Prof. Dr. Necmettin AYGÜN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof. Dr. Necmettin AYGÜN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mart 2021 Pazartesi

ORTA MAHALLEDEKİ KİLİSEYE DAİR BİLGİLER VE İNŞAAT FAALİYETLERİ 4

ORTA MAHALLEDEKİ KİLİSEYE DAİR BİLGİLER VE İNŞAAT FAALİYETLERİ 4



Prof. Dr. Necmettin AYGÜN, Akçaabat, Orta Mahalle, Rum Kilisesi, İhtilaf Raporu, Osmanlı Arşivi,





Kilise İçin Aşağıdaki Adlandırmalar Teklif Edilebilir Hıristiyan dünyasında bir kilise veya manastırın genelde iki farklı ad ile anılması hususiyetinin yaygın bir gelenek olduğu anlaşılmaktadır. Yani devletin ve/veya Metropolitliğin/Patrikliğin 
kayıtlarında olan “resmi ad” ile ahalinin, vatandaşın ibadethanesine verdiği ad aynı olmayabiliyordu 81. Anlaşılan halk inançları dini yapıların farklı adlar ile anılmasına sebep olabiliyordu. Bu ikili yapılanma doğal olarak kilisenin adı konusunda farklı adlandırmalara ve de ihtilaflı durumlara sebep olabiliyordu. 

Bu nedenle olsa gerek Orta Mahalle’de ki kilisenin genişletilmesi amacıyla 1912’de kilisenin papazıyla, kilise vakfı mütevellisinin Akçaabat Kaymakamlığı’na yaptıkları başvuru dilekçesinde, mühürler/imzalar kısmında papaz ile mütevelli imzalarının üstüne kilise adı olarak sadece, “Galinos82 Mahallesi Rum Kilisesi” ibaresini eklemiş olmaları anlamlıdır. Yani ne “Aya Taksiyarhi” ye ne de “Saint Michael” e 
veya Arkhistratigos’a (Başkomutan’a: Başmelek Mikhail’e) atıf vardır: 



C:\Users\sony\Desktop\3.jpg


1912 tarihli dilekçenin imza, mühür kısmı A. Brayer ve D. Winfield’e ait eserdeki bahsi geçen dipnotta verdikleri bilgi, konuyu/ literatürü özetlemektedir. Yazarlar, Hamilton ve Ritter’in kiliseyi Aziz Mikhael’e; Papamichalopoulos’un Taxiarchai’ye; 1846’da ki kitabenin ise Archistrategos’a83 ithaf ettiklerini belirttikten sonra, “Bunların hepsi ithaf konusundaki değişik görüşlerdir” demektedir. Bu tespit kilisenin tek bir adının bulunmadığının en sağlam göstergelerinden biridir. Neticede Orta Mahalle’deki kiliseye ad olarak şunlar önerilebilir: 

Resmi Adı 84: Aya Taksiyarhi 85 Kilisesi (Anlamı: Aziz Başmelekler Kilisesi) 
Resmi diğer Adı 86: Arhistratigos 87 Kilisesi (Başkomutan Kilisesi) 
Halk Arasında Yaygın Olan Adı: Başmelek Mikhail Kilisesi 88 Bir Başka Resmi Adlandırma: Galinos Mahallesi Rum Kilisesi 

    Not I: Adlandırmada bilhassa “Saint” kelimesinin asla kullanılmaması gerekir. Zira bölgedeki Rum Ortodoks kilise ve manastırların hiçbirinde “Saint” ile başlayan bir adlandırma yoktur. Adını verdiğimiz 1912 tarihli olan ve Patrikane’den devlete gönderilen arşiv belgesi ve bu belgeye dayalı liste bunun en iyi, en sağlam örneğidir (Bu listedeki kiliselerden bazıları Akçaabat’ta: Aya Taksiyarhi, Aya Grigor, Aya Grigori, Aya Vasilosi. Trabzon merkezde: Aya Lefter, Aya Nikola. Pelitli-Yomra sahasında: Aya Yorgi. Argalya’da: Aya Yorgi. Ağrid’de: Aya İstefani. Varvara’da-Arsin: Aya Nikola). Bu da gösteriyor ki 1800’lerde bölgeyi gezen ve 
Ortodoks olmayan; Katolik, Protestan ve Angilikan mezheplerinden olan Avrupalı 
araştırmacılar, seyyahlar -devrin mezhep çatışmalarının verdiği ötekileştirmeye dayalı karmaşa ile- bu kilise adındaki Ortodoksluğa ait unvanları-adlandırmaları kaldırıp, doğaldır ki kendi mezheplerinin adlandırması olan “Saint” i tercih etmişlerdir. Osmanlı devri Trabzon Rumlarının ve Osmanlı devlet bürokrasi yazışma kültürünün bir hatırası olarak “Aya Taksiyarhi” ifadesinin muhafaza edilmesi isabetli bir karar olacaktır. Zira onlar, 1912 ve 1913’te devlet ile olan yazışmalarında Aya Taksiyarhi adlandırmasını kullanmışlardır. 

Aya Taksiyarhi adlandırması “Hagia Taxhiarchai” adlandırmasının Rumca söylenişidir. Aynı söyleyiş Osmanlı dönemi Müslüman ahalisi için de geçerlidir. Ayrıca “Aya Taksiyarhi” adlandırmasında bir hata bulunmuş olsa idi bilhassa Trabzon Metropolitliği veya İstanbul Rum Patrikhanesi buna müsaade etmezdi. Zira Osmanlı Ortodokslarının kilise vb. inşa talepleri İstanbul’daki Rum Patrikhanesi üzerinden devlete ulaşmaktaydı: “Rum Patrikliğinden vukubulan istida (talep) üzerine icra kılınan tahkikatı havi…”. 

Not II: Tarihsel bağlar ve coğrafî yakınlık bağlamında Gürcistan ile Türkiye arasındaki dostluk günümüzde sorunsuz yürütülmekte olup, Gürcistan sınırları içinde Osmanlı’dan kalan Türk-İslâm eserlerinin varlığı da ayrı bir zenginlik teşkil etmektedir. Kültürel işbirliği ve turizm alanlarında gittikçe hız kazanan Gürcistan ile Trabzon ilişkileri her geçen gün gelişmektedir. 

Trabzon’un birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan bir kent olması hasebiyle ve Son Gürcü Kralı unvanına sahip İmaret Kralı II. Solomon ile Son Gürcü Prenseslerinden Guria Prensesi Sofya’nın öyküsü de bunun en somut örneklerindendir.  Bu nedenlerle Guria Kraliçesi Sofya’nın hikâyesinin, mezarı üzerinden, kültür ve turizm açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu önemli bir fırsattır. Ayasofya mahallesindeki cami örneğinde, Kilise bahçesinde uygun yerlere bazı Hıristiyan ve İslâm mezarlarından kalan başlık veya sandukalar 
yerleştirilebilir veya -en azından- sembolik bir mermer levha ve üzerine nakşedilecek bir tanıtım yazısı ile gündem oluşturulabilir, Osmanlı-Türk hoşgörü ve dostluğu hissettirilebilir. 
 
Prof. Dr. Necmettin AYGÜN 
Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi 
Tarih Bölümü Öğretim Üyesi 

 EK 1 




Ek I: Solomon II’nin Trabzon’daki Mezarı 
Fotoğraf açıklaması yok. 
İmereti kralı Solomon II mezarı ve inşaat öncesi Metropolitan, 1847 (Ressam: Jules Joseph Augustin 
Laurens) Kaynak: Trabzon’dan Esintiler Grubu, Ali Işık Arşivi 
https://www.facebook.com/groups/108079095946806/permalink/2460017784086247 Solomon’un mezarı (1893) K. E. Cacoulis’ten naklen Ali IŞIK Arşivi 
C:\Users\PC\Desktop\Ali IŞIK Arşivi.jpg


EK 2 
Ek II: Prenses Sofya’nın Ünye’deki Mezarı 
C:\Users\PC\Downloads\M. Ufuk Mistepe-Guriel-Sofya.jpg 
M Ufuk Mistepe’den 
1. Ünye Rum Ortodoks Kilisesi duvarı. 
2. Türbenin önündeki taşlık alan (muhtemelen Ünye Taşı). 
3. Rahmetli Marangoz Sait DEMİRKOL evi. 
4. Ermeni Agavni OLUK evi. 
5. Türbe yanındaki ahşap binanın olduğu yer. Bu alan kazıldığında altından kat kat mezarlar çıkmıştı. 
6. Rahmetli Oto Tamircisi Temel ÇINAR evi. 
7. Kiziroğlu Geçidi girişindeki günümüzde olmayan bina. 
8. Foto Ahmet Hüseyin ŞEN (oğlu Yüksel ŞEN) evi. 
9. Çakırtepe. 
10. Türbe önündeki saçaklı binanın olduğu yer. 
11. Türbenin bulunduğu yer ve Sopio'nun mezarı. 
12. Sağa doğru kilisenin yer aldığı alanın başlangıcı. 
13. Kilise Tepesi'nde Keşaplı Sokağa paralel kilise bahçesi duvarı. 
14. Ortaokul Müsamere ve Spor Salonu'nun yer alacağı alan. 
EK II 
Kaynak: Trabzon’dan Esintiler Grubu, 
https://www.facebook.com/groups/108079095946806/permalink/527557730665605 
M:\Anılarda Akçaabat\41 kesik.jpg
Akçaabat, 1930'lar (A. Bölükbaşı Arşivi) 
M:\Anılarda Akçaabat\27 kesik.jpg
 
C:\Users\PC\Downloads\5.jpg 
Akçaabat 1980'ler, A. Bölükbaşı Arşivi 
M:\Anılarda Akçaabat\109 kesik.jpg
Fotoğraflar Akçaabat Belediyesinin Web Sayfasından alınmıştır. Bakınız 
https://www.akcaabat.bel.tr/proje-detay.aspx?id=6 



 EK 18 

C:\Users\PC\Downloads\kilise.jpg


C:\Users\PC\Downloads\kilise-2.jpg


C:\Users\PC\Downloads\img-2563.jpg 


C:\Users\PC\Downloads\img-2556.jpg 


C:\Users\PC\Downloads\img-2533.jpg 


C:\Users\PC\Downloads\img-2531.jpg 



 EK 19 
C:\Users\PC\Downloads\118682377_3278912022217034_4177003864984019.jpg
Fotoğraflar Akçaabat Belediyesinin Web Sayfasından alınmıştır. Bakınız 
https://www.akcaabat.bel.tr/proje-detay.aspx?id=6 



C:\Users\PC\Downloads\img-2529.jpg



C:\Users\PC\Downloads\1393884_10151746646584150_2032714850_n.jpg
C:\Users\PC\Downloads\1.jpg
Zemin Mozaikleri, Haşim Karpuz Arşivinden naklen Mert Kocaman 
(Aksaray Üniversitesi İİF. İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi) 

EK 20 
C:\Users\PC\Downloads\5ags20-müzeler gen. müd. yard. Yahya Coşkun2.jpg
C:\Users\PC\Downloads\122750630_10158121359367620_9168833597656585129_n.jpg
 
DİPNOTLAR;

1 Bu konunun öncü çalışması daha önce yayımlanmıştır, bk. Necmettin Aygün, “Akçaabat’ta Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Kilise ve Mektep İnşaatları”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu (Akçaabat 26-28 Nisan 2013), 
İstanbul 2014, s. 121-150. 
2 Aksaray Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 
3 Gelişme, bu dönemde yoğunlaşan misyonerlik hareketlerini kontrol etmeye veya Maarif Nizamnamesi’nin gereklerini yerine getirmeye dönük bir girişim olmayıp, bilhassa 1858 yılında Tapu Muamelatı ve Harçları Nizamnamesi’nin çıkarılması ve akabinde 1860 yılı ile birlikte tahrire dayalı emlak, arazi ve temettu vergilerinin ayrı ayrı alınmaya başlanmasıyla alakalıdır. Yapılan kadastro çalışmaları akabinde şehir ve kasabalardaki bina ve arsalar üzerinden vergi alınmaya başlanmıştır. Bk. Coşkun Çakır, Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi, İstanbul 2001, s. 50. 1886’da Emlak Vergisi Nizamnamesi yayımlanmıştır. 1910 yılında binalar için gelire dayalı olarak “musakkafat vergisi” yani bina vergisi adı altında vergi konmuştur. Bk. https://www.tbb.gov.tr/online/kitaplar/emlak_vergisi_uygulamasi_2019/index.html#p=44. 
4 Şura-yı Devlet. 
5 İrade Adliye ve Mezahib. 
6 BOA. DH. İD. 162.2/26. 
7 BOA. MV, 231/231. 
8 Günümüzdeki TBMM’nin karşılığı olan Meclis-i Vâlâ’nın bir alt komisyonu gibi faaliyet gösteren komisyonun adı. 
1868’de kurulan Şûrâ-yı Devlet’in görevleri arasında, “kanun ve nizamnâme tasarılarını hazırlamak, mülkî işleri incelemek, 
mahkeme veya meclislerin verdiği kararların temyizinde adliye ve idare memurları arasında çıkan ihtilâfları çözmek, 
hükümetle kişiler arasındaki davalara bakmak, kanun metinlerini yorumlamak, devlet memurlarının durumlarını inceleyip 
gerektiğinde onları yargılamak, 1864 Vilâyet Nizamnâmesi’ ne göre her vilâyette senede bir defa toplanıp vilâyetin 
sorunlarını görüşecek olan Umumi Meclisler’ in düzenlediği mazbataları meclis üyeleriyle müzakere ederek karara 
bağlamak” yer almaktaydı. Bu işlemler Sadâret tarafından meclise havale edilir ve meclis görüştüğü konuların mazbatasını 
tekrar Sadârete sunardı. “Meclisin hazırladığı tasarılar hükümetin ve padişahın onayından sonra kanunlaşırdı. Şûrâ-yı 
Devlet’in kurulmasındaki asıl amaç yargı, yasama ve yürütmenin birbirinden ayrılmasıdır”. Bk. Ali Akyıldız, “Şura-yı 
Devlet”, DİA, Cilt 39, İstanbul 2010, s. 236-239. 
9 Yorgos. 
10 Yunanca metni okumama yardımcı olan Av. Zafer Duran’a teşekkür ediyorum. 
11 BOA, ŞD, 1870/7-2. Tarih 28 Haziran (?) 1328 (11 Temmuz 1912). 
12 Orta Mahalle’deki kilise hakkında Akçaabat Kaymakamlığı’ndan devlete gönderilen izahatı gösteren belge BOA, ŞD 
1870/7-10’da kayıtlıdır. Kayıt tarihi 27 Kanun-i Evvel 1328 (9 Ocak 1913). Bu belgede kilise adı açık şekilde “Akcaabad 
Kazasına tabi Galinos Mahallesinde ‘Aya Taksiyarhi’ nam kelisaya dair izahat” ibaresiyle belirtilmiştir. Kaymakam 
başkanlığındaki Kaza Meclisi azalarının imzaları/mühürleri mevcuttur. 
13 Sadaret’ i günümüzdeki Başbakanlık mevkiine oturtmak mümkündür. Sadr-ı Aʽzam’ın başkanlığındaki Sadaret, 
Osmanlı’da Padişahtan sonra gelen en yetkili organdı. 
14 Mahallede 1850’de 79 farklı araziden öşür vergisi tahsil edilmiştir. Bunların neredeyse %50’si Gayrimüslimler veya dini 
vakıflar tarafından tasarruf edilmektedir. Meryemana Manastırının bahçeleri ile Matoş’ un (?) bahçeleri bu mahallede yer 
almaktadır. Aynı mahallenin doğusunda yer alan Dürbinar mahallesinde ise Galyan (Maçka’da) keşişinin bahçesi ve 
Sümela Manastırının büyük bir çiftliği yer almaktadır. Bkz. Topal, Akçaabat-Vakfıkebir, s. 19, 21. 
15 Biri batı cephede, diğeri doğu cephededir. Bk. https://www.akcaabat.bel.tr/turizm-rehberi-detay.aspx?id=7. 
16 Açıklama tarafımızdan yapılmıştır. 
17 Günümüzde kilise çevresinde kalan bahçe kısmı ile kuzey doğuya bakan otomobil yolu -ilkokul hariç- vatandaşlara ait 
evlerin bulunduğu sahanın bütünü o vakitlerdeki mezarlık sahası olmalıdır. 
18 İlgili dosyada sadece bir adet resim yer almaktadır. 
19 II. Meşrutiyet’ten (1908) sonra İrade-i Seniyye, vekiller heyetinin almış olduğu kararların Padişah tarafından 
onaylanmasıyla oluşmaya başlamıştır. Bu nedenle bahsi geçen ilgili talepler “İrade” olarak çıkarken Sadrazam, Adliye ve 
Mezahib Nazırı (Bakanı) ile Maliye ve Evkaf (Vakıflar) nazırlarının imzalarının üst kısmında devrin Padişahı Mehmed 
Reşad’ ın imzası/mührü mevcuttur. 
20 Yazışmaların yer aldığı dosya için bakınız BOA. İrade Adliye ve Mezahib (İ. AZN), Dosya Nr. 113. 
21 İlgili kayıtlar yine 5 Ağustos 1913 tarihli olup BOA’de yer alan 6 Numaralı Kilise Defteri’nin 141, 142 ve 143. 
sayfalarında yer almaktadır. 
22 Selina Ballance, “The Byzantine Churches of Trabzon”, Anatolian Studies, Vol. 10, 1960, p. 165. 
23 Apsis kısmı hariç. 
24 Enver Uzun, Rus İşgal Komutanı S. P. Mintlov’ un Trabzon Günlüğü, Trabzon 2008, s. 35. 
25 BOA, ŞD, 1870/7-2, 1912 tarihli dilekçe. 
26 W. J. Hamilton, Researchers in Asia Minor, London 1842, p. 246-47. Bu eser “Küçük Asya” Adı ile Midas Yayınları 
arasından çıkmıştır, bakınız s. 191. 
27 Burada T. Rice kısmında bu bilgi açıkça verilmektedir. 
28 Kilisenin Manuel II tarafından, Manuel’in Türkmen Bayram Bey’i mağlup ettiği 1332 yılında, bu savaşın anısına inşa 
edildiğine inanılmaktadır. Bk. The Post-Byzantine Monuments of the Pontos, A. Bryer, D. Winfield, S. Ballance, J. Isaac 
(eds.), 2002, pp. 258-260. Bu durumda kilisenin 1835’e göre 503, günümüze göre ise 688 sene önce inşa edildiği ortaya 
çıkmaktadır ki doğruya yakın olan bu hesaplama olmalıdır. Konu ile ilgili ve 1912-23 yıllarına tarihli olan Osmanlı arşiv 
kayıtlarında bu kilise hakkında, “tahminen 500 sene önce inşa olunan” ifadesinin yer alması, Osmanlı devlet kayıtlarının 
çok daha tutarlı olduklarını kanıtlamaktadır. 
29 Salina Ballance, p. 165. 
30 The Post-Byzantine Monuments of the Pontos, A. Bryer, D. Winfield, S. Ballance, J. Isaac (eds.), 2002, pp. 258-260. Bu 
çalışma bahsi geçen yazarların 1957-1971 yılları arasında Orta ve Doğu Karadeniz’ de yapmış oldukları araştırmalar 
sonucunda elde ettikleri bilgileri Archeion Pontou dergisinde 1966-73 yılları arasında “Trabzon’ da ve Trabzon Vilayetinde 
XIX. Yüzyıl Eserleri: Mimarî ve Tarihsel Notlar” başlığı altında yayımlamış oldukları muhtelif makalellerin 2002’de bir 
araya getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Winfield 1957-62 yılları; Bryer 1959-71 yılları arasında; Ballance ise 1958’de 
bölgede araştırmalarda bulunmuştur. Bu araştırmalar Akçaabat’ tan ziyade Trabzon merkez, Maçka ve Gümüşhane 
havalilerinde yoğunlaşmışlardır. Bahsi geçen araştırmacılar, Talbot Rice’in, “Notice of some Religious Buildings in the 
City and Vilayet of Trebizond, vol. (1929-30)” isimli çalışmasından yoğunlukla istifade etmişlerdir. 
31 Bryer-Winfield, Byzantine Monuments, s. 163. 
32 Heath W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583, Boğaziçi Yayınları İstanbul 2005. 
33 I. Akçaabat Sempozyumunda konu ile ilgili makaleme bakılabilir. 
34 1881’de Gümülcine’de doğmuştur. 18 Mayıs 1913’te Trabzon Metropolitliğine atanır. Hrisanthos, Trabzon Metropoliti 
adıyla kendisine bağlı Zonguldak, Sinop, Samsun, Trabzon, Gümüşhane, Çorum, Yozgat, Tokat ve Sivas illerini içine alan 
bölgelerdeki papazların lideri olarak görev yapar. Birinci Dünya Savaşı ve Rus işgali döneminde buralarda aktif olarak 
faaliyet gösterir. Mondros Mütarekesi’nin akabinde 27 Mart 1919’da Paris Barış Görüşmelerine katılan Patrikhane heyeti 
içerisinde yer alır. Heyet Anadolu’daki Rumların sıkıntılarını anlatan ve bölgedeki (abartılı) Rum nüfusunu gösteren bir 
raporu ve İstanbul’un Yunanistan’la birleşmesini içeren bir muhtırayı komisyona sunar. Hrisanthos, tüm bu yıllarda bağımsız bir Pontus devletinin kurulması için çok yoğun çaba sarf eder. Konjonktüre göre kimi zaman Ermenilerle, kimi 
zaman da (sona doğru) Türklerle ittifaklar önerir. Avrupa’da bir nevi mekik diplomasisi yürütür, Yunanistan ve Patrikhane ile yakın ilişki içerisindedir. Hrisanthos, bölücü faaliyetleri nedeni ile Türk Hükümeti tarafından gıyaben idama mahkûm edildiğinden dolayı çıktığı bir Avrupa seyahatinden geri dönmesi mümkün olmamıştır. Bk. 
http://doczz.biz.tr/doc/97920/g%C3%B6ster-a%C3%A7. 
35 Bu bilgileri Av. Zafer Duran Bey’den, Zafer Bey de arkadaşı Panagiotis Poultidis’ten temin etmiştir. 
36 https://cvetynvrsk.ru/tr/kury/arhangel-varahiil-v-chem-pomogaet-sobor-arhistratiga-mihaila-i.html. 
37 Kitabenin orijinalinin fotoğrafını tarafıma gönderen Trabzon Müzesi Müdürlüğü’ne teşekkürlerimi arz ederim. 
38 Kelimeyi “esaslı bir onarım veya temelden onarım” anlamında da kabul etmek mümkündür. Bu durumda kilisenin 1846’da 
büyük bir onarım geçirdiği söylenebilir. 
39 Metnin Türkçeye aktarılmasında destek aldığım Prof. Dr. Murat Arslan, Öğr. Gör. Hayri Şener, Av. Zafer Duran, 
Panagiotis Poultidis ve Gizem Samira’ya teşekkür ederim. 
40 https://craftstationshop.ru/tr/opyt/angely-arhangely-i-drugie-sily-nebesnye-molitva-angelam-sily.html. 
41 Bu bilgi KTÜ Öğretim Üyesi Sayın Doç. Dr. Coşkun Erüz’den temin edilmiştir. Coşkun Bey, bu bilgileri Karadeniz tarihi 
ve kültürü ile ilgisi olan araştırmacı Panagiotis Poultidis’ ten temin etmiştir. 
42 Panagiotis’ in, Coşkun Bey’e gönderdiği 06.06.2020 tarihli e-postadaki yazım hatalarına dokunulmamıştır. 
43 Talbot Rice, Notice of some Religious Buildings in the City and Vilayet of Trebizond”, Byzantion, Tome V, 1929-30, pp. 47-81. 
44 Doğu’dakinden kasıt Visera’daki kilisedir. 
45 Selina Ballance, “The Byzantine Churches of Trabzon”, Anatolian Studies, Vol. 10, 1960, p.165. 
46 Bakınız Bizans’ın Öteki İmparatorluğu: Trabzon, ANAMED Yayınları, İstanbul 2016, s. 258. 
47 Yani “Arkhistrategos”, (n. Aygün). 
48 The Post-Byzantine Monuments of the Pontos, A. Bryer, D. Winfield, S. Ballance, J. Isaac (eds.), 2002, pp. 258-260. 
49 Archangel: Başmelek. 
50 Kelimenin izahatı için Metropolid Hrisantos kısmına bakılabilir. 
51 Enver Uzun, Rus İşgal Komutanı S. P. Mintlov’un Trabzon Günlüğü, Trabzon 2008, s. 35. 
52 F. İ. Uspenski, Trabzon Tarihi (Kuruluşundan Fethine Kadar) Çev: Enver Uzun, Trabzon 2003. 
53 Anna Georgiyevna, Nauçniye Ekspeditsii v Trapezund (1916, 1917 gg.) pod Pukovodsvom Akademika F. İ. Uspenskovo, 
Moskovski Gosudarstvennıy Universitet imeni M. B. Lomonosova, Moskva 2020. (Анна Георгиевна Научные экспедиции 
в Трапезунд (1916, 1917 гг.) под руководством академика Ф.И. Успенского, московский государственный 
университет имени м.в. ломоносова исторический факультет, москва-2020). 
54 Bu kiliseye ait olan fotoğraf sehven sayfa 219’da ve yanlış fotoğraf dipnotu ile verilmiştir. Onun yerine sayfa 277 ve 
278’de Gramba’daki kilise ilgili fotoğraf iki kez gösterilmiş, birinin altına “Uspenski Akçaabat Köyü’ndeki Bir Kilisenin 
Yanında” notu düşülürken, diğer aynı görüntüye sahip fotoğrafın altına ise sehven “Akçaabat Köyü’nde Arhangel Mihail 
Kilisesi” notu düşülmüştür. Bk. Georgiyevna, Nauçniye Ekspeditsii v Trapezund (1916, 1917 gg.) pod Pukovodsvom 
Akademika F. İ. Uspenskovo, c. 277-278. 
55 Bu kilise hakkında bk. Aygün, “Akçaabat’ta Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Kilise ve Mektep İnşaatları”, s. 132. 
56 Bk. Georgiyevna, Nauçniye Ekspeditsii v Trapezund (1916, 1917 gg.) pod Pukovodsvom Akademika F. İ. Uspenskovo, c. 330-331. 
57 Akçaabat Vakfıkebir Nüfus Kütüğü (1835-1845), (Haz: A. Mesut Birinci, M. Çakıcı, Z. Topal), İstanbul Vakfıkebir Kültür 
ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, İstanbul 2012. 
58 Aygün, “Akçaabat’ta Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Kilise ve Mektep İnşaatları”, s. 121-150. 
59 https://cvetynvrsk.ru/tr/kury/arhangel-varahiil-v-chem-pomogaet-sobor-arhistratiga-mihaila-i.html. 
60 Işıl Özalan, Bizans Sanatında Melek Tasvirleri, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü 
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010, bk. 
file:///C:/Users/cml_a/Downloads/Bizans_Sanatinda_Melek_Tasvirleri_Isil.pdf, s. 80. 
61 https://zagames.ru/tr/sobor-arhistratiga-mihaila-i-vseh-nebesnyh-sil-besplotnyh-sobor-arhistratiga/. 
62 https://incil.info/kitap/1.+Selanikliler/4. 
63 https://bnr.bg/tr/post/101189312?page_1_3=14510. 
64 Byzantinische Epigramme auf Stein nebst Addenda zu den Bänden 1 und 2, (Erstellt von Andreas Rhoby), Österreichische 
Akademie der Wissenschaften, Wien 2014, 234. Çeviri için mesai arkadaşım Öğr. Görevlisi H. Hayri Şener’e teşekkür 
ediyorum. 
65 Bitirme tezi (n. Aygün). 
66 Başkomutan’ ın (n. Aygün). 
67 “Arkhistrategos” tan kast edilen Başmelek Mikhail’ dir. Bk. https://kulturenvanteri.com/yer/michael-archestrategos-
kilisesi/. (Açıklama tarafıma aittir: n. Aygün). 
68 Bu kitabe şüphesiz 600-700 yıl önce kilise inşa edilirken konan kitabe değil, 1846’da ki tamirat anısına giriş kapısının 
üstüne konulan “tamirat kitabesidir” (açıklama tarafıma aittir: n. Aygün). Osmanlı camilerinden biliriz ki, camiyi en son 
tamir veya yıkıp yeniden yapan şahsın ismi camiye verilir, yıllar veya birkaç yüz yıl önce aynı camiyi ilk yapanın adı, 
maalesef- unutulur gider. Osmanlı örnekleri için bk. Trabzon Hurufat Defterleri Vakıflar ve Görevlileri (1691-1835), Haz: 
N. Aygün, T. Açık, E. Şimşek, Serander Yayınları, Ankara 2019. 
69 Tek bir arşiv belgesinden istifade edilmesi durumunda İlkgül Hanım’ın tespitinde haklılık payı ortaya çıkabilirdi. Ancak 
örneklerini verdiğimiz üzere pek çok arşiv kaydında ve bilhassa da Patrikhane’nin devlete gönderdiği bölgedeki Rum 
kiliselerini gösteren belgede yine “Aya Taksiyarhi” kaydını yani “Aziz/Kutsal Başmelekler Kilisesi” anlamına gelen 
ifadeyi görmekteyiz. 
70 Verdiği kıymetli bilgiler için İlkgül Hanım’a minnettarım. 
71 Sadık Müfit Bilge, Osmanlı Çağında Kafkasya 1454-1829, İstanbul 2012, s. 327. 
72 Ayrıca bk. https://en.wikipedia.org/wiki/Solomon_II_of_Imereti. 
73 Nebi Gümüş, “Son Gürcü Kralı II. Solomon’un Ruslara Karşı Mücadelesi ve Osmanlı Devleti İle İlişkileri”, Selçuk 
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 22, 2006, s. 113. Kültür Bakanlığı ile Trabzon Belediyesi’nin yapmış olduğu 
yazışmalar neticesinde 19.10.1990 yılında Trabzon Belediyesi Meclis kararına istinaden son Gürcü Kralı David II. 
Salomon’un anıt mezarı Gürcistan’a nakledilmiş ve mezarın alındığı noktaya anıtın minyatürünün yapılmasına oy birliğiyle 
karar verilmiştir. Bk. https://www.karadenizgazete.com.tr/karadeniz/solomon-icin-ant-mezar-bekliyorlar/164390 ve 
https://www.kuzeyekspres.com.tr/175-yil-sonra-trabzondan-ulkesine-donen-son-gurcu-krali-19269yy.htm. Yazılı belgelerle 
kanıtlanmaya muhtaç rivayetlere göre, “İmereti beyi Solomon’un taraftarlarından bir kısmı Trabzon’da kalmış ve 
ibadetlerini Rumların kiliselerinde yapmışlardır. Muhtemelen Rumlarla yaptıkları evlilikler ile büyük ölçüde asimile 
oldular. Trabzon’da kalan son Ortodoks Gürcülerin de Mübadele ile Türkiye’den ayrıldığı rivayet ediliyor”. Bk. 
https://www.facebook.com/photo?fbid=2393300184051019&set=gm.2460017784086247. 
74 Fotoğrafta türbenin hemen arkasında taş duvar bulunması, mezarın kilisenin güney taraflarında bulunduğuna işarettir. 
75 Aygün, “Akçaabat’ta Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Kilise ve Mektep İnşaatları”, s. 132-133. 
76 Panagiotis, Coşkun Bey’e gönderdiği 06.06.2020 tarihli e-postada mektebin açılışını 1909 olarak vermektedir. 
77 https://tr.wikipedia.org/wiki/Guria_Prensli%C4%9Fi. 
78 Bununla beraber, Dimitri Ermakov’un bir fotoğrafında Sofya’nın mezarının Ünye’ de olduğu notu yer alır. 
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sopio_Gurieli. 
79 Bu nakil işinin, “Gürcülerin hâmisi” konumunda bulunan Çürüksulu Ali Paşa ile kardeşi Osman Paşa’nın faaliyetlerinden 
bağımsız olduğu düşünülemez. Ali Paşa 1829-30 senesinde Çürüksu (Kobuleti)’da doğdu. Gürcistan’ın Müslüman 
hanedânlarından Tavdgritzeler’dendir. 1877/1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde mirliva rütbesi ile görev aldı ve Batum ve 
havalisinden oluşturulan yerli kuvvetlere (asakir-i muavene) komutanlık yaparak, Batum-Çürüksu bölgesinde Rus 
ilerlemesini durdurdu. Savaş sonrasında Kars, Ardahan ve Doğu Bayezit ile birlikte Batum’un da Ruslara bırakılması ile 
Ali Paşa ve ailesi göç ederek Trabzon vilayetine yerleşti (1879). Bu süreçte Batum-Çürüksu, Gönye, Acara vb. 
yerleşimlerden 200-300 bin kadar Müslüman Gürcü’nün, Lazlarla birlikte bir milyonu bulan Müslüman ahalinin Güney 
Karadeniz limanlarına göç etmesi söz konusudur. Ali Paşa özellikle Ordu ve civarında (Ordu, Fatsa, Ünye, Perşembe) 
Gürcü muhacirlerinin, bilhassa da Çürüksulu olanların yerleştirilmesinde büyük hizmetleri bulundu ve bu hizmetlerinden 
dolayı da Padişah II. Abdülhamid tarafından ödüllendirildi. 1884 senesinde İstanbul’a gelerek padişah yaverliği rütbesini 
aldı. Trabzon’da (Akçaabat’ta) ikamet eden kardeşi Osman Paşa ile Trabzon Eyaleti’nin idaresinde giderek öne çıkmaya ve 
kurduğu otorite vali Sırrı Paşa’yı rahatsız etmeye başladı. Bu yıllarda Ordu ile Ünye arasında kalan sahada asayiş merkezli 
olmak üzere çoğu silahlı olan muhacirler ile yerliler arasında sıkıntılar zuhur etmişti. Sıkıntılar, Sırrı Paşa’nın görevden 
alınmasına kadar vardı. Ali Paşa 1893’ten sonra İstanbul’a göç etti. 1904-5’te İstanbul’dan sürüldü. 1908’de geri döndü ve 
1911’de İstanbul’da vefat etti. Kabri Fatih Camii haziresindedir. Bk. Oktay Özel, “Çürüksulu Ali Paşa ve Ailesi Üzerine 
Biyografik Notlar”, Kebikeç, Sayı 16, Ankara 2003, s. 95-114. 
80 Kilise avlusundaki mezar türbesiyle birlikte fotoğraflanmıştır. Fotoğraf, bahsi geçen Ermakov’a aittir. Ufuk Mistepe, şu 
anda mevcut bulunmayan türbe ve kilisenin yeri ile çevre mıntıkanın lokalizasyonunu yapmıştır. Bk. Ek II. 
81 Bu bilgiyi bana aktaran Av. Zafer Duran Bey’e ve onun da bu konuda faydalandığı arkadaşı Panadiotis’e teşekkürler. 
82 Καληνος (Kalinos) = İyi. Γαληνος (Galinos) = Huzurlu. Χαλινος (Halinos) = Dizgin. 
83 Yani “Arkhistrategos”, (n. Aygün). Meleklerin generali yani en yüksek makamdaki melek anlamına gelir. 
84 Hem Osmanlı devlet kayıtları hem de Trabzon Metropolitlik ve İstanbul Rum Patrikliği resmi kayıtlarına göre. 
85 Taxiarchai’den. 
86 1846 tarihli kitabeye isnattır. 
87 Orijinal yazımı “Arhistrategoi”. Başkomutanın, Başkomutana ait, yani Başmelek Mikhail’e ait. 
88 İng: Hagia Michael Church. 

ORTA MAHALLEDEKİ KİLİSEYE DAİR BİLGİLER VE İNŞAAT FAALİYETLERİ 3

ORTA MAHALLEDEKİ KİLİSEYE DAİR BİLGİLER VE İNŞAAT FAALİYETLERİ 3



Prof. Dr. Necmettin AYGÜN, Akçaabat, Orta Mahalle, Rum Kilisesi, İhtilaf Raporu, Osmanlı Arşivi,


-Katolik Kilisesi inancına göre şarap-ekmek ayinlerinde ve günah çıkarma esnasında söylenen yakarışlarda Tanrı ve Bakire Meryem’den sonra Mikhail’in anılması (Michael) ona verilen önemi göstermektedir. Kiliselerdeki ikonalarda melek olarak çoğunlukla Mikhail’in resmedilmesi, onun diğer meleklere nazaran “Başmelek” olarak görülmesi inancıyla ilgilidir, 

-İlmi araştırmalarda, literatürde Aya Taksiyarhi (Hagia Taxiarchai) “Kutsal/Aziz 
Başmelekler” anlamına gelmektedir, bazı araştırmalar bu ifadenin anlam olarak sadece “Archangel” yani “Başmelek” ile bir tutmaktadır64: “Dass sich die Stiftung auf die Kirche Hagioi Taxiarchai, d.h. auf die Kirche der Erzengel bezieht, wird durch die Verse 4 und 6 klar zum Ausdruck gebracht. In der zweiten Hälfte des Epigramms werden die Besucher der Kirche direkt angesprochen: Sie werden vom Stifter…”. 

BİLGİ-II 

Bilgi-I ile de irtibatı olan ve verilen tüm bilgilere önemli derecede açıklama sağlayacak daha başka tespitler mevcuttur. Trabzon Akçaabat’taki Başmelek Mikhail Kilisesi (2015) adında bir araştırma eseri bulunan Bozok Universitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İlkgül Kaya Zenbilci Hanımefendi’nin konu hakkındaki görüşleri şu şekildedir: 

“Hocam merhaba, konuya ilişkin haber verdiğiniz için teşekkür ediyorum, o yapı annemin çocukluğunun bahçesinde geçtiği yer... O nedenle öğrenciyken tez konusu olarak seçmiştim...65. 

Aslında kilisenin kitabesi var, ben lisans tezimi yazarken (2002 yılında) kitabe Ayasofya’nın bahçesinde yere (…), o zaman Ayasofya müzeydi. Velhasıl 1846 tarihli Grekçe kitabede “arkhistrategos’un66 temiz kanına atfedilmiş .... bu kilise”67 şeklinde geçen ibare yapının bu unvanı taşıyan başmelek Mikhail’e adandığını açıkça gösteriyor. Yapı bu tarihte onarım geçirmiş68. 

Kitabenin yeri giriş kapısının üstündeydi, ben o dönemde gittiğimde kapının üstündeki kısımda boşluk vardı, yani belli ki oradan bir parça çıkarılmıştı. Sonra nereden duydum hatırlamıyorum, orada bir kitabe olduğunu, o kitabenin de Ayasofya’da tutulduğunu söylediler... O nedenle Ayasofya’ya kitabeyi resimlemeye gittim.... Kitabenin çevirisini Yunan asıllı bir hoca yapmıştı. 

Dönemin arşiv kaynaklarında Grekçe isimlerin (örneğin Georgios’u: Yorgi, Yorgo, Yorgos, Gorgos, Horgos, Gorgor vs. gibi yazıldığı düşünüldüğünde) ne kadar doğru yazıldığı tartışılır. Yani aslında Hagioi Taksiarkhi deyince çoğul bir isim ama Hagios Taksiarkhos olunca tekil bir isim ortaya çıkıyor ve şayet arşiv belgelerinde Aya Taksiarkhi dendiyse bile bu yapının her iki meleğe de adandığını göstermez, çünkü arşiv belgelerinde yabancı isimlerin Osmanlıca yazılma ve okunması konusu sorunlu 69. 
Bir diğer sorun da şu ki bazen Bizans yapıları ilk inşa edilirken Meryem ya da İsa gibi bir kutsal kişiye, bir meleğe, bir azize adansa da sonradan sembolik olarak ikinci bir adanma durumu da söz konusu olabiliyor. Yani ilk başta Meryem’e adanan bir yapı sonradan İsa’ya da adanabiliyor. Yani belki sonradan ikinci meleğe de adandı, adı çoğul olarak değiştirildi. Ama bunu bu yapı için bilmemiz şimdilik mümkün görünmüyor. 

Belki bu durumda yapı için Başmelek Kilisesi denilse sanki daha iyi olur kanımca. Zaten Saint Michael de İngilizce, (…), yani illa ki yabancı bir isim kullanacaklarsa Hagios Taksiarkhos ya da Aya Taksiarkhos daha mı iyi olur sanki bilemedim. Bana kalsa kitabeye istinaden Arkhistrategos Kilisesi derdim, çünkü kitabe orijinal bir tarihi bir kanıt ve elimde kitabenin fotoğrafı var. 

Son olarak Bizans toplumu için iki önemli başmelek var ve genellikle kiliseler ya başmeleklere birlikte adanır ya da Mikhail’e adanır. Çünkü Mikhail’in Gabriel’e göre biraz daha üstünlüğü var, sembolik olarak ordu komutanı gibi adlandırılması, sanat eserlerinde daha sık görmemiz de bunu kanıtlıyor. Aynı zamanda kilisenin bir zafer yapısı olarak inşa ettirildiği düşünüldüğünde orduların sembolik komutanı Mikhail’e kilisenin adanması (zaferi Mikhail’in yardımıyla kazanmış olma inancıyla bağlantılı olarak) mantığa daha uygun düşüyor.” (14.09.2020)70. 

BİLGİ-III 

Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da şehzade olarak bulunmasından beri peyder pey Osmanlı idaresine giren Gürcistan coğrafyasının Tiflis tarafları 1800’de Ruslar tarafından işgal edilmişti. Sahil kesimleri ise henüz Osmanlı’nın elindeydi. 1806’da başlayan Osmanlı-Rus Savaşı sürecinde Kafkaslarda Rus işgaline karşı direnişler başlamıştı. Ancak Ruslar 1809’da Gürcistan’ın en önemli kalelerinden olan Faş Kalesini, 1810’da ise Sohum Kalesini işgal etmişlerdi. Bu işgale karşı son bir direniş Gürcistan coğrafyasında yer alan krallıklardan İmaret (Batı Gürcistan) Kralı II. Solomon ve bir kısım soylular tarafından gerçekleştirilmişti. Rusya idaresi yerine Osmanlı idaresinde kalmaya karar veren ve Osmanlı devlet adamlarıyla 
haberleşerek Ruslara karşı hareket eden II. Solomon bu mücadelesinde başarısız oldu ve İmaret 20 Şubat 1810’da Rus işgaline girdi. Böylece Gürcistan bütünüyle Rus işgaline girmiş oldu. 

Aynı süreçte Ruslar karadan Ahıska’ya, denizden de Akçaabat’a saldırmışlar, ancak her iki teşebbüs de başarısız olmuştu71. II. Solomon Tiflis’te hapsedildi. Tebdil-i kıyafet kaçmayı başararak ilkin, Mayıs 1810’da 400 kişilik adamlarıyla beraber Osmanlı idaresindeki Ahıska’ya sığınmıştır. Bir süre burada kalan II. Solomon daha sonra Trabzon’a gelerek mücadelesini buradan yürütmüştür. Bu sırada Trabzon Ruslar önünden kaçan Gürcü ve diğer Kafkas halklarının sığınma yeri olmuştu. 

II. Solomon ülkesini işgalden kurtarmak için mücadele ederken Ruslar, Rus düşmanı olduğu gerekçesiyle cezalandırmak için kralın kendilerine teslimini istemişlerdir. Osmanlı Devleti ise kralı teslim etmemiştir. Trabzon valisi, konuyla ilgili Rus talebi kendisine ulaştığında iki devlet arasında sınırın Kuban olduğunu ve dolayısıyla İmereti’nin Osmanlı toprakları içinde yer aldığını beyanla bu isteği reddetmiş ve durumu Babıali’ye bildirmiştir. 

Gürcistan’da dağlara sığınan Gürcüler Ruslara karşı mücadele etmekte, ancak Osmanlı’dan yeterli desteği   alamamaktaydılar. Devletin, Trabzon’da bulunan 400 kişiye gerekli maddi desteği verememesi gibi nedenlerden dolayı adamlarından bazıları Gürcistan’a gitmiş, 1815’te Solomon’un yanında sadece 25 kişi kalmıştır. Anlaşılan Osmanlı Devleti, Rusya ile ilişkilerini bozmamak adına 1813’te imzalanan Bükreş Antlaşması’na uymak maksadıyla Solomon ve adamlarına yeterli desteği verememiştir. Son ana kadar krallığını elde etmek hususunda ümidini yitirmeyen ve Osmanlı’ya itaat üzere 5 yıl kadar Trabzon’da kalan Kral II. Solomon, 42 veya 43 yaşlarında iken 19 Şubat 1815’te Trabzon’da vefat etmiştir 72. Mezarı Trabzon’da Kemerkaya Mahallesi’nde, sahilden Meydan Parkı’na çıkarken Gazipaşa Caddesi’nin batısında; Öğretmen Okulu’nun doğusunda kalan ve 1945’te yıktırıldığından günümüzde mevcut olmayan Metropolitlik (St. George: Aziz Gregorios Katedrali) Kilisesi’nin avlusunda/bahçesinde (mezar kilisenin güneydoğu tarafındadır) idi. Mezar taşında şöyle yazdığı kaydedilmektedir: “Bu mezarda son İmereti kralı Solomon yatıyor yıl 1815”. II. Solomon’un vefatının Gürcistan tarihi açısından ayrı bir önemi vardır. Zira normalde Gürcü krallıklarından sadece biri 
olmakla beraber, günümüzde “Son Gürcü Kralı” olarak kabul edilmektedir ve ölümüyle birlikte Gürcistan’da hüküm süren Bagratiler hanedanı da son bulmuştur73. 

Elbette burada II. Solomon’un veya daha genel bir bakışla Gürcistan’ın Akçaabat ile veya Orta Mahalle’de ki Rum Kilisesi ile ne gibi bir bağlantısı bulunduğu akla gelebilir. Bu hususta bir kez daha Coşkun Erüz Bey’e teşekkür etmek isterim. Konu ile ilgili olmak babında Coşkun Bey ile olan görüşmemde şimdiye kadar literatürde; hiçbir kaynakta geçmeyen bazı önemli bilgilere ulaşmak mümkün olmuştur. Coşkun Bey’in ifadelerine göre, online ortamda faaliyet gösteren Gürcü-Türk Grubu adındaki bir grupta yer alan bilgiler arasında: “1810 Rus işgalinde İmareti Kralı Solomon ve Guria Kraliçesi Sofya Osmanlı’ya sığınmışlar ve Trabzon’da yaşayıp ölmüşlerdir. Solomon’un mezarı Metropolitlik bahçesinde, Sofia’nın mezarı ise Akçaabat’ta idi.”, bilgisi mevcuttur. 
Bu veriden yola çıkan Coşkun Bey, “Başka bir gün Gürcü kaynaklarda Trabzon’la ilgili fotoğrafları tararken, tesadüfen bir türbe ve papazlar fotoğrafı ve altında “Guria Kraliçesi Sofia’nın Akçaabat Rum Kilisesi bahçesindeki Türbesi” yazdığını görüyor. Sonrasında bir arakadaşına, “sizin kaynaklarda böyle bir şey var mı” diye soruyor. O da, “evet bir kraliçe yâda prensesin mezarı Orta Mahalle Kilisesi’nde imiş, Rum kaynaklarında varmış” diyor. Şüphesiz bu bilgiler daha farklı kaynaklardan doğrulanmaya muhtaçtır, ancak bahsi geçen fotoğrafın 
künyesi açıktır ve bu bağlamda, Gürcistan Ulusal Parlamento Kütüphanesi’nde, 
“Droeba_Suratebiani_Damateba_1909_N16-4.jpg” adındaki dosyada bir adet fotoğraf bulunmaktadır. Fotoğrafın açıklamasında, “Guria Kraliçesi Sophia Türbesi” ile “Türbe, Osmanlı İmparatorluğu’nda Trabzon yakınlarındaki Platana köyündedir” yazılıdır 74. 
Fotoğraf 1909 tarihlidir. Bu fotoğraf, muhtemelen Akçaabat’ın diğer bir mahallesi olan Pulathane Mahallesi’nin Gramba semtinde 1813’lerde inşa edilmiş olan Aya Gorigor Kilisesi’nin yanında, inşaatı tamamlanarak 1905’te ruhsatı verilen Rum erkek mektebi binasının75 1909’daki açılışı76 maksadıyla düzenlenen tören günü hatırasına alınmıştır. Guria Prensliği, Gürcistan’ın güney batı bölgesi olan Guria’da hüküm süren tarihi bir prensliktir/krallıktır. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşına kadar Osmanlı yönetiminde kaldı. Bu savaş esnasında, 1810 yılında özerk prenslik statüsünde kalmak üzere Rusya yönetimine girdi. 
1829’da Çarlık Rusya’sı tarafından işgal edilene kadar özerk statüde hüküm sürmüştür. 
Mamia V. Gurieli’nin 1826 yılında ölmesiyle reşit olmayan oğlu David Gurieli, Prenses Sofya (Sopio) Gurieli’nin naipliği ile tahta geçti. Kocasının ölümünden sonra (1826) Sofya, Ruslar tarafından Guria‘yı yönetmekle görevli konseyin başına getirildi. Sofya, Çarlık hükûmetinden Guria’nın özerk statüde varlığının sürdürülmesi konusunda endişeli olması sebebiyle 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı‘nda Osmanlı’yı destekledi. Rus ordusu Guria’ya girdi ve 1828 sonlarında Guria prensliğini topraklarına kattı. Prenses Sofya (Sopio Gurieli) çocuklarıyla 
birlikte Osmanlı ülkesine sürgüne gitti77. Anlaşılan Sofya, Guria Prensesi olarak 1826-1828 yılları arasında Gürcistan’da Osmanlı desteği ile Ruslara karşı mücadele etmiştir. Ancak başarısız olunca Osmanlı’ya sığınmış, 7 Eylül 1829’da Trabzon’da vefat etmekle beraber, Akçaabat’a defnedilmiştir78. Bu yönü ile Sofya, İmareti Kralı II. Solomon ile aynı kaderi paylaşmıştır. Yani Sofya, II. Solomon’dan 18 yıl sonra başarısız olunca Osmanlı’ya, Trabzon’a sığınmış, Akçaabat’a defnedilmiştir. Mezarı ve Türbesinin varlığı bahsi geçen fotoğraf ile sabittir. Sofya’nın mezarının, daha sonraki yıllarda, muhtemeldir ki çoğu akrabalarından müteşekkil olan taraftarları tarafından Ünye’ye nakledildiği79 ve burada Ünye Rum Ortodoks 
Kilisesi’nin (Kutsal Ana’ya adanmış kilise: Virgin Mary) avlusuna defnedilmiştir 80. 
    Ordu ve çevresine muhacir iskânı 1890’lara kadar devam etmiş görünmektedir. Bu bağlamda Prenses Sofya’ya ait mezarın Akçaabat’tan Ünye’ye nakil işinin veya daha genel itibarla Trabzon ve Akçaabat gibi Doğu Karadeniz yerleşimlerinde 
bulunan Gürcü muhacirlerin ki, 1879’da Çürüksulu göçmenlerden bir kısmı ile (Ali Paşa’nın kardeşi olan) Osman Paşa’nın da ailesiyle birlikte kara yolu ile Trabzon’a, oradan da Yaylacık’a (Akçaabat’a) gelerek yerleştirilmeleri söz konusu  olduğundan, Ünye’de toplanmalarının 1890’dan evvel gerçekleşmiş olması ihtimal dâhilinde görünmemektedir. Zira Yaylacık’ta yerleşmiş bulunan Osman Paşa’nın eşi Nokta Hanım’ın 1889 senesinde devlete bir arzuhal sunarak, muhacirlere tahsis edilen arazinin kendilerine yetmediğinden arttırılmasını, yerli ahalinin kendilerine müdahalelilerinin engellenmesini ve arazilerinin tapularının kendilerine verilmesini talep etmesi vâkidir. Bk. Ülkü Köksal, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Akçaabat’ta Muhacir İskânları Sırasında Yaşanan Yerleşim Yeri Problemleri, Yaylacık Merası Örneği”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, Akçaabat 26-28 Nisan 2013, İstanbul 2014, s. 115-120. Yani, kardeş Osman Paşa ile birlikte Çürüksulu bir kısım göçmen 1889’da hâlen Akçaabat’tadır. 
 Gürcü göçmenler baskın şekilde Ordu ve çevresine yerleştirilirken, bunlar neden Akçaabat’a yerleştirilmiştir. Bunda kardeş Osman Paşa’nın Trabzon’da kalarak vilâyet idaresinde söz sahibi olmayı hedeflemiş olması -başarılı da olmuştur- 
düşünülebilir. Peki, 1829’dan beri Akçaabat’ta gömülü bulunan Gürcü Sofya ile yine Sofya’nın Akçaabat’ta yaşamakta olduğunu tahmin edebileceğimiz bir miktar adamlarının/taraftarlarının mevcudiyeti de etkili olamaz mı? Bilemiyoruz. 
Ancak, Yaylacık’ta oturan ve belki de arazileri kendilerine yetmediği için bir müddet sonra Akçaabat’tan ayrılmak zorunda kalan Çürüksulu Gürcü muhacirler ile birlikte veya bir müddet sonrasında Sofya’nın taraftarlarının da onlarla beraber 
Ünye’ye gitmeleri söz konusu olmuş olmalıdır. Ünye’ye yerleşen Sofya’nın taraftarları daha sonra gelip Sofya’nın mezarını alıp götürmüş olabilirlerdi. Bu sürecin özgürlük, eşitlik ortamına karşılık gelen II. Meşrutiyet’in ilanı (1908) akabinde gerçekleşmesi akla uygundur. Bu doğrultuda, Gürcistan Ulusal Parlamento Kütüphanesi’nde 1909 senesine tarihli olarak kayda giren Sofya’nın Akçaabat’taki türbesine ait fotoğrafa dikkatle bakıldığında, türbe içerisinde görünür şekilde bir mezar, lahit bulunmamakta; aksine Ünye ile ilgili olan fotoğrafta ise türbede mezar, lahit açıkça görülmektedir. Bu durumda Akçaabat’taki fotoğrafın, Sofya’nın mezarının Ünye’ye 1909’da taşınması anısına mı çekildiği/alındığı akla 
gelmektedir. Bilemiyoruz… Her durumda Sofya’nın türbesine ait Akçaabat’taki fotoğrafın, Çürüksulu Ali Paşa’nın göçmen Gürcüleri Ordu sahasına devletin emriyle iskân etmeye başladığı 1879’dan evvele tarihli olamayacağının yanında 1890’dan sonraki bir sürece tarihli olması gerektiğini düşündürmektedir. 


C:\Users\sony\Desktop\1.png
Coşkun Erüz Arşivi 

C:\Users\sony\Desktop\2.png
Gürcistan Ulusal Parlamento Kütüphane Arşivi’ndeki Guria Kraliçesine ait mezarın görünümü 

Neticede, vatanını Ruslardan kurtarmak için 1810’da Osmanlı Devleti’ne sığınan, 1815’e kadar Trabzon’da mücadelesini veren, vefat ettiği 1815’te Trabzon’a defnedilen Osmanlı/Türk dostu İmaret Kralı II. Solomon gibi, Yine vatanını kurtarmak amacıyla Ruslara karşı mücadele veren ancak başarısız olunca 
1828’de Osmanlı Devleti’ne sığınan, bir yıl kadar Trabzon’da yaşadıktan sonra 1829’da vefat edince mezarı Akçaabat’a, Orta Mahalle’deki Rum Kilisesi’nin haziresine defnedilen kadim Gürcü krallıklarından Guri Prensesi Sofya… 
Sadece bu iki vakʽa Trabzon’un, Akçaabat’ın Kafkaslar ve Anadolu coğrafyası için tarihte ne denli öneme sahip olduğunu göstermek için kâfidir. Bu yaşanmışlıkların hatırda tutulması, görsellerle somutlaştırılması bağlamında, Prenses Sofya kültünün kültür ve turizme kazandırılması gerekmektedir. 

ORTA MAHALLEDEKİ KİLİSEYE DAİR BİLGİLER VE İNŞAAT FAALİYETLERİ 2

ORTA MAHALLEDEKİ KİLİSEYE DAİR BİLGİLER VE İNŞAAT FAALİYETLERİ 2



Prof. Dr. Necmettin AYGÜN, Akçaabat, Orta Mahalle, Rum Kilisesi, İhtilaf Raporu, Osmanlı Arşivi,



MİCHAİL VE CEBRAİL TAXİARHON KİLİSESİ.”42 

Kısacası kilise meleklere adanmıştır, bir meleğe değil. Bu durumda Metropol Hrisantos’un Trabzon Kiliseleri adındaki kitabında kilisenin adını neden “Archistrategoi” yani “Başkomutanlar” şekliyle; çoğul yapıda verdiği de böylece açıkça ve isabetli olacak şekilde ortaya çıkmış oluyor. 

Bölgedeki kiliseler üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar 1929’dan sonra hız 
kazanmıştır. Daha ziyade Arkeolog ve Sanat Tarihçisi menşeli olan bu araştırmacılar literatüre önemli katkı sağlamışlardır. Bununla beraber kilisenin adlandırması açısından bakıldığında Hamilton’dan etkilenilmiştir. Hamilton’un verdiği “Saint Michael” adlandırması bu araştırmalarda tekrar eder durur. Bu bağlamda: 
- Bunlardan ilki T. Talbot Rice’dir43. Rice, makalesinde konumuzla ilgili olmak 
cihetinden sayfa 66’dan başlayarak bilgi vermektedir. Ancak kilisenin adını 
vermemektedir. “Akçaabat’ta iki kilise vardır biri batıda biri doğudadır”44 gibi 
genellemeler ile izahat yaparak konuya girer. Bilhassa Hamilton’dan alıntılar yapmıştır. 
Katkısı ise, “Kilisenin kuzeyinde bulunan bir kapı üzerindeki 20 Mayıs 1846 tarihli 
kitabeye göre, çevrede oturan Rumlardan toplanan yardımlar ile kilise 1846’da restore edilmiş ve genişletilmiştir, sadece genişletme yapılmayıp mozaikler de eklenmiştir” ifadeleri ile başlayan kısımlarda öne çıkmaktadır. Galinos Mahallesi’ndeki kilise ile Visera Köyü’ndeki kiliselerin 1929’a ait fotoğraflarını makalesinde göstermesi ise önemlidir. Konu ile bağlantılı dikkate değer başka bir bilgi yoktur. 
- Diğer bir araştırmacı Salina Ballance’dir45. Makalesi 1960’ta yayımlanan Ballance, Hamilton ile Talbot Rice’den alıntılar yapar ve muhtemel bunlardan etkilenerek kilisenin adını “Saint Michael” olarak verir. Kilise ile ilgili çizdiği krokiler ayrıntılıdır ve bu çizimler özellikli, kaliteli çizimlerdir. Kilisenin iç bezemelerinin tasviri konusunda en iyi gözlemler Ballance’ye aittir. Sanat tarihi ve mimari hususiyetler bakımından Kilise ile ilgili hazırlanacak olan tanıtım broşürü vb. kataloglarda bu makaleden yararlanılması isabet olur. Kilisenin bölgede benzer olduğu diğer kiliselerle olan adlarını belirtir. Ayrıca yapının mimarisinde Ermeni ve Gürcü etkisinin bulunduğundan da bahsetmektedir. 

Kiliseye 19. Yüzyılda eklenen kısmın (yani 1846 inşaatının) kilisenin Ortaçağ’daki 
kısmından kolayca fark edilebileceğini belirtmektedir. Kilisenin bir de fotoğrafına yer verir. 
- Antony Brayer ve David Winfield’in başını çektiği bir grup araştırmacı tarafından 
1950’li yılların sonlarında Trabzon ve çevre sahada pek çok geziler yapılmış, bu ikili ayrıca Beşirli’de ki Ayasofya Kilisesi’nin restorasyonunda görev almışlardır. Çektikleri fotoğraflar ile yaptıkları çizimler 1959-60 yılı için çok önemlidir. İkili restore görevindeyken 60 ihtilalini yaşamalarına rağmen, çalışmalarına devam etmişlerdir 46. 

İkilinin muhtelif yerde yayımlanmış çalışmaları The Byzantine Monuments and 
Topography of the Pontos (1985)’te iki cilt olarak yayımlanmış ve bu yayın Türk Tarih Kurumu tarafından Karadeniz’in Orta Çağ Dönemi Eserleri ve Topoğrafyası adı altında Türkçe’ye aktarılarak 2020’de yayımlanmıştır. Bu eserin 1. Cildi, sayfa 285’ten başlayarak Yoroz ve Akçaabat üzerinedir. İkilinin Hamilton, Talbot Rice ve Ballance etkisinde kalmış oldukları görülmektedir ve kilise için verdikleri ad “Saint Michael” in Türkçe çevirisi olan Aziz Mikhael’dir. Kilise hakkında ayrıca Cilt II’de s. 838’de bir fotoğrafa yer verilmiştir. A. Brayer ve D. Winfield’in Cilt I, Sayfa 304’teki 38 nolu dipnotta: 

Kiliseyi Hamilton ve Ritter’in Aziz Mikhael’e; Papamichalopoulos (1901)’un Taxiarchai’ye; 1846’daki kitabenin ise Archistrategos’a47 ithaf ettiklerini belirttikten sonra, “Bunların hepsi ithaf konusundaki değişik görüşlerdir” ifadesi ve tespiti, kilisenin tek bir adının bulunmadığının en güzel, en sağlam göstergesidir. 
- Yine Anthony Brayer ve arkadaşları tarafından daha önce yayımlanmış muhtelif 
makalelerin toplamı olarak görülebilecek The Post-Monuments of the Pontos (2002)48 adını taşıyan, İngilizce dilinde yayımlanan kitabın I. Bölüm, 258. sayfasında konumuz olan kilise hakkındaki bilgiler, “Church of the Archangel49 (Saint Michael ?)” başlığı ile verilmiştir. Yani “Başmelek Kilisesi (Saint Michael ?)”. Yazarları tarafından kilise adına bırakılan soru işareti kilisenin adı/adları üzerinde zaten bazı tereddütlerin bulunduğu gerçeğine kapı aralamaktadır ve Başmelek ile Saint Michael’i yan yana getirmenin yazar üzerinde bıraktığı ve belki de bu konuda kaynak gösterememenin verdiği tereddüt açıkça sezilmektedir. Bununla beraber, yayımladıkları kitapta ana kapının üstünde bulunan kilise kitabesinin tam metnine yer vermişlerdir ve bu kitabede Arhistratigos (Başkomutan) kelimesinin çekime uğramış hali olan Arhistratigu50 (Başkomutanın) kelimesi açıkça geçmektedir. 
- Bunların yanında Antony Brayer ve David Winfield’in bahsi geçen 2 ciltlik kitabının 1. Cildinde, sayfa 286’daki İskefiye kısmında, 19. yüzyılda İskefiye’de “Kutsal Taxiarchai” adında bir manastır olduğundan bahsedilmekte, ancak kendileri burada (1950’nin sonlarında) bu manastırdan bir eser görmediklerini belirtmektedirler. “Kutsal Taxiarchai”, Osmanlıca belgelerde sıklıkla bahsi geçen “Aya Taksiyarhi” yani “Kutsal/Aziz Başmelekler” ile aynı anlamdadır. 
- Trabzon’un işgalinde yer alan Rus komutanı S. P. Mintslov kilise hakkında bilgi veren diğer bir görgü şahididir, diğer bir kaynaktır. O, 24 Haziran’da Akçaabat’a varmıştır: 
“Bu sokakların birinde kadim bir Bizans kilisesi var idi. Onun mozaik döşemesinin 
kalıntıları hala mevcuttur. Kilisenin arka kısmı yakın bir zamanda inşa edilmişti. Bu kısımda kadimlikten bir iz yoktu.”51 Eserde Akçaabat hakkında, bilhassa tütüncülük ile ilgili pek çok bilgiye yer verilmiş olmakla beraber, bu bilgiler arasında kilisenin adından bahis yoktur. 
- Arkeolog Uspenski, yine aynı dönemde kiliseyi gören bir diğer önemli şahsiyettir. 
Trabzon’un Rus işgaline girmesinin hemen akabinde Trabzon’da bulunan tarihi eserlerin kayda geçirilmesi ve korunması amacıyla oluşturulmuş komisyonun başına getirilmiş olan Uspenski 1916 ve 1917 yılı yaz aylarında Trabzon’da bulunmuştur. İlkinde üç, ikisinde yedi kişiden müteşekkil olan ve içlerinde ressamından (N. Kluge) mimarına (Baglanof) kadar pek çok uzmanın yer aldığı bu grup Trabzon, Maçka ve Akçaabat’ta araştırma ve incelemelerde bulunmuştur. İlk araştırma faaliyeti 13 Mayıs 1916’da başlıyor ve Eylül 1916’da sona eriyor. İkincisi ise 17 Mayıs 1917’de başlıyor ve Eylül 1917’de sona eriyor. Uspenski’nin bu süreçteki tespit ve gözlemleri, çevirisi E. Uzun tarafından yapılan “Trabzon Tarihi” adındaki eserde genel hatlarıyla mevcuttur. Bu eserde Akçaabat’taki araştırma ve incelemelerden bahis yoktur52. Akçaabat ile ilgili olan bilgilere 2020 yılında Moskova’da tamamlanan Rusça doktora tezinde rast gelmekteyiz53. Anna Georgiyevna tarafından hazırlanan Tezin Türkçe adı “Bilim Adamı F. İ. Uspenski İdaresinde Trabzon’da 1916-1917 Yıllarında Gerçekleştirilen Bilimsel Araştırmalar” adını taşımaktadır. Bu tezin 277. ve 278. Sayfalarında Orta Mahalle ve Gramba Mahallesi’nde bulunan kilise ve şapeller ile ilgili 7 fotoğraf bulunmaktadır. Ayrımına varabildiğimiz kadarıyla fotoğraflardan biri - görüntüsü bozuk da olsa- Gramba’dan Akçaabat’ın umumi manzarası, diğer ikisi Orta Mahalle’de bir küçük kilise ile bir şapel, ikisi yine Orta Mahalle’deki “Başmelek Mikail” Kilisesi54, diğer ikisi de, fotoğrafın altında adı verilmemekle beraber, Gramba’daki Rum Kilisesi (Aya Grigor: Aziz Grigorios) ile ilgilidir 55. Uspenski 1916 yılı yazındaki ilk araştırma keşif gezisinde Akçaabat’a uğramıştır. 13 Ağustos’ta Orta Mahalle ve Gramba Mahallesi’ndeki kiliseleri gezmiş, notlar almış, bu eserleri fotoğraflamıştır. İlkin Orta Mahalledeki kiliseyi gezmiştir. Kilisenin adını “Arhangel Mihail”, yani Başmelek Mikail olarak belirtmiştir. Bina ile ilgili kısa bilgiler vermiştir: “Sekiz pencere ve dört yarım kemerden oluşan tambur biçiminde kubbe duvarlara oturmuştur, ölçüleri çok küçüktür. Zemin iyi korunmuştur ve bir madalyonların kompozisyonu biçimindedir. Geometrik süslemeli büyük bir dairenin ortasında küçük madalyonlarla çevrilidir. Ayrıca burayı yapay mermerden bir rampa 
izlemektedir. Zemin kırmızı mermerdir. Yerdeki mozaikler olasıdır ki bu küçük kilise için yapılmamıştır ve bir başka kiliseden getirilmişlerdir. İkonalar yenidir ve sıradan işçiliğe sahiptirler. Eski simge yoktur. Uspenski’nin Orta Mahalle’deki Rum Kilisesinin anlattıkları bunlardan ibarettir ve buradan Gramba Mahallesi’ne geçer ve oradaki kiliseyi de birkaç cümle ile betimler. Her iki kilise için söylediği şu sonuç cümlesi önemlidir: 

“Genel olarak bana Platana’daki kiliseler hakkında çok şey söylediler, fakat büyük bir dağa (:Orta Mahalle ve Gramba sırtlarına) iki kere tırmanmak gerçekten çok büyük emek ister ve buna değmez” ve devamında, “aslında Platana özetle iki obje ile kaydedilebilir, 

1-Mozaik Zemin (:Orta Mahalle kilisesindeki) 
2-Deus (Deisis) Sahnesi (Gramba Aziz Gregory Kilisesi’ndeki). 

Fakat geziler için tavsiye edilemez”.56 

Uspenski’nin Trabzon’daki faaliyetlerini gösteren bu doktora tezinde bizim en çok 
ilgimizi çeken ve şimdiye kadar kaydına hiçbir yerde rast gelmediğimiz Orta 
Mahalledeki Rum Kilisesinin Kuzeybatı tarafından alınmış olan fotoğrafıdır. 

Bu fotoğraf, kilisenin ana giriş kapısı ve çevresinin fiziki/mimari görünümünü ortaya koyduğu gibi Gürcü (Guri) Prensesi Sofya’nın türbesini ve kiliseye göre konumunu, kilise haziresinde bulunan ve Haydar Gedikoğlu’nun sadece değindiği Rum mezarlığını açık şekilde göstermekte, ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda bu tezin ve tezdeki fotoğrafın varlığından beni haberdar eden Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Doç. Dr. Coşkun Erüz’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Ayrıca Uspenski’nin Trabzon’da yaptığı araştırmaların sonuçlarını peyder pey mektupla Rusya’ya bildirdiğinden dolayı olsa gerek, Uspenski’nin kilise avlusunda bulunan Gürcü Sofya’nın mezarı ve türbesinden bahsetmemesi bir ölçüde olağan görülmelidir. Veya o anki kilise papazı ve sair görevliler Rusya adına burada bulunmakta olan Uspenski’ye bu konuda bilgi vererek olası yaşanacak bir sıkıntıdan kendilerini muhafaza etmek gailesinde de olmuş olabilirler. Bilemiyoruz… Üstte: “Uspenski Akçaabat Köyü’ndeki Bir Kilisenin Yanında” bilgisiyle verilen Gramba’daki Aya Gorigor Kilisesi (1916). Yanda: Uspenski'nin Raporlarında “Arhangel Mihail Kilisesi” yani Başmelek Mikhail Kilisesi diye geçen Orta Mahalle’deki kilise (1916). A. Georgiyevna’dan naklen C. Erüz Arşivi. 



- Muzaffer Lermioğlu’nun Akçaabat Tarihi adındaki eserde eski kiliselerden 
bahsedilmekle birlikte, Orta Mahalle’de ki bu kiliseden bahis yoktur. 
- Haydar Gedikoğlu tarafından hazırlanan ve 1996’da yayımlanan Akçaabat adındaki eserde kaynak verilmeden kilise adı olarak, aynı anlamlara gelen “Saint Michael Kilisesi ile Hagios Michael Kilisesi” verilmiştir. Gedikoğlu ayrıca kilisenin özgün adının “Archangel” yani Başmelek olduğunu da belirtir. Gedikoğlu’nun ilgili konuda kaynak olarak Hamilton ile Anthony Brayer-David Winfield’in yukarıda bahsi geçen eserlerinden yararlandığı açıktır. Yazarın kilise ve çevresindeki eserler ile mezarların varlığı hakkında verdiği bilgiler ise sözlü kaynaklara dayanmakla beraber çok mühimdir. 

- Günümüzde Mudanya’da, Kumyaka Köyünde, Taxiarchoi (Başmelekler) Kilisesi 
adında kilise harabeleri mevcuttur. Yine Gemlik’te Kurşunlu Başmelekler Kilisesi ve Kütahya’da Başmelekler Kilisesi adlarını taşıyan kiliseler mevcuttur. 

Ara Netice: Avrupalı seyyahlar ile yerli ve yabancı bilim insanları veya araştırmacıların kilise hakkında verdikleri bilgiler, daha ziyade Hamilton’a ve Kilisenin kuzeydeki kapısı üzerinde bulunan kitabedeki bilgilere dayanmaktadır. Onlar, kilise hakkında vermiş oldukları bilgilerde Osmanlı devlet kayıtları ile Rum Patrikhanesi veya Trabzon Metropolitliği arşivlerine ait belge ve bilgilerden istifade etmemiş görünmektedirler. 

Osmanlı Arşiv Kayıtları 

- Bilindiği üzere Akçaabat’ın 1830’lara ait Müslüman sakinleri ile ilgili nüfus defterleri yayımlanmıştır 57. Kilisenin 1846’da ki tamiratıyla yaşıt olan bu defterlerde kilise hakkında bilgi yoktur. Osmanlı arşivinde mevcut bulunan ancak yayımlanmamış olan Akçaabat ile ilgili bir Gayrimüslim nüfus defterinde ise, 1840’ lar da Galinos Mahallesi’nde bir Kilise Vakfı’nın varlığı kayıtlıdır. Bununla beraber burada da kilisenin adından bahis yoktur. 

- Akçaabat’ta 2013’te gerçekleştirilen ilk geniş katılımlı sempozyumda, tarafımca sunulan ve Akçaabat’taki kiliselerin İnşaatlarını gösteren makalede58 verilen arşiv belgesinde görüldüğü üzere kilisenin adı devlet kayıtlarında Aya Taksiyarhi Kilisesi formuyla kayıtlıdır. Buradaki “Taksiyarhi” lafzı, “Taxiarchai” kelimesinin Osmanlıca 
telaffuzudur/söylenişidir. İlgili belge 1913 tarihli olup belgedeki ilgili kısım aşağıdaki gibidir: 


L:\lg\AKADEMİK MAKALELER\AKÇAABAT sempozyum\İ. AZN AKÇAABAT KAZASI POLATHANE KASABASI merkez-frankulli-kalyera\LostFile_JPG_7728160 - 
Kopya.JPG

Aya Taksiyarhi nâmındaki 

- Bu raporun giriş kısmında belirtilen diğer arşiv belgelerinde -ki bunlara İstanbul’daki Rum Patrikhanesi ile Trabzon Metropolitliğinden gelen-giden arşiv belgeleri de dâhildir- kilisenin adı “Aya Taksiyarhi” olarak kayıtlıdır. 
- 1912’de Trabzon Metropolitliği’nden İstanbul’a; Rum Patrikhanesi’ne gönderilen arşiv belgesinde, Trabzon Metropolitliği’nin idaresinde bulunan ve ruhsatlı veya ruhsatsız faaliyet gösteren (ibadete açık) bölgedeki tüm Rum Ortodoks Kiliselerinin adları yer almaktadır. Arşivlerimizde eşi pek bulunmayan bu müstesna resmi kayıtta, Orta Mahalle’de ki kilise 30. sırada, “Trabzon Vilayeti dâhilinde Akcaabad Kazasına muzaf (bağlı) Polathanede Galinos Mahallesinde Aya Taksiyarhi Kelisası” adı ile kayıtlıdır. 
- Orta Mahalle’deki kilise hakkında Akçaabat Kazası Kaymakamlığı’ndan devlete 
gönderilen bir izahatı gösteren belge BOA, ŞD 1870/7-10’da kayıtlıdır. Kayıt tarihi 
27 Kanun-i Evvel 1328 (9 Ocak 1913) olan bu belgede kilise adı açık şekilde, 
“Akcaabad Kazasına tâbi Galinos Mahallesinde ‘Aya Taksiyarhi’nâm kelisaya dâir 
izahât” ifadesiyle geçmektedir. Belgede Kaza Meclisi azalarının imzaları da mevcuttur. 

Ara Netice: Hem Osmanlı devlet (arşiv) kayıtlarında ve hem de Metropolitlik veya Rum Patrikliğinden gelen-giden kayıtlara göre kilisenin resmi adı “Aya Taksiyarhi Kilisesi”dir. 

Manası: Aziz/Kutsal Başmelekler Kilisesi. Bu yazılar dönemin Trabzon Metropoliti bilgisi dâhilinde devlete gönderildiğine göre, Aya Taksiyarhi adı resmi bir ad olarak sadece Osmanlı bürokrasisini değil, kilisenin bürokratik yazışmalarını da temsil etmektedir. 

BİLĞİ  -I 

-Hıristiyan inancına göre yedi veya sekiz farklı başmelek mevcuttur: Michael, Gabriel, Raphael, Uriel, Selafiel, Jehudiel, Barahiel ve Jeremiel59. Hal böyle olmakla beraber bunlar içerisinden bazıları -muhtemel halkın daha fazla sevgisine mazhar olmalarından dolayı- öne çıkarılmıştır. Bu bağlamda diğer meleklerden biraz daha farklı gösterilen tek melek Mikhail’dir. 
Şeytan’ı yendiği kabul edildiğinden onu birçok tasvirlerinde savaşçı giysiler içinde zırhlı ve silahlı olarak görmek mümkündür 60, 
-Başmelek Mikail, en saygı duyulan İncil karakterlerinden biri olan ana Başmelek’tir 61, 
-Bir başka görüşe göre “Başmelekler” den kasıt sadece Mikhail (Michael) ve Cebrail (Gabriel)’dir. Bu iki melek “Başmelekler” olarak bilinirler. “Başmelek Mikâil” ve “Başmelek Cebrail” tanrı tarafından yaratıldığına inanılan meleklerdendir. Bunlar içerisinde Mikhail, Hıristiyan ordularının “başkomutanı” olarak bilinir. 8 Kasım günü Mikâil’i anma günüdür. 

Bu nedenle Mikhail, Cebrail’e oranla bir miktar daha sevilen sayılan bir melek olarak itibar görür, 
-Bazı kutsal emirlerde Başmelek’ten kastın Mikhail olduğu yönündedir: (Başmelek Mikhail, Mesih İsa’nın ikinci gelişinde de orduların başkomutanı olarak O’nunla birlikte olacaktır. 

Nitekim Aziz Pavlos’un Selaniklilere yazdığı birinci mektupta, “Rab`bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı` nın borazanıyla gökten inecek…” diye yazmaktadır (I. Sel. 4:16)62, 
-Başmelek Mikhail: “Kim Tanrı gibidir”- bu ismin İbranice’den böyle bir çevirisi. Hem Eski Ahit’te hem de Yeni Ahit’te bu kutsal melek hakkında çok şey yazıldı. O bir “prens”, “Rab’bin ordusunun lideri”, şeytana ve onun hilelerine karşı ana savaşçı olarak kabul edilir. 

Şeytan liderliğindeki düşmüş meleklerin ayaklanmasından sonra, onlarla ilk savaşan baş melek Mikail oldu ve o zamandan beri kıdemli bir savaşçı olan “baş melek” unvanını aldı, 
-Bulgaristan Ortodoks Kilisesi, 8 Kasım’da “ruhların koruyucusu ve kötülüğe karşı savaşan ordunun sembolik komutanı” olarak kabul edilen “Başmelek Mikhail’i” anmaktadır. Halk arasında bugün daha çok Başmelek Mikhail Günü (Arhangelovden) olarak biliniyor 63. 

(Arhangel=Başmelek + Den=Slavca’da “gün” manasında). Tanrı’nın tahtının önünde daima yedi melek durur, onların arasında ‘başmelek’olarak adlandırılan melek, Mikhail’dir. Yedi meleğin en güçlüsü olarak kabul edilen Başmelek Mikhail, ikonlarda elinde mızrağıyla şeytanı ayaklarının altına almış şekilde betimlenir. İnanışa göre dünyanın paylaşımında Mikhail’e ölülere eşlik etme görevi verilmiştir. İnançlı Bulgarlar, ölümden sonra insanın ruhunun Tanrı’nın yanına gittiğini bilmenin kişiyi daha rahatlattığı inancına dayanarak, 8 Kasım gününü kutluyor,