında bu bilgileri araştırmakla yükümlü olduklarını” açıklamıştı.”

Şimdi, TSK’ya sataşmak için fırsat kollayan, hatta bulamayınca, kafadan iftira uyduran şu Gültekin Avcı gibiler; MASON ve SATANİST’lerin kim olduklarını, kökü dışarıda hıyanet odakları gibi çalıştıklarını, resmi ve siyasi iktidar dışında Türkiye’nin gizli ve derin hükümeti gibi etkin bulunduklarını bilmiyorlar mıydı?

Yoksa EMASYA çerçevesinde MASON’ları ve Amerikan uşaklarını fişlediği için mi, TSK’ya hücum başlatılmıştı?

EMASYA protokolü, 1996'da ve Refah-Yol iktidarında çıkarılan İl İdaresi Kanunu'nun 11'inci Maddesi'nin D bendine dayandırılmıştı. O dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar bile söz konusu yasanın çıkarılma sebebini şöyle anlatmıştı:

"O dönemde her yerde karışıklıklar oluyordu. Erzurum, Iğdır gibi Olağanüstü Hal dışındaki bölgelerde olaylar çıkıyor, ancak askerler kuvvet vermekten çekiniyordu. Hukuki bir dayanak yok diye bundan imtina ediliyordu. Yasa bu ihtiyacı gidermek için çıkarılıyordu."

Kripto Ermeni ve Yahudiler, Türkiye’de hangi makamlardaydı?

1915-1918 yılları... Doğu ve Güneydoğu Anadolu ittihat ve terakkinin hıyanet tertipleri ve dış güçlerin teşvikiyle facialar diyarı... İsyanlar, öldürmeler, sürgünler, talanlar yaşanmıştı... On binlerce, belki de yüz binlerce yetim perişan ve sefil kalmıştı... Müslümanlarla Ermenileri birbirine düşman etmek için nice şeytanlık yapmış olan Emperyalistlerin ve Haçlı misyonerlerin aradığı fırsattı… Amerikalılar bölgeye gelmişler yetim topluyorlardı Tabi ki sünnetsiz olanları…

Doğu Ordusu kumandanı Kazım Karabekir Paşa da yetim toplamaya başlamıştı. Amerikalılar sünnetsizleri topladığına göre o da sünnetli Müslüman yetimleri toplayacak, onlar için yurtlar kuracak, okullar açacaktı. Ancak bir müşkül vardı: Henüz sünnet olmamış Müslüman yetimlerin arasına küçük yaşta Ermeni yetimleri de katmıştı. O küçük Ermeni yetimlerine Müslüman ismi verilerek koruma altına alınmış ve bakılmıştı. Bunların sayısı ne kadardı? Şimdi hangi imkânlarda ve konumlardaydı? Bunlar sır gibi saklanır. Bunlar büyütülmüş, okutulmuş, hayata atılmıştı.

Şimdi, kimisi memur, kimisi öğretmen, kimisi subay, kimisi usta, kimi diplomat, kimi hâkim, kimisi serbest iş sahibi, kimi yazar, kimi patron konumundaydı.

Öte yandan, 200 bin kadar Ermeni kızı ve kadını da, o fırtınalı günlerde Müslüman olmuşlardı? Bu Ermeni ve Pakraduni (Yahudi asıllı Ermeni)lerin gizlenen kimliklerinin ve akrabalık ilişkilerinin kaydedildiği malum merkezlerce bilindiği ve Türkiye’ye ve milletimize karşı intikam için sürekli bilendiği rivayetleri dolaşmaktadır.

İşte bu koruma altına alınanların, çocuklarının ve torunlarının, sayısı bugün Türkiye'de 1,5 milyondur. Bu rakamı ben vermiyorum. Ermeni Patriği 2'nci Mesrob, Paris'te yayınlanan günlük Le Combat gazetesindeki röportajda söylüyor. (Le Combat, 29 Şubat 2005)

Bunların bir kısmı bu din ve kimlik değişikliğini samimî olarak kabul etmiş ve benimsemiş olsa bile, bir kısmı iki kimlikli yaşamıştır. İçlerinden bir kısmı, 1915-18 arasındaki facianın intikamını sinsice almak sevdasındadır. Elbette hepsini toptan suçlamak çok yanlıştır. Ama şüpheler insanları gerçeklere taşır.

Ayrıca bugün ülkemizde büyük miktarda Kripto Yahudi vardır. Kripto Ermeni vardır. Kripto Rum vardır. Kripto Kürt vardır. Bunların içinden rakam olarak az da olsa, birer kesim Türkiye'den intikam almak hevesinde ve hesabındadır.

Zengin ve edebî Türk lisanını tahrip eden, sözlüğe "Kemalizm Türkün dinidir" diye yazan Türk Dil Kurumu'nun başında niçin uzun yıllar A. Dilaçar isminde bir zat bulunmuştur? Bu zat niçin ilk isminin tamamını hiç yazmamış, "A." olarak yaza gelmiştir? Çünkü o noktalı “A”, Agop'tur. Yakın tarihimizin bazı çok önemli politikacılarının, yüksek bürokratlarının, gazetecilerinin, sanatkârlarının, subaylarının, akademisyenlerinin Yahudi, Rum, Ermeni oldukları ortaya çıkmıştır. Bunlardan mutlaka bir kısmının intikam almak için fırsat kolladıkları açıktır.

Bu kriptoların, bu gizli Yahudi ve Hıristiyanların içinden çıkan ve ellerine fırsat geçen bazılarının İslam Dinini Türk dilini, Türk kültür ve geleneğini, Türk edebiyat ve şiirini, Türk tarihini, Türk sanatını ve müziğini bozmak için çırpındıkları da ortadadır. Kendilerine Beyaz Türk, Pembe Türk denilen birtakım kimseler Türkiye'nin bölünmesine yol açacak açılımları, kötü propagandaları niçin yapmaktadır?

Türklerle Kürtleri birbirine düşman etmek isteyenler hangi odaklardır? Ülkede Sünnî Alevî çatışması çıkartmak isteyenler, kimleri kullanıp kışkırtmaktadır? Van Üniversitesi'nde bir rektör vardı. Çok aşırı, çok saldırgan, çok Ergenekonî çok Atatürkçü görünen, çok uyumsuz bir insandı ve bu zat Güllü Agop'un torunlarındandı! Acaba Türkiye'yi bugünkü hale, bunca krize, bunca çözülmez problemin içine düşürenler dış güçlerin kullandığı Kriptolar mıdır?

Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmış Prof. Yusuf Halacoğlu bir ara bir şeyler söylemek istemiş ama susturmuşlardı.

14 Mayıs 1950 seçimlerinde CHP Oligarşisi, ABD’nin Emriyle yerini Demokrat Partiye terk edince ülkede biraz Hürriyet rüzgârları esmeye başlamıştı. O günlerin büyük Gazetelerinden Yeni Sabah'ta şu mealde küçük ilanlar yayınlanmıştı: "Filan mahkemenin kararıyla Ayşe olan ismimi Arşaluz'a, İslâm olan dinimi Gregoryen Ermeni dinine çevirttim, ilan olunur..." şeklinde yazılara rastlanmıştı.

Yahudi veya Hıristiyanlara sözümüz yok, ama Kripto olmak münafıklıktır. Bir vatandaşın tek dini, tek kimliği olmalıdır. Hem Müslüman hem Hıristiyan, hem Yahudi hem Müslüman, hem Yahudi hem Kürt, hem Kafkasyalı Müslüman hem Yahudi... Böyle iki kimliklilik, böyle Kriptoluk, böyle biri açık ve iğreti, ötekisi gizli ve asıl kimlikli olmanın altında kötü niyet yatmaktadır. Adamın veya kadının yüreğinde Ermeni kimliği hakimse, dıştan Müslüman görünmesi sakattır ve sahtekarlıktır. Hele böyle bir kimsenin laiklik postuna bürünerek, Atatürk'ten daha Atatürkçü kesilerek, İslâm'a ve Müslümanlara çatması, Müslüman halkı Türkiye için en büyük tehdit ve tehlike olarak görmesi elbette sakıncalıdır.

Patrik Mesrob cenabları, Le Combat gazetesindeki röportajda her sene 60-70 kadar vatandaşın mahkeme kararıyla Türklükten Ermeniliğe, İslâm'dan Gregoryen kilisesine resmen geçtiğini açıkça söylüyor. İslâm ve Müslüman düşmanı bazı Kriptolar da aynı şeyi yapsalar doğru olmaz mı?

29 Şubat 2008 tarihinde üniversitehaber.com sitesinde "Ülkemizde yirmi iki Hıristiyan asıllı dekan ve rektör bulunduğu, bunların çoğunun Ermeni kökenli olduğu, evlerinin altında gizli özel şapelleri (kiliseleri, ibadet odaları) bulunduğu" yazılmıştı.

Bu gibi haberler asılsız mıdır? Türkiye'de 22 Paraguaylı rektör ve dekan olduğu iddia edilse, bunun yalan olduğu açıkça belli olur, ama “22 Ermeni kökenli rektör ve dekan var” deniliyorsa konu araştırılmalı, soruşturulmalıdır. Demek ki bu azınlıkları bu makamlara taşıyan gizli bir mekanizma vardır.

Lafı eveleyip gevelemeyeyim... Türklerle Kürtler birbirine düşman edilmek isteniyorsa, Sünnîlerle Alevîlerin çatışması isteniyorsa, Müslümanlara temel hak ve hürriyetleri tanınmıyorsa, Türkiye'yi bölecek, parçalayacak vahim işler yapılıyorsa, ABD azınlıklara gizli seminerler veriyorsa, halka tam demokrasi reva görülmüyorsa, küçük bir azınlığın ülkeyi, devleti, halkı vesayet sistemi ile idare etmesi dayatılıyorsa, bu işler (ateist bile olsalar) tek kimlikli vatandaşların işi değildir, onları aşmaktadır.”[2]

Batılıların, hiç bitmeyen Müslüman Türk düşmanlığı!

Mareşal Fevzi Çakmak'ın rakamlarına göre, Birinci Dünya Savaşı boyunca, Osmanlı Devletine, daha doğrusu Türkiye'ye, tam teçhizatlı altı milyon düşman askeri saldırmış. Bir de buna içimizdeki hainleri ekleyin. Türkiye'nin toplam İslam nüfusunu ve savaşabilecek erkek sayısını da kabaca hesap edin.

1877'de Türk-Rus Harbi'nden, 1897'de Türk-Yunan Harbi'nden, 1911'de Türk-İtalyan Harbi'nden, 1912-13'te de Balkan Harplerinden çıkmışsın. İnsanların yorgun, yaralı ve fakir... Eskilerin tabiriyle, "memlekette erkek kalmamış."

İşte böyle bir millete, altı milyon düşman askeri saldırıyor. Ve şu şekilde:

Çanakkale muharebeleri sırasında, bazı cephelerde bir metrekareye düşen mermi sayısı, kimi kaynaklara göre 6,000 (altı bin), kimi kaynaklara göreyse 6,200 (altı bin iki yüz).

İnsanın kanı donuyor, değil mi?

Evet, Hıristiyan Batı, iki yüz seneyi aşkın bir süre, bütün gücü ve kiniyle Türkiye'ye saldırmıştır. Türkler söz konusu olduğunda, ne kural dinlemişlerdir, ne de insan hakları. Daha geniş bilgi için Çanakkale'de kullanılan kimyasal gazlara; İngiliz esir kamplarında kör edilen Türk askerlerine ve bunlar gibi onlarca örneğe bakabilirsiniz. Türk tarafı, nefsi müdafaa olarak tanımlayabileceğimiz bazı refleksler göstermiştir, göstermeye de devam ediyor. Hıristiyan Batı'nın gerçek kimliği milli hafızamızda öyle bir yer etmiştir ki, hiçbir hükümet veya hiçbir politika, bunu değiştiremez, söküp atamaz.

Önemli bir diplomatımız, "Ülke, yeraltından işgal edilmiştir" şeklinde beyanat verip itirafta bulunmuştu. Anadolu'yu işgal edemeyenler, İstiklal Harbi'nden sonra yeraltına inmiş ve faaliyetlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdi. Devletin askerine, polisine ve milli değer olarak kabul edilen isimlere kurşun sıkan yasadışı örgütlerin birçok tepe yöneticisinin Ermeni olması (ve Sabataist Yahudilerin güdümünde bulunması), elbette boşuna değildi. Veya vatan hainlerinin, milleti ve devleti soyanların hemen Avrupa'ya kaçması, Hıristiyan Batı'ya sığınması ve orada gül gibi yaşayıp gitmesi...

İstiklal Harbi ile yerin üstünü düşmandan az çok temizledik. Fakat yerin altı hala düşman kaynamaktaydı. Bingöl'de otuz üç silahsız ve savunmasız askerimizin şehit edilmesinde bile, haklı olarak yabancı parmağı aramıştık. O askerlerin vücudundan tam 1,547 (Bin beş yüz kırk yedi) mermi çıkmıştı. Çanakkale'deki kin ile bu kin aynıydı. (Bir de şu: Bu katliamı gerçekleştiren canilerden altısı ölü ele geçirilmiş ve bunlardan ikisi sünnetsiz çıkmıştı) Tokat Reşadiye saldırısında da neredeyse aynısı yaşanmıştı. Fener Rum Patriğinin, "Türkiye'de çarmıha gerilmiş gibiyiz" sözleri, üstelik bunu Amerika'da deyince; elbette bize bunları hatırlatmıştı.”[3]

Bu gidişat mutlaka durdurulmalıydı!

Evet, Türkiye adeta ilan edilmemiş bir iç savaşa doğru yol almaktadır.

Savcıların birbirine komplo hazırladığı, TSK mensuplarına ve hatta kurumsal kimliğine rezil tezgâhların yapıldığı bir süreç yaşanmaktadır.

Bir devlet düşününüz ki kurumları birbirinin gırtlağına yapışsın!

Bir devlet düşününüz ki bırakın kurumlar arası çatışmayı, kurumlar kendi içinde bile parçalanıp birbirinin kuyusunu kazsın! Biri diğerine kâfir ya da hain diye baksın!

Bir devlet düşününüz ki Ordusu bizatihi iktidar sahipleri tarafından adeta düşman olarak algılansın!

Bir devlet düşününüz ki polisi başka başka merkezlerden emir alsın ve bunu uygulasın!

Bir devlet düşününüz ki halkı durduk yerde kışkırtılsın, etnik ve mezhebi ayırımcılıklarla ayağa kaldırılsın..

Sorarım size böyle bir devletin ayakta kalma şansı ne kadardır?

Maalesef AKP’nin Türkiye’yi getirdiği yer burasıdır.

Tablo zerre abartısız Mustafa Kemal’in ’Gençliğe Hitabesi’ndeki manzarayı çağrıştırmaktadır.

Buradan hareketle artık denizlerin dalgalanmadan durulması imkânsızdır.

Evet, Türkiye tabir yerinde ise dönülmez akşamın ufkundadır ve yapılması gereken meşru sınırlar içinde devlete sahip çıkılmasıdır.

12 Eylül günlerine yakından tanıklık eden biri olarak Devlet-i Ebed Müdded bağlamında bugünkü tablonun o döneme kıyasla on kere daha ağır olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Hayır, hiç kimse bu satırlarımdan yeni bir askeri müdahaleyi çıkarmamalıdır. Müdahaleler çözüm olsaydı, Türkiye her 10 yılda bir aynı girdaba kapılmayacaktı.

Bu ülke için sorumluluk hisseden herkes, bana ne demeden bu gidişi durdurma adına karıncanın yangını söndürmeye su götürmesi misali imkânı ölçüsünde katkı sunmalı, gerçekleri haykırmalı ve sesini duyurmalıdır. Aksi takdirde Yargı ve polise sızan kanser mikrobunun devleti çökertmesi mukadder olacaktır.

[1] 31 Aralık 2009 Turgay Tezcanlı

[2] M. Şevket Eygi / 31.01.2010 / Milli Gazete

[3] İbrahim Tenekeci / Milli Gazete


http://www.millicozum.com/mc/nisan-2010/turkiyede-azinliklarin-azdirilmasi-ve-ic-savas-hazirliklari


..

TÜRKİYEDE İÇSAVAŞA DOĞRU..




TÜRKİYEDE  İÇSAVAŞA DOĞRU..


Turhan Feyizoğlu,
05.12.2005


AB-ABD-İngiltere-Fransa gibi Emperyalist işgalci güçler tarafından desteklenen, Talabani ve Barzani adlı şahıslar.
Türkiye’nin içişlerine karışmaktadır


Talabani Bush ile
TALABANİ BUSH İle,

Barzani Bush ile
Barzani Bush ile  

“Hergün çoğalır derdim, 
Zulüm zulüme biniyor,
Yetiş de sar Anadolu,
Yaralarım kanıyor.”

(Bir Kerkük türküsü).

***


Bırakalım Türk ve Türkiye düşmanı olarak AB-ABD-İngiltere-Fransa gibi emperyalist işgalci güçlerce desteklenen-korunan PKK adlı terör örgütüne yönelik operasyon yapılmasını, artık iş o kadar zıvanadan çıkmaya başladı ki, Barzani ve Talabani adlı şahıslar bile Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye başladı.

Bu aşiret adamlarının yaptıklarına karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ne gibi önlem alıyor ve ne yapıyor bir vatandaş olarak bilmek istiyorum.

Türkiye’nin içişlerine nasıl müdahale ediyorlar diye sorulabilir?

Örneklerle veriyorum.

Birinci örnek: Irak KDP’nin lideri de olan Barzani’nin odasındaki masasının arkasında bulunan “Büyük Kürdistan” olarak adlandırılan haritada, Türkiye’nin 19 ili de var (!).

Böyle bir cüreti bu adam nasıl yapabiliyor?

Yapıyor kime güveniyorsa. Ayrıca, Mesut Barzani adlı şahsın başkanlığını yaptığı KDP’nin Türkiye’de ilişkide olduğu şirketler var. Para kazanıyor.

Büyük Kürdistan-Büyük Ortadoğu Projesi (BOP).

Bunlar kimin projeleri?

Bu ve buna benzer haritalardan bir tanesini de kim hazırlamıştı acaba?

ABD-İngiltere-Fransa işgalci emperyalist güçler, Osmanlı İmparatorluğu toprakları paylaşılırken, 1916 yılında Sykes-Picot Antlaşması’yla hazırlamışlardı.

Bu harita, işgalci emperyalist güçler ve bunlara uşaklık-maşalık yapanlarca gördüğünüz gibi sürekli gündeme getiriliyor.

Bu haritanın oluşturulması amacıyla yeni projeler geliştirildi.

Bu projelerden birine, “Büyük Ortadoğu Projesi-BOP” adını verdiler.

2003 yılı Mart ayında, AB-ABD-İngiltere işgalci emperyalist güçlerce Irak işgal edildi.

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, “Kürt devleti kurulamaz” sözünü verdiği (!) zaman, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) danışmanı Richard Perle de, Washington’da düzenlediği Irak konulu bir toplantıda, “Kürdistan Dışişleri Bakanı (!)”, ifadesini kullanmıştı.

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, 23 Temmuz 2002’de düzenlediği basın toplantısında, “Afganistan’daki hava operasyonları için Kürdistan’a F-16 yerleştirilecek” (!) açıklamasını yapmıştı.

2003 yılında, Beyaz Saray’da danışmanlık yapan Edward Mortimer adlı bir şahıs da “Kürdistan” (!) diye bir harita çizmişti, Irak’a yaptıkları işgalden sonraki düzenleme amacıyla.

ABD’nin hedefi, bu projeyi en erken 2006, en çok 2010’da hayata geçirmek.

Proje işliyor.

Barzani adlı şahıs, 2005 yılında bir gazeteye verdiği demeçte, “10-15 sene içinde bu iş çözümlenir”, açıklamasını yaptı.

Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde terörizm uzmanı ve aynı zamanda Danimarka vatandaşı olan Prof. Dr. Toje Bjorge tarafından hazırlanan “2011/ Türkiye’de İç Savaş” başlığını taşıyan bir rapor hazırlamış.

Bu raporun bir yerinde şunlar belirtiliyor:

“Terör örgütü PKK, 21 Eylül 2005 tarihinden itibaren İstanbul, Ankara, Mersin, Adana, Yüksekova, Diyarbakır, Tunceli, Bursa ve Hatay gibi il ve ilçelerde büyük saldırı planları yapacak.”

Belirli güçlerce bu planın 1987 yılından itibaren bu planın başlatıldığı belirtiliyor.

Kimler bu güçler?

Başta, “Büyük Ortadoğu Projesi-BOP” adı altında hareket eden güçler ve bu güçlere destek veren işbirlikçilerdir.

BOP’ni ABD-İngiltere işgalci emperyalist güçlerle bunların kullandığı ve bunlara destek verenlerdir.

BOP’ni en çok destekleyenler işbirlikçi bazı faşist-ırkçı Kürt güçleridir.

Kendini “bir Kürt ve düşünce üreticisi olarak” tanımlayan bir şahıs, bu konuda özetle şunları yazıyor:

“BOP, toplumsal tarihsel gelişmenin doğal bir sonucudur. ABD ve müttefikleri, bir bütün olarak Batı dünyası sadece, yeniden yapılanma ve demokratikleşme konseptine orta derecenin üstünde bir gelişimle uygun olduğundan, yeniden yapılanırken donanarak, öncülük etme olanağına sahiptir. Bu anlamda, onlara şapka çıkarmak insanlık açısından bir olumsuzluk değildir... BOP, Irak halkasını, güncel olarak İran ve Suriye’de federal demokratik yapılaşmayı sağlayacak. Bu halkalara zaman içinde yeni halkalar eklenecektir.”

Türkiye’nin de bu halkaya ekleneceğini iddia eden şahıs, “Türkiye’nin bu selden kurtulmasını sağlayamaz”, dedikten sonra, “Biz Kürtler, bu duyarlılıkla, BOP’a yaklaşıp anlamaya, yorumlamaya, proje öncülerine yardım etmeye çalışmalıyız.”, demiştir.

BOP’ni uygulamaya sokan ABD-İngiltere emperyalist güçlerine “şapka çıkartan” bu kendine “Kürt düşünce üreticisi” (!) diyen şahsa göre, BOP, Irak’ta uygulanmaya başlamıştır. Sırada İran ve Suriye var. Türkiye’de bu selden kurtulamayacaktır (!)

Seli kim oluşturuyor acaba?

Örneğin, AB-ABD-İngiltere işgalci emperyalist güçlerle işbirliği içinde olan Barzani adlı şahıs, ilk önce, Türkmenlerin egemen olduğu Musul, Kerkük, Erbil, Telafer, Süleymaniye, Samara gibi şehirleri kastederek, “Savaşmaya hazırız”, diye açıklamalar yaptı.

Bu şehirlerde, AB-ABD-İngiltere emperyalist işgalci güçlerin desteğinde katlıamlar yapıldı.

Irak’taki Türkmenlere bu şekilde soykırım yapıldı ve binlerce Türkmen de, yerlerinden yurtlarından göç ettirildi.

Irak’taki Kürdistan Parlamentosu’nun 8.11.2002 tarihinde kabul edilen “Irak Kürdistan’ı Bölgesel Anayasası”nın 5. maddesinde aynen şu ibareler yer alıyor:

“Kerkük şehri Kürdistan Bölgesi’nin başkentidir. Eğer gerekli olursa Kürdistan Parlamentosu, geçici olarak bir başka şehri başkent yapabilir.”

Barzani adlı adamın da içinde bulunduğu topluluk, yüzbinlerce Türk’ün binlerce yıldır yaşadığı Kerkük şehrini, “Kürdistan (!) başkenti ilan etmiş, Anayasasına (!) koymuş.

Bazılarının belirttiği “kırmızı çizgi” nerede?

Barzani’nin Türkiye’deki etkisi nedir?

22 Kasım 2005 tarihli Yeniçağ gazetesinde yayınlanan, Hulki Cevizoğlu’nun “Resmen Bizi Böl Dilekçesi!” başlıklı yazıda bu konuda bazı bilgiler veriliyor.

Cevizoğlu’nun yazısında özetle şu bilgiler veriliyor:

“Yasallığı mahkemede de tartışmalı olan Diyarbakır Kürd-Der’in sözcüsü ve eski Hak-Par (Hak ve Özgürlükler Partisi) Genel Başkan Yardımcısı İbrahim Güçlü,(...) Bizim liderimiz Barzani’dir... Biz Türkiye’de Kürdistan Eyaleti istiyoruz... Diyarbakır’da ‘Federal Devlet İstiyoruz’ isimli kampanyamızda topladığımız imzaları TBMM ve İngiltere Büyükelçiliği’ne verdik!.”

CFR (ABD Dış İlişkiler Konseyi) Eylemleri Önleyici-Eylemler Merkezi’nin Direktörü Bay David L. Phillips, bir açıklama yapmıştı.

15.7.2005 tarihli Akşam gazetesinde yayınlanan bu açıklama özetle şöyle:

“Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt Federasyonu’na Türkiye’nin karşı çıkmaması lazım.”

Bundan daha açık ifade olur mu?

Kim daha neyi izliyor? İzlenecek bir şey mi kaldı? Artık hareket zamanı.

İngiltere, işgalci ve emperyalist bir güç. Bazı faşist-ırkçı Kürt gruplarını en çok kullanan ülkedir İngiltere.

22 Kasım 2005 tarihli Türkiye gazetesinde, “Barzani’nin İki Gülü: Bush ve Blair” başlıklı haber özetle şöyle:

“Kuzey Irak’taki peşmerge lideri Mesut Barzani bağımsızlığın Kürt halkının doğal bir hakkı olduğunu iddia ederek, “özelde Kürdistan ve genelde Irak halkına şunu söylemek istiyorum ki güçlü destekçilerimiz var. Birisi Amerika. Başkan Bush ve aynı zamanda İngiltere Başbakanı Tony Blair’in bu yönde tavırları aynı.”

Adam kimlerle işbirliği içinde olduğunu açıklıyor.

Kürd-Der adlı bir örgütün yöneticilerinden İbrahim Güçlü, 1943 tarihinde İran sınırından gizlice Türkiye’ye girmek isterken Van’ın Özalp ilçesinde öldürülen 33 kaçakçı için 2 Ağustos 2005’te Diyarbakır’da anma toplantısı düzenlemişti.

Bir hatırlatma yapmak istiyorum.

1943’teki olaydan tam 50 yıl sonra.

Tarih: 24 Mayıs 1993.
Türk ve Türkiye düşmanı olan uşaklar-maşalar tarafından 33 Yurtsever Askerimiz Bingöl-Elazığ karayolunda alçakça pusuya düşürülerek öldürüldü.

1969’da kurulmuş bir Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) adlı bir örgüt vardı.

İbrahim Güçlü, Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesi Askeri Savcılığı tarafından, DDKO adlı örgüte üye olmak suçuyla 1971 yılında yargılanmıştı.

3.5.1970’den 28.4.1971 tarihine kadar DDKO Ankara Şubesi’nin başkanlığını yapmıştı.

DDKO adlı örgüt, Molla Mustafa Barzani adlı şahsın liderliğini yaptığı Irak KDP’iyle ilişki kurmuştu.

Molla Mustafa Barzani kimdir?

Molla Mustafa Barzani, ABD’nin bir numaralı adamı Kissinger’in koruması altında ölen adamdı.

İbrahim Güçlü’nün “Bizim liderimiz” dediği Mesut Barzani adlı şahsın babasıydı.

DDKO adlı örgütün bazı şubeleri, Irak KDP’nin şubesi gibi hareket ediyordu.

DDKO adlı örgütün bir diğer ilişkide olduğu ülke İsveç’ti.

12 Mart 1971 sonra bu örgütün üyelerinin bir kısmı İsveç’e gitmiş, bu ülkenin vatandaşı olmuştu.

Ayrıca bugün, şunu sormak gerekir sanırım:

Türk ve Türkiye düşmanlığı yapan bölücü örgütlerde yöneticilik ya da liderlik yapanlardan kimler İsveç, Almanya, İsviçre, Danimarka, Hollanda, Fransa vatandaşı olmuş, bu ülkelerin kimliklerini taşımaktadır?

Bir diğer kimlik dağıtma olayı da Barzani tarafından yapılmaktadır.

12.10.2005 tarihli Birgün gazetesinde “Barzani, Türkiye’deki Kürtlere nüfus cüzdanı dağıtıyor” başlıklı haber özetle şöyledir:

AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Nisan 2005’te İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun yanıtlaması için verdiği soru önergesinde şöyle dedi:

“Hakkari ve civarında yaşayan vatandaşlarımıza, Irak’ın kuzeyinde yaşayan peşmergelerin liderlerince, sözde Kürdistan Devleti kimliği verilmekte olduğu bilgileri doğru mudur? Bu bilgi doğruysa, şu ana kadar kaç kişiye verilmiştir? Bu çalışmaların arkasındaki güçler kimlerdir? Bu tip çalışmaların önüne geçmek için neler yapacaksınız?”.

Turhan Çömez’in bu soru önergesine sekiz ay geçmesine rağmen yanıt verilmedi.

Türk kimliğine gerek duyulmadan Barzani adlı şahsın dağıttığı kimlikle Irak’a rahatlıkla gidilebiliyor.

Barzani adlı şahsın Türkiye’nin içişlerine nasıl karıştığı bir başka konuyla daha ortaya çıktı.

Kuzey Irak’ın Erbil şehrinde bulunan Selahaddin Üniversitesi’ne Türkiye’nin Güneydoğu illerinde yaşamakta olan gençlerden başvuru yapan 2 bin öğrenciden 250’sinin talebi olumlu karşılanmış ve bu üniversitede okumaya başlamış.

Bu üniversitede okuyanlardan 62 tanesi Şemdinli ilçesinden.

Şemdinli olayları, peşmerge kıyafetli (!) Barzani adlı şahsın) Beyaz Saray’da Bush tarafından kabul edildiği 2005 yılının Ekim ayından hemen sonra meydana geldi.

Irak KDP lideri Barzani adlı şahıs, bu öğrencilere 50 ila 100 dolar arasında burs veriyor, ayrıca ev ve temel ihtiyaçları karşılanıyor.

Türkiye sınırdan Barzani adlı şahsın verdiği kimlikle Kuzey Irak’a gidiliyor, Barzani adlı şahsın verdiği parayla üniversitede okunuyor. Barzani adlı şahıs, bu şahısların ev ve ihtiyaçlarını da karşılıyor.

Peki Barzani adlı şahıs kendisine nereyi üs olarak seçmiş?

Selahaddin şehrini. Barzani adlı şahıs Bağdat’a gitmiyor. Bütün işlerini Selahaddin adlı şehirden yönetiyor ve “Bütün Kürdistan için çalışıyorum”, diye açıklama yapıyor.

Barzani ve Talabani adlı şahısların Ankara’da temsilcilikleri var. Bu temsilciliklerin kapılarında asılan tabelalarda acaba ne yazıyor?

***

Kuzey Irak’ta Barzani adlı şahsın denetimindeki bölgede üs kurmuş bulunan PKK adlı Türk ve Türkiye düşmanı örgüt militanlarına Barzani adlı şahıs tarafından barınma olanakları sağlanıyor. Ayrıca, yeni kabul edilen Irak Anayasası’nın 22. maddesiyle “mülteci” gözüyle bakılarak korunuyor.

Başka nasıl korunuyor?

Uyuşturucu, insan, akaryakıt ve sigara kaçakçılığına izin vererek.

Buralardan elde edilen paralarla Türk ve Türkiye düşmanlığı yapılıyor.

Türk ve Türkiye düşmanı örgütler başka nasıl korunuyor?

Silah, mayın, bomba ve cephane verilerek. Verilen bu silahlar Türk ve Türkiye’ye karşı kullanılıyor. Peki bunları kimler sağlıyor?

Barzani ve Talabani adlı şahıslar tarafından.

Bunları Türk kamuoyu bilgilensin diye yazdım.

Türk ve Türkiye düşmanları tarafından İstanbul Beylikdüzü’nde 18 Kasım 2005 tarihinde, uzaktan kumandayla patlatılan bomba sonucu ağır yaralanan Ömer Akçura (22), tedavi gördüğü hastanede öldü.

21 Kasım 2005 günü, Türk ve Türkiye düşmanları tarafından yapılan saldırı sonucu yurtsever Türk askeri Okay Pehlivan, Mardin’in Midyat ilçesi kırsalında alçakça öldürüldü.

23 Kasım 2005’te, Öğretmen Adnan Çelik, Mardin’in Nusaybin ilçesinde öldürüldü.

25 Kasım 2005’de Yiğit Yurtsever Türk askeri İlkar Özkan Diyarbakır’da öldürüldü.

27 Kasım 2005’te, Türk ve Türkiye düşmanları tarafından Halil Meşe ile Metin Budak, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde öldürüldü.

Bu yurtsever Türk gençleri ve vatandaşları Türk tarihinin unutulmazları arasına girdi.

Onları unutmayacağız.

Türk ve Türkiye düşmanlarını tanıyın. Ona göre hareket edin.

Türk ve Türkiye düşmanı olan herkese karşı çoluk-çocuk kim varsa herkes tepkisini dile getirmelidir. Eğer tepkilerinizi dile getirmezseniz bu ve buna benzer olaylar yarın sizin veya bir yakınınızın da başına gelebilir.

Türk’e ve Türkiye’ye kim nerede hizmet ediyor, görev yapıyorsa onların yanındayız. Onların destekçisiyiz.

http://www.turksolu.com.tr/96/feyizoglu96.htm

..

27 Kasım 2014 Perşembe

TÜRKİYEDE ŞEHİT HABERİNİN GİTMEDİĞİ KÖY VE KASABA KALMADI


TÜRKİYEDE  ŞEHİT HABERİNİN GİTMEDİĞİ KÖY VE KASABA KALMADI

OSMAN PAMUKOĞLU
HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ
GENEL BAŞKANI



19 Ekim 2011'de Hakkari Çukurca'da gerçekleşen hain saldırıda şehit olan 24 askerimizi saygıyla, sevgiyle ve minnetle anıyoruz.
Ruhlarınız şad olsun. Bu vatan size minnettar
Hakkari'de hain saldırı: 24 şehit
Giriş Saati : 19.10.2011 11:07:20
Çukurca'da gece saat 01:00'de baskın düzenleyen PKK'lı teröristler uzun namlulu tüfek ve roketatarlarla saldırdı. Sabahın ilk ışıkları ile yüreğimizi yakan tablo ortaya çıktı: Çukurca' daki saldırılarda 24 asker şehit oldu, 18 asker de yaralandı...
Aynı anda 8 ayrı PKK grubu saldırdı
Hakkari'ye bağlı Çukurca ilçesinin Keklikdere bölgesinde ve Çukurca ilçe merkezinde konuşlu birliklere 8 ayrı PKK grubu tarafından saldırı düzenlendi. Gece saat 01.00 sıralarında başlayan saldırı sonucu çıkan çatışma sabah saatlerine kadar sürdü.
Teröristler tarafından gece saatlerinde emniyet ve jandarma binalarına yönelik gerçekleştirilen saldırıların bilançosu sabah saatlerinde ortaya çıktı. Gece saatlerinde başlayan saldırılarda 24 askerin şehit olduğu, 18'inin yaralandığı belirtildi.

200 PKK'LI SALDIRDI

PKK'lı teröristler, önce Çukurca ilçe merkezindeki polis ve askeri alanlara, ardından da sınırın sıfır noktasında bulunan askeri birlik ve karakollara saldırı düzenlediği belirtildi. İlçe merkezi ile karakollara yapılan saldırının 200 kişilik bir PKK'lı grup tarafından gerçekleştirildiği öğrenildi.

ÇATIŞMA SONRASI İLK GÖRÜNTÜLER

TÜRK ASKERİ IRAK TOPRAKLARINDA

Gece başlayan ve sabahın ilk ışıklarına kadar süren çatışmaların ardından PKK'lı grubun özel birlikler tarafından takibe alındığı, 2 ayrı nokta sağlanan sıcak temasın ardından da Özel birliklerin bu iki noktadan sınırı geçerek Irak topraklarına girdikleri belirtildi.

ÇUKURCA'YA GİRİŞ-ÇIKIŞLAR KONTROL ALTINDA

Gece başlayan ve sabahın ilk ışıklarına kadar süren çatışmaların ardandan Çukurca ilçe merkezine giriş ve çıkışlar da kontrol altına alındı.

KAZAN'DA OPERASYON

Bu arada en çok kayıpların olduğu Işıklı bölgesinde bulunan Kekliktepe ile yine sınırın sıfır noktasında bulunan Kazan vadisi ve Sabır Dağı bölgelerinde de yoğun bir operasyon sürdürülüyor. Kobra tipi helikopterlerin havadan destek sağladığı operasyon özel birlikler tarafından yürütüyor.

PKK'LILARIN KAÇIŞ GÜZERGAHI, ASKERİ BİRLİKLER TARAFINDAN TOP ATEŞİ ALTINA ALINDI

Hakkari'nin Çukurca ilçesinde düzenlenen hain saldırının ardından, PKK üyelerinin kaçış güzergahı askeri birlikler tarafından top ateşi altına alındı.
Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki hain saldırının ardından, PKK üyelerinin kaçış güzergahı askeri birlikler tarafından top ateşi altına alındı. Hava ve kara operasyonları sürerken, güvenlik önlemlerinin en üst seviyeye çıkarıldığı ilçeye giriş ve çıkışlar kontrol altında tutuluyor. Saldırıda mermilerin isabet ettiği birçok ev zarar görürken, ilçe halkının endişeli bekleyişi devam ediyor.

ORGENERAL ÖZEL BÖLGEDE

Bu arada saldırının ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve kuvvet komutanları, olay yerinde incelemelerde bulunmak üzere bölgeye geldi.
18 yıl aradan sonra en kanlı ikinci baskın
Giriş Saati : 19.10.2011 11:07:20
Dün gece PKK terör örgütünün Hakkari Çukurca'da emniyet ve jandarmaya yönelik düzenlemiş olduğu hain saldırıda 26 güvenlik gücünün şehit olduğu bildirildi.
SALDIRIDA AĞIR SİLAHLAR KULLANILDI
PKK'lı terörist grubu saat 01.00 sıralarında Çukurca'da güvenlik güçlerinin bulunduğu binaları uzun namlulu silahlarla yoğun ateş altına tuttu. Teröristlere polis ve askerler de anında karşılık verdi. Ağır silahların kullanıldığı ilçe merkezindeki çatışma 30 dakika aralıksız devam etti.
ÇATIŞMALAR DEVAM EDİYOR
Bölgede sıcak çatışmanın devam ettiği belirtilirken, gelen şehit haberleri üzerine Türkiye teröre en ağır kayıplarından birini daha verdi.
SİLVAN SALDIRISINDA 13 ASKER ŞEHİT VERMİŞTİK
Son zamanlarda hain saldırlarını sıklaştıran PKK terör örgütü yakın zamandaki en kanlı baskınını 15 Temmuz'da Silvan saldırısında gerçekleştirmişti. Bu saldırıda 13 asker şehit olurken 7 asker de yaralanmıştı.
33 ER SONRASI EN KANLI BASKIN
PKK'ya verdiğimiz en ağır kayıplardan biri de 1993 yılında gerçekleştirilen 33 erin şehit düştüğü Bingöl saldırısı olmuştu. Tarihte kara gün olarak yerini alan Bingöl saldırısı sonrası bu sabah Hakkari'den gelen haber, bugünü teröre verdiğimiz en ağır kayıplardan biri olarak tarihe geçti.
SABAH Haberler Gündem Haberleri18 yıl aradan sonra en kanlı ikinci baskın

24 kahramanımızın isimleri belli oldu

Giriş Saati : 19.10.2011 11:17:30
Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki terör saldırısında şehit olan askerlerin isimleri belli oldu.
İçişleri Bakanlığı Basın Müşavirliği'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, şehitlerin isimleri şöyle:
''Jandarma Üsteğmen Murat Bek (Yozgat), Jandarma Kıdemli Başçavuş İbrahim Geçer (Konya), Piyade Astsubay Bilal Özcan (İstanbul), Piyade Uzman Çavuş Halil Özdoğru (Sinop), Piyade Uzman Çavuş Mustafa Aslan (Çorum), Piyade Uzman Onbaşı Reşit Eracan (Elazığ), Piyade Çavuş Koray Özel (Adana), Piyade Çavuş Yunus Yılmaz (Ankara), Piyade Çavuş Birol Elmas (Sakarya), Piyade Onbaşı Mesut Cengiz (Hatay), Piyade Onbaşı Mesut Kazanç (Erzurum), Piyade Onbaşı Yavuz Çoban (Aksaray), Piyade Onbaşı Fikret Özer (Samsun), Piyade Onbaşı Hüseyin Güldal (Kocaeli), Piyade Onbaşı Soner Ateşsaçan (Artvin), Jandarma Er Eyüp Çolakoğlu (İstanbul), Piyade Er İdris Çam (Kahramanmaraş), Piyade Er Fevzi Kazak (Gaziantep), Piyade Er Mehmet Çetin (Aydın), Piyade Er Süleyman Kalkan (Isparta), Piyade Er Ahmet Tunçer (Bitlis), Piyade Er Mehmet Ağgedik (Elazığ), Piyade Er Ramazan Akın (Ağrı), Piyade Er Ufuk Bozkurt (Kırklareli)''

''AH BEN KIZANIMA, YAVRUMA DOYMADIM"

Hakkari'nin Çukurca ilçesinde teröristlerle girilen çatışmada şehit olan Piyade Er Ufuk Bozkurt'un Kırklareli'nin Vize ilçesine bağlı Çakıllı beldesindeki evinde hüzün yaşanıyor.
Pınarhisar Kaymakamı ve Vize Kaymakam Vekili Mevlüt Özmen, Vize Garnizon Komutanı Jandarma Albay Hasan Basri Küçük, Vize Belediye Başkanı Selçuk Yılmaz ve askeri yetkililer, sağlık görevlileri ile birlikte gittikleri şehidin Çavuşköy'de yaşayan babası Fedai Bozkurt'a acı haberi verdikten sonra Çakıllı beldesindeki yaşayan annesi Naciye Kösem'i de ziyaret ettiler.
Oğulunun şehit haberini alan anne Naciye Kösem, fenalık geçirmesi üzerine ambulansla Vize Devlet Hastanesine kaldırıldı.
Şehidin anneannesi Sebahat ve dedesi Halim Kösem'e sağlık ekipleri tarafından sakinleştirici iğne yapıldı. Sebahat Kösem, feryat ederek, ''Zor ayrılık bu. Torunuma doymadan ellerimle büyüterek askere gönderdim. Ah ben kızanıma, yavruma doymadım. Ona kıyanların elleri kırılsın. Ben askere gönderdikten sonra torunumu 4 kez görebildim. Biri birimize hasret gittik'' diye gözyaşı döktü.
Bu arada şehit yakınlarını ziyaret eden Tekirdağ'ın Saray Kaymakamı Gülihsan Yiğit de şehit dedesi Halim Kösem'e sarılarak, birlikte ağladı.
Şehidin evine Çakıllı Belediyesi tarafından Türk bayrağı asıldı.

15 GÜN ÖNCE İZNE GELEREK NİŞANLANDI

Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki terör saldırısında şehit olan Uzman Çavuş Reşit Ercan'ın (25), Elazığ'ın Kovancılar ilçesine bağlı Yarımca beldesindeki evinde yas var.
Fatih Mahallesi'ndeki iki katlı kerpiç evde yaşayan aileye, Ercan'ın şehit olduğu haberi askeri yetkililer tarafından verildi.
Ercan'ın oturduğu eve büyük bir Türk bayrağı asılırken, şehidin eve gelen bazı yakınları baygınlık geçirdi.
Kovancılar Kaymakamı Selçuk Aslan da eve gelerek şehit Ercan'ın babası İsrafil Ercan'a başsağlığı diledi.
6 çocuklu ailenin en küçüğü olduğu belirtilen Ercan'ın 15 gün önce izne geldiği, izindeyken amcasının kızıyla nişanlandıktan sonra Çukurca'ya döndüğü öğrenildi.

BABA EVİNE ATEŞ DÜŞTÜ

Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki hain terör saldırısında şehit olan Uzman Çavuş Halil Özdoğru'nun (41), Sinop'taki baba evine ateş düştü.
Sinop Garnizon Komutanı Jandarma Albay Mehmet Erkan Arıkan, Uzungürgen köyünde yaşayan ailesine oğullarının şehit olduğu haberini verdi.
Acı haberi duyan şehit uzman çavuşun yakınları fenalık geçirdi. 5 kardeşin ikincisi olan şehit Uzman Çavuş Özdoğru'nun Çukurca'dan önceki görev yerinin Afganistan olduğu ve kısa süre önce Çukurca'ya gittiği öğrenildi.
Güçlükle ayakta durduğu gözlenen şehidin babası Osman Özdoğru, oğluyla en son bir ay önce görüştüğünü belirterek, ''Vatan sağolsun, Allah geride kalan askerlerimize uzun ömürler versin, terörle mücadele gücü versin'' dedi.
Oğlunun kısa süre önce memleketi Sinop'a izne geldiğini ifade eden anne Şehriye Özdoğru da, ''Oğlum Afganistan'da görevliydi. Yeni gelmişti Afganistan'dan. İzne geldiğinde az kaldı, daha doyamadan yeni görev yeri Hakkari'ye gitti, şimdi şehit oldu'' diyerek ağıt yaktı.
Şehidin evli ve 3 çocuk babası olduğu, ailesinin ise kent merkezindeki askeri lojmanlarda yaşadığı öğrenildi.

ŞEHİT ER MEHMET AĞGEDİK'İN ELAZIĞ'DAKİ EVİNDE YAS VAR

Hakkari'nin Çukurca ilçesindeki terör saldırısında şehit olan er Mehmet Ağgedik'in (21) Elazığ'daki evinde yas var.
Ağgedik'in şehit olduğu haberi 8. Kolordu Komutanlığından askeri yetkililer tarafından, Olgunlar Mahallesi Atatürk Caddesi'nde yaşayan ailesine verildi.
Şehit haberinin duyulmasının ardından komşuları tarafından apartmana Türk bayrakları asılırken evi ziyaret eden bazı yakınları fenalaştı.
Ağgedik'in babası Bekir Ağgedik, gazetecilere yaptığı açıklamada, ''Vatan sağolsun ne yapalım başka bir şey yok'' dedi.
En son pazartesi günü görüştüğü oğlunun 8 aylık asker olduğunu ifade eden Ağgedik, ''Milletimizin başı sağ olsun ne yapalım. Yeter bu artık'' diye konuştu.
Ağgedik'in 3 kardeşin en büyüğü olduğu, askere gitmeden önce bir avukatın yanında çalıştığı, yaz mevsiminde Ağın ilçesinde dedesine tarlada yardım ettiği öğrenildi.

SAMSUNLU ŞEHİDİN EVİNE ATEŞ DÜŞTÜ 

Hakkari'nin Çukurca ilçesinde şehit düşen Piyade Er Fikret Özer'in Samsun'da bulunan baba evine ateş düştü. Çukurcu'da teröristlerin hain saldırısı sonucu şehit düşen 90/1 tertip 8 aylık asker Piyade Er Fikret Özer'in, Samsun'un Atakum ilçesi Esenevler Mahallesi'nde ikamet eden ailesi acı haberle yıkıldı. Garnizon Komutanlığı yetkilileri, saat 13.30 sıralarında Özer ailesinin evine giderek, acı haberi verdi.
Şehit askerin evine giden Vali Yardımcısı Haluk Şimşek, Atakum Kaymakamı Salim Demir, Atakum Müftüsü Adem Sayılır, baba Celal Özer'e taziyelerini bildirdiler. Müftü Sayılır, şehit için dua okudu. Anne
İnci Özer ise, oğlunun şehit olduğu haberini misafir olarak gittiği yerde aldı. Bunun üzerine eve gelen İnce Özer gözyaşlarına boğuldu. İki kızı ve bir oğlu olan baba Celal Özer, tek oğlunu şehit vermenin acısıyla gözyaşlarına boğuldu. Oğluyla en son dün akşam telefonda görüştüğünü belirten baba Özer, "'Göreve çıkacağız baba. 8 gün arayamam' dedi. Oğlum 8 aylık askerdi. Aziz Türk milleti sağ olsun. Dostlar sağ olsun. Hainlere fırsat vermesinler. Hainlerin bir an önce işini bitirsinler" diye konuştu.
Ağabeylerinin şehit haberini okulda alarak eve gelen Buket (17) ve İrem (14) de kardeşler gözyaşlarına boğuldu. Bekar olduğu öğrenilen şehit askerin babasının Kuzey Irak'ta çalıştığı ve Türkiye'ye Ramazan Bayramı'nda döndüğü öğrenildi. Şehit Fikret Özer'in evinin balkonuna dev bir Türk bayrağı asıldı. Şehidin akrabası ve en yakın arkadaşlarından Sinan Erbil, "Allah ailesine sabır versin. Sözü özü bir, çok dürüst ve efendi bir arkadaşımızdı. Hiç kimseyi kırmaz ve kötü söz söylemezdi. Acımız büyük" şeklinde konuştu.

TERHİSİNE 5 AY KALMIŞTI

21 yaşındaki jandarma komando onbaşı Yavuz Çoban'ın, memleketi Aksaray'daki baba ocağına ateş düştü. Şehit onbaşı Çoban'ın terhisine 5 ay kaldığı öğrenildi.
Şehit jandarma komando onbaşı Yavuz Çoban'ın acı haberi, ailesine Aksaray İl Jandarma Komutanlığı'nda görevli subaylar tarafından sağlık ekibi eşliğinde verildi. Oğlunun şehit olduğunu öğrenen 4 çocuk annesi 50 yaşındaki Dürdane Çoban, sinir krizi geçirdi. Dürdane Çoban, hazırda bulunan sağlık görevlileri tarafından sakinleştirilmeye çalışıldı. Şehit Çoban'ın kamyon şoförü olan babası 50 yaşındaki Ekrem Çoban'ın ise işte olduğu belirtildi.
Askerden önce şoförlük yapan ve terhisine 5 ay kalan şehit Yavuz Çoban'ın, bekar olduğu, kız kardeşinin nişanlısı er Cengiz Ertuğrul'un ise Hakkari'de vatani görevini yaptığı öğrenildi. Şehit Çoban'ın cenazesinin yarın Aksaray'da toprağa verilmesi bekleniyor.
ADANA YASA BOĞULDU
Jandarma Er Koray Özel'in acı haberi, memleketi Adana'nın Feke İlçesi'ndeki ailesini yasa boğdu.
Feke'ye bağlı Süphandere Köyü'nde oturan ve terhisine 50 gün kaldığı öğrenilen Jandarma Er Koray Özel'in şehit olduğu haberini sabah saatlerinde alan anne 43 yaşındaki Elif Özel, sinir krizi geçirdi. 2 çocuğundan erkek olanını kaybeden Elif Özel'e eve gelen sağlık ekipleri müdahale etti. Sakinleştirici iğne yapılan Özel'i yakınları teselli etmeye çalıştı.
Orman işçisi olan baba 47 yaşındaki İdiris Özel'in ise bölgenin ormanlık alanında çalıştığı öğrenilince, yakınları acı haberi vermek için yanına gitti. Bu arada şehidin tek katlı ahşap evinine gelen yakınları ve köylüler ise teröre tepki gösterdi.
Feke Kaymakamlığı'na vekalet eden Saimbeyli Kaymakamı Mustafa Çiftçiler, Feke Garnizon Komutanı Jandarma Yüzbaşı Akgün Baydar, Feke Belediye Başkanı MHP Ahmet Sel de eve gelerek aileye taziye dileklerinde bulundu.

"YAVRUM, KUŞUM ÖLDÜ MÜ?"

Hakkari'nin Çukurca İlçesi'nde PKK'lı teröristlerin ağır silahlarla düzenlediği saldırı sonrasında çıkan çatışmada şehit düşen 21 yaşındaki jandarma komando er Süleyman Kalkan'ın acı haberini alan Isparta'nın Yalvaç İlçesi'ndeki ailesi gözyaşlarına boğuldu. Anne Şerif Kalkan, "Yavrum, kuşum öldü mü? Ben 'Hakkari'ye gitme' dedim. Böyle olacağını biliyordum" diye feryat etti.
Çukurca'da PKK terör örgütnün düzenlediği saldırıda şehit düşen jandarma komando er Süleyman Kalkan'ın şehit haberini Yalvaç'ın Sücüllü Beldesi'nde oturan ailesine, İlçe Garnizon Komutanı Jandarma Üsteğmen Hakan Güler, Müftülük'ten bir din görevlisi ve sağlık ekipleriyle birlikte verdi. Kalkan Ailesi'nin oturduğu Harmanyeri Mahallesi'ne giden Güler ve beraberindekiler, sokakta komşularıyla birlikte oturan anne Şerif Kalkan'a şehit haberini verdi. Oğlunun şehit düştüğünü o anda öğrenen Şerif Kalkan, "Yavrum, kuşum öldü mü? Şimdi bana kim kanat gerecek? Yavrum Süleyman'ım. Ben 'Hakkari'ye gitme' dedim. Böyle olacağını biliyordum" diye feryat etti. Sinir krizi geçiren anne Kalkan'a sağlık ekipleri müdahale etti.
Kendisine sakinleştirici vermek isteyen sağlık ekiplerine izin vermeyen acılı kadın, kendini yerden yere attı.
Şehit er Süleyman Kalkan'ın kardeşleri 18 yaşındaki İlknur, 15 yaşındaki Ayşe, 13 yaşındaki Burcu ve 10 yaşındaki Murat da gözyaşlarına boğuldu.
Torunu ile aynı ismi taşıyan Süleyman Kalkan ise terörü lanetledi. Oğlu İsa Kalkan'ın 8 yıl önce vefat ettiğini belirten Süleyman Kalkan, "Sabah uyandığımda haberlerde şehitler olduğunu duydum. İçime torunumun şehit olduğu kuşkusu düşmüştü. Ben torunumu yetim büyüttüm. Böyle olsun diye mi büyüttüm?" dedi.
Diğer yandan, şehidin evine ve beldenin birçok yerine Türk bayrakları asıldı.

TERHİSİNE 1,5 AY KALA ŞEHİT DÜŞTÜ

Hakkari'nin Çukurca ilçesinde şehit olan askerlerden Gaziantepli Fevzi Kazak'ın baba ocağına ateş düştü.
Şehadet haberini alan Kazak ailesi sinir krizleri geçirdi. Şehit askerin terhisine de yaklaşık 1,5 ay kaldığı öğrenildi.
24 askerin şehit düştüğü saldırıda, acı haberlerden biri de Gaziantep'i vurdu. Şehitk'mil ilçesine bağlı Zeytinli mahallesinde 133 nolu sokakta oturan Kazak ailesine, çocuklarının şehit olduğu haberi askeri yetkililer tarafından verildi.
Evin önünde sağlık ekipleri ve emniyet güçlerinin de hazır bekletilirken, acı haberi alan aile üyeleri sinir krizleri geçirdi. Anne Fatma Kazak, evin penceresinden askeri yetkilileri görünce gözyaşlarına boğularak feryat etti. Bu sırada evin önünde şehit askerin kardeşleri de emniyet güçleri tarafından güçlükle sakinleştirildi. Sağlık ekipleri tarafından da evin önünde hazır bekletilen ambulanslarda, şehidin yakınlarına sakinleştirici iğne yapıldı.
Öte yandan, 8 kardeşten en büyüğü olduğu öğrenilen şehit askerin ailesinin, Karpuzkaya köyünden Gaziantep'e yeni göç ettikleri, baba Mehmet Kazak'ın da ailesinin geçimini sağlamak için inşaatlarda bekçilik yaptığı öğrenildi.

ŞEHİDİN DRAM DOLU HAYATI

Hakkari'nin Çukurca ve Yüksekova ilçesinde düzenlenen terör saldırısında şehit olan Nazillili Er Mehmet Çetin'in şehit haberinin ardından dram çıktı. Bir yıl önce askere uğurladıkları oğullarının şehit haberini elektrik ve suyun olmadığı baraka evlerinde alan şehidin ailesi acı haberle yıkıldı.
Hakkari'nin Çukurca ve Yüksekova ilçesinde düzenlenen terör saldırısında şehit olan Er Mehmet Çetin'in (21) şehit haberi Nazilli'ye 18 kilometre uzaklıkta bulunan Beğerli köyüne ulaştı. Nazilli Garnizon Komutanı Yarbay Ekrem Turhan ve İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Seydi Salman ile birlikte sağlık görevlileri eşliğinde köye gelen Nazilli Kaymakamı Mehmet Okur, şehidin ailesine acı haberi vermek için köyden 4 kilometre yüksekte dağlık arazide bulunan şehidin baba ocağına geldi. 5 kardeşten en küçüğü olan Mehmet Çetin'in annesi ve babasının elektriği ve suyu olmayan bir barakada çobanlık yaparak geçindiğini gören Kaymakam Okur'un üzüntüsü bir kat daha arttı.
Kaymakam Okur ve askeri yetkilileri karşısında gören baba Bekir ve anne Şerife Çetin çifti, oğullarının şehit olduğunu anlayınca büyük bir şok yaşadı. Sağlık ekipleri ve Kaymakam Okur'un sakinleştirmeye çalıştığı acılı anne baba, oğullarının askerliğinin bitmesine 100 günden az kaldığını belirtti.

ÇORUM'A ŞEHİT ATEŞİ DÜŞTÜ

Hakkari'nin Çukurca ilçesinde sınırdaki askeri birliğe PKK'lı teröristler tarafından düzenlenen saldırıda şehit olan 27 yaşındaki Uzman Çavuş Mustafa Aslan'ın Çorum'daki baba evine ateş düştü.
Çorum'un Konaklı Beldesi nüfusuna kayıtlı olan Şehit Uzman Çavuş Mustafa Aslan'ın kayınpederinin oturduğu Merkez Gülabibey Mahallesi Cumhuriyet Caddesi numara 23'de bulunan evine giden Yarbay Selçuk Sazak ve diğer askeri yetkililer, daha sonra anne ve babasının oturduğu Harmanlar 2. sokağa gitti. Baba Ali Aslan (50) ve anne Saniye Aslan'a (47) Jandarma Komutanlığı'nda görevli subaylar tarafından oğullarının şehit olduğu haberi verildi. Şehit haberini alan aile sinir krizleri geçirdi. Yakınları aile
fertlerini teskin etmeye çalışırken, sağlık ekipleri fenalaşan anne ve babaya müdahale etti. Ali ve Saniye Aslan'ın üç çocuğundan en büyüğü olan Mustafa Aslan'ın baba ocağına yakınları ve akrabaları akın etti ve eve Türk bayrağı asıldı.
Şehit Uzman Çavuş Aslan'ın Evli ve Zeynep ile Efe isminde iki çocuk babası olduğu öğrenildi.

SAKARYALI BİROL ELMAS'IN EVİNE ACI HABER ULAŞTIRILDI

Hakkari Çukurca'daki terör saldırısında şehit olan askerlerden birinin Sakaryalı Jandarma Çavuş Birol Elmas olduğu bildirildi.
Elmas'ın, Adapazarı ilçesi Karakamış mahallesindeki evine acı haber ulaştırıldı. Acı haber, Sakarya Merkez Komutanı Albay Kutluay Önay tarafından anne Mübyen Elmas'a verildi. Anne Elmas, haberi alınca sinir krizleri geçirdi, kendisini yerden yere attı. Mübyen Elmas, bayılması üzerine sağlık görevlileri tarafından sedyeye alınarak ambulansla hastaneye götürüldü.
Birol Elmas'ın askerliğini tamamlamasına 120 gün kaldığı öğrenildi. Birol Elmas'ın Kocaeli'de çiftçilik yaptığı kaydedildi. Elmas'ın, biri kız üç kardeş, kardeşlerinden birinin engelli olduğu, babasını da daha önce kaybettiği öğrenildi.

İSKENDERUNLU ERİN BABA OCAĞINA ATEŞ DÜŞTÜ

Hakkari'de şehit düşen İskenderunlu er Mesut Cengiz'in baba ocağına ateş düştü.
Şehit haberinin duyulmasından sonra Hatay'ın İskenderun ilçesine bağlı Denizciler beldesindeki Mesut Cengiz'in baba ocağına ziyaretçi akını yaşandı.
Denizciler'de oturan baba Ahmet Cengiz ile anne Sultan Cengiz'e acı haberi askeri yetkililer verdi.
İskenderun Kaymakamı Ali İhsan Su, Denizciler Belediye Başkanı Esabil Soydan ve askeri ve mülki yetkililer ile vatandaşlar acılı aileyi ziyaret etti.
Sinir krizi geçiren şehit yakınlarına sağlık ekipleri müdahale etti. Şehidin evinin önünde bir ambulans ile sağlık ekibi bekletiliyor.

KONYALI ASTSUBAY GERİDE 2 ÇOCUK BIRAKTI

Hakkari'nin Çukurca ilçesinde dün gece düzenlenen hain saldırıda şehit düşenlerden Astsubay Başçavuş İbrahim Geçer'in Konya'nın Akşehir ilçesine bağlı Yazla kasabasındaki evine acı haber ulaştı.

Çukurca'da görev yapan Komando Astsubay Başçavuş İbrahim Geçer'in de timiyle birlikte teröristlerle çarpışırken şehit düştüğü haberi Konya'nın Akşehir ilçesine bağlı Yazla kasabasında yaşayan annesi Fatma Geçer'e askerler tarafından verildi. Gözyaşlarını tutamayan annenin, "Kurbanı 10 gün önce kutladık, oğlumuzu vatana kurban verdik" dediği öğrenildi.
Babası 2 yıl önce vefat eden 36 yaşındaki şehit İbrahim Geçer'in eşinden ayrıldığı, Mehmet Batuhan (17) ve Murat Geçer (14) isimli iki oğlunun olduğu ve yurt dışında yaşadığı öğrenildi. Şehidin yakınları acı haberi alır almaz gözyaşlarını tutamazken, "Nutkumuz tutuldu, söyleyecek bir şey yok" dediler. Şehidin annesinin kasabada oturduğu ev Türk bayraklarıyla donatıldı.

ŞEHİT ÜSTEĞMENİN BABA OCAĞINA ATEŞ DÜŞTÜ

Hakkari Çukurca'da terör örgütü PKK üyeleri ile girilen çatışmada şehit düşen Üsteğmen Murat Bek'in Yozgat'taki baba ocağına ateş düştü.

HABERİ ALAN ŞEHİT ANNESİ FENALIK GEÇİRDİ


Üsteğmen Murat Bek'in şehit düştüğü haberini ailesine İl Jandarma Komutanlığında görevli Binbaşı Süleyman Gürz, İl Müftüsü Nuh Korkmaz birlikte verdi. Yozgat'ın Söğütlüyayla köyünde ikamet eden şehidin annesi Elmas Bek, askeri araçların evinin önünde durduğunu görünce feryat etti. Ağlayarak askerlere sarıldıktan sonra yere yığılan anne Elmas Bek'e sağlık görevlileri müdahale etti. Sağlık görevlileri ilaçlarını vererek kalp hastası baba Abdullah Bek'i de sakinleştirmeye çalıştı. Anne Elmas Bek, "Yavrum nerede? Yavrum bu şekilde mi gelecektin? Senin yerine ben ölseydim" diye ağıtlar yaktı.
Nişanlı olduğu öğrenilen Üsteğmen Murat Bek'in yakın zamanda evlenmeye hazırlandığı belirtildi.

ACI HABER EYÜP ÇOLAKOĞLU'NUN AVCILAR'DAKİ EVİNE ULAŞTI

Hakkari'deki terör saldırısında şehit olan 26 asker arasında yer alan Eyüp Çolakoğlu'nun İstanbul'daki ailesi, acı haberle yıkıldı. 

Eyüp Çolakoğlu'nun şehit olduğu haberi, askeri yetkililer tarafından İstanbul Avcılar'da oturan aileye ulaştırıldı. Şehidin ailesi, gelen acı haberle adeta yıkıldı. Binaya Türk bayrağı asılırken, evin önünde ambulanslar hazır bekletiliyor.
SABAH Haberler Gündem Haberleri 24 kahramanımızın isimleri belli oldu

..