Türkiye’nin Gayri Milli Suriye Politikası
Yazar: Ümit Özdağ
02 OCAK 2014 PERŞEMBE,
Türkiye’nin Gayri Milli Suriye Politikası
Erdoğan ve Davutoğlu’nun Türkiye’nin milli menfaatlerini ve reel politik kurallarını yansıtmayan Suriye politikası ülkemizi sürekli olarak bir bataklığın içine çekiyor. AKP iktidarının Suriye’de Müslüman Kardeşleri iktidara getirmek için giriştiği Suudi Arabistan ve Katar destekli, ABD ve AB onaylı macera bu koalisyonun dağılması üzerine Türkiye için bir tehdit oluşturmaya başladığı gibi, ABD ve AB ile Türkiye’nin arasının açılmasına neden olmuştur. Ankara’nın Müslüman Kardeşlerin silahlı unsurlarının bir değeri olmadığını anlaması üzerine silah desteğini El Kaide’ye kaydırması, Suriye’nin kuzeyinde bir El Kaide”istan” oluşmasına neden olmuştur.
Bir süreden buyana Batı ile bu konuda gerginlik yaşayan AKP Hükümetinin önünde şimdi bir başka ağır sınav vardır. 1 Ocak 2014’de Hatay’da bir MİT mensubunun eşliğinde silah sevkiyatı yapan bir TIR’ın Jandarma tarafından durdurulmasına rağmen aranmasına MİT tarafından izin verilmemesi ile olanlar Türkiye’yi uluslararası bir ceza yaptırımı sürecinin içine sokabilir. Türkiye gerçekten kendi milli ve reel politik menfaatlerini temsil etmesi kaydı ile Suriye’deki veya bir başka ülkedeki politik-askeri güçlere (tabii daha ustaca) askeri yardım yapabilir. Ancak Suriye politikamızın milli-reel değil, partici-mezhepçi bir çizgiye oturduğunu, Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye konusunda Milliyet gazetesinden Fikret Bila’ya yaptığı açıklamaları bir kez daha göstermiştir.
Ortadoğu’da sınırların dış müdahaleler ile değiştirilmesi ve milli-devletlerin yıkılarak yeniden şekillenmesi sürecinin yaşandığı bir dönemde Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “(Ortadoğu’da Ü.Ö.)Sınırları Propaganda filmine benzetiyorum. (Sinan Çetin’in yapımcısı olduğu Kemal Sunal’ın ve Metin Akpınar’ın başrollerini paylaştığı film) Kamışlı ile Musul birbirinden ayrı düşer. Yanlış örülmüş duvarlar o sınırları belirlemiş. Saygı duyalım. Ama Avrupa’daki sınırlar gibi önemsiz kılalım. Ekonomik ve kültürel sınırlar doğallaşmalı” demektedir.
Bu açıklama eğer Suriye’nin kuzeyine el koymak için hazırlıklarını ilerleten, Irak Ordusu’nun Musul Vilayeti ile Kamışlı bölgelerinin karşı karşıya olduğu Suriye-Irak sınırını aşarak illegal geçişleri engellemek için konuşlanmasını engelleyen Barzani tarafından yapılsa kendi içinde makul karşılanabilir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri bakanının böyle bir açıklama yaparak sınırların değerini böyle bir zaman diliminde göreceleştirmesi neresinden bakılır ise bakılsın stratejik bir körlüktür. Üstelik bu stratejik körlük nedeni ile Türkiye’nin izlediği politika Suriye’nin kuzeyinin doğusunda “PKK devletinin” batısında “El Kaide devletinin” kurulmasına neden olmuştur.
Davutoğlu, PKK’nın Suriye’nin kuzeyine yerleşmesi ve buradan Türkiye’ye yönelik terör eylemleri düzenlemesi konusunda ise “Herhangi bir terör unsurunun sınır boylarımızda olmasına izin vermeyiz. Meşru müdafaa sebebi sayılır. Her türlü tedbiri almak bizim hakkımız” cevabını vermiştir. Herhalde Kuzey Irak’tan sınır boylarımızdan hemen 1 ile 10 kilometre kadar uzaklıktaki PKK kamplarında yerleşik olan ve Başbakan Erdoğan’ın sınıra gittiği zaman çömelmesine neden olan PKK kamplarındaki PKK’lılar bu açıklama üzerine çok korkmuşlardır. Irak’taki PKK kamplarına karşı meşru müdafaa hakkımızı savunmayan AKP Hükümetinin Suriye’de meşru müdafaa hakkımızı savunacağına inanmak oldukça zordur.
Dış İşleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamasının kabul edilemez ikinci noktası Halep ile ilgili olan boyutudur. Davutoğlu, Halep’in demografik-etnik yapısı ile ilgili olarak: “Nüfusun yüzde 80’i Sunni Arap, yüzde 10’u Kürt, kalanı Hristiyan vb. unsurlardır” demektedir. Bu inanılır gibi bir açıklama değildir. Suriye nüfusunun yüzde 8-10’nunu oluşturan Suriye Türkleri’nin sayısı (Türkçe bilen, konuşan ve Türk olduğunu bilen) 1.5-2 milyon arasındadır. Suriye Türklerinin belkemiğini Halep Türkleri oluşturur.
02 OCAK 2014 PERŞEMBE,
Türkiye’nin Gayri Milli Suriye Politikası
Erdoğan ve Davutoğlu’nun Türkiye’nin milli menfaatlerini ve reel politik kurallarını yansıtmayan Suriye politikası ülkemizi sürekli olarak bir bataklığın içine çekiyor. AKP iktidarının Suriye’de Müslüman Kardeşleri iktidara getirmek için giriştiği Suudi Arabistan ve Katar destekli, ABD ve AB onaylı macera bu koalisyonun dağılması üzerine Türkiye için bir tehdit oluşturmaya başladığı gibi, ABD ve AB ile Türkiye’nin arasının açılmasına neden olmuştur. Ankara’nın Müslüman Kardeşlerin silahlı unsurlarının bir değeri olmadığını anlaması üzerine silah desteğini El Kaide’ye kaydırması, Suriye’nin kuzeyinde bir El Kaide”istan” oluşmasına neden olmuştur.
Bir süreden buyana Batı ile bu konuda gerginlik yaşayan AKP Hükümetinin önünde şimdi bir başka ağır sınav vardır. 1 Ocak 2014’de Hatay’da bir MİT mensubunun eşliğinde silah sevkiyatı yapan bir TIR’ın Jandarma tarafından durdurulmasına rağmen aranmasına MİT tarafından izin verilmemesi ile olanlar Türkiye’yi uluslararası bir ceza yaptırımı sürecinin içine sokabilir. Türkiye gerçekten kendi milli ve reel politik menfaatlerini temsil etmesi kaydı ile Suriye’deki veya bir başka ülkedeki politik-askeri güçlere (tabii daha ustaca) askeri yardım yapabilir. Ancak Suriye politikamızın milli-reel değil, partici-mezhepçi bir çizgiye oturduğunu, Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye konusunda Milliyet gazetesinden Fikret Bila’ya yaptığı açıklamaları bir kez daha göstermiştir.
Ortadoğu’da sınırların dış müdahaleler ile değiştirilmesi ve milli-devletlerin yıkılarak yeniden şekillenmesi sürecinin yaşandığı bir dönemde Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “(Ortadoğu’da Ü.Ö.)Sınırları Propaganda filmine benzetiyorum. (Sinan Çetin’in yapımcısı olduğu Kemal Sunal’ın ve Metin Akpınar’ın başrollerini paylaştığı film) Kamışlı ile Musul birbirinden ayrı düşer. Yanlış örülmüş duvarlar o sınırları belirlemiş. Saygı duyalım. Ama Avrupa’daki sınırlar gibi önemsiz kılalım. Ekonomik ve kültürel sınırlar doğallaşmalı” demektedir.
Bu açıklama eğer Suriye’nin kuzeyine el koymak için hazırlıklarını ilerleten, Irak Ordusu’nun Musul Vilayeti ile Kamışlı bölgelerinin karşı karşıya olduğu Suriye-Irak sınırını aşarak illegal geçişleri engellemek için konuşlanmasını engelleyen Barzani tarafından yapılsa kendi içinde makul karşılanabilir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri bakanının böyle bir açıklama yaparak sınırların değerini böyle bir zaman diliminde göreceleştirmesi neresinden bakılır ise bakılsın stratejik bir körlüktür. Üstelik bu stratejik körlük nedeni ile Türkiye’nin izlediği politika Suriye’nin kuzeyinin doğusunda “PKK devletinin” batısında “El Kaide devletinin” kurulmasına neden olmuştur.
Davutoğlu, PKK’nın Suriye’nin kuzeyine yerleşmesi ve buradan Türkiye’ye yönelik terör eylemleri düzenlemesi konusunda ise “Herhangi bir terör unsurunun sınır boylarımızda olmasına izin vermeyiz. Meşru müdafaa sebebi sayılır. Her türlü tedbiri almak bizim hakkımız” cevabını vermiştir. Herhalde Kuzey Irak’tan sınır boylarımızdan hemen 1 ile 10 kilometre kadar uzaklıktaki PKK kamplarında yerleşik olan ve Başbakan Erdoğan’ın sınıra gittiği zaman çömelmesine neden olan PKK kamplarındaki PKK’lılar bu açıklama üzerine çok korkmuşlardır. Irak’taki PKK kamplarına karşı meşru müdafaa hakkımızı savunmayan AKP Hükümetinin Suriye’de meşru müdafaa hakkımızı savunacağına inanmak oldukça zordur.
Dış İşleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamasının kabul edilemez ikinci noktası Halep ile ilgili olan boyutudur. Davutoğlu, Halep’in demografik-etnik yapısı ile ilgili olarak: “Nüfusun yüzde 80’i Sunni Arap, yüzde 10’u Kürt, kalanı Hristiyan vb. unsurlardır” demektedir. Bu inanılır gibi bir açıklama değildir. Suriye nüfusunun yüzde 8-10’nunu oluşturan Suriye Türkleri’nin sayısı (Türkçe bilen, konuşan ve Türk olduğunu bilen) 1.5-2 milyon arasındadır. Suriye Türklerinin belkemiğini Halep Türkleri oluşturur.
Dış İşleri Bakanlığı ile yakın temas içinde olan Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) tarafından hazırlanan “Suriye’de Değişimin Ortaya Çıkardığı Toplum: Suriye Türkmenleri” başlıklı raporda “Halep’te Şehir merkezinde Hüllük, Kadı Asker, Hayderiyye ve Eşrefiyye önemli Türkmen mahalleleridir. Şehir merkezinde bulunan mahallelere ilaveten; Kurdağı, Azez, Bab, Münbiç, Carablus Kazalarında olmak üzere Halep Bölgesinde toplam 145 Türkmen köyü mevcuttur” denmektedir. Rapora göre Halep’de Türk sayısı 975.000’dir.
Ahmet Davutoğlu bu açıklaması ile Halep’in Türk kimliğini ve yarısına yaklaşan Türk nüfusunu inkâr etmiştir. Yarın Suriye’de siyasal yapı tekrar şekillenirken Türklerin siyasal haklarını inkâr etmek isteyenler, Davutoğlu’nun bu açıklamasını masanın üzerine koyacaklardır. Türkiye’nin Türk kimliğini reddeden bir siyasi geleneğin bakanı olan Davutoğlu’nun Suriye’deki Türkmenleri unutması aslında çok da doğaldır. Bundan dolayı Suriye iç savaşı boyunca defalarca Ankara’ya gelmelerine ve yalvarmalarına rağmen Türkmen gruplar Ankara’dan hiçbir ciddi yardım alamamışlardır. Tarık Sülo Cevizci’ninwww.21yyte.org 'da yazdığı “Suriye Türkmen Hareketinin Başarısızlığı ve Nedenleri” başlıkta yazdığı gibi Suriye Türkmenlerinin başarılı olamamasının bazı iç nedenleri de vardır. Ancak en önemli neden hiç şüphesiz Ankara tarafından terk edilmiş, görmemezlikten gelinmiş olmalarıdır.
Stratejik körlük içindeki Suriye politikası hala devam etmekle birlikte hızla bir sona doğru yaklaşmaktadır. Bu son AKP Hükümetinin istediği son değildir.
http://www.21yyte.org/ sitesinden 16.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/01/02/7358/turkiyenin-gayri-milli-suriye-politikasi
..