KÖMÜR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KÖMÜR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ekim 2020 Pazar

21. YÜZYILIN ENERJİ DENKLEMİ VE TÜRKİYE. BÖLÜM 4

 21. YÜZYILIN ENERJİ DENKLEMİ VE TÜRKİYE. BÖLÜM 4


Türkiye Enerji Kaynakları, Sercan DURMUŞOĞLU,Enerji Politikaları, Küresel aktörler,Jeotermal Enerji, Nükleer Enerji, Güneş Enerjisi, Hidrolik Enerji, Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Petrol, Doğalgaz, Kömür, Rüzgâr Enerjisi, 


      Türkiye bölgesel uzantıları ile üç farklı düzlemin merkez noktasında olan bir ülke olarak bu coğrafi konumunu enerji hedefleri içerisinde oluşturduğu dış 
politikalarında kullanarak avantaj elde etme şansına sahiptir. Türkiye oluşturduğu 
dış politikalar ile açmaz ve açılımlarıyla sahip olduğu bu üç ayrı bölgenin ortak 
avantajlarını birleştirerek küresel bir enerji terminali ve gücü olma şansına sahiptir. 
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin en önemli önceliği sürdürülebilir kalkınmayı 
istikrarlı şekilde sağlamak ve artmakta olan enerji ihtiyacını en doğru çalışmalar ve dış politikalarla, bağımlılıktan kurtulmayı sağlamaya yönelik çalışmalar yaparak karşılamaktır. Türkiye konumu itibariyle, batının en doğusunda, doğunun da en batısında ve kuzey, güney eksenin tam ortasında, dünya enerji kaynaklarının yaklaşık % 70'ine sahip olan, kuzeyde Rusya, doğusunda Orta Asya ülkeleri ve güneydoğusunda Ortadoğu bölge ülkelerine komşu olan stratejik önemi muazzam bir ülkedir. İçerisinde bulunduğu coğrafyada aynı zamanda etnik, dini ve kültürel olarak etkinliğe sahip ve doğrudan bağları olan bir ülkedir. Bu coğrafya için ünlü stratejist, Zbigniew Brezinski vurguladığı ''Avrasya Bölgesi Güç Dengesi'' dünyanın geleceği ve jeostratejik dengeler ve oluşacak küresel güç dengeleri için en belirleyici faktörlerden biridir.(Brzezinski, 2012) Söylemi, son yıllar da bu coğrafyanın en hızlı büyüyen ve güçlenen devleti olarak, 21'nci yüzyılın enerji savaşında konumu ve yapısı itibariyle dikkat edilesi önemli bir konumdadır. 
Türkiye, jeopolitik konumu, tarihsel misyonu ve mevcut potansiyeli göz önüne 
alındığında büyüyen ekonomisi ile G-20 ülkeleri içerisinde olması ve beraberinde 
''Büyük Türkiye'' vizyonu ile dünyanın gelişmiş ilk 10 ülkesi içerisine girme 
hedefine ulaşmak için rasyonel ve stratejik politikalar uygulaması durumunda bu 
hedeflerine ulaşacak güce sahiptir. Türkiye, dış politika çerçevesini belirleyerek ilk 
somut adımı, 2011 yılında ''Türkiye'nin Enerji Stratejisini'' Türk Dış Politikasını 
şekillendiren AB ve NATO ile ilişkiler gibi ana konular içerisine dâhil ederek 
atmıştır. Bu bağlamda, Türkiye'nin enerji politikalarını, iki eğilim üzerinde 
incelemek mümkün olabilir. İlki enerji arz güvenliğini temini için enerji çeşitliliğini 
arttırarak ithal enerji bağımlılığında kaynak riskini minimize edecek politikalar 
oluşturarak belirlediği vizyon çerçevesinde, Doğu-Batı ve Kuzey-Güney hatları 
üstünde toplayarak enerji koridoru ve enerji merkez ülkesi hedefine ulaşmak. 
İkincisi ise, kendi mevcut enerji potansiyelini harekete geçirerek var olan fosil enerji kaynaklarını, yenilenebilir enerji kaynaklarını maksimum derecede üterime sokmak ve enerji kayıplarının önüne geçerek, enerji verimliliğini maksimum düzeye ulaştırmak hedefindedir. 

Türkiye, belirlediği hedefler doğrultusunda, enerji politikası kapsamı içerisinde 
enerji arz güvenliğini sağlamak ve jeopolitik konumunu kullanarak hedefi ''Enerji 
Koridoru ve Enerji Merkezi'' olmaktır. 21'inci yüzyılın, küresel boyutta olan enerji 
savaşında, küresel ve bölgesel aktörler ile çetin bir rekabet içerisindedir. Türkiye, 
ithal bağımlılığı gibi dezavantaj içeren sorunlara sahip olsa da, mevcut jeopolitik 
konumu ve tarihsel misyonu gereği önemli bir role ve avantaja da sahiptir. 
Dünya'nın, özellikle fosil kaynaklar olarak en önemli rezerv kaynağına sahip olan 
Orta Asya ve Ortadoğu bölgelerine yakınlığı ve ithal enerji bağımlılığı olan Avrupa 
ülkeleri içinde, köprü konumunda olması, enerji merkezi ve koridoru hedefine 
ulaşabilmesi için güçlü bir argümandır. SSCB'nin dağılmasından sonra eski 
gücünden uzak kalan Rusya, gelişen enerji kaynakları ile tekrar süper güç olmak için enerjiyi kullanmasına karşı, Türkiye hedefleri doğrultusunda, uluslararası desteği de alarak özellikle Rusya'nın bölge hâkimiyetine alternatif olabilmek için, Orta Asya Cumhuriyetleri'nin (OAC), ''engelsiz surette tasarruf edebilecekleri, enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara serbestçe ve farklı güzergâhlardan 
nakledilmesini desteklenmesi''(T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2011) düşüncesini 
benimsemiştir. 

Türkiye'nin Hazar Havzası'nın enerji kaynaklarına ulaşması ve Orta Asya ülkeleri ile ilişki kurmak istediği başta ABD ve AB tarafından desteklenmesi ile ideal bir 
durumu oluşturmuştur. Özellikle, Azerbaycan ile arasındaki ''Tek millet, İki Devlet'' söylemli ortak dış politika ile oluşan uygun zemin ile Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol (BTC) boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) doğalgaz boru hatlarının hayata geçirilmesini kolaylaştırmıştır. Böylece Türkiye'nin bölge ülkelerinin enerji 
kaynaklarının dünya pazarına sunulması için Rusya'ya alternatif olma imkânı 
tanımıştır. Bu projelerin önemi, geçmişten günümüze gelişen tarihsel süreçte 
Rusya'nın bölge etkinliğini kullanarak, Türkiye'nin izlediği bölgeye ulaşma 
politikalarının başarısızlıkla sonuçlanmasına son vermesi ve bölge ülkeleri ile enerji ticareti için ilk sıcak temasın kurulmasına imkân verdiği için çok önemlidir. 
Orta Asya enerji kaynakları için Rusya en büyük bölgesel güç olmasına rağmen 
Türkiye bu bölge için Rusya kadar Çin ile mücadele edecektir. Artan enerji talebi ile Çin, bölge ülkeleri için güçlü bir pazar konumundadır. Nitekim Türkmen gazının 
İran üzerinden istenilen şekilde temin edilememesinin en önemli nedeni başta ABD ve Avrupa ülkelerinin, İran üzerinde uyguladıkları ambargo ve izolasyon nedeni olması ve var olan kaynakların batı eksenli değil, doğu eksenli eğilim göstermesine neden olmasıdır. 

Türkiye için Orta Asya bölgesi enerji kaynaklarına ulaşma hedefinde bölge ülkeleri 
ile olan ikili ve çoklu ilişkiler, oluşturulan projelerin hayata geçebilmesi için son 
derece önemlidir. Aksi halde, başta Kazakistan petrolü, Türkmenistan doğalgaz 
kaynakları, İran örneğinde yaşandığı gibi enerji talebi büyüyen Çin, Hindistan gibi 
ülkelerin artan pazar etkisiyle eksen kayması riskine neden olabilir. Yaşanılacak 
herhangi bir eksen kayması Türkiye'nin, enerji koridoru ve enerji merkezi olma 
hedefine derin zararlar verecektir. 

Türkiye'nin, enerji ve dış politika ekseninde izlediği politika ve stratejilerinin bir 
diğer önemli kısmını Ortadoğu bölgesi oluşturmaktadır. Ortadoğu bölgesi dünyanın en zengin petrol kaynaklarının bulunduğu bölgelerden biridir. Türkiye, Ortadoğu ülkelerine yönelik politikalarını belirlerken, bölge ülkeleri ile uzlaşma içerisinde bir siyaset izleyerek özellikle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi yönünde politikalar geliştirmiştir. Son yıllarda uluslararası aktörlerin müdahaleleri ve Suriye'de var olan iç savaş bu gelişimi zorlaştırmış olmasına rağmen bölge ülkeleri ile ekonomik ilişkilerin devamı sağlanmaya çalışılmaktadır. İran ile yapılan petrol ve doğalgaz enerji ticaretinin yanı sıra Irak bölge olarak kilit rol üstlenmektedir. Yaklaşık 115 milyar varil petrol rezervi ve günlük 2 milyon varil kapasitesi olmasına karşı bu üretim kabiliyetinin % 90'nını kullanamayan Irak önemli bir yer tutmaktadır. Aynı zamanda Irak, Ortadoğu ve Arap yarımadasına açılan önemli bir kapıdır. Irak'ta, kriz zamanında yaşanılan sıkıntılar ve Hürmüz Boğazı'nın kapatılması gibi etkenlerden dolayı petrolün kuzeye doğru aktarılma perspektifi oluşmuştur. Bu durum Türkiye'nin, Kerkük boru hattı ve bölgenin diğer petrol hatları için Ceyhan'ı terminal yapma hedefi için önemli bir avantajdır. Türkiye, Kerkük petrol boru hattına paralel bir hat ile Irak doğalgazını değerlendirmek istemektedir. Ayrıca, Trans-Anadolu arasındaki boru hattı projesi de tamamlandığında Türkiye, kuzey ve güney arasındaki köprüyü büyük ölçüde tamamlamış olacaktır. 

Türkiye, 21'inci yüzyılda var olan enerji savaşında küresel ve bölgesel aktörler ile 
ikili ve çoklu ilişkilerini maksimum seviyede tutarak ''Büyük Türkiye'' olma hedefi 
doğrultusunda belirlediği enerji hedefi olan ''Enerji koridoru ve Eneri Merkezi'' 
konumunda ülke olabilmek için istikrarlı ve kararlı bir dış politika izlemek 
hedefindedir. Dünya da var olan güç savaşının enerji üzerine kuruması ve 
Türkiye'nin bu güç savaşında arzuladığı konumu ve gücü yakalayabilmek için dünya enerji savaşındaki hamleleri iyi analiz etmek çabasındadır. Elde ettiği argümanlar ile en sıhhatli dış politika eksenini oluşturmak ve özellikle küresel ve bölgesel aktörlerin güç mücadelesindeki dengeleri gözeterek kendi menfaatleri doğrultusunda başarılı olacak politikalar izlemek amacındadır. Türkiye öncelikle fosil kaynak yetersizliğini, enerji kayıpları ve yenilenebilir enerjinin üretimdeki az olan yeri gibi sorunlarına sahiptir. Bunun yanında enerjinin transferi için terör sorunu,boğazlar ve Akdeniz'de kıta sahanlığı gibi uluslararası sorunlar ile karşı karşıyadır. 21.yüzyılda verilen enerji savaşında Türkiye hedefleri çerçevesinde öncelikle belirlediği sorunları gidermek ve giderdiği sorunları ile dış politikasında güçlü ve kararlı yol izleyerek var olan enerji savaşında ''Enerji Merkezi ve Koridoru'' olarak dünyadaki konumunu güçlendirmek hedefindedir. 

3.SONUÇ 

Bu çalışma, gelişen süreç içerisinde enerjinin ülkelerin sürdürülebilir kalkınmaları ve dünya güç dengelerinde yerini alabilmesi için oluşturacağı stratejiler ve bu 
stratejiler eksenli oluşturulacak, dış politikalarının ana eksenin de enerjinin stratejik konumuna değinilmiştir. Özellikle, 21'inci yüzyılın, ana gündemi ve nedeni olan enerji kaynakları üzerinde yaşanan güç savaşında küresel ve bölgesel aktörlerin enerji politikalarına ve bu politikalar doğrultusunda Türkiye'nin enerji hedefi, geliştirdiği politikalar ve oluşturduğu enerji politikalarının komşuları ile ilişkilerine etkisinden bahsedilmiştir. Çalışmadan anlaşıldığı gibi Türkiye, enerji bağımlısı bir ülkedir. Yetersiz fosil kaynak yapısı ve enerji verimliliğinin düşük seviyelerde olması, gelişmekte olan yapısı ve sürdürülebilir kalkınmasının kapsamında, enerji ihtiyacının giderek artacağı tespit edilmiştir. Türkiye, fosil kaynak yetersizliğinin etkisini en aza indirgeyebilmek için yenilenebilir enerji kaynaklarından maksimum verim elde edebilmek amacındadır. Çıkartılan kanunlarla yerli ve yabancı yatırımcıların ilgisini çekerek iç piyasada bir enerji çeşitliliği ile yatırımları arttırmak istenmiştir. Türkiye'nin, yenilenebilir enerji potansiyeli oldukça yüksektir ve Kyoto protokolü çerçevesinde temiz enerjiye yönelişi arttırarak enerji çeşitliliğini arttırmaya çalışmaktadır. Hidroelektrik santraller, Rüzgâr santralleri ve Güneş santrallerinden elde edebileceği önemli miktarda enerji potansiyeli bulunmaktadır. 

Bu potansiyelden yararlanabilmek için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ve benzer kurumların araştırmalarını en doğru şekilde yaparak, kurulacak olan 
tesislerden maksimum verim elde etmek zorundadır. Türkiye, iç politikasında bu hedeflerde iken, enerji politikaları ekseninde ortaya koyduğu vizyon ve hedef, 
''Enerji Merkezi ve Koridoru olan Merkez Ülke'' olmaktır. 

Türkiye'nin, coğrafi konumu ve dünya enerji kaynaklarını incelendiğinde Türkiye'nin dünya fosil enerji kaynaklarının büyük bir kısmına sahip olan Ortadoğu, Orta Asya bölgelerine yakınlığı ve aynı zamanda enerji aburu Avrupa ülkeleri ile arasında merkez köprü olacak bir konumda da olduğu gerçeği ile karşılaşılmaktadır. 

Enerji bağımlılığının, dış politikalarında kısıtlayıcı bir etki yaratmasına karşı jeostratejik konumu ile bu kısıtlılığın önüne geçebilme imkânına sahiptir. Türkiye, 
dünyada verilen enerji savaşında küresel ve bölgesel aktörler ile yakın ilişki içerisindedir. ABD, Rusya ve AB arasında ki güç savaşında belirleyici rol üstlenmek ve dünyada ki konumunu güçlendirmek isteyen Türkiye, aynı zamanda bölge ülkeleri ile ikili ve çoklu ilişkiler kurarak hedeflerine ulaşmak isterken, bölgesel aktörler ile rekabet halindedir. 

ABD, Soğuk Savaş döneminden sonra yakaladığı tek süper güç konumunu kaybetmemek için içinde bulunduğumuz çok kutuplu güç sisteminde kendisine 
tehlike oluşturacak bir yapılanmanın önüne geçme hedefi içerisindedir. 
AB enerji oburu bir topluluktur. Özellikle, toplum refahının ve sürdürülebilir kalkınmanın temeline oturan enerjiye bağımlılığı AB'nin yumuşak karnıdır. İzlediği 
politikalar ile öncelikle enerji arz güvenliğini sağlamak hedefindedir. 

Rusya, SSCB'nin dağılmasından sonra 21'inci yüzyılın temel gündem maddesi olan enerji kaynaklarına sahip olması, Ortadoğu ve Orta Asya bölgelerine yakınlığı ve 
bölge ülkeleri ile olan ilişkileri ile oluşan yapısını enerji süper gücü olarak kullanarak tekrar dünya süper gücü olmak hedefindedir. 

 Türkiye, küresel güçlerin bu güç savaşı içerisinde aktif bir rol izlediğini görmekteyiz. Özellikle komşu ülkeleri ile geliştirdiği ilişkileri ve beraberinde 
oluşturduğu büyük projeler ile Doğu-Batı ve Kuzey-Güney enerji koridoru, Enerjide merkez ülke olma hedefi için güçlü adımlar atmıştır. Bir tarafı üretici kaynak ülkeler, diğer tarafı enerji oburu tüketici ülkelerle çevrili olan Türkiye, coğrafi konumunu etkin kullanarak geliştirdiği projeleri kazan-kazan politikasını 
benimseyerek hayata geçirmektedir. 

Türkiye bu süreç içerisinde en önemli avantajı olan jeopolitik konumu ve özellikle bölge ülkeleri ile olan tarihsel ve kültürel dinamiklerini harekete geçirmesi 
hedeflediği ''Büyük Türkiye'' vizyonuna ulaşmasındaki en önemli argümanıdır. 
Son olarak Türkiye, dünya siyasetini, bölgesel gelişmeleri ve özellikle dünya enerji teknolojileri ve kaynaklarını doğru analiz ederek anlamalı ve hedefleri doğrultusunda geliştirmekte olduğu konumunu, sürdürülebilir kalkınması için enerji politikalarına yansıtarak gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmanın yolunu bulmalı ve geliştirdiği teknolojileri, projeleri ve güçlü konumunu kullanarak dünyaya milli güç unsuru olarak servis etmeli ve dünya aktörleri içerisinde yerini almalıdır. 

KAYNAKÇA 

AKOVA, İsmet(2008). "Yenilenebilir Enerji Kaynakları". Nobel Yayın Dağıtım. Ankara. 
Arı Tayyar(2004), Irak, İran ve ABD: Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, Alfa Yayınları, İstanbul, 224. 
ATAMAN, A.Rüya(2007). "Türkiye'de Yenilenebilir Enerji Kaynakları". Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 
Kamu Yönetimi ve Siyaset Anabilim Dalı. Ankara. ss. 97. 
Aydoğan Metin(2003), AB'nin Neresindeyiz?: Tanzimattan Gümrük Birliğine, İstanbul, Kum Saati Yayınları, s. 170. 
BERNAL, Richard L(2002). "The Aftershock of 9/11: Implications for Globalization and World Politics". University of Miami. The Dante B. Fascell 
North-South Center. Working Paper Series. Paper No: 10. September. 
Best Antony, H.M.Hanhimaki, Joseph A. Maiolo, Kirsten E. Schulze(2006), Uluslararası Siyasi Tarih, Yayın Odası, İstanbul, : 219. 
BRZEZİNSKİ, Zbigniew(2012). "Strategic Vision: America and the Crisis of Global Power". New York Basic Books. 
Çevre ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü(2011), “Çevre ve Temiz Enerji:''Hidroelektrik”, Haz.,Özcan DALKIR ve Elif ŞEŞEN, Ankara, MRK 
Matbaacılık ve Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti., : 14. 
Çolakoglu Selçuk(2004). “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği Ve Çin”, Uluslararası İlişkiler, Cilt:1 Sayı:1, s.177. 
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi(2013), Enerji Raporu. 
EDİGER, Ş.V(2007). "Enerji Arz Güvenliği ve Ulusal Güvenlik Arasındaki İlişki". Enerji Arz Güvenliği Sempozyumu. Genel Kurmay ATASE Başkanlığı. Stratejik 
Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM). Genelkurmay Basımevi. YayınNo. 47. Ankara. 
ENERJİ ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı(2012). "Hidroelektrik Enerjisi Nedir?". 
         http://www.eie.gov.tr/yenilenebilir/h_hidrolik_nedir.aspx 
Etemoğlu, A.B. ve İşman, M.K.(2004),‟Enerji Kullanımının Teknik ve Ekonomik Analizi”, Mühendis ve Makine Od.'’, Cilt 529, s.19-23. 
European Comission (2000), Annex 1,'' Tecnical Background Document - Security of Energy Supply'' ,(Summary), Green Paper, COM (769) 
İsmail Hakkı İşcan(2002). Küresel Değişimin Getirdiği Yeni Stratejilerle Enerji Güvenliği Sorunu ve Türkiye. Avrasya Etütleri, 22: 87-117 
Pamir Necdet(2005). AB’nin Enerji Sorunsalı ve Türkiye, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt No 6, Sayı 67, Kasım. 
Karluk, R.(2002). Türkiye Ekonomisi, Beta Basın Yayım, Ankara, s.239- 255. 
SATMAN, Abdurrahman(2006). "Dünya Enerji Kaynakları". Türkiye Enerji ve Kalkınma Sempozyumu. TASAM. Nisan. UEA(2012) - World Energy Outlook. 
UĞURLU, Örgen(2006). "Türkiye'de Çevresel Güvenlik Bağlamında Sürdürülebilir Enerji Politikaları". Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalı. Ankara. 
ÜNAL, Mustafa(2011). "Rus Dış Politikasında Enerjinin Rolü ve AB Enerji Politikasına Etkisi". Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü AB ve 
Uluslararası Ekonomik İlişkiler Anabilim Dalı. Ankara. 
Vladimir Putin(2005). '' Opening Address to the Meeting of Security Council of Russia on the Role of Russia in Guaranteeing International Energy Security'', 22 December. 

***

21. YÜZYILIN ENERJİ DENKLEMİ VE TÜRKİYE. BÖLÜM 3

 21. YÜZYILIN ENERJİ DENKLEMİ VE TÜRKİYE. BÖLÜM 3


Türkiye Enerji Kaynakları, Sercan DURMUŞOĞLU,Enerji Politikaları, Küresel aktörler, Jeotermal Enerji, Nükleer Enerji, Güneş Enerjisi, Hidrolik Enerji, Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Petrol, Doğalgaz, Kömür, Rüzgâr Enerjisi, 

2.3. Rusya'nın Enerji Politikaları 

SSCB'nin dağılmasının ardından yenidünya düzeni oluşmaya başlasa da Rusya, 
SSCB'nin dünya ya mirası olarak kalmıştır. Rusya, Aralık 2005'teki Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısında kendine ''enerji süper gücü'' olma hedefi koymuş tur ve V. Putin tarafından dünya kamuoyuna resmen ilan edilmiştir.(Putin, 2005) Rusya, süper güç olma hedefleri doğrultusunda ülke politikasını ve bu eksen çerçevesinde dış politikasını özellikle V. Putin iktidara gelmesi ile birlikte enerji kaynakları üzerine kurgulamış, enerji konusunda büyük atılımlar ve yatırımlar yaparak Gazprom'u dünya şirketi haline getirmiştir. 

Rusya, özellikle kendi kaynaklarını ve dünya enerji kaynaklarının büyük bir kısmına sahip olan Ortadoğu ve Orta Asya bölgelerindeki hâkimiyetini muhafaza ederek ağırlıkla Orta Asya enerji kaynaklarını dünya pazarına kendi üzerinden ulaştırmak istemektedir. Rusya'nın bölgeye yönelik dış politikasının temel hedefi istikrar, sınır güvenliği ve işbirliği olmuştur.(Çolakoğlu, 2004) Rusya'nın enerjiye ve enerji güvenliği üzerine olan politikalara vermiş olduğu ağırlık bu politikaların doğru kullanılmasıyla elde edilecek siyasi ve ekonomik güç ile tekrar süper güç olma yolunda şansını ve ihtimalini arttırmaktadır. Bu nedenle, Rusya'nın enerjiye ve enerji güvenliği üzerine olan politikalara vermiş olduğu ağırlık bu politikaların doğru kullanılmasıyla elde edilecek siyasi ve ekonomik güç ile tekrar süper güç olma yolunda şansını ve ihtimalini arttırmaktadır.(Unal, 2011) 

Rusya'nın yapısını incelediğimiz zaman gelişiminde ve dış politikasın da enerjinin 
kapladığı hacmi tahmin etmek zor olmayacaktır. Rusya'nın geçmişten günümüze 
gelen tarihsel misyonu ve sahip olduğu enerji potansiyeli nedeniyle dünyada ve 
bulunduğu bölgede stratejik bir güçtür. Bu stratejik konumunu güçlendirmek ve 
21.yüzyılda yaşanan enerji savaşı içerisinde enerji güvenliğini sağlamak için daha 
devletçi politikalar izlemektedir. Bu politikalar özellikle doğalgaz üretimi ve boru 
hatlarıyla dağıtımı, sektöründeki üstünlüğünü koruması anlamına gelmektedir.(Ediger, 2007) 

Rusya'nın izlediği sert ve devletçi politikalar AB ve ABD gibi diğer küresel 
rakiplerini rahatsız etmektedir. AB'nin Rusya'ya alternatif üretme çabasına, Rusya 
''böl ve yönet'' stratejisi ile karşılık vermektedir. Birlik üyeleri ile ikili şekilde enerji anlaşmaları yapan Rusya, Birliğin bütünsel etkisini kırmak ve kendisine olan bağlılığını arttırmak istemektedir. Kuzey Akım projesi ile Almanya'ya doğalgaz akışı sağlaması ve bunu ikili anlaşma eşliğinde yapması ve Bulgaristan ve Yunanistan ile Güney Akım projesi yapması, uyguladığı bu strateji üzerinde önemli birer örnektir. Ayrıca SSCB'nin dağılması ile bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya bölge ülkeleri ile direk temas halinde olarak hâkimiyetini sürdürmek istemektedir. 

Bölge ülkelerinin dünya pazarına açılan kapısı olmak ve böylelikle Orta Asya 
bölgesinin enerji güzergâhını ve kaynak hâkimiyetini elinde bulundurmak 
istemektedir. 11 Eylül olayları ile Amerika'nın Afganistan'a yerleşmesi ve son 
yıllarda Türkiye'nin bölgeye olan ilgisi ve geliştirdiği politikaları hayata geçirmesi 
Rusya'nın bölge hâkimiyetine zarar vermiştir. Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan 
temelli oluşturulan Bakü-Tiflis-Ceyhan(BTC) petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-
Erzurum(BTE) doğalgaz boru hattı, Rusya'nın bölge üzerindeki hâkimiyetine zarar 
veren önemli gelişmelerdir. BTC' ye Kazakistan'ın da katılması ve petrol aktarması bölgede gelişen yeni siyasi hareketliliğin belirtisidir. Bölge ülkeleri Rusya dışında alternatifleri değerlendirerek tam bağımsızlık için adım atmaktadır lar. Rusya, tüm yaşananlara rağmen bölgenin en önemli gücü olmaya devam etmektedir. Özellikle Nabucco projesinin hayata geçirilmesini engelleme çabaları ve Orta Asya bölgesi için AB, Türkiye ve ABD ile verdiği rekabette Çin ve İran odaklı strateji izlemesi güçlü bir stratejik hamledir. Rusya'nın, Güney Osetya'yı işgal etmesi, Kırım'ın işgali gibi sıcak çatışma ortamları yaratmasının temelinde bölge üzerindeki enerji savaşında hâkim güç olduğunu göstermek istemesidir. 
Ortadoğu ve İran, Rusya için çok önemli konumdadır. İran'daki nükleer program 
içerisinde aktif yer alması, İran üzerindeki ambargo zamanında İran ile arasındaki 
iyi ikili ilişkileri koruması, Rusya'yı bölgede etkin kılan nedenlerden biridir. Bu 
nedenle, İran enerji kaynaklarının batıya aktarımı konusunda batı ile ilişkileri iyi ve batının kontrolünde bir İran oluşumunu asla istememektedir. Ayrıca Rusya'nın son olarak Ortadoğu bölgesinde ABD öncülüğünde AB ve Türkiye'nin etki alanının 
gelişmesini kendisinin ülke menfaatlerine ters düştüğünden hareketle bölgede silahlı bir müdahale ile taraf olması yaşanılan enerji savaşında gerilimin bir hayli artmasına neden olmuştur. ABD, AB'nin Rusya üzerinde uyguladığı yaptırımlar karşısında ekonomik olarak zorlanmasına karşın Rusya'nın, Çin ile yapmış olduğu uzun süreli enerji anlaşması ise bir nebze nefes almasını sağlamıştır. Çin ile izlenen bu stratejik yakınlaşma ileride Rusya ve Çin arasında güçlü bir ikili rekabet oluşmasına zemin hazırlama riskini barındırmaktadır. Rusya'nın yaşadığı ambargoyu kendine fırsat bilen Çin hem artan enerji talebini daha ekonomik karşılama imkânı bulmuş hem de Rusya ile kurduğu stratejik ortaklık ile Orta Asya bölgesine yakınlaşmıştır. 

Rusya yaşadığı ekonomik sıkıntılara rağmen askeri ve mevcut kaynak gücü ile 
21.yüzyılın enerji savaşında üstün yanları olan güçlü bir aktör gözükmektedir. Fakat ekonomisinin yarısından fazlasının enerji kaynaklarının gelirlerine bağlı olması, alt yapı verimsizliği zayıf tarafları olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bunlara rağmen Rusya, 21. yüzyılın yaşadığı enerji savaşında gerek bölgeye yakınlığı gerek mevcut gücü gerekse tarihsel bütünlüğü göze alındığında en önemli küresel aktörlerden biri olarak daima yaşanan enerji savaşının içerisinde güçlü bir aktör olarak bulunacaktır. 

2.4. Çin'in Enerji Politikaları 

Çin, enerji tüketiminde ABD'den sonra gelen ve son yıllarda ortalama %9-11 
büyüme hızı ile dünya denkleminde etkin rol alma kabiliyetinde olan güçlü ülkedir. 
Çin, 1979 yılından itibaren ekonomik büyümeye önem vermiş ve bunun içinde 
kurduğu ekonomik bağlarla savaş ve çatışmalardan kaçınarak ''Barışçıl Kalkınma'' 
stratejisi çerçevesince bir dış politika oluşturmuştur. Ekonomik kalkınma ve askeri 
gücüyle ve barışçıl stratejisi sayesinde bölgede hızla büyüyerek ve küresel denklem içerisinde hâkimiyet kurma eğilimi içerisindedir. Bu anlamda, Kafkasya ve Orta Asya bölgesindeki yatırımları ile dikkat çekmektedir. 
Çin, özellikle enerji arzı noktasında rezervlerini doğru kullanma eğiliminde 
olmuştur. Buna rağmen artan yurtiçi enerji talebi karşılamakta zorlanan Çin, 2035 yılında enerji ithalatının %70'in üstüne çıkacağı düşünülmektedir. Sera gazı 
problemlerine rağmen en büyük rezerv kaynağı olan kömür santralleri ile enerji 
arzını iç dinamikleri ile sağlamaya çalışırken, bölgede yaptığı yatırımlarla 
büyümesine ve enerji arzı noktasında ihtiyaçlarını karşılama çabasındadır. Çin, 
1990'lı yıllarda başlayan enerji sektöründeki özelleştirmeye dayalı yapılandırma 
çalışmalarını başlarken, 1998'den itibaren de petrolde devlet kontrolünü 
güçlendirmeye çalışmaları yapmıştır. Orta Asya ve Ortadoğu bölgelerinde Rusya ve ABD ile çatışmaktan uzak bir siyaset izleyen Çin, bölgede Batı ve Rus şirketlerinin verimli görmedikleri bölgelere devlet destekli firmalarını sokarak yayılma politikası uygulamıştır. 

Çin'in bu politikaları yakın vade de bir tehlike gözükmese de uzun vade de Türkiye, Rusya ve İran'ın Orta Asya bölgesi için en çetin rakip olarak, tehlikeli boyutlara gelecek bir rekabetin ana unsuru olacaktır. ABD'nin, İran'a uyguladığı ekonomik ambargo karşısında ılımlı bir politika izleyen Çin, ABD'yi karşısına almadan İran ve Rusya yanlısı bir politika izleyerek, İran ile petrol karşılığında teknoloji, mühendislik hizmetleri, silah ticareti gibi ticaret yollarını ilerletip İran'dan enerji temin etmektedir. Çin izlediği u barışçıl siyaset ile hem Ortadoğu hem de Orta Asya enerji pazarlarına güçlü ve rahat şekilde giriş yapma şansına sahip olmuştur. ABD'nin, Rusya üzerinde kurduğu ambargodan yararlanan Çin, 40 yıllık süre ile 30 milyar m³'lük anlaşması ile Rusya'yı rahatlatırken, kendine de sürekli bir enerji akışı anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma ile Orta Asya pazarına önemi bir etki yapan Çin bölge enerji kaynaklarının eksen kayması içinde alternatif oluşturmuştur. 

AB ve ABD'nin uyguladığı yaptırımlara karşı, Çin'in bu yapmış olduğu anlaşma bir 
bakıma da dünya aktörlerine meydan okuma anlamını ve varoluşunu dile getirmek olarak algılanabilir. Çin'in küresel güç olma ve sürekliliğini sağlamada belirlediği barışçıl ve yumuşak dış politikası ile bölgedeki hâkimiyet alanını genişletmesinin yanı sıra büyümenin getirdiği riskliliği verimliliğe dönüştürerek minimize edebilmesi ve içyapısındaki düzensizlik ve dengesizliği çözümleme yeteneği büyüme ve küresel aktör olan, Çin'in gizli sırrı olarak ayrıca analiz edilmesi gereken bir özelliğidir. Çin var olan dinamik gücü ve izlediği politikalar ekseninde 21.yüzyılın enerji savaşında dikkatle izlenmesi gereken bir aktördür. 

2.5. Türkiye'nin Enerji Politikaları 

 Türkiye mevcut enerji kaynakları göz önüne alındığında kendi kendine yetebilen bir ülke değildir. Ayrıca hızla artan enerji ihtiyacını karşılamak durumundadır. Türkiye, enerji kaynakları adına kısıtlı olmasına karşı, jeopolitik konumu ve gelişen teknoloji, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımı ile bunu en asgari koşullara indirme şansı bulunan bir ülkedir. Fakat Türkiye'nin çok uzun yıllara dayanan bir enerji stratejisi yoktur. Uzun yıllara dayanan Soğuk Savaşın, ideolojik kutuplaşması veya 1980-1988 yılları arasında süren İran-Irak savaşı gibi dış etkenlerin yanında, 1970 ve 1980'ler süresince kırılgan bir iktisadi yapısının olması, iç etkenler, uzun yıllar boyunca geniş çaplı ve uzun soluklu bir enerji politikasının geliştirilememesin de önemli sebeplerdendir. Özellikle dünya enerji rezervlerinin büyük bir kısmına sahip komşu ülkeler ve bölge ülkeleri ile kurulamayan ilişkiler bugün oluşturulmak istenen dış politika ve ticaret için dezavantaj olarak gözükmektedir. 

Türkiye'nin, son yıllarda izlediği ''komşularla sıfır sorun'' politikası ve istikrarlı 
büyüyen ekonomik ve siyasi yapıya sahip olan bir ülke olması transit potansiyelini 
ve ticari yatırımlar için uygunluğunu ön plana çıkartmaktadır. Ayrıca tüketici 
konumundaki ülkelerin enerji ihtiyacı kadar üretici olan ülkelerinde pazar ve tüketici ihtiyacı söz konusu olduğu enerji denkleminde hem kendi pazarı hem de Avrupa pazarına açılan güvenli ve ekonomik güzergâh oluşu önemli bir avantaj 
oluşturmaktadır. Sahip olduğu bu avantajlı potansiyeli ile Türkiye, jeostratejik 
konumu ile bir enerji koridoru olarak kullanmaya çalışmaktadır. İzlediği doğru dış 
politikalar, ikili ve çoklu enerji anlaşmaları ile enerji çeşitliliğini sağlayarak enerji 
arz güvenliğini temin etmek istemektedir. 

Türkiye'nin hedeflediği ''Büyük Türkiye'' vizyonu içerisinde ki enerji politikasının 
hedefi ''Enerji Merkezi ve Koridoru'' olarak açıklaması ve bunun içinde coğrafi 
konumunu avantaj olarak ön plana çıkarması mevcut konjonktür içerisinde doğru bir eğilimdir. Bu jeostratejik konumu ve enerji hedefi içerisinde Balkanlar, Orta Asya ve Ortadoğu bölgelerinin Türkiye'nin enerji politikaları için içerdiği anlamları şu şekilde özetleyebiliriz. 

Balkanlar; Türkiye'nin dış politikası içerisinde geliştirdiği enerji politikasının en 
önemli sütunlarından bir tanesidir. Şöyle ki, Enerji üretimi, enerjinin taşınması gibi etkenlerin ekseninde ülkelerin yaşamış olduğu en büyük sorun olan pazar sorunun sonlanabilmesi için var olan en önemli pazar olan Avrupa ülkelerine açılan kapıdır. 
Ortadoğu; Siyasi dengesizliklerin yanı sıra Ortadoğu, küresel güçlerin enerji 
savaşlarına adres olmuş en önemli bölgedir. Büyük enerji kaynaklarına rağmen 
istikrarsız siyasi yapısı ve oluşumları ile stratejik bir konumdadır. Türkiye'nin enerji arz güvenliği için kaynak ve Arap yarım adasına açılan kapısı olması Ortadoğu bölgesinin önemini arttırmaktadır. 

Orta Asya; Ortadoğu'dan sonra Kafkasya tarih boyunca en ciddi enerji savaşlarına 
ev sahipliği yapmıştır. SSCB'nin tarihe mal oluşunu takip eden günler de yeni 
Rusya'nın bölgedeki etkinliğini kaybetmemek için girişimleri, Çin'in bölgedeki 
boşluktan yararlanarak yaptığı manevralar, ABD'nin ve batı dünyasının aynı 
çerçevede fırsatlardan yararlanmak üzere devreye girişi ve Ankara'nın oluşturduğu enerji politikaları kapsamında tarihi, kültürel ve reel politik dinamikleri ile rekabetin politik anlamda yaşandığı en şiddetli arenadır. 


***

20 Ocak 2020 Pazartesi

Ampuller Işıksız kalacak

Ampuller Işıksız kalacak



Agah Oktay GÜNER
agahoktayguner@hotmail.com
07 Şubat 2011 



Siyaset, Türkiye’nin gerçek gündeminden kopmuş, karşılıklı küfürleşmeler içinde ciddi sorunları konuşmak yerine bağırmayı tercih etmiş görünüyor. 

Ülkenin kaderini derinden etkileyecek elektrik ve enerji problemleri ise görülmeyen, görülmek istenmeyen bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor, 
âdeta alarm veriyor. Elektrik sektörümüzün temel problemi birinci derecede ağırlığı bulunan yakıtlarda yüksek oranda dışa bağımlılığımız ve bu 
bağımlılığa bağlı olarak ağır dış ödeme külfetimiz dir. 2007 yılı rakamlarıyla petrol, doğalgaz, elektriğe dayalı ithal kömür, ısınmaya dayalı ithal kömür için toplam net enerji ithalatı karşılığı 32,7 milyar USD ödeme yapılmıştır. 

Bu ödeme Türkiye’nin toplam ithalatının %22’sidir ve fevkalâde önemli bir rakamdır. 

Çünkü Türkiye güvenlik, eğitim, belediye hizmetleri gibi çok önemli dallarda kısıntı yaparak, her türlü fedakârlığa katlanarak bu bedeli karşılamaktadır.  

Enerji üretiminde esas olan, kendi toprağınızdan çıkan kaynakları kullanmanız dır. 

   Ne yazık ki Türkiye’de bu politika çok becerikli siyaset adamlarımızın sayesinde tamamen tersine dönmüştür. 

Doğalgazda âdeta dünya tekeline sahip Rusya’da doğalgazdan elektrik üretme oranı % 38 iken, doğalgaz ihtiyacının bütününü ithal eden Türkiye’de bu oran % 48,2’dir. Bunu akılla izah etmek mümkün değildir. Her yıl ortalama 18 milyar USD doğalgaz ithali için para ödeyen Türkiye, bunun 8 milyar USD’lik kısmını elektrik üretiminde kullanmaktadır.Vatan topraklarımızın altında 9 milyar tonun üzerinde kömür rezervi vardır. Türkiye bu muhteşem kaynağa rağmen nesi var nesi yok satarak 16 milyar USD doğalgaza para ödemektedir.Ülkeyi idare edenler akıl almaz bir biçimde iradelerini AB’ye terk etmişlerdir. 

AB’nin sistemli ve ağır baskısı sonucu Kyoto Protokolünü Türkiye imzalamıştır. 

Hâlbuki Avrupa ülkelerinde kömürün elektrik üretimindeki payı ortalama  %60’ın üzerindedir. 
Polonya’da bu oran %97’dir. 
Kömürün elektrik üretiminde payını yüzde olarak ele alırsak 
Çek Cumhuriyeti % 74, 
Yunanistan 71, 
Danimarka 67, 
Almanya 55’tir.  
Avrupa Birliği dışındaki ülkeleri ele alırsak 
Avusturalya elektriğinin % 85ini, 
Çin % 80ini, 
Amerika %53ünü, 
İngiltere 43’ünü    kömürden sağlamaktadır. 

  ABD Türkiye’nin 29 katı, Çin 15 katı fazla karbondioksit emisyonu yaparken, dünyada atmosfere halen en az karbondioksit salan ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin Kyoto Protokolünün getirdiği yükümlülükleri koşar adım kabulünü izah etmek mümkün değildir. Kyoto Protokolünü imzalamasının sonucu olarak Türkiye, artık kömüre dayalı klasik tipte düşük yatırım maliyetli termik santral inşa edemez. Türkiye bundan sonra kuracağı kömüre dayalı termik santrallerini daha fazla dış ödeme yaparak gelişmiş kömür teknolojilerine “Akışkan Yatak Teknolojisi”ne dayalı olarak kurmak zorundadır.  Bu tür santrallerin yatırım maliyetlerinin klasik tipteki termik santrallerden %50-100 daha fazla olduğu 
bilinmektedir.Türkiye bu iktidar döneminde enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için ne yapmıştır? 2002 yılında elektrik üretiminde doğalgaz oranı %40,57 iken 2008 yılı sonunda %48,2 olmuştur. Mevcut siyasi iktidar döneminde dışa bağımlılık eksilmemiş, artmıştır.

Elektrik tüketiminde yıllık ortalama % 8’lik bir talep artışı vardır.Türkiye’nin elektriksiz kalmaması için 2020 yılına kadar her yıl düzenli olarak 3000 mwatt dolayında kurulu gücü devreye sokmak zorundadır. Bunun üretim yatırımları için ödenecek bedel 4 milyar USD civarındadır. 

Bu dönemde Türkiye 236 milyar kwh üretim yapabilecek yeni üretim yatırımlarını gerçekleştirmek zorundadır.2020 yılında 434 milyar kwh 
ulaşacağı kabul edilen elektrik enerjisi talebini bu iktidar ve bu zihniyet nasıl çözebilir? 

Ülke çapında bütün ampuller kararırken AKP’nin ampulü nasıl ışık verecektir?.. 

Agah Oktay GÜNER 

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ampuller-isiksiz-kalacak-16878yy.htm


***