SONRASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SONRASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2017 Salı

TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL ÖNCESİ VE SONRASI BÖLÜM 39


TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL  ÖNCESİ VE SONRASI   BÖLÜM 39


MİHRİ BELLİ’NİN MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM’CİLERİ (MDD)


Millî Demokratik Devrim tezi, 1951 TKP tevkifatında yakalanıp 7 yıl apse mahkum olan  ve  gençlik arasında “eski tüfek” adıyla anılan Mihri Belli’ye aitti. Belli, bu tezini TİP yönetimi ile muhalif olmaya başladığı dönemlerde 1966’larda şekillendirmiştir.[64]

Mihri Belli’nin ideolojik öncülüğünü yaptığı bu gruba göre Türkiye, feodalizmin ve Amerikan emperyalizmin denetiminde olduğundan, henüz sosyalizme hazır değildi. Bu yüzden ilk adımlar olarak, Amerikan emperyalizmine karşı “millî”, feodalzme karşı da “demokratik” devrimler gerçekleştirilmeliydi. Bu devrimler, toplumdaki bütün millî ve demokratik gruplarla birlikte yapılmalıydı. Yalnız, derebeyi benzeri toprak ağaları ve yabancılarla işbirliği yapan kapitalistler bu birliğin dışında bırakılmalıydı.[65] Tezin mimarı olan Mihri Belli MDD görüşünü şöyle açıklıyordu: “ 
‘Sosyalizm Yolunda Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye’ sloganı bir demokrasi mücadelesidir. Bu, geçmişte bazılarının dediği gibi ‘sosyalist mücadeleyi’ ertelemek değildir. Sosyalizme giden yolu açmak, ağımsız ve demokratik bir devrim Türkiye’sini yaratmaktır gösterilen hedef... Yer yer yarı-feodal ilişkileri de barındıran bağımlı kapitalizmin siyasal üst yapısı demokratik olamaz. Türkiye’de arada bir askerî darbelerle kesintiye uğratılan şeklî burjuva parlamenter düzen işçi sınıfının, köylülüğün kendi partisi ile parlamenter mücadele alanında yerini almasını ve gücü ile orantılı olarak ülke politikasında belirleyici rol oynamasını engelleyen anti-demokratik bir düzendir... Evet, böyle bir düzendir, Türkiye’nin düzeni. Böyle bir ülkenin önündeki adım, bağımsızlık ve demokrasiyi gerçekleştirmeyi hedef alan ve bu hedeflere ulaşılmakla toplumu sosyalist kuruluş aşamasına getirecek olan Millî ve Demokratik nitelikte bir Devrim’den başkası olamaz... o dönemde bizim ‘Sosyalist Türkiye’ sloganına karşı çıktığımızı bile söyleyenler oldu. O dönemde TİP yöneticilerinin ileri sürdüğü Sosyalist Türkiye sloganı bu partinin parlamentarist, pasifist tutumunu maskelemek için ileri sürülen, görünüşte sol bir slogandı. Biz buna karşı çıktık; elbette ki sosyalizme karşı olamazdık. Hem Türiye’de sosyalist mücadeleyi nasıl verirsin? Faşizme karşı,

emperyalizme karşı mücadelenin bize dayattığı acil görevleri bir yana bırakıp, bütün umutları parlamentoculuk oyununa bağlayarak sabahtan akşama ‘sosyalist Türkiye’ diye bağırarak değil elbet.”[66]

Millî Demokratik Devrim tezinin odağında diğer radikal sosyalist fraksiyonların odağa yerleştirdiği belirgin bir sınıf özünün olduğunu iddia etmek güç. Zira Belli’nin de belirttiği gibi “bu tezlerde asker- sivil aydın zümre ulusal demokratik güçlerden sayılmıştı.”[67] Tezdeki bu saptama gerek ideolojik ve gerekse
stratejik planda TİP ile olan tartışmanın da ana eksenini oluşturuyordu. TİP, MDD çatışmasında en temelli konu devrimin stratejik konağıydı. TİP. “Sosyalist Devrim” adımını, MDD “Millî Demokratik Devrim” adımını savunuyordu. “TİP Kemalist burjuvazinin kendi burjuva devrimini sonuçlandırdığını, böylece  kapitalizm öncesi üretim ilişkilerini tasfiye ettiğini söyleyerek, artık işçi sınıfının sosyalizmi kurmak için dayanışması gerektiğini öğütlüyordu... Bunun karşısında MDD ise, TİP’in anti-tezi yönünde şekillenmişti.

Türkiye’de kapitalizmin gelişmesini olduğundan geri değerlendirmiş, yarı-feodal gördüğü Türkiye’de feodalizm ve sömürge olgusunu abartılı biçimde ele almıştır.”[68] Bu alıntıdaki dilin kendisi de ideolojik bir referansa ait olduğundan dolayı eleştirel bir yaklaşım söz konusudur. Ancak yine de o günkü temel bakış açılarının ön plana koyduğu kavramsallaştırmalara işaret etmesi açısından önemli bir noktaya vurgu yapıyor. Şöyle ki MDD tezinin sürekli bir biçimde Mihri Belli’ye ait olarak değerlendirilmesi yanlış olur.

Çünkü zamanında Mihri Belli ile aynı çevre içinde yer alan Mahir Çayan da MDD tezini savunmaktadır, tartışmaya Proleter Devrimci Aydınlık sayfalarından katılan Doğu Perinçek de MDD tezine katılmaktadır.

 Ancak bu liderlerden her biri Millî Demokratik Devrim tezine başka başka anlamlar yüklemektedirler.

Tezin asıl teorik çerçevesinin sahibi Mao Zedung’dur. Mao’nun koyduğu isimle tezin asıl adı “Yeni Demokratik Devrim”dir. Mao’nun devrim stratejilerinde köylülük ön planda olduğundan dolayı da kırsal bir çıkışla şehirlere doğru devrimi yaygınlaştırmak hedeflenir. Bu anlamda Mihri Belli’nin MDD tezinin arka planında
 yatan düşüncelerin köylü devrimciliğine bağlı Mao’dan alıntılanması nedeniyle Türkiye’nin yarı-feodalite olarak tanımlanmasını anlamak kolaylaşır. Aslında bu saptamalar bir anlamda o dönemin bir başka özelliği hakkında fikirler verebilir bize. Dünyanın diğer ülkelerindeki her biri kendine özgü toplumsal-ekonomik-siyasî şekillenmeler içinde ortaya çıkan gelişmelerin Türkiye’ye uyarlanması söz
konusudur. Özellikle de o dönemin ABD-SSCB-Çin Halk Cumhuriyeti eksenli global çekişme ve soğuk savaş ortamında ideolojiler ve devrime ulaşmanın stratejik çeşitliliklerinin yoğun olarak yaşandığı, dünya ülkelerinin neredeyse üçte birinin sosyalist bloklaşmalar içinde olduğu ve özellikle de ABD’nin Vietnam’ı işgaline tepkilerin yoğun olduğu bir süreçte “sosyalist bir düzen kurmanın yolu nedir?” tartışmalarında Türk aydınlarının ithal şablonlar kullanmaya çalıştıklarına tanık olundu demek mümkün gibi görünüyor. İdeolojik
çeşitlenmelerin nedenlerinden biri olarak da değerlendirebileceğimiz bu durum, aynı stratejik benimsemeye rağmen birden fazla grubun bunu Türkiye özgülünde nasıl değerlendirdiklerine bağlı olarak sürekli bir biçimde farklı fraksiyonların üremesinin de sebebi olmuştur. Bu duruma en iyi örnek sanırız MDD
çevresinde Ocak 1970’te ortaya çıkan ayrışmadır. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nde bu bölünme şöyle geçer: “Ocak 1970’de bayilere Aydınlık dergisini almaya gidenler Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın daha sonraları ‘Al Aydınlık-Mor Aydınlık” tekerlemesiyle alaya alacağı, iki dergiyle birden
karşılaştılar: Mavi kapakla ve üzerinde küçük harflerle yazılmış “proleter devrimci” lejandıyla çıkan, Doğu Perinçek ve arkadaşlarının; kırmızı kapakla çıkan ise Mihri Belli ve arkadaşlarının bakış açısından  “proleter devrimci saflarımız”daki bölünmeyi haber veriyordu. Bir sonraki sayıda inatlaşmaktansa
 kendisine yeni bir biçim vermeyi amaçlayan “Mor” Aydınlık, Mao Zedung estetiginin habercisi olarak Peküıg Rexiew dergisi gibi sürekli beyaz kapakla ve Proleter Devrimci Aydınlık adıyla yayınlandı ve iki akım “Kırmızı ve Beyaz” Aydınlıklar olarak bilinir oldu.”[69] Ayrışma bununla sınırlı kalmadı tabi. Daha sonra Mahir Çayan, Millî Demokratik Devrim tezini Mao’dan alıntılar ve kendi düşünsel yapısı ile biçimlendirerek köylülüğün esas olması gerektiği, devrimi belirleyici alanın kırlar olduğunu, halk savaşının köylü ordusunun kırlardan şehirleri fethetme savaşı olduğunu, işçi sınıfının bu aşamada ideolojik öncülük görevini üstlenmesi gerektiğini yazarak kendi MDD anlayışının temellerini atmıştır. Doğu Perinçek’in MDD anlayışı ise Çayan’ınki ile taban tabana zıttır. Köylülük değil işçi sınıfı esastır, kırlar değil şehirler belirleyicidir,
proletaryanın öz örgütü olan partide köylüler değil işçiler mutlak çoğunluk olmalıdır vb.[70]

SOLDAKİ ÜÇ ANA EĞİLİMİN (TİP, YÖN, MDD) ORTAYA ÇIKARDIĞI DURUM

Yukarıda temel düşüncelerini vurgulamakla yetinerek ele aldığımız bu gruplar Kongar’ın da belirttiği gibi kendi içlerinde tutarlı ve bir örnek değildi. Bütün gruplar içinde düşünce ve yöntem yönünden türlü ayrılıklar gözlenebiliyordu. Kongar, bu durumda, her grubun en az beş grupla mücadele etmek zorunda olduğunu söyler.[71]

1.  İlk olarak grup içi karşıtlarla savaşılıyordu.

2.  Her grup öteki iki ana grupla mücadele içindeydi.

3. Üçüncü hedef siyasal yapı ve iktidardı.

4. Bu üç grup dışında kalan başka sol gruplarla da mücadele ediliyordu. Kimi aydınlar ve CHP gibi.

5. Sağcı gruplar ve bunların militanları ile de mücadele ediliyordu.



         
Görüldüğü gibi sosyalist hareket içerisindeki bu üç ana grubun siyasal mücadele yürütürken çeşitli alanların tümünü birden kontrol etmesi gerekmekteydi. Yukarıda ele alınan bu üç ana eğilimden öğrenci gençlik hareketlerini en fazla ilgilendiren de Mihri Belli’nin Millî Demokratik Devrim tezi idi. Diğer görüşlere oranla daha radikal bir anti-emperyalizme sahipti. 1968 dünya öğrenci gençlik hareketlerini ele alırken temel tepkilerin genelde Amerika’nın Vietnam’a yönelik sürdürdüğü savaşa karşı geliştiğini açıklamıştık. Dünyadan gelen haberlere de
bir kulağı açık olan Türkiye öğrenci gençlik hareketini yalnızca üniversite reformu ve akademik talepler ilgilendirmiyor, bununla birlikte TİP’in gençlik örgütü işlevini gören FKF içerisinde sosyalist ideoloji üzerine tartışmalar gelişiyor, olası devrim durumunda izlenecek yollar tartışılıyordu. Bu bağlamda MDD tezinin öğrenciler arasında en etkili ideolojik yaklaşım olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Temel sloganının “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” olduğunu da göz önüne alırsak dönemin hareketli gündemi içerisinde nasıl bir etki yarattığını anlamak daha kolay olacaktır.

TİP, YÖN, MDD ve ÖĞRENCİ GENÇLİK HAREKETİNE FKF ARACILIĞIYLA ETKİLERİ

Yukarıda kaba hatlarıyla ele aldığımız bu üç ana eğilim sosyalist öğrenci gençlik hareketleri üzerinde oldukça etkiliydi. Burada Fikir Klüpleri Federasyonu’nu bir ara kurum olarak değerlendirebiliriz. FKF, öğrencilerin gerek akademik sorunlarının ve gerekse siyasal sorunlar ve ideolojilerin tartışıldığı bir tartışma platformu görevini yerine getiriyordu.

FKF 1965 yılının aralık ayında daha önce okul bazında mevcut fikir klüplerinin bir araya gelmesiyle kuruldu.

FKF’nin kurulması gençliğin anti-emperyalist yönle sınırlanan anlayışının yavaş yavaş sosyalizme evrilmesi anlamına geliyordu. FKF’nin ilk temelleri Dönüşüm dergisi çevresinde kurulan ilişkiler sayesinde atıldı. FKF kısa sürede gösterdiği öğrenci eylemlilikleri performansıyla gençliğin merkezî örgütü haline geldi. Her türlü anti-emperyalist gösterileri FKF’li gençler organize ediyor, aktif ve kitlesel katılım sağlıyorlardı. Sonradan, yani 12 Mart günlerinin silahlı sol grupların önder kadroları isimlerini ilk kez FKF çatısı altında sürdürülen mücadele içinde duyurmaya başladılar. FKF Kurucular Kurulu’nun 21 Aralık 1965 günü düzenlediği ilk toplantıda Kavga adlı bir bülten çıkarılarak federasyonun amacı açıklandı: “Kulübümüz toplumcu dünya görüşü çerçevesinde  düşünme ve davranma yetisine sahip yüksek öğrenim gençlerinin; aralarındaki  dayanışmaya, karşılıklı eğitime, iş ve eylem birliğine dayanan örgütüdür.” Buna ek olarak TİP’le yakın ilişkisi olmasına karşın “Yalnız iktidara gelmeye yönelmek ve ya da iktidara gelme savaşı veren bir kuruluşu açıça desteklemek, yani siyasete karışmak örgütümüzün amacı dışındadır.” denilerek belki de bağımsız bir öğrenci hareketi yaratma niyeti tüzüğe yansıtılıyordu.[72] Ancak ne var ki TİP içerisinde yukarıda kısaca bahsettiğimiz tartışmaların gelişmesine paralel olarak FKF’ de bu tartışmaların çekim alanı içerisine giriyordu. Her yaptığı kurultayda katılan dernek sayısında artış gözleniyor, FKF giderek büyüyordu. 11 olan üye dernek sayısı 1. Kurultay’da 26’ya çıkmıştı. 2. Kurultay’da yaşanan tartışmalar ve birden çok adayın çıkması ilerideki yıllarda gençliği ayrılığı eşiğine kadar götürecekti. FKF yönetimi sokak gösterilerine sıcak bakmıyor, “faşizmi hızlandıracağı”nı ileri sürüyordu. FKF muhalefeti ise “devrimcilerin görevinin düşmanın üstüne üstüne gitmeyi bilmek olduğunu, faşizm gelir diye harekete geçmemenin faşizme teslim olmak anlamına geleceğini” vurgulayarak, daha militan bir mücadele çizgisinin izlenmesi gerektiği üzerinde duruyordu.

FKF merkezi, TİP içindeki tartışmalarda TİP merkezine yakın isimlerden oluşuyordu. Muhalefette ise genel hatlarıyla Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Doğu Perinçek ve arkadaşları bulunuyordu.

Eylem çizgisi noktasında başlayan tartışmalar bir süre sonra Millî Demokratik Devrim ile Sosyalist Devrim (TİP) taraftarları arasında anlaşmazlıkların ayyuka çıkmasına yol açtı. 2. Kurultay’ın sonucu, Doğu Perinçek’in Başkan seçilmesiydi. Doğu Perinçek MDD görüşüne sahipti ve Başkan olur olmaz FKF’yi,

Mihri Belli’nin Türk Solu dergisinde yaptığı çağrı ile kurulan DEV-GÜÇ• oluşumuna dahil etmeye koyuldu.

Kısa bir süre sonra da FKF, DEV-GÜÇ’e dahil olduğunu duyurdu. Bu noktadan sonra FKF’de TİP’in etkisi sürekli azalmaya başladı. Bu durum da elbette TİP yönetiminin hoşuna gitmiyordu. TİP’in etkisi ile FKF Genel Kurulu’nda yapılan bir güven oylaması ile öncelikle Doğu Perinçek ve ekibi yönetimden uzaklaştırıldı.

Derhal DEV-GÜÇ’ten ayrılındı. İşte TİP’in yeniden hakim olma çabalarının olduğu bu dönemde öğrenci gençlik hareketini daha sonraları silahlı eylemlere yöneltecek ideolojik ayrışmaların başladığı dönem de bu dönem oldu. En başta Deniz Gezmiş ve arkadaşları FKF’nin eylem çizgisini eleştirerek Devrimci

Öğrenci Birliği’ni (DÖB) kurdu. FKF 3. Kurultay’ında TİP’li yönetim yeniden tasfiye edilerek başkanlığa Yusuf Küpeli seçildi ve kamuoyuna FKF’nin, MDD çizgisini benimsediğini açıkça deklare etti. FKF, MDD çizgisine geri dönünce doğal olarak Deniz Gezmiş öncülüğündeki DÖB grubu da tekrar FKF’ye katıldı ve daha militanca bir siyaset ortaya çıkmaya başlamış oldu. Bu yeni dönem aynı
zamanda sonradan THKP-C’nin çekirdek kadrolarını oluşturacak olan Mahir Çayan ve arkadaşlarının gençlik mücadelesine damgalarını vurmaya başladıkları bir dönem oldu.[73]

FKF 4. Kurultayı 9-10 Ekim 1969’da toplandığında kurultayın “Milli Demokratik Devrimciler”in egemenliği altında sonuçlanacağından kimsenin kuşkusu yok gibiydi. Ancak, TİP’de 1966’dan beri sürdürdükleri mücadeleyle birlik ve iç bütünlüklerinin pekiştiği bilinen ve üç yıl boyunca sürekli olarak kazandıkları
başarılara örgütlü bir ifade kazandırabilecekleri yandaşları kadar karşıtlarınca da beklenen “Milli Demokratik Devrimciler” ya da kendilerine verdikleri sıfatla “proleter devrimciler”in bu kurultaydaki tartışmalardan yeni bir bölünme ile çıkacaklarını öngörmek imkansız gibiydi. Gerçi Türk Solu ve Aydınlık
dergilerindeki kimi~ “Milli Demokratik Devrim” yorumları arasında farklar bulunduğu ve siyasal mücadelenin yürütülme tarzına yaklaşımların “anarşizan eğilimler”e karşı “pasifizm” gibi terimlerle adlandırılıyor olmasının bir gerilim yarattığı bilinmiyor değildi ama, buradan başlayacak tartışmaların sosyalist harekette kalıcı ve sürekli bir bölünmenin başlangıcı olabileceğini kamplaşmanın sözcülerinin bile önceden görmüş olabildikleri söylenemezdi.[74] Sonuç, FKF 4. Kurultay’ında yeni bir isimle ortaya çıkıyordu. Devrimci Gençlik Dernekleri

Federasyonu (DEV-GENÇ). Daha sonraları yaşanan kopuşmaların ana kaynağı olacak örgüt Dev-Genç’ti.

Dev-Genç bir anlamda illegalite kadrolarının ideolojik besin aldığı bir örgüt olacaktı. 1980’lere yaklaşıldığında sıkça sözü edilen 50 kadar fraksiyonun kaynağı niteliğinde olan örgüt olarak da değerlendirmek mümkündür

Dev-Genç’i. Ancak en belli başlı üç ekol aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Bu üç örgüt içerisinden gerek ideolojik nedenlerle ve gerekse de liderlik kavgaları nedeniyle bir çok ayrılmalar vekopuşlar yaşanmıştır.

Ayrıca Kürt sosyalist hareketi de yine bu dönemdeki ayrışmalarda kendini tanımlamaya başlamıştır.




TİP, FKF, DEV-GENÇ, THKO,  THKP-C, TİİKP,

Deniz Gezmiş             Mahir Çayan           Doğu Perinçek




Yeni dönemin bir başka dikkat çeken yanı da, genel olarak MDD’ci olarak bilinen çevrenin kimi farklılıklar yaşamaya başlamasıydı. Doğu Perinçek ve Mahir Çayan, farklı MDD yorumları ve Türkiye Devriminin izleyeceği yol konusunda farklılıklarını açıkça dile getiriyorlardı. Bu tartışmalar aslında FKF içinde
başlayıp biten tartışmalar değildi. “İşin asıl kaynağı Türk solu içinde başlayan tartışmalardı.”[75] İşte bu yüzden bir sosyal hareket olarak öğrenci genlik hareketlerinin “büyüklerden öğrenme” biçimde kavramlaştırdığımız sosyalleşme süreci Türkiye sosyalist hareketi ile direkt bağlantılı idi.

İdeolojik planda süren bu genel sosyalist çizgilerdeki tartışmalara gençlerin kurdukları örgütlülükle işgaller, boykotlar, protestolar eylemlerle dolu bir konjonktüre neden oluyordu. Tabi burada değinilmeden geçilemeyecek olan bir başka konu da dönemin Adalet Partisi hükümetinin öğrenci gençlik hareketini
denetlemeye yönelik yaklaşımları idi. Gençlik hareketlerine polisin tutumu çok sertti.
Öte yandan sosyalist öğrenci gençlik hareketinin karşısına bir başka gençlik hareketi ile çıkılıyor ve destekleniyordu. Önceleri Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve sonradan Milliyetçi Hareket Partisi adını alan MHP sempatizanı ülkücü gençler “komünist tehdidine” karşı korunuyor ve kollanıyordu.

Çoğu zaman polis ile birlikte solcu öğrencilerin dağıtılması için saldırılar yapılıyordu. Üstelik 12 Mart’ın ardından ülkücü gençlerin devlete ‘hizmetleri’ Askerî Mahkemelerde de tutanaklara geçirilerek övülüyordu. Örneğin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askerî Mahkemesi’nin 1972-89 esas
sayılı dosyada şöyle deniliyordu: “Ülkücülerle, aşırı solcuların çatışması ve çarpışmaları, ideolojik görüş farkından gelmektedir. Aşırı solcular, düzeni değiştirmek için ihtilalin ön safhasını teşkil eden anarşik ortam yaratmak maksadıyla fiil ve eylem yapmakta ve hadise yaratmaktadırlar.

Ülkücüler bunların karşısında gayelerinin tahakkukuna mani olmaya çalışmaktadırlar.

Vaki fiil ve eylemlere karşı çıkan yine bu ülkücülerdir.”[76] Mahkeme tutanaklarında böyle bir ifadenin yer alması, devletin taraflılığının hukuksal alanda da açıkça kabul gördüğünü ortaya koymaktadır.

İDEOLOJİNİN ÖĞRENİLDİĞİ ÖNEMLİ ARAÇLAR: BASIN YAYIN VE KİTAPLAR

Öğrenci gençlik hareketlerinde ideolojiyi ele alırken göz ardı edilemeyecek önemli bir etken de basın yayındır.

Türkiye’de çoğu zaman bir siyasal hareket, kendi düşüncelerini yaydığı bir yayın organı etrafında gelişir ve giderek örgüte dönüşen bir hareket halini alır. Bir başka biçimde söylersek, buna “dergi örgütçülüğü” diyebiliriz.

‘Dergi Okuru’ kavramı Türk siyasal yaşamında anlam yüklü bir kavramdır. Okurluk sıradan bir uğraş olarak değerlendirilmez. Dergi Okuru aynı zamanda sempatizandır da. Sempatizan olması dolayısı ile de potansiyel militandır da. En azından toplumdaki algılanış biçimi ( o dönem için) böyledir. Bir dönem Türkiye’de insanların kimliklerini, yani siyasî kimliklerini toplumsal alana sunumu koltuk altına sıkıştırılan gazete veya dergiler aracılığı ile görülürdü. Ayrıca okur olmak belli bir düzeyde radikalliği de gerektirirdi. Yani her hangi bir yayını okuyan siyasî kişi, karşıt görüşün yayınını neredeyse yeminli bir biçimde hiç okumazdı. Bu anlamda gazete ve dergilerin, gençliğin ideolojiyi algılayış ve yaşamına uyarlayışında etkileri olduğunu söyleyebiliriz.

Öte yandan gençlik hareketleri içerisinde yaşanan olaylardan belli bir başlık da gazete dağıtırken öldürülen militanlardır. Farklı fraksiyonların satış alanlarının olması ve başka bir fraksiyona ait gazete veya derginin o alanda sattırılmaması mücadeleleri de yaşanmıştır. Bu açıdan dergiciliğin, okurluğun, dağıtım ve satışının önemini görmezden gelmek gençliğin ideolojik çeşitlenmelerini anlamamızı zorlaştıracaktır.

Dönemin dergilerinde işlenen konular, özellikle toplumsal muhalefetin ideolojik yönde dönüştürülmesini amaçlayan biçimde ele alınmaktadır. Özellikle gençliğin en çok okuduğu Aydınlık Sosyalist Dergi, Türk Solu, Sosyalist, Devrim, İleri, Emek, İşçi Köylü, Proleter Devrimci Aydınlık, Kurtuluş, Halkın Yolu, Halkın Birliği, Emeğin Birliği, İlke,Halkın Sesi, Halkın Kurtuluşu, Yürüyüş, Ürün, Kitle gibi dergiler ideolojinin yanı sıra eylem çağrıları da yapan ve adeta aksiyonun nasıl yapılacağını tarif eden bir içeriğe sahipti. Bu yalnızca sol dergiler için değil aynı zamanda dönemin ülkücü dergileri içinde geçerli bir dergicilik anlayışı idi.

Kitap açısından durum biraz farklıydı. Şöyleki: “1968’de kapitalist metropolleri, bağımlı çevre ülkelerini ve “sosyalist kamp”ı eş zamanlı olarak saran bunalımdan kaynaklanan devrimci gelişmeler, insanları ister Atatürkçü, ister Leninist olsun geçmişe dair menkıbelerden esinlenmek yerine hemen gözlerinin önünde akıp
giden kendilerinin de bizzat katılabilecekleri ve ısrar ettiklerinde başarı vaadeden örneklerden esinlenmeye yöneltiyordu. 1968’de ise yeni fikirler, gerçek hareketin, gelecek esininin üç pratik uluslar arası kaynağı vardı:

Avrupada’ki öğrenci hareketi; Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki anti emperyalist savaşlar ve ulusal kurtuluş mücadeleleri; Çin Kültür Devrimi. Dolayısıyla Marksizmin ve toplumsal mücadeleler tarihinin bilgisi gelişip
yaygınlaştıkça ve uluslar arası alandan gelen enformasyon miktarı, yeni kitaplar, dergiler, yabancı ülkelere gidip dönenlerin sayıları arttıkça, hangi sınıftan olurlarsa olsun genç insanlar kendilerine resmi yöneticilerin anlattığı “gri” stratejiler ezberlemeye değil “yeşil hayat ağacı”nın meyvelerini tatmaya, dikkatlerini bu pratik deneyime yöneltmeye başladılar. Sosyalist hareketin eskileri kendi aralarında bölünmüşlerdi ama uluslararası alandan taşınacak bölünme ve yeniden bölünmeler için önce bunların kaynağındaki bilgilerin edinilmesi gerekirdi.

Bu bilgilenme süreci içinde iki yayınevi önemli roller oynadı. 12 Mart’ta faaliyetinden men edilinceye kadar Muzaffer Erdost’un yönettiği “Sol Yayınevi” önce Leo Huberman, Georges Politzer vb.lerinin el kitaplarını, ardından Marx, Engels,Lenin, Stalin, Mao, Giap vb.lerinin klasik metinlerini çevirip aktararak, genç kuşakların olduğu kadar eski kuşaktan olup da yabancı dil bilmeyenlerin Marksist teorinin dünyasına nüfuz etmelerini, devrimci bir bakış açısı edinmelerini, her türlü bilgiyi eleştirel bir tahlile tabi tutma yeteneği kazanmalarının maddî imkânını yarattı. Doğan Özgüden’in “Ant Yayınevi” ortodoks olmayan teori kadar dünya üzerinde süregiden devrimci pratiğin bilgisinin de Türkçe okuyucusuna aktarmaya katkıda bulundu. Ernesto Che Guevara’nın Savaş Anıları Avrupa’da basılır basılmaz Türkçe’ye çevrilmişti.

1968 Avrupa öğrenci hareketinin de FKF’nin de süreci nasıl değerlendirdiğini Türkiye’deki okuyucu anında öğrenebildi.”[77]

3 Kasım 1972’de Millî İstihbarat Teşkilatı’nın düzenlediği Marmara Brifingi’nde kesinleşen bir mahkeme kararından şu alıntı yapılıyordu: “Yakalanan her anarşistin yanında daima üç malzeme birlikte bulunmaktadır.

Silah, cephane, aşırı sol kitap.”[78] Brifingin ilerleyen kısımlarında söz konusu yasaklı kitapların listesi veriliyordu. Bunlardan bir kaçını sıralamak gerekirse; Emperyalizm-Lenin, Teori Pratik-Mao, Felsefenin Başlangıç İlkeleri-Georges Politzer, Yaşasın Halk Savaşı Zaferi-Lin Piao, Halk Savaşı Halk Ordusu-Giap,
Millî Kurtuluş Cephesi-D. Brown, Şehir Gerillası-Carlos Marighella, Gerilla Nedir?-A. boya, Gerilla Günlüğü-Che Guevara, Türk Devriminin Yolu gibi eserler göze çarpacaktır. Burada dikkati çeken kitapların genelde pratik mücadeleye dönük bir ağırlık taşımasıdır. Dönemin hızla gelişen gençlik eylemlerinde çatışmaların şiddetindeki artma, okunan kitapların daha miltanca bir bilince ihtiyaç duyulduğu varsayımını getiriyor akla. Elbette bu konu üzerine daha derin araştırmalar sonucu yargı vermek daha yerinde olur.

SONUÇ

   Türkiye’de gençlik hareketlerinde ideoloji önemli bir etken olmuştur.
   Önceleri akademik taleplerle başlayan gençlik hareketleri giderek siyasal bir nitelik kazanmaya başlamıştır.
   Öğrenci hareketlerinin siyasal nitelik kazanmasının bir çok etkileyicisi vardır. Ancak ön plana çıkan 1968’li yıllarda dünyanın diğer ülkelerindeki gençlik hareketlerinden etkilenme durumudur.
   Gençlik hareketlerinin ideolojiyi algılama, yaşama geçirme ve kimlik haline getirme süreçlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin önemi vardır. İşçi Partisi’nin gençlik örgütü niteliğindeki FKF bir anlamda gençlerin ideoloji ile tanışıp yakınlaşmalarını sağlayan etkili bir kurum olmuştur.
   Öğrenci gençlik hareketlerinde ve benimsediği ideolojik tercihlerde daha çok Amerika karşıtlığı yatmaktadır.

Bu nedenle de dönem itibarı ile en etkili ideoloji sosyalizm olmuş ve Türkiye’de çeşitli varyantlarını üreterek silahlı sol gruplara dönüşmüştür.

    Gençlik hareketlerinin denetlenmesinde karşıt görüşlü öğrencilerin kullanılması şiddetin artmasına neden olmuştur ve bu sebeple de ideoloji daha militan bir çizgide algılanmıştır.

   İdeolojinin gruplarca benimsenmesinde araç olan dergiler ve kitaplara bakıldığında daha çok teoriden uzak ama pratiği öne çıkaran kitap ve konuların olduğu gözlenmektedir.

   Ayrıca 1960-70 yıllarının Türkiye’de kırsal alandan kentlere göçün yoğun biçimde yaşandığı da hesaba katılırsa kentleşme sorunları ve kent kültürünün oluşum sürecindeki problemlerin de ideolojinin algılanması ve yaşanmasına etkileri olduğu söylenebilir. Kırsal kesimlerden gelen öğrencilerin ideolojiyi daha çok bir güçlülük formatında değerlendirdiğine rastlanmakta ve giderek artan şiddete neden olduğu gözlenmektedir.


KAYNAKÇA

   AKŞİN Sina; Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, İmaj Yayıncılık, Ankara,1996.
  ALPAT İnönü;  Popüler Türk Solu Sözlüğü, Mayıs Yayınları, Ankara,1998.
  AREN Sadun; TİP olayı, Cem Yayınevi, İstanbul,1993.
  BAYHAN Vehbi; Üniversite Gençliğinde Anomi Ve Yabancılaşma, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları,Ankara.1997. 
  ÇAYAN Mahir; Teorik Yazılar, Gökkuşağı Yayınları, İstanbul,1996.

  GLADWIN Maree; “Çağdaş Toplumsal Hareketlerin Teorisi ve Siyaseti”  Ege Ü. Sosyoloji Dergisi.7. sayı 1999.

 HALE William; Türkiye’de Ordu ve Siyaset, Hil yayınları, İstanbul,1996.

  KIVILCIMLI Dr. Hikmet; Sosyalist Gazetesi Yazıları, Diyalektik Yayınları, İstanbul,1995.

  KIVILCIMLI Dr. Hikmet; Günlük Anılar, Diyalektik Yayınları, İstanbul,1994.

  KIZILÇELİK Sezgin, ERJEM Yaşar; Açıklamalı Sosyoloji Terimleri Sözlüğü, Atilla Kitabevi, Ankara,1994.

  KONGAR Emre; Türk Toplumbilimcileri-2, Remzi Kitabevi, İstanbul,1998.

  KONGAR Emre; 21. Yüzyılda Türkiye, Remzi Kitabevi, İstanbul,2000.

  KÜÇÜK Yalçın; Türkiye Üzerine Tezler, Tekin yayınevi, Ankara,1987.

  LAVABRE Marie Claire; Sokakta Ve Duvarda 1968, Derleme, Öteki Yayınevi, Ankara,1998.

  LİPSET Seymour Martin; Siyasal İnsan, (Çev. Mete Tunçay) Teori Yayınları, Ankara,1986.

  LUNDBERG A. George vd.; Sosyoloji, (Çev. Özer OZANKAYA) Ayyıldız Matbaası, Ankara,1970.

  MELUCCI Alberto; “Toplumsal Hareketler Ve Gündelik Yaşamın Demokratikleştirilmesi”  Birikim, 1991, 24. sayı

  MUMCU Uğur; Bir Pulsuz Dilekçe, Tekin yayınevi, Ankara,1979.

  ÖZBAY Haluk, ÖZTÜRK Emine; Gençlik, Cep Üniversitesi, İletişim Yayınevi, İstanbul,1995.

  ÖZDEMİR Hikmet vd; Çağdaş Türkiye Tarihi, Cilt 4, Cem Yayınevi, İstanbul,1995.

  SARIBAY Ali Yaşar; Siyasal Sosyoloji, Der Yayınları, İstanbul,1998.

  SAYIN Önal; “İdeoloji”, Sosyoloji Dergisi, Ege Ü. Ed. Fak. Yay. İzmir,1999. Sayı:7

  Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; Cilt 7, İletişim Yayınları, İstanbul,1988.

  TEZCAN Mahmut, Gençlik Sosyolojisi Yazıları, Gündoğan Yayınları, Ankara,1994.

  TURHAN Talat; Marmara Brifingi Devletin Gözüyle Sol Ve Sağ Örgütler, Kaynak Yayınları, İstanbul,1995.

  TÜRKDOĞAN Orhan; Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, Birleşik Yayıncılık, İstanbul,1997.

  YILMAZER Mehmet; THKP/Cephe Eleştirisi, Sentez Yayınları, Ankara,1991.


DİPNOTLAR;


[1] Maree GLADWIN; “Çağdaş Toplumsal Hareketlerin Teorisi ve Siyaseti”  Ege Ü. Sosyoloji

Dergisi. 7. sayı s.125

[2] Aktaran: Emre KONGAR; Türk Toplumbilimcileri-2, İstanbul,1998. s.321

[3] Orhan TÜRKDOĞAN,; Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi, İstanbul,1997. s.11

[4] Aktaran Emre KONGAR; a.g.e. s.323

[5] George A. LUNDBERG vd.; Sosyoloji, (Çev. Özer OZANKAYA) Ankara,1970. s.365

[6] Emre KONGAR; a.g.e. s.321

[7] Gerhard KESSLER; Sosyolojiye Başlangıç, 1985. s.129 aktaran; Orhan TÜRKDOĞAN; a.g.e. s.12

[8] Orhan TÜRKDOĞAN; a.g.e. s.14

[9] Emre KONGAR; a.g.e. s.321

[10] George A. LUNDBERG; a.g.e. s.365

[11] Ali Yaşar SARIBAY; Siyasal Sosyoloji, İstanbul,1998. s.80

[12] Alberto MELUCCI; “Toplumsal Hareketler Ve Gündelik Yaşamın Demokratikleştirilmesi” 

Birikim, 1991,     24. sayı s.55

[13] Seymour Martin LİPSET; Siyasal İnsan, (Çev. Mete Tunçay) Ankara,1986. s.15

[14] Haluk ÖZBAY, Emine ÖZTÜRK; Gençlik, Cep Üniversitesi, İstanbul,1995. s.12

[15] Sezgin KIZILÇELİK, Yaşar ERJEM; Açıklamalı Sosyoloji Terimleri Sözlüğü, Ankara,1994. s.213

[16] Önal SAYIN; “İdeoloji”, Sosyoloji Dergisi, Ege Ü. Ed. Fak. Yay. İzmir,1999. s.12

* Alman öğrenci hareketi lideri.

[17] Marie Claire LAVABRE; Sokakta Ve Duvarda 1968, Derleme, Ankara,1998 s.13

[18] Vehbi BAYHAN; Üniversite Gençliğinde Anomi Ve Yabancılaşma, Ankara.1997. s.247

[19] [19] Marie Claire LAVABRE; a.g.e. s.15-16

[20] Marie Claire LAVABRE; a.g.e. s.17

[21] Marie Claire LAVABRE; a.g.e. s.18

[22] Alpay KABACALI; Türkiye’de Gençlik Hareketleri, İstanbul,1992. s.193

[23] Marie Claire LAVABRE; a.g.e. s.19-20

[24] Marie Claire LAVABRE; a.g.e. s.21

[25] Alpay KABACALI; a.g.e. s.77

[26] Alpay KABACALI; a.g.e. s.78

[27] Vehbi BAYHAN; a.g.e. s.244

[28] Alpay KABACALI; a.g.e. s.80

[29] Alpay KABACALI; a.g.e. s.82

[30] Alpay KABACALI; a.g.e. s.84

[31] Alpay KABACALI; a.g.e. s.85

[32] Alpay KABACALI; a.g.e. s.85

[33] Vehbi BAYHAN; a.g.e. s.245

[34] Alpay KABACALI; a.g.e. s.89

[35] Alpay KABACALI; a.g.e. s.92

[36] Alpay KABACALI; a.g.e. s.93

[37] Alpay KABACALI; a.g.e. s.95

[38] Vehbi BAYHAN; a.g.e. s.245

[39] Vehbi BAYHAN; a.g.e. s.245

[40] Alpay KABACALI; a.g.e. s.115

[41] Vehbi BAYHAN; a.g.e. s.245

•   Üniversite çevreleriyle, öğrencilerle ve basın ve muhalefetle ilişkileri alabildiğine gerginleşen

Demokrat Parti bu kanunu 18 Nisan 1960 günü çıkardı. Bu komisyon, CHP ve bir kısım basının

faaliyetlerini incelemekle görevlendiriliyordu. Meclisin o günkü oturumunda muhalefet sözcüleri,

yasanın Anayasa’ya, demokrasiye ve hukuka aykırı olduğunu ifade ettiler. CHP Genel

Başkanı İsmet İnönü, “Bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam” cümlesinin yer aldığı

ünlü konuşmasını bu oturumda yapmıştır. Ve gerçekten de yaklaşık bir ay sonra 27 Mayıs 1960

ihtilali ile Adnan Menderes’in sonunun başlangıcı yaşanmıştır.

[42] Alpay KABACALI; a.g.e. s.129

[43] Sadun AREN; TİP olayı, İstanbul,1993. s.31

[44] Vehbi BAYHAN; a.g.e. s.252

[45] Aktaran Vehbi BAYHAN; a.g.e. s.252

[46] Sina AKŞİN; Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, Ankara,1996 s.235

[47] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; Cilt 7, İstanbul,1988. s.2134

[48] William Hale; Türkiye’de Ordu ve Siyaset, İstanbul,1996. s.155

[49] Aktaran Vehbi BAYHAN; a.g.e. s.253

[50] Hikmet ÖZDEMİR vd; Çağdaş Türkiye Tarihi, Cilt 4, İstanbul,1995. s.226

[51] Sezgin KIZILÇELİK, Yaşar ERJEM; a.g.e. s.383

[52] Yalçın KÜÇÜK; Türkiye Üzerine Tezler, Ankara,1987. s.554

[53] İnönü ALPAT;  Popüler Türk Solu Sözlüğü, Ankara,1998. s.325

[54] Mehmet Ali AYBAR Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm’den Aktaran Emre KONGAR;

21. Yüzyılda Türkiye, Ankara,2000. S.168

[55] Emre KONGAR, 21. Yüzyılda Türkiye, İstanbul,2000. s.168

[56] Sadun AREN; a.g.e. s.55

[57] Sadun AREN; a.g.e. s.56

[58] Sadun AREN; a.g.e. s.59

[59] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; s.2070

• Görevlerini iki meslektaşıyla bölüşen, yani üç kişilik bir kurula katılan yüksek görevli.

Roma İmparatorluğu dönemindeki ilk triumvirlik Sezar, Pompeius ve Crassus arasında kurulmuş üç hasis insanın ittifakı idi. (Meydan Larousse. 19. cilt. S.413)

•* Dr. Hikmet Kıvılcımlı ve sonraları onun görüşlerinden etkilenecek olan Mahir Çayan bu üçlüye baş harflerinin kısaltması olarak ABA ismini takmışlardır. Aybar, Boran ve Aren’in siyasal doğrultusunda yürüyenlere de alaycı bir anlam yükleyerek “ABA’cılar” diye hitap ediyorlardı.
(Dr. Hikmet Kıvılcımlı; Günlük Anılar, İstanbul,1994. Dr. Hikmet Kıvılcımlı; Sosyalist Gazetesi Yazıları,

İstanbul,1995. ve Mahir Çayan; Teorik Yazılar, İstanbul,1996.)

[60] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; s.2072

[61] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; s.2073

[62] İnönü ALPAT; a.g.e. s.365                                                                                            
[63] Emre KONGAR, a.g.e. s.168

[64] Mehmet YILMAZER; THKP/Cephe Eleştirisi, Ankara,1991. s.49

[65] Emre KONGAR, a.g.e. s.168

[66] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; s.2144-2145

[67] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; s.2144-2145

[68] Mehmet YILMAZER; a.g.e. s.49-51

[69] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; s.2141

• Mahir Çayan’ın bu yazısı Ocak 1970 Aydınlık Sosyalist Dergi’nin 15. sayısında “Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve Teori” başlığıyla yayınlanmıştır ve ileride kuracağı THKP-C kadrolarını da bu yazı sayesinde etrafında toplamıştır.

[70] Mahir ÇAYAN; a.g.e. s.138

[71] Emre KONGAR; a.g.e. s.169

[72] İnönü ALPAT; a.g.e. s.125

• Devrimci Kuruluşlar Güçbirliği (DEV-GÜÇ), TMTF, FKF, TÖDMF, TÖS, 27 Mayıs Millî Devrim Derneği, Aşıklar Derneği gibi 29 devrimci kuruluşun özellikle ‘faşizm ve irtica’ya karşı güç birliği yapmak amacıyla kurulmuştu. Bu kuruluş fikri Mihri Belli’ye aitti.

[73] İnönü ALPAT; a.g.e. s.127

[74] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; s.2139

[75] İnönü ALPAT; a.g.e. s.127

[76] Uğur MUMCU; Bir Pulsuz Dilekçe,Ankara,1979. s.284

[77] Sosyalizm Ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; s.2096

[78] Talat TURHAN; Marmara Brifingi Devletin Gözüyle Sol Ve Sağ Örgütler, İstanbul,1995. s.186


http://www.angelfire.com/oz/sosyo/genclikveideoloji.htm



****

12 EYLÜL ÖNCESİ BANKA SOYGUNLARI,,


HABERİ  DİREKT VER ;

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18058779.asp


***

TÜRK GENÇLİĞNİ KANDIRMAYIN.. DENİZ GEZMİŞİ DOĞRU ANLATIN..,




'68' kuşağının 'mitleştirdiği' Deniz Gezmiş kimdir? Gezmiş'in icraatlarından bazıları: Silahlı mücadele için Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nu kurdu. ABD Büyükelçiliği önünde nöbet tutan polislere kurşun sıktı. Banka ve araba soygunu yaptı.
Arkadaşları ile birlikte idam edilmeleri Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçtiyse de her yıl ölüm ve doğum yıldönümlerinde ideolojilerin köreltmediği kafalarda ayrı soru hep beliriverir... Deniz Gezmiş gerçekten suçsuz bir özgürlük kahramanı mı?...

ÜNİVERSİTEDEKİ ÇATIŞMALARIN MİMARI OLDU 

Bu sorunun cevabını, yöneticilerinin çoğu 68 kuşağından olan yazılı-görsel basında ararsanız çıkacak cevap kesinlikle 'Evet özgürlük kahramanı' olacaktır.

Ancak o karanlık günlere şahitlik edip hakikatı yazanlar hiç de öyle söylemiyor...

Kısaca özetlersek 27 Şubat 1947'de Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğan Deniz Gezmiş, 7 Kasım 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Adını da burada altına imza attığı öğrenci olayları ile duyurdu. Üniversitenin işgali ve karşıt görüşlü öğrencilerle girdiği silahlı çatışmalar da bu eylemlerden bazıları oldu.

FİLİSTİN'DE SİLAHLI EĞİTİM ALDI 

Hakkında 23 Haziran 1969'da çıkan bir tutuklama kararının ardından Filistin'e kaçtı. 1 Eylül 1969'a kadar Filistin'de kaldı ve FKÖ kamplarında silahlı eğitim aldı. Bu dönemde üniversiteyi işgalden dolayı Hukuk Fakültesin'den atıldı.

23 Eylül 1969'da hukuk fakültesinde olduğu bir sıra polis tarafından yakalarak gözaltına alında da 25 Kasım'da serbest bırakıldı. Ancak okulda yapılan aratırmalarda Deniz Gezmiş'e ait silahlar ele geçirildiği için tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. 20 Aralık 1969'da tutuklanan Deniz Gezmiş, 18 Eylül 1970'e kadar hapis yattı.

THKO TERÖR ÖRGÜTÜNÜ KURDU 

Hapisten çıkmasından sonra öğrenci hareketlerinden uzaklaşarak Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nu kurdu. Kimileri tarafından "Türkiye'de silahlı mücadele veren ilk siyasi örgüt" diye pazarlansa da, THKO hem o günkü hem de bugünkü hukuk literatüründe tipik bir 'terör örgütü' idi ve öyle faaliyet gösterdi.

İLK EYLEMLERİNDE POLİSE KURŞUN SIKTILAR 

Deniz Gezmiş ve arkadaşları THKO'nun kuruluşunu, Ankara'da ABD Büyükelçiliği önünde nöbet tutan polislere kurşun sıkarak ilan etti.

Yaralanan polislerin düştüğü yere, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Sinan Cemgil tarafından THKO bildirisi bırakıldı.

BANKA SOYGUNU, GASP, ADAM KALDIRMA...

Yaptığı eylemlerden bazıları şöyle:

Silah tehdidiyle İş Bankası'nı soyma,

İstanbul'da birçok soygun ve gasp eylemi, 

ODTÜ'de görevli bir kişinin arabasının gasp silah zoruyla gasp edilmesi,

Zorla evine girilen bir astsubayın eşinin tabancayla yaralanması,

Bir Astsubayın silah zoruyla kaçırılması,

Şarkışla ve Gemerek'te güvenlik güçleriyle silahlı çatışma, ABD askerlerinin kaçırılması...

1971'DE YAKALANDILAR 

1971 yılında kurulan THKO ve Deniz Gezmiş çok kısa bir süre işte bu eylemlere imza attı...

 Yaptığı eylemlerden dolayı Deniz Gezmiş hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. 

6 MAYIS 1971'DE İDAMLARI İNFAZ EDİLDİ...

9 Ekim 1971'de son bulan mahkeme'de TCK'nın 146. maddesinin ihlali gerekçesiyle 9 Ekim 1971'de idama mahkum edildi. 6 Mayıs 1972 tarihinde Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ile birlikte saat 1.00-3.00 arasında Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi.



http://www.sondevir.com/gundem/180881/gencleri-kandirmayin-deniz-gezmisi-dogru-anlatin

40 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL ÖNCESİ VE SONRASI BÖLÜM 36


TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ VE SONRASI BÖLÜM 36.


.
BAŞLARKEN ÖZEL NOT,
DİĞER 35 BÖLÜM DAHA ÖNCEKİ YILLARDA YAYINLANMIŞTIR.. OKUMAK İSTEYENLER İÇİN..
BÖLÜMLER SAYFA SONU DİĞER BÖLÜMLER İLE BAGLANTILI OLUP DİĞER BÖLÜME GEÇMEK İÇİN MAUSLA TIKLAMANIZ KAFİDİR..

1.Cİ BÖLÜM WEB ADRESİ;


35 Cİ BÖLÜM WEB ADRESİ; 


.

 TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ VE SONRASI BÖLÜM 36



Otomobil Sektörü Grevi-30 Temmuz 1973

12 Mart döneminde ilan edilen sıkıyönetim sonrasında Marmara bölgesindeki ilk büyük grev Türk-İş üyesi Metal-İş tarafından Tofaş, Renault ve 7 fabrikada 30
Temmuz 1973 tarihinde çıkılan grev olmuştur. Konsolosluk yazısında işveren sendikası MESS’in greve karşı lokavta gittiği bildirilmektedir. Yazıda grev ve
lokavtın aşırı ücret talepleri ve iş güvencesi nedeniyle kilitlenen görüşmelerin sonucunda ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Mesajda ilginç bir ayrıntı olarak, DİSK üyesi Maden-İş Sendikası’nın grevi maddi olarak destekleyeceği ve destek gösterisi düzenleyeceğini ilan ettiği bilgisi yer almaktadır (İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Dışişleri Bakanlığına, 2 Ağustos 1973, Belge No: 02466). 12 Mart sonrası dönem DİSK ve Türk-İş arasındaki rekabetin yoğunlaştığı bir dönemdir. Maden-İş ile Metal-İş arasında 1960’lı yıllardan başlayan sert bir rekabet söz konusudur. Konsolosluk bunun son derece farkındadır ve bu nedenle bu ayrıntıya mesajda yer vermektedir.

Berec Pil Fabrikasında Polisin İşçilerle Çatışması (18 Ağustos 1975)

İstanbul Konsolosluğunun mesajına göre polisin Berec pil fabrikasında grevcileri dağıtma girişimi Petkim-İş üyesi işçilerle polis arasında çatışmaya yol açmıştır. 20 polis ve işçinin yaralandığı ve dördü kadın 16 işçinin gözaltına alındığı bildirilmektedir. Konsolosluk, yorum bölümünde DİSK üyesi sendikaların grevleri
yükseltme kararının ardından (Philips’te Maden-İş, Hilton’da Turizm-İş ve Berec’te Pektim-İş) Berec’te yaşanan şiddet olayının sürpriz olmadığını iddia etmektedir.

Yorumda grevlerin sıkıyönetim döneminde etkin bir rol oynayamayan DİSK’e önemli bir rol oynama imkanı sağladığı belirtilmektedir. Grevlerin aşırı sola karşı
sert polis tepkisini provoke ederek Milliyetçi Cephe hükümetini “zalim” ve “faşist” olarak gösterme imkânı sağladığı da ileri sürülmektedir (İstanbul
Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 19 Ağustos 1975, Belge No: 02675). Konsolosluk mesajında yer alan yorumlar DİSK ve sola yönelik önyargılı
ve mesafeli tutumun önemli ipuçlarını içermektedir. Vurgulanması gereken bir diğer nokta ise DİSK’in İngilizceye “revolutionary” şeklinde çevrilmesidir.
DİSK’in devrimci sıfatını ihtilalcı değil reformcu anlamda “progressive” olarak kullanmayı tercih etmesine rağmen ABD diplomatik misyonunun “revolutionary”
sözcüğünü tercih etmesi manidardır.4

4 _DİSK kendi yazışmalarında “devrimci” sözcüğünün İngilizce karşılığı olarak “progressive” sözcüğünü kullanmasına karşın, gerek Türk-İş gerekse ABD kaynakları AFL-CIO ve ABD diplomatik misyonu “devrimci” sözcüğünü “revolutionary” olarak çevirmeyi tercih etmiştir. Bunun tesadüfî bir kullanım olmadığı, DİSK’in programatik yaklaşımları ve kendi tercih ettiği “reformcu”, “ilerici” ifadesine rağmen “ihtilâlcı” sözcüğünün kullanılarak DİSK’in batı sendikaları nezdinde meşruiyetinin aşındırılmak istendiği ve bu tercihin antikomünist ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

Hilton İstanbul’da İş Uyuşmazlığı-Ağustos 1975

ABD diplomatik misyonu, ABD kuruluşları ve şirketleriyle ilgili çalışma sorunlarıyla özel olarak ilgilenmektedir. Örneğin Hilton İstanbul Genel Müdürü
Başkonsolostan Hilton’daki uyuşmazlığın çözümü için yardım istemektedir. Bu uyuşmazlık 1970’li yıllarda yoğun biçimde yaşanan sendikal rekabetin örneklerinden biridir. Hilton’da Türk-İş üyesi Oleyis ile yapılmış bir sözleşme söz konusu iken çalışanların çoğunluğunun DİSK üyesi Turizm-İş’e geçmeleri üzerine ortaya çıkan ihtilaf konsolosluk yazışmalarına yansımıştır. Konsolosluğa göre Turizm-İş Hilton’da açıkça yasadışı bir greve gitmiştir. Konsolosluk, yazısında Oleyis ile Turizm-İş arasında işyerinde yaşanan sendikal rekabetin ayrıntılarına yer vermektedir. Mesajda yer alan bilgiye göre Hilton yönetimi bu uyuşmazlığın
çözülmesi için elçilikten mümkün olduğu ölçüde Çalışma Bakanlığı’nı arabuluculuk yapmaya ikna etmeye çalışmasını talep etmektedir (İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 19 Ağustos 1975, Belge No: 02662). 

Bu mesajdan bir gün sonra İstanbul Konsolosluğu’nun konuyla ilgili bir diğer mesajında Hilton uyuşmazlığının beklenmedik bir biçimde çözüldüğü
belirtiliyor. Berec fabrikasında yürütülen grev sırasında yaşanan yaralama olayını takiben oteli Hilton’a kiralayan askeri emeklilik fonundan [Ordu Yardımlaşma
Kurumu-OYAK], Maliye Bakanı ve Başbakanın Özel kalemimin otel yönetiminden sorunun bir an önce çözümünü istedikleri belirtiliyor. Mesajda yer alan yorumda
olayın Türk-İş ve DİSK arasındaki rekabetin giderek saldırgan bir hale gelmesinin örneklerinden biri olduğu ileri sürülmektedir (İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 20 Ağustos 1975, Belge No: 02700).

Sheraton Otel Uyuşmazlığı-Kasım 1975

İstanbul Başkonsolosluğunun yakından ilgilendiği bir diğer uyuşmazlık Sheraton Otel uyuşmazlığı olmuştur. Konsolosluk tarafından Dışişleri Bakanlığı’na yollanan
mesajda Sheraton otelinin genel müdürünün işçiler greve giderse oteli kapatmayı düşündüğünü kendilerine ilettiği belirtilmektedir. Yazıda 4 ay önce açılan otelde henüz toplu sözleşme bulunmadığı ve sözleşme için müzakere girişimlerinin sürdüğü bilgisine yer verilmektedir. 500 çalışanın 400’ünün solcu DİSK üyesi Turizm-İş Sendikasına üye olduğu ve bu sendikanın Ağustos 1975’te Hilton otelinde ağır bir karışıklık çıkardığı ileri sürülmektedir. Uyuşmazlığın ücret artışından kaynaklandığı ve genel müdürün sendikaların ücret artış taleplerini “astronomik” olarak tanımladığı aktarılmaktadır. Genel Müdür, hükümet yetkililerinin konuyla propagandanın bir unsuru olduğu söylemek mümkündür. DİSK iddianamesinde de bu doğrultuda yer alan iddialar üzerine Baştürk savunmasında devrimciliği ihtilâlcılık olarak değil ilericilik olarak algıladıklarını belirtmiş ve DİSK’in antetli kağıtlarında devrimci ifadesinin İngilizcesinin “progressive” olarak yer aldığını vurgulamıştır (Baştürk, 1986, s.
404-407). 

ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

ilgili detaylı olarak bilgilendirildiğini, yönetim kurulu başkanının Başbakan Yardımcısı Erbakan’ın kayınbiraderi olduğu ancak hükümetin uyuşmazlığın
çözümüne karışmadığı belirtmektedir. Genel Müdür, konsolosluk yetkililerine bu aşmada ABD desteği talep etmediğini iletmiştir. (İstanbul Başkonsolosluğundan
ABD Dışişleri Bakanlığına, 24 Kasım 1975, Belge No: 04270).

Harb-İş Sendikası ile İlgili Yazışmalar

ABD üslerinde örgütlü sendikaların ABD diplomatik misyon yazışmalarında önemli bir yer tutması şaşırtıcı değil. Türkiye’deki ABD üslerine çeşitli lojistik
hizmetler sağlayan ABD şirketlerinde örgütlü olan sendikalar (başta Harb-İş) ve sendika şubeleri yazışmalara sık sık konu olmuştur. Şubelerdeki iç karışıklıklar ve sorunlar ile sendika yöneticilerinin bu konuda aldığı tutumlar ve kişisel özelliklerine yazışmalarda genişçe yer verilmiştir.

DİSK’in 1975 Eylemleri Hakkında

DİSK’in Milliyetçi Cephe hükümetini protesto etmek amacıyla başlattığı demokratik Hak ve Özgürlükler için mücadele mitingleri diplomatik yazışmalarda
yer alan önemli işçi eylemlerinden bir diğeridir. Eylül 1975’te İzmir ve İstanbul’ da düzenlenen bu mitingler DİSK’in toplumsal-politik etkisinin artması açısından
önemlidir.

DİSK İzmir Mitingi (6 Eylül 1975): Konsolosluk mesajına göre DİSK konfederasyonu iyi organize edilmiş ve hiçbir olayın yaşanmadığı 3 saatlik bir
miting düzenledi. Polisin 4200 kişi olarak tahmin ettiği katılım konsolosluk görevlileri tarafından 3500 olarak tahmin edilmektedir. Mitinge İstanbul, Bursa ve Adapazarı’ndan işçilerin otobüslerle gelerek katıldığı gözlemine yer verilmektedir. Yazıda ayrıntılı olarak alınan güvenlik önlemlerinden söz edilmektedir. Ana temanın “demokratik hak ve özgürlükler için mücadele” olduğu miting sırasındaki konuşmalarında Rıza Güven, İbrahim Güzelce ve Kemal Türkler’in Milliyetçi Cephe hükümetinin emeğe yönelik baskılarından ve faşizme karşı işçi mücadeleden söz ettikleri ve temsili burjuva demokrasisini protesto ettikleri bildirilmektedir.

Konuşmalarda Demirel hükümete karşı sert söylemlerin olduğu, hükümetin emperyalistlerin çıkarlarını temsil ettiği ve “milliyetçi” olmadığının vurgulandığı
ancak konuşmacıların hiçbirinin açıkça ABD, NATO ve CENTO’dan söz etmediğinin altı çizilmektedir. Mitingde taşınan çok sayıda pankarttan çeşitli
örnekler verildikten sonra sadece bir pankartta anti-ABD slogan yer aldığı bilgisine yer verilmektedir: “Amerikan üslerine ve Amerikalılara hayır.” Yazışmada, “katılımcıların yürüyüşün bir yerinde 10-12 kez ‘Kahrolsun Amerika’ sloganı atıldığı duyuldu” notuna da yer verilmektedir (İzmir Konsolosluğundan ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 9 Eylül 1975, Belge No: 00223). Yazışmalara dikkatle bakıldığında işçi hareketi ve sendikalardaki anti-ABD faaliyetlere ve hissiyata özel olarak kulak kabartıldığı ve bu konuda en küçük ayrıntının aktarıldığı gözlenmektedir. 

ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

DİSK’in Taksim Mitingi (20 Eylül 1975): DİSK’in 20 Eylül’de Taksim’de planladığı mitingle ilgili Başkonsolosluk yazısında İstanbul polisine danışıldığı,
polisin yürüyüşün yasal olduğunu belirttiği, yürüyüşe DİSK’i destekleyenlerin katılacağı ama polisin katılımcı sayısını tahmin edemediği belirtilmektedir. Yürüyüş Başkonsolosluk binasının uzağında olmasına rağmen ABD personelinden miting sırasında Taksim’den uzak durmaları istenmektedir (İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 19 Ağustos 1975, Belge No: 03081).

Miting sonrasında İstanbul Konsolosluğu’nun büyükelçiliğe yolladığı mesajda DİSK’in “Demokratik Hak ve Özgürlükler” için Taksim meydanında
düzenlediği gösterinin sadece birkaç küçük olayla tamamlandığı belirtiliyor. Yazıda 10 bin civarında katılımcının “Milliyetçi Cephe” hükümetini, “faşizmi” ve işçi karşıtı güçleri protesto ettiği vurgulanıyor. Konuşmacıların, aralarında İncirlik’in de olduğu yabancı üslerin kapatılmasını, NATO ve CENTO’dan çıkılmasını ve Türkiye’nin komşuları ile saldırmazlık paktı imzalanmasını istediği bilgisine yer verilmektedir. Mitingde konuşan DİSK liderlerinin gururla Türk-İş’in giderek zayıfladığını ve işçilerin sonunda DİSK’te birleşeceğini dile getirdiği not edilmektedir. Mesajın yorum bölümünde, ciddi potansiyel şiddet olayları ihtimali
dikkate alındığında mitingin oldukça iyi organize edilmiş olduğu belirtilmektedir. Emniyet güçleri yanında DİSK’in kendi üyelerinden oluşan oldukça disiplinli bir
güvenlik ekibi oluşturduğu bilgisi verilmektedir. Konsolosluk yazısında, mitingin zamanlamasına kuşku ile yaklaşılmakta ve mitingin gerçek amacının 12 Ekim
Senato seçimlerinde Milliyetçi Cephe “faşizmine” karşı CHP’ye yardım etmek olduğu iddia edilmektedir (İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara
Büyükelçiliğine, 23 Eylül 1975, Belge No: 03107).

DİSK Adana Yürüyüşü (Kasım 1975): Adana’da Menteks fabrikasında 70 işçinin işten çıkarılması nedeniyle DİSK tarafından yapılan protesto yürüyüşüne
DİSK temsilcileri ile 600 işçinin katıldığı, yürüyüşün geniş güvenlik önlemleri altında yapıldığı vurgulanmakta ve ilginç bir not olarak protestocuların konuyla ilgili pankartlar yanında, “Bağımsız Türkiye” ve “Kahrolsun Faşizm” yazılı pankartlar da taşıdıkları belirtilmektedir (Adana Konsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 4 Kasım 1975, Belge No: 00250).

1 Mayıs 1976 Kutlamaları

1 Mayıs 51 yıllık aradan sonra 1976 yılında Taksim Meydanında DİSK tarafından düzenlenen bir mitingle kutlandı. Bu tarihi olay ABD diplomatik yazışmalarında da yer buldu. 1 Mayıs kutlamasının ardından yazılan ayrıntılı bir yorumda DİSK’in 1 Mayıs kutlaması ele alınmaktadır. Yazışmanın başlığı “Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu İstanbul’da kitlesel 1 Mayıs gösterisi düzenledi” şeklindedir.

Yazıda mitingin kitleselliğine yapılan vurgu önem taşıyor. Konsolosluk yazısında DİSK’in kendisinin 200 bin olarak ilan ettiği mitinge katılımın 100 binden fazla
olduğu belirtilmektedir. 1976 yılında DİSK’in 100 bin kişilik bir miting düzenlemiş  ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976) olması son derece önemlidir. Gerek DİSK’in üye sayısı, gerekse toplam sendikalı işçi sayısı açısından bakıldığında bu sayı kayda değerdir. Nitekim konsolosluk yazısında kutlamanın çeşitli nedenlerle kayda değer olduğunun altı çizilmektedir. 1 Mayıs’ın geçmişte resmi olarak “bahar bayramı” olarak kutlandığı bir ülkede solun ilk kez 1 Mayıs gösterisi düzenlediği hatırlatılmaktadır. Mitingle ilgili bir diğer vurgu ise potansiyel şiddet eylemi olasılığına karşın mitingde kayda değer bir olay yaşanmamasının altı çizilmektedir. Bunun İstanbul Emniyetinin aldığı önlemlerin yanı sıra DİSK’in kendisinin aldığı sert iç güvenlik önlemlerinin sonucu olduğu ifade edilmektedir. Konsolosluk, anti-Amerikanizmin spesifik bir miting konusu olmamakla birlikte mitingin tahmin edileceği gibi hükümet karşıtı ve NATO ve Amerikan emperyalizmini kınayan bir tonda geçtiği vurgulanmaktadır (İstanbul Konsolosluğu’ndan ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 6 Mayıs 1976, Belge No: 1683).

Sendikalar Hakkında Yazışmalar (Sendika-SiyasetSiyasi Parti İlişkileri)

Türk-İş’in Yeni Başkanı Halil Tunç

Çalışma hayatı ile ilgili yazışmaların bir bölümü “sadece sınırlı kullanım” ibaresi içerirken bazıları ise “gizli” ibaresini içermektedir. “Gizli” ibareli bir büyükelçilik
yazısında Demirsoy’un ölümü (Ocak 1974) sonrası Türk-İş Başkanlığı sorununa ilişkin değerlendirmelere yer verilmektedir. Türk-İş’in Demirsoy sonrası genel
başkanının kim olacağı ABD diplomatik misyonunu yakından ilgilendirmiştir. Demirsoy’un ölümünün ve Ecevit Başkanlığı’nda kurulan koalisyon hükümetinin
siyaset-sendika ilişkilerini karmaşık hale getirdiği belirtilmektedir. Türk-İş içindeki Ecevit yanlısı sosyal demokratların Demirsoy’un halefinin saptanmasını ertelemek ve böylece Türk-İş’in kontrolünü ele alarak onu CHP’ye bağlamak istedikleri ileri sürülmektedir. Tunç ve mevcut liderliğin ise Demirsoy tarafından güçlü biçimde savunulan Türk-İş’in partiler üstü politikasının devamını istediği vurgulanmaktadır.

Diplomatik yazışmalarda Türk-İş’in “partiler üstü” siyasetine ilişkin oldukça fazla vurgu yer almaktadır.

Demirsoy sonrasına ilişkin yazıda Tunç’un genel başkanlığı istemediği belirtilmektedir. Büyükelçilikten Dışişlerine yollanan yazıda Tunç’un ABD Çalışma
Ataşesine hiçbir biçimde Demirsoy’un yerine aday olmayacağını söylediği belirtilmektedir. Tunç, Başkan olarak Türk-İş Mali Sekreteri Ömer Ergün’ü görmek istediğini belirtmiştir. Yazıda Ergün’ün sendikal hareket içinde geniş bir desteği olduğu ve geçen genel kurulda sosyal demokratların da Ergün’ü desteklediği vurgulanmaktadır. Fakat Ergün’ün son derece kararlı biçimde bu teklifi reddettiği belirtilmektedir. Büyükelçilik yazısında, sosyal demokratların Tunç’u Ergün’den daha kolay alt edilebilir olarak gördükleri ve olağanüstü bir genel kurul ile devirmeyi düşündükleri yorumuna da yer verilmektedir. Sosyal demokratların bir yandan yerel delege seçimlerinde güç kazanmaya çalıştıkları, öte yandan Ecevit hükümetinin  ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976) popülist bir yaklaşımla işçi lehine yapacağı yasal düzenlemelerinin kendilerini güçlendireceğini hesaba kattıkları yorumu yapılmaktadır.

Yazıya göre Tunç ABD Çalışma Ataşesine Türk-İş’in partiler üstü politikaya devam edeceğini, sosyal demokratlar eğer bu politikayı değiştirmek isterse onlarla kavga edeceğini ima etmiştir. Tunç, sosyal demokratların geçen genel kurulda bir yenilgi aldıklarını ve o zamandan bu yana güçlerini artırdıklarına dair bir işaret olmadığı söylemektedir. Yazıya göre sosyal demokratların gelecek genel kurulda delegelerin çoğunluğunun CHP yanlısı olacağını düşündükleri, şu anda yüzde 60 olarak hesap ettikleri delege ağırlığını ilerideki üç ay içinde yüzde 80’e çıkarmayı hedefledikleri belirtilmektedir. Ancak bununla birlikte sosyal demokratların böyle bir kongrede delegelerin partiler üstü politikayı terk etmek ve Tunç’u devirmek konusunda fikir birliğine varmalarından emin olmadıklarının altı çizilmektedir (Ankara Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 1 Şubat 1974, Belge No: 00782).

Tunç’un Genel Başkanlığa getirilmesinin ardından ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından Ankara Büyükelçiliğine yollanan mesajda Tunç’un genel
başkan seçilmesine ilişkin değerlendirme yapılmaktadır. Kissinger, AFL-CIO’dan Ernie Lee’nin Tunç’un AFL-CIO tarafından oldukça muteber biri olarak
görüldüğünü kendilerine aktardığını yazmaktadır. Mesajda AFL-CIO Başkanı George Meany’nin Tunç’a kutlama mesajı yollayacağı ve mesajın bir kopyasını
Büyükelçiliğe iletileceği belirtilmektedir (ABD Dışişleri Bakanlığından Ankara Büyükelçiliğine, 5 Şubat 1974, Belge No: 023946). Türk-İş Genel Başkanlığına
kimin getirildiğinin ABD Dışişleri Bakanı tarafından takip ediliyor olması, ABD hükümetinin ve sendikalarının Türkiye sendikacılığına dönük ilgi ve etkisinin
yoğunluğuna dair bir gösterge olabilir.

Türk-İş’in İç Sorunları Hakkında

“Gizli” ibareli mesajda Türk-İş’teki iç sorunlar ele alınıyor. Yazıda, ana gündemini sosyal demokratlar ve Ecevit hükümetiyle ilişkilerin oluşturduğu 5-11 Mart 1974
tarihleri arasında yapılan bir dizi toplantıdan (Başkanlar Kurulu, Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu) sonra Türk-İş içindeki sosyal demokratlarla diyalog kurulduğu ve
dayanışmanın yeniden sağlandığı belirtilmektedir. Bu diyalogdan sosyal demokratların memnun olduğu ve Tunç’u yerinden etmek için olağanüstü genel
kurul arayışında olmayacakları ve Tunç’un yerini sağlamlaştırdığı saptamasına da yer verilmektedir. Yazıda Türk-İş’in 1973 kongresinde sosyal demokratların dışlanmış olduğu hatırlatması yapılmaktadır. Söz konusu toplantılarla Türk-İş’in iç bütünlüğünün arttığı vurgulanarak Tunç’un bu yolla liderliğini sağlamlaştırdığı ve aşırı sağcı sendikacılar dışında eleştiri almadığı vurgulanmaktadır. Tunç’un Ecevit hükümetinin işçi lehine kararlarını destekleyeceği, ancak partiler üstü politikadan vazgeçme ve CHP’yi destekleme niyetinde olmadığının altı çizilmektedir (Ankara Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığına, 13 Mart 1974, Belge No: 01862).

ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

Genel-İş’in Türk-İş’ten Ayrılması

Türk-İş içinde uzun yıllar boyunca sosyal demokrat muhalefetin çekirdeğinde yer alan Genel-İş Sendikasının 3 Ağustos 1975 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul ile (233 lehte 3 aleyhte oyla) Türk-İş üyeliğinden ayrılması da diplomatik yazışmalara konu olmuştur. Genel kurulun yönetim kurulunu yeni bir
konfederasyon kurmak, DİSK’e katılmak veya bağımsız kalmak gibi değişik seçenekleri değerlendirme konusunda yetkilendirdiği belirtilmektedir. Yorum
kısmında Genel-İş’in Türk-İş içindeki mücadelesinin uzun yıllara dayalı olduğu ve bazı alanlarda sertleştiği belirtilmektedir. Genel-İş’in Avrupa sendikacılığına paralel siyasi bir sendikacılığı savunmasının ve Türk-İş’in partilerüstü politika yaklaşımına karşı çıkmasının, ayrıca Tunç ve Genel-İş Başkanı Abdullah Baştürk arasındaki kişisel nefretin bu süreçte etkili olduğu belirtilmektedir. Kongreye davetli olmalarına rağmen Türk-İş içindeki sosyal demokrat sendikacılarının ve CHP yöneticilerin katılımının zayıf olduğu ve mesaj yollamadıkları vurgusu yer almaktadır. Mesajın yorum kısmında Genel-İş’in Türk-İş içindeki diğer sosyal
demokratları ayrılmaya ikna etmek için bağımsız kalmasının beklendiği ileri sürülmektedir. Yakın gelecekte sadece OLEYİS’in böyle bir tutum (ayrılma) alacağı belirtilmektedir (Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 5 Ağustos 1975, Belge No: 06044). Genel-İş bir süre bağımsız kaldıktan sonra DİSK’e katıldı.5 OLEYİS ise yaklaşık iki yıl sonra DİSK’e katıldı. 6

Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Sendikalar

1976 yılında gündeme gelen Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulması girişimi sendikal hareket açısından da önemli bir konu oldu. Kanun tasarısına Türk-İş sözlü itiraz ederken, DİSK ise 16 Eylül’de ülke çapında 300 işyerinde iş yavaşlatma eylemleri (Genel Yas) ile yasa tasarısını protesto etti. Dönemin ABD diplomatik yazışmalarında DGM ile ilgili sendikal tepkiler önemli bir yer tutmaktadır. DİSK’in DGM’lere karşı iş yavaşlatma eylemini bireysel bir eylem olarak göstermeye çalıştığı böylece savcılık takibatından kurtulmaya çalıştığı ileri sürülmektedir. Eylemlere 15 bin otomotiv işçisinin katıldığı, İstanbul’da 45 metal fabrikasında işlerin yavaşladığı İstanbul, Ankara ve İzmir’de belediye otobüslerinin çalışmadığı bilgilerine yer verilmektedir. Bir yazışmada yer alan yorumda DİSK’in bir genel grev için yeterli güce sahip olmadığı ancak Türk-İş daha uç bir pozisyona zorlanırsa Demirel hükümetinin ciddi bir sorunla yüz yüze kalacağı vurgulanmaktadır. Yorumda hükümetin çıkarına olan temel unsurun, DİSK’in eylemlerinin halk arasında sempatiden daha çok kızgınlık yaratması olduğu ileri sürülmektedir.
 (Ankara 5 _Genel-İş yaklaşık 1 yıl sonra 5 Haziran 1976 tarihinde topladığı olağanüstü genel kurul ile DİSK’e üye olma kararı aldı.
6 _Oleyis, 10 Eylül 1977’de yapılan olağanüstü genel kurul kararı ile Türk-İş’ten ayrılma ve DİSK’e katılma kararı aldı.  ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 20 Eylül 1976, Belge No 07175). Genel Yas eylemi ile ilgili bir başka yazıda işveren sendikaları
konfederasyonunun eyleme sert tepki gösterdiği belirtilmektedir. İşveren konfederasyonu açıklamasında eyleme katılan işçilerin tazminatsız olarak işten
çıkarılmasının söz konusu olduğu belirtilmektedir. İşveren örgütü açıklamalarına göre 17 Eylül itibariyle eylemlere 100 bin kişinin katıldığı, 20 Eylül’de ise bu sayının 30 bine düştüğü belirtilmektedir. Yazıda Genel Yas eyleminin 1970 yılında DİSK’in yaptığı direnişten sonra [15-16 Haziran] en büyük hükümet karşıtı eylem olarak nitelenmektedir. DİSK’in eyleminin Türk-İş’i de basınç altına aldığı ve DGM’lere karşı daha sert tutum almaya zorladığı ifade edilmektedir (Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 23 Eylül 1976, Belge No 7313).

 DİSK’in 16-19 Eylül tarihlerinde ilan ettiği ve üyelerini serbest bıraktığı Genel Yas eylemi sonucunda DGM Kanunu’nun çıkması engellendi (Koç, 2010;
267) 

Sendika-Siyaset-Siyasi Parti İlişkileri Konusundaki Yazışmalar

Sosyalist Partiler ve DİSK

CHP dışında sosyalist partilerin kurulması (Türkiye Sosyalist İşçi Partisi-TSİP ve Türkiye İşçi Partisi-TİP gibi) özellikle DİSK ile ilişkileri bağlamında ABD
diplomatik yazışmalarında yer bulmuştur. Bir grup Türk aydını ve sanayi işçisinin Haziran 1974 tarihinde TSİP adıyla bir parti kurduğu, İstanbul Başkonsolosluğu
tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı’na bildirilmiştir. Kurucular arasında çok sayıda sanayi işçisi olduğu belirtilmektedir. Yazıda böyle bir partinin kurulmasının
sıkıyönetimin kalkmasının doğal sonucu olduğu, TSİP’in TİP’in 1972’de kapatılmasıyla solda ortaya çıkan boşluğu doldurmayı umduğu ancak kurucuları
arasında Yeni Ortam yazarı Oya Baydar ve DİSK yöneticisi Burhan Şahin dışında tanınmış şahsiyet olmadığı vurgulanmaktadır.

Bir başka konsolosluk mesajında TİP’in yeniden kurulmasıyla Türkiye’de dört küçük aşırı sol parti olduğu (diğerleri TSİP, TEP ve VP) belirtilmektedir. Bir
grup DİSK üyesinin TİP’in kurucusu ve destekçisi olduğu ancak DİSK’in TİP’e destek konusunda bölündüğü yorumuna yer verilmektedir. DİSK’in 1973
seçimlerinde Ecevit’in CHP’sini desteklediği, 22-24 Mayıs 1975 tarihinde yapılacak olan genel kurulda CHP’yi destekleyen yeni üyelerin DİSK’e katılımının beklendiği ve bu genel kurulun CHP, TİP ve TSİP’in desteklenmesi konusunda hararetli tartışmalara tanık olmasının beklendiği vurgulanmaktadır (Ankara
Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 2 Mayıs 1975, Belge No: 03483).

TİP’e ilişkin bir başka mesajda TİP yöneticilerinin CHP ve DİSK’e yönelik suçlamalarına yer verilmektedir. TİP İzmir İl Kongresiyle ilgili İzmir Konsolosluğu
yazısında TİP yöneticisi Gündüz Mutluay’ın CHP’yi burjuvazinin ve ABD’nin 
ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)
destekçisi olmakla; solcu DİSK liderliğini ise CHP’nin ajanı olmakla ve TİP’in şahsında sosyalizme savaş açmakla suçladığı bildirilmektedir (İzmir
Konsolosluğundan ABD Dışişleri bakanlığına, 15 Aralık 1976, Belge No: 00402).

DİSK 5. Genel Kurulu

 “CHP Yöneticileri Merkez Sol Konfederasyona Kur Yapıyor” başlığıyla geçilen mesajda CHP Genel Sekreter Yardımcısı Baykal’ın DİSK 5. Genel Kurul’un da
yaptığı konuşma ele alınıyor. 5. Genel Kurulun DİSK’in politik yönelimi açısından önemine dikkat çekiliyor. 1973 seçimlerinde CHP’yi destekleyen DİSK’in şimdi
yeni kurulan sosyalist partiler TİP ve TSİP’in basıncı altında olduğu belirtiliyor. Konsolosluğun DİSK’i “merkez sol” bir konfederasyon olarak nitelemesini önemli
bir saptama olarak kaydetmek gerekir (İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Dışişleri Bakanlığına, 24 Mayıs 1975, Belge No: 01591). DİSK’in CHP’yi
desteklemesini zora sokan bir diğer alternatif Genel Kurulda Tek Gıda-İş Başkanı İbrahim Denizcier tarafından dile getirildi. Denizcier, DİSK Genel Kurulunda
yaptığı konuşmada Türk-İş ve DİSK’in bütün işçileri temsil eden yeni bir parti için işbirliği yapmasını istedi.7

DİSK 5. Genel Kurulu sonrasında Konsolosluk tarafından ABD Dışişleri Bakanlığına yollanan “CHP Solcu Konfederasyonun Desteğini Kazandı” başlıklı mesajda DİSK 5. Genel Kurulunun CHP’yi destekleme kararı aldığı, Kemal Türkler’in önerisinin az bir çoğunlukla kabul edildiği bildirilmektedir. Genel kurulda sosyalist delegelerin sosyalist partilerin desteklemesini istedikleri ancak CHP’nin aktif lobi çalışmaları ve DİSK liderliğinin bu desteğin DİSK’in yararına olacağı yönündeki ince hesaplar sonucunda CHP’ye destek yönünde bir kararın alındığı ve DİSK’in pratik siyaseti ideolojinin önüne koymayı tercih ettiği belirtilmektedir. Eski DİSK Genel Sekreteri Sülker’in Konsolosluk görevlilerine, “DİSK’in parlamento temsili olmayan partileri desteklemesi için bir sebep olmadığını, CHP sosyalist olmasa da sosyalizme bir köprü olabilir” değerlendirmesini yaptığı aktarılmaktadır. Konsolosluk, genel kurulu merkez-sol konfederasyonun daha ılımlı unsurlarının geçici bir zaferi olarak yorumlanmaktadır (İstanbul Başkonsolosluğundan ABD

Dışişleri Bakanlığına, 29 Mayıs 1975, Belge No: 01610). Türkiye’nin Kıbrıs Müdahalesi ve ABD Silah Ambargosu Hakkında Kıbrıs sorunu ve bağlantılı gelişmeler konusunda sendikaların tutumu yazışmaların önemli başlıklarından birini oluşturmaktadır. “Gizli” ibareli bir yazıda Türk-İş Başkanı Tunç’un ABD Çalışma Ataşesine Ecevit’in Meclis gizli oturumunda yaptığı konuşma üstüne yaptığı değerlendirmeleri aktarılmaktadır. Yazıya göre Tunç, ABD Ataşesine Başbakan’ın 20 Temmuz 1974 tarihli Meclis gizli oturumunda, Kıbrıs konusunda ABD baskısına ilişkin açıklamalarının biraz düşünülmeden yapılmış
olduğunu anlatmıştır. 

7 _ İbrahim Denizcier, 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi’nin 12 kurucusundan biriydi. 

ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)


Tunç, Ecevit’in bu konuşmasının basına sızdırıldığına inandığını belirtmektedir. Tunç, bunun sonucunda Türk basınında sert anti-ABD makalelerin yer aldığını, ancak Ecevit’in 22 Temmuz tarihli basın toplantısındaki ABD yanlısı açıklamalarının durumu düzeltmeye yardımcı olduğunu ve takiben anti-ABD makalelerin sayısında ciddi bir azalma olduğunu belirtmektedir. Tunç, Ecevit’in ABD’nin Kıbrıs’taki rolüne ilişkin basında yer alan yanlış izlenimleri
düzeltmek için daha fazla ABD yanlısı açıklamalar yapmaya devam edeceğini vurgulamaktadır.

Yazıda Türk-İş’in seferberlik nedeniyle greve gitmeyeceği ve gerekirse işçilerin gecesini gündüzüne katarak çalışması yönünde karar aldığı belirtiliyor.
Ayrıca Türk-İş üyelerinin iki günlük ücretlerini Türk Silahlı Kuvvetlerine bağışlama kararı aldığı ve hâlihazırda 4 milyon TL’nin banka hesabına yatırıldığı bilgisine yer verilmektedir (Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 23 Temmuz 1974, Belge No: 05842).

4 Eylül 1974 tarihli bir başka büyükelçilik mesajında Türk-İş’in Kıbrıs konusundaki tutumu yeniden ele alınmaktadır. Mesajda Türk-İş’in ABD’nin Kıbrıs
politikasından son derece mutlu olduğu belirtilerek, Türk-İş’in Kıbrıs olaylarının başlamasından bu yana yaptığı çeşitli toplantılarda ABD’nin Kıbrıs politikasına ve
Büyükelçinin bu konudaki rolüne büyük bir takdir biçtiği bildirilmektedir. Türk- İş’in Türkiye’nin Kıbrıs politikasını anlatmak üzere bir kampanya başlattığı 41
uluslararası ve ulusal sendika merkezine yazılar yolladığı bildirilmektedir. Türk-İş iki sendikal heyeti de Avrupa ülkelerine göndermiştir. Ayrıca Türk-İş’in “ulusal
ihtiyaçlar fonu” için 100 milyon TL toplamayı hedeflediği belirtiliyor (Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 4 Eylül 1974, Belge No: 07030).
Ancak Türk-İş’in Kıbrıs sorununda ABD’ye yönelik tutumu silah ambargosunu takiben değişmiştir. Türkiye’nin 1974 yılında Kıbrıs’a askeri müdahalesinin ardından ABD Temsilciler Meclis’inde Türkiye’ye yönelik silah ambargosu kararı alınması üzerine Türkiye kamuoyunun tepkileri diplomatik yazışmalarda önemli bir yer tutmaktadır. Bunlar arasında Türk-İş Başkanı Tunç ile DİSK Başkanı Türkler’in tepkisine de yer verilmektedir. Tunç’a göre Türkiye dış politikasını gözden geçirmelidir. Tunç, Kıbrıs sorunu ile silah ambargosunu bir baskı aracı olarak birbirine bağlayan ABD’yi eleştirerek Türk ulusunun böyle bir baskıyı asla kabul etmeyeceğini söylemektedir. Tunç işçilerin Türkiye’nin askeri ve ekonomik olarak güçlü olması için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olduğunu
vurgulamaktadır. Türkler ise Türkiye’nin savunmasını güvenceye almak için NATO ve CENTO’dan8  ayrılmasını savunmaktadır. Türkler, Temsilciler Meclisi
kararından sonra Türkiye’nin ABD ile ikili antlaşmaların askıya almasını ve komşularıyla bir dizi saldırmazlık paktları imzalamasını savunmaktadır (Ankara

8 _Central Treaty Organization, Merkezi Antlaşma Örgütü. Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere’nin üyesi olduğu örgüt1955-1979 yılları arsında faaliyet yürüttü. 

ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 25 Temmuz 1975, Belge No: 05770).

Silah ambargosunun diğer sendikacılarda da genel bir ABD aleyhtarı hava estirdiği görülmektedir. Adana Konsolosluğu’nun Büyükelçiliğe yazısında Petrol-İş Adana Genel Kurulu ele alınmaktadır. Mesajın başlığı “Adana Petrol İşçileri Kongresinde Türkiye’nin ABD’den Bağımsızlığı İstendi” şeklindedir. Petrol-İş
Başkanı İsmail Topkar’ın ABD ile ilişkilerini azaltmasını istedi. Topkar hem Türk- İş hem de DİSK üyesi sendikaların bu yönde hükümete baskı yapmalarını istedi.
ABD’ye bağımlılığın azaltılmasını isteyen Topkar, faşizme ve komünizme karşı olduğunu söyledi. ABD için Rusya’ya karşı kullanılmaya karşı uyarı yapan Topkar
tanıdık bir slogan olan “Ne Amerika Ne Rusya”yı tekrarladı (Adana Konsolosluğundan Ankara Büyükelçiliğine, 24 Kasım 1975, Belge No: 00258).
Topkar’ın bu çağrısının Türkiye’nin Kıbrıs’a 1974 yılındaki askeri müdahalesinin ardından ABD tarafından Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu ve kötüleşen
Türk-ABD ilişkilerinin bir sonucu olduğunu söylemek mümkündür.

Ecevit’e Suikast ve FBI Ajanının Türkiye’ye Daveti

Bülent Ecevit’in Temmuz 1976’da yaptığı ABD ziyareti sırasında New York’ta bir otel lobisinde uğradığı suikast sonrasında yaşamını kurtaran üç FBI ajanının
Türkiye’ye daveti ilginç bir biçimde sendikal da boyut içermektedir. Ecevit’i koruyan ve suikasttan koruyan üç ajan CHP’nin yanı sıra Genel-İş Sendikası
tarafından da tatil için Türkiye’ye davet edildi. Genel-İş Başkanı Abdullah Baştürk Ankara Büyükelçiliği’nden Ecevit’e suikastı önleyen özel ajan Bernard Johnson’un sendikanın konuğu olarak 15 günlük bir tatil için Türkiye’ye davetini iletmesini istedi. Gizli ibareli yazıda Genel-İş’in solcu DİSK’in üyesi olduğu belirtilerek, DİSK’in AFL-CIO ile yakın ilişkileri bulunan Türk-İş’ten üye almaya çalıştığı ve nedenle Johnson daveti kabul ederse kendini Türk-İş ve DİSK arasındaki nispeten sert tartışmanın içinde bulabilir uyarısı yapılmaktadır (Ankara Büyükelçiliği’nden Dışişleri Bakanlığı’na, 30 Temmuz 1976, Belge No: 30111).

Genel-İş tarafından FBI ajanı için gönderilen bu davetin CHP’ye destek veren sol eğilimli bir sendika için anlaşılabilir olduğu vurgulanmaktadır. Ancak
DİSK Başkanı Türkler’in suikastın arkasında CIA olduğuna ilişkin iddiaları dile getirdiğinin altı çizilmektedir (İstanbul Başkonsolosluğundan Dışişleri Bakanlığı’na, 31 Temmuz 1976, Belge No: 311004Z). Dışişleri Bakanlığı’ndan Ankara Büyükelçiliği’ne yollanan yazıda bakanlığın kurallarına göre böyle bir ziyaretin mümkün olmadığı belirtilmekte ve konuda Genel-İş’e bilgi verilmesi istenmektedir (Dışişleri Bakanlığı’ndan Ankara Büyükelçiliği’ne, 6 Ağustos 1976, Belge No: 195372). 

ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

Sendikaların Uluslararası İlişkileri Hakkında

Türk-İş ve DİSK’in uluslararası ve diğer ulusal sendikal merkezlerle ilişkileri ABD diplomatik misyonunun izlediği faaliyetler arasındadır. AFL-CIO’nun soğuk savaş
döneminde ABD dış politikasının önemli bir aracı olarak işlev gördüğü bilinmektedir. ABD hükümeti gerek doğrudan yardım programlarıyla USAID ve
gerekse AFL-CIO’ya bağlı AAFLI aracılığıyla Türk-İş üzerinde etkili olmuştur. 1970’li yıllarda USAID destekli programlar azalırken AAFLI’nın etkisi artmaya
başlamıştır. 

AID ve AAFLI Faaliyetleri Hakkında Ankara Büyükelçiliğinin ABD Dışişleri Bakanlığına yolladığı 14 Şubat 1975 tarihli yazıda, elçiliğin AAFLI (Asya Amerika Hür Çalışma Enstitüsü) faaliyetlerinin geçmişte olduğu gibi sade (gösterişten uzak) bir şekilde yürütülmesi ve Türk Bakanlar Kurulunun 19 Aralık 1972 tarih ve 7/5253 sayılı kararıyla9 onaylanan AAFLI’nin Türk-İş ile işbirliğini ABD’nin ulusal çıkarlarına olduğu konularında hem fikir olduğu belirtilmektedir. Elçiliğin AAFLI’nın Yakındoğu bürosunun

9 _19 Aralık 1972 tarih ve 14396 sayılı Resmi Gazete yayımlanan söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı şöyledir:
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanlığı (Türki-İş) ile Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonuna bağlı Asya, Amerika Hür Çalışma Enstitüsü (AAFLI-CIO - Asian - American Free Labour Institute) arasında yapılmış olan ilişik “Teknik Yardım Sözleşmesi”nin 9 ve 10uncu maddelerine göre, toplumun ve işçi hareketlerinin yararlanmasını temin amacıyla Türk-İş Genel Merkezinde bir Sendikal Araştırma Merkezi Kurulması, ekonomik doneleri muhtevi bir kütüphane tesisi ve Türk-İş Genel Merkezinde bir Dış Münasebetler Dairesi teşkili için yapılacak yardımların kabulü; Çalışma Bakanlığının 29.8.1972 tarih ve 811-13-1/860 sayılı yazısı ile Dışişleri Bakanlığının uygun mütalaası üzerine, 15.8.1963 tarih ve 274 sayılı Sendikalar Kanununun 22nci maddesinin 3 üncü bendine göre, Bakanlar Kurulunca 20.10.1972 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Türk-İş ile AAFLI arasına yapılan Teknik İşbirliği Anlaşması şu konuları kapsamaktadır:

l) İşçi eğitimi,
2)Yüksek seviyede sendikacılık eğitimli,
3) Meslekî eğitim,
4) İşbaşında eğitim,
5) Toplum kalkınması programları (rehabilitasyon, işçi sağlığı, beslenme, aile planlaması v.s.),
6) Kooperatifler kurulması,
7) İşçi sosyal güvenlik ve işçi refahı sistemleri üzerinde çalışmalar,
8)Tarım işçilerinin eğitimi ve teşkilâtlandırılması,
9)Toplumun ve işçi hareketinin yararlanmasını temin amacıyla T ü r k - İş Genel Merkezinde bir sendikal araştırma merkezi kurulması ve ekonomik doneleri muhtevi bir kütüphane teşkili,
10) Türk-İş Genel Merkezinde bir “Dış Münasebetler Dairesi” teşkili, 
ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)


Ankara’da kurulmasını asla onaylamadığını ve AAFLI Ankara ofisinin onaylanmış AAFLI faaliyetlerinin yerine getirilmesi dışında kullanılmasını uygun görmediklerini ve bunu AAFLI yetkilileri anlattıklarını vurgulamaktadır (Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 14 Şubat 1975, Belge No: 01327). Bu yazışma AAFLI’nın Türkiye’de yürüttüğü faaliyetler konusunda Elçilik ile AAFLI ve USAID arasında görüş farklılıkları olduğunu göstermektedir. Elçiliğin Türkiye
yönelik yardımların azaltılmasını ve bu yardımların daha fazla ihtiyacı olan ülkelere yönlendirilmesini önerdiği ve Dışişleri Bakanlığının da bu görüşe katıldığı
anlaşılmaktadır. Gizli ibareli bu yazıda 1975 yardım programından sonra (haşhaş yasağı ve nüfus konusu hariç) yeni bir yardım programının söz konusu olmayacağı ve Türkiye’deki USAID yapısının hızla sona erdirilmesi ve personelin mümkün olduğunca aza indirilmesinin kararlaştırıldığı belirtilmektedir. Yazıda fon sağlamaya yönelik anlaşmaların aracı kuruluşlar ve Türk kuruluşları arasında doğrudan yapılması istenmektedir. Yazıda AAFLI’nın AID desteğiyle yaptığı faaliyetler buna örnek olarak gösterilmektedir (ABD Dışişleri Bakanlığından Ankara Büyükelçiliğine, 11 Aralık 1973, Belge No: 241820). Böylece 1950’li yıllardan bu yana devam eden AID (ve öncülü kuruluşlar) aracılığıyla yapılan doğrudan ABD yardımlarının azaltılması ve dolaylı kurumlar aracılığıyla yapılması öngörülmektedir.

Bu kararda Türkiye’nin kat ettiği ekonomik gelişme kadar doğrudan ABD devlet yardımlarının tepki görmesinin etkili olduğu söylenebilir.

Türk-İş ile AAFLI arasında imzalanan Teknik İşbirliği Anlaşmasının Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmasının ardından ABD Dışişleri Bakanlığı
tarafından Ankara Büyükelçiliğine gönderilen yazı, AAFLI faaliyetlerinin ABD hükümeti tarafından finanse edildiğini göstermektedir. Yazıda AID’nin AAFLI’nın
Türkiye’deki faaliyetlerinin (görev emri 5) AID kalkınma fonundan karşılanacağı bildiriliyor. Bu faaliyetler şöyle sıralanıyor: Türk-İş’in uluslararası ilişkiler
bürosunun yeniden yapılandırılması. Bu amaçla Türk-İş uluslararası ilişkiler bürosunda uzman çalıştırılması, sendikal araştırma merkezinin genişletilmesi ve
geliştirilmesi, araştırma merkezinin iş değerlemesi ve sözleşme analizi gibi alanlarda seminerler düzenlemesi, mesleki eğitim. Programın toplam maliyetinin 123 bin dolar olduğu belirtilmektedir.

Türk-İş’in Uluslararası Üyelikleri Hakkında


“Gizli” ibareli yazıda Türk-İş’in ICFTU Asya Bölgesel Örgütü’nden (ARO) ayrılarak Avrupa Sendikalar Konfederasyonuna (ETUC) katılma girişimleri ele
alınıyor. Yazıda DİSK’in ICFTU (Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve ETUC’a (Avrupa Sendikalar Konfederasyonu) yaptığı üyelik
başvurularının geçici olarak reddedildiğinin altı çizilmektedir. Tunç’un Brüksel ziyareti ile elde edilebilecek her türlü bilginin Ankara Büyükelçiliği ile paylaşılması istenmektedir (Ankara Büyükelçiliği’nden Brüksel’deki ABD Misyonuna, 15 Nisan 1975, Belge No 02974). ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

Kemal Sülker’in Paris Ziyareti Hakkında

ABD Paris Büyükelçiliği DİSK Genel Sekreteri Kemal Sülker’in CGT’nin10 davetiyle yaptığı Paris ziyareti konusunda ABD Dışişleri Bakanlığı ve Ankara
Büyükelçiliğini bilgilendiriyor. Sülker’in ziyareti ile DİSK ve CGT arasında ikili toplantılar ve daha yoğun ilişkiler kurulması kararlaştırıldığı bildiriliyor (Paris
Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığına, 15 Ocak 1974, Belge No: 01260). Ankara Büyükelçiliği bir başka yazısında Kemal Sülker’ için “komünist olduğuna
inanılmaktadır” yorumunu yapmaktadır (Ankara Büyükelçiliği’nden Brüksel’deki ABD Misyonuna, 15 Nisan 1975, Belge No 02974).

Sonuç Yerine

Diplomatik yazışmalar, özellikle ABD diplomatik yazışmaları Türkiye’de sendikacılığın gelişimini anlamakta önemli kaynaklar arasında yer almaktadır.
Türkiye sendikacılığının gelişiminde ABD etkisi ve rolü önemlidir. Ancak bu etkinin doğru bir şekilde analizi büyük önem taşımaktadır. Tıpkı işçi haklarının
yasalaşması konusunda önemli bir tartışma olan “aşağıdan mı-yukarıdan mı veya verildi mi, alındı mı” tartışması gibi, Türkiye sendikacılığının gelişiminde “iç
dinamik mi dış dinamik mi” tartışması örtük veya açık önemli bir yer tutmaktadır.

ABD diplomatik misyon yazışmaları bu nedenle önem taşımaktadır.

1973-1976 dönemini kapsayan Türkiye’deki ABD diplomatik misyonları ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki çalışma hayatı ve sendikalarla ilgili yazışmalar, 1960’lı yıllarda olduğu gibi 1970’li yıllarda da ABD’nin Türkiye sendikal hareketi ve çalışma yaşamını dikkatle izlediği ve mümkün olan her ayrıntıyı not ettiğini göstermektedir.

Yazışmalar uzun yıllara dayalı ABD ilgisi ve etkisine ilişkin daha fazla ayrıntı öğrenmemize yardım etmektedir. ABD diplomatik misyonu doğal olarak doğrudan ABD çıkarlarına yönelik alanları (üsler ve ABD kökenli şirketler) yakından izlemiştir. Ancak bu çlışma hayatına ilişkin yazışmaların küçük bir alanını oluşturmaktdır. Tıpkı 1950 ve 1960’lı yıllarda olduğu gibi ABD dış politikasının bir aracı olarak ABD sendikacılığını kullanmaktadır. Bu nedenle Türkiye sendikal hareketinin ve özellikle Türk-İş’in izlediği sendikal politikaları dikkatle izlemekte, sadece izlemekle kalmamakta çeşitli araçlarla etkilemektedir.
Yazışmalar ABD diplomatik misyonun sendikal hareketin iç sorunları, Türk- İş ile DİSK ilişkileri konusunda oldukça detaylı bilgiye sahip olduğu ve kritik sorun
alanlarının; potansiyellerin ve tehditlerin farkında olduğunu göstermektedir.

Yazışmalar 1970’li yıllarda ABD’nin Türkiye sendikalarına yönelik ilgisinin ve etkileme çabasının 1960’lara göre azaldığını göstermektedir. Bu nedenle doğrudan ABD hükümeti kaynaklı-destekli programlar yerine dolaylı programlara geçiş söz konusudur. Bu tutum değişikliği kuşkusuz 1960’lı yıllardaki yoğun ilişkilerin sonuç alıcı olduğu ve Türkiye’de ABD sendikacılığının Türk-İş özelinde ciddi etkiye de bağlanabilir.

10 _Fransız Genel Emek Konfederasyonu
ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)


1973-1976 dönemini kapsayan yazışmalar Soğuk Savaşın bir kanadının lideri olan ABD’nin Türkiye sendikacılığını nasıl gördüğünü ve değerlendirdiğini
göstermektedir. Yazışmalar dönemin kritik sorun alanlarının (sendikal rekabet, Türk-İş ve DİSK üzerinde AP, CHP ve sosyalist sol arasında yaşanan gerilimler,
yükselen işçi eylemleri, sendikal hareketin iç gerilimleri) farkındadır. 

ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)

KAYNAKÇA

Arşiv Belgeleri


ABD Dışişleri Bakanlığından Ankara Büyükelçiliğine, 5 Şubat 1974, NARA-AAD Belge No: 023946
ABD Dışişleri Bakanlığından Ankara Büyükelçiliğine, 11 Aralık 1973, NARA-AAD Belge No: 241820
ABD İzmir Konsolosluğundan Ankara Büyükelçiliğine, 16 Temmuz 1975, NARA-AAD Belge No: 00126
Adana Konsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 4 Kasım 1975, NARA-AAD Belge No: 00250
Adana Konsolosluğundan Ankara Büyükelçiliğine, 24 Kasım 1975, NARA-AAD Belge No: 00258
Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 14 Şubat 1975, NARA-AAD Belge No: 01327
Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 2 Mayıs 1975, NARA-AAD Belge No: 03483
Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 20 Eylül 1976, NARA-AAD Belge No 07175
Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 23 Eylül 1976, Belge No 7313
Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 23 Temmuz 1974, NARA-AAD Belge No: 05842
Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 25 Temmuz 1975, NARA-AAD Belge No: 05770
Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 4 Eylül 1974, NARA-AAD Belge No: 07030
Ankara Büyükelçiliği’nden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 5 Ağustos 1975, NARA-AAD Belge No: 06044
Ankara Büyükelçiliği’nden Brüksel’deki ABD Misyonuna, 15 Nisan 1975, NARA-AAD Belge No 02974
Ankara Büyükelçiliği’nden Brüksel’deki ABD Misyonuna, 15 Nisan 1975, NARA-AAD Belge No 02974
Ankara Büyükelçiliği’nden Dışişleri Bakanlığı’na, 30 Temmuz 1976, NARA-AAD Belge No: 301111Z
Ankara Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 1 Şubat 1974, NARA-AAD Belge No: 00782
Ankara Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 11 Haziran 1975, NARA-AAD, Belge No:04541
Ankara Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 11 Haziran 1975, NARA-AAD Belge No:04541
Ankara Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığına, 13 Mart 1974, NARA-AAD Belge No: 01862
Ankara Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığına, 24 Aralık 1975, NARA-AAD Belge Numarası 0986
Britanya Ankara Büyükelçiliğinden Çalışma Bakanlığı’na 11 Haziran 1966 tarihli yazı, TNA
LAB 13/2169. 
ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)
Demirsoy’dan Meany’ye 16.9.1963 tarihli mektup, GMMA RG18-001 Box 6 Folder 16.
Dışişleri Bakanlığı’ndan Ankara Büyükelçiliği’ne, 6 Ağustos 1976, NARA-AAD Belge No: 195372
History and Structure of Turkish Unions, 1963, GMMA RG18-001 Box 6 Folder 16.
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 19 Ağustos 1975, NARAAAD Belge No: 02675
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 19 Ağustos 1975, NARAAAD Belge No: 02662
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 19 Ağustos 1975, NARAAAD Belge No: 03081
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 20 Ağustos 1975, NARAAAD Belge No: 02700
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Ankara Büyükelçiliğine, 23 Eylül 1975, NARA-AAD Belge No: 03107
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Dışişleri Bakanlığına, 2 Ağustos 1973, NARA-AAD Belge No: 02466
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Dışişleri Bakanlığına, 24 Kasım 1975, NARA-AAD Belge No: 04270
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Dışişleri Bakanlığına, 24 Mayıs 1975, NARA-AAD Belge No: 01591
İstanbul Başkonsolosluğundan ABD Dışişleri Bakanlığına, 29 Mayıs 1975, NARA-AAD Belge No: 01610
İstanbul Konsolosluğu’ndan ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 6 Mayıs 1976, NARA-AAD Belge No: 1683
İzmir Konsolosluğundan ABD Dışişleri Bakanlığı’na, 9 Eylül 1975, NARA-AAD Belge No: 00223
İzmir Konsolosluğundan ABD Dışişleri bakanlığına, 15 Aralık 1976, NARA-AAD Belge No: 00402
Kirsch’ten Lovestone’a İzmir’den 29 Ağustos 1967 tarihli mektup, GMMA RG18-001 Box 6 Folder 15.
Paris Büyükelçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığına, 15 Ocak 1974, NARA-AAD Belge No: 01260
Seyfi Demirsoy’dan Irving Brown’a 18.8.1961 tarihli mektup, GMMA RG18-004, Box 36,Folder 14.
Social Aspect of Economic Development-The Role of Free Trade Unions. Message from
George Meany, August, 4, 1963. s. 5-6, GMMA RG18-001 Box 6 Folder 16.
Türk-İş Yönetim Kurulu 5. Dönem 3. Oturum tutanağı, TÜSTAV Lastik-İş Koleksiyonu.
USAID, Country Assistance Program-FY 1964, PD-ACC-647. USAID Arşivi.


Diğer Kaynaklar


Arınır, T ve Öztürk, S. (1976). İşçi Sınıfı-Sendikalar ve 15-16 Haziran, OlaylarNedenleri-Davalar-Belgeler-Anılar-Yorumlar,
İstanbul: Sorun Yayınları.
Avcıoğlu, D. (1962). “Sendikaların uyanma saati”, Yön, Sayı 54, 26 Aralık 1962.
Baştürk, A.(1986). Yargı Önünde Savunma, İstanbul: Çağdaş Yayınları.
Boel, B. (2003). The European Productivity Agency and Transatlantic Relations:
1953-1961, Copenhagen Museum Tusculanum Press 
ABD Diplomatik Yazışmalarında Türkiye Sendikal Hareketi (1973-1976)
Çelik, A. (2010). Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (1946-1967), İstanbul: İletişim Yayınları Koç, Y. (2010). Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi, Osmanlı’dan 2010’a, Ankara: Epos Yayınları.
McGonagle, J.F. (1964). “The Labor Entity”, Participant Journal, Sayı 13, Mayıs 1964.
Millen, B. H. (1969) “Factions of the Turkish labor movement differ over political role”.
Monthly Labor Review. June 1969, Vol. 92, Issue 6.
Turner, S. (1965). Secrecy and Democracy-The CIA in Transition, Boston: Houghton Mifflin Company,
Türk-İş (1962). Mümessiller Meclisi Tutanağı, 15 Ocak 1962, çoğaltma.
USAID (1971). Directory of Participant Turkey-United States 1949-1971.
Yön (1966b). “Amerikan Sendikacılığının Üçüncü Dünyada Giriştiği Korkunç Oyunlar”, Sayı 176, 12 Ağustos 1966.
Yön (1966a). “Sendikacılarımıza Sunulur”, Sayı 170, 1 Temmuz 1966. 



https://www.calismatoplum.org/makale/abd-diplomatik-yazismalarinda-turkiye-sendikal-hareketi-1973-1976#gsc.tab=0