Hasan Kanbolat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hasan Kanbolat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2020 Salı

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 1

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 1





ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 
STRATEJİK BİLGİ YÖNETİMİ, ÖZGÜR DÜŞÜNCE ÜRETİMİ, 
Rapor No: 55, Haziran 2011 

İçindekiler 
Takdim ............................................................. 4 
Özet ................................................................. 5 
Giriş ..................................................................7 

1. Suriye İçin Değişim Toplantısına Katılan Gruplar ve Temel Hedefleri.......7 
2. “Suriye’de Değişim Konferansı”nın Sonuçları .........8 
3. Suriyeli Muhaliflerin Temel Sorunlara Bakışları ve Türkiye’den Beklentileri..10 
4. Suriye’de Değişim Konferansı’nda Çeşitli Gruplardan Temsilciler ile Yapılan Mülakatlar .12 
4.1. Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi 
Genel Başkanı Anas Abdullah ile Mülakat ..12 
4.2. Fransa’da Yaşayan Suriyeli İnsan Hakları Savunucusu Emel Atasi ile Mülakat ......14 
4.3. Şehitlerin Şeyhi, Diyalog, Bağışlama ve Dinin Yenilenmesi Kurumu 
Başkanı, Suriyeli Kürtlerin Temsilcilerinden ve 2005 Yılında Gözaltındayken 
Öldürülen Şeyh Muhammed Maşuk El Haznevi’nin Oğlu Muhammed Murat 
El Haznevi ile Mülakat .....17 
4.4. Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı ve George 
Washington Üniversitesi Öğretim Üyesi Radvan Ziadeh ile Mülakat ...20 
4.5. Suriye İçin Çağdaşlık ve Demokrasi Partisi Üyesi ve Antalya Konferansına 
Suriye Arap Alevi Toplumunu Temsilen Katılan Sunda Süleyman ile Mülakat .23 
4.6. ABD’de Faaliyet Gösteren “CAIR-Chiago” İsimli İnsan Hakları Örgütü Üyesi 
ve İnsan Hakları Avukatı Suriyeli Eylemci Yaser Tabbara ile Mülakat .24 
4.7. Suriye Türkmen Hareketi Sözcüsü Ali Öztürkmen ile Mülakat ... 26 

EK – 1: Suriye’de Değişim Konferansı Sonuç Bildirgesi ....................32 


ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 
Rapor No: 55, Haziran 2011 

Hazırlayan: Hasan Kanbolat 

Özet 

- Çeşitli grup ve görüşleri temsilen Antalya toplantıya katılan muhaliflerin ortak noktası ve hedefi Suriye’deki değişim taleplerini bir kez daha dile getirmek ve söz konusu halk hareketine katılan Suriyelilere dışarıdan destek vermektir. Toplantının bir diğer önemli amacı ise muhalif örgütler ve liderler arasında ortak bir mutabakat ve koordinasyon oluşturmaktır. Muhalifler arasında Suriye 
Komünist Partisinden temsilciler olduğu gibi Müslüman Kardeşlerden de temsilcilerin olması Suriye’li muhaliflerin farklı kesimlerden oluştuğunu bir kez daha göstermiştir. 
-Konferansın sonunda 31 kişilik bir Komite oluşturulmuştur. Gelecek toplantılar da bu Komite’nin içinden 9 ya da 11 kişilik bir icra kurulu oluşturulması planlanmak tadır. İcra kurulu, yürütücü görevde olacak ve Komite icra kurulunu denetleyen pozisyonda olacaktır. Komite ve Kurul’un en önemli hedefi Suriye’deki halk hareketine lojistik ve uluslararası toplumdan destek sağlamak olacaktır. 
Bir diğer amaç da yurt dışında yaşayan Suriyeli muhalif kişi ve gruplarla içerde gerçek mücadeleyi yürüten halk arasında bağlantı sağlamaktır. 
- Toplantıda en fazla tartışma siyasal yaşamda dinin rolü konusu üzerinde yaşanmıştır. Müslüman Kardeşler dışında kalan gruplar sonuç bildirgesinde din ve devlet işlerinin ayrılması ilkesinin yer almasını talep etmiştir. Ancak Müslüman Kardeşler ve bazı Arap aşiret liderlerinin karşı çıkması üzerine sonuç bildirgesinde “seküler” ifadesi yer almamıştır. Bunun yerine “sivil, demokratik bir yönetim” kurulması konusunda mutabakat sağlanmıştır. 
- Suriye muhalefeti artık Beşar Esad yönetiminin reform yapabilceğini olan inancını kaybetmiş durumdadır. Meşruiyetini kaybettiğini düşündüğü rejimin yerine yeni bir sistem kurulmasını savunmaktadır. 
Ancak burada barışçıl bir geçiş dönemi öngörülmektedir. Sonuç bildirgesinde “yabancı askeri müdahalenin açıkça reddi ve ulusal birlik” vurgusu yapılmaktadır. Rejimin yıkılması için öngörülen yol ise barışçıl halk gösterilerinin devam etmesi ve yönetim üzerinde uluslararası baskının artırılmasıdır. 
- Sonuç bildirgesinde Suriye halkının heterojen etnik yapısına vurgu yapılmıştır. “Suriye halkının Arap, Kürt, Keldani, Asuri, Süryani, Türkmen, Çeçen, Ermeni ve diğer etnik unsurlardan oluştuğu” teyit edilmiştir. Muhalifler bu grupların parlamenter demokratik, çoğulcu bir siyasal sistem içinde barış içinde bir arada yaşadığı bir siyasal sistem öngörmüştür. Ayrıca azınlıklara, özellikle de olası 
bir rejim değişikliği durumunda en fazla tehdide açık olduğu düşünülen Arap Alevi azınlığa yönelik güvenceler verilmiştir. Hiçbir grubun hedef alınmayacağı vurgusu bildiride yer almıştır. 

- Kürtlerin en önemli talepleri haklarının anayasada yazılmasıdır. Devletin yapısına ilişkin olarak seküler bir anlayışa sahip oldukları söylenebilir. Ancak Kürt gruplar daha çok etnik taleplerinin karşılanmasına odaklanmış durumdadır. Suriye’nin birliği ve bütünlüğünü savunduklarını ifade eden Kürt muhalifler, Irak tarzı otonom bir yapının zaten mümkün olmadığını, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Haseke vilayetinde dahi Araplar ve Ermenilerin birlikte yaşadığını ifade etmektedir. 
- Muhalifler Türkiye’nin çıkarının demokratik bir Suriye olduğuna inanmakta ve bu nedenle demokrasi sürecinin, Suriyeli muhaliflerin desteklenmesi gerektiğine inanmaktadır. Türkiye ve Başbakan Erdoğan’ın bugüne kadar yaptığı açıklamaları önemseyen muhalifler artık bir adım öteye geçilerek baskının yoğunlaştırılması gerektiğine inanmaktadır. 
- Muhaliflerin Türkiye’den beklentisi sınırlı düzeyde verildiğini düşündükleri desteğin artmasıdır. Muhalifler Suriye halkının Batı’ya güvenmediğini ve Batı müdahalesine kesinlikle karşı çıktığını buna karşın Türkiye’ye büyük güven duyduklarını belirtmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin içinde olduğu bir geçiş süreci beklentisi içindedirler. Türkiye’nin Beşar Esad yönetimi ve Batı nezdindeki 
etkisini kullanarak barışçıl bir iktidar devrini mümkün kılması istenmektedir. 


Giriş 

Suriye Devlet Başkanı Esad’ın genel af ilan ettiği gün Suriye muhalifleri rejimin değiştirilmesi konusunda işbirliği yapmak için 1 Haziran 2011’de iki gün sürecek bir konferans için Antalya’da toplanmıştır. “Suriye’de Değişim Konferansı”na Sünni Arap aşiretlerinden Alevilere, Kürtlerden, Hıristiyanlara, sürgünde doğan muhalif gençlere ve kadın aktivistlere kadar oldukça geniş bir katılım gerçekleş miştir. Antalya Falez Otel’de düzenlenen toplantıya katılan grupların önemli bir 
kısmını sürgündeki muhalif lider ve partiler oluşturmasına karşın aynı zamanda doğrudan Der’a’dan, Humus’tan, Deir Zor’dan Arap aşiretleri ve din adamları, Suriye’nin değişik bölgesinden Alevi Araplar, Hıristiyan liderler ve Kürt partileri de destek vermiştir. Toplantıya katılan muhaliflerin sayısı hakkında net bir 
bilgi olmamasına karşın ilk gün doğrudan kayıt yapanların sayısı 400’ü bulmuştur. BöyleceSuriye’de gösterilerin başlamasından sonra muhalifler ilk kez bir araya gelerek rejimin değişmesi için işbirliğine gitmiştir. 

1. Suriye İçin Değişim Toplantısına Katılan Gruplar ve Temel Hedefleri 
Toplantının başında muhaliflerin doğrudan özgürlük sloganı eşliğinde Suriye bayrağı açarak birlik mesajları vermesi Antalya’ya gelen muhaliflerin beklentilerini özetlemektedir. Diğer bir deyişle çeşitli grup ve görüşleri temsilen 
toplantıya katılan muhaliflerin ortak noktası ve hedefi Suriye’deki değişim taleplerini bir kez daha dile getirmek ve söz konusu muhalif örgütler ve liderler arasında ortak bir mutabakat ve koordinasyon oluşturmaktır. 
Muhalifler arasında Suriye Komünist Partisinden temsilciler olduğu gibi Müslüman Kardeşlerden de temsilcilerin olması Suriye’li muhaliflerin farklı kesimlerden oluştuğunu bir kez daha göstermiştir. Nitekim toplantı öncesi kendi aralarında nasıl bir strateji izleyeceklerine dair yaptıkları küçük toplantılardan 
elde ettiğimiz izlenime göre her kesim kendi aralarındaki anlaşmazlıkları bir yana bırakıp, ortak taleplerini yazılı bir hale getirmeye çalışmıştır. 

Toplantının başında görüştüğümüz muhalif liderlerin altını çizdiği temel olgu “Suriye’deki tüm etnik, mezhepsel ve siyasi eğilimlerinin içerisinde yer aldığı bir Suriye Konferansı düzenleme kararını” daha önceleri aldıklarını ve Antalya toplantısının bu yönde atılmış bir adım olduğunu ifade etmişlerdir. Konferansta 
öne çıkan temel vurgu ise “Suriye vatandaşlığı” temelinde tüm Suriyeli muhalifleri bir araya getirmek ve böylelikle hem rejime hem de Suriye içinde gösterilerini sürdüren muhalif gruplara açık bir mesaj vermektir. Suriye rejiminin muhalifleri kendi içerisinde parçalama girişimlerine karşı muhaliflerin birlik mesajı vermesi ve kendi aralarındaki anlaşmazlıkları Konferans esnasında dile getirmeme kararı almaları önemlidir. Ayrıca Aşiret liderlerinin de sürece destek vermek için Suriye’den Antalya’ya gelmiş olmaları da Esad rejiminin  içeride uyguladığı tüm baskılara rağmen muhaliflerin yılmayacağını göstermektedir. 

Konferansın en önemli özelliği tüm muhalif örgütleri olmasa da önemli bir kısmını bir araya getirmiş olmasıdır. Görüştüğümüz aşiretliderlerinin bir kısmı doğrudan Der’a’dan katılırken diğerleri de Deir ez-Zor başta olmak üzere çeşitli Suriye kentlerinden katıldıklarını ifade etmişlerdir. Toplantıya en önemli katılımı 
yapanların başında ise Şam Deklarasyonu lideri olarak bilinen Dr. Abdul Rezzak Eid, eski Parlamenter Mamun Homsi, Suriyeli entelektüel Sadık Jala Azm, Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Şakir Rezvan Ziyade ve Müslüman Kardeşler örgütü temsilcileri olmuştur. Bunların dışından Ürdün, 
Mısır ve Körfez ülkelerinden yaşayan Suriye kökenli muhalif gençlik örgütleri, Amerika’da yaşayan Avukat Yaser Tabbara gibi hiçbir örgüt veya toplulukla ilişki olmayan sivil aktivistler de toplantıya katılan örgütler olmuştur. 

Kürtler adına Konferans’a katılan parti ve oluşumlar ise oldukça farklılık göstermektedir. 

Kürt partilerin önemli bir kısmı Türkiye’nin Kürt politikasından duydukları rahatsızlığı dile getirip, konferansa katılmazken, konferansı düzenleyen kesimler ise yalnızca beş Kürtpartisi ve sürgünde yaşayan bazı bağımsız muhalifleri davet ettiklerini açıklamışlardır. 

12 Kürt partisinden oluşan Suriye’deki Ulusal Kürt Hareketi liderleri Asharq al-Awsat yayınladıkları bir bildiride toplantının Türkiye’de gerçekleşmesinden dolayı boykot ettiklerini açıklamışlardı. Toplantıya davet edilen Suriye Kürdistan Demokrat Partisi, Solcu Kürt Partisi, Azadi Partisi, Gelecek Partisi ve Demokratik 
İlerlemeci Partisinden bazıları toplantıya doğrudan katılmazken Gelecek Partisi lideri de bireysel olarak toplantıya katıldığını açıklamıştır. 

Buna karşın hiçbir partiye doğrudan mensup olmayan bir çok Kürt muhalifin yanı sıra 2004 yılında tutuklandıktan sonra işkence ile öldürülen İslam Merkezi Başkanı Şeyh Muhammed Maşuk El-Haznevi’nin oğlu da Antalya’ya gelerek toplantıya destek verdiklerini göstermiştir. 

Diğer yandan konferansa katılan değişik kesimden kişilerle yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz izlenimlere göre muhalifler konferans esnasında şu konular üzerinde yoğun tartışmalarda bulunmuştur: Ulusal ve uluslararası 
kamuoyuna Suriye’deki barışçıl gösterilere açık destek verdikleri açıklanmış, 
muhalifler arasında koordinasyonu sağlamak için bir mekanizma oluşturul muştur. Muhalifler böylelikle, Konseyin kendilerini temsilen uluslararası alanda rejime yönelik örgütlü ve etkili bir muhalefet yürüterek Esad rejimi üzerindeki uluslararası baskının artırılmasına katkı sağlayacaktır. Özgür, şeffaf ve adil 
seçimlerin gerçekleştirilmesi isteği ortaya konmuş ve serbest seçimleri, Parlamentonun egemenlik yetkilerini ele almasını öngörmeyen her türlü kısmı reform sözleri doğrudan reddedilmiştir. Ayrıca, Suriye vatandaşlığı temelinde her kesimin eşit haklara sahip olduğu yeni bir Anayasa taslağının hazırlanması 
konusunda ortak bir komite kurulmuştur. Askeri müdahale dışında uluslararası kamuoyunun Suriye’deki devrim sürecine her türlü katkıyı sağlaması için de birlikte hareket etme kararı alınmıştır. 

2. “Suriye’de Değişim Konferansı”nın Sonuçları Antalya’da 1-2 Haziran 2011 tarihlerinde gerçekleşen “Suriye’de Değişim Konferansı”na daha önce katılmayacaklarını açıklayan Müslüman Kardeşler Hareketi ve Kürt grupların sayıca en fazla katılım sağlayan gruplar olduğu görülmüştür. 70 civarındaki Suriyeli Kürtkatılımının yanı sıra Müslüman Kardeşlere yakın 40 civarında kişi toplantıda yer almıştır. 
İki grubu Arap aşiret liderleri ve genç eylemciler takip etmiştir. Bunların yanı sıra Batı’da ve Arap ülkelerinde etkin konumlardaki seküler, liberal figürler de toplantıda yer almıştır. Esad rejiminin eski önemli figürleri iken sonradan sorun yaşayarak sürgünde rejim karşıtı faaliyet gösteren Abdülhalim Haddam ve Rıfat Esad gibi muhalif isimler toplantıya çağrılmamıştır. Bu isimlerin hem Suriye içinde fazla tabanı olmadığı hem de muhalifler tarafından kabul görmedikleri ifade edilmiştir. 

Konferansın sonunda 31 kişilik bir Komite oluşturulmuştur. Komitenin seçimi listeler üzerinden gerçekleştirilmiştir. Listelerde her muhalif gruba adil bir dağılım sağlanmaya çalışılmıştır. Toplantıda Hıristiyan, Arap Alevi ve Dürzi toplumlarını temsil eden kişi sayısı az olduğu için liste olmadan doğrudan seçime gidilmesi durumunda Suriye toplumunu oluşturan bu toplulukların Komite’de 
yeterince temsil edilememesi sorunu oluşacağı düşüncesi hakim olmuştur. 
Bu nedenle listeler oluşturulması ve bunlara oy verilmesi fikri kabul görmüştür.1 Neticesinde 31 kişilik Komitede; Müslüman Kardeşler Örgütü 4, Kürtler 4, Liberaller 4, Arap Aşiretleri 4, Şam Deklerasyonu Grubu 4, Gençler 3, Kadınlar 4 
ve Bağımsızlar 4 üye ile temsil edilmiştir. 31 kişilik iki liste oluşturulmuş ve katılımcılar bu iki listeyi oylamıştır. Sonuçta oyların %80’ini alan bir liste seçilmiştir. Komite, Antalya toplantısına katılan muhalif grupların yasal sözcüsü 
ve toplantıya katılan muhalifler adına konuşma yetkisine sahip bir organ olacaktır. 

Gelecek toplantılarda bu Komite’nin içinden 9 ya da 11 kişilik bir icra kurulu oluşturulması planlanmaktadır. İcra kurulu, yürütücü görevde olacak ve Komite icra kurulunu denetleyen pozisyonda olacaktır. Suriyeli bir muhalif “İcra Kurulu’nu hükümet gibi düşünecek olursak Komite’yi de onu denetleyen Meclis 
gibi düşünülebileceğini” belirtmiştir. Komite ve Kurul’un en önemli hedefi Suriye’deki halk hareketine lojistik ve uluslararası toplumdan destek sağlamak olacaktır. Bir diğer amaç da yurt dışında yaşayan Suriyeli muhalif kişi ve 
gruplarla içerde gerçek mücadeleyi yürüten halk arasında bağlantı sağlamaktır. 

Toplantıda en fazla tartışma siyasal yaşamda dinin rolü konusu üzerinde yaşanmıştır. Müslüman Kardeşler dışında kalan gruplar sonuç bildirgesinde din ve devlet işlerinin ayrılması ilkesinin yer almasını talep etmiştir. 
Ancak Müslüman Kardeşler ve bazı Arap aşiret liderlerinin karşı çıkması üzerine sonuç bildirgesinde “seküler” ifadesi yer almamıştır. 
Bunun yerine “sivil, demokratik bir yönetim” kurulması konusunda mutabakat 
sağlanmıştır. Müslüman Kardeşler temsilcilerinin Komite’de etkin konum almayacaklarına ilişkin açıklamalarına rağmen örgüte yakın isimlerin yoğun katılımı ve sonuç bildirgesinde etkinliğini göstermesi bazı seküler, liberal 
katılımcılar arasında kaygıya neden olmuştur.

Bununla birlikte Müslüman Kardeşler ve diğer bazı katılımcılar rejim sorununu Beşşar Esad sonrası dönemin konuları arasında tekrar halkın onayına sunmayı kabul etmişlerdir. 

Toplantının en önemli sonuçlarından biri organize olamayan, birbirini yakından tanımayan farklı muhalif grupları aynı masaya oturtmayı başarmasıdır. Kararların uzlaşı yolu ile alınıyor olması muhalif gruplar arasındaki demokrasi kültürünün oluşmasına katkı sağlamıştır.

Batı’da Suriye konusundaki tartışmaların merkezinde yatan konulardan biri de 
Esad rejiminin alternatifinin olup olmadığıdır. Konferansın diğer bir sonucu dünya kamuoyuna rejime alternatif bir yönetim olduğunu göstermek olmuştur. Ancak bu yönetimin Suriye içinde ne kadar karşılığının olduğu konusu belirsiz dir. 

Toplantı sonunda yayınlanan bildiride öne çıkan husular şu şekildedir: 

- Suriye muhalefeti artık Beşar Esad yönetiminin reform yapabilceğini olan inancını kaybetmiş durumdadır. Meşruiyetini kaybettiğini düşündüğü rejimin yerine yeni bir sistem kurulmasını savunmaktadır. Ancak burada barışçıl bir geçiş dönemi öngörülmektedir. 
Toplantının sonuç bildirgesinde “Beşar Esad’ın tüm görevlerinden bir an önce istifa etmesi” talebi dile getirilmiştir. Yeni siyasasal sisteme geçiş sürecinin yol haritasını “Başkanın istifasından sonra bir yılı geçmeyecek bir süre içerisinde serbest ve şeffaf parlamenter ve başkanlık seçimler yapılmasını sağlayacak 
bir anayasayı hazırlayıp uygulayacak bir geçici konseyin seçilmesine kadar tüm yetkilerini anayasal prosedürlere uygun olarak Başkan Yardımcısına devretmesi” şeklinde çizmişlerdir. 
- Barışçıl geçiş sürecini savunan muhalifler sonuç bildirgesinde “yabancı askeri müdahalenin açıkça reddi ve ulusal birlik” vurgusu yapmaktadır. Rejimin yıkılması için öngörülen yol ise barışçıl halk gösterilerinin devam etmesi ve yönetim üzerinde uluslararası baskının artırılmasıdır. Uluslararası baskı anlamında Arap ülkeleri, İslami Konferans Örgütü, Arap Birliği ve tüm uluslararası toplum 

“Suriye halkının özgürlük ve demokrasi isteklerini desteklemeye davet edilmektedir.” Sonuç bildirgesinde yer almamakla birlikte Suriyeli 
muhalifler, Esad rejiminin yıkılması için yönetim ve güvenlik güçleri içinde bir çatlak oluşmasını beklemektedir. Özellikle ordu içinde sivil halka yönelik saldırılardan rahatsız olan alt kademedeki askerlerin protestocuları desteklemeye başlayacağı umudu taşımaktadırlar. 

Uluslararası toplumun baskısının artmasının, rejim ve güvenlik birimleri içinde 
saf değiştirenleri artıracağını düşünmektedirler. Askeri müdahaleye karşı olmakla birlikte Suriye ordusunun sivil halkı öldürmeye devam etmesi durumunda ülkeyi bir uluslararası müdahaleye maruz bırakacağına inanmaktadırlar. 

Olayların bu noktaya varmasını istememekle birlikte olursa da bunun kendi 
kararları olmayacağını söylemektedirler.3 

- Suriyeli muhalif gruplar rejimin yıkılması durumunda oluşturulacak yeni siyasal yapıya ilişkin farklı düşüncelere sahiptir. Bu nedenle Antalya toplantısında herkesin ortak hedefi olan halk hareketine destek verilmesi, Beşar Esad yönetiminin iktidarı bırakması ve bunun hangi araçlarla yapılabileceği konularına yoğunlaşılmıştır. 
Yeni sistemin yapısı ve azınlık gruplarının haklarına ilişkin taleplerin rejim 
yıkıldıktan sonra tartışılması görüşü ağırlık kazanmıştır. Yeni sistem konusunda bütün grupların üzerinde uzlaştığı “demokratik, sivil, serbest seçimlere dayanan bir sistem” kurulmasıdır. En ciddi tartışmalar dinin siyasal sistemdeki rolü konusunda yaşanmıştır. Azınlık grupları ve liberaller sonuç bildirgesinde 
laiklik ilkesinin yer almasını isterken Müslüman Kardeşler’e yakın olan katılımcılar “sivil” kavramının yeterli olacağını savunmuştur. Uzlaşma sağlanamaması üzerine, dinin rolüne rejim yıkıldıktan sonra Suriye halkının 
karar vermesi gerektiği konusunda anlaşılmıştır. 

- Sonuç bildirgesinde Suriye halkının heterojen etnik yapısına vurgu yapılmıştır. “Suriye halkının Arap, Kürt, Keldani, Asuri, Süryani, Türkmen, Çeçen, Ermeni ve diğer etnik unsurlardan oluştuğu” teyit edilmiştir. Muhalifler bu grupların parlamenter demokratik, çoğulcu bir yapı içinde barış içinde bir arada yaşadığı bir siyasal sistem öngörmüştür. Bu beklenti sonuç bildirgesinde “tüm unsurların 
meşru ve eşit haklarını, ulusal birlik, sivil yönetim ve çoğulcu, parlamenter ve demokratik bir rejim temelinde yeni bir Suriye Anayasası ile tanınacağı” belirtilmiştir. Muhaliflerin yeni Suriye siyasal sistemine ilişkin uzlaştıkları genel çerçeve şu şekildedir: “Seçim sandığını tek yönetim aracı olarak benimseyen, yasama yürütme ve yargı erklerinin ayrılmasına dayanan bir sivil yönetim altında, inanç, ifade ve dinin gereklerini yerine getirme özgürlüğü de dahil olmak üzere tüm Suriyelilerin insan haklarına saygı duyulduğu ve özgürlüklerinin 
korunduğu bir demokratik Suriye’ye ulaşmak üzere gereken tüm çabayı göstereceklerini” ifade etmişlerdir. Ayrıca azınlıklara, özellikle de olası bir rejim değişikliği durumunda en fazla tehdide açık olduğu düşünülen Arap Alevi azınlığa yönelik güvenceler verilmiştir. 

Hiçbir grubun hedef alınmayacağı vurgusu bildiride yer almıştır. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

22 Kasım 2019 Cuma

IRAK’TAN IRAĞA: 2003 SONRASI IRAK’TAN KOMŞU ÜLKELERE VE TÜRKİYE’YE YÖNELİK GÖÇLER., BÖLÜM 7

IRAK’TAN IRAĞA: 2003 SONRASI IRAK’TAN KOMŞU ÜLKELERE VE TÜRKİYE’YE YÖNELİK GÖÇLER., BÖLÜM 7




BÖLÜM 3: POLİTİKA ÖNERİLERİ 

Irak Göçüne yönelik Politika önerileri birkaç başlık altında ele alınabilir. Göçü yavaşlatmak ve hatta geri döndürebilmek için Irak’ta yapılması gerekenler; ülkesinden ayrılmış olanlar için Türkiye gibi komşu ülkelerde yapılacaklar ve artık geri dönme koşulları ve isteği olmayanlar için kalıcı bir çözüm için yapılması gerekenler. 

İstanbul’da görüşme yaptığımız Iraklılar beklentilerini çok net ve basit bir şekilde ifade etmişlerdir: İstedikleri “herkes gibi güvenli ve düzenli bir hayat” yaşayabilmektir. Görüştüğümüz kişilerden pek çoğu ülkelerinden ayrılmış olmaktan memnun olmamasına rağmen Irak’taki koşullar yüzünden başka çareleri kalmadığını söylemişlerdir. Göçe neden olan en temel faktör, kişinin ülkesinde yaşadığı sorunlardır. 

Bu alandaki araştırmaların da gösterdiği üzere, göç hem ekonomik hem de psikolojik açıdan çok külfetli bir iştir. Memleketinde huzurlu bir ortama sahip olan hiç kimse durup dururken göçe kalkışmaz. Bu yüzden, hem Irak’a hem de komşu ülkelere ağır bir maliyeti olan bu göçü durdurmanın yolu Irak’taki koşulların iyileşmesini sağlamaktadır. 2003’te Saddam Hüseyin’in iktidardan düşmesiyle, bir iyimserlik ortamı oluşur oluşmaz göçün hız kesmesi gibi, bugün de Irak’taki ortam düzelse Irak’tan çıkışlar azalacak ve hatta belki geri dönüşler 
başlayacaktır. 

Hâli hazırda ülkesini terk etmiş ve Türkiye gibi komşu ülkelere sığınmış olanlar açısından ise, belli alanlarda yapılacak düzenlemelerle bu sıkıntılı sürecin daha az yara alınarak atlatılması sağlanabilir. Bu konulardan ilki sığınmacı ve mültecilerin ödemek zorunda olduğu çıkış harcı uygulamasıyla ilgilidir. Çıkış harcı, sığınmacı ve mültecilerin Türkiye’deki ikametleri süresince ödemek zorunda oldukları bir ücrettir. Türkiye’de geçici ikamet izni alan bir mültecinin, Türkiye’de çalışan yabancı bir şirket müdürü ile aynı ikamet ücretini ödemek zorunda kalmasını eleştiren sivil toplum örgütleri bu harcın kaldırılmasını talep etmektedir. Çıkış harcı uygulamasının kaldırılması, Türkiye’de çalışma izni edinemeyen ve kısıtlı maddi olanaklarla hayatlarını idame ettirmeye çalışan sığınmacıların yükünü hafifletmek açısından da önemlidir. Avrupa’da Türkiye’den başka yalnızca bir ülkede bulunan bu uygulamadan vazgeçilmesi, Türkiye’nin insan hakları alanındaki itibarını yükseltmesini ve yabancılara karşı misafir perverliğini kanıtlamasını da sağlayacaktır. 

Daha genel planda düşünülmesi gereken bir diğer konu da, göçmen ve sığınmacılarla çalışan kolluk kuvvetleri, sınır ve ikamet memurlarına 
bu alanlarla ilgili eğitim verilmesidir. Yetkili kişilere göç ve iltica konusunda bilgilendirme yapılması, sınır bölgelerinden büyük kentlere, sürecin farklı aşamalarıyla ilgili bilgi sahibi olmalarını, böylece daha sağlıklı kararlar almalarını sağlayabilir. 

Türkiye’de mültecilerle ilgili bir diğer konu uydu kent uygulamasıdır. İçişleri Bakanlığı’nın büyük kentlerdeki yığılmayı engellemek ve kurumların iş yükünün yerel yönetimlerle paylaşılmasını sağlamak açısından tercih ettiği bu yeni uygulama, sığınmacılar açısından bazı sıkıntılara neden olmaktadır. Sığınmacılar iltica başvurularının değerlendirilme süresince uydu kentler yerine, kozmopolit yapısı sayesinde daha kolay adapte oldukları ve iş olanaklarının daha gelişmiş olduğu İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde beklemeyi tercih etmektedirler. 
Sığınmacıların uydu kentlerde halkla kaynaşması ve geçimlerini sağlayabilmek için yasal çalışma izni alabilmeleri, bunun için de yerel yönetimler, sosyal güvenlik mekanizmaları ve sivil toplum örgütlerinin bilgilendirilmesi ve göçmenlere duyarlı yerel politikalar geliştirilmesi gerekmektedir. 

Son 10 yıldır göç ve iltica alanında giderek sayıları artan ve önemli bir aracı rolü üstlenen sivil toplum kuruluşları, önceki bölümlerde anlatıldığı gibi devlet ve BMMYK süreçlerine eklemlenir hale gelmiştir. Göçmen ve mülteciler alanında çalışan dernek ve benzeri kurumların desteklenmesi sayesinde olası gerilimlerin hafifletilmesi ve sorunların çözülmesi mümkün olacaktır. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarıyla belediyeler arasındaki iletişimin güçlendirilmesi ve paydaşlıklar kurulması göçmen ve mülteci meselesinin yönetiminde kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır. 

Sonuç olarak, Irak’tan Türkiye’ye göç çeşitli alanlarda sıkıntılar yaratmakla birlikte, bunların çözümü için sınırları güvensizlik ortamından kaçan kişilere kapatmak yerine, sivil aktörleri süreçlere dâhil eden daha kapsayıcı politikalar geliştirmek gerekmektedir. Göç sayesinde iki ülke arasındaki ticari, siyasi, sosyal ve kültürel ilişkiler geliştiği unutulmamalıdır. İlişkilerin geliştirilmesinde şüphesiz diaspora grupları önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye-Irak ilişkilerinde 20. yüzyılın başından beri önemli bir rol üstlenen Türkmen derneklerinin başlıca 
faaliyetleri arasında diaspora siyaseti olması da bunun bir kanıtı olarak gösterilebilir. 
Ancak sadece Türkmenlerle değil, Iraklı diğer grup ve derneklerle de diyalog kurulması Türkiye’nin Irak’la ilişkilerinin güçlendirilmesini sağlayacak tır. 

İki ülke arasındaki bağı geliştirecek en önemli unsurlardan biri göçmenlerdir. Irak’tan ayrılmak zorunda kalmış kişilerin ülkeleriyle bağlarını koruyabilmesi için Irak’a gidip gelebilmeleri önemlidir. 
Iraklı göçmenlerin Türkiye’ye yasal olarak giriş çıkışları ve kalışlarının kolaylaştırılması iki ülke arasında malların ve fikirlerin dolaşımını da hızlandıracaktır. İki ülke arasında sık ve rahatça seyahat edebilecek kişiler karşılıklı ilişkilerin gelişmesini mümkün kılacaktır. Bu özellikle, son yıllarda Türkiye’de ikamet izni almakta zorluk çeken Türkmenler için geçerlidir. 

SONUÇ 

Irak’ta bitmek bilmeyen çatışma ve şiddet ortamı, istikrarlı bir siyasi ve ekonomik yaşam kurulamaması, ülke dışına göçün devam etmesine 
neden olmaktadır. Uzun yıllardır devam eden bu süreç sonunda, pek çok aile ve topluluk geride hiçbir üyesi kalmamacasına Irak’ı terk etmiş veya baskılar sonucu ülke içinde yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır. Bu göçün hâlihazırda en bariz etkilerinden biri Irak’ın etnik ve dini çeşitliliğinin yok olması; ülkede mekânsal açıdan ayrışmış, toplumsal olarak parçalanmış bir yapının ortaya çıkması olmuştur. 
Bir başka önemli etki ise, eğitimli ve orta sınıf meslek sahibi kişilerin gerek genel çatışma ortamı gerek doğrudan kendilerine yapılan saldırılar yüzünden ülkeyi terk etmek zorunda kalmasıyla Irak’ın yetişmiş insan birikimini kaybetmesi olmuştur. Oysa bir ülkenin hem siyaseten, hem ekonomik ve toplumsal açıdan istikrar kazanmasında en önemli etkenlerden biri orta sınıfların ve eğitimli nüfusun oranıdır. Irak’ın geleceği tartışılırken sıklıkla göz ardı edilen ve telafisi on yıllar sürecek bu “insan kapasitesi kaybı” Irak’ın yeniden inşası sürecinde 
en çok sıkıntı yaratacak unsurlardan bir olacaktır. 

Bu göç Irak’ın toplumsal dengeleri açısından önemli bir kayma yaratmaktadır. Irak’ın kentli, eğitimli, meslek sahibi nüfusu komşu ülkelere kaçarken, 
ortaya çıkan tablo Irak’ın geleceği açısından çok da umut verici olmayan bir demografik, siyasi ve sosyo-ekonomik değişime işaret etmektedir. 

DİPNOTLAR 

1 Sığınmacılarla ilgili sayısal verilerin her kaynakta farklı verildiğini, dolayısıyla da çok güvenilir olmadıklarını belirtmek gerekir. Dönemin 
Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz Eylül 1988’de Türkiye’ye sığınan Iraklıların sayısının 62 bin 920 olduğunu açıklamıştı. (“Irak’a Sıcak 
Takip İzni Yok” Cumhuriyet, 6.9.1988.) Mesut Yılmaz’ın açıklamasından 3 gün önce gazetelerde sığınmacı sayısının yaklaşık 120 bin 
olduğu yazılmıştı. (“Kürtlere Çadırkent” Cumhuriyet, 4.9.1988). Daha sonra Türk yetkililer de, bu sayının 117 bin olduğunu ve bunların 
51 bin 542’sinin sınır bölgesindeki kamplara yerleştirildiğini duyurdu (Kaynak 1992, 45-47). Farklı kaynaklardaki verileri incelediğimizde 
1988’de Türkiye’deki Iraklı sığınmacıların sayısının yaklaşık 100 bin olduğunu söyleyebiliriz. 

2 Bu ambargonun yol açtığı ağır yoksullaşmanın gündelik hayattaki etkileri ve Iraklı kadınların deneyimlerine dair Nadje Al-Ali’nin çalışması 
çarpıcı örnekler sunmaktadır (Al-Ali, 2009). 

3 Bir karşılaştırma imkânı sunması açısından, aynı yıl Türkiye’de BMMYK tarafından üçüncü bir ülkeye yerleştirilen İranlı sayısının bin 
83 olduğunu hatırlatalım. UNHCR, “2005 Global Refugee Trends”, UNHCR yayınları, Cenevre, 2006. 

4 Londra merkezli Opinion Research Business (ORB) ve Independent Institute for Administration and Civil Society Studies’ın (IIACSS) 
ortak araştırmasının sonuçlarıyla ilgili haber için bkz. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=246146 

5 Iraq Body Count adlı bağımsız kuruluşa göre, sivil ölümleri açısından en kötü yıl Mart 2006- Mart 2007 arasındaki işgalin dördüncü yılı 
olmuştur. http://www.iraqbodycount.org/analysis/numbers/year-four/. Ayrıca bkz. (Al-Ali, 2009; 259-293). 

6 UNHCR, Resettlement of Iraqi Refugees, 12.3.2007 

7 Türkçede « grup halinde mülteci statüsü belirleme » olarak tanınan prima facie uygulaması, büyük ölçekli bir iltica akınında, dosyaları 
tek tek incelemeden herkesin mülteci sayılması demektir. Mülteci statüsünün bu şekilde verilmesi, kişisel statü belirleme işlemi yapılmadan 
grup halinde koruma ve yardım ihtiyaçlarının karşılanmasını mümkün kılar. 

8 New York Times’da yayınlanan bir habere göre, 2003’den beri ABD’ye yerleşen 30 bin Iraklı arasında, yaklaşık bin 500 kişi mülteci 
larak kabul edildi. Irak’taki krizin başlıca sorumlularından biri olmasına rağmen bu kadar az mülteci kabul eden ABD’nin aksine, İsveç 
2003’ten beri 40 ila 80 bin arası Iraklıya kapılarını açtı. Sadece 2007’de İsveç’e iltica eden Iraklıların sayısı 18 bin idi. Ancak, hızla artan 
mülteci nüfusu karşısında tedirgin olan İsveç de 2008’de daha sıkı bir kabul politikası uygulamaya başladı. “Iraqi Refugees Find Sweden’s 
Doors Closing” The Washington Post, 10.4.2008; “Iraqi Immigrants Face Lonely Struggle in U.S.”, New York Times, 12.8.2009; “U.S. to 
Allow 7,000 Iraqi Refugees”, Elise Labott, CNN, 15 Şubat 2007, 
http://edition.cnn.com/2007/POLITICS/02/14/us.iraq.refugees/index.html 

9 U.S Citizenship and Immigration Services, “Iraqi Refugee Processing Fact Sheet”, 11.2.2009. 

10 “Iraqi Refugees: Resettle the Most Vulnerable”, Refugees International, 16.1.2007 

11 Mülteci kabul eden ülkeler, son yıllarda başvuruda bulunanlara tam mülteci statüsü vermek yerine “insani koruma statüsü” adı altında 
sosyal ve ekonomik yükümlülükleri daha az olan bir statü vermeyi tercih etmektedir. 

12 UNHCR, Statistiques sur les Iraquiens déplacés dans le monde, 2007 
http://www.unhcr.fr/cgibin/texis/vtx/home/opendoc.pdf?tbl=SUBSITES&id=470387fc2 

13 “La Syrie appelle à une solution à la question des réfugiés irakiens”, Le Quotidien du Peuple, 2.8.2007. 

14 “Bam Ki Moon’dan Irak’a komşu ülkelere çağrı”, 17.04.2007, Voice of America-News, http://www.voanews.com/turkish/archive/200704/
2007-04-17-voa19.cfm?moddate=2007-04-17 

15 Güvenlik güçlerine yakalanmadan Türkiye’den geçmeyi başaran pek çok göçmen olduğu da açıktır. BM kaynaklarına göre Avrupa ülkelerinde 
1996’da iltica talebinde bulunan 22 bin Iraklı Kürt bulunuyordu ve çoğu Avrupa’ya giderken Türkiye’den geçmişti. 

16 “Kürt Göçü Durmuyor” Özgür Bakış, 14.3.2000; “Kürt mülteciler İtalya Sahilinde” Yeni Gündem, 21.7.2000; “İtalya’da 250 Mülteci 
Daha” Yeni Gündem, 13.8.2000; “Sessiz Ama Büyük Göç”, Yeni Gündem, 19.9.2000. 

17 28 Temmuz 1951 yılında Birleşmiş Milletler Mültecilerin Statüsü ve Vatansız Kişilere dair Konferans sonucu Mültecilerin Statüsüne 
dair Sözleşme’nin tam metni için bkz. http://www.unhchr.ch/html/menu3/b/o_c_ref.htm 

18 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin kabulüne kadar Türkiye’de iltica yasası yoktu. 2510 sayılı 1934 İskân Kanunu sadece “Türk kökeninden ve 
kültüründen gelen kişilerin” göçmen olabileceğini belirtiyordu. Bu kanunun 4. Maddesi Türk kültürüne bağlı olmayanların, anarşistlerin, 
casusların, göçebelerin ve çingenelerin Türkiye’de yerleşmesinin kabul edilmeyeceğini belirtiyordu (Kirişçi, 2000). 

19 Bu yönetmeliğin tam ismi “Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit 
Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve 
Esaslar Hakkında Yönetmelik”tir. 

20 BMMYK, 
http://www.unhcr.org/cgi-bin/texis/vtx/home/opendoc.pdf?tbl=PUBL&id=4371d1a90&page=home 

21 Eğitim amacıyla gelenler arasında, Türkiye’ye yerleşenler dışında iki gruptan daha bahsetmek gerekir. Bunlar Irak’a dönenler ve transitlerdir. 
Gelen öğrencilerin bir kısmı eğitimleri bitince Irak’a dönmüştür. Bu kişilerin bir kısmı daha sonra çoğunlukla ticari faaliyetler için 
Türkiye’ye gidip gelmeye devam etmiştir. Transitlerse, Türkiye’deki eğitimlerinden sonra üçüncü ülkelere gidenlerdir. Arapça ve Türkçe 
bilmeleri ve diploma sahibi olmaları sayesinde Birleşik Arap Emirlikleri ve Libya gibi ülkelerdeki Türk şirketlerinde çalışmışlardır. Ayrıca 
daha az sayıda da olsa, Avrupa’ya yerleşen Türkmenler de bulunmaktadır. 

22 “Iraqis worldwide celebrate landmark vote” (Dünya çapında Iraklılar sınırtaşı seçimi kutluyor) http://www.cnn.com/2005/WORLD/ 
meast/01/28/iraq.expat.voting/index.html. Avustralya (11.806); Kanada (10.957), Danimarka (12.983); Fransa (1.041); Almanya 
(26.416); İran (60.908); Ürdün (20.166); Hollanda (14.725); İsveç (31.045); Suriye (16.581); Türkiye (4.187); BAE (12.581); İngiltere 
(30.961); Amerika (25.946). Bkz. BBC, 28.01.2005 
http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/4215393.stm) 

23 “Türkiye’deki Iraklılar Seçime İlgi Göstermiyor” Zaman, 19.01.2005; “Türkiye’deki Türkmenler, Kerkük’ün Geleceğini Etkileyecek Sürece 
İlgisiz” Zaman, 23.01.2005. 

24 2007 sonrası, Bağdat’tan gelenler arasında havayolunu tercih edenlerin sayısı dikkat çekici derecede yüksektir. 
Uçak biletlerinin 700-800 dolar olması, özellikle ailece seyahat edenler için ciddi bir birikim gerektirmektedir. 

25 “Türkiye’de Mültecilik ve Sığınma Başvurusu, Helsinki Yurttaşlar Derneği, 
http://www.hyd.org.tr/multecielkitabi/kitap3.asp?idm=mands 


KAYNAKÇA 

AL-ALİ Nadje (2009), 1948’den bugüne Iraklı kadınların anlatılmayan öyküsü, İletişim Yayınları, İstanbul. 
AL-TİKRİTİ Nabil (2008), “US policy and creation of a secterian Iraq”, Iraq’s Refugee and IDP Crisis: 
Human Toll and Implications, Middle East Institute, Washington DC, sf.16-18. 
APAP Joanna, CARRERA Sergio ve KİRİŞÇİ Kemal (2005), EU-Turkey Relations in the Pre-Accession 
Period: Implementing the Schengen Regime and Enhancing Border Control, CERP report. 
ASLAN Mustafa ve PEROUSE Jean-François (2003), “İstanbul: le comptoir, le hub, le sas et 
l’impasse”, Revue Européenne de Migrations Internationales, cilt.19, no.3, sf.173–204. 
BAYRAKTAR Damla (2008), La Politique de Diaspora parmi les Turcs d’Irak, Yayınlanmamış Lisans 
Tezi, Galatasaray Üniversitesi. 
CHATELARD Géraldine (2002), “Jordan as a Transit Country: semi-protectionist immigration policies 
and their effects on Iraqi forced migrants”, working paper no.61, Robert Schuman Centre for Advanced 
Studies European University Institute. 
CHATELARD Géraldine (2005), “L’émigration des Irakiens de la guerre du Golfe à la guerre d’Irak 
(1990-2003)”, H. Jaber ve F. Metral (ed.), Mondes en mouvements: Migrants et migrations au Moyen-
Orient au tournant du XIXe siècle, içinde IFPO, Beyrouth. 
DANIŞ Didem (2008), “Re-communitarization en route: Iraqi Christian Transit Migrants in Istanbul”, 
Viewpoints Special Edition, Iraq’s Refugee and IDP Crisis: Human Toll and Implications, The Middle 
East Institute, Washington DC, sf.23-25. 
DANIŞ Didem (2009a), “Irak’tan Uzağa: 1991 sonrası Irak’tan dışarı göç” Ortadoğu Analiz, cilt.1, 
no.6, Haziran 2009. 
DANIŞ Didem (2009b), “Arap Dayanışması Çözülürken: Suriye, Ürdün ve Lübnan’da Iraklı Mülteciler”, 
Ortadoğu Analiz, cilt.1, no.9. 
DANIŞ Didem ve PARLA Ayşe (2009), “Nafile Soydaşlık: Irak ve Bulgaristan Türkleri Örneğinde Göçmen, 
Dernek, Devlet”, Toplum ve Bilim, no.114, sf.131-158. 
DANIŞ Didem, PEROUSE Jean François ve TARAIGHI Cherie (2009), “Integration in Limbo: Iraqi, 
Afghan and Maghrebi Migrants in Istanbul”, A. İçduygu ve K. Kirişçi (ed.), Land of Diverse Migrations, 
içinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. 
DUMAN Bilgay (2010), Türkiye’ye Yönelik Türkmen Göçü ve Türkiye’deki Türkmen Varlığı, ORSAM, 
Rapor No.19. 
EGM (2001), Dünyada ve Türkiye’de Yasadışı Göç, Ankara: Emniyet Genel Müdürlüğü, Yabancılar 
Hudut İltica Dairesi Başkanlığı. 
ERDER Sema (2000), “Uluslararası Göçte Yeni Eğilimler: Türkiye ‘göç alan’ ülke mi?”, F. Atacan, F. Ercan, 
M. Türkay ve H. Kurtuluş (ed.), Mübeccel Kıray İçin Yazılar, içinde Bağlam, İstanbul, sf.235-259. 
FAİST Thomas (2003), Uluslararası Göç ve Ulusaşırı Toplumsal Alanlar, Bağlam yayınevi, İstanbul. 
HIRO Dilip (2003), Iraq: A report from the Inside, London : Grante Books. 
HÜRMÜZLÜ Erşat (2006), Irak’ta Türkmen gerçeği, Kerkük Vakfı İktisadi İşletmesi, İstanbul. 
İÇDUYGU Ahmet (2003). Irregular Migration in Turkey, IOM Migration Research Series, Genova. 
KAYNAK Muhteşem (1992), The Iraqi Asylum Seekers and Türkiye (1988-1991), Tanmak, Ankara. 
KİRİŞÇİ Kemal (1993), “Provide Comfort and Turkey: Decision Making for Refugee Assistance”, Low 
Intensity Conflict and Law Enforcement, cilt.2, no.2, sf.227-253. 
KİRİŞÇİ Kemal (1994), “Refugee Movements and Turkey in the Post Second World War Era”, ISS/ 
POLS, İstanbul : Boğaziçi University Research Papers, sf.95-101. 
KİRİŞÇİ Kemal (1996). “Is Turkey Lifting the Geographical Limitation? The November 1994 Regulati
on on Asylum in Turkey”, International Journal of Refugee Law, cilt.8, no.3, sf.252-279. 
KİRİŞÇİ Kemal (2000). “Disaggregating Turkish Citizenship and Immigration Practices”, Middle Eastern 
Studies, cilt.36, no.3, sf.1-22. 
KİRİŞÇİ Kemal (2001), “UNHCR and Turkey: Cooperating towards an improved implementation of the 1951 Convention 
on the Status of Refugees”, International Journal of Refugee Law, cilt.13, no.1/2. 
LAFOURCADE Fanny (2001), Stratégies de Survie en Irak : l’exemple de l’institution universitaire, 
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Institut d’Etudes Politiques de Paris. 
LOGAN Joseph (2008) , “From exile to peril at home: returned refugees and Iraq’s displacement crisis”, 
Iraq’s Refugee and IDP Crisis: Human Toll and Implications, Middle East Institute, Washington DC, sf.33-35. 
SAATÇİ Suphi (2004), Hasretin Adı Kerkük, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul. 
ŞİMŞİR Bilal N. (2004), Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Bilgi Yayınevi, İstanbul. 
UNHCR (2000), The State of the World Refugees: Fifty Years of Humanitarian Action, Oxford University Press. 
UNHCR (2006), “2005 Global Refugee Trends”. 
UNHCR (2007), Resettlement of Iraqi Refugees. 


ORSAM AKADEMİK KADROSU 

Hasan Kanbolat Başkan., 
E. Tümg. Armağan Kuloğlu Başdanışman 
Habib Hürmüzlü Ortadoğu Danışmanı 
Doç. Dr. Özlem Tür Danışman & Ortadoğu Etütleri Editörü 
Doç. Dr. Harun Öztürkler Ortadoğu Ekonomileri Danışmanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Veysel Ayhan Basra Körfezi Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi U.İ.B. 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi U.İ.B. Başkanı 
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahin Ortadoğu Danışmanı 
Yrd. Doç. Dr. Kürşad Turan Danışman, Diyaspora Çalışmaları, Ortadoğu Analiz Editörü 
Dr. Didem Danış Danışman, Göç ve Iraklı Mülteciler 
Dr. İlyas Kamalov Avrasya Danışmanı 
Bayram Sinkaya Ortadoğu Danışmanı 
Bilgay Duman Ortadoğu Uzmanı 
Ogün Duru Yönetici Editör 
Oytun Orhan Ortadoğu Uzmanı 
Sercan Doğan Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Selen Tonkuş Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Nebahat Tanriverdi.O Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Fatma Yaycı Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Nazlı Ayhan Uzman Yardımcısı, Projeler 
M. Serdar Çarhoğlu 
Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Uğur Çil Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 

ORSAM DANIŞMA KURULU 


Dr. İsmet Abdülmecid Irak Danıştayı Eski Başkanı 
Prof. Dr. Muhamad Al Hamdani Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı 
Prof. Dr. Dorayd A. Noori Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı Yardımcısı 
Hasan Alsancak BP & BTC Turkiye, Enerji Güvenligi Direktörü 
Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
Prof. Dr. Tayyar Arı Uludağ Üniversitesi Ulusalararası İlişkiler Bölümü 
Prof. Dr. Ali Arslan İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü 
Doç. Dr. Ersel Aydınlı Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü 
Itır Bağdadi İzmir Ekonomi Üniversitesi U.İ.B. ve AB Bölümü Öğr. Gör 
Prof. Dr. İdris Bal Polis Akademisi ve Turgut Özal Üniversitesi U.İ.B. 
Kemal Beyatlı Irak Türkmen Basın Konseyi Başkanı 
Barbaros Binicioğlu Ortadoğu Ekonomileri Danışmanı 
Prof. Dr. Ali Birinci Türk Tarih Kurumu Başkanı 
Doç. Dr. Mustafa Budak Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yrd 
E. Hava Orgeral Ergin Celasin 23. Hava Kuvvetleri Komutanı 
Doç. Dr. Mitat Çelikpala TOBB ETU Uluslararası İlişkiler Bölüm Bşk. 
Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü 
Prof. Dr. Volkan Ediger İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi 
Prof. Dr. Cezmi Eraslan Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı, İ.Ü. Tarih Bölümü 
Dr. Amer Hasan Fayyadh Bağdat Üniv. Siyaset Bilimi Fakültesi Dekanı 
Osman Göksel BTC ve NABUCCO Koordinatörü 
Timur Göksel Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi 
Büyükelçi Numan Hazar Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı 
Doç. Dr. Pınar İpek Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 
Arslan Kaya KPMG, Yeminli Mali Müşavir 
Dr. Hicran Kazancı ITC Ankara Temsilciliği Dış İlişkiler Sorumlusu 
İzzettin Kerküklü Kerkük Vakfı Başkanı 
Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 
Musa Kulaklıkaya TİKA Başkanı 
Doç. Dr. Erol Kurubaş Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
Prof. Dr. Mosa Aziz Al-Mosawa Bağdat Üniversitesi Rektörü 
Prof. Dr. Mahir Nakip Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili 
Yrd. Doç. Dr. Tarık Oğuzlu Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 
Prof. Dr. Çınar Özen Ankara Üniversitesi SBF U.İ.B. 
Dr. Bahadır Pehlivantürk Hacettepe Üniversitesi U.İ.B. 
Prof. Dr. Suphi Saatçi Kerkük Vakfı Genel Sekreteri 
Mehmet Şüküroğlu Enerji Uzmanı 
Doç. Dr. Oktay Tanrısever ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü 
Prof. Dr. Erol Taymaz ODTÜ Ekonomi Bölümü Başkanı 
Prof. Dr. Sabri Tekir İzmir Üniversitesi İ.İ.B.F. Dekanı 
Yrd. Dr. Kürşad Turan ORSAM Danışmanı 
Doç. Dr. Özlem Tür ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü 
Prof. Dr. Türel Yılmaz Kırşehir Üniversitesi İ.İ.B.F. 

ORTADOĞU ETÜTLERİ YAYIN KURULU 


Meliha Benli Altunışık ODTÜ 
Bülent Aras Işık Üniversitesi 
Tayyar Arı Uludağ Üniversitesi 
İlker Aytürk Bilkent Üniversitesi 
Recep Boztemur ODTÜ 
Katerina Dalacoura Londra Ekonomi Üniversitesi 
F. Gregory Gause Vermont Üniversitesi, ABD 
Fawaz Gerges Londra Ekonomi Üniversitesi 
Ahmet K. Han İstanbul Üniversitesi 
Raymond Hinnebusch St. Andrews Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Rosemary Hollis City Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Bahgat Korany Durham Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Peter Mandaville George Mason Üniversitesi, ABD 
Emma Murphy Durham Üniversitesi, Birleşik Krallık 

ORTADOĞU ANALİZ YAYIN KURULU 


Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ODTÜ U.İ.B. Başkanı 
Hasan Kanbolat ORSAM Başkanı 
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Bilkent Üniversitesi U.İ.B. 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen ORSAM Danışmanı, Ahi Evran Üniv. U.İ.B. Başkanı 

ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 
www.orsam.org.tr 


IRAK’TAN IRAĞA: 2003 SONRASI IRAK’TAN KOMŞU ÜLKELERE VE TÜRKİYE’YE YÖNELİK GÖÇLER., BÖLÜM 6

IRAK’TAN IRAĞA: 2003 SONRASI IRAK’TAN KOMŞU ÜLKELERE VE TÜRKİYE’YE YÖNELİK GÖÇLER., BÖLÜM 6




2.4.3. Uluslararası Katolik Muhaceret Komisyonu (ICMC) 

      ICMC Türkiye bürosu bölgesel bir ofis olarak hizmet vermekte ve Lübnan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Pakistan dosyaları buradan 
yönetilmektedir. Amerikan fonlarıyla çalışmakta olan kuruluş Türkiye’den Amerika’ya gidecek Iraklı mülteci yerleştirmelerinin en önemli ayağını oluşturmaktadır. BMMYK’dan mülteci statüsü kazanmış kişiler İçişleri Bakanlığı’nın izniyle yaşadıkları uydu kentten İstanbul’a gelerek ICMC merkezinde gerçekleşen ön izlemeye (pre-screening) katılmakta ve Amerika’ya gönderilmek için gereken evraklar burada tamamlanmaktadır. Sonraki aşamada Amerikan İç Güvenlik Bakanlığı (U.S. Department of Homeland Security- DHS) yetkilileri yaptıkları yüz yüze görüşmelerle başvuranların uygun olup olmadığına kadar vermektedir. ABD’ye yerleştirilmesi kabul edilen mülteciler daha sonra kültürel oryantasyon programına alınmakta ve bu dönemde kabul alan kişilerin sağlık taraması, Amerika’da gidecekleri yere dair hazırlıklar ve son olarak da konsolosluk tarafından güvenlik kontrolü yapılmaktadır. Herhangi bir engelleyici durum olmaması halinde yol düzenlemelerini sağlayacak olan Uluslararası Göç Örgütü ile iletişime geçmesi sağlanmaktadır. 

Özetlemek gerekirse, ICMC Türkiye’de ABD’nin denizaşırı dosya işleme birimi (Overseas Processing Entity- OPE) olarak çalışmakta ve dosyaları karara hazırlayarak, güvenlik incelemeleri, kültürel oryantasyon, sağlık incelemeleri ve takibi de dahil olmak üzere bütün inceleme işlemlerini üstlenmektedir. ICMC 2008 yılında, 2007’deki işlem hacminin neredeyse üç katına çıkarak, Türkiye, Hindistan, Kuveyt, Lübnan, Nepal, Pakistan, Yemen ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde 8 bin 400 mülteciye destek sağlamıştır. Buna ek olarak ICMC yetkilileri Amerika’ya gidecek 4 binden fazla mülteci çocuk ve yetişkine üç günlük kültürel oryantasyon eğitimi vermiştir. Ancak ne yazık ki kurum, 
2006’dan beri dosya yükündeki artışla birlikte sosyal hizmetler bölümünü kapatmak zorunda kalmıştır. 

2.4.4. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 

Sürecin son adımı olan Uluslararası Göç Örgütü, Iraklı mültecilerin yerleştirildikleri ülkeye gidişlerindeki lojistik destek konusunu üstlenmektedir. 
1951 yılında göç alanında hükümetler, hükümetler arası örgütler ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirme amacıyla kurulan örgütün Türkiye ofisi, Kasım 2004’te çift taraflı bir sözleşmenin imzalanması sonucu açılmıştır. Dünya çapında 250’nin üzerinde ofisi bulunan IOM, mültecilere acil yardım, yeni ülkeye yerleştirmeler, göçmen sağlığı ve yasal göç alternatiflerinin desteklenmesi konularında çalışmaktadır. 

Ankara ve İstanbul’da iki ofisi bulunan IOMTürkiye’nin başlıca çalışma alanları arasında 2005 yılında hayata geçirilen insan ticaretiyle mücadele programı bulunmaktadır. Iraklılar açısından en önemli faaliyetiyse, Türkiye’den üçüncü ülkelere yerleştirilecek kişilerin gidişlerini düzenleme görevini üstlenmiş olmasıdır. Bilet rezervasyonu ve seyahate dair diğer masraf ve ihtiyaçlar IOM tarafından karşılanmaktadır. 

Görüştüğümüz IOM yetkililerine göre kendilerine başvuran Iraklıların yerleştirildiği ülkeler arasında başta ABD, Avustralya ve Kanada gelmekte; az sayıda Iraklı da aile birleşmesi yoluyla Avrupa Birliği ülkelerine gitmektedir. BMMYK ve ICMC ile ortaklaşa çalışan IOM yetkilileri 2007 yılından beri Irak’tan göç eden kişilerin Batılı ülkeler tarafından mülteci statüsü alabilmesi dolayısıyla örgütten yardım alan Iraklıların sayısında ciddi bir artış yaşandığını belirtmiş lerdir. 2008 mali yılında 5 bin 500 kişiyle ilgilenen IOM’in hizmet verdiği dosyaların en az yüzde 80’i (4.640 kişi) Iraklılarınkiydi. 

2.4.5. Irak Büyükelçiliği/ Konsolosluğu 

Türkiye’de yasal olarak ikamet eden Iraklıların ilişkili olduğu kurumlardan biri de Irak Büyükelçiliği ve Konsolosluğudur. 1991 Körfez Savaşı sırasında çıkan isyanları şiddetle bastıran Bağdat yönetimini konsolosluk binası önünde protesto eden Türkmenlere karşı açılan ateş sonucu diplomatik bir skandal yaşanmış ve konsolosluk 2006’ya kadar kapanmıştır. Başlıca faaliyetleri arasında pasaport hazırlama olduğunu belirten konsolosluk yetkilisi, ancak Irak’taki hükümetin durumundan dolayı Avrupa ülkelerinin konsolosluk tarafından verilen 
pasaportlara güvenmediğini ve bu yüzden vize vermediğini eklemiştir. 

Konsolosluğun sınırlı sosyal faaliyetleri arasında, İstanbul’da yaşayan 
Iraklıları kaynaştırmak ve farklı grupları bir araya getirmek amacıyla iftar yemekleri düzenlemek de bulunmaktadır. Ancak İstanbul’daki Irak Konsolosluğu’nun henüz ekonomik ilişkiler dışında, Iraklı göçmenler için çok etkin bir rol olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. 

2.4.6. Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD) 


    2006’dan beri Mülteci Destek ve Savunuculuk Programı (MDP) ile mültecilere yönelik hukuki yardım çalışmasına başlayan Helsinki Yurttaşlar Derneği, göçmenlere iltica ve mültecililik konularında çeşitli alanlarda ücretsiz hizmet vererek savunuculuk faaliyetleri yürütmektedir. MDP ile Helsinki Yurttaşlar Derneği “sivil toplum kuruluşlarını eğitmek, Türkiye’deki mültecilerin durumu hakkında yerel ve uluslararası kamuoyunda farkındalık yaratmak ve Türkiye Cumhuriyet yetkililerinin mültecilerin haklarını koruyan yasa ve uygulamalar ortaya koymaları için lobi yapmak” konularına odaklanmaktadır. Ücretsiz hukuki destek ve BMMYK’ya başvuru yapanların dosyalarının takip edilmesi bu programın ana bileşenleri arasında sayılmaktadır. 

Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden görüştüğümüz bir yetkili 2003-2006 arasında Iraklıların başvurularının askıya alınması dolayısıyla bu gruba yönelik pek fazla çalışma yapmadıklarını belirtti. 2006 sonrasında az sayıda da olsa destek almak için başvuru yapan Iraklılar, ya kuzeydeki üç eyaletten geldiği için bireysel statü belirlemeye tabi olup başvuruları reddedilenler veya ikamet harcı sorunu konusunda başvuranlar olmuştur. 

2.4.7. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği (ITKYD) 

Irak Türklerine ait Türkiye’deki en eski dernek olan Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Kerkük Katliamı ile aynı yıl olan 1959 yılında kurulmuştur. Derneğin başlıca kuruluş amacı Türkiye ve Irak arasında bir köprü oluşturmaktır. Bu amaçla dernek paneller, konferanslar, yayınlar ve televizyon programları düzenlemektedir. ITKYD hem Türkiye hem de Irak’taki Türkler açısından önemli bir merkez olarak bir köprü görevi üstlenmiş durumdadır. Dernek yetkililerine göre, Türkiye’de yaşayan Irak Türklerinin pek çoğu ITKYD ile iletişim kurmakta, İstanbul’daki Irak Türkleri nüfusunun da yaklaşık yüzde 90’ı bu derneğe kayıtlı bulunmaktadır. ITKYD bir yandan da Irak’taki Türklerin Türkiye ile bağlarını güçlendirmesi açısından etkili bir merkez rolü üstlenmektedir (Bayraktar 2008). 

ITKYD’nin Türk devletiyle Irak Türkleri arasındaki aracı pozisyonunun en önemli göstergesi bürokratik meselelerde söz sahibi olmasıdır. 
ITKYD ikametsiz göçmenler için hukuki destek vermekte ve izin belgelerinin hazırlanması hizmetleriyle ilgilenmektedir. ITKYD ayrıca Iraklı Türk göçmenlerin ihtiyacı olan ve çoğu kez devlet tarafından karşılanmasında vatandaşlık veya oturma izni olmamasından dolayı sorunlar yaşanan sağlık, eğitim ve iş bulma gibi konularda da yardımcı olmaktadır. Derneğin, Türkmen nüfusun Ankara, İzmir ve Konya gibi şehirlerde de şubeleri bulunmaktadır. 

2.4.8. Caritas 

Roma merkezli uluslararası bir Katolik hayır kuruluşu olan Caritas 1991 Körfez Savaşı’ndan beri Türkiye’deki Iraklı göçmenlere destek vermektedir. 
Kurum son iki yıldır Irak dışından kişilerle de ilgilenmektedir. Caritas’a başvuran Iraklıların çoğunluğunu Keldani Hıristiyanlar oluşturmaktadır. Verilen destekler arasında başlıcası iltica sürecine veya aile birleşimine başvuracak kişilere dosyaları ve yasal süreçle ilgili danışmanlık hizmeti gelmektedir. Yabancı bir kuruluş olan Caritas’ın mültecilere yönelik çalışmaları Türkiye’de resmi olarak tanınmadığı için faaliyetleri sınırlı kalmaktadır. Buna rağmen, sınırlı da olsa ihtiyaç sahiplerine zaman zaman sosyal, sağlık ve eğitim desteği verilmektedir. 

2.4.9. Keldani-Asuri Yardımlaşma Derneği (KADER) 

2006 yılında, Keldani Asuri Süryani Yardımlaşma Derneği (KASDER) olarak kurulan dernek, bünyesindeki Süryani grubun başka bir dernek kurma isteği üzerine ismini KADER’e çevirmiştir. Dernek, başvuran kişilere ilaç, giysi, hemşire, tercüman gibi hizmetler dışında iltica başvurularıyla ilgili konularda da destek vermektedir. Derneğe başvuran herkesin BMMYK’ya kayıt olmasını özellikle isteyen KADER, statü inceleme döneminde BMMYK’ya başvuruda bulunan kişiye dair bilgileri Irak’taki kilise bağlantıları sayesinde derleyerek, BMMYK sürecini kolaylaştırmakta, kurumlarla Iraklı Hıristiyan sığınmacılar arasında aracılık rolü üstlenmektedir. Kurulduğu tarihten beri devlet tarafından resmi olarak tanınan derneğin aynı zamanda Brüksel’de ruhani lider olan başkanı vardır ve Birleşmiş Milletler nezdinde savunuculuk faaliyetleri de gerçekleştirme 

2.4.10. Uluslararası Af Örgütü 

İnsan haklarına saygı gösterilmesi ve bu hakların korunması için çalışan Uluslararası Af Örgütü 150’den fazla ülkede çalışmalarına devam etmektedir. Kampanyaları arasında mülteci hakları da bulunan örgüt, bu kampanya ile “sığınmacı ve mültecilerin mevcut prosedürlere erişimlerini ve Türkiye’deki yetkililerin ‘gerigöndermeme’ zorunluluğuna saygı göstermelerini” hedeflemektedir. Bu amaçla örgüt imza etkinlikleri, üniversitelerde mülteci hakları seminerleri, tır kampanyaları, mülteci hukuku eğitimleri ve bilgilendirme toplantıları düzenlemektedir. 
Ankara’da bir mülteci bürosu bulunan ve mülteci hakları konusunda savunuculuk faaliyetleri yürüten örgüt, 2003 sonrasında Irak’tan kaçan kişilerle ilgili de pek çok kampanya başlatmış, özellikle sınır dışı edilme durumlarına karşı çalışmalar yapmıştır. 

2.4.11. Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) 

1995’te kurulan dernek “mültecilerin, göçmenlerin ve geçici sığınma hakkı arayan insanların sorunlarıyla ilgilenmek ve bu sorunlara çözümler getirmeye çalışarak, insanlara yardım etmek” amacıyla hareket etmektedir. Ulusal ve uluslararası düzeyde konferans, kurs, seminer gibi bilinçlendirme çalışmaları yapan dernek sığınmacı ve mültecilerin sorunlarına çözüm getirecek kaynaklarla buluşmalarını sağlamak için ara bulucu görevini üstlenmeyi hedeflemektedir. 

SGDD özellikle uydu kentlerdeki çalışmalarıyla dikkat çekmektedir. Derneğin Iraklı sığınmacı ve mültecilerin korunmasını güçlendirme projesi 2007 yılından beri İçişleri Bakanlığı’nın uydu kent olarak belirlediği Niğde, Aksaray ve Kırşehir’de ikamet eden Iraklı mülteci ve sığınmacıların korunma durumlarını ve sosyal koşullarını geliştirmeyi amaçlamaktadır. Ankara dışında Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Niğde ve Aksaray’da da temsilcilikleri bulunan dernek özellikle uydu kentlerde yerel yönetimlerle mülteciler ve yerel sivil toplum kuruluşları arasında 
aracılık rolü üstlenmektedir. 

2.5. Uydu Kentler ve Bazı Sorunlar 

2007 sonrası politika değişikliğinin bir etkisi de Iraklıların Türkiye’deki kalış sürelerinin kısalması ve bekleyiş halindeki mültecilere yönelik yönlendirmelerin daha sistemli bir şekilde gerçekleşmesi oldu. Türkiye’de geçici olarak kalabilmek için BMMYK’ya “geçici sığınma” başvurusu yapan kişilerin yasal ikamet izni alabilmek ve sosyal yardımlardan faydalanabilmek için Türk makamlarına da “geçici sığınma” başvurusunda bulunmaları gerekmektedir. Daha sonra, sığınmacılar başvuru dosyalarının incelenmesi döneminde İçişleri Bakanlığı’nın belirlediği bir “uydu kent”e yönlendirilmektedir. 

Türkiye’de uydu kent olarak belirlenmiş çoğu İç Anadolu’da bulunan 28 kent (Afyon, Ağrı, Aksaray, Amasya, Bilecik, Burdur, Çankırı, Çorum, Eskişehir, Hakkari, Isparta, Karaman, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Kütahya, Nevşehir, Niğde, Silopi, Sivas, Tokat, Van ve Yozgat) bulunmaktadır.25 1994 yönetmeliğine göre düzenlenmiş yasal bir yükümlülük olarak uydu kentlere yerleştirilen sığınmacı ve mülteciler haftanın belli günlerinde polis merkezlerinde imza vermekte, böylece denetim altında tutulmaktadırlar. 

Geçmişte bekleyiş sürelerinin belirsizliği ve uydu kentlerdeki sosyal-ekonomik koşulların büyük kentlerde yaşamaya göre daha sıkıntılı olması dolayısıyla sığınmacılar bu illerde kalmak yerine kaçak olarak İstanbul gibi büyük şehirlerde kalmayı tercih ediyordu. Ancak yeni düzenlemeyle birlikte uydu kentlerde kalmamaları durumunda üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyeceklerinin farkında olan Iraklı mülteciler, iş imkânları çok kısıtlı olsa da, Anadolu illerine gitmeyi “zorunlu olarak tercih ediyorlar”. 
Sivil toplum kuruluşları ve diğer kurumlar da bu kuralın uygulanması konusunda kamu kuruluşlarına destek veriyorlar. 

Yukarıdan bahsedilen kuruluşlar arasındaki işbirliği, 2007’den beri Iraklı mültecilerin daha hızlı ve sorunsuz yerleştirilmesini mümkün kılmış olsa da, bazı sorunlar sürmektedir. 
Bunlardan başlıcası, Türk makamlarının çıkış harcı uygulamasıdır. Çıkış harcı, sığınmacı ve mültecilerin Türkiye’deki ikametleri süresince ödemek zorunda oldukları bir ücrettir. İltica başvuruları incelenirken veya üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi beklerken geçici ikamet izni alan sığınmacı ve mülteciler, bazen 5 hatta 10 yıla kadar uzayabilen bu süreler için ikamet ücreti ödemek zorunda bırakılmaktadır. Çıkış harcı meselesi Türkiye’de bekleyişleri sırasında uzun süre kalmak zorunda olan ve yasal olarak çalışma imkânları olmayan Iraklı sığınmacılar açısından ekonomik anlamda oldukça sıkıntı yaratmaktadır. 

Bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşları, bu sorunun çok acil bir konu olduğunu ve çözebilecek tek merciinin Türk makamları olduğunu belirtmektedirler. Ancak şimdiye kadar, BMMYK Türkiye Temsilciliğinin sığınmacı ve mültecilerin ikamet harcının kaldırılması için İçişleri, Dışişleri ve Maliye Bakanlıklarına yaptığı başvurular bir sonuç vermemiştir. Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD), İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD), Mazlum-Der, Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der), Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi de, 26 Ekim 2009’da yaptıkları ortak bir basın açıklamasıyla Türkiye’de geçici ikamet izni alan sığınmacı ve mültecilerden alınan ikamet harcının kaldırılmasını talep etmişlerdir. 



7. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***