Habertürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Habertürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Eylül 2020 Perşembe

Anlamsız Sorular, Anlamsız Anılar.

 Anlamsız Sorular,  Anlamsız Anılar. 


Fatih Altaylı.  

HABERTÜRK

06.04.2019 - 10:53 

Güncelleme: 06.04.2019 - 10:53

31 Mart seçimlerinden önce Teke Tek’e gelen Ekrem İmamoğlu ile program öncesi sohbet ediyorduk. 

Kendisine şöyle bir sual sordum sohbet sırasında: 

“Ekrem Bey, seçimlerde daha çok oy alıp, seçimi kazanmanız halinde İstanbul’un Büyükşehir belediye başkanlığının size verileceğini düşünüyor musunuz?” 

İmamoğlu’nun ifadesinden soruyu anlamsız bulduğu ortadaydı. 

O gün için de anlamsız bir soruydu gerçekten. 

“Elbette ki!” dedi. 

Ben de ona, “Kusura bakmayın ben bazen böyle manasız sorular sorarım” diyerek kapadım konuyu. 

Diyeceğim o ki, bugün olan bitenler arasında beni şaşırtan hiçbir şey yok. 

Beklemediğim, ummadığım hiçbir şey olmuyor. 

Dün ilginç bir de gelişme oldu. Büyükçekmece’de seçmen kütüklerinde hatalar olduğu iddiası ile AK Parti ilçede seçimin iptali ve yenilenmesiyle ilgili bir başvuru yaptı. 

İlçe Seçim Kurulu başvuruyu reddetti. 

Sonrası ne olur bilemem. 

Tabii Türkiye’de ilk defa olmuyor bir seçimin iptali veya tekrarı. 

Küçük yerleşim yerlerinde çok örneği var ama il seviyesinde benim hatırladığım çok önemli, tarihe geçmiş bir örnek var. 

Konya Belediye Başkanlık seçimi.

11 Aralık 1977 günü yapılan Konya Belediye Başkanlığı seçimi sonucunda sandıktan 1. Sırada Mehmet Keçeciler çıktı. 27 bin 556 oy almıştı. 

İkinci sırada ise CHP adayı Adnan Ertanık vardı ve 21 bin 927 oy almıştı. Adalet Partisi’nden Mehmet Ortaer’in oyu ise 17 bin 683 idi. Bazı sandıklarda itiraz edildi. 

Oydu, buydu derken süreç uzadıkça uzadı. 

Adalet Partisi ve CHP, YSK’ya itiraz ettiler ama bambaşka bir gerekçe ile. 

Keçeciler’in adaylık başvurusunun il başkanı değil, ilçe başkanı tarafından yapıldığı gerekçesi ile. 

İtiraz aslında geçersizdi çünkü seçimden önce yapılmış olması gerekiyordu. 

Ama YSK kazanan adayın hakkını yiyerek usulsüz biçimde seçimleri iptal etti. 

19 Mart 1978 günü seçimler yenilendi.

Mehmet Keçeciler bu kez 34 bin oy alarak ve farkı itiraz edilmeyecek biçimde açarak seçimi kazandı. 

Seçmen mağdur edilen siyasetçiye sahip çıkmıştı. Ancak Belediye Meclisi seçimleri yenilenmediği için orada AP ve CHP çoğunlukta idi. 

Belediye Başkanının maaşını düşürdüler, her türlü zorluğu çıkardılar. 

Ama Konyalılar seçtikleri başkana sahip çıktılar.

Sonuna kadar arkasında durdular. 

Bunu niye mi yazdım şimdi. 

Ne bileyim, bazen tarihi hatırlamakta fayda var.


***

Helal sana Ahmet Güneştekin

Sanatçı dostumuz Ahmet Güneştekin bir süre önce yaptığı İskoçya gezisinden sonra geziden aldığı esinle, “İskoçya’nın 85 lezzeti” adlı bir eser yazdı ve bunu da Çırağan Sarayı’nda verdiği büyük bir davetle tanıttı. 

Her ne kadar bu konuda kalem oynatmaya çekinmeyen meslektaşlarımın pek büyük bölümünden daha fazla bu tarz sanat ile hayır neşir olsam da, bir sanat eleştirisi yapacak düzeyde olmadığım için Ahmet’in eseri ile ilgili bir sanatsal yorumda bulunamam.

Ama sevdiğim bir arkadaşımın eseri benim için güzeldir. Çünkü ben onda arkadaşımı görürüm. 

Neyse konumuz o değil. 

Konumuz davet. 

Ahmet’in davetine çok geniş bir katılım varmış. Ben yurt dışında olduğum için gidemedim ama sosyal medyadan katılanları gördüm. 

O yüzden de başlığımı “Helal sana Ahmet Güneştekin” diye attım. 

Çünkü düne kadar Ahmet Güneştekin’e burun kıvıran, beğenmeyen, arkasından konuşan, hakkında eleştiri ötesi hakaretler sallayan kim varsa hepsi Ahmet’in  davetine koşa koşa gitmişler. 

Davetten selfieler paylaşmışlar. 

Bu nedenle helal sana Ahmet. 

Bin kere helal.

***

TAV’a tav olmuştuk

İstanbul Atatürk Havalimanı’na ilk ne zaman gittiğimi ya da bu meydanı ilk ne zaman kullandığımı hatırlamıyorum. 

Herhalde 1 ya da bilemedin 2 yaşında olmalıyım. 

Gerçi o zaman adı “Atatürk Havalimanı” değildi. 

Yeşilköy Havalimanı olarak bilinirdi. 

Küçük bir iç hatlar, hemen yanında az daha büyük bir dış hatlar terminali vardı. 

Demek ki, orayı en az 55 yıl kullanmışım. 

Karga sekmez diye bir garip terminal ile büyümeye çalıştı önce. Sonra şimdi iç hatlar olarak kullanılan bölüm yapıldı, dış hatlar olsun diye. 

Eski dış hatlar içi hatlar oldu. 

Bir kaç denemeden sonra yap işlet devret modeli ile TAV’a ihale edildi ve 20 yıl önce bugünkü meydana kavuştuk. 

TAV sayesinde Atatürk Havalimanı dünyanın en pratik, en sevimli, en iyi işletilen havalimanı olarak büyüdü büyüdü büyüdü. 

Yetmez hale geldi.

Onu büyütmek yerine, daha büyüğünü başka bir yere yapmaya karar verildi ve yapıldı. 

Şimdilik Atatürk’ten yüzde 25 daha yüksek kapasiteye sahip ama büyümeye daha müsait ve 20 yıl içinde 200 milyon yolcu kapasitesine ulaşabilecek bir hava limanımız var artık. 

Ben yine de Atatürk Hava limanını çok özleyeceğim. 

Kızım bile, “Bence bu hava limanı, dünyanın en güzel hava limanı” diye üzgündü geçen hafta son kez kullandığımızda Atatürk Hava limanını.

Ben ondan daha da üzgünüm. 

Yine de TAV’a ve TAV’ı TAV yapan Sani Şener’e çok teşekkür ediyoruz. 

Dünya ölçeğinde havacılık yapan bir Türk firması olmayı başardıkları ve bizi yıllardır Atatürk Havalimanı’nda mutlu ettikleri için.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

" Demokrasinin, Sandıkla gelme kadar Sandıkla gitme rejimi olduğunu da hatırladığımız zaman."



***

9 Mart 2017 Perşembe

Şarkıya Fazla Kaptırmış Kendisini,


Şarkıya Fazla Kaptırmış Kendisini,


Selcan Taşçı,


Kapatma Davası ”ndan başlayıp  “ AKP’yi Hedef alan tehditler ” diye nitelendirdiği bir dizi olayı sıraladıktan sonra “ama” diyor;

Eski Türkiye ile mücadele etmek suretiyle, Yeni Türkiye’yi inşa etTİK...  O gün nasıl ki askeri vesayete karşı mücadele ettiySEK bugün de cemaat vesayetine karşı mücadele ediyoRUZ...  BİZİM karşı olduğuMUZ Ahmet’in ya da Mehmet’in vesayeti değil, doğrudan vesayetçi yapıya karşıYIZ... Gülen hareketi kendi hesaplaşmasını yapıp (...) hukuksuz uygulamalara imza atmış olabilirler. Bu (...) BİZİM askeri vesayet ve Ergenekon’la mücadeleMİZİN yanlış olduğu anlamına gelmez. Peki bu BİZE bir mükellefiyet yükler mi? Yükler. (...) cemaat ele geçirmek istediği yerlere, Ergenekon bayrağını sallamak suretiyle sızdıysa bunu tasfiye etmek göreviMİZ olmalı. O nedenle diyorum ki, geçmişte askeri vesayete karşı mücadele verDİK şimdi de cemaat vesayetine karşı mücadele edecegiz.

Bu satırları yazan kişi Yalçın Akdoğan olsa anlarım; nihayetinde AKP milletvekili, Başbakan’ın Başdanışmanı.
Yiğit Bulut olsa -eski yazılarını hatırlayıp çok gülerim ama- anlarım; nihayetinde Başbakan’ın danışmanı.
Ne bileyim Yıldıray Oğur olsa, Hilal Kaplan olsa, Ahmet Taşgetiren olsa -kendilerine “ödenek” tahsis edilmişti- “akil”lik  kontenjanından “kadrolu” sayılabilirler; anlarım.

Ve fakat  “birinci çoğul şahıs”  ekiyle AKP’nin bütün eylemlerini sahiplenen, kendisini de bu siyasal yapıya dahil eden kişi iktidara yakın da olsa halihazırda bir gazetenin Ankara temsilcisi. Bir gazetecinin bir siyasi yapıdan taraf olmasını dahi aylarca-yıllarca tartışmış medyamızın, meslek örgütlerinin, şimdilerde gazetecilerin “parti sözcüsü” gibi, “biz” diye manifestolar döşenmesini garipsememesi de epey garip değil mi! Ya televizyon kanallarının “Biz” diyerek AKP’ye yakın değil; resmen dahil olduğunu beyan etmiş birine hâlâ “gazeteci” sıfatıyla “propaganda” yaptırmaya devam etmesi?!
Muhalefetteki siyasi partilerden herhangi biri, gazeteciliğini AKP’nin siyasi mücadelesine adadığını ilan eden bu zatı herhangi bir etkinliğine davet edebilir mi bundan böyle? Gazetecilik yapmaya mı geliyor, ajanlık için mi; emin olabilir mi?

***
Yazıyı yazarken fonda  “Beraber yürüdük biz bu yollarda...”  çalıyordu belli ki; şarkıya fazla kaptırmış kendini!
Abdülkadir Selvi’ye AKP yöneticisi, sözcüsü, milletvekili, danışmanı, personeli vs. olmadığını sadece  “gazeteci”  olduğunu hatırlatmalı bence biri. Hayır, her şey bir yana bu “yanılsama” sağlığı için de tehlikeli...

Aydını Böyleyken, Kızılır mı Cahile

Medyanın halleriyle başladık  madem, devamını da öyle getirelim bugün.
Akif Beki ile Aslı Aydıntaşbaş’ın kısır/sonuçlanmamaya mahkum tartışmalarından birine denk geldim dün sabah.

Hafta içi hemen her sabah göründükleri ekran, Türkiye’nin sayılı haber kanallarından biri; CNNTürk. İkisi de gazeteci, yani “haberdar etmek”  öncelikli vazifeleri.

Aydıntaşbaş, güya Başbakan’ın yılbaşı gecesi yayınlanan “Millete Hizmet Yolunda” konuşmasını yorumlayacak.

Birinin, hele ki gazeteciyse, hele ki milyonların karşısına çıkıp da fikir beyan edecekse, konuştuğu konuda asgari ölçüde -ki asgari bilgi de yetmez yoruma, derinlemesine incelemeli ki çözebilmiş olsun aslında ne anlama geldiği-nasıl anlaşılması gerektiğini- bilgi sahibi olması beklenir değil mi?
Bu hanımefendide o yok işte!
Millete Hizmet Yolunda konuşması üzerine bayağı iddialı bir tonda ahkâm kesiyor ama ilk cümle şöyle
Galiba daha önce başka bir adı vardı... Şimdi adı başka...
Haydaaaa; biliyorum bu esprinin de suyu çıktı ama bahçıvansın  biberin yok, gazetecisin haberin yok demekten başka ne söylenir şimdi buna!
Ulusa Sesleniş ”ten “ Millete Hizmet Yolunda ”ya geçiş sırasında onca tartışıldı, sayısız köşe yazarı yazdı, bir dolu gürültü patırtı çıktı, ülkenin en köklü gazetelerinden birinin de yazarı olan Aslı Hanım’ın konuya alakası  “ Galiba adı başkaydı ” derecesinde! Neyse yayın sırasında biri mesajla bildiriyor da öğreniyor “Ne hakkında konuştuğu”nu!
Yorumun devamı şöyle:
Anladığım kadarıyla Duaları referans gösteriyor...
Üzerine yorum yaptığı konuşmayı izlememiş bile yani; başka gazetecilerin yorumlarından anladığı kadarıyla yorumluyor!

Dünkü Çocuk değil; Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl, NTV, Sabah, Habertürk, Akşam, Milliyet, SkyTürk’ te çalışmış, Ankara ve Washington temsilcilikleri yapmış

Tecrübeli” varsaydığımız gazetecinin, ülkemizde gazeteciliğin hali bu işte!
Aydını bu seviyede olan memlekette nasıl kızalım cahile, cahilin tercihlerine!


***