Saygı Öztürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Saygı Öztürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Aralık 2018 Pazar

İsabet Etmişiz,

İsabet Etmişiz, 

Hasan Pulur

Televizyonda bir açık oturum; tabii “rüşvet” üzerine...    Sayın Başbakan savcıya esip gürledi geçenlerde, başka ne konuşulur ki! Ama, Sayın Başbakan gençlik günlerini aratmıyor: “Bu savcı” diye gürlüyor:
“Bizim gençliğimizde aşırı militanlar, üniversite kapısında bildiri dağıtırlardı, savcı onlar gibiydi.”

Başbakan, savcıya böyle söylüyor, sonra da, öyle parlıyordu ki:
“Dur bakalım, dur seninle görülecek hesabımız var!” diyordu.

***
Herhalde ağzının ucuna gelen cümleyi, Başbakan olduğunu hatırlayarak yutkunuyordu:
Oysa, cümle şöyle bitmeliydi:
“Çık dışarı, orada konuşalım.”
Dedik ya, Sayın Başbakan, başbakan olduğunu bir anda hatırlıyor, fren yapıyordu.

***
Biz tanımayız, bilmeyiz Sayın Başbakan niye bu kadar kızıp köpürmüştü ki?
Bilenlerden biri kulağımıza fısıldadı: “Oğlunu ikinci yolsuzluk davasına karıştırmak istediler!”
Haaa, şimdi iş değişir ama araya devlet girince...
Peki ama oğlunun günahı ne?
Bu belli olmadan, kızıp köpürmek biraz fazla değil miydi?
Kim ne derse desin babalarına kızıp, oğullarına bulaştırmak, katlanılır gibi değildir.
Onun için Sayın Başbakan’ın kızgınlığını, halisane anlayanlardanız, ama bu kadarı da fazla...
Bir de o savcıyı düşünsenize...
Adam, polise yasal emri “git şunları getir!” diyor. Polis, mızıkçı çocuklar gibi “bana ne?” diye omuz silkiyor.
Bir savcının adliye kapısında birileri dağıtır gibi belge dağıtması, hoş bir görüntü ve davranış değildir de, biraz böyle düşünsenize.
Televizyonda o gece Ankaralı genç gazeteciler, bir delikanlı vardı, bir de hanım kız...
Hemen hepsi iktidardan yanaydılar.
Bir kişi dışında... Saygı Öztürk...

***
Onu dinledikçe, isabet etmişiz, diye övünmeye başladık...
Kabataşlılar Derneği, her yıl değişik mesleklerden bir seçim yapar?
Mesleğin kıdemli ismine sorarlar:
“Sizce kim?”
Mesela; “sizce bu yılın gazetecisi kimdir?”
Bize de sormuşlardı, hem de bu olaylardan önce, “Saygı Öztürk” demişiz.
Birkaç gün sonra sonuçlar açıklanıyor, bizim Saygı Öztürk dediğimiz ortaya çıkıyor.

Önümüzdeki günlerde açıklanacak...
Hasan Pulur’un seçtiği gazeteci, Saygı Öztürk!”
İşte bizim isabet etmişiz, dediğimiz bu...


***

Yeni Yıl

Yeni Yıl

Cüneyt Arcayürek.,

Bugün yeni yılın ilk günü. 

Bir gazetemize göre birçok il ve ilçede belediyeler sokakları ışıklarla süsledi. 
“Işıl şıl yeni bir yıl” diyor başlığında. 
Sokaklar ışıl ışıl. Peki, ya kafalar, yürekler?.. 
Aynı gazetenin bir yazarı eski yılı özetliyor: 
“On bir yılda (RTE’nin) inşa ettiği kibir dağlarına kar yağdı” diyor. 
Kâğıttan karizma dağıldı ve bir daha kendine gelemedi. 
Kötü bir yıldı! 

Artık Partinin adındaki “ak”; ak değil! 

***

Yeni yıl daha iyi mi olacak? 

RTE devam ettiği sürece yeni yılın daha aydınlık günler içermeyeceğini söylemek için falcı olmaya gerek yok. 
Korku imparatorluğunun uygulamaları nedeniyle medyamızda görülmeyen yorumlar yoğun biçimde yabancı basında yer alıyor. 
RTE’nin geleceğinin artık parlak olamayacağını gerçekçi anlatımlarla yorumlayan bazılarından birkaç örnek verelim: 
Financial Times’da yayımlanan yazı “Erdoğan’ın sonu mu” diye soruyor başlığında. 
“Erdoğan’ın ustalık döneminin bitmesine Türkiye’nin ihtiyacı var.”(Bloomberg) 
“Gönüllü sürgündeki imam Türkiye Başbakanı’na meydan okuyor.”(Christian Scienne) 

***
Kibir ve burnu Kafdağı’ndaki Başbakan hataları kendinde ve yönetiminde olduğunu kabul etme erdemini göstereceği yerde tam 11 yıldır hatalarına yenilerini ekliyor.. 

İşte son örnek. Yolsuzluk soruşturmasını başlatan, dört bakanın hükümet dışına atılmasına neden olan ve oğlumuz Bilal’in da adı geçen bir ikinci 10 milyar dolarlık yolsuzluk dosyasını açan savcının, başsavcılıkça engellendiğini içeren yazıyı basına dağıttığı bahanesine sığınarak savcılık kurumunun yetkilerini kısıtlayan ve hatta yürütmenin denetime alan yasal olanaklar hazırlığına girişiyor. 
Yolsuzlukları ortaya çıkaran savcıya veya savcılara teşekkür edeceğine, savcıların üzerine giden açıklamaların yarattığı olumsuz havayı dağıtmak amacıyla özür dileyeceği yerde, demokrasiyi sindiremeyen zorbacı doğasının emrini yerine getirecek kısıtlayıcı yeni önlemler düşünüyor, tasarlıyor. 

***
Siyaset erbabı, tabii başta Başbakan RTE, yaptığı hatalardan dönerken türlü çeşit nedenlerle üstünü örteceğine, hatadan dönmeyi fazilet bilip halktan özür dilemeyi başarabilmeli. 
Örneğin milyonlarca oyu temsil eden ana muhalefet liderini küçümseyici sözcüklerle, genel başkanı yerine genel müdür gibi anlamsız, söylediğini değil söyleyeni küçülten yakıştırmalar yapmaktan da vazgeçmeli. 
Özür dilemeyi etik bir davranış olarak sindirebilmişse, jet bombalarıyla Uludere’de öldürülen 34 insanımızın ailelerinden… 
…emrindeki devletin istihbarat kurumlarının hataları yüzünden Reyhanlı’da patlayan bombayla ölen 35 insanımızın ailelerinden özür dilemeli... 

***
Bu ülkeyi yönetenler, yandaşları ve çok yakınları, zaten yaptıkları hatalardan dönerken özür dilemeyi erdemli olmanın gereği saymıyorlar. 
Örnek çok ama yakın günlerden bir örnek verelim: 
Başbakan’ın siyasal başdanışmanı Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan; “milli orduya kumpas kurulduğunu” itiraf etti. 

Yılın itirafıydı bu söz! 

TSK’ye yönelik bu suçlama, Balyoz davasının eleştirilere neden olan geniş içeriği yeni tepkilere yol açınca; Yalçın Akdoğan “İfadem maksadını aşan biçimde gündeme taşındı” diye bir açıklama yaptı. 

Hatasını kabul ederek özür dilemesi beklenirken; hayır, neredeyse kumpas vurgulamasının sorumluluğunu, amacına uygun biçimde yorumlayanlara yüklemeyi yeğledi. 
Bu ülkeyi yönetenler hatadan dönerken özür dilemekle değer yitireceklerini sanıyorlar ve tabii yanılıyorlar. 
Siyaset dışı bir örnek vereyim: 
Mesleksel sorumluluğunun bilincinde olan bir gazeteci olarak dünkü yazımda AKP Genel Başkan Yardımcısı M. Ali Şahin’e ait sözleri; İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya aitmiş gibi yazıp yorumlayarak sehven yaptığım hata nedeniyle okurdan özür diliyorum. 

***

14 Haziran 2016 Salı

Türk Subaylarının Oslo’da PKK ile Yapılan Anlaşma Uyarınca Soruşturulmasına Başlanmıştır



Türk Subaylarının Oslo’da PKK ile Yapılan Anlaşma Uyarınca Soruşturulmasına Başlanmıştır


Yazar: Ümit Özdağ
29 KASIM 2013 CUMA



2007’den buyana Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına karşı devam eden karalama, yalan, iftira, tutuklama ve yargılamalar, son aylarda yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Gazeteci Saygı Öztürk’ün 30 Ekim 2013 tarihli Sözcü gazetesinde de açıkladığı gibi özellikle son aylarda 1992-1995 yılları arasında Güneydoğu Anadolu’da PKK’ya karşı mücadele eden Jandarma Genel Komutanlığı’nda mensubu 200 civarında subay hakkında faili meçhul cinayetler iddiası ile davalar açılmıştır.Önümüzdeki günlerde bu davaların sayısında hızla bir artış olacaktır. Nitekim 2 Kasım 2013 tarihli Taraf gazetesi “Fırat’ın doğusu on savcıya kaldı” başlığı ile verdiği haberde 10 savcının 10 bin faili meçhul dosyasını bölüştüklerini belirtmekte, aynı haberde Diyarbakır Baro Başkanının da bu gelişme karşısında önemli bir gelişme dediği görülmektedir.




Bu iki haber konuyu yakından izleyenlerin aklına derhal 10 Haziran 2012 tarihli Taraf gazetesinde Emre Uslu’nun “Güneydoğu Anadolu’da görev yapan askerler ve polisler savaş suçlusu olarak yargılanacak” başlıklı yazısını getirmektedir. Emre Uslu anılan yazısında  “Güneydoğu Anadolu’da görev yapan askerler ve polisler savaş suçlusu olarak yargılanacak” cümlesinin Oslo’da yapılan görüşmelerde PKK ile MİT arasında mutabakat metninde yer aldığını ve görüşmelere katılan hakem devlet tarafından imzalanarak kasasına kaldırıldığını ifade etmektedir. Emre Uslu tarafından ortaya atılan bu iddia Hükümet veya MİT tarafından yayınlanmamıştır. Çünkü, bu iddianın belgesi MİT soruşturmasını yürüten savcıların elindedir. Nitekim, Emre Uslu bu hususu şöyle devam etmektedir: “Bu ifade MİT krizini tetikleyen belgelerin içindeki, MİT-PKK mutabakatlarında yer alan, devlet kayıtlarına girmiş bir ifade.” Emre Uslu tarafından ortaya atılan bu büyük iddia konusunda basın anlaşılmaz bir suskunluk içine girmiştir. MHP bu gelişmeyi yakından takip etmiş, Grup Başkan vekili Oktay Vural konuyu kamuoyunun gündemine taşımıştır. MHP Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri,  12 Haziran 2012’de  bir soru önergesi ile hükümetten bilgi istemiştir. 

Türk subay ve polislerine karşı ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra işgal güçlerinin uyguladıkları kapsamda bir tutuklama dalgasının planlandığı ilk gündeme getiren Emre Uslu’dan da önce 19 Kasım 2010’da Habertürk gazetesinde Fatih Altaylı “Terörü bitirmek için protokol imzalandı mı?” başlıklı yazısında dile getirmiştir. Altaylı şöyle demiştir: “PKK’nın yaptığı infazlar ile son 25 yılda Güneydoğu’da resmi görevlilerin terörle mücadele adı altında yaptıkları hukuksuz eylemleri araştıracak bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulacak. PKK bu komisyona istediği bilgileri verecek, arşivlerini açacak. İlgili devlet görevlileri de ifade verecek.
Yeniçağ gazetesinde Yavuz Selim Demirağ ise durumu daha da açık bir şekilde ortaya koyan gazeteci olmuştur. Yavuz Selim Demirağ,  2 Aralık 2010’da Yeniçağ gazetesinde yazdığı “JİTEM Dalgasıyla terhis” başlıklı yazısında  şu tespitleri yapmıştır:  “Obama’ya yapılan şikayette, “17 bin faili meçhul” rakamını ortaya atanlar, İmralı’dan gelen ‘Hakikatleri Araştırma Komisyonu’  emri ile Güneydoğu’da terörle mücadele eden askeri personelden intikam alma planını uygulamaya koymak için düğmeye bastı. Yandaş medya görevi erkenden yüklenip “JİTEM Dosyası” haberleri ile ortalığı ısıtıyor. Haziran 2011 seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu’dan daha fazla oy almayı planlayan AKP hükümeti, askere vurdukça prim kazanma mantığı ile yüzlerce subay-astsubayın tutuklanmasını sağlayacak yeni bir davanın açılması hazırlığında. Üstelik bu defa dokunulmaz zannedilen eski Genelkurmay Başkanları’na kadar götürecekler işi. Emekli olurken bile direnen İlker Başbuğ için şu günlerde üflenen “İfade verecek... Yargılanacak” yoklamaları sözde JİTEM davası ile taçlandırılmış olacak. Zira İlker Başbuğ, Diyarbakır Kolordu Komutanlığı gibi terörle mücadelede etkin birliklerin başında bulunmuştu... Neredeyse 30 yıldır devam etmekte olan mücadelede kim görev aldıysa peşinen ” zanlı” sayılacak. Teğmenliğinde, yüzbaşı, binbaşı, albay, generalliğinde sorumluluk sahibi kim varsa teker teker çağrılacak... Mevcut komuta kademesindekilerin bir an önce tasfiyesi, emekli edilmesi, görevden alınıp üniformalarının çıkarılmasıyla yetinilmeyip tutuklanmaları bile sağlanacak.” 

12 Mart 2011 tarihinde yazdığı “14 Mart düğün davetiyesi” başlıklı yazısında Demirağ şunları söylüyor: “Ömürleri terörle mücadeleyle geçmiş askerler Hasdal’da neredeyse üst üste yatıyor. 100 metreyi bile bulmayan koğuşlarda 36 kişi ranzalar arasında yürüyecek yer bulamıyor. Yıllar boyu dağlarda, çadırlarda yattıkları için onlar şikâyetçi değil(….)toplamda 130 kişilik kapasitesi olan Hasdal Askeri Cezaevi yetmediğinden, önümüzdeki günlerde başlayacak yeni dalgalar için hazırlık yapmak zorunda kalıyorlar. Yeni inşaat yerine mevcut barakaları tadil ederek cezaevi sınırlarına dâhil edip tel örgüleri genişletiyorlar. Yani Hasdal’da hummalı bir çalışma var.  (...) JİTEM dalgası adı altında önümüzdeki günlerde terörle mücadele eden askeri birliklerin komutanlarına Hasdal’da yer açılıyor.” 
                 
17 Şubat 2011 tarihli “Bin subay” başlıklı yazısında Demirağ şöyle demektedir: “Şu anda yüzde 10’u hapiste olan general sayısı yüzde 50’nin üzerine çıkarılacak. Uzman çavuşu, astsubayı, yüzbaşısı, albayına kadar binlerce subay, astsubay gözaltına alınıp terhis işlemi kısmen başarılacak. Bu arada Güneydoğu’da PKK’nın kontrolündeki oylar hedeflenip, İmralı’daki caninin ‘Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ talebi yerine getirilmiş olacak.”

6 Ocak 2012’de Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ tutuklanmıştır.  9 Mayıs 2013’de TBMM’de AKP ve terör örgütü PKK’ya müzayir bir partinin katılımı ile “TBMM Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi” komisyonu kurulmuştur. Böylece Abdullah Öcalan’ın isteği kısmen yerine getirilerek bir TBMM komisyonu kurulmuştur. Taraf gazetesi 16 Ocak 2011’de bu komisyonun kurulacağını MİT aracılığı ile terörist başı Abdullah Öcalan’a bildirildiğini duyurmuştur.
Bu komisyonun adı bile PKK’ya teslimiyetin göstergesidir. Türkiye’de toplumsal barış ile ilgili bir sıkıntı yoktur. Türkiye 1984’den buyana PKK terörü ile devlet güçleri arasında devam eden bir çatışma vardır. “Toplumsal barış” dediğiniz zaman, Türk toplumunun bir kesimini PKK’nın temsil ettiğini zımnen kabul edersiniz ki, AKP bunu yapmıştır. Bu komisyonun başkanı Naci Bostancı, BDP’nin TBMM Çözüm Sürecini Araştırma Komisyonu’nda terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ve Kandil ile görüşülmesini istemesine de “olabilir” cevabını vermiştir. Öte yandan binlerce faili meçhul cinayet iddiası ile Türk subayları ile ilgili davalar açılmaya başlanarak PKK’nın talepleri karşılanmaya başlamıştır.
Olayların akışı ve eldeki bilgiler AKP Hükümeti, Oslo’da  PKK ile hakem devlet gözetiminde yaptığı müzakereler neticesinde Güneydoğu Anadolu’da PKK ile mücadele eden Türk subaylarının ve polislerinin yargılanacağına dair bir uzlaşma yaptığını ve bu uzlaşmanın hakem devletin kasasına imzalanarak girdiği anlaşılmaktadır. Anlaşılan MİT müsteşarını sorgulamak isteyen savcılar bu belgelere ulaşmışlardır. Önümüzdeki aylarda Türk Ordusuna ve subaylarına yönelik çok kapsamlı yargılama ve tutuklama davalarının geldiği anlaşılmaktadır.    
http://www.21yyte.org/ sitesinden 14.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/11/29/7319/turk-subaylarinin-osloda-pkk-ile-yapilan-anlasma-uyarinca-sorusturulmasina-baslanmistir