SADETTİN TANTAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SADETTİN TANTAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Temmuz 2019 Cuma

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 14

ERGENEKON UN.,  KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 14



Faruk Arslan devam ediyor: ‘İstanbul Üniversitesi'nde öğrenciydi, ama asla mezun olmadı. Milliyet, Sabah gibi gazetelerde servis haberleri çıkmış bir gazeteciydi ama asla sürekli olmadı ve gazeteci değildi. İstanbul Müftülüğü'ne gidip yalandan kelime-i şahadet getirdi Müslüman olmuş göründü; ama asla olmadı. Pek çok sûre ezberinde ve Kur'ân'ı tecvidiyle mükemmel okuyabiliyordu; ama asla kalbine inmedi, inanmadı. 

Tarikatlara sokularak iç yapısı ve çıkartılacak fitneler hakkında istihbarat toplatıldı; ama tarikatların Türkiye'de tehlikeli olduğuna, asla inanmadı. 
JİTEM mensubu olarak Veli Küçük'ün ekibinin emrinde, örtülü operasyonlara katıldı, ama Türkiye'ye hizmet etmedi. İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek ile Abdullah Öcalan'a gidip, Perinçek'in Öcalan'a gül verirken çektiği fotoğrafları MİT'e verdi ama asla MİT'te kadrolu olamadı. MİT ve JİTEM'e yaptığı servisler ve MİT'in ona yaptığı servislerin çoğu 28 Şubat sürecinde gerçekleşmişti ama aslında MOSSAD'a bilgi kirliliği için çalışıyordu. Türk polisiyle hep kavgalı oldu, gözaltılardan Küçük'ün ekibinin yardımıyla kurtuldu STV'ye Küçük'ün 
talimatıyla girdi, iki sene çalıştı ve 1999 fırtınasına sebep olan kasetleri çaldı; ama asla Küçük ekibinin Türkiye'nin yararına çalıştığına inanmadı….” (Karagül, Nisan 2008) Güney’in medyaya konuşmasının asıl nedeni, Kanada iltica mahkemesinde kullandığı tezleri ispatlamak, bu doğru. ABD’de yedi yıl kaldığı doğru değil, sadece üç ay kaldıktan sonra, Kanada’ya gelip hemen iltica etti. Karagül’ün yukarıda verdiği bilgilerin çoğu doğru değil, beni referans yaparak yazdıkları buna dahil. Kendisine bu tepkimi ilettim. 

Güney, ABD’den Kanada’ya 2001’de geldi, tekrar hiç dönmedi. İstese de dönemez, iltica adayları ülke dışına çıkamazlar. Güney’in iltica adaylığı bile, henüz kabul edilmiş değil. Sağa sola saldırıyor ki, onlarda ona saldırsın ve ‘tehdit altındayım’ diye sığınma başvurusu kabul edilsin. Kanada istihbaratı CSIS tarafından defalarca uyarılmasına rağmen adetini değiştirmiyor. Sınırdışı edilmekten kurtulmak için yaptıkları, CSIS’ın gözünden kaçmıyor. Canada Türk’ün editörünü telefonla arayan CSIS yetkilisi, Güney’in Kanada’nın ulusal 
güvenliği için tehdit olup olmadığını, soruyor. Hasan Yılmaz, dolandırıcılar, sahtekârlar eğer ülkeniz için tehdit ise tehdit, değilse değil diyor, Güney’e yönelik ‘CIA, MOSSAD ajanı’ gibi iddialarının komedi olduğunu ima ediyor. CSIS yetkilisi gülüyor. Güney’i ciddiye almıyorlar. Sabah gazetesi, Kanada İstihbaratı CSIS’in hatta, MOSSAD’ın Güney’i özel koruduğunu yazdı. Onu tanıyan herkes bu masala gülüyor. 
Suç biraz da bende, bu oyuna gelmeyin uyarısını yapmakta geciktim. Güney, Türkiye’nin tüm meşhur gazetecilerini “kullanmayı” başardı. Çıkan haberler, 
iltica davasında çok işine yaradı. Haber küpürlerini tercüme ettirip, mahkemeye ek dosya olarak sundu. Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül’ün, Güney’i “hem İslâmcı, hem MOSSAD ajanı” olarak takdim eden yazısına, kaynak olduğum için, üzgünüm. Kendisine bunun hata olduğunu yazdım. Ayrıca, yazısına Doğu Perinçek’in gönderdiği açıklamada da doğru olan kısımlar vardı. 

Güney, asla Perinçek ile Öcalan’ın görüşmesini fotoğraflayan gazeteci değildi. 
Fotoğrafı Lübnan’da satın aldı ve sattı. Bu bilgi benim aracılığımla yayıldığı için, Perinçek’ten özür diledim. Perinçek, Aydınlık’ta Güney ile ilgili yazdıklarının %90’ının doğru olmadığını, kendisi de biliyor. Yıllardır saptırma ve karalama haberleriyle onlarca can yakan Perinçek te nihayet, dezenformasyon kurbanı oldu. 

Tuncay Güney’i, Ergenekon’da bildikleri ortaya çıksın diye, medyaya konuşması için teşvik ettim. Güney, fazlasıyla kendine çalıştı. Güney’in iltica tezi arap saçına dönmüş durumdaydı. Kanadalılar işin içinden çıkamıyor. 2001’deki ilk tezinde Saddam’la, Kürt liderle görüşen, derin devletle ilişkili, İran’da eğitim almış, filanca önemli liderle görüşmüş, tehlikeli bir gazeteci idi. 
Bu tezine inanmadılar. Bu kadar genç yaşta bunları yapmasını mantık dışı gördüler. Haksız da değiller. Kanada’da “gay”lik normal bir olgu. Sayıları 300 bini geçiyor, 10 sene sonra nüfusun yarısını bile oluşturabilirler. Kimin haddine, onlar aleyhine konuşsun. Hakları hak. Türkiye’de ise bu haklar tanınmıyor. Gay bir Yahudi olan avukatı Tim, Güney’in hikâyesini, Türkiye’nin homoseksüllere saygısızlığından ve yaptığı zulümlerden dolayı, daha sonra “gay”liğe çevirmek istedi. Güney Kabul etmedi, ama çevresine hikayesinin gaylik olduğunu yaydı. 
Avukatı, Güney’i Toronto’da üyesi olduğu gay külüplerine üye yaptırdı, birlikte gittiler. 

Bu arada avukatı, Sebataycılığa, Yahudiliğe oynamasını talep etti. Güney bunada yanaşmadı. Hikayesini ispatlayamıyor, inanmıyorlar. Ortada kalmış durumda iken Ergenekon soruşturması imdadına yetişti. 
Medyayı çok iyi kullandı. 
Mart 2008’den beri, medyada çıkan haberler, Güney’in Kanada iltica mahkemesinden, olur alacak kadar destek sağladı. Hayatının tehlikede 
olduğunu ispatlayan Güney’in Sabah gazetesine verdiği mülâkatta, MOSSAD tarafından korunduğu söylemesi, gerçekten öldürülmekten korkmasından kaynaklanıyor. 
Popüler olmaktan, kendisinden bahsedilmesinden hoşlanıyor. Bu duygu öldürülme duygusunu bastırıyor. 
Güney, sıradan bir yaşantıya sahip, ayın sonunu zor getiren, bir Türk arkadaşı ile aynı evi paylaşan gariban biri. Neden bu yola başvuruyorsun, diye 
sorduğumuzda, ”Eğer Ergenekon beni öldürmeye tetikçi gönderirse, MOSSAD ile korkutmak istedim” diye cevap veriyor. 
Tuncay’ı MOSSAD niye korusun, hiç bir zaman elemanı olamadı ki… Güney’in Kanada Yahudi lobisine, biraz yakın olduğu gerçek. Ermeni iddialarına karşı destek almak amacıyla, Büyükelçi Aydemir Erman ile 2004’de görüşmüş, ancak büyükelçiye olumsuz yanıt vermiş. Bunun sebebini, “Ermeniler Kanada’da daha güçlü, Yahudilerin Ermenilere gizli destek verme gibi global bir kararı var iken, aksi haraket edemem” diye açıklıyor. 

Kanada, Tuncay Güney'in iltica adaylığı başvurusu, başvurusundan 5 yıl sonra 7 Kasım 2008’de kabul edildi. 
Genelde 2 senede sonuçlanan iltica davaları, Güney’in karanlık geçmişi nedeniyle uzuyordu. Hakkında yazılan 4 kitap ve onlarca gazete haberi, televizyon bağlantıları, daha once gazeteci olduğuna inanmadıkları Güney’in hayatının tehlikede olduğu konusunda Kanada Mahkeme heyetini ikna etti. 
Mahkemesinde Türkiye’de devam eden Ergenekon davası ve bu örgütle ilgili neler bildiği 7 saat boyunca çapraz sorguda soruldu. Daha once Güney’i 
küçümseyerek Ergenekon konusuna girmeyen mahkeme heyeti ve savcı, Güney’in verdiği derin bilgilerden tatmin oldu ve Güney’in hayatının Türkiye’ye dönmesi halinde tehlikede olduğuna inandı. 

Bu şu anlama geliyor: Tuncay Güney artık iltica adayı değil. İltica başvurusu kabul edilmiş bir sığınmacı. Türkiye dışında istediği ülkeye gidebilir, pasaportunu geri alabilir. Ancak Yeni Hayat Gazetesi sahibi Süleyman Güven’e PKK’lı olduğu gerekçesiyle 16 yılda göçmenlik verildiği, bir defa elinden alınıp tekrar mahkeme kararıyla geri verildiği düşünülecek olursa, Güven gibi geçmişi karanlık olan Güney’inde oldukca uzun süre göçmen kartını beklemesi güçlü olasılık. 

Türkiye’ye dönmeyi asla düşünmeyen Güney’in Kanada vatandaşı olması için daha önünde çok engel var. İltica mahkemesini kazandığı tarihten itibaren üç ay içinde Güney ‘ Conventional Refugee’ ( Kabul edilmiş Sığınmacı) mektubu alacak. Bu mektubun gelmesi bazen şahsın durumuna göre bir yılı bile bulabiliyor. Bu belge Güney’e Kanada’da resmi oturma ve çalışma izni verir. Mektup gelmesede artık sınır dışı edilme korkusu sona erdi. Gelecek mektup Güney’in otomatik Kanada göçmeni olduğu anlamına gelmiyor. İçeriden göçmenliğe başvuru ücretini öderse formu doldurup başvurma hakkı verir. Bu işlem en az 10 ay, en fazla 2 sene sürer. Çünkü güvenlik soruşturması, sağlık raporu alması gerekiyor. Geçmişinde teröristlik olanlara Kanada göçmenlik vermiyor. Göçmen PR kartı aldıktan sonra Güney’in Kanada’da 4 sene daha geçirmesi şart. Kabul edilmiş sığınmacılıkta geçen sürenin yarısı sayılıyor. Bu 4 sene içinde yurt dışına çıkmadan 1090 günü doldurursa Kanada vatandaşlığina ücretini ödeyerek başvurabilir. Yine form doldurması ve Kanadalı bir kefil bulması zorunlu. Bu işlemde en az 10 ay sürer. Eğer terör ve suç geçmişi varsa hiç kabul etmeyebilirler. Veya güvenlik soruşturması 2 yıl sürebilir. Kısacası Güney’in Kanada vatandaşı olmasına daha en iyi ihtimalle en az beş yıl var. 
2011 yılına girerken Tuncay Güney’in öldüğü iddia edildi. Birinci Ergenekon Davası sanıklarından SESAR Başkanı İsmail Yıldız,bir Ergenekon duruşmasında Tuncay Güney.in öldüğünü ortaya attı. Anadolu Ajansı Toronto muhabiri Seyit Aydoğan.ın, Tuncay Güney ile temas kurmak için, yaşadığı Kanada'nın Toronto kentinde yaptığı tüm araştırmalar sonuçsuz kaldı. Toronto Polisi'nin 5 Kasım-1 Aralık 2010 arası kayıtlarında Daniel Levi, Daniel Güney ya da Tuncay Güney ismine ait herhangi bir olayın kaydına rastlanmadı. Tüm aramalara rağmen Güney'in ev ve cep telefonları da açılmadı. Kamuoyuna daha önce Güney'in çalıştığı sinegog olarak açıklanan adreste ise tadilat yapıldığı ve binanın tamamen işyeri haline geldiği görüldü. Muhabir Aydoğan çareyi bana baivurmakta buldu. Güney ile en son görüşen gazeteciydim. 

"Güney'le bir ay kadar önce telefonda görüştük. Moralman çökmüştü. `Bana dokunanın hayatı kararıyor. Eşi, benim yüzümden ablamı boşadı. Annem hasta 
ve beni özledi ama göremiyor. Çok bunalıyorum' demişti" diye konuştum AA muhabirine. Ayrıca şunları da belirttim: "Güney, görüşmemizde bana, adını değiştirmeyi düşündüğünü söylemişti.Türklerin yaşamadığı ya da az olduğu başka bir yere taşınmak istediğini, tanınan biri olmaktan artık sıkıldığını anlatmıştı. Normal bir hayat sürmek ve rahatsız edilmek istemiyordu. Kendisine ulaşamıyor olmamız, sanırım bu yüzdendir. Ben yaşadığını düşünüyorum. Kendisini medya budalası gibi hissediyordu. Bu yüzden de ne telefonlarımıza ne de elektronik postalara cevap vermiyor" 
Bu haber tüm Türk medyasına yine haber oldu. Güney telefonla aradı ve teiekkür etti. Annesi telaşlanmış ve gerçekten öldüğünü sanmış. Türk medyası 
adamı diri dirimezara sokar dedim Tuncay.a ve medya ile ilişkisini kesip küçük bir Kanada kasabasına yerleşmesini önerdim. Evlen, isim değiştir ve namaza niyaza baila dedim artık. Bırak bu Mossad ayaklarını. Din değiştirme ve Rabay numaralarını. Ahirette bunlar seni kurtaramaz. 

Haklısın dedi Tuncay, tavsiyene uyacağım. Zaten göçmenlik kartını dört aya alacağım... Daha Kanada vatandaşı olmaya üç yıl var. En erken 2014.de 
kısmetse... 

HAHAM YARDIMCISI OLDUĞU SİNAGOG 

İlk zokayı Şaban Arslan ve Saygı Öztürk yuttu. Güney’le Toronto’da yapılan röportajlarda, Sabah’a Haham olarak konuştu, kendisinden haham olarak bahsedildi. Sabah Gazetesi’nde 22 Nisan’da sürmanşetten yayınlanan ve 
Kanada’da yapılan röportajda da, Güney’in ismi önünde “haham” sıfatı yer aldı. Türkiye Hahambaşılığı kayıtlarında adı yer almayan Güney, 22 Mart’ta Yeni Şafak’ta yayınlanan röportajında ise “Doğuştan Musevi” olduğunu ve babasının Sabetayist olduğunu söyledi. Toronto’da sinagogda din görevlisi olarak çalıştığını anlatan Tuncay Güney, “Tanrı’nın İsraili için çalışıyoruz” dedi. 17 Ağustos’da 32. Gün programına dini kıyafetlerle katılan Güney için bu kez haham yardımcısı sıfatı kullanıldı. Güney’le röportajını kitaplaştıran gazeteci Şaban Arslan’ın kitabının adı da “Rabay Kurye Tuncay Güney“ idi. Tuncay Güney’in hayatında en önemli adam Rabay Yakup Can. Vaftiz olan Güney'in sonradan Yahudiliğe geçmesi ve bugün Toronto'da Jacob House (İbranice B'nai Yakov) adlı Yahudi toplum merkezinde rabbi (haham yardımcısı) olarak çalışması hakkındaki görüşleri Newsweek tarafından Can’a sorulduğunda, "Buna asla inanamam. O Kanada'ya geçtiğinde bazı Yahudi arkadaşlar edindi, onlara İsa Mesih'i anlatıyordur. Tuncay bana bir gün şunu söylemişti: "Yakup birader, artık 
annem bana dese ki, "Oğlum dön bu yoldan, yoksa sana sütümü helal etmem, anne artık sütüne ihtiyacım yok" derim. Bunu söylemiş insanın inancından asla şüphe etmem." diyor, Güney’i gerçekten çok seviyor. Güney'in gerçekten Yahudi olduğuna, rabbi olarak çalıştığı kurumun ciddiyetine inanan yok. Ne o, ne de 
Jacob House adlı kuruluş, Toronto'daki Yahudi Cemaatleri Federasyonu'na (UJAFED) veya Toronto Rabbiler Komitesi'ne kayıtlı. Zaten bu kuruluşun aslen bir sinagog olmadığını Güney de kabul ediyor. ABD'de ve Kanada'da pek çok örneğine rastlanan, insanlara dil eğitimi verilen, spor, kültürel faaliyetler vs. yapılan bir tür sosyal merkez burası. Ancak Güney verdiği röportajlarda hem sözleriyle hem görüntüsüyle Yahudi olduğuna vurgu yapıyor. Güney'in eski bir ev arkadaşına göre "Güney'in çalıştığı sinagog görünümündeki bu oluşumu, onu 
Kanada'da çalışıyor gösterebilmek için Yahudi avukatı kurdu." Avukatı konuşmayı kabul etmiyor. 

Güney'i tanıyan pek çok kişi, Yahudi kimliğinin Güney'in Ergenekon soruşturmasıyla korkarak sırtını güçlü bir yere dayamak istemesinden kaynaklandığı yorumunu yapıyor. Toronto Rabbiler Komitesi'nin yöneticilerinden Michal Shekel, kendi kuruluşlarına ve uluslararası planda kabul gören kuruluşlara kabul edilen bir rabbi olmak için, üniversite eğitimi sonrası 4-6 yıllık özel bir eğitim daha gerektiğini vurguluyor. Ancak Güney'i 2004'te Kanada'da tanıyan bir grup Türk, kendisinin daha ziyade koyu Hıristiyanlar ile birarada olduğunu hatırladıklarını belirtiyorlar. Hatta Güney'in o dönem yakınında olan bir arkadaşı Güney'in arkadaşlarının kendisine İncil verdiğini de hatırlıyor. 

Lise 1’bile yarı yılında terk eden Güney’in hahamlık okulu okumadığı açık. Çalıştığı sinagogun on beşi geçmeyen özel bir cemaati var. Büyük bir gazetecilik başar ısı gösteren (!) Hürriyet’in muhabiri Tolga Tanış, sadece posta kutusunu bulabilmişti. Oysa adresi belli bu sinagogu küçük bir mahalle camisi gibi düşünün. Güney’in avukatı Tim, bir sinagog kurdurmuş, finanse ediyor. Aylık sabit masrafı düşüktür. Üç işçili sinangogda Güney, ucuz işçi. Cemaati zaten yok. 
İngilizcesi ve İbranicesi olmayan Güney, sadece Cumartesi günleri yapılan ayinde eline verilen kağıtta yazılanları okuyor. ‘Şaşırmıyor musun’ diye soranlara, ‘idare ediyoruz’ diyor. Yaptığı iş için çok fazla ilme ihtiyacı yok. Haham yardımcılığı da böyle. Araştırmacı- Yazar Moşe Grosman şunları söyledi: “Haham yardımcısı olmak için fakülte bitirmek gerekir. Bu adam güzel rol yapıyor. Orijinali rabi olan, Amerikalıların rabay dedikleri haham yardımcılığı için ilahiyat fakültesi bitirmek gerekir. Bunun dışında da eğitimler gerekir ve 
bu eğitimlerle yaklaşık 8-10 yıl sürer rabay olmak. Acaba tüm diğer söyledikleri de bunlar gibi mi merak ediyorum. Ayrıca, Yahudi olduğunu söylüyor. Sonradan Yahudi olunmaz. Yahudilik tıpkı Türklük gibi doğuştandır. Musevilik ise İslâmiyet gibi sonradan seçilebilir. Türk Musevi Cemaati, Güney’in görev yaptığı öne 
sürülen Toronto’daki Beith Jacob Sinagogu’na gönderdi. 

Ancak sinagogda Güney’e ait bir kayda rastlanmamış. Yahudi dinine geçmenin çok zor olduğunu vurgulayan Silvyo Ovadya şöyle konuşuyor: "Yeşiva adlı din okullarında 4-5 yıl eğitim almamış bir kişinin haham olması, yani din alimi olması çok mümkün değil. Bunun örneği ne Türkiye ne de başka bir ülkede var. Türkiye’de yaşadığı süre içerisinde Tuncay Güney’in Yahudilik’le hiçbir ilgisi olmamıştır. Hahambaşılık kayıtlarımızda böyle bir kişinin adına rastlanmamıştır. Türkiye’nin gündeminde olan bazı önemli olaylarla ilgili en kilit adamın, Yahudi din adamı kisvesi altında olması, tabii ki ters bir olay. Hiç ilgisi yokken, bazı olayların Yahudiler tarafından yapıldığı dile getirilecek. Bu bizim için düşündürücü." 

Güney'in köyünden adlarının açıklanmasını istemeyen kişilerse "Onun ailesi Sabetayist değil Alevi'ydi" iddiasında. Ergenekon soruşturması sırasında daha güvende hissetmek için Güney Sabetayist bir kimlik oluşturmaya çalışıyor. Sabetayizm konusunda kitapları bulunan ve adının gizlenmesini isteyen bir uzman, Çorum'da Sabetayist yaşamadığını belirtiyor. 'Çorum'da ayrımcılık vardır. Müslümanlar ile bizimkiler arasında kavgalar çıkarmış, namaz kılmayıp oruç tutmadığımız için bizlere 'gavur' der, kız vermezlermiş" diyor Güney. 
Annesi köklerinin Mısır'a uzandığını doğruluyor. Güney, "haham" olmadığı yolundaki iddialara, "Kimseye belge gösterme gibi bir zorunluluğum yok" sözleriyle yanıt verdi. Güney’in Kanada’da ilk geldiği yıl olan 2002 başında sadece 6 ay Bathurist ve Wilson’da Ukraynalı bir Yahudiye ait olan ekmek fabrikasında çalıştığını hatırlatalım. 7 yıl içinde çoğu zaman ise devletden aldığı işsizlik parası ile zar zor geçindi. 10 tane kredi kartına 40 bin dolara yakın borcu olan Güney’i devletden yardım aldığı Sosyal Ofise eski bir arkadaşı ihbar edince sosyal yardımı kesmişler. Tercümanı Süleyman Güven, çok uğraşsada 10 kredi kartı taşıyan yoksul olamaz diyen görevlileri ikna edememiş. Güney, yaşamını bir kredi kartından para çekip öbürüne yatırarak sürdürüyor. Çoğu zaman bir misyoner kilise kurumu olan Salvation Army’nin yoksullar için kurduğu 2. el eşya ve gıda satan dükkanlarından alışveriş yapıyor. Sinagog onun için kebap, rahat bir iş, o kadar. Ara sıra Yakup Can, ABD’den para göndermese iyice yolsuz kalacak. Geçtiğimiz yıl Basur ameliyatı için acilen hastaneye kaldırıldığında kimse aramamış. 

CanadaTürk’ten Hasan Yılmaz’a şu sitemde bulunuyor: 

“Ben ABD’de de, Kanada’da da ne inşaatta, ne de temizlik işinde çalıştım. 
Bu insanlarla (Şu anda birlikte olduğu Yahudi kuruluşu) tanıştım ve şu anda çalışıyor çekimi alıyorum. Rabbalık yapıyorum diye beni eleştireceklerine, becerdim, kendime bir Sinagog’da iş buldum diye sevinsinler.” 
(Yılmaz, Ağustos 2008) 
Güney’in Kanada’da ilk geldiği yıl olan 2001’de sadece altı ay, Bathurist ve Wilson’da Ukraynalı bir Yahudiye ait olan ekmek fabrikasında altı ay çalıştığını hatırlatalım. Yedi yıl içinde, çoğu zaman devletden aldığı işsizlik parası ile zar zor geçindi. Sinangog onun için rahat bir iş, o kadar. Habertürk, “Güney’in sinagogu da sahte çıktı” diye, bir haber yaptı. Hemen olayı anlamış: Amaç Yahudilik üzerinden para vurmak! Sevilay Yükselir'in 25 Temmuz 2008’deki özel haberini, yukarıdaki bilgiyi unutmadan okuyalım: “Ergenekon Soruşturması’nın kilit ismi Tuncay Güney’in bir sinagogda haham olarak görev yaptığı sanılıyordu ancak Güney’in görev yaptığı sinagog sanal, hahamlığı da yalan çıktı! 

2001 yılında gözaltına alındıktan sonra evinde ele geçirilen belgelerden ve polisteki ifadesinden yola çıkarak başlatılan Ergenekon Operasyonunun kilit ismi Tuncay Güney’in hahamlık yaptığını iddia ettiği sinagog sanal çıktı. Güney’in, haham yardımcılığı yaptığını iddia ettiği ‘Jacop House Sinagogu’ sadece internet ortamında var olan bir web adresi. Sanal sinagogda haham yardımcısı olarak görev yapan Tuncay Güney’in ise tek bir amacı var. O da kendisini Musevi olarak gösterip, Musevi organizasyonlardan faydalanmak. Söz konusu sanal 
sinagog Jacop House’un internetteki adresi ise bir postahanenin içerisinde bulunan posta kutusu. Sayfada verilen telefonu aradığınızda ise karşınıza çıkan ses, bir telesekreterden ibaret. Sitede varolduğu söylenen diğer görevliler de tıpkı Tuncay Güney gibi Musevi kökenli olmayan ancak bu kimliği kullanarak Musevi dünyasının nimetlerinden faydalanmak isteyen kişiler. Örneğin sitede, ‘Chairman’ yani ‘Başkan’ sıfatını kullanan Weston Joslin, İrlanda kökenli bir Hıristiyan. Joslin, tıpkı Tuncay Güney gibi herhangi bir sinagogda fiilen çalışmıyor.. 
President Timothy M. Stevens ise İngiliz kökenli bir Hıristiyan. O da diğerleri gibi herhangi dini bir misyona sahip değil. Rabbi yani yine Tuncay Güney gibi haham yardımcısı olarak geçen isim Mevaser Yochanan’ın ise kim olduğu bilinmiyor. 

3 Şubat 2015 Salı

MAVİ AKINTI ( ENERJİ YOLSUZLUĞU )


MAVİ  AKINTI ( ENERJİ  YOLSUZLUĞU )





17/5/2001 - 11:00 - 
Atin
İlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  
      







Kumarcının Blöfü

Soldaki fotoğraf Eylül 1999'da Moskova'da çekilmiş. (Daha büyük görmek için tıklayınız). 

Orijinal resmin üzerindeki kırmızı işaretli yazılara ve edindiğimiz bilgiye göre toplantıda Türk tarafından, ANAP Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu, işadamı Şarık Tara, zamanın Başbakan Yardımcısı ve Enerji Bakanı Cumhur Ersümer, ANAP Başkanı Mesut Yılmaz, Moskova Büyükelçisi Nabi Şensoy, Büyükelçilik sekreteri veya tercümanı ile birader Turgut Yılmaz var. Bunun dışında toplantıda bulunan birkaç kişi bilinmiyor.

Rus tarafında ise Moskova Belediye Başkanı Yuri Lujkov ile Gazprom şirketinin Başkanı. Hani şu Mesut Yılmaz'ın "Moskova Belediye Başkanı'nın Sanat Danışmanı ve heykeltıraş'' olarak tanıttığı Gasprom yetkilisi.

Resimde de görüleceği üzere Mesut Yılmaz Başbakan edasında ortaya oturmuş, bir yanına Başbakan Yardımcısını, diğer yanına da Büyükelçiyi almış, toplantıyı yürütüyor.

Acaba ne konuşuyorlar?

Gazprom Başkanı'nın katıldığı bir toplantıda herhalde "terörle mücadelede işbirliği" gibi konular değil. Belli ki "Mavi Akım" görüşülüyor.

Zaten bu birader Turgut'un pozisyonundan da belli. O, "Elektrik düğmesinden başka elektrik işlerinden anlamadığı için" gerektiğinde düğmeyi açıp kapatmak üzere, düğmeye yakın oturmuş.

Bu günlerde Türkiye'de en çok bu konu konuşuluyor.

Geçenlerde (9 Mayıs 2001) Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Mesut Yılmaz'ın Moskova'da Gazprom yetkilileri ile yaptığı görüşmelere ilişkin bir yazı yazdı. "Gestapo savaşının ikinci raundu geliyor" başlıklı yazısında Özkök şöyle diyordu:


"ÖNCEKİ akşam ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'la sohbet ediyoruz. Yılmaz, Jandarma'nın Beyaz Enerji operasyonundaki tutumuna fena halde takmış durumda.

Jandarma ile arasındaki ''Gestapo'' tartışmasının birinci raundu tamamlandı.

Ama aldığım havaya bakılırsa, bu iş burada bitmedi.

Önümüzdeki günlerde çok çarpıcı bazı gelişmeler olabilir.

....Yılmaz, Jandarma'nın yürüttüğü Beyaz Enerji operasyonuna kendisinin ve ailesinin bulaştırılması için her şeyin yapıldığını söylüyor.

Mesela Jandarma'da bu konuda verilen bir brifingde duvara bir şema asılmış.

‘‘En tepede benim ismim varmış. Altta öteki isimler. Ve bütün para bana akıyormuş. Böyle saçma sapan şemalar bile hazırlamışlar’’ diyor.

Gazprom Olayı

Yılmaz'ın üzerinde durduğu bir başka olay da, Rusya ziyareti sırasında Gazprom yetkilileriyle görüşüp görüşmediği.

‘‘Kesinlikle görüşmedim.’’ diyor.

Çok kesin konuşuyor. ‘‘Yanımda Star Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge vardı. Çernomirdin'le yaptığım konuşmayı karıştırıyorlar. Çernomirdin, eskiden Gazprom'un genel müdürüydü. Ben görüştüğüm sırada çoktan ayrılmıştı ve ben onunla parti başkanı olarak görüştüm’’ diye devam ediyor.

Nitekim Çekirge dün gazetesindeki yazıda bu ifadeleri doğruladı."

Biliyorsunuz Mesut Yılmaz sıkı bir kumarbaz. Kumarbazlar ellerinde zayıf kart dahi olsa, hiç renk vermeden blöf atarlar. Bu çoğu zaman geçerli de olur. Ama karşısındaki daha iyi bir oyuncu ise ve muhatabının blöf yaptığını anlarsa, blöfünü görür ve blöfçünün pantolonuna kadar alır.

Yılmaz da Ertuğrul Özkök'ün gözlerinin içine baka baka ona "kesinlikle görüşmedim" diyerek savcıyı, jandarmayı suçlamış, büyük bir blöf atmış.

Ertuğrul Özkök, Yılmaz'ın gözünün içine baka baka kendisine yalan söylediğini ertesi gün Moskova'dan gelen bir haberle anlamış ve o günkü yazısında bir gün önce Mesut Yılmaz'a atfen verdiği haberi düzeltmiş.

Şöyle yazmış Özkök ertesi günü:

"Moskova'dan Gelen Not

DÜNKÜ yazımda ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın Moskova gezisi sırasında Gazprom yetkilileriyle görüşmediğini söylediğini yazmıştım.

Yılmaz, Çernomirdin'in Gazprom'un eski genel müdürü olduğunu, o tarihte kendisi ile ‘‘Evimiz Rusya’’ Partisi Genel Başkanı olarak görüştüğünü söylemişti.

Bu yazım yayınlandıktan sonra dün Moskova Temsilcimiz Nerdun Hacıoğlu aradı ve şu notu geçti:

'Yılmaz, Çernomirdin ile 20 Eylül 1999 günü görüştü. O tarihte Rusya seçim ortamındaydı ve Çernomirdin gerçekten ‘‘Evimiz Rusya’’ Partisi'nin başkanıydı. Ancak bundan bir ay kadar önce, Yeltsin tarafından görevinden alındıktan bir süre sonra, tam tarihi ile 26 Ağustos 1999 günü Gazprom Olağanüstü hissedarlar toplantısı yapıldı. O gün Çernomirdin hissedarlar tarafından Gazprom Yönetim Kurulu Başkanlığı'na seçildi. Yani Yılmaz'la görüştüğü gün Gazprom Yönetim Kurulu Başkanı'ydı.

Zaten görüşme de Gazprom'a ait bir binada yapıldı.' "

Evet, kumarbazın blöfü elinde patlamış, yalanı ortaya çıkmış...

Bihaber Şahit Çekirge

Özkök'ün yazısında bahsi geçen ve Moskova seyahatinde Yılmaz'a refakat eden ve Yılmaz'ın beyanlarını doğrulayan gazeteci Fatih Çekirge'nin yazısına da baktık.

Çekirge'nin 08.05.2001 tarihli yazısının başlığı "Fotoğrafı düzünden okumak".

"Mesut Yılmaz, son Moskova gezisinde, Gazprom yetkilileriyle görüştü mü, görüşmedi mi?

Yılmaz, Moskova Belediye Başkanı’yla toplantı yaparken çekilmiş fotoğrafta, Gazprom’un başkanı var mıydı, yok muydu?

Birkaç gündür, bu sorular, Türk basınının ‘dedektiflik sahnesi’nde en yüksek tondan soruluyor...

Soruların amacı, Türkiye’de peş peşe patlayan ‘beyaz enerji’ operasyonları ve ardından gelen, ‘mavi akım’ soruşturmasıyla, Yılmaz’ın son Moskova gezisi arasında bir bağ olup olmadığını ortaya çıkarmak...

Yılmaz, projeyle ‘gönül bağı’ olduğunu söylüyor...

Ancak, 19 Eylül 1999’da yaptığı 2 günlük geziyle ilgili olarak, farklı iddialar ortaya atılıyor...

En keskin iddia ise, Yılmaz’ın bir hükümet yetkilisi olmamasına rağmen, Gazprom başkanıyla görüşmüş olması...

Çok ilginç bir tesadüftür ki, bu gezide ben de vardım...

Yılmaz, geziden birkaç gün önce, yaptığımız bir sohbet sırasında, Moskova ziyaretine benim de katılmamı isteyince, bugün, büyük tartışmalara neden olan 2 günlük geziyi ben de izlemiştim...

Moskova’ya Yılmaz’la aynı uçakta uçtuk..."

diye devam ediyor Fatih Çekirge'nin yazısı.

Çekirge'nin 18 Eylül 1999'da, Yılmaz'la birlikte Moskova'ya, Enka'ya ait özel jet ile uçmuş olması neden"çok ilginç bir tesadüf" pek anlayamadık. Yılmaz, yakın bulduğu bir gazeteci olarak "gel" demiş, o da gitmiş. Bunun tesadüflük yanı nedir anlayamadık? Anladığımız, şahit Çekirge'nin pek bir şeyden haberi olmadığı. Çekirge, herhalde Moskova'da vaktini sosyal araştırmalar ve ikili temaslarla geçirmiş ki, Mesut Yılmaz'ın ne yaptığından ve olan bitenden pek haberi yok.

Nitekim kendisi de "Moskova Büyükelçisi Nabi Şensoy’u arayıp, ikinci gün gezi programında katılmadığım boşlukları gidermek istedim" diyor.

Anlaşılan Çekirge'nin durumu kavraması ve boşluklarını gidermesi için, Özkök'e Moskova'dan gelen yazıyı ve bu sayfadaki resimleri de bir "düzünden" okuması gerekiyor.

Mavi Akıntı




İyi ve doğru haber alabilmek için artık "İnternet Gazetelerini" tercih ediyoruz. Konumuzla ilgili "Habertürk'te" bir yazı ve resim vardı. Bakın ne diyor:



"Mesut Yılmaz'ın 18-20 Eylül 1999 tarihlerinde çıktığı meşhur Mavi Akım seferi belleklerde masa başı bir fotoğrafla iz bırakmıştı!!! Yılmaz, ANAP Lideri sıfatıyla Gazprom yetkilileriyle bir araya geldiğini yalanladıktan sonra, fotoğraftaki Gazprom yetkilisini ''Moskova Belediye Başkanı'nın Sanat Danışmanı ve heykeltıraş'' olarak tanıtmıştı!!! Ancak Rusya'da yayınlanan Moskova'da Zaman Gazetesi'nin hem Türkçe hem de Rusça olarak verdiği haber ve haberi destekleyen fotoğraf, Yılmaz'ın aslında ''Mavi Akım'' çıkarması yaptığını doğrular nitelikte!!! Mavi Akım'dan ''Mavi Akıntı'' olarak söz eden gazete, haberi süslediği fotoğrafındaysa, Mesut ve Berna Yılmaz, Cumhur Ersümer ve Şarık Tara'yı, keyifli bir Moskova gününde bir arada gösteriyor!!! Mesut Yılmaz'ın bu en yeni ''Mavi Akım'' belgesini yine ilk kez HABERTURK açıklıyor!!!"

Güzel bir haber, iyi habercilik. Kutlarız.

Gemisini Kurtaramayan Teknoloji

Bu kadar gürültü yaratan bu "Mavi Akım" veya "Mavi Akıntı" projesi ile ilgili kafamızda bir kaç sual var.

-Mavi Akım Projesi anlaşmasında "Ankara-Samsun" hattını yapacak firmaları neden Ruslar seçti?

-Seçimi onlar yaptıklarına göre, bu şirketlere 52 Milyon dolarlık avansı neden doğrudan biz verdik?

-Söylendiği kadarıyla bu projenin şimdiye kadar bir örneği olmamış. Rus teknolojisi Karadeniz gibi ismi üstünde "kara" bir denize bu boru hattını başarılı bir şekilde döşeyebilecek mi?

-Boru hattını başarılı bir şekilde döşediklerini var sayalım. Bu hattın denizdeki bölümünde, teknik veya sismik nedenlerle bir arıza, yarılma, parçalanma olursa bunu nasıl onaracaklar. Yoksa böyle bir durumda Mavi Akım boru hattı, Barents Denizi’nde 108 metre derinlikte dibe oturup, 118 gemici ile ölüme terk edilen "Rus nükleer denizaltısı Kursk" gibi kaderine mi terk edilecek? O taktirde parasını verip bir tane daha mı yaptıracağız? Bizde para bol, neden olmasın?

-Projenin babası Mesut Yılmaz, böyle bir arızada, "denizaltıda oğlu olan acılı Rus anası" gibi, bağırıp çağırıp, bunu hemen halletmelerini isterse, Ruslar ona da bir iğne yapıp toplantı salonundan uzaklaştıracaklar mı?

-Ruslar bu projede çeşitli nedenlerle başarılı olamazlarsa Yılmaz Ankara-Samsun hattını ne yapacak, nasıl kullanacak.?

ABD'de Gizli Enerji Temasları

Yılmaz, Mavi Akım için Rusya'ya gitmeden önce gizlice, kimseye haber vermeden ABD'ye de gelmişti.

Yılmaz'ın ABD'ye giriş yaptığını öğrenen ABD güvenlik görevlileri, Türk Büyükelçiliğini arayarak "Yılmaz'ın koruma isteyip istemediğini" sormuşlar.

Yılmaz'ın gelişinden haberi olmayan Büyükelçilik görevlileri bu soru karşısında şaşırmışlar ve böylece Yılmaz'ın ABD'de olduğunu da öğrenmişler.

Belki de ABD güvenlik teşkilatları, bu davranış ile Yılmaz'a kibarca, "bizim neler çevirmeye çalıştığından haberimiz var" mesajını veriyorlardı.

Bunu bana basın mensubu bir dostum anlattı. Sonra basın mensupları araştırıp Yılmaz'ı bulmuşlar. Yılmaz karşısında gazetecileri görünce afallamış. "Beni nasıl buldunuz?" diye sormuş. Konu bilahare gazetelere de intikal etti.

Söylendiğine göre Yılmaz'ın ABD'deki enerji temaslarını ABD'de yaşayan ve geniş çevresi bulunan Zeyno Baran yürütmüş. Yine belirtildiğine göre Zeyno Baran, Zafer Mutlu'nun üvey kızı ve Mavi Akım projesi ile ilgili olarak Yılmaz ile Moskova'ya da gitmiş.

Kumarbazın Sonu Geldi

Evet kumarbaz gözlerimizin içine baka baka blöf çekmeye, yalan söylemeye, her yaptığını inkar etmeye, hakimi, savcıyı, sağı-solu tehdit etmeye devam etsin.

Biz onun, herkesin gözlerinin içine baka baka, monoton ve mimiksiz bir tavırla;

"Türkbank Satışında MİT, Korkmaz Yiğit için temiz raporu verdi",

"Polisten bana bilgi gelmedi",

"Polisten yazı gelmiş ama özel kalemde, kozmik büroda kaybolmuş. Sorumluları hakkında araştırma yapıyoruz",

"Uçağın benzini azalınca, benzin ikmali için Budapeşte'ye indik",

"Erol Evcil'i tanımam. Bir kere geldi 4-5 saat oturdu ama bir şey konuşmadık",

"Alaattin Çakıcı ile hiç konuşmadım",

"Yavuz Ataç uzun süreden beri kontrolümüz altındaydı",

"Çeteleri temizliyoruz, MİT'te çetelerle ilişkili kişileri tasfiye ediyoruz",

"Moskova'da Gazprom Yetkilileri ile katiyen görüşmedim",

şeklindeki yalanlarını, blöflerini iyi biliyoruz.

Sadece biz değil, şimdi herkes onu iyi tanıyor.

Bizce artık kumarbazın sonu geldi.

O artık son blöfleri oynuyor...