31 Ekim 2017 Salı

Yağma Cumhuriyet,




 Yağma Cumhuriyet,


Melih Aşık:


​Yaşadığımız dönemde doğa yağmalandı, şehirler yağmalandı, hazine yağmalandı, sanayi tesisleri yağmalandı.. Yetmedi... Cumhuriyet’in kendisi yağmalandı... Cumhuriyet değerleri ve devrimleri adım adım ortadan kaldırılıyor.


Oysa Cumhuriyet bir mucizedir. Yıkılmış bir imparatorluğun enkazından yepyeni bir devlet oluşturmanın adıdır. Çağdaş dünyaya atılan imzadır.


Bugün yaşamımızda ne varsa Cumhuriyet’in eseridir. Cumhuriyet Atatürk’ün tek başına geliştirdiği projedir. Atatürk olmasa Cumhuriyet olmayacaktı.
Buna rağmen Cumhuriyet yıkıcıları Atatürk’e saldırıp duruyor.
Şeriatçılar Atatürk’e ve Cumhuriyet’e neden düşmandır?
Gelin yanıtı rahmetli hukukçu Şakir Keçeli’nin “Şeriat Nedir” adlı kitabından verelim...


“Şeriatçılar 1923 devrimi ile devlete egemen olma haklarını yitirmişlerdir. Bu hak, yani egemenlik hakkı onu Tanrı adına kullananlardan zorla alınmış ve halka yani ulusa verilmiştir. Saltanat ve hilafetin bir daha dirilmemesi için de köklü önlemler alınmış, adına Atatürk Devrimleri denilen devrimler gerçekleştirilmiştir. İslam’ın siyasallaşmasını isteyenlerin gerçek amacı yitirilen saltanatın yeniden diriltilmesi, elden kaçırılan buyurma yani egemenlik hakkının halkın elinden geri alınmasıdır...”Halk bu kavganın ne kadar farkında? Mesele işte orada...

Tarih yenileniyor!

Başbakanlık yeni Cumhuriyet tarihi kitabı hazırlıyormuş.. Acar muhabirimiz Gökhan Karakaş’ın haberi bizim gazetede şöyle yer aldı:


“... Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM), Cumhuriyet tarihini en kapsamlı şekilde anlatan bir eser hazırlıyor”


14 kişilik akademik kurul (kimlerden kurulacağı açıklanmıyor) 2018’in başında çalışmaya başlayacakmış... Eserde, 3. Selim dönemine kadar inilecekmiş! Nizam-ı Cedîd, 2. Mahmud, Tanzimat dönemi de yer alacakmış...


Görüldüğü gibi, kurul çalışmadan kitabın ana hatları belirlenmiş bile! Zaten mevcut iktidara bağlı bir kuruluşun objektif bir tarih kitabı hazırlayacağına kim inanır?

ÖDE


Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu rakam veriyor... 2015 eylül ayında Türkiye’den Yunan adalarına günlük geçen göçmen sayısı 7 bin 500 civarındayken bu rakam günde 50’ye düşmüş. Anlaşmaya harfiyen uyuyormuşuz. Ama Avrupa Birliği (AB) 2016 yılında 3 milyar euro ödemesi gerekirken bugüne kadar sadece 880 milyon euro ödemiş...


Peki, biz hâlâ neden anlaşmaya uyuyoruz? Neden karşı taraf borcunu ödemediği takdirde anlaşmaya uymayacağımızı açıklamıyoruz? Dış politikada marifet yabancı ülkelere atıp tutmak mıdır, yoksa halkın çıkarlarını savunmak mı? Yazık bu halka...

10.5 milyar dolarlık şehir hastaneleri yatırımı için devlet 30 milyar dolar kira ödeyecekmiş. Geçmediğimiz köprüler yetmedi, geçirmediğimiz hastalıkların parasını da ödeyeceğiz. G.E

YÜREK


Eduardo Galeano’nun “Hikâye Avcısı” adlı kitabı SEL yayıncılıktan çıktı...
Latin Amerika’nın en ünlü kalemlerinden biri olan Uruguaylı yazar Galeano’nun (1940 - 2015) “Ve günler yürümeye başladı” ve “Yürüyen Kelimeler” adlı eserleri de ünlüdür.

Yürümek fiiline özel bir önem atfeden yazar kendine Türk dilinden de destek buluyor.
Hikâye Avcısı kitabında (S. 209) şöyle diyor:


“Sözcükler nabız atışı ritminde yürüyor. Bugünlerde tamamen bir tesadüf eseri, Türkçede ‘yürümek’ ve ‘yürek’ sözcüklerinin aynı kökten geldiğini öğrendim”


BİZDEN NOT: Bizim bazı dilciler yürümek’in yürek’ten geldiğini tahmin ederler ama kesin değildir...

ŞARAP


Meral Akşener'in başkanlığında kurulan "İyi Parti" hakkında her kafadan bir ses çıkıyor... Kimi iyi diyor kimi kötü... Kimi adını beğenmiyor, kimi amblemini... Bizim kerameti kendinden menkul "analist gazeteciler" sabırsız... Her biri iyi veya kötü teşhis koyma çabasında...


Bizim tespitimiz mi?

Adamın birinin önüne iki kadeh şarap koymuşlar. Bak bakalım hangisi kötü, demişler.

Adam birinci kadehi içtikten sonra:
- Bu daha kötü, demiş...
- İyi ama daha öteki kadehi içmedin...
- Gerek yok, demiş, hiçbir şarap bundan kötü olamaz...
Bizim tespitimiz de odur ki... Bu yeni parti öteki 4 partiden daha kötü olamaz...

Casuslar serbest!


Tutuklanırken ne casuslukları, ne ajanlıkları ne de hainlikleri kalmıştı. Yandaş medya daha ilk günden kararını vermiş, belli merkezden sızdırılan yalan yanlış haberleri, allayıp pullamayı da ihmal etmeyerek okurlarına dehşetengiz senaryolarla duyurmuştu olayı.


Büyükada'daki bir otelde gizli! toplantı yaparken derdest edilip Ağustos'tan bu yana hapiste tutulan Türk ve yabancı uyruklu aktivistler ilk duruşmada tahliye edildi. Alman Der Spiegel dergisinin iddiasına göre tahliye eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in Merkel'in bilgisi dahilinde Ankara'ya gizlice gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüp anlaşması sonucu oldu.


Bilindiği üzere bu tür davalarda mahkemelerimiz tahliye kararı verdiklerinde genellikle sanıklar için yurtdışına çıkış yasağı koyarlar. Bu kez öyle olmadı, yurtdışı yasağı konmadığı için tahliye edilen sanıklardan Alman uyruklu Peter Steudtner ile İsveç uyruklu Ali Gharavi hemen ülkelerine döndüler. Bu da, davanın onlar için artık bittiği, yargılama sonunda ceza alsalar bile o cezanın uygulanamayacağı anlamına geliyor.

Artık

" Bizim Yargı bağımsızdır " ve " Hiç bir baskıya boyun eğmeyiz " sözlerinin hiç bir değeri kalmadı. Çağdaş devletin temel ilkelerini yok ettik, ülkeyi güvenilmez bir kabile haline getirdik... Aferin bize...


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder