ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 15
Sanal Jacop House sinagogun ekibi Kanada’daki günlerinin çoğunu Evangelistlerle birlikte geçiriyor.
İddialara göre ekibin buradaki asıl amacı evangelistliği yaymak değil, bu kanalı kullanarak sanal sinagoglarına bağış toplamak. Ancak resmi kayıtları bulunmadığı için bağış toplamakta zorluk çeken sanal hahamlar, Bed
Haderech adlı sinagogun statüsünü kullanarak kendilerine fayda sağlamaya çalışıyorlar.
Yine internette, ‘746 Pape Ave.’ adresinde faaliyet gösterdiği iddia edilen ‘Life İnstitute For English’ adlı uluslararası İngilizce okulu aslında bir binanın bodrum katında bulunan paravan bir okul. Okulun web sitesindeki bina fotoğrafına da aldanmamak lazım. Çünkü bu fotoğrafta photoshop kullanılarak elde edilmiş bir
görüntüden ibaret. Sitedeki, ‘Teachers’ bölümüne girdiğinizde ise tanıdık iki isimle karşılaşıyorsunuz.
Weston Joslin ve Timothy M.Stevens!
Yani sanal sinagog Jacop House’un iki önemli adamı. Aslında kısa bir süre öncesine kadar Çorumlu sanal haham Tuncay Güney’in adı da bu öğretmenler arasında geçiyordu ancak ‘Ergenekon Soruşturması’ gündeme geldikten kısa bir süre sonra Güney’in ismi bu sayfadan kaldırıldı. Ekibin tek amacı var o da, bir binanın küçük bodrum katında faaliyet gösteren bu dil okulu ile Kanada’ya gelmek isteyen yabancılara öğrenci vizesi alınmasını sağlamak. Yani göçmen ticareti ile gayri meşru para kazanmak. Güney, Toronto’da Stevens’a ait
Life School of English adlı bir İngilizce okulu için çalışmış. Burası, Stevens’ın Kanada’da yaşayan yabancı öğrencilere yönelik yürüttüğü misyonerlik faaliyetinin dışında İran’dan, Irak’tan, Türkiye’den gelen mültecilere
dil eğitimi vermek için kurduğu ayrı bir şirket. Kanada Hükümeti’nin mülteciler için ayırdığı fonlardan yararlanıyor. Okulun geçen yıl ağustostan ekime kadar kaldığı Calvary Kilisesi’nin müdürü, Güney’in okul kiliseye taşınırken duvarları boyadığını söyledi. Daha çok Stevens’a bu tür işlerde yardım ediyormuş. 4 ay sonra ayda 400 dolar kirayı çok buldukları için okulu kiliseden taşımışlar.
Life Institute adlı okulun Tuncay Güney ve ekibine faydası sadece öğrenci vizesi almakla kalmıyor. Tim ve Tuncay, okul adına Kanada’da yaşayan mültecilerden para karşılığı Business English/TOEFL diplomaları satarak büyük gelir elde etmeyi başarıyorlar. Ayrıca İngilizcesi yeterli olmayan mültecilerin kurslardan
faydalanmasını sağlamak amacıyla Kanada Hükümetinin kanuni yardımlarının da bir bölümünü yine gayri meşru yollarla ceplerine indiriyorlar. Sözde okula giden ve devletten yardım alan mültecilerle anlaşma yoluyla yapılan bu işlem için vergisiz kazanç elde etmeyi başaran sanal hahamlar ekonomik gelirlerin büyük bölümünü bu yolla elde ediyorlar.
Dünyanın birçok ülkesinden olduğu gibi Türkiye’den de yoğun talep alan Kanada’da çalışma ve yaşama hakkının şartlarının son yıllarda çok sıkı kurallara bağlanmasını fırsat bilen Tuncay Güney ve ekip arkadaşlarının aslında sahte musevi kimliği kullanmasında temel sebep burada yatıyor. Kanada’da önemli derecede söz hakkına sahip olan Yahudi Lobisinin avantajlarını değerlendirmek isteyen sanal hamamlar, Kanada’ya sığınma başvurusunda bulanan ancak red yanıtı alan birçok Türk’e bu kimliklerinin gücünü anlatıyorlar. Anlaşmalı avukatlar aracılığı ve Yahudi Lobisi’nin gücünü kullanarak sığınma taleplerinin yerine getirileceklerine inanan mülteciler Tuncay Güney ve ekibine 10 bin dolara kadar komisyon veriyor. Çoğu mültecinin talebini yerine getiremeyen sahte Jacop House Sinagogu’nun yönetici kadrosunun kısa bir süre öncesine kadar işlerinin kötüye gittiği bilgisini veren haber kaynakları, gündeme gelen Ergenekon ile birlikte Tuncay Güney’in hakkında yapılan haberlerle sahte kimliğinin güçlendiğini ileri sürüyorlar. Halen Kanada’da oturum hakkını alamayan Tuncay Güney’in soruşturmanın gündeme gelmesi ile birlikte basına kendini açmasındaki amaç ise oldukça açık.
Bugüne kadar kendisinin bu talebini yerine getirmeyen Kanada İmmigration’unu yani göçmen bürosunu, kendisinin Türkiye’de önemli bir adam olduğunu ve ülkesine dönmesi durumunda da can güvenliğinin tehlike altına gireceğine ikna etmeye çalışan Güney, hakkında yayımlanan tüm haberlerden hükümeti haberdar ediyor.
Güney’i yakından tanıyan haber kaynaklarına göre Tuncay Güney Savcı Zekeriya Öz’ün hakkında İnterpol kararıyla arama emrinin çıkartılmasını dört gözle bekliyor. Kaynaklar, Ergenekon Savcısı’nın talimatı vermesi durumunda otomatik olarak Kanada vatandaşlığına geçecek olan Tuncay Güney’in bu kararla
da Kanada’da iltica talebine olumlu sonuç alarak çok rahatlayacağı iddia ediliyor. (Yükselir, 2008)
Yükselir, bununla yetinmedi, Güney’in “Anneannem gerçek bir Yahudidir” diyerek dayanak gösterdiği, Osmanlı dönemine ait olduğunu iddia ettiği, belgenin sahte olduğunu da ortaya çıkardı. Eski Osmanlı belgesinin aslında düzmece olduğunu söyleyen bir Osmanlıca uzmanı, “Bu gerçek belge üzerindeki bilgiler silinmiş ve üzerine acemice yeni sözler yazılmış. Ama biraz eski Türkçe bilen bir kişi belge üzerindeki yazıların imla hatası ile dolu olduğunu ve o dönemde böyle hatalar yapılamayacağını bilir” dedi. Uzmanlar belgenin düzmece olduğunu gösteren hataları şöyle sıraladılar:
1) Osmanlı döneminden kalma eski ama bir gerçek bir nüfus cüzdanı alınmış, belgenin üzerindeki el yazıları silinmiş ve yeni bir Arapça daktilo ile imla hataları ile dolu olarak yeniden doldurulmuş.
2) 1914’den kaldığı iddia edilen belgede Arapça daktilo kullanılması olanaksızdır.
3) Osmanlı döneminde hiçbir şekilde olmayacak imla hataları yapılmış. Örneğin; “Hı” harfiyle yazılması gereken, ”Kağıthane” kelimesi, “H” ile yazılmış. “Ayşe” kelimesinde 4, “Mehmet” te 3, “Fatma” da da yine dört harf hatası var.
4) Osmanlı döneminde Yahudiler Ayşe, Mehmet ya da Fatma gibi Müslüman isimleri alamazlardı. Düzmece belgeyi hazırlayan kişi, bu çok basit kuralı da bilmiyor.
5) Belgede, “Mehmet’in çocuğu Ayşe” anlamına gelen, “Aişe veled-i Mehmet” ibaresi yazılı. Halbuki “Mehmet’in çocuğu Ayşe” sözü, bütün Osmanlıca belgelerde, “Aişe binti Mehmet” şeklinde yazılır.
6) Düzmece belgenin en ilginç yanı ise tarihi. Belgenin altındaki pulun üzerinde Rumi 1321 yani Miladi 1905 yazılı ancak uydurma belgenin adına düzenlendiği Ayşe’nin doğum tarihi Rumi 1330 yani Miladi tarihle 1914 görülüyor.
Bu durumda belgenin Ayşe’nin doğumundan 9 sene öncenin tarihini taşıması gibi bir tuhaflık taşıması söz konusu.
7) Sahte nüfus belgesinin arkasına iliştirilmiş olan sözde yeni Türkçe tercümesinde tarih olarak Rumi 1334 yani Miladi 1924 yazılmış Osmanlıca metinde ise 1905’e karışlık gelen 1321 yazılı. ( Yükselir, Temmuz 2008)
Güney’in lüks içinde yaşadığı yönündeki bilgiler gerçekleri yansıtmıyor. Güney kendisini paraya ihtiyacı olmayan, hali vakti gayet yerinde biri gibi tanıtsa da, onu tanıyanlar bu manzaranın tam da aksini anlatıyor. Çevresindekiler, Güney’in yeri geldiğinde duvar boyadığını, eşya taşıdığını söylüyor.
Güney'in devletten zaman zaman sosyal yardım aldığı, mütevazi evlerde oturduğu, onun durumundakiler için düzenlenmiş yardım kuruluşlarından kıyafet, yiyecek aldığı doğru. Ne özel şoförü, ne korumaları ne de süper lüks villası var. Toronto'da Yahudi mahallesi Bathurist Caddesinde yaşıyor. Sıradan bir mülteci. Ne CSIS nede MOSSAD koruyor. Ergenekon, tetikçi gönderir diye korkuyor. Kendilerine saldıranlara cevap vermek için konuşuyor.
Tuncay’ın hayatındaki en önemli kadın annesinden sonra Melis. Ermeni olduğunu iddia eden Melis, aslında İzmirli ve kesinlikle Ermeni değil, yaptıkları ayıplanmasın diye ecnebi takılıyor. Melis’in Toronto’daki akrabalarını
tanıyanlar Ermeni olmadığını söylüyorlar. Güneyle 1.5 yıl aynı evi paylaşmasına rağmen cinsel ilişki kurmamış. Halbuki Melis, Toronto’da elliden fazla erkek arkadaş değiştirmiş bir kız. Tuncay, hemşire olan evlendiği kız Rabia ile de fazla vücut ve doku uyumu sağlayamamış, adeta zorla aynı yatağı paylaşmışlar. Rabia kara çarşaflı değil başı açık Almanya görmüş güzel bir kız. Eşinin fotosunu ve mektuplarını görmüş bir arkadaşı Güney’in bu kızla neden anlaşamadığını anlayamamış. Halbuki Tuncay’ın, herkese yardım eden, sevecen, sıcakkanlı bir
kişiliği var. Kanada’da oturum alabilmeleri için onlarca Türk’ün Toronto’da iltica hikayelerini yazmış, iş bulmuş. Askerlikten yırtması için bazı kişilere İstanbul’da homo raporu almış bir arkadaş canlısı. Hayatında önemli rol oynayan Handan ve arkadaşı Sıdkı ile ilgili anılarını izinlerini almadığım için anlatmıyorum. Sıdkı’nın bir akrabası Mehmet Ali Birand ile yakın akraba. Eminim Güney’in gerçek portresini Türkiye’ye giderse anlatacaktır. Güney, en son olarak Toronto’da, kentin yukarısında müstakil bir evde yaşıyor. Kentin kuzeydeki son metro durağı olan Fitch Caddesi’nde, 4 yatak odalı, 2 banyolu bir dublekste. Evin sahibi, Nazanin Shams adlı İranlı bir doktor. Shams, Güney’in evde birkaç aydır yaşadığını ama aylık 1600 Kanada doları (2 bin YTL) olan kirayı ödemediğini, bu yüzden kendisine mahkeme yoluyla evi boşaltması için ihtarname yolladıklarını
söylüyor. Shams’in evle ilgili işlerini takip eden İranlı Mohamad Mazaheri, evin maksadı dışında kullanılmasından rahatsız oldukları için mahkemeye verdiklerini doğruluyor.. Yaşadığı ev, 3 hafta önce 690 bin dolara satılığa çıkarıldı. Satışla ilgilenen kişi, Shams’in kayınvalidesi İranlı Shahla Ashtari. İsrail, her
yıl öğrenci değişimi projesi çerçevesinde Kanada’ya 30 bin Yahudi öğrenci gönderiyor. Bunlar ‘ Homestay’ denilen evlerde kalıyor. Güney, kiraladığı evin her odasını öğrenci yatakhanesine çevirmiş, yani Homestay’e. Öğrenci başı 400 dolar alıyor. İçlerinde Yahudide var, Türkte. Böyle geçiniyor. Güney, evin bir
Yahudi topluluğuna ait olduğunu, güvenlik nedeniyle orada kaldığını, içeri hahamların girip çıktığını, yazları İsrail’den öğrenciler geldiğini anlatıyor. Güya güvenlik nedeniyle sürekli ev değiştirdiği için taşınıyor. Her konuda olduğu gibi yaşadığı ev konusunda da kıvırtmayı, yalan söylemeyi sürdürüyor. 2009 yılında Tuncay, homoseksüel Türk arkadaşı Ayhan’ın evine taşınıyor.
Zaten tek Güney’in beyanlarına dayanılarak ne haber nede kitap yazmak sağlıklıdır. Tek taraflı yazanları aldatmayı hep başardı. İltica hikayesini yazıp kısa sürede göçmen olmasını sağladığı ve York Üniversitesinde bekçilik işi ayarladığı
dostunun ismini, istemediği için vermiyorum. 8 ay aynı evi paylaştığı gazeteci Ayhan Kılıç’a göre, Güney dediği ‘ hiçbir şey değil’, ama mükemmel bir yalancı, oyunbaz, sahtekar. Güney’e göre ise Ayhan, ‘tembel bir nankör.’ Uzatmalı kız arkadaşı Melis’le ortak arkadaşlarından edindiğim bilgiyi, Güney’in portresinin iyi anlaşılması ve kerizleri uyarmak açısından anlatmak zorundayım. Melis’in eski erkek arkadaşına zarar vermemek için Mr. X olarak bahsedelim. Mr. X’e Güney’in oynadığı oyun, Dallas dizisini aratmayacak Bizans oyunları ile dolu. Çok sayıda erkek arkadaşından çektiği paralarla Toronto’da çalışmadan bedava yaşayan Melis, en fazla Mr. X’i soymuş soğana çevirmiş.
Tuncay ile Melis aynı evi paylaştığı için 1.5 yıl Mr. X’den gelen paralardan Güney’de nemalanmış. Mr. X, evlenmek için nişanlısından ayrıldığı Melis’in nasıl bir kız olduğunu bir gün Melis’in email hesabına girince anlıyor. Melis’in email şifrelerini o farkında olmadan alıyor ve kontrol ediyor. Melis’e gelen o kadar çok erkek arkadaş emaili var ki, Mr. X beyninden vurulmuşa dönüyor. Çünkü ondan fazla erkek Melis’e ‘ bugün yatalım, kudurdum senin için, özledim ne zaman uçacağız’ mahiyetinde seksi davetiyeler gönderiyor. Sabah başka akşam başka erkekle beraber olan Melis, Kanada kadınları gibi cinsellikte fazla özgür takılıyor.
Melis’in çıktığı erkekleri Mr. X’i yakından tanıyor, çoğu arkadaşı. Hatta Melis kolunda aynı ortamları paylaşmışlar, hepsi Melis’i tanıdığı için ciddi bir ilişki kurmayı hayal ettiğini akıllarına getirmemişler. Onlarla konuşuyor. Hatta en yakınındaki iş arkadaşları Mr. X’in Melis ile evlenmek için değil gönül eğlendirmek için gezdiğini zannetmiş, bu nedenle uyarmamışlar. Melis’in aşk mecaralarını daha fazla anlatıp saf zihinleri bulandırmayalım.. Mr X’den özür diliyorum, ama Melis’i tanıtmak mecburiyetindeyim. Mr. X’in Melis’ten
ayrılması en fazla Güney’i etkiliyor, bedava yaşam sona eriyor. Bu duruma çare bulan Güney, Melis’e İstanbul’dan enayi koca avlamayı öneriyor. 12 senedir Kanada’da yaşayan ve Kanada vatandaşı olmuş Melis ile evlenmek isteyen bir enayi hemen bulunuyor. MSN’de görüntülü sohbetler sonrası iş ciddileşiyor.
Bu saf ve paralı vatandaşı Güney, öğrenci getirdiği dil kursuna ortak yapmak için anlaşıyor. İşleri kesat olan Kanadalı dil kursu bu ortaklığa olur veriyor, hatta yeni ortağının kolay vize alabilmesi için Kanada Konsolosluğu’na birde referans mektubu yazıyor. Tüm belgeler hazırlanıyor ve Melis İstanbul’a gidiyor. Kanada Konsolosluğu vize vereceklerini bildiriyor. Ancak Melis’in resmiyetde evli olması, eski kocasından henüz boşanmamış olması işlerini bozuyor. Buna rağmen Toronto’ya gitmeyi kafasına koyan Türk, Güney’e 10 bin dolar kapora
göndererek işlemleri tamamlamasını istiyor. Bu paranın 3500 dolarını, kendine 3500 dolarını dil kursu müdürüne, 3000 dolarını da Melis’e veren Güney, Kanada konsolosluğunun son anda vize ve çalışma izni vermekten vazgeçmesi üzerine parayı iade etmiyor. Melis, bu olaydan sonra bir yıl İstanbul’da yaşadıktan sonra beş parasız olarak 2008’de Toronto’ya dönüş yapıyor. Amacı yine Mr.X’i ayartmak. Ancak Mr. X evlenmek üzere ve Melis’le buluşmayı ret ediyor. Daha doğrusu Melis’in aracı olması için rica ettiği arkadaşı, Mr. X’in ancak yüzüne tükürmek için kendisini görebileceğini söylüyor. Mr. X büyük adammış, beni affetsin, ona dönmek istiyorum hikayelerine ortak dostları inanmıyor ve yeni bir hayat kuran Mr. X'i rahat bırakmasını talep ediyor. Melis halen Toronto’da yaşıyor ve Güney’in tüm sırlarına vakıf ender isimlerden biri. Tuncay Güney’in “sahte haham” olması ve sahip olduğu dejenere kişilik “derin devlet”le ilgili iddiaların önemini azaltmıyor. O, sadece kendini düşünen bir ‘ anti kahraman’. Ama unutulmamalı anti kahramanlarda kahramandır.
UYUŞTURUCU TRAFİĞİ VE JİTEM
İçindeki üç ton eroinle batırıldığı açıklanan Kısmetim-1 gemisiyle ilgili Veli Küçük gerçekleri, Güney’in şok açıklamalarıyla gündeme geldi. Polise verdiği ifadede yakalanacağını anlayan uyuşturucu kaçakçıları tarafından içindeki üç ton eroinle batırıldığı açıklanan Kısmetim-1 gemisiyle ile ilgili şok bilgiler verdi: “Gemi boşaltıldıktan sonra batırıldı. Eroini Ergenekon, iki kamu görevlisi ve uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş paylaştı.” Ergenekon operasyonun kilit isimlerinden Tuncay Güney’in 2001'de gözaltına alındığında polise verdiği ifadede örgütün parasal kaynakları üzerine açıklamalar yaptığı ortaya çıktı. Güney, uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş’a ait Kısmetim-1'in resmi kayıtlara geçtiği şekliyle içindeki üç ton 100 kilo eroinle değil, boşaltıldıktan sonra batırıldığını iddia ediyor. Güney, Aralık 1992'de batan gemideki eroin parasının Daş, Daş’ın yakın olduğu JİTEM’in Ergenekon kanadı ve sonradan ortak olan iki kamu görevlisi arasında paylaşıldığını öne sürüyor.
İşte Tuncay Güney’in Ergenekon’un uyuşturucu trafiğinin içindeki rolü ile ilgili anlattıkları: “Kendi edindiğim bilgiler ışığında söylüyorum. Ergenekon’un geliri bankalardan (usulsüz krediler), büyük iş adamlarından (şantajla), mafya gruplarından, uyuşturucudan, şundan bundan.
Kısmetim-1 gemisindeki eroinin sahibi uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş ve Ergenekon örgütüydü. Bir senaryo hazırlandı. Gemi Akdeniz’in ortasında boş batırılacak, eroin yurtdışına satılarak ve parası bölüşülecekti. O günlerde Daş polisin elindeydi. Üst düzey iki kamu görevlisi gemideki mala ortak olmak istiyordu. Pazarlıklara dahil edildiler. Ergenekon adına pazarlığı JİTEM’ci yüzbaşı yürütüyordu. Geminin delilleri yok etmek için kaçakçılar tarafından nasıl batırıldığı, İstanbul’dan götürülen gazeteciler tarafından kare kare
görüntülendi. İki kamu görevlisinin ortak olduğu eroinin yerine ulaştırıldığını biliyorum. Küçük, iki kamu görevlisinin sonradan ortak olmasına çok kızmıştı. Ergenekon o yıllarda tamamen yeraltına inerek uyuşturucuya bulaştı. Doğu’dan gelen eroinin Türkiye üzerinden geçişini organize ediyordu. Bunun için, Irak’ta
Talabani ve Barzani, İran’ın Gladiosu olan MOD, ABD’li CAK isimli firmayla işbirliği yaptı. Veli Küçük’ün MOD’la arası çok iyiydi.
Yabancı şirket gibi olan CAK uyuşturucu ticareti yapıyordu. Talabani Afganistan’dan aldığı uyuşturucuyu Fransa, Almanya ve Hollanda üçgenine veriyor. Bunu Kürt işadamları sağlıyor. Barzani, İsrail Türkiye paralelinde CAK’a veriyor. Küçük, CAK’la sürtüştü. CAK uyuşturucusunu artık İran’dan yani kaynağından almaya başladılar yani. ABD’lilerle Ergenekon’un kavgasının ana teması bundan kaynaklanıyor.” Tuncay Güney ifadesinde Veli Küçük’ün Karadeniz Jandarma Bölge Komutanı olup Giresun’a taşınmasıyla birlikte Türkiye merkezli uluslararası uyuşturucu trafiğinin Karadeniz’e yöneldiğini öne sürdü. Güney şu bilgileri verdi: “Veli Paşa 4-5 tane dil bilir, Rusça da bilir. Küçük’ün uyuşturucu işini Fransızların OJD’si de biliyordu. Fransızların Türkiye’deki uyuşturucuyla ilgili raporunda bunlara yer verilmesi birçok şeyi frenledi. OJD
daha sonra JİTEM Karadeniz’de uyuşturucu ticareti yapıyor diye belge de yayınladı.” Ünlü uyuşturucu taciri, mafya babası Hüseyin Baybişin kendi web sayfasından Güney’in Kısmetim-1 gemisi ile ilgili yaptığı şok açıklamaları şöyle değerlendirdi: “Kısmetim-1 gemisi ile ilgili olayın ciddi bir şekilde araştırılması gerekmektedir. Ergenekonun kilit isimlerinden Tuncay Güney’in, Kısmetim-1 ile ilgili yaptığı açıklamaların dikkate alınması gerekir.” Hollanda'da cezaevinden helikopterle kaçtıktan sonra Türkiye'de yakalanan 'Escobar' lakaplı Ramazan Yıldız'la Veli Küçük'ün irtibatlı olduğunu öne süren Güney, Yıldız'a cezaevinde sağlanan ayrıcalıkları şu şekilde anlattı: “Bayrampaşa Cezaevi Tabur Komutanı'nın yanına gidip, 'Veli paşamın selamı var. Bu arkadaşla görüşmem gerekiyor' dedim. Ramazan'ı cezaevi müdürünün odasına getirdiler. Cezaevi yönetimi onu sıkıyormuş. Mesela on kilo erik geliyormuş, üç kilosu sokuluyor muş. Veli Paşa'ya intikal ettirdim. 'Yardım etsinler o arkadaşa' dedi. İki kez gittiğimde sorunlarının giderildiğini söyledi. Odasına özel telefon hattı çekildi. Veli Paşa'yla 'Escobar Ramazan' birbirlerini bir yerlerden tanıyor ama bilemiyorum.”
Güney'in çarpıcı iddialarından birine göre de Kısmetim-1 gemisinin eroinini çalarak satanlar arasında bulunan kamu görevlisi, ünlü bir siyasetçinin yakınının batırdığı bankadaki usulsüzlükleri bir bir anlatan Mehmet Urhan'ı öldürttü.
Güney, Fransız narkotik birimi OJD'den bir görevlinin de Türkiye'ye gelip kendisiyle JİTEM ve Sami Hoştan'ın uyuşturucu trafiğiyle ilgili görüştüğünü anlattı.
Görüşmeyle uyuşturucudan pay almak istediği anlaşılan Fransız istihbaratçıya Hoştan'ın telefonunu verdiğini ifade eden Güney şunları anlattı: "Pera Palas Oteli'nde Fransız istihbaratçıyla görüştüm. Dört beş saat adam, JİTEM ve
Hoştan'ın uyuşturucu ticareti yaptığını, bunları OJD uyuşturucu raporlarında yayınlayacaklarını, Veli Küçük'ün bunları albaylığından bu yana yaptığını, askeriyede bir grubun bununla beraber olduğunu anlattı, tehdit etti. 'Bu konuda biz Sami Hoştan'la görüşmek istiyoruz' dedi. Yani Hoştan'ın üzerinden, bir grup askerin yıllardır uyuşturucu işi yaptığını söylüyordu. ‘Ben adamın yanında Sami Hoştan'ın cebini aradım anlattım' yanıtını verdi. Veli Küçük, OJD'nin yaptığı araştırmadan çok rahatsız oldu. Paşa dedi ki Perinçek'e söyle o şeyleri
manipüle etsin dedi. Süper NATO, şucu bucular uyuşturucu ticareti yapıyor haberleri yapılsın, dedi.
Geminin boş batırılması, batırılmadan önce gazetecilerin yapmış oldukları çekimleri Eski Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderdiğim kasette vardı. Gazeteciler güvenlik gemileri ile Kısmetim-1 batırıldığı yere götürüldüğünü biliyoruz. Kısmetim-1 gemisinin Türkiye’de gümrük kaçakçılığından dolayı arandığınıda biliyoruz. Türkiye’de aranan bir geminin uyuşturucu yükü ile ülkeye gelmesi mantık dışıdır. Gemi batmadan önce Hürriyet gazetesinde haber çıktı. Oysa çıkan haberden bir süre sonra yani aradan 13 saat geçtikten sonra gemi
batırıldı. Geminin batırılacağı organize ediliyor. Çıkan haberden 13 saat sonra gemi batırıldı. Olayın ciddi bir şekilde araştırılması savcılarımızın görevidir. Ben ve bir çok kişi mağdur edildi. Bu konunun ciddiyetle araştırılması arzumdur. İlgili yetkili görevlilerin bu konunun ciddiyetle üzerine gitmeleri gerekir. Dönemin
İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’in asrın olayı dediği olay entrikalarla kapatılmamalıdr. Gazeteci Uğur Dündar, gemi personeli göz altında iken onlarla röportaj yapıyor. Uğur Dündar’ın elamanlarının benimle yaptığı röportaj yasaklanıp yayınlanmadı. Hakkımda haber yapan haber kanalları etik ve ahlaki sorumluluklarını gözden geçirmelidirler. Bunları göreve davet ediyorum. Gazeteci Saygı Öztürk’ün bu konu ile ilgileneceğini sanmıyorum.
Gazeteci Fatih Altaylı, Fehmi Köfteoğlu ve Ruşen Çakır’ın o dönemlerde yapmış oldukları doğru haberlerden dolayı bu dava ile ilgilenmelerini bekliyorum. Mehmet Ali Birand’ın ağzı laf yapar ancak doğruları yazmaktan ve söylemekten kaçınıyor. Birand’ın bu olayla ilgili kılının kıpırdatacağını sanmıyorum belki
de yanılıyorum. 1990’lı dönemlerde bizi Türkiye’de günah keçisi ilan eden ahlaksızların ortaya çıkmış olmasını kamoyunun değerlendirmesine bırakıyorum. Kısmetim-1 ve uyuşturucu ile ilgimin, Kısmetim ve Lucks adlı uyuşturucu gemilerinin birinci derece operasyon sorumlusu sayın Necdet Menzir'in basın
açıklaması olduğunu da anımsatırım. Yetkililerden ısrarlı ricam ve talebim tüm faili meçhul, cinayet ve uyuşturucu olaylarının ortaya çıkarılmasıdır. Konunun derinlemesine araştırılması gerekmektedir.” (Baybişin, 2008)
Veli Küçük, Güney’in iddiasına göre, bir yandan sağ ve sol örgütleri kontrol ediyor, bir yandan da işadamlarını örgütlüyor. Güney’in anlatımlarına göre; Küçük, “Mustafa Kemal’in örgütlenme yöntemi”yle hareket ediyordu. İddiaya göre, Küçük, Sedat Peker ve onun gibi grupları kontrolü altında tutuyor, işadamlarını örgütlüyor ve soldaki örgütleri kontrol altına almaya çalışarak birbiriyle zıt gibi görünen gruplarla ilişki içinde bulunuyordu.
Güney’in ifadelerine göre, Küçük’ün en önemli özelliği elemanlarını kontrol etmek amacıyla, grup içinden bir kişiyi kendisine bağlaması. Güney, Küçük’ün, seçtiği bu kişi aracılığıyla diğer elemanlar hakkında istihbarat aldığını öne sürüyor.
Örgütün devamlılığının sağlanabilmesi için, uyuşturucusilah gibi her şeyin mubah görüldüğünü savunan Güney, Küçük’ün hücre yapılanmasını çok iyi bildiğini ve çok temkinli olduğunu, Korkmaz Yiğit gibi birinden bir şey almayı düşündüğünde Sedat Peker’i, gazeteci olarak da kendisini (Tuncay Güney) şahsın üzerine saldığını ve para koparacağı şahsı sıkıştırıp istediğini aldığını iddia ediyor. Güney’in iddianameye geçen beyanında, “Ergenekon yapılanması içerisinde Veli Küçük’ün yanında, Doğu Perinçek, Ümit Oğuztan, Adnan Akfırat, Levent Temizel
(Ülkü Ocakları’nda), Turan Yazgan, Necdet Sevinç (Kurultay’ın Genel Yayın Yönetmeni), Zekai Ökte (Türk Tarih dergisi), Timur Kılıç, Atilla Tunç” bulunuyor. Güney, bunların yanı sıra Küçük’ün mafya grupları içinde Sedat Peker, Ali Yasak (Drej Ali), Sami Hoştan ve Mahmut Yıldırım (Yeşil) ile irtibatlı olduğunu, medya kuruluşları içinden Aydınlık dergisi, Akşam gazetesi, Cumhuriyet gazetesi ve Ulusal TV ile irtibatlı olduğunu, iş ve ticaret camiasından Kemal Özden’in başkanlığını yaptığı Ulusal Sanayiciler İş Adamları Derneği (USİAD), Ali Avni Balkaner, Korkmaz Yiğit ve Adnan Polat’la irtibatlı olduğunu savunuyor. Güney, Küçük’ün ayrıca JİTEM, Mesud Barzani, Amerikan Cat şirketiyle bağlantısı olduğunu, dernekler içinden Kemalist Hareket, Ulusal Gençlik Birliği, Atatürkçü Düşünce Derneği ile irtibatlı olduğunu iddia ediyor.
Ergenekoncuları ömür boyu hapiste tutacak JİTEM cinayetleridir. Zaten devam eden davanın önü iki taraftan kapatıldı, geriye bir tek elimizde JİTEM kaldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder