Melih Aşık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Melih Aşık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2020 Cuma

Devlet Yakalar!

Devlet Yakalar!



Melih Aşık.,
21 OCAK 2014

Benzerine bazı komedi filmlerinde raslanır... Polis hırsızı kovalarken elektrikler kesilir... Bir süre pata küteden sonra elektrikler tekrar yanar... Bir de bakarsınız ki karanlıkta polisler polisleri yakalamış...

     Hırsız toz olmuş.

Bizim devlet o durumda şimdi.. Sürekli kendi kendini yakalıyor...
Geçenlerde Hatay’da TIR yakalandı... Vali, polis, jandarma, savcı birbirine girdi... Vali “Devlet sırrıdır arayamazsınız” dedi. TIR yoluna devam etti.
Önceki gün Ceyhan’da üç TIR çevrildi. Araçlarda MİT personelinin bulunduğunu Adana Valiliği bizzat açıkladı... Peki araçların yükü neydi? O açıklanmadı. Sözcü Hüseyin Çelik ısrarlar üzerine şu vecizeyi dillendirdi:
“TIR’lardaki malzemenin ne olduğu kimseyi ilgilendirmez..”
Böylece TIR’ların silah yüklü olduğu kendiliğinden anlaşıldı.
Anlaşıldığı kadarıyla... MİT içindeki paralel yapı silah taşıyan TIR’ları savcılığa şikayet ediyor. Savcılık görevi gereği TIR’ları yolda durduruyor. Arama başlayınca devreye Valilik giriyor. Arama engelleniyor. TIR’lar yola devam ediyor. Cemaat bu şekilde hükümete meydan okuyor. Derken dün sınırda iki aracın patladığı haberi geliyor... Yine insanlar ölüyor...
İktidar bu olaylarda kontrolu kaybetmiş durumda. Nereden ne darbe yiyeceğimizi artık bilmiyoruz. Esad’ı devirme macerası bizi cehennemin kıyısına getirip bıraktı. Aynı zamanda  terör destekçisi ülkeler listesinin de kıyısındayız... Haketmedi bu halk bu kadarını...

Suç üstüne suç!

Kriminal bir vaka daha... Adalet Bakanlığı, daha doğrusu Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, dört bakanla ilgili yolsuzluk ve rüşvet iddialarını içeren savcılık fezlekesini iki haftadır elinde tutmaya devam ediyor. Nedeni sorulduğunda, “görevden kaynaklanan suçlamalarla görevden kaynaklanmayan suçlamaları ayırmaya çalışıyoruz” yanıtını veriyor. Dün CHP Konya Milletvekili Atilla Kart bu olayla ilgili yazılı bir açıklama yaparak Bakanı uyardı, fezlekeleri bir an önce TBMM’ye sevketmeye çağırdı. Daha sonra kendisiyle yaptığımız görüşmede Bakan Bozdağ’ı “suç üstüne suç işlemekle” suçlayarak şunları ekledi:
“Adalet Bakanı suç üstüne suç işliyor. Çünkü kendi Bakanlığı’na bağlı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 20 Ocak 2006 tarihinde yayınladığı genelgede de Bakanlığın kendisine intikal eden fezlekeler üzerinde esasa ve içeriğe dair herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapma hakkı olmadığı açıkça belirtiliyor. Fezlekelerin Bakanlık’ta bu kadar bekletilmesi, içeriklerinde oynama ya da tahrifat yapılmakta olduğu kaygılarını yaratıyor. Süreç ve bulgular bu yöndedir. Suç üstüne suç dediğim budur. Ve eğer fezlekeler üzerinde herhangi bir tahrifat yapılıyorsa bu mutlaka ortaya çıkar.”
Komik olan... Bakan Bozdağ dün akşama doğru fezlekelerin içerisine bakmalarının sözkonusu olmadığını söyledi. Peki ne yapıyor fezlekeler iki haftadır orada? Bu bir bilmece!

DAILY

İngiliz Daily Telegraph gazetesi Ruth Sherlock ve Tom Whitehead imzalı Gaziantep kaynaklı yazısında:
“El Kaide İngiliz ve Avrupalı cihatçıları dönüşte ülkelerinde hücre kurması için eğitiyor” haberini veriyor...
Haberin bir yerinde şu satırları okuyoruz:
“El Kaide’nin Türkiye’de güvenli evleri var. Suriye’ye girmek isteyen veya Suriye’den ülkesine dönen yabancı cihatçılar bu evlerde barınıyor.”
Türkiye El Kaide ile o kadar içli dışlı oldu ki... Yarın için en büyük tehlikeyi kendi ellerimizle daha doğrusu bu iktidarın yanlış politikasıyla yaratmış olduk. Yazıktır...
“Her Yer Rüşvet Her Yer Yolsuzluk” sloganı suç değilmiş. AKP iktidarında bu eylemlerin kendisi suç değil ki, sloganı suç olsun!

***
TBMM’ye verilen önergede
“AOÇ’deki alt geçide neden OÇ
adı verildi?” diye sorulmuş.
Bu kimin imzası diye sorulsa daha çabuk yanıt alınırdı...


****

14 Ekim 2019 Pazartesi

İftiraya Davet

İftiraya Davet


Melih Aşık


Avukat Turgut Kazan, Balyoz kararıyla ilgili yazıp çizenlerin yüzde 95’inin konudan hatta hukuktan habersiz olduğuna işaret ediyor. Örneğin Radikal’de yazan bir hukukçu, iki gündür yazılarında “Yargıtay’ın kısa kararı” ve “Yargıtay gerekçeli kararı”ndan söz ediyor... Turgut Kazan diyor ki:
- Yargıtay’ın kısa kararı olmaz... Gerekçeli kararı da olmaz... Yargıtay’ın sadece “kararı” olur...

Kimi köşe yazılarında CD, DVD gibi dijital veriler sahte de olsa 2003’teki plan seminerinin bir darbe teşebbüsü olduğu öne sürülüyor...

Oysa hem mahkeme hem Yargıtay kararı dijital veriler üzerine kurulu...
Darbe teşebbüsünden söz edilebilmesi için... Darbe hareketinin başlaması... Bu hareketin sanıkların elinde olmayan nedenlerle başarıya ulaşamaması gerekiyor. Oysa ortada dışarıdan etkilerle önlenmiş bir icra hareketi görünmüyor.
Dijital verilere dönersek... Bu davada Yargıtay, dijital verilerin üzerindeki muhtemel oynamaları dikkate almadan doğruluğuna karar verdiğinden... Boğaziçi’nden Prof. Cem Say diyor ki:

- 9. Daire’nin 9 Ekim’de imza attığı “Dijital delil benim için kutsaldır, ne derse inanırım” doktrininin akıl almaz bir iftira çağını başlatmasına kimse engel olamaz. Artık ülkede kimse güvende değil, çünkü herkesin hasımlarını hapse göndermek için rahatça kullanabileceği Yargıtay onaylı bir yöntem mevcut...
İki demokratik haber

CHP Antalya Milletvekili Av. Gürkut Acar, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın soruşturma sürecinde el konulan bilgisayarının neden 4 yıldır iade edilmediğini bir önergeyle Adalet Bakanı’na sordu... Bu konu bir süre önce Mustafa’nın eşi Gülşah Balbay’la yaptığımız konuşmada da geçmişti. O zaman Gülşah Balbay çok ilginç bir şey söyledi:
- Vermiyorlar ama verseler de istemeyiz...
- Neden?
- Çünkü içine bir şey yerleştirmediklerinden emin olamayız...

***
Grup Yorum, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nu kiralıyor... Parasını yatırıyor... Konser 12 Ekim akşamı verilecek... Biletler satılıyor. Derken konsere üç gün kala İBB’den kiralama işleminin iptal edildiği bildiriliyor. Gelen yazıda gerekçe aynen şöyle belirtiliyor:
“Basında ve sosyal medyadaki haberler üzerine kiralama amacı dışına çıkılacağı ve provokasyon ihtimali ile istenmeyen olayların vuku bulacağı, etrafa zarar verileceği, bölücü ve yıkıcı, siyasi içerikli faaliyetlerde bulunulacağı endişesi taşımaktadır...”

Sizde bu kafa varken... Hangi Demokrasi?

KÖK

Erciyes Üniversitesi personel alım ilanı veriyor... 20 hemşire, 5 sağlık teknikeri yanında 1 mühendis de alınacak... Mühendisin üniversitelerin makine mühendisliği bölümünden mezun olması şart... Ayrıca, “Mekanik Tesisat Uzmanı Mühendis belgesine sahip olmak”, “Asansör Avan Proje Hazırlama Mühendisi yetki belgesine sahip olmak” gibi koşullar da aranıyor... Aranan bir diğer koşul mu? Şu:

“Kamu kurum ve kuruluşlarının Kök Hücre GMP Laboratuvarı’nda çalışmış olmak. En az 300 saat eğitim almış olmak vs...”

Makine mühendisinin Kök Hücre Laboratuarı’nda işi ne?
Belli ki geçmişte tesadüfen kök hücre konusunda çalışmış bir makine mühendisi var... İşe o alınacak.
Sayın rektör ne diyor acaba bu işe?

 SORU:

- Yargıtay’ın 50’den fazla subayın mahkûmiyetini bozması adalet terazisinin hassas tarttığını göstermiyor mu?

CEVAP:

- O suçsuzluğu anlaşılıp mahkûmiyeti bozulanlar da 3’er yıl hapis yattı... Terfileri önlendi... TSK’’yle ilişikleri kesildi...
Bu mu adalet...

HİKMET

Bakanlar Kurulu, BM Güvenlik Konseyi kararı doğrultusunda, Taliban’ı ve Gülbeddin Hikmetyar’ı terörist ilan etti ve mal varlıklarını dondurdu...

Milli Eğitim Bakanı bu kararı imzalarken ne düşündü acaba?
Çünkü daha 3 hafta önce ilkokulların açılışında dağıttıkları kitapta Taliban ve Hikmetyar’a övgüler düzülüyor:

“Adı Gülbeddin Hikmetyar, liderimiz bizim. Allah adıyla konuşur, Allah için savaşır en önde. Ona zor değil kafasını kırmak zalimlerin, daha çocukken başladı bu işe...” diye satırlar yer alıyordu...

Bakan kendi imzasıyla “terörü övdüğünü” kabul etti. 
Kitaplar ise çocukların ellerinde... 
Ne olacak o kitaplar? 
Toplamayacaklar mı?


***

2 Aralık 2018 Pazar

Yeni Bir Gün Doğuyor

Yeni Bir Gün Doğuyor


Melih Aşık,


Yeni bir gün gibi ufuktan doğuyor yeni yıl... Neler getirecek tam bilemesek de nelerin gittiğini hep birlikte görüyoruz.

Örneğin... 

Biten yılla birlikte İslamcı siyaset bitiyor, Müslüman maskesiyle siyasete girenlerin karizması sönüyor.  İç politika hırsızlık, dış politika yalnızlık çukurunda debeleniyor. Mısır’da darbeyle bitirilen istismarcı siyaset, Türkiye’de iç kavga sonucu fiyaskoya dönüşüyor... Nihat Genç bunu Odatv’de güzel anlatıyor:
“İki İslami örgütün iç savaşı, bir savaştan daha çok anlamlar taşıyor. Anayasa hukuk tanımazlıkları bir yana, gizli gündemleri bir yana, seks kasetleri bir yana, Allah’ı, dini en pis işlerine alet etmeleri bir yana, sefahatları şatafatları bir yana, halkın parasını dünya tarihinde görülmemiş büyüklükte çalmaları bir yana, El Kaide’yi Suriye’de silahlayıp İran’a karşı savaştırırken arkadan İran’la kara para temizlemeleri bir tarafa, bir devlet için felaket denecek polisi savcısını ikiye bölmeleri bir tarafa, ordusuna işgal güçleri gibi kumpas kurması bir tarafa, yazarlarına suç inşa edip yalancı tanıklarla içeri tıkmaları bir tarafa, sayıştayı meclisten kovmaları bir tarafa, suçlamaları, iftiraları, ithamları, yalanları, yalıları, halkın parasıyla sövüşledikleri bankaları, maaşa bağlanmış kiralık liberalleri bir tarafa... İler tutar hiçbir yanları kalmadı...”

Laiklik, din ile siyasetin birbirini yozlaştırmaması için oluşturulmuş düzenin adıdır. Laikliği yok ederek varacağınız nokta işte burasıdır.

Hırsız imam...

Yaklaşık 11 yıldır ama özellikle şu son birkaç aydır adeta “hırsız” kelimesiyle yatıp kalkıyoruz. Hele hele konu siyasetten açılmışsa bu kelimeyi geçirmeden cümle kurmak neredeyse imkansız. Sadece sohbetler değil, fıkralar da öyle... İşte size ülkemizde yazıldığı ihtimali güçlü olan bir hırsız fıkrası
Efendim, köyün birinde camiye bir hırsız dadanmış.
Cemaat her namaza durup imam “Allahüekber” dediğinde bu hırsız hem caminin içinde hem dışında faaliyete geçiyor, ne bulursa çalıyormuş. Bir gün, iki gün derkeeennn... Köylülerden biri hırsızı iş üstünde yakalamış, ne yapalım, nasıl bir ceza verelim diye köy ihtiyar heyetinin karşısına çıkarmış.
Uzun tartışmalardan sonra heyetten biri;

- Bu hırsızı camiye imam yapalım demiş, hem pişman olur hem de biz namaz kılarken gözümüzün önünde olur.

Ve hırsızı imam yapmışlar. Uzun süre köyden ayrı kalan bir köylü yıllar sonra geri döndüğünde hırsızı merak etmiş. İlk karşılaştığı arkadaşına sormuş:
- Şu bizim hırsız ne yapıyor, imam olunca uslandı mı, hırsızlıklar bitti mi?
- Ne gezer, demiş arkadaşı... İmamlığa devam ediyor ama hırsızlığı da sürdürüyor...

- O nasıl oluyor?

- Allahı var artık çalmıyor. Hatta günde beş vakit, “Hırsızlık günahtır ey cemaat, aman ha...” diye vaaz bile veriyor.

- Ee...
- Ama iki adam tuttu onlara çaldırıyor... 

Malı yine götürüyor...

PARRA

Yeni yıl ikramiyesi bu yıl 50 milyon lira... Tabii ilgi de o denli büyük...
Hep merak ederim... Neden örneğin her ay verilen 2 milyon liralık ikramiyelere ilgi böyle değildir de rakam büyüyünce ilgi büyür...
Piyangoya hücum edenler az ve orta gelirli yurttaşlar olduğuna göre...
2 milyon lira onların neyine yetmemektedir?

50 milyonu alıp fabrika yatırımı mı yapacaklardır?

Anlaması zordur...

Bazı siyasetçiler de aynen... Çalmaya bir türlü nokta koyamıyor.
Bir milyon, üç milyon, beş milyon, on milyon, 100 milyon...
Adam doymuyor. Tabii kutuyu sürekli doldururken yakayı ele veriyor.
Oysa birkaç milyon çalıp bıraksa! Hem ömür boyu yetecek hem de hırsızlığa ortaya çıkmayacaktır...

Para insanın gözünü kör ediyor derler. Doğru...

Yolsuzluğun üzerine gideceğiz diyen Başbakan’a, ayakkabı kutusu gösterdiği için gözaltına alınan kadın, bize neyin üzerine gidildiğini gösterdi.

Gözde Bedeloğlu

***
Kamuda yeni servis: “Alo 155: Dahili numarayı biliyorsanız tuşlayın, bilmiyorsanız hükümet polisi için 1’i, cemaat polisi için 2’yi tuşlayın.”

Burak Özçetin

KAÇ

Savcı Muammer Akkaş’ın 41 kişi hakkındaki arama ve gözaltı talebi emniyetçe uygulanmıyor.

Şüpheliler bu fırsattan istifade kanıtları yok ediyor.

Bu arada iktidara çok yakın 7 işadamı ve iki şirket hakkında da yargıç Süleyman Karaçöl tarafından 25 Aralık’ta alınan tedbir kararı var. Bu işadamları; Abdullah Tivnikli, Latif Topbaş, Cemal Kalyoncu, Ömer Faruk Kalyoncu, Mehmet Cengiz, Usame Kutub ve Cengiz Aktürk... Aradan bir hafta geçmesine rağmen bu tedbir kararı da uygulanmadı. CHP’li Aykut Erdoğdu, önceki gün Sokak TV’de, tedbir konulan paraların kaçırıldığı, malların ise süratle başkalarına devredildiğini anlattı.

Yargıda komplo varsa mahkemeye çıkmak ve aklanarak oyunu boşa çıkarmak gerekmez mi?

***

4 Kasım 2017 Cumartesi

9 Yılcık Kaldı!


9 Yılcık Kaldı!


Melih Aşık

Erdoğan yeni yıl konuşmasında yine önemli ipuçları veriyor. İlk dikkati çeken cümle:
“2023 yılına ve bu yıl için belirlediğimiz hedeflere ulaşmamıza şurada artık sadece 9 yıl kaldı...”
Yani... Biz 2023’e kadar koltukta oturma planı yaptık, şunun şurasında da çok bir şey değil sadece 9 yıl kaldı, ona göre dişinizi sıkın...
Yolsuzluk suçlamalarına gelince... Bunu nasıl okumamız gerektiğini Usta anlatıyor:
“17 Aralık komplosu, milletin hükümetini, milli iradeyi, demokrasiyi, sandığı hedef almıştır. Yargı ve emniyet başta olmak üzere, devlet kurumları içine yerleşmiş bir örgüt, dışarıdan aldığı talimatlarla, Türkiye’nin istikrarına, güven ortamına, Türkiye’nin büyüyen ekonomisine ve kardeşliğine suikast girişiminde bulunmuştur.”
Yani... Savcı Muammer Akkaş’ın açtığı yolsuzluk soruşturması tamamen iktidarımızı alaşağı etmek için bir bahanedir... Dışarının tertiplediği suikasttir!
Peki yolsuzluk yapılmadı mı? AKP yolsuzluğu örtmeye mi çalışmaktadır? Haşa... Bakın ne diyor Usta:
“Yolsuzluk konusundaki tavrımız son derece nettir. 11 yıl boyunca yolsuzluklara asla göz yummadığımız gibi yolsuzluk yapanlar karşısında bir an olsun tereddüt etmedik, onlarla yolumuzu ayırdık, onları derhal hukuka teslim ettik.”
Özetle dediği; bizimle ilgili yolsuzlukları yargıya götürmeye gerek yoktur... Eğer yargıya giderse ucu bize de dokunabilir. O yüzden kendi yolsuzluklarımızı biz kendimiz yargılarız. Suçlu bizsek yargıç da savcı da biz oluruz. İşinize gelirse...
Bir garip vak’a...
Aracının içinde 21 Aralık günü ölü bulunan ve intihar ettiği iddia edilen emniyet amiri Hakan Yüksekdağ’ın yakınları anlatıyor:
“Birçok kanıt bize bu olayın bir şüpheli ölüm olduğuna işaret ediyor. Örneğin olay yerine ilk ulaşan emniyet amiri silahta kan izi olması gerektiğini ama olmadığını söylüyor. Şoför camını kırmasına rağmen cam kırıkları araç dışına düşmemiş. Hiçbir görgü tanığı yok? Silah sesi duyan yok? Ankara Dikmen dağ başı mı ki gören duyan olmasın? Olay anından itibaren ailevi sorunları, maddi sorunları ve borcu olduğu yönünde haberler servis edildi.
Hiçbir maddi sorunu olmadığı gibi, severek evlendiği bir eşi, olaydan bir gün sonra biri 6’ncı yaşına girecek olan, diğeri de 6 aylık 2 çocuğu var. Ertesi günü çocuğunun doğum günü olan birisi nasıl intihar eder?
Olayın zamanlaması da ilginç bir sürecin ortasına denk geliyor. Emniyette 110 küsur kişinin yeri değiştiğinde Hakan Yüksekdağ intihar ediyor. Bize göre bu emniyet içinde bir iç çekişmenin sonucudur.
Velev ki intihar etti. Bu kadar babacan, pırıl pırıl bir insanı, örnek bir aile babasını, kaçakçılık ve organize işlerde görevli emniyet amirini Ankara’nın göbeğinde intihara götüren sebepler nelerdir?
Birilerinin en azından bunu araştırması gerekmiyor mu?
Üstelik cumartesi akşamüstü olaydan sonra adli tıbba alınan cenaze pazar sabahı apar topar ailesine teslim edilerek memleketine gönderiliyor. Ne bir tören, ne bir kuru teşekkür ne de 2 metrakere bir bayrak?”
UYKU
CHP’nin ekonomi kurmayları ne iş yapar, diye soruyor Vatan ekonomi yazarı Ercan İnan...
Haklı... Başbakan meydanlarda ekonomiyi saptırırken... CHP durumun farkında gibi görünmüyor...
Örneğin:?“Milli gelir biz iktidara geldiğimizde 3 bin dolarlar seviyesindeydi şimdi 10 bin doları geçti” üfürmesi...
Ercan İnan’ın hesaplamasına göre... Enflasyonu düşünce sabit fiyatlarla gerçekte kişi başına düşen milli gelir 6 bin 258 dolar civarındadır. Son 10 yılda milli gelirdeki gerçek artış yüzde 300 değil yüzde 42 dolayında olmuştur...
“IMF’ye borcu sıfırladık” hikayesine gelince... Oraya 30 milyar dolar borç ödendi.. Ama öte yanda 2002’de 221 milyar dolar olan toplam borç 533 milyar dolara ulaştı... Borçlar azalmadı katlanarak arttı...
CHP’yi uykudan kim uyandıracak?
Erdoğan’a “boş ayakkabı kutusu gösteren” kadın niye gözaltına alındı?
Kutu boş olduğu için...

***

Ülkeyi nasıl normalleştirdilerse yolsuzluk serbest, yolsuzluğun soruşturulması yasak...

Akif Kökçe

KUBBE


Meydanlarda doğru söylenen birşey bulamıyorsunuz... Yalan mı? Tonla...
Örneğin şu: “Minareler süngü, kubbeler miğfer”  diye başlayan ünlü manzume...
Başbakan “Ziya Gökalp’in bir şiirini okudum 4 ay hapis yattım” yakınmasını Manisa gezisinde de tekrarladı...
Oysa kırk kere yazıldı ki... O şiir Ziya Gökalp’in değil... Gökalp’in “Asker Duası” adlı şiirine kim tarafından monte edilmişse edilmiş... Ama Gökalp’in kaleminden çıkmamış..
İkincisi... Başbakan şiir okuduğu için değil... Halkı kin ve düşmanlığa sevk ettiği için ceza aldı.
Ve cezasını... Pınarhisar’da cezaevi hücresinde değil dayalı döşeli salonda tamamladı...

İLAN

“ 2002 - 2014 arası yıllarım çalındığından hükümsüzdür.” Alper Muslu

***

31 Ekim 2017 Salı

Yağma Cumhuriyet,




 Yağma Cumhuriyet,


Melih Aşık:


​Yaşadığımız dönemde doğa yağmalandı, şehirler yağmalandı, hazine yağmalandı, sanayi tesisleri yağmalandı.. Yetmedi... Cumhuriyet’in kendisi yağmalandı... Cumhuriyet değerleri ve devrimleri adım adım ortadan kaldırılıyor.


Oysa Cumhuriyet bir mucizedir. Yıkılmış bir imparatorluğun enkazından yepyeni bir devlet oluşturmanın adıdır. Çağdaş dünyaya atılan imzadır.


Bugün yaşamımızda ne varsa Cumhuriyet’in eseridir. Cumhuriyet Atatürk’ün tek başına geliştirdiği projedir. Atatürk olmasa Cumhuriyet olmayacaktı.
Buna rağmen Cumhuriyet yıkıcıları Atatürk’e saldırıp duruyor.
Şeriatçılar Atatürk’e ve Cumhuriyet’e neden düşmandır?
Gelin yanıtı rahmetli hukukçu Şakir Keçeli’nin “Şeriat Nedir” adlı kitabından verelim...


“Şeriatçılar 1923 devrimi ile devlete egemen olma haklarını yitirmişlerdir. Bu hak, yani egemenlik hakkı onu Tanrı adına kullananlardan zorla alınmış ve halka yani ulusa verilmiştir. Saltanat ve hilafetin bir daha dirilmemesi için de köklü önlemler alınmış, adına Atatürk Devrimleri denilen devrimler gerçekleştirilmiştir. İslam’ın siyasallaşmasını isteyenlerin gerçek amacı yitirilen saltanatın yeniden diriltilmesi, elden kaçırılan buyurma yani egemenlik hakkının halkın elinden geri alınmasıdır...”Halk bu kavganın ne kadar farkında? Mesele işte orada...

Tarih yenileniyor!

Başbakanlık yeni Cumhuriyet tarihi kitabı hazırlıyormuş.. Acar muhabirimiz Gökhan Karakaş’ın haberi bizim gazetede şöyle yer aldı:


“... Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM), Cumhuriyet tarihini en kapsamlı şekilde anlatan bir eser hazırlıyor”


14 kişilik akademik kurul (kimlerden kurulacağı açıklanmıyor) 2018’in başında çalışmaya başlayacakmış... Eserde, 3. Selim dönemine kadar inilecekmiş! Nizam-ı Cedîd, 2. Mahmud, Tanzimat dönemi de yer alacakmış...


Görüldüğü gibi, kurul çalışmadan kitabın ana hatları belirlenmiş bile! Zaten mevcut iktidara bağlı bir kuruluşun objektif bir tarih kitabı hazırlayacağına kim inanır?

ÖDE


Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu rakam veriyor... 2015 eylül ayında Türkiye’den Yunan adalarına günlük geçen göçmen sayısı 7 bin 500 civarındayken bu rakam günde 50’ye düşmüş. Anlaşmaya harfiyen uyuyormuşuz. Ama Avrupa Birliği (AB) 2016 yılında 3 milyar euro ödemesi gerekirken bugüne kadar sadece 880 milyon euro ödemiş...


Peki, biz hâlâ neden anlaşmaya uyuyoruz? Neden karşı taraf borcunu ödemediği takdirde anlaşmaya uymayacağımızı açıklamıyoruz? Dış politikada marifet yabancı ülkelere atıp tutmak mıdır, yoksa halkın çıkarlarını savunmak mı? Yazık bu halka...

10.5 milyar dolarlık şehir hastaneleri yatırımı için devlet 30 milyar dolar kira ödeyecekmiş. Geçmediğimiz köprüler yetmedi, geçirmediğimiz hastalıkların parasını da ödeyeceğiz. G.E

YÜREK


Eduardo Galeano’nun “Hikâye Avcısı” adlı kitabı SEL yayıncılıktan çıktı...
Latin Amerika’nın en ünlü kalemlerinden biri olan Uruguaylı yazar Galeano’nun (1940 - 2015) “Ve günler yürümeye başladı” ve “Yürüyen Kelimeler” adlı eserleri de ünlüdür.

Yürümek fiiline özel bir önem atfeden yazar kendine Türk dilinden de destek buluyor.
Hikâye Avcısı kitabında (S. 209) şöyle diyor:


“Sözcükler nabız atışı ritminde yürüyor. Bugünlerde tamamen bir tesadüf eseri, Türkçede ‘yürümek’ ve ‘yürek’ sözcüklerinin aynı kökten geldiğini öğrendim”


BİZDEN NOT: Bizim bazı dilciler yürümek’in yürek’ten geldiğini tahmin ederler ama kesin değildir...

ŞARAP


Meral Akşener'in başkanlığında kurulan "İyi Parti" hakkında her kafadan bir ses çıkıyor... Kimi iyi diyor kimi kötü... Kimi adını beğenmiyor, kimi amblemini... Bizim kerameti kendinden menkul "analist gazeteciler" sabırsız... Her biri iyi veya kötü teşhis koyma çabasında...


Bizim tespitimiz mi?

Adamın birinin önüne iki kadeh şarap koymuşlar. Bak bakalım hangisi kötü, demişler.

Adam birinci kadehi içtikten sonra:
- Bu daha kötü, demiş...
- İyi ama daha öteki kadehi içmedin...
- Gerek yok, demiş, hiçbir şarap bundan kötü olamaz...
Bizim tespitimiz de odur ki... Bu yeni parti öteki 4 partiden daha kötü olamaz...

Casuslar serbest!


Tutuklanırken ne casuslukları, ne ajanlıkları ne de hainlikleri kalmıştı. Yandaş medya daha ilk günden kararını vermiş, belli merkezden sızdırılan yalan yanlış haberleri, allayıp pullamayı da ihmal etmeyerek okurlarına dehşetengiz senaryolarla duyurmuştu olayı.


Büyükada'daki bir otelde gizli! toplantı yaparken derdest edilip Ağustos'tan bu yana hapiste tutulan Türk ve yabancı uyruklu aktivistler ilk duruşmada tahliye edildi. Alman Der Spiegel dergisinin iddiasına göre tahliye eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in Merkel'in bilgisi dahilinde Ankara'ya gizlice gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüp anlaşması sonucu oldu.


Bilindiği üzere bu tür davalarda mahkemelerimiz tahliye kararı verdiklerinde genellikle sanıklar için yurtdışına çıkış yasağı koyarlar. Bu kez öyle olmadı, yurtdışı yasağı konmadığı için tahliye edilen sanıklardan Alman uyruklu Peter Steudtner ile İsveç uyruklu Ali Gharavi hemen ülkelerine döndüler. Bu da, davanın onlar için artık bittiği, yargılama sonunda ceza alsalar bile o cezanın uygulanamayacağı anlamına geliyor.

Artık

" Bizim Yargı bağımsızdır " ve " Hiç bir baskıya boyun eğmeyiz " sözlerinin hiç bir değeri kalmadı. Çağdaş devletin temel ilkelerini yok ettik, ülkeyi güvenilmez bir kabile haline getirdik... Aferin bize...


***

9 Mart 2017 Perşembe

Raund Erdoğan’ın




Raund Erdoğan’ın

Melih Aşık

Özdemir İnce dostumuz görüntüyü birkaç çizgiyle resmetmiş:
AKP ile Fethullah Cemaati el birliğiyle Cumhuriyeti yıktılar, bütün yapılarının temellerini dinamitlediler: Ne milli eğitim kaldı, ne laiklik ilkesi kaldı, ne erkler ayrılığı kaldı, ne özgür ve laik yargı, ne de Cumhuriyet’in polis teşkilatı kaldı. TSK zaten şamar oğlanına döndü... Cumhuriyet’ten sonra sıra geldi birbirlerini yıkmaya...”
Kavga kızışırken... Cemaat son günlerde belli bir telaş ve gerileme içinde görünüyor...

Bugün gazetesi patronu Akın İpek’in altın madeninin durdurulması... Poliste tayinler... Başbakan’a 2000 kişilik tasfiye listesi verildi haberleri... Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yargıda cemaat örgütlenmesine soruşturma başlatması... Genelkurmay’ın dün yaptığı yargı hakkındaki suç duyurusu... Başbakan’ın cemaate yönelik “ajan ve komplocu örgüt” suçlamalarının dış dünyadaki cemaat okulları ve benzeri yatırımları olumsuz etkileyecek olması... Bu zincirleme gelişmelerin Cemaat’i endişelendirmemesi imkansız.
Bu arada dört bakan ve çocukları hakkındaki rüşvet iddiaları Başbakan’ın “tezgah, komplo, ajan, örgüt, suikast” haykırışları arasında geri plana düştü... Başbakan’ın kavgada üstünlüğü ele geçirmesini konuşurken bir dostumuz dedi ki:

- İyi de hem Başbakan hem basın, Cemaat’in arkasında ABD’nin bulunduğunu söylüyor. Cemaat’in ezilmesine ABD sessiz mi kalacak? Ya da ABD yenilgiyi kabul edecek mi?

Bu da doğrudan AKP’yi ilgilendiren bir soru tabii...
Şahıs hükümeti!

Ziya Paşa’nın 1870 yılında Cenevre’de çıkardığı Hürriyet gazetesine yazdığı “İdare-i Cumhuriyye ve Hükümet-i Şahsiyye” başlıklı makale bugünkü nesile de ders verir nitelikte:

Cumhuriyet idaresinde padişah, imparator, sadrazam yoktur. Memleketin padişahı, imparatoru, kralı memleketin ahalisidir... Cumhuriyet idaresinden gazeteciler hükümeti koltuklamaya borçlu olmayıp kanun hükmü çerçevesinde her türlü tarizi (eleştiriyi) yazmaya yetkilidirler... Meclis üyelerinin hiçbirinde memuriyet üzerinden zengin olmak, para kazanmak kusuru olamaz. Cumhuriyet idaresinde bakanların entrikaları asla yürüyemez.
***
Şahıslara bağlı hükümetlerde bunların vükelası, müsteşarları unvanıyla bazıları iş başına geçerler. Sözde memleket bunların ceddinden miras kalmış çiftlik, halk da çiftlikteki damızlık gibi milyon halkı çalıştırırlar, soyarlar, ellerindekini alıp kendi safahatlarına harcarlar. Himaye ettiklerinden biri suçlu olsa kanunun pençesinden kurtarır, mahkemede haksız bir işi olsa haklı çıkartır, düşmanlık ettiği bir adamı asla suçu yokken hapsedip sürer, geçim yolunu ortadan kaldırır, sefalet çektirir. Şahıslara bağlı hükümetlerde gazeteciler işbaşındaki büyüklerin dalkavukluğuyla geçinirler. Hükümet bir fena işte bulunsa da gene övgülerini göklere çıkartırlar. Yapılan fenalığı iyilik gibi göstermeye çalışırlar. Zira asıl maksatları vatana ve millete hizmet olmayıp para kazanmaktır.

(Alpay Kabacalı, Türk Basınında Demokrasi, s. 42)

ÇAY

Bir iktidarın başına gelebilecek en acı olay nedir?
Koltuktan düşmek, diyebilirsiniz...
Ama daha kötüsü de var...
Halk deyimiyle..
Eşekten düşmüş gibi olmak...
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun başına gelen işte o...
Edirne’de mahalleleri gezerken evinin balkonunda çay içen bir aileye sesleniyor;

- Çayınız varsa biz de gelelim..

Balkondan ses:

- Evde Çay yok, Gelmeyin...
Türkiye gibi konukseverliğin zirveye vurduğu bir ülkede... Bir aile bir bakana böyle bir cevap veriyorsa, denecek ne kalıyor?

(Görmedik, demişler. İnanalım mı?)

1,6 milyar dolar ödenen savaş uçakları TSK’ye teslim edilmiyormuş.
Uçağın modeli “Awacs” mıydı, Awanacs mı?

Akif Kökçe

SEÇ

AKP iktidarının 11. yılında Türk halkının önüne konulan demokrasi seçeneklerini Müyesser Yıldız yazmış:
Erdoğan mı, Gül mü?
Erdoğan mı, Gülen mi?
AKP mi, Cemaat mi?
Cemaat mı, KCK / PKK mi?
AKP+PKK mı, CHP+Cemaat mi?
AKP hukuku mu, Cemaat hukuku mu?
Yolsuzluk mu, bölünme mi?
Aydınlık bir seçenek mi? Arayın ki bulasınız...

ŞÜKÜR

TMSF Hakan Şükür’ün Lig TV’deki yorumculuğuna son verdi.
AKP demokrasisinin doğal icraatı bu...
Biat etmekte hata mı yaptın? İktidar yanındayken karşı tarafa mı geçtin?
Cezalardan ceza beğeneceksin...
Üzerine vergiciler salınacak... Eğer devletle işin varsa işin elinden alınacak... Fırıncıya sana ekmek vermemesi bile söylenecek...
Devlet terbiyesi... Demokrasi ilkeleri... İnsan hakları...
Edep, adap... Hepsi hikaye...
Çünkü iktidarda kolayca gazaba gelen ve intikam duygusuyla sarmalanınca gözü hiçbir şey görmeyen bir iktidar var.

Tanrı sizi korusun.

***



29 Ocak 2017 Pazar

Anayasa Dersleri…


Anayasa Dersleri…

Melih Aşık

Başbakan grup toplantısında 1921 Anayasası’nı övdü dün:
Türkiye ilk sivil anayasasını 1921 yılında yapmıştır. 1921 yılındaki o anayasadan sonra ne yazık ki bu derece katılımcı anayasa yapılmamıştır. Biz  tıpkı 1921 yılında olduğu gibi herkesin katkı verdiği, herkesi kucaklayan, herkesin diline, inancına, kimliğine saygı duyan sivil bir anayasa yapma arzusundaydık...
Başbakan’ın 1921 Anayasası’yla ilgili fazla bilgi sahibi olmadığı belli...
1921 Anayasası’na anayasa bile denmez... İlk Meclis içinde kurulan bir komisyon tarafından hazırlanmış, özel çoğunluk aranmadan, olağan bir kanun gibi kabul edilmiştir. Topu topu 24 maddedir. İçinde temel hak ve özgürlüklerle ilgili madde yoktur. İnanç, kimlik gibi konuları güvenceye alması söz konusu değildir.
Başbakan dünkü konuşmasında Anayasa Komisyonu çalışmalarına da nokta koydu ve ekledi:
Yeni anayasa hedefinden vazgeçmiş değiliz. Komisyondan sonuç çıkmasa da biz farklı yolları denemeye, Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni anayasa için samimi şekilde çalışmaya devam edeceğiz.
Yani... AKP tek başına veya BDP gibi bir partiyi yanına alarak yeni anayasayı yapma çalışmalarını sürdürecektir. AKP’nin amacının bu olduğu baştan beri söyleniyordu.

Kıy-AK Vakıf!

Tasarının adı özetle; Anayasa Mahkemesi Vakfı. Meclis gündeminde olan tasarı geçerse vakfın kurulması için gerekli olan 50 bin lira Anayasa Mahkemesi bütçesinden sağlanacak. Yüce Mahkeme’ye yapılan başvurulardan alınan paranın yüzde 30’u vakfa kalacak. CHP Milletvekili Emine Ülker Tarhan, böyle bir vakfı temelden yanlış ve hukuka aykırı buluyor. Diyor ki:
Vakıf, toplumumuzda iyilik, fedakarlık, yardımseverlik gibi kavramları çağrıştırır. Normalde bir vakıf kurulurken kişiler kendi malvarlıklarından belli bir bölümü vakfa bağışlarlar. Oysa Anayasa Mahkemesi Vakfı’nda kurucular hiçbir fedakarlıkla bulunmamakta, başkasının parasını kullanmaktadır. Vakıf en başta bu yönüyle etiğe ve hukuka aykırıdır.

Tarhan’ın önemli bir itirazı daha var:

Vakfın en önemli gelir kaynağı, Mahkeme’ye bireysel başvuruda bulunacak insanlardan alınacak paradır. Yani adalet peşinde koşan, haksızlığa uğradığını düşünen herkes bu vakfı zorunlu olarak fonlayacaktır. Tabii bağış da yapılacak. Mahkeme’ye bireysel başvuru yapan kişi vakfa bağışta bulunursa bu Mahkeme’nin vereceği kararı baştan tartışmalı hale getirmez mi? İstediği kararı çıkartamayanlar, bağışta bulunmadıkları için sonucun bu olduğunu iddia ederlerse ne olacak?
Vakıf açıkça hak arayanları haraca kesecek...

ŞAK

Başbakan grupta konuşuyor... Tribünlere toplanmış şakşakçılar ikide bir sözün arasına girip “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye tempo tutuyor. Son derece sakil bir manzara. Dünya lideri olduğunu söyleyen Başbakan bu tezahürata ihtiyaç mı duyuyor? Öyle  görünüyor. Aynı tezahürat manzarası CHP grubunda da yaşanıyor. CHP’li vekiller grup toplantısına zamanında yetişemezse içeri girmiyor. Çünkü yerleri mutlaka izleyicilerce kapılmış oluyor. Grup konuşmaları naklen veriliyor. İsteyen dışarda dinleyebilir. Partilerin bu toplantılara izleyici almaması gerekir. Ama bu şovdan medet umuyor her iki parti... Yakışmıyor...
Erdoğancılarla -Gülenciler birbirini yemeye başladı!
Yedirmeyiz” faslı da buraya kadarmış!

* * *
Arınç “Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırabiliriz” diyor. İktidar teröristlerle müzakereye oturup muhalifleri düşman bellediğine göre...
Terörle mücadele yerine... “Muhalefetle Mücadele Kanunu” çıkarmalı...

Akif Kökçe


Emniyet kaynaklı Gezi istatistikleri gazetemizde yayımlandı. Gezi’ye katılan vatandaş sayısı 3 milyon 600 bin olarak belirlenmiş ki... Bu sayı ülkemizde aktif muhalefet yapma cesareti gösterenlerin sayısının hayli büyük olduğunu gösteriyor. Verilen bir başka bilgiye göre... Gözaltına alınanların yüzde 78’i Alevi’dir.
Soru: Neden çoğunluk Alevi?
Emniyet önceden yapılmış fişlemeye göre mi hareket ediyor?
Gözaltına özellikle Alevi olanlar mı alındı?
Ayrıca gözaltına alınan insanların Alevi olup olmadığı nereden biliniyor?
Kimsenin kimliğinde Alevi olup olmadığı yazmadığına göre... Bu istatistik nasıl oluşturuldu?

***




16 Şubat 2015 Pazartesi

Kemal Abi Modeli

Kemal Abi Modeli






Melih Aşık


Çocukların çalışması güdeme gelince bu alanda öncü isim olan Kemal Abi ve oğlunu anımsamadan olmaz.
2007 öncesinin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın girişimci oğlu Abdullah Unakıtan’ın eli neye değse altın oluyordu.
Örneğin gümrük vergisi yüzde 20 iken mısır ithal etmiş, birden vergiler önce yüzde 45’e, sonra yüzde 70’e çıkarılmış, Abdullah Unakıtan böylece birkaç günde 360 milyar lira kazanmıştı.
2006’da kuş gribinin Türkiye’yi kasıp kavurduğu dönemde Unakıtan’ın A.B adlı şirketi raflara pastörize yumurta çıkardı... Aynı günlerde likit yumurtanın KDV’si yüzde 18’den yüzde 8’e düşürüldü. 

Satış patladı.

Dedikodular almış yürümüştü. Ancak Kemal Unakıtan bu konulardaki soruları ısrarla yanıtsız bırakıyordu.
Nihayet gazeteciler bir punduna getirip Abdullah Unakıtan’ın işleri konusunda ne diyeceğini Başbakan’a sordular.
Erdoğan’ın kayıtlara geçen cevabı aynen şu oldu:
“Medya bu konuda kendini fazla yormasın, medyanın ileri gelenleri de kendini yormasın, köşe yazarları da kendini yormasın. Attıkları birçok iftiranın yalan olduğu ortaya çıkıyor. Bunun bir şeylerin karşılığı olduğunun farkındayız..”
O zamanlar dış mihrakların rolü keşfedilmemiş olmalı ki... Başbakan durumu “iftira” ile izah ediyordu... Bu iftiraların neyin karşılığı olduğunu ise söylemiyordu!

Dönelim mahdum Abdullah Bey’e... Girişimci zat şu günlerde ne yapıyor acaba, diye meraklanıp haberleri taradık...
Geçen yılın ortalarında Bandırma’daki yumurta ve tavuk tesislerini 35 milyon liraya satışa çıkarmış. Ancak 25 milyon liraya alıcı bulmuş... İşleri pek iyi gitmiyormuş...
Üzüldük tabii...

Hırsız kasabası...

Bir kasabada her gün hava kararınca insanlar maymuncuk ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş. Tabii gün doğarken geri döndüklerinde de kendi evlerini soyulmuş bulurlarmış.
Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.
Adamın biri ise hırsızlığa çıkmaz, geceleri evinde oturur çalışırmış... Böyle bir durumda tabii onun evi soyulmazmış...
Gel zaman git zaman, ahali adama homurdanmaya başlamış:
“Çalmadan yaşamak senin tercihin, Ama kötü örnek olmaya hakkın yok” diye kızıyorlarmış.
Adam bakmış olmayacak, sonunda kasabayı terk etmiş, bir başka mekana taşınmış.
Kasabada ise hırsızlık var gücüyle devam etmiş. Becerikli olanlar hırsızlıkta ustalaşmış, zenginleşmişler.
Zenginleşenler kendileri için maaşlı hırsızlar çalıştırmaya başlamışlar.
Bir yandan da kendilerini ve mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar.
Kendi Mallarının çalınmasını yasa dışı ilan etmişler.
Ancak yoksulları soymak hâlâ serbestmiş. Bunun da kanuni yolları bulunmuş, yoksullar soyulmaya alıştırılmış.
Sonunda hayat dengesiz bir dengeye  gelmiş. Herkes düzene razı olmuş.
Ancak herkesi memnun edecek bir yönetici bulmakta zorlanıyorlarmış.
Düşünmüş taşınmış, oraları ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Bir heyet oluşturmuş, yaşadığı yeri uzun uzun aramışlar. Gün yetmemiş. Gece de mumları yakıp aramaya devam etmişler. Nihayet evin yerini öğrenmişler. Ne var ki, adam gelenlerin kim olduğunu, neden geldiklerini öğrenmiş, onlar kapıyı çalmadan önce evi terk etmiş. Çıkarken de kapıya şu notu bırakmış:
“Bir yerde dürüst adam mumla aranır olmuşsa, her şey için çok geç demektir...”

AYGÜN

Suriye’de kaçırılan foto muhabiri arkadaşımız Bünyamin Aygün’den 40 gündür haber alınamıyor. Geçenlerde bu sütunda  iktidarın Bünyamin’in bulunması için çaba gösterdiğini sanmıyoruz demiştik. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç iki gün önceki basın toplantısında bizi doğruladı:
- Kimin elinde olduğunu şu ana kadar tespit edemedik...
Daha bunu bile tespit edemediyseniz iadesi için de bir şey yapmamışsınız, demektir.
Bünyamin’in İslamcı örgütlerin elinde olduğu haberleri geliyor. Onlara silah gönderen iktidar bir zahmet Bünyamin’i sormuyor mu?
Arınç CHP milletvekillerine çağrı yapıyor:
- Esad ile görüşüp yan yana fotoğraf çektirdikten sonra bir arkadaşımızı getirmişlerdi. Bünyamin’in kurtarılması için de elinizden geleni yapın.
İktidarın gösterdiği çabanın ciddiyeti bu kadar...
AKP’liler “Yolsuzluk bahanesiyle iktidar değiştirilmek isteniyor” diyor.
Banka soyarken yakalanan hırsızların
“Hırsızlık bahanesiyle bizi hapse atmak istiyorlar” diye ağlaması yakındır.



 ..