Rojava etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rojava etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2020 Pazar

TÜRK’ÜN EBEDİ DÜŞMANLARI : VEHHABİLER- SELEFİLER VE ÖZGÜR SURİYE ORDUSU (ÖSO)

TÜRK’ÜN EBEDİ DÜŞMANLARI : VEHHABİLER- SELEFİLER VE ÖZGÜR SURİYE ORDUSU (ÖSO)



SONER YALÇIN 
22 EKİM 2019



: Türk Tarihini bilmemek.!!!

" Rabova " Nedir bilir misiniz?

Hayır "Rojava" demiyorum; " Rabova " diyorum.

Maşallah!"

Rojava"yı bilmeyeniniz yok; hepinize ezberlettiler!

Suriye’de; Derik’ten Afrin’e kadar sınırımızda uzanan 700 km’lik alana "Rojava" diyorlar; sözümona " Batı Kürdistan! "

Öyle Propaganda yaptılar ki…

Çoğu kişi sanıyor ki " Rojava" Kürtlerin yurdu!

Bir de İdeolojik temel inşa ediyorlar; "Kemalizm’den kaçan Kürtler buraya sığındı!"

Bitmez tükenmez PKK yalanlarından biri bu.

Neyse.

Soruma döneyim: "Rabova" nedir?

Bilmiyorsunuz değil mi?"

Yevmüşşüheda" desem…

Yani " Masum Şeehitler Günü "…

Hatırlayanınız çıktı mı?

Sanmam!

Yazayım: Tarih: 30 Eylül 1918.

Osmanlı 1. Dünya Savaşı’nı kaybetmek üzereydi artık.

Alman Mareşal Liman von Sanders komutasındaki Osmanlı Ordusu Şam’ı boşaltıp Halep’e çekilme kararı aldı. Şam’da binlerce Türk ailesi vardı…
Binlerce kadın-çocuk Türk yollara düştü.

İnsan acımasızlığının boyutunu nereden bilsinler?

Tren Şam-Rayak demiryolu nun geçtiği Rabova boğazında saldırıya uğradı.
Boğazın iki yakasını tutmuş ayrılıkçı Araplar silahlarla treni taramaya başladı.
Saldırganların gözü öylesine kin doluydu ki bir tek sağ çocuk bile bırakmadılar…

Rabova katliamının olduğu her "30 Eylül" günü " Masum şeehitler Günü" olarak anıldı.

Zamanla unutuldu gitti!

Sonra " Ermeni soykırımı " sözleri bilinçlere şırınga edildi!
Sonra "Rojava direnişi" lafları bilinçlere şırınga edildi!

Bırakınız "Masum şeehitler Günü" anmasını "Rabova kıyımını" bile bilen kalmadı.
PKK-FETÖ ve liboş düşünce ikliminde yetişen insanımız tarihine düşman kesildi!

Türklük faşistlik oluverdi!

Ebu Müslim

Anneannem… ı .

Dünya Savaşı’nın zorlu şartlarında yerinden yurdundan edilmiş milyonlarca insandan biriydi.
Kendisi gibi toprağından kovulmuş bir zorunlu göçmenle evlendirilmişti.

Çocukluğumda…

Anneannem elime uzattığı kimi kitapları kendisine okumamı isterdi.
Türk-Müslüman tarihinin kahramanlarının hikayelerini okuyarak büyüdüm.
Bunlardan biri halk kahramanı Ebu Müslim Horasani (718-755) idi.
Siyah bayrak açarak çoğunluğu kölelerden oluşan askerleriyle ihtilal yürüyüşü yapmasını anneannem gözleri yaşlı dinlerdi.
Ebu Müslim’in askerleri arasında Taşkent Fergana Maveraünnehir’den gelen Türkler de vardı. " Çuroğlu Süleyman" bunlardan biriydi…

Anneannem Ebu Müslim’e "Türk" derdi.

Gerçi ona göre Yezit-Muaviye’nin ülkesi Emevilere karşı çıkan herkes "Türk" idi!
(Yıllar sonra aynı iddiayı Prof. M. Fuat Köprülü’den okuduğumda çok şaşırdım.
Bu halen tartışılan konudur. )

Tartışılmayan yön şudur: Abbasilerin kuruluşundan itibaren bu coğrafyada Türkler önemli rol oynadı. Şam’ı ele geçirip Abbasi halifeliği adına hutbe okutan Türk Beyi Alptekin bunlardan sadece biriydi.

Evet…

Bin küsur yıldır bu coğrafyada Türk var.
Bin küsur yıldır bu coğrafyada Türk’ü yok sayarak strateji yapmak mümkün olmadı.

Ancak…

Mesele sadece Türk’ün kişi ya da millet olarak bu coğrafyada bulunması değil.
Türk bu coğrafyada düşüncesiyle de var oldu.
Düşmanlık sadece Türk’e değil Türk düşüncesine de yöneliktir. şeöyle…

Asıl Mesele

Mesele…
PKK gibi örgütlerin Türkiye varlığını yok etmekle sınırlı değil.
Hedefleri aynı zamanda Türk düşüncesini yok etmek!
Sol’un kafasını karıştırarak -ABD gölgesinde- bunu yapan PKK tek değil.
Daha tehlikelisi var: -ABD desteğiyle- din kisvesi altında Türklüğü yok etmek isteyen Vehhabi-Selefi yobazlığı.

Bunlar örneğin…

Türk düşüncesi ürünü Alevi inanca düşmandır.
Türk düşüncesi ürünü Nusayri inanca düşmandır.
Türk düşüncesi ürünü Dürzi inanca düşmandır.
Bunlar Sünni inanca da düşmandır.

Evet…

Türklüğü silahla yok etmek isteyen PKK varsa Türklüğü fikir yobazlığıyla yok etmek isteyen Vehhabi-Selefiler de var.
Sözü şuraya getirmek istiyorum: Türk Ordusu PKK/YPG’ye karşı ÖSO ile işbirliği yapıyor.
Haklı olarak çok kişi bu ittifaka karşı çıkıyor.

Ama.

Bu konuda şu ayrıntıyı görmek şart: Taktikleri olmayan stratejiyle savaş kazanmak mümkün olamaz.
Bu sebeple…

Savaşta tüm imkanlar kullanılır.
Savaşta tüm fırsatlardan yararlanılır.
Yani başarmak isteyen çeşitli ittifaklar yapabilir.
Amaç süratle zafer kazanmaktır.

Fakat…

Düşmanını iyi tanıdığın gibi ittifak kurduğun gücü de iyi bileceksin!

Çünkü…

Prusyalı General Clausewitz’in tabiriyle "savaş bukalemun gibidir!"

Zaferin üç ayağı vardır: – Askerin cesareti…

– Komutanın taktiği…

– Ve siyasetçinin stratejisi…

İnsanlar AKP-ÖSO arasındaki politik ilişkiden kuşku duyuyor.

Çünkü AKP yönetiminin Vehhabi-Selefi ideolojisinin hegemonyasından kendini bir türlü kurtaramadığını görüyor.

Biliyor ki: Zihinsel dünyası Soğuk Savaş döneminde ABD-Suudi propagandasıyla kodlanmış olan AKP kadroları ÖSO düşüncesine sempatiyle bakıyor.

Ve işte sorun buradan çıkıyor.

Baksanıza…

ÖSO ile bizim kutsalımız olan Kuvay-ı Milliye benzeşmesi yapıveriyorlar!

Ne diyeyim: Erdoğan savaşın siyaseti konusunda ardı ardına hata yapıyor.

Önyargılarından kurtulmalı ve Türk tarihi okuması yapmalıdır. "

 https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/turk-tarihini-bilmemek-2196310/


***

24 Şubat 2016 Çarşamba

Ankara - Erbil - Şam - Rojava ekseninde El-Kaide'li ufuk turu



Ankara - Erbil - Şam - Rojava ekseninde El-Kaide'li ufuk turu




CENGİZ ÇANDAR

02/11/2013 

Obama-Maliki görüşmesinde el-Kaide'ye karşı işbirliğinin masaya yatırılacağına kuşku yok.


WASHINGTON- Morton Abramowitz ile görüşmeyeli epey zaman olmuştu. Daha önce defalarca yaptığımız gibi, Washington’un Çinli semtinde, Chinatown’daki Moğol lokantasının önünde buluştuk. Çin-Moğol mutfağına düşkündür. Çincesi de kuvvetlidir. Bu günlerde adı, ‘Retorikten Realiteye’ adlı ABD’nin Türkiye politikasının nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin raporu hazırlayan ekibin ‘eşbaşkanı’ olması yani yazımında çok özel, belirleyici katkısı nedeniyle Türkiye’de sık sık anılıyor. ABD’nin Türkiye’yi en iyi bilen, en yetkin ve en etkili isimlerinden biri olduğuna kuşku yok. 

Karşılaştığımız an, ilk sözleri, yaşının 80’e dayanmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmek oldu. Oysa zihni, yine her zamanki gibi 20’li, 30’lu genç adamlarınki kadar berraktı. Morton Abramowitz’le tabii ki bol bol ABD’yi ve Türkiye’yi konuştuk. Mort, oldum olası, Amerikan yönetimini, yapısını ve işleyişini, politikalarını sözünü hiç sakınmadan eleştirir. Olduğu gibi anlatır. Yine öyle yaptı. 

O nedenle Türkiye’ye ilişkin olarak da bölgeye (Ortadoğu) ilişkin olarak da bu ABD’den, bir başka deyişle ‘Obama Amerikası’ndan –olumlu ya da olumsuz- beklentilere kapılmanın gerekmediğine ilişkin kanaatlerim, Abramowitz’i dinledikten sonra daha da pekişti. 
Aynı duygulara Washington’da bulunan Irak Başbakanı Nuri el-Maliki de vardı mı, bilemiyorum. Maliki, tıpkı şu sıra aralarının ısıtılmaya çalışıldığı Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın bundan beş buçuk ay önce, mayısta Washington’da ağırlanışı gibi ağırlanıyor. 
Morton Abramowitz, geçen akşam, Tayyip Erdoğan’ın Washington’dan eli boş döndüğünü söyledi bana. Ben de İstanbul’dan bakarak, uluslararası ilişkilerin inceliklerine vâkıf olduğumuz kadarıyla o hükme varmış ve yazmıştım zaten. 

Maliki de öyle mi olacak? 

Olabilir. Maliki, görüştüğü Senato Dış İlişkiler Komitesi üzerinde pek bir etki bırakmamış. Örneğin Cumhuriyetçi Tennessee Senatörü Bob Corker, “Kendi kendimize konuşurken, birbirimizin yanından geçip gittik gibi geldi bana” demiş Maliki için. “Bizim kaygılarımızı içselleştirmiş görünmüyordu ve onları önemsemez bir haldeydi” diye eklemiş NYT’ye. 

Ne garip, aşağı yukarı aynı sözcükleri – “İki taraf da birbiriyle konuşuyor gibi ama farklı şeyler konuşuyor ve yürürken konuşuyor, birbirinin yanından geçip gidiyor”- şeklinde olarak, ABD-Türkiye ilişkilerinin bugünkü hali ve Tayyip Erdoğan’ın tavrına ilişkin olarak, Morton Abramowitz, bana söylemişti. 

Bu yazı yazıldığı sırada, Maliki, Beyaz Saray’da Obama ile görüşmede olacaktı. Obama-Maliki görüşmesinin ‘anafikri’ni, Maliki’nin daha Bağdat’tayken NYT’ye yazdığı ve 30 Ekim Çarşamba günü yayımlanan ‘Bizim İçin Sabırlı Olun’ başlıklı makalenin şu satırlarında bulmak mümkün: 

“El-Kaide Irak’tadır ve uzantıları halkımıza karşı acımasız bir terörist kampanya yürütüyorlar. Bu teröristler sadece Irak’ın değil, ABD’nin de düşmanlarıdırlar. Bu nedenle Başkan Obama ile cuma günü görüştüğümde, terörizme karşı koymak ve Suriye’deki çatışma dahil olmak üzere, daha geniş bölgesel güvenlik kaygılarına hitap etmek amacıyla ABD ve Irak arasında daha derin bir güvenlik ilişkisine ilişkin bir plan önermeyi düşünüyorum... 

Suriye’deki savaş, aşırı mezhepçileri ve dünyanın çeşitli parçalarındaki teröristleri çeken bir mıknatıs oldu. Onları çevremizde topluyor. Birçoğu, delik deşik sınırlarımızdan içeri sızıyorlar. Suriye ya da Irak’ın el-Kaide operasyonları için üs olmasını ne biz isteriz ne de ABD...” 
Türkiye’den bakıldığında, Maliki’nin Washington ziyareti üzerinde bu kadar durmayı değer kılan bu satırlar işte. Irak’ta son haftalarda kan gövdeyi götürüyor. Kanlı bilançonun altındaki imza IŞİD. Rojava’da –başta Serekaniye- Kürtlere saldıran, Türkiye sınırlarının ötesindeki Rakka ve Azaz’ı elinde tutan da o. Türkiye topraklarını kullandığı ileri sürülen ‘silahlı İslamcı güçler’den biri de IŞİD. Ankara, IŞİD’e karşı gereken önlemi almazken, Nusaybin’de, Şenyurt’ta Kürtler arasında ‘duvar’ örmeyi ‘güvenlik politikası’ diye sunabiliyor. 

Ayrıca, şu anda Irak Kürdistan Bölge Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Tayyip Erdoğan’la görüşmüş durumda. Irak Dışişleri Bakanı (Mesut Barzani’nin dayısı olur) Hoşyar Zebari geçen hafta Ankara’daydı. Ankara –Washington’un isteğini yerine getirmek niyetiyle de- Bağdat ile arasına düzeltmek istiyor. Konu, Ankara-Erbil-Bağdat üçlü ilişkilerinin çerçevesi içine oturuyor. Daha da önemlisi, ‘Suriye-Rojava’ ile bir de ‘dördüncü unsur’la daha da büyük bir boyut kazanıyor. 

Ankara, PYD’ye karşı Rojava ile araya bir utanç ‘duvarı’ inşa ederek, sınırı kapatmak isterken, Irak Kürdistanı’nın kapıları bizim toplantıya katılmak için Rojava’dan yola çıkmak isteyen Salih Müslim’e kapatıldı. Ne var ki, Kürt YPG güçleri, Musul üzerinden Bağdat’a uzanan Til Koçer kapısını, Kaide’nin Irak-Suriye kolu IŞİD’in elinden aldılar. Bunun siyasi-stratejik sonuçları üzerinde iki yazı öncesinde durmuştum. Washington’da birlikte bulunduğumuz BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, aynı konuda, hızla dünyanın en önde gelen Rojava uzmanlarından biri olmaya başlayan Mutlu Çiviroğlu’na konuştu. Radikal Online’da tümünü okuyabileceğiniz çarpıcı söyleşinin şu bölümünü not ettim. Mutlu Çiviroğlu soruyor: 

“ABD’de el Kaide gibi radikal gruplar en büyük korku kaynağı. PYD ise bu unsurlara karşı savaş verirken Amerika kamuoyunda kısmen de olsa olumlu tepkiler ortaya çıktı. Buna karşın, ABD hükümetinin bu konudaki gönülsüzlüğünü neye bağlıyorsunuz?” 

Demirtaş’ın cevabı: “Aslında burada Türkiye’nin rolünün olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye ABD’den ve Avrupa’dan aldığı desteği bu ülkelerin iradesinin hilafına radikal gruplara yönlendirmiştir… Amerikalıların kendi eliyle oradaki el Kaide militanlarını besliyor gerçeği zannedersem Amerika toplumunu da rahatsız ediyordur… Bu Türkiye’nin izlediği yanlış dış politikasının bir sonucu olmuştur. Halen de tümüyle bu yardımların kesildiğini söylemek mümkün değil. 

Dolayısıyla şu an Türkiye içine düştüğü durumu ve bu ülkelerle kurduğu aldatmaya dayalı ilişkinin hesabını vermek üzere sorgulanıyor. Ankara’nın dış politikası sorgulanıyor. Türkiye’nin Bağdat ile yeniden ilişki kurmaya zorlanması da aslında bütün bu hataların sonucudur.” 
Selahattin Demirtaş, yukarıda işaret ettiğimiz Til Koçer kapısının YPG tarafından ele geçirilmesine de değiniyor. “Til Koçer kapısının kontrol ediliyor olması ve ele geçirilmesi Rojava devrim sürecinin şu ana kadarki en önemli hamlelerinden biri oldu. Askeri ve siyasi açıdan birçok şeyi değiştirecek bir gelişme oldu bu. Bu hamle, muhatap alma konusunda da uluslararası alanda PYD’nin elini güçlendirdi diye düşünüyorum. Kapının kontrolü ambargonun kırılması için de etkili bir hamle oldu.” 

Selahattin Demirtaş’ın Washington’da, ABD’nin Türkiye ile ilişkileriyle ilgili Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ile görüştüğünü, görüşmede ‘Rojava konusu’nun önemli yer tuttuğunu da ekleyelim. 

Obama-Maliki görüşmesinden, Maliki’nin IŞİD’e karşı kullanmayı istediği Apache helikopterleri ile Hell fire füzeleri satışı çıkar mı bilinmez ama el-Kaide’ye karşı işbirliğinin masaya yatırılacağına kuşku yok. 

Özetleyelim: Maliki, Washington’dan mayıstaki Erdoğan gibi mi dönecek; şimdiden kestirmek kolay değil ama şu kesin gibi: Türkiye-Suriye sınırları el-Kaide için yol geçen halinde muhafaza edilirse el-Kaide, Kürtlere saldırmak için Türkiye’nin ‘zımni’ desteğinden yararlanır ve dolayısıyla bölgede kökleşirse… 

Ne Türkiye-Irak ilişkileri toparlanabilir ve ne de Türkiye-ABD ilişkilerini sancısız bir gelecek bekleyebilir. 

Washington’da Ankara-Erbil-Şam-Rojava ekseninde ‘el-Kaide’li ufuk turu böyle söylüyor…


http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz-candar/ankara-erbil-sam-rojava-ekseninde-el-kaideli-ufuk-turu-1158622/