ORSAM BAŞDANIŞMANI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ORSAM BAŞDANIŞMANI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2018 Pazartesi

GAZZE’DE BARIŞ VE İSTİKRAR ARAYIŞLARI

GAZZE’DE BARIŞ VE İSTİKRAR ARAYIŞLARI 


Ortadoğu Analiz Şubat 2009 
Cilt 1 - Sayı 2 













Armağan KULOĞLU 
ORSAM Başdanışmanı 
armagankuloglu@orsam.org.tr 



 Avrupa Parlamentosu 4 Şubat’ta Mahmud Abbas’ı dinledi. 
Ancak Gazze operasyonu süresince Batı’dan kayda değer bir tepki gelmedi. 

Gazze’de Mısır’ın da önemli katkılarıyla sağlanan altı aylık ateşkes, 19 Aralık 2008’de sona erdikten sonra, HAMAS’ın 24 Aralık 2008’de İsrail’i hedef alan roket saldırıları ile bozulmuştur. İsrail’in de bu roket saldırılarına hava kuvvetleri ve taarruz helikopterleri ile orantısız bir şekilde karşılık vermesi ile çatışma şiddetlenmiştir. İsrail, yedi gün süren hava ve helikopter taarruzlarını takiben sekizinci günde, yaptığı hazırlıklardan ve beyanlardan beklendiği üzere, Gazze’ye karadan da girmiştir. İsrail, deniz kuvvetleri ile de batıdan HAMAS hedeflerini ateş altına almış ve Gazze’ye abluka uygulamıştır. 

Yirmi beş gün devam eden çatışmalar 17 Ocak 2009 tarihinde İsrail’in tek taraflı ateşkes ilan etmesi, 18 Ocak 2009’da HAMAS ve diğer Filistinli grupların da ateşkes ilan etmesi ve İsrail’e Gazze’den çekilmesi için bir hafta süre tanımasıyla şimdilik durmuştur.1 

İsrail’in başlangıçtan itibaren yaptığı operasyonlarda, HAMAS’a ait çeşitli hedefleri ateş altına alırken, sivillere karşı herhangi bir koruyucu önlem almaması, aksine tamamen hedef gözetmeksizin operasyonlarını sürdürmesi, bölgede bir insanlık dramının yaşanmasına sebep olmuştur. 

İsrail’in, insani duyguları tamamen göz ardı eden davranışları, gönderilen çeşitli yardımların bölgeye ve ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını uzun süre engellemesi, 
operasyonları durdurması için yapılan çağrıları dikkate almaması, gerek Türkiye’de gerek uluslararası kamuoyunun önemli bir bölümünde tepki ile karşılanmıştır. İsrail’in, bu operasyonu uzun bir süredir planladığı ve başlatmak için uygun bir ortam oluşmasını beklediği anlaşılmıştır. ABD’de başkanlık seçimleri yapılmıştır. Operasyon zamanının, mevcut başkanın gitme hazırlığı içinde ve fiilen yetersiz bir durumda, seçilmiş başkanın ise henüz başkanlığı devralmadığından resmen etkisiz bir konumda olduğu ve bu konudaki olası bir beyanının da etik açıdan uygun karşılanmayabileceği bir zamana denk getirilmesi anlamlıdır. Diğer taraftan ABD’nin, İsrail ile ilgili geleneksel politikasında bir değişiklik olmasını beklemek de akılcı bir yaklaşım olmayacaktır. Her ne kadar ABD’de başkanların ve mensup oldukları siyasi partilerin 
tarzları önemli bir etken olsa da, ABD’nin bir sistem ülkesi olduğu hatırda tutulmalıdır. Ayrıca AB’nin dönem başkanlığını Çek Cumhuriyeti devralmış durumdadır. Çek Cumhuriyeti’nin füze kalkanı projesinde de görüldüğü üzere ABD yanlısı bir tutum içinde olduğu bilinmektedir. Çek Cumhuriyeti’nin, diğer bazı AB üyeleri tarafından tasvip edilmeyen ve daha sonra yanlış anlaşıldığını ifade eden açıklaması olsa dahi, AB Dönem Başkanı olarak, İsrail saldırılarının meşru müdafaa amacı taşıdığını beyan etmesi bunun bir göstergesidir.2 

HAMAS’ın İsrail’i tanımaması, yok edilmesi gereken bir ülke olarak görmesi, roket saldırılarını sürdürmesi ve İsrail kuvvetlerine karşı direnişini devam ettirmesi, İsrail’in operasyonlara devam etmesi için kendisi açısından haklı bir gerekçe teşkil etmiştir. 

İsrail, Gazze’de HAMAS’ın tehdit olmasına son vermek, etkinliğini ve hâkimiyetini ortadan kaldırmak, sivil halkın HAMAS’a olan güven ve desteğini kırmak ve bölgede kontrolü sağlamak istemektedir. Bu maksatla HAMAS’ı askeri alanda mağlup etmeyi, silah ve mühimmat depolarını, roket rampalarını yok etmeyi, Gazze’ye giren silah, mühimmat ve askeri malzemenin girişini engellemeyi planlamış ve icra etmiştir. Ancak bunları gerçekleştirirken masum kişilerin hayatını dikkate almaması tamamen 

barbarlık olarak nitelendirilmektedir. Bir binada 1-2 HAMAS militanının olduğu şüphesi ile 30-40 masum sivilin, kadın, çocuk demeden öldürülmeleri içler acısıdır. İsrail’in bu suretle, HAMAS’a destek verdiği düşüncesi ile sivilleri de cezalandırdığı, onlara da gözdağı vermek istediği anlaşılmaktadır. 

İsrail bu operasyonla, bölgedeki Suriye-İran dayanışmasının etkinliğini kıracağını da hesaplamıştır. 

 İsrail karşısında parçalanmış değil, bütünleşmiş ve dayanışma içinde olan bir Filistin’in, haklarını daha iyi koruyabileceği dikkate alınmalıdır. 
İsrail üzerinde etkili olabilmenin yolunun ABD’den geçtiği unutulmamalı, bu konuda ABD üzerinde etkili olabilmenin yolları aranmalıdır.

Operasyonlara ısrarla devam etmesinin sebebi olarak da, HAMAS’a karşı uluslararası ortamın önemli bir bölümünün tepkili oluşundan istifade etmeyi düşündüğü anlaşılmıştır. 

Uluslararası kuruluşların ateşkesi sağlamada fazla bir etkisinin olamayacağı kanaati hâkimdir. Nitekim çağrı üzerine toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde, ABD’nin itirazı nedeniyle ateşkes kararı alınamamıştır. AB’nin, dönem başkanlığını yapan Çek Cumhuriyeti başta olmak üzere, ABD yanlıları ve diğerleri olarak görüş ayrılığı yaşadığından bu konuda birlik olarak bir karara varmalarının zor olduğu görülmüştür. İslam Konferansı Örgütü ve Arap Birliği’nin çağrılarının da fazla etkili olamayacağı ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin bölgede yaptığı temasların, haklı tarafı da olsa, Türkiye’nin İsrail’e karşı gösterdiği tepkiden sonra, İsrail üzerinde etkisinin olamayacağı anlaşılmıştır. Bu durumda İsrail’in, sürdürdüğü operasyonlarını, uluslararası bütün çağrıları dinlemeyerek, siyasi ve bunu elde etmek için belirlediği askeri hedeflerine ulaşmadan durdurmayacağı açık olarak görülmüştür. Diğer taraftan HAMAS’a karşı uluslararası ortamın önemli bir bölümünde tepki olmakla birlikte, HAMAS’ın bölgede Suriye ve İran başta olmak üzere bir kısım ülkelerin desteğini aldığı da bir gerçektir. Ayrıca bölgedeki diğer radikal İslami örgütler de, İsrail karşıtı olan HAMAS’a destek vermeye devam etmişlerdir. 

 Türkiye’nin, Ortadoğu’da oluşan kutuplaşmanın bir tarafında yer alması, etkinliğini tartışılır duruma getirebilir. >

Barışın sağlanması ve HAMAS ile El-Fetih arasındaki anlaşmazlığın ve rekabetin giderilmesi için İslam Konferansı Örgütü, Arap Birliği ve barışa katkıda bulunmak isteyen Türkiye başta olmak üzere diğer ülkelerin de bu konuya önem vermelerinde ve taraflarla görüşmelerinde fayda görülmektedir. İsrail karşısında parçalanmış değil, bütünleşmiş ve dayanışma içinde olan bir Filistin’in, haklarını daha iyi koruyabileceği dikkate alınmalıdır. İsrail üzerinde etkili olabilmenin yolunun ABD’den geçtiği unutulmamalı, bu konuda ABD üzerinde etkili olabilmenin yolları aranmalıdır. Bu çatışmadan en büyük zararı sivil halk ve masum insanlar görmüştür. İsrail’in orantısız güç kullanması ve sürdürdüğü operasyonlarda hedef gözetmeyerek insanlık dışı davranışlarda bulunması kabul edilemez.

Bu çatışma, başta ABD olmak üzere Batı’nın çifte standardını bir kere daha gözler önüne sermektedir. Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik PKK terörünü önlemek için Türkiye’ye sınır ötesi operasyona müsaade etmemekte direnen ve çok uzun bir süre sonra çeşitli nedenlerin etkisi ile bu müsaadeyi sınırlı bir şekilde veren ABD’nin, İsrail’in icra ettiği operasyonlar karşısındaki tutumu dikkat çekmektedir. Ayrıca Türkiye’nin PKK terörüne karşı düzenlediği sınır ötesi operasyonlarda, sivil halka zarar vermemek için gösterdiği hassasiyeti de hatırlatmakta yarar görülmektedir. Yine bu operasyonlarda Batı’nın, TSK’nın sivil halka zarara verip vermediğini dikkatle gözlemlediği ve Türkiye’nin bu konuda açığını bulmak için büyük bir gayret sarf ettiği de göz önünde tutulmalıdır. Bu nedenlerle Türkiye’nin uluslararası temaslarında, Batı’nın bu tutumlarını dikkate almasında fayda görülmektedir. İsrail’in operasyonları Gazze’de maalesef çoğu siviller olmak üzere 1300 kişinin ölümüne, 5000’den fazla kişinin de yaralanması na sebep olmuştur.3 

Ölenlerin sayısı resmi kayıtlarda belirtilmiş olanlardır. Kayıt dışı olanlar belirlendikçe ve enkazlar kaldırıldıkça ölü sayısının artması beklenmektedir. Gazze’de şimdilik bir 

ateşkes sağlanmış durumdadır. Ancak bu ateşkesin her an için kırılması ihtimali yüksek görünmektedir. Ateşkesin ihlal edilmesi ve çatışmanın yeniden başlaması halinde bundan sonraki aşamanın, şehirlerde muharebe (askeri tabiriyle “meskûn yerlerde muharebe”) olarak cereyan edeceği göz önünde tutulacak olursa, İsrail’in bu konuda tecrübesi olsa dahi avantajın, sivil halkın da desteğini alan ve bölgesini savunan taraf konumunda bulunan HAMAS’ta olabileceğini söylemek mümkündür. Bu değerlendirme, HAMAS’ın çatışmadan galip ayrılacağı anlamına gelmemekle birlikte, İsrail’in çatışmalarda önemli ölçüde zayiat verebileceğinin dikkate alınması gerektiğini de ortaya koymaktadır. ABD’nin Irak harekâtının ilerleyen safhalarında karşı karşıya kaldığı olaylar, bu duruma bir ölçüde örnek teşkil edebilir. Çatışmalar uzadıkça, radikal İslami örgütlerin İsrail içinde bazı terörist saldırılar düzenleyebilecekleri de ihtimal dâhilindedir. 

Ateşkesin sürekli olması konusunda, özellikle bölgede etkili olmak isteyen başta Fransa olmak üzere bazı AB ülkeleri ve başta Mısır olmak üzere bazı bölge ülkeleri çabalarını sürdürmektedir. 

Türkiye de bu konuda önemli teşebbüslerde bulunan ve mevcut geçici ateşkesin sağlanmasına katkıda bulunan ülkelerin başında gelmektedir. 

Ateşkesin sürekli korunması için Türkiye aşamalı bir planı da tarafların bilgisine sunmuş durumdadır. 

Bu planda öncelikle El-Fetih ile HAMAS arasında mutabakat sağlanması, Filistin’de ulusal birliğin oluşturulması, İsrail’in Gazze’den çekilmesi ve karşılıklı olarak anlaşmazlıkların çözümlenmesi bulunmaktadır. Plan öncelikle, Filistin’de iç barış ve dayanışmanın sağlanmasını olmazsa olmaz ve son derece önemli bir şart olarak nitelendirmektedir. Ancak yaşanan vahim olaylar ve İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere karşı sergilediği canice davranışlar, İsrail karşıtlığını 
güçlendirmiş ve tepkili bir nesil yetişmesine sebep olmuştur. Bu durum, ateşkeslere engel teşkil etmese de, bölgeye sürekli barışın gelmesine engel 
olacaktır. 

  PKK terörünü önlemek için Türkiye’ye sınır ötesi operasyona müsaade etmemekte direnen ve çok uzun bir süre sonra çeşitli nedenlerin etkisi 
ile bu müsaadeyi sınırlı bir şekilde veren ABD’nin, İsrail’in icra ettiği operasyonlar karşısındaki tutumu dikkat çekmektedir.  

Türkiye’nin yaşanan olaylar karşısında insani değerleri ön plana çıkaran tutum ve davranış içinde olması, İsrail’i bir an önce operasyonlarını durdurmaya davet etmesi ve kınaması olumlu bir davranış biçimi olarak görülmüş, hem içte, hem de başta bölgeye yönelik olmak üzere uluslararası ortamda olumlu olarak karşılanmış ve takdir toplamıştır. Ancak bu davranışta İsrail’e karşı gösterdiği tepkide aşırılığa varan söylemlerde bulunmasının ve HAMAS’a destek veren davranışlar sergilemesinin, Türkiye’ye kazandıracağı ile kaybettireceği değerler açısından iyi hesaplanmasına ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Ateşkesin sürekli olabilmesi için, taraflardan biri olan İsrail’le de temas edilmesi gerektiği dikkate 
alındığında, Türkiye’nin bu durumda İsrail ile görüşme durumunun olamayacağı, barış tesisine çalışan diğer ülkelerin, sadece Türkiye’nin HAMAS ile olan yakınlığından istifade etmeye çalışacakları değerlendirilmektedir. Ortadoğu’da etkin bir ülke olduğu kabul edilen Türkiye’nin, bölgede oluşan kutuplaşmanın bir tarafında yer alması, etkinliğini tartışılır duruma getirebilir ve bu durum, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi yakından ilgilendiren konularda sıkıntı yaratabilir. 

Uluslararası ilişkilerde dostlukların değil, menfaatlerin söz konusu olduğu gerçeğinden hareketle, söylemlerin ve davranışların, doğal olarak bazı duygusallıklar içerse de, ölçülü tutulmasında fayda görülmektedir. İç politikada bazı grupların sempatisini kazanabilmek için takınılan tavır, dış politikada olumsuz sonuçlar doğurabilir. Irkçılığı çağrıştıran söylemler, ülkemizdeki Musevi cemaatini gücendirebilir. 

 Batılı ülkelerin İsrail’e Gazze Operasyonu sırasında tanıdığı hoşgörü, büyük bir çifte standart olarak dikkat çekti. 


İsrail’i tamamen dışlamanın ve bir daha ilişki kurulmasına imkân bırakmayacak derecede aşağılarcasına tepkili olmanın faydadan çok zarar getirebileceği düşünülmelidir. 

İsrail’in bölgede önemli bir aktör olduğu dikkate alınmalı, ABD Kongre ve Temsilciler Meclisi’nin koyduğu sınırlamalar nedeniyle gerçekleştiremediğimiz bazı savunma sanayi konularında teknoloji transferi yaptığımız, ortak çalışmalarda bulunduğumuz ve ihaleler yoluyla TSK’ya malzeme temin ettiğimiz bir ülke olduğu hatırda tutulmalıdır. Yahudi lobisinin ABD dış politikası üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer taraftan İsrail’e karşı Türkiye’nin çeşitli yerlerinde düzenlenen telin mitinglerinin, insanlığa ve Filistinli kardeşlerimize yönelik saldırıları kınamaktan öteye geçtiği görülmüştür. Saldırıların, Müslümanlara karşı yapılan bir hareket olarak nitelendirilip, düzenlenen mitinglerin dini bir karşı eylem olarak sergilenmesi, radikal İslami görüntüleri andıran ve Osmanlı padişahlarının resimlerinin de kullanıldığı, irtica görüntüsü veren davranış içinde bulunulması anlamlı olarak karşılanmıştır. PKK terörüne karşı ve şehitlerimizin anısına dahi gösterilmeyen bu tepkiler, 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda düzenlenmesi talimatını verdiği saygı duruşu ve yardım toplama faaliyeti ile çeşitli ulusal ve uluslararası sosyal faaliyetlerde görülen duygusallık da dikkat çekicidir.4 İsrail’i kınamak maksadıyla sarf edilen sözlerdeki aşırılıktan cesaret alan bir takım çevrelerin düzenledikleri gösterilere, iç politik nedenlerle de müsamaha gösterilmesi, ülkemiz için başka bir tehdit olan radikal İslami hareketlerin (İrtica) sergilenmesine imkân yaratmıştır. Bu hassasiyetin dikkate alınmasında ve takip edilmesinde yarar görülmektedir. Ateşkes şimdilik sağlanmıştır. Devamının sağlanması ve kalıcı olması önemlidir. 
Bu konuda Türkiye’nin gösterdiği tepki, ölçüyü kaçırmamak kaydıyla yerindedir. Geçmiş dönemde uygulanan başarılı politikalara dikkat edilmeli, yürütülen ince diplomasi göz önünde bulundurularak ve tarafsızlık ön planda olmalıdır. Türkiye, daha önce de yazılanlardan anlaşılacağı gibi Ortadoğu’da temel sorun olan İsrail-Filistin meselesinde aktif rol almaya çalışmış, etkili olabildiği ölçüde başarılı olmuştur. Barışın sağlanabilmesi için Türkiye’nin aldığı ve alacağı rol, hem insani değerler, hem de bölgesel etkinlik açısından yararlı olacaktır. Ancak taraflardan birinin yanında yer alıp, diğerini dışlamanın, arabuluculuk faaliyetlerine uygun düşmeyeceği dikkate alınmalıdır. Türkiye’nin sadece HAMAS ile ilişki kurabilen ve onu ikna edebilen durumundan daha öteye geçen bir politika uygulaması faydalı olacaktır. Söylem, eylem ve davranışlarda, uluslararası usul ve yaklaşımların göz önünde tutulması, ulusal çıkarlarımızın nerede olduğu konusunda dikkatli olunması ve dengeli politikalar uygulanması gerekmektedir. 

DİPNOTLAR

1 “Gazze’de Ateşkes Sağlandı”, 18 Ocak 2009, http://www.aksam.com.tr/2009/01/18/haber/dunya/271/gazze_
de_ateskes_saglandi_.html,, ( Son Erişim 26 Ocak 2009) 
2 “Çek Cumhuriyeti: Gazze Açıklaması Yanlış Anlaşıldı”, 4 Ocak 2009, http://www.sabah.com.tr/2009/01/04/hab 
er,1D75AE09CD9D4668BE2D96DFC4792C51.html, ( Son Erişim: 26 Ocak 2009) 
3 “Savaşın Bilançosu: 1300 Ölü”, 18 Ocak 2009, http://www.kanal1.com.tr/haber,Savasin-bilancosu-1300-olu,5 
DA33A393B2649FCACE4AF571D80DA38.html, ( Son Erişim: 26 Ocak 2009) 
4 “Okullarda Gazze İçin Saygı Duruşu”, 13 Ocak 2009, www.ntvmsnbc.com/news/472097.asp, ( Son Erişim: 26 
Ocak 2009) 

***