Suriye Politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suriye Politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2017 Çarşamba

AKP'nin Savunulamayan Suriye Politikası!



AKP'nin Savunulamayan Suriye Politikası!



Özcan Yeniçeri
12 EYLÜL 2012 ÇARŞAMBA

Hele hele bir yerde tarafların elleri birbirinin boğazında ise onların ellerini birbirinin boğazından çektirmek öncelikli strateji olmalıdır. Taraflardan birinin ellerini diğerini boğması için güçlendirmek hem ahlaki hem de insani değildir.

On yıla yakın süren Irak-İran arasında daha doğrusu Saddam/Humeyni arasındaki savaş unutulup gitti. Bu savaş sırasında milyonlarca Müslüman öldü. İslam beldeleri harap oldu. Kaynaklar kayboldu. Ocaklar söndü.

Suriye'de Müslümanların birbirlerine kan banyosu yaptırdığı iç savaş İran ve Irak arasındaki savaşın tam da simetriğidir. Kökleri de Erdoğan'ın tersinden okuduğu gibi "Kerbala vakası" na kadar uzanmaktadır.

Suriye'deki savaşta da sonuçta yüz binlerce Müslüman ölecek, kentler yakılıp/yıkılacak, taraflar arasına kan ve kin davası girecek ve taraflar birbirlerini öldürmek için kendilerinde güç bulamayınca da sona erecektir. Ölen öldüğüyle, öldüren katilliyle, yıkılan harap olduğuyla, yakılanlar da yok olduklarıyla kalacaktır!

Vekâlet Savaşları

Savaşanlar yönünden bu tür kanlı kavgaların galibi yoktur. Zira Ortadoğu'da toplumlar kendileri adına ve hesabına savaşmazlar. Bu bölgede daha önce yapılmış halen de yapılan savaşların tamamına yakını vekâlet savaşlarıdır.

Soğuk savaş döneminde bölgedeki ülkeler arasında yapılıyor gibi görülen savaşlar gerçekte ABD ile SSCB adına yapılıyordu! Bugün Suriye'deki savaş da BOP ve müttefikleri adına muhalif güçler ile Rusya/Çin/İran adına "Esat güçleri" nin karşı karşıya geldiği bir savaştır. Suriye'de savaşla ilgili olarak somut gerçek şudur: ABD/İsrail istemese savaş olmaz, Rusya istemezse savaş sürmez!

Son doksan beş yıldır Ortadoğu bölgesinde yapılan bütün savaşlar; İsrail'in güvenliğinin sağlanmasına, Batı ülkelerine yönelik enerji akışındaki istikrarın sürmesine ve küresel güçlerin bölgedeki hâkimiyetinin pekişmesine hizmet etmiştir.

İslam ülkelerinin çıkarları birbirleriyle hangi nedenden dolayı olursa olsun savaşmaktan değil barış ve işbirliği içinde olmaktan geçmektedir.

Çıkarı için savaştığını sanan kardeşler, gerçekte savaş sonrası güçten düşerler ve sonuçta düşmanlarına hizmet etmiş olurlar. Irak-İran Savaşı ya da Suriye'deki Esat ile muhaliflerin savaşı, İslam ülkelerini güçten düşürme savaşıdır.

Davutoğlu ve Erdoğan'ın Esat savaşı Suriye'deki iç savaşa çoğu zaman dolaylı olarak muhalifler adına ve Batı hesabına müdahil olan Erdoğan/Davutoğlu ikilisinin durumunu tarif etmeye kelimeler izin vermemektedir. Muhaliflerin "Allah Allah" nidalarıyla cami minarelerini havaya uçuran görüntüleri yayınlanmaktadır. "Esat güçleri" ise camileri bombalamaktadır!

Her iki taraf ta birbirine karşıt biçimde konuşlanmış Müslüman boğazlaması yapmaktadır. Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi "demokrasi" adına ve Batı hesabına birbirini katledenlerden "haklı" olan tarafı tuttuğunu söylemektedir.

Ölen de Müslüman öldüren de Müslümansa orada bir tarafı tutmak değil öldürmeyi engellemek "Müslümanım" diyenin görevidir!

Diğer yandan Erdoğan/Davutoğlu ikilisinin, içi boş ve gerçeklerden uzak konuşmaları bölge ülkelerini adeta Türkiye'ye karşı tahrik ediyor!

Davutoğlu/Erdoğan ikilisi " Bölgenin geleceği Türkiye'den sorulur " türünden mangalda kül bırakmayacak sözler etmekte ama Suriye tarafından düşürülen Türk uçağına karşı gerekli misillemeyi yapamamaktadır. İsrail'e karşı söylenmedik söz bırakmamakta ama Mavi Marmara'da katledilen vatandaşlarının hesabını sorma cesaretini gösterememektedir. Erdoğan ve Davutoğlu Batılı basında ifade edildiği gibi Türkiye'yi " havlayan ama ısıramayan " bir duruma düşürmüş bulunmaktadır.

Davutoğlu/Erdoğan ikilisi hiçbir anlamda akıl sağlığı yerinde olanların savunamayacakları bir Suriye politikası izliyorlar. Bize de şimdilik "Allah akıl sağlığı versin" demek düşüyor.


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2012/09/12/6731/akpnin-savunulamayan-suriye-politikasi

***

16 Haziran 2016 Perşembe

Türkiye’nin Gayri Milli Suriye Politikası




Türkiye’nin Gayri Milli Suriye Politikası



Yazar: Ümit Özdağ
02 OCAK 2014  PERŞEMBE,

Türkiye’nin Gayri Milli Suriye Politikası

        Erdoğan ve Davutoğlu’nun Türkiye’nin milli menfaatlerini ve reel politik kurallarını yansıtmayan Suriye politikası ülkemizi sürekli olarak bir bataklığın içine çekiyor. AKP iktidarının Suriye’de Müslüman Kardeşleri iktidara getirmek için giriştiği Suudi Arabistan ve Katar destekli, ABD ve AB onaylı macera bu koalisyonun dağılması üzerine Türkiye için bir tehdit oluşturmaya başladığı gibi, ABD ve AB ile Türkiye’nin arasının açılmasına neden olmuştur. Ankara’nın Müslüman Kardeşlerin silahlı unsurlarının bir değeri olmadığını anlaması üzerine silah desteğini El Kaide’ye kaydırması, Suriye’nin kuzeyinde bir El Kaide”istan” oluşmasına neden olmuştur.
      Bir süreden buyana Batı ile bu konuda gerginlik yaşayan AKP Hükümetinin önünde şimdi bir başka ağır sınav vardır.  1 Ocak 2014’de Hatay’da bir MİT mensubunun eşliğinde silah sevkiyatı yapan bir TIR’ın Jandarma tarafından durdurulmasına rağmen aranmasına MİT tarafından izin verilmemesi ile olanlar Türkiye’yi uluslararası bir ceza yaptırımı sürecinin içine sokabilir.  Türkiye gerçekten kendi milli ve reel politik menfaatlerini temsil etmesi kaydı ile Suriye’deki veya bir başka ülkedeki politik-askeri güçlere (tabii daha ustaca) askeri yardım yapabilir. Ancak Suriye politikamızın milli-reel değil, partici-mezhepçi bir çizgiye oturduğunu, Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye konusunda Milliyet gazetesinden Fikret  Bila’ya yaptığı açıklamaları bir kez daha göstermiştir.
        Ortadoğu’da sınırların dış müdahaleler ile değiştirilmesi ve milli-devletlerin yıkılarak yeniden şekillenmesi sürecinin yaşandığı bir dönemde Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “(Ortadoğu’da Ü.Ö.)Sınırları Propaganda filmine benzetiyorum. (Sinan Çetin’in yapımcısı olduğu Kemal Sunal’ın ve Metin Akpınar’ın başrollerini paylaştığı film) Kamışlı ile Musul birbirinden ayrı düşer. Yanlış örülmüş duvarlar o sınırları belirlemiş. Saygı duyalım. Ama Avrupa’daki sınırlar gibi önemsiz kılalım. Ekonomik ve kültürel sınırlar doğallaşmalı” demektedir.
          Bu açıklama eğer Suriye’nin kuzeyine el koymak için hazırlıklarını ilerleten, Irak Ordusu’nun Musul Vilayeti ile Kamışlı bölgelerinin karşı karşıya olduğu Suriye-Irak sınırını aşarak illegal geçişleri engellemek için konuşlanmasını engelleyen Barzani tarafından yapılsa kendi içinde makul karşılanabilir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri bakanının böyle bir açıklama yaparak sınırların değerini böyle bir zaman diliminde göreceleştirmesi neresinden bakılır ise bakılsın stratejik bir körlüktür. Üstelik bu stratejik körlük nedeni ile Türkiye’nin izlediği politika Suriye’nin kuzeyinin doğusunda “PKK devletinin” batısında “El Kaide devletinin” kurulmasına neden olmuştur.  
        Davutoğlu, PKK’nın Suriye’nin kuzeyine yerleşmesi ve buradan Türkiye’ye yönelik terör eylemleri düzenlemesi konusunda ise “Herhangi bir terör unsurunun sınır boylarımızda olmasına izin vermeyiz. Meşru müdafaa sebebi sayılır. Her türlü tedbiri almak bizim hakkımız” cevabını vermiştir. Herhalde Kuzey Irak’tan sınır boylarımızdan hemen 1 ile 10 kilometre kadar uzaklıktaki PKK kamplarında yerleşik olan ve Başbakan Erdoğan’ın sınıra gittiği zaman çömelmesine neden olan PKK kamplarındaki PKK’lılar bu açıklama üzerine çok korkmuşlardır. Irak’taki PKK kamplarına karşı meşru müdafaa hakkımızı savunmayan AKP Hükümetinin Suriye’de meşru müdafaa hakkımızı savunacağına inanmak oldukça zordur.
          Dış İşleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamasının kabul edilemez ikinci noktası Halep ile ilgili olan boyutudur. Davutoğlu, Halep’in demografik-etnik yapısı ile ilgili olarak: “Nüfusun yüzde 80’i Sunni Arap, yüzde 10’u Kürt, kalanı Hristiyan vb. unsurlardır” demektedir. Bu inanılır gibi bir açıklama değildir. Suriye nüfusunun yüzde 8-10’nunu oluşturan Suriye Türkleri’nin sayısı (Türkçe bilen, konuşan ve Türk olduğunu bilen) 1.5-2 milyon arasındadır. Suriye Türklerinin belkemiğini Halep Türkleri oluşturur.



         Dış İşleri Bakanlığı ile yakın temas içinde olan Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) tarafından hazırlanan “Suriye’de Değişimin Ortaya Çıkardığı Toplum: Suriye Türkmenleri” başlıklı  raporda “Halep’te  Şehir merkezinde Hüllük, Kadı Asker, Hayderiyye ve Eşrefiyye önemli Türkmen mahalleleridir. Şehir merkezinde bulunan mahallelere ilaveten; Kurdağı, Azez, Bab, Münbiç, Carablus Kazalarında olmak üzere Halep Bölgesinde toplam 145 Türkmen köyü mevcuttur” denmektedir. Rapora göre Halep’de Türk sayısı 975.000’dir.
        Ahmet Davutoğlu bu açıklaması ile Halep’in Türk kimliğini ve yarısına yaklaşan Türk nüfusunu inkâr etmiştir. Yarın Suriye’de siyasal yapı tekrar şekillenirken Türklerin siyasal haklarını inkâr etmek isteyenler, Davutoğlu’nun bu açıklamasını masanın üzerine koyacaklardır. Türkiye’nin Türk kimliğini reddeden bir siyasi geleneğin bakanı olan Davutoğlu’nun Suriye’deki Türkmenleri unutması aslında çok da doğaldır. Bundan dolayı Suriye iç savaşı boyunca defalarca Ankara’ya gelmelerine ve yalvarmalarına rağmen Türkmen gruplar Ankara’dan hiçbir ciddi yardım alamamışlardır. Tarık Sülo Cevizci’ninwww.21yyte.org 'da yazdığı “Suriye Türkmen Hareketinin Başarısızlığı ve Nedenleri” başlıkta yazdığı gibi Suriye Türkmenlerinin başarılı olamamasının bazı iç nedenleri de vardır. Ancak en önemli neden hiç şüphesiz Ankara tarafından terk edilmiş, görmemezlikten gelinmiş olmalarıdır.
          Stratejik körlük içindeki Suriye politikası hala devam etmekle birlikte hızla bir sona doğru yaklaşmaktadır. Bu son AKP Hükümetinin istediği son değildir.
http://www.21yyte.org/ sitesinden 16.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/01/02/7358/turkiyenin-gayri-milli-suriye-politikasi

..