Köktendinci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Köktendinci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ekim 2020 Salı

DİNDE SİYASAL İSLAM TEKELİ., BÖLÜM 1

DİNDE SİYASAL İSLAM TEKELİ., BÖLÜM 1


Nur Serter,Dinde Siyasal İslam Tekeli,İnanç Sistemleri,İlkeler,

Din Toplumu Neden Etkiliyor?
DİNDE SİYASAL İSLAM TEKELİ
Nur Serter

Önsöz

Su, Kaynağından temiz ve arınmış çıkar... İleriye doğru, çağlayarak akar...  Akan suyu, kaynağına döndürmek isterseniz, onu bulandırmış olursunuz. 

Çünkü o, bir başka su kaynağına ulaşmak, onunla birleşmek,büyümek ve yeni niteliklerle bezenmek için çağıldamaktadır. Geçtiği yerlere yaşam götürür, canlılık verir. Ancak hep ileriye doğru akar... Zamanla eş güdümlü...
   Suları bulandırmadan hayat vericiliğini korumak, onların hep yararlı kalmalarına hizmet etmektir. Sular bulanmasın ki, yeni kuşaklar da onlardan yararlanabilsin. Tıpkı inanç sistemleri gibi...

   Din, insanoğlunun en kutsal ihtiyaçlarından biri... Amacı insanlığa yol göster mek... Yani kısacası amacı insan. Tarih boyu nice sınırlar aşmış, nice ülkeler görmüş, nice kültürler arasında akmış, tıpkı berrak bir su gibi. Geçtiği yerleri değiştirmiş... İklimine, bitki örtüsüne, toprağına, geçtiği yerlerdeki doğanın özelliklerine göre farklı çiçekler açmış, farklı meyvalar yetişmiş dallarda... İnsanlar inanmışlar, huzur dolmuş, mutlu olmuşlar...

Zora gelmeden, gönülden inanıp, bağlanmışlar...Asırlar boyu saygı ve sevgi ile onda Yüce Yaratıcılarını bulmuşlar. Ama hep ileriye doğru aktığı için...

Birileri çıkıp da bu güçlü pınarı ilk kaynağına çevirmeye; geri akıtmaya, o ilk kaynağın yanındaki bitki örtüsünü, orada yetişen meyvaları suyun ulaştığı uzak diyarlarda da yetiştirmeye kalkana dek... O zaman su, boşa harcanır olmuş... Dallarda meyva vermeyi bekleyen ağaçlar, açmaya hazır çiçekler kuruyup solmuş...

İslamiyet en güzel meyvalarını Anadolu toprağında vermiş, en nadide
çiçekler bu topraklarda yeşermiş, gönüllere huzur veren, kardeşlik,
birlik türküleri Türk-İslam kültürünün sentezi ile bütünlenerek asırlar
boyu Anadolu'nun dağlarında nağmelenmiştir. Ta ki siyasal islam,
dostluk türkülerini cihad şarkılarıyla susturana dek...

Bu çatışma aslında siyasi bir kavgadır. Laik Müslüman Türkiye'nin din ile değil, siyasi islamla çatışmasıdır yaşanan...Bu, suları geriye akıtanların, siyasal yaşama dinin egemen olmasını bekleyenlerin, yüzyıllık bir geçmişe umursamaz kalıp, siyasi iktidarı din adına kullanmayı isteyenlerin kavgasıdır. Dini insan için değil, insanı din için kulananların cihadıdır. 
Türkiye'nin ekonomik istikrarsızlığından yararlanarak masum ve inançlı kitleleri siyasi ihtiraslarına alet etmek isteyenlerin uğraşıdır.

Çağdaşlığa dur diyen, Türkiye'nin 73 yıllık kazanımlarına sırt çevirenlerin
din adına her yetkiyi kendilerine vehmedenlerin mücadelesidir. Türk insanı elbetki bunun ardındaki karanlık gerçeği görecek, Allah adına hüküm vermekte kendilerini yetkili sananlara, birlik ve kardeşliği dinamitleyenlere gereken cevabı verecektir.

Ancak bu cevap, Türk halkının demokrasi sandığı ile vereceği bir cevap
olmalıdır. Özgürlüğün ve demokrasinin tadını tatmış, çok sesliliğe alışmış bir milletin, anti-demokratik bir din devleti yönünde, bunun bilincinde olarak tercih kullanması beklenemez. Yeter ki aldatılmasın.

Elinizdeki kitap, Türkiye'de Siyasal İslamın yapılanması, amaçları ve
yöntemleri konusunda, kendi kaynaklarından derlenmiş bilgilerle Siyasal İslamcı Hareketin perdeli yüzünü tanıtmayı amaçlamaktadır. Karar elbette okuyana aittir. Ancak kitabın yazılması sırasında özellikle İslamcı yazar ve yayın organlarına atıf yapılmaya özen gösterilmiş, kişisel yorumlar, İslamcı kaynaklardan, kuşkuya yer bırakmayacak bir titizlikle desteklenerek okuyucuya aktarılmıştır. Yararlanılan temel kaynakların büyük kısmı İslami Bilimler konusunda saygı değer yazarların eserleridir.

Bu kitapta amaçlanan, Türkiye'de İslam adına konuşmayı sadece kendi hakkı
olarak kabul eden ve halkı yanlışa yönlendiren sayıca küçük ancak çıkarılan
huzursuzlukların boyutu bakımından büyük bir radikal İslamcı kesimin
görüşlerine dikkati çekmek ve zaman zaman bu kesimin İslamı temsil etmediğini
söyledikleri halde suskunluğu seçerek onlara gizli destek verenlerin siyasal
beklentilerine karşı kamuoyunu uyarmaktır.

Türkiye, Siyasal İslam krizini aşacak kadar güçlü bir ülkedir. Bu kriz,
halkın bilinçlenmesi ile aşıldığında, demokratikleşme süreci önündeki
tüm engeller de kalkmış olacaktır.

1 Din-Toplum-Siyaset

Dinin toplum üzerindeki tartışılmaz etkisini analiz edebilmek için insanın doğası ile ilgili bazı temel ihtiyaçları incelemek gerekir.
Bu temel ihtiyaçlar iki ana gruba ayrılmaktadır.

A. Yaşama İçgüdüsü

İnsan, tüm canlılar gibi temel bir içgüdü olan yaşama içgüdüsü ile dünyaya gelir. Ancak diğer canlılardan farklı olarak akıl ve düşünce yeteneğine sahip olması, bu içgüdüyü şuurla kullanmasına yol açar. Yaşama içgüdüsünün insandaki en belirgin göstergesi ölüme karşı olan korkuları ve bu korkuların hareketlendirdiği direncidir.
O halde insan, dünya yaşamının sınırlı olduğunun bilincinde olan ve bu sınırlılığın korkusu ile yaşayan bir varlıktır.

Din, sınırlı dünya yaşamına karşılık, ebedi ve sonsuz bir ruhsal yaşam vaad eden bir öğretidir. Yaşama içgüdüsünün doğal bir sonucu olarak insanoğlu, ebedi bir ruhsal yaşam vaadi karşısında korkularını yenebilmekte ve farklı bir mekan ve biçimde de olsa, sonsuz yaşamı vaad eden dinde teselli bulabilmektedir. Kaldi ki vaad edilen sonsuz yaşam modeli, madde dünyasının şartları ile de kısıtlanmış değildir. Dünya yaşamındaki tüm maddi ve manevi tatminsizliklere karşın, ebedi yaşam iyi kullara sadece ruh huzurunu değil, her türlü ihtiyacını kolayca elde edebileceği, hatta hiç çalışmadan elde edebileceği bir bolluk ortamını da vaad etmektedir.

Dünyada yoksul ya da sağlıksız bir yaşam süren bireyin, öbür dünyada hep
özlemini çektiği bolluğa, huzura kavuşma şansına ve umuduna sahip olması,
insanı hiç de küçümsenmeyecek ölçüde etkileyen bir yaklaşımdır.

Bir diğer önemli konu ise, insanın doğa yasaları karşısındaki çaresizliği ve sınırlı korunma kapasitesi ile ilgilidir. Bilim ve teknikte kaydedilen gelişmeler, insanın ortalama yaşam süresini uzatmış, daha sağlıklı yaşama imkanlarını geliştirmiş, insanı çeşitli doğal tehlikelere karşı önemli ölçüde korumaya almıştır. Ancak yaşama içgüdüsü ile dünyaya gelen insanın asla karşı koyamayacağı doğa yasalarının önünü almak mümkün olamamıştır. İnsan doğar, yaşlanır ve ölür. Yaşlanmayı geciktirmek bilimle bir ölçüde sağlanabilse de tümüyle engellemek mümkün değildir. Bazı hastalıkların tedavileri bulunmuş olsa da, yeni
hastalıklarla kitleler acı çekmekte ve ölmektedir. Doğal afetleri önceden
belirleyebilmek mümkün olmadığı için, fazla bir önlem alınamamaktadır.
Bütün bunlar, insanı kendi gücü dışında koruyucu bir güce yöneltmektedir.
İnsanın yaşama içgüdüsünün sonucu olan korunma ve sığınma isteği ise dinin
aracılığı ile Tanrı'dır. Çünkü din, Tanrının insandan istediklerini insana
ileten bir aracı kurum olduğu iddiası ile ortaya çıkmış ve kendisine
inananlara Tanrı'nın koruyuculuğunu vaad ederek, insanın en büyük ihtiyacına
cevap vermiştir.

İnsanoğlunun bir diğer zayıf yönü ise, bilgisinin zaman ve mekanla sınırlı
oluşudur. Bilimdeki gelişmeler günümüzde bilgi ufkunun gelişimine büyük
katkıda bulunmuştur. Ancak bilimin buldukları, bilinecek olanın sonsuzluğunu 
daha da açık biçimde ortaya koymaktadır. Dinler ise, insanlığın ulaşabildiği zaman ve mekan ötesi konularla ilgili aktarımlarda bulunmaktadırlar. Özellikle melekler, cinler, şeytan, varoluş gibi konular, tamamen inanç ile kabul edilmesi mümkün olan aktarımlardır. İnsan için bilgi, zamanla sınırlıdır. Oysa dinler, gelecekle ilgili konularda da bilgi vererek, insanın en büyük zaafı olan geleceği öğrenme arzusuna hitap etmektedirler. Böylece insan herşeyi bilen, geçmişin, geleceğin mutlak hakimi olan Tanrı'nın sözleri olarak kabul ettiği dine bağlanmaktadır.
Din, bireyin kimlik kazanması açısından da önemlidir. Bir inanç grubunun
ferdi olmak ve bu uğurda mücadeleye girmek, prestij ve üstünlük
kazandırıcı bir ayrıcalıktır. 

Özellikle kutsal kitaplarda inananların ölüm sonrası ruhsal yaşamda cennet vaad edilenlerden olması, onları diğer insanlara karşı üstün ve seçilmiş konumuna sokmaktadır. Çeşitli maddi ve manevi tatminsizlikler içinde yaşayan insan, dine inanarak ayrıcalıklı bir statü ve dinsel bir kimlik kazanırken, hem ruhsal doyuma, hem de güce ulaşmaktadır.

B. İktidar Güdüsü

Böylece herşeyi gören ve bilen, tüm varlık aleminin yaratıcısı olan, koruyan, esirgeyen Tanrı'nın emir ve buyruklarını insana ilettiği kabul edilen din, hem dünyadaki hem de dünya dışındaki yaşamı belirlemede temel etken olmaktadır. 

Bu kabulün doğal sonucu ise, dinin buyruklarına ve Tanrı'nın elçisine kayıtsız şartsız tabi olmaktır.

Dinlerin amacı homojen inanç toplulukları yaratmak ve dine inananların sayısını artırmaktır. Dolayısıyla tüm dinler yayılmacı bir yol izlemişlerdir. Yayılmacılık ise diğer inanç grupları ile çatışmayı kaçınılmaz kılmıştır.

Yayılmacılık, beraberinde siyasal ve ekonomik gücü de getirmiştir.

Yeni fethedilen topraklarla birlikte, iktidar gücünü belirleyen iki ana unsur olan servet ve insan sayısı artmıştır. Böylece dinler, kendilerine inanan topluluklara ekonomik ve siyasal güç vaadeden öğretiler olmuşlardır.

Zaman içinde inanç mücadeleleri iktidardan pay alma savaşına dönüşmüş ve bu pay, dini toplumun tüm üyelerinin iktidar olma güdüsünü tatminde önemli
rol oynamıştır.


***




10 Ocak 2016 Pazar

Acaba Hangi A. Gül Cumhurbaşkanı olacak ?






Acaba Hangi A. Gül Cumhurbaşkanı olacak ?



Erol MANİSALI 
17 Ağustos, 2007



- 1997 yılına kadar Batı sömürgeciliğine karşı çıkarak ABD ve AB'nin Türkiye'ye karşı izledikleri dayatmacı politikalarını suratlarına vuran Gül mü?

Yoksa Rand Corporation'ın raporlarında yer aldığı gibi, "2002 - 2007 döneminde ABD'nin sömürgeci ve işgalci politikalarının destekçisi olarak Arap ülkelerine karşı işbirliği yapan kişi mi?"...

- Mart 1995'te TBMM'de, benim görüşlerimi savunmakla yetinmeyerek, "AB bizi arka bahçedeki köpek kulübesinin içine sokuyor, buna müsaade edemeyiz" diyen siyasetçi mi?

Yoksa 17 Aralık 2004 ve 5 Ekim 2005'te AB ile yaptığı sömürgeci anlaşmalarla, köpek kulübesine Avrupa (ve Batı) ile birlikte bir çivi daha çakan "yeni yüzlü kişi mi" ?..

- Başbakan Necmettin Erbakan'ı benim ricam üzerine 20 Temmuz 1996'da Rauf Denktaş 'a destek vermek üzere KKTC'ye ite kaka getiren Gül mü?

Yoksa Denktaş'ı indirerek yerine Amerikancı M. Ali Talat 'ı getiren Dışişleri Bakanı mı?

- 1997'ye kadar ABD ve AB'nin Türkiye ve Ortadoğu'daki emperyalist eylemlerine şiddetle karşı çıkan A. Gül mü?

Yoksa dün TBMM kürsüsünde hiç korkmadan, söylediklerinin bugün 180 derece tersini uygulayan işbirlikçi insan mı?
Önceden planlanan A. Gül!..

Aydınlık dergisinin 20 Ekim 1996 tarihli yayınının başlığı şöyle: " Morton Abromowitz, Tayyip 'i Erbakan 'ın yerine hazırlıyor". Haberin kaynağı CIA'nın yan kuruluşu Rand Corporation 'ın raporu.

Raporda Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül ikilisi birlikte boy gösteriyorlar. Rapor, "Tayyip Erdoğan'ın başbakan, Abdullah Gül'ün de dışişleri bakanı yapılacaklarını" yazıyor. Rapordaki ifade işin, 2002 - 2007 döneminin ABD örgütü tarafından "daha 1996 yılında öngörüldüğünü" gösteriyor.

Ancak A. Gül'ün cumhurbaşkanlığı "henüz öngörülememiş"! Benim de çok iyi tanıdığım "eski asistanım Abdullah'ın" kendisinin de bunu rüyasında bile görmediğini tahmin edebilirim (*).

Sermaye - Köktendinci - Emperyalizm koalisyonu

Meselenin odak noktasında Batı emperyalizmi ile işbirliği yatar. Bu işbirliğine yalnızca köktendincilerin bir kısmı soyunmadılar. Eski solcular, yazarlar, sendikacılar, bürokratlar ve akademisyenlerden de sömürgecilerin cephesine geçenler oldu.

ABD ve AB emperyalizmini arkalarına alan bu çevreler kendi halkına, kendi insanına ve coğrafyasına karşı oligarşinin ve faşizmin bir parçası olmuşlardır.

Önce kendilerini satıp özelleştirmişler, daha sonra ülkenin halkını, kaynaklarını, güvenliğini, kültürünü satmaya koyulmuşlardır.
Emin Çölaşan'a gelince...

Emin Çölaşan "Son yıllarda Batı sömürgeciliğine karşı" yazanlar arasında başı çekenlerdendir. Yazdıkları, emperyalizmi ve içerdeki ortaklarını rahatsız etmekteydi.

Emperyalizme ve onların içimizdeki işbirlikçilerine karşı yazanları sindirme ve tasfiye politikasının özellikle 22 Temmuz seçimlerinden sonra artmasını bekleyenlerden biriyim.

Sermaye ve işbirlikçi köktendincilerin Batı emperyalizmi ile olan koalisyonlarında "medya" en önemli silahtır.

Şimdi şunu merak ediyorum; kimler Emin Çölaşan'ın arkasında duracak? Kimler susup görmezlikten gelecek?

İşte bütün mesele bu... Olmak ya da olmamak... Kendini satanlarla, insan gibi ayakta duranlar arasındaki hat... Gerçek kırmızı çizgi... Susanları iyi izleyelim; bunlar işbirlikçilerdir, Türkiye'yi satan örtülü faşistlerdir...



(*) "Abdullah Gül'ün Kimliğinde AKP" Avrupa'yla Derin Bağlar İçinde, sayfa 50-75, Truva, 2007.

Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.

Gazi Mustafa Kemâl Atatürk

YAZIYI GÖNDEREN,
Erkan Güçiz,

erkanguciz@gmail.com

http://www.guncelmeydan.com/pano/2000-li-yillarin-basbakanini-nasil-hazirladilar-arslan-bulut-t33147.html#p154402


..