Hüseyin Cahit Yalçın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hüseyin Cahit Yalçın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Şubat 2016 Pazartesi

1945 -1950 ARASI “ DEMOKRATİKLEŞME ” SÜRECİNDE BASIN BÖLÜM 2

1945 -1950 ARASI “ DEMOKRATİKLEŞME ”  SÜRECİNDE BASIN  BÖLÜM 2


Sırası ile bu defa da Yedi Sekiz Pasa, Bizim Pasa, Öküz Mehmet Pasa ve Medet adları altında yayınlanmış, ancak bunlar da kapatılmışlardır. Bu kosullar altında yayınını sürdüremeyerek 10 Temmuz 1950 tarihinde çıkarılmasına son verilmiştir.25 

1946-1950 yılları arasında, ülkedeki tüm demokratikleşme söylemlerine karsın, uygulamalar tam tersi olmuştur. Gazeteciler ve yazarlar aleyhine çok sayıda ceza davası açılmış, çoğu gazeteci ve yazar bu nedenle tutuklanarak ceza evine konulmuş, ancak yargılama sırasında bunlardan büyük bir kısmı tahliye edilmişler ve sonunda da haklarında beraat kararı verilmistir. Bu tür davalar içinde göze çarpan belli baslıları sunlardır: 

Tan matbaasının tahribinden sonra, gazetenin sahibi, yazı isleri müdürü ve yazarları hakkında hükümete hakaret ettikleri iddiası ile ceza davası açılmıştır. 
Bu dava kapsamında Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykurt ve Halil Lütfi Dördüncü 20 Subat 1946’da tutuklanmıslar, 23 Mart 1946’da çesitli hapis cezalarına çarptırılmışlar 26 , ancak Yargıtay tarafından bu cezaları 14 Mayıs 1946’da bozulmuş ve serbest bırakılmışlardır.27 

Ceza evindeki hükümlü ve tutukluların içinde bulundukları kosulları elestirdikleri için Tan, Halil Lütfi Dördüncü, Cami Baykurt ve Esat Adil Müstecaplıoğlu hakkında ceza davası açılmıştır.28 

Esat Adil Müstecaplıoğlu hakkında ayrıca, kendisi Cumhuriyet Savcısı, baska bir deyisle kamu görevlisi olduğu için, kamu görevlileri siyasetle uğraşamayacakları 
gerekçesiyle bir baska dava açılmıstır.29 

İzmir’de İzmir gazetesi yazarlarından Müçteba Üstündağ TBMM’ne hakaretten tutuklanmıstır.30 

Sabahattin Ali, Falih Rıfkı Atay’a hakaretten üç ay hapis cezasına mahkum olmustur.31 
Sabahattin Ali ayrıca, Cemil Barlas’a hakaretten 4 ay hapis cezasına çarptırılmıstır.32 

25 Marko Paşa hakkında bkz. Levent Cantek, Markopasa – Bir Mizah ve Muhalefet Efsanesi, Dletisim Yayınevi, Dstanbul, 2001. 
26 Bkz. Ek-7. 
27 Vatan, 15 Mayıs 1946 Bkz Ek-8. 
28 Ulus, 27 Nisan 1946. 
29 Vatan, 28 Nisan 1946. 
30 M. Taner Beyazıt, Dzmir Basınında Demokrasi Mücadelesi, 1923-1950, Dzmir, 1993, s. 231. 
31 Ulus, 29 Nisan 1946. 
32 Ulus, 11 Mart 1947. 

Samim Kocagöz, Vatan gazetesinde yayınlanan bir yazısından dolayı 2 Eylül 1946’da tutuklanmıs, ancak yargılama sonunda beraat etmiştir.33 

Ankara’da yayınlanan Başkent gazetesinde yazdığı bir yazıda hükümete hakaret ettiği gerekçesiyle Kazım Arar ve yazıisleri müdürü Yalçın Uraz hakkında ceza davası açılmıs, aynı gazetedeki bir yazısından dolayı Cumhuriyet Savcısı Remzi Balkanlı, Müstecaplıoğlu için açılan davadaki aynı gerekçe ile yargılanmıstır.34 

Remzi Balkanlı, 5 Nisan 1947’de bir ay beş gün hapis cezasına çarptırılmıstır.35 
Aynı gazetede bir yazısından dolayı Sabri Yurdabekçi ile yazıisleri müdürü Kazım Arar altısar ay hapis cezasına mahkum olmuşlardır.36 
Aziz Nesin, hükümete hakaret suçundan İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nce on ay hapse ve ayrıca sürgün cezasına çarptırılmıştır.37 

Trabzon’da yayınlanan Trabzon gazetesi muhabiri Vural adlı kisi ile yazıişleri müdürü Kemal Kefeli üçer ay hapis cezası ile cezalandırılmışlardır.38 

Ankara’da yayınlanan Kuvvet gazetesi sahipleri Hamdi Arpağ ve Ali Rıza Baskan ile yazıisleri müdürü Nizam Payzın, Matbuat Kanunu’nun 34. maddesine aykırı 
davranmaktan yargılanmışlardır.39 

Adnan Menderes’in, T.B.M.M.’nin mesruiyetini sorguladığı ve hükümete hakaret ettiği iddia edilen bir konusmasını gazetelerinde yayınladıkları için bazı 
gazeteciler tutuklanmıştır. İzmir’de yayınlanan Demokrat İzmir gazetesinden Adnan Düvenci, Mithat Perin; Yeni Asır gazetesinden Ali Sevki Bilgin, Adnan 
Bilget; Kuvvet gazetesinden Salih Gürkan, Samet Ağaoğlu; Tasvir gazetesinden Atıf Sakar ve Demokrat gazetesinden Fuat Arna, tutuklu yargılandıkları bu 
davanın sonunda beraat etmişlerdir.40 

33 Çetin Yetkin, Siyasal Dktidar Sanata Karsı, Ankara, Bilgi Kitabevi, 1970, s. 145. 
34 Ulus, 19 Aralık 1946. 
35 Ulus, 6 Nisan 1947. 
36 Ulus, 28 Ocak 1947. 
37 Yetkin, Siyasal Dktidar Sanata Karsı, s. 145. 
38 Ulus, 7 Haziran 1947. 
39 Ulus, 8 Temmuz 1947. 
40 Ulus,10 Ağustos 1947. 

Mehmet Ali Aybar, 3 Mart 1948’de Zincirli Hürriyet’te yayınlanan bir yazısında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye hakaret ettiği iddiası ile yargılanmış ve üç yıl ağır hapis cezasına mahkum olmuştur.41 

Bunlar, ele alınan dönemdeki basın davalarından yalnızca bir bölümüdür. Ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesine aykırı davranıldığı iddiası ile 
edebiyatçılara açılan davalar da bulunmaktadır. 

3. BASINDAKİ YORUM VE DEĞERLENDİRMELER 

3.1. CHP yanlısı yayın organlarında 


Demokratiklesme olarak adlandırılan bu süreçte iktidarda bulunan CHP üyesi veya yandası yazarlar, rejimi ve hükümeti elestirirken asırılığa kaçmaması, rejimi tehlikeye düsürecek yazılar yazmaması konusunda muhalif basını sürekli bir biçimde uyarmıslardır. Çoğu zaman da yasal sınırların asıldığını, bu uyarılarının dikkate alınmadığını, ağırlasan dış siyasal kosulların göz önünde tutulmadığını, bu nedenle de Türkiye’nin güç durumda bırakılabileceğini, devlet otoritesini sarsıcı yayınlar yapıldığını, hatta muhalif basının Sovyetler Birliği’nin ve komünizmin sözcüsü olduğunu öne sürmüşlerdir. Dktidar yanlısı basın cephesinde bu tür yayınlara karsı alınan ve alınacak olan önlemlerin doğal karsılanması görüsü egemendir. 

Örneğin, Halkevleri’nin yayın organı Ülkü dergisinin 1 Temmuz 1946 tarihli sayısında Hıfzı Rasit Öymen, CHP’yi elestirenleri “yapıcı ve tenkid fikri 
yerine büyük bir gaflet çukuruna düsmüs” olarak nitelendirmistir.42 Yine aynı derginin 1 Ekim 1946 günlü sayısında Kemal Turhan söyle demektedir: 

“…bir takım gazeteler…. Bir nevi bağımsızlık kisvesi altına büründüler, memleket idaresinin ve milli toplulukların haysiyet ve serefine yüklendiler. Bunu bir sürüm vasıtası yaptılar. Hele seçimler bu çesit kazanç düskünleri için kaçırılmaz birer fırsat sayıldı. Kararmış gözlerle nelere saldırılmadı! 

Ağırlasan siyasi sartlar içinde memleketin istiklali ve toprak bütünlüğü üzerinde daha hisli ve uyanık olanlar, bazı gazetelerin devamlıca otoriteyi sarsmasına ve milli toplulukların haysiyet ve şerefine saldırmasına göz yumamazlardı….”43 

41 Mehmet Ali Aybar, Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm – Seçmeler, 1945-1967, Dstanbul, Gerçek Yayınevi, 1968, s.124-128. 
42 Hıfzı Rasit Öymen, “Propaganda ve Hafıza Kanunları”, Ülkü – Milli Kültür Dergisi, sayı 115, 1 Temmuz 1946, s. 3. 
43 Kemal Turan, “Bir Güven Konusu”, Ülkü – Milli Kültür Dergisi, sayı 121, 1 Ekim 1946, s.1. Bkz. Ek 9. 

Falih Rıfkı Atay, basyazarı olduğu CHP’nin yayın organı Ulus gazetesinde şunları yazmıştır: “ Esef edilecek nokta sudur ki, muhalifler Türkiye meselesinin bütün ağırlığıyla ortaya çıktığı su zamanlarda dahi kızıl kola tahrik fırsatı vermenin zararlarını iyice kavramamıstır.”44 

Başbakan Recep Peker’in 17 Temmuz 1946 tarihli Ulus gazetesinde yayınlanan konusmasının basınla ilgili bir bölümü de söyledir: 

“İşte ‘ Görüşler ’ yerine ‘ Gün ’ adıyla bir Komünist dergi çıkıyor. ‘ Tan ’ yerine ‘ Gerçek ’ adıyla gündelik kızıl bir gazete seçim gürültülerinin havası içinde beslenerek ve kendi ölçüsüne göre sözüm ona hakiki demokrasinin davacısı hüviyetini takınarak sınıf kavgası edebiyatının zehrini saçıyor…”45 

DP’nin elestiri ve görüslerini basın aracılığıyla kamuoyuna duyurması, idarenin DP yanlısı basına karsı uyguladığı önlem ve engellemeleri tetiklediği söylenebilir. CHP ve DP taraflı yayın organlarında muhalefete ve iktidara karşı izlenen sert tutum, aynı sertlikteki tartışmaları TBMM’ye taşımıştır. Havanın çok gerginleştiği bir anda Cumhurbaşkanı her iki parti arasında bir hakem sıfatıyla, bu partilerin yöneticileri ile görüştükten sonra, Türk siyasal tarihinde “ 12 Temmuz Beyannamesi ” olarak anılan bir bildiri yayınlamıştır. Bu bildiride, muhalefetin, dolayısıyla da muhalif basının iktidar ile aynı olanak ve güvence içinde olacaklarını açıklamıstır. Ancak, bu bildirinin uygulamada bir yararı olmamıstır. Ulus gazetesinde imzasız olarak yayınlanan “ İşi Azıttılar ” başlıklı bir yazıda, eleştiri ve saldırıların “ Normal siyasi münasebetlerin eşini kaydetmediği bir tarzda ” olduğu belirtilmiştir.46 

44 Falih Rıfkı Atay, “Tahriklerin Devamlı Kaynağı”, Ulus,31 Ağustos 1946. 
45 “Recep Peker’in Konusması”, Ulus, 17 Temmuz 1946. 
46 “Dsi Azıttılar”, Ulus, 11 Aralık 1947. 

Türkiye’nin, Sovyetler Birliği’nin kendisine yönelttiği tehditlere karsı ABD’nin desteğini sağlamaya çalıştığı bir süreçte 47 DP’nin ve yandası basının iktidarı 
“ Demokrasiye gerçekten geçmek İstememek ” le suçlamaları, 48 CHP’li yazarların üstünde durduğu bir baska konudur. Asağıda görüleceği üzere, muhalif basın, çok partili sisteme geçisin Sovyetler Birliği’ne karsı ABD’nin desteğini elde etmek için bir aldatmaca, bir oyun olduğunu öne sürmektedir. 

1950 seçimlerini kazanan DP iktidarında başbakan olacak olan Adnan Menderes ’in bile Komünistlikle suçlanmış olması, 49 CHP’nin DP’nin muhalif basınına karşı nasıl bir tutum içinde olduğunu açıkça ortaya koyduğu söylenebilir. CHP iktidarı nın DP yanlısı basına karsı izlediği tutum, 14 Mayıs 1950 seçimlerine doğru aynı çizgide, ama daha Şiddetlenerek sürmüştür. 

3.2. Muhalif yayın organlarında 

Muhalif basın, iktidara yakın yayın organlarının tam tersi savlarla kendini anlatma derdi içine girmiştir. Muhalif basında ilk göze çarpan tutum, komünizm ile bir ilgilerinin olmadığı, hatta kendilerinin antikomünist olduklarını kanıtlamak çabası olmustur.50 Bir baska göze çarpan husus, CHP iktidarının çok partili düzene geçmek girisiminde samimi olmadığı yolundaki yayınlardır. Sabiha Sertel’in kaleme aldığıasağıdaki yazısı örnek olarak gösterilebilir: 

“Türkiye’de rejim, hangi tarafa çekersek hangi manada kullanırsak, muayyen bir zümrenin keyfine göre, hangi manada tefsir edersek mahiyetini değiştiren bir idare sistemi midir, yoksa orta oyunu mudur? Birinci perde de sahnede nazizm mizanseni vardır, aktörler Cloyter rolünü oynarlar. İkinci perde de sahnenin demokrat mizanseni vardır, aynı aktörler bir Abraham Lincoln rolü oynarlar. Üçüncü perdenin mizanseni sosyalisttir, yine aynı aktörler bir Fourier veya Sen Simon rolü oynarlar. 

47 Bu tarihlerde ABD, yardım edeceği veya destekleyeceği ülkelerin demokratik rejime sahip olmasını sart kosmaktaydı. 

48 Örneğin; Nihat Erim, “Çirkin Bir Taktik”, Ulus, 17 Mayıs 1946; “Köprülü Memleketi Nasıl Jurnal Ediyor”, Ulus, 15 Mayıs 1946. 

49 Adnan Menderes, “Teessür Verici Bir Manzara”, Vatan, 19 Mayıs 1946. 

50 Örneğin, DP’nin kuruluş asamasında kurucular ile birlikte hareket eden Zekeriya Sertel, 11 Ekim 1945 tarihli Tan’da “Okuyucularımla Açık Konusma” baslıklı yazısında kendisinin komünist olmadığını kanıtlamak istemiştir. Zekeriya Sertel, “ Okuyucularımla Açık Konuşma ”, Tan 11 Ekim 1945. 

Böyle değilse, Tarihin hangi  devrinde bir Rejimin böyle muhtelif mahiyeti olduğu görülmüştür.” 51 

KAYNAKÇA

Kitaplar ve Makaleler Atay, Falih R.: 

Öte yandan, muhalif basın, II. Dünya Savası kosulları yüzünden halkın çektiği sıkıntıları CHP’nin halkı ezmesi olarak dile getirmis, devletçiliğin halkı sömürmek için kullanıldığı suçlamasında bulunmus, her olanakta iktidarın polis ve jandarma aracılığı ile zulüm yaptığını öne sürmüs, 1946 seçimlerinde yolsuzluk yapıldığını belirtmiştir.

Aybar, Mehmet A.: 52 Beyazıt, Taner: 

5. SONUÇ 

Cantek, Levent: 

Bir ülkede demokrasinin var olup olmadığının önemli kriterlerinden biri de, basın özgürlüğüdür. Antidemokratik rejimlere sahip ülkelerde basın özgürlüğünün olduğunu söylemek söz konusu olamaz. 

Çalıslar, Oral: 

Türkiye’de de çok partili demokratik düzene geçilirken basın üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, Erim, Nihat: basına özgürlük tanınması gerekmistir. Bu amaçla, yeni yasal düzenlemeler yapılmıştır. 

Erkin, Feridun C.: 

Ancak, yeni yasal düzenlemelere rağmen, basın rejiminin özgürlestirilmesi sancısız değildir. Özgürlükçü bir basın rejimine geçisi güçleştiren olgular bir yandan iktidardan, bir yandan da muhalefetten kaynaklanmıştır. 

İşkit, Server: 


Hükümet ve hükümet yanlısı yazarlar, muhalif basının rejimi tehlikeye düşürücü, izlenen dış politikayı zayıflatıcı, tahrikçi yayınlar yaptığını öne sürerken; muhalif basın ise, hükümetin eski baskıcı alıskanlıklarından vazgeçemediğini, çok partili demokratik düzene geçmekte samimi olmadığını savunmuslar ve sıkıyönetimin iki yıl daha sürmesinden de yakınmışlardır. 

Kabacalı, Alpay: 

Bu arada, Sovyetler Birliği’nin üs ve toprak talepleri karsısında dış destek arayan hükümet, basının bu tür elestirilerinden rahatsız olarak yandası basın aracılığı ile sert bir tepki göstermistir. Bu çerçevede her iki tarafça da çok sert ve kırıcı yayınlar yapıldığı görülmektedir. Bu gerçeklere rağmen, çok partili demokratik düzene geçişte basının önemli bir işlevi olduğu; 

Koçak, Cemil: 

Türkiye’de demokratikleşme nin ve buna bağlı olarak basın özgürlüğünün kazanılmasının sancılı geçtiği söylenmelidir. Menderes, Adnan: 

Nadi, Nadir: 

51 Sabiha Sertel, “Bu Bir Orta Oyunu Mudur?”, Tan, 5 Aralık 1945. 
52 Yetkin, Karsıdevrim, 1945-1950, s. 575. 


“ Tahriklerin Devamlı Kaynağı ”, Ulus, 31 Ağustos 1946. 

Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm – Seçmeler, 1945-1967, Dstanbul, Gerçek Yayınevi, 1968. 

İzmir Basınında Demokrasi Mücadelesi, 1923-1950, İzmir, 1993. 

Markopasa – Bir Mizah ve Muhalefet Efsanesi, İstanbul, Dletisim Yayınevi, 2001. 

“Tan Matbaası Davası Bitti Mi? ”, Cumhuriyet, 4 Aralık 1945. 

“ Çirkin Bir Taktik ”, Ulus, 17 Mayıs 1946. 

Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, Ankara, 1968. 

Türkiye’de Matbuat Ddareleri ve Politikaları, Ankara, Basvekâlet Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü Yayını, 1943. 

Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü, İstanbul, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, 1990. 

“ Tan Olayı ”, Tarih ve Toplum Dergisi, C.IV. 1985, s.374-378. 

Türk Basınında Demokrasi, 2. basım, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1999. 

“ İkinci Dünya Savası ve Türk Basını ”, Tarih Ve Toplum Dergisi, C.VI, 1986, s.286-297. 

“ Teessür Verici Bir Manzara ”, Vatan, 19 Mayıs 1946. Perde Aralığından, 2. basım, İstanbul, Cumhuriyet Yayınları, 1965. 


Öymen, Hıfzı R.: “Propaganda ve Hafıza Kanunları”, Ülkü – Milli Kültür Dergisi, No.115, 1 Temmuz 1946, s. 3. 

Özek, Çetin: 141-142, Dstanbul, Ararat Yayınevi, 1968. 

Sertel, Sabiha: “Bu Bir Orta Oyunu Mudur?”, Tan, 5 Aralık 1945. ………………. Bir Roman Gibi, 1919-1950, Dstanbul, Ant Yayını, 1969. 

Sertel, Yıldız: “ Çok Satan, Ciddî Günlük Gazete Tan ”, Cumhuriyet Dergi, 28 Ocak 1996. 
………………. “ Özgürlük Savasçılarına Cumhuriyet, 4 Aralık 1995. Baltayla Saldırı ”, 
………………. “ Tarihten Bir Yaprak –Tan Olaylarının Perde Arkası ”, Cumhuriyet, 1 Aralık 1998. 
Sertel, Zekeriya M.: Hatırladıklarım (1905-1950), Dstanbul, 1968. 
………………. “ Okuyucularımla Açık Konuşma ”, Tan, 11 Ekim 1945. 
Topuz, Hıfzı: “ Tan ve Bitmeyen Aralık 1995. ''

'' Devlet Terörü ”, Cumhuriyet, 4 Turan, Kemal: “ Bir Güven Konusu ”, Ülkü – Milli Kültür Dergisi, No. 121, 1 Ekim 1946, s.1. 
Yetkin, Çetin: Karşıdevrim, 1945-1950, 6. basım, Antalya, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, 2007. 
………………. Siyasal İktidar Sanata Karşı, Ankara, Bilgi Kitabevi, 1970. 

TBMM Tutanak Dergisi 
TBMM TD, C. XXII, s. 222. 
Resmi Gazete 
Resmi Gazete, 8Ağustos 1931. 
Resmi Gazete, No. 4501, 6 Mayıs 1940. 
Düstur 
Düstur, 3.Tertip, C.XII, Tesrinisani 1930-Teşrinievvel 1931, s. 1069-1085. 
Düstur, 3.Tertip, C. XXI, Tesrinisani 1939-1940, s. 754-756. 
Dergiler 
Marko Pasa, 25 Kasım 1946, No.1. 
Marko Pasa, 17 Aralık 1948, No. 8. 
Gazeteler 
Tan, Ulus ve Vatan gazetelerine ait çeşitli sayılar. 

EKLER;


Ek-1




İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1945’teki “ Gençliğe Hitap ” konuşması Türkiye’deki siyasetin özgürleştirilmesi ve demokrasiye geçişin ilk işareti sayılmaktadır. 

EK 2



4 Aralık 1945 sabahı saat 10’da İstanbul Üniversitesi öğrencilerinden oluşan bir grup öğrenci Beyazıt Meydanında toplanıp Babıâli’ye yürüdüler. Babıâli’deki Tan gazetesi ve sol yayınları satan kitap evleri yağmalandı. Ardından da grup, Beyoğlu’na giderek Görüşler dergisi, Yeni Dünya ve La Turquie gazetelerine saldırdı. 

Ek-3 

Sabiha ve Zekeriya Sertel’in İnönü iktidarını sert biçimde eleştirdiği yazılarının yer aldığı Tan gazetesinin bazıları. 






22 Ağustos 1945 tarihli Tan gazetesi 







12 Ağustos 1945 tarihli Tan gazetesi 





25 Ağustos 1945 tarihli Tan gazetesi 


2 Eylül 1945 tarihli Tan gazetesi 







8 Eylül 1945 tarihli Tan gazetesi 






11 Eylül 1945 tarihli Tan gazetesi 





15 Eylül 1945 tarihli Tan gazetesi 





21 Eylül 1945 tarihli Tan gazetesi 






22 Kasım 1945 tarihli Tan gazetesi 




7 Ekim 1945 tarihli Tan gazetesi 



30 Kasım 1945 tarihli Tan gazetesi 







23 Kasım 1945 tarihli Tan gazetesi 




Hüseyin Cahit Yalçın 





Sabattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Mustafa Mim Uykusuz’un yazarlığını yaptığı, Türk basın tarihinin en yüksek tirajlı yayınlarından biri olan 25 Kasım 1946 tarihli Marko Pasa’nın ilk sayısı. 







-Bu ne hal ulan; kıçın bütçemiz gibi açılmıŞ! 
Çizgi: Mim Uykusuz (Marko Pasa, 17 Aralık 1948, Sayı: 8) 







23 Mart 1946’da çesitli hapis cezaları verilen Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykurt ve Halil Lütfi Dördüncü (soldan sağa) 
Tan gazetesine yönelik saldırının ardından Sabiha ve Zekeriya Sertel hakkında 
“ Hükümetin ve meclisin manevi Şahsiyetine hakaret ” ten dava açıldı. Yargılanmanın ardından Serteller beraat ettiler. 



Ülkü dergisinin 1 Ekim 1946 tarihli ve 121. sayısında Kemal Turan’ın konuşması. 


BARIŞ YETKİN 
1945-1950 ARASI “ DEMOKRATİKLEŞME ” SÜRECİNDE BASIN 

http://ataturkilkeleri.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/03/ydta-17-18-yetkin.pdf




..

16 Şubat 2015 Pazartesi

İMTİYAZ İSTEYEN YOK!!!


İMTİYAZ İSTEYEN YOK!!! 




16 Mart 2011


Gazeteciler, yazdıklarından dolayı yargılanmanın ne olduğunu, adliye koridorlarını, mahkeme salonlarını çok iyi bilir. Ama yazdıklarından dolayı tutuklananı, DP ve sıkıyönetim dönemleri dışında pek duymamıştık. Hele yazdıklarından dolayı yargılanacağı için yurt dışına kaçmayı düşüneni, kaçmaya kalkışanı ne gördük, ne de duyduk. Hatta tutuklanacağını bilse, hissetse bile gazeteci, büyük bir vakarla valizini hazırlar, tutuklanmayı bekler.
Gazetecilerin yazdıklarından dolayı tutuklanmalarının en yaygın olduğu dönemlerden biri 1940-50 dönemi, bu dönemin ünlü isimleri de Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Mehmet Ali Aybar, Zekeriya Sertel ve benzerleridir. Diğeri de 1950-60 arası Demokrat Parti döneminin özellikle ikinci yarısıdır.

Bu dönem gazetecilerinin en ünlüsü ise Hüseyin Cahit Yalçın’dır. 


Uğur Mumcu yazmıştı:
“Yalçın, Halkçı gazetesinde yayınlanan yazılarından ötürü (…) yirmi altı ay yirmi gün hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkumiyet tarihinde seksen yaşında olan Yalçın, cezaevine gireceği gün torunu yaşındaki gazetecilere dönüp,
- Allah ömür verirse yatıp çıkacağız, diyordu. Bir gazeteci, Yalçın’a sordu:
- Kararı nasıl karşılıyorsunuz?
- Karar karardır, her türlü hazırlığımı yaptım, kitaplarımı hazırladım, bavuluma koydum, diye yanıtlıyor ve çevresinde üzüntüden gözleri dolan genç meslektaşlarını teselli etmeye çalışıyordu. Bir gazeteci sordu:
- Bize söyleyeceğiniz bir söz var mı? (…)
- Evet, size söylenecek değil, söylenmeyecek sözlerim var…
(…) Yalçın (…) elinde bavulu ve kitapları ile cezaevinin yolunu tutmuş. (…) Yalçın’ın bütün korkusu cezaevinde ölmektir. Bu yüzden vasiyetini de hazırlar:
- Hapiste ölürsem mezar taşıma, ‘54 yıl hürriyet için savaştı, hapiste öldü’ diye yazılsın…
80 yaşındaki ‘fikir suçlusu’ Yalçın, Ankara Cezaevi’nde hastalanıp yüz üç gün cezaevi ranzalarında kaldıktan sonra salıverilir. Başbakan Menderes, belki içine düştüğü vicdan azabı ile Yalçın’ın salıverileceğini, bu yaşlı yazarın evine telefon ederek bildirir.
(…) Basın tarihimiz, ders alınacak nice anı ve acılarla doludur. Yeter ki, günlük kaygılarımızı bir yana atıp bu aynaya açık yürekle bakmasını bilelim. Bu aynada yarın da bizlere böyle bakılacak unutmayalım!” (Ak Saçlarıyla… Cumhuriyet, 3 Nisan 1983)
O dönemin genç gazetecilerinden olan Cüneyt Arcayürek, kendisinin de konuğu olduğu Ankara Ulucanlar Cezaevinde, gazetecilerin hep belli bir koğuşa yerleştirildiğini, bu yüzden o koğuşun gazeteciler arasında “Hilton” diye anıldığını yazmıştı.
Ve sıkıyönetim dönemleri… Bu dönemlerin, yazdıklarından dolayı tutuklananlarına en çarpıcı örnek de bizzat Uğur Mumcu. Hapislere de yazdıklarından dolayı girmişti; yazdıklarından dolayı “Sakıncalı Piyade” olmuştu. Yazdıklarından dolayı da öldürüldü. Sorumlu siyasiler ise ya hiç üstlenmediler, ya da aynen bugün olduğu gibi “yazdıklarından dolayı değil” dediler.
Şimdi de AKP dönemi… Bu dönemler dışında yazdıklarımızdan dolayı genellikle tutuklanmadan yargılandık. Ve yüzde 90 aklandık!..
Hayır!
Bugün Türkiye’deki hiçbir gazeteci imtiyaz istemiyor; hiçbir gazeteci yargılanmaktan kaçmıyor. Bugün istenen, hangi isnatla olursa olsun yargılanmamak değil; mantıki ve hukuki hiçbir gerekçesi olmadan TUTUKLANMAMAK!.. Mustafa Balbay alındı, bırakıldı, sonra yine alındı.
“Ya kaçarsa” imiş?… Kaçacak olan kaçtı. Biri Amerika’da, diğeri İngiltere’de imiş. Hükümet Interpol aracılığıyla iadelerini isteyebilir. İstedi mi? Duymadık. Ama aynı suçun buradaki sanıkları hücrede!.. Tutuklulukların mantıksızlığı, vicdansızlığı ve hukuksuzluğu yetkin hukukçularca senelerdir döne döne anlatılıp, icracı muhataplar da kös dinleyip duruyor.
Balbay ve diğerleri, hadi tutuklandı. Kaçacaktı, delil karartacaktı, delil yok edecekti vb. de bahanesi oldu. Bunlar hadi yargının kararı. Peki “hücre” neyin nesi? “Ankara’nın talimatı” neyin nesi? “Zulümhaneyi asıl şimdi göreceksin” neyin nesi? Bunlar da mı yargının marifeti? Ankara “yargı” mı?.. “Zulümhaneyi asıl şimdi göreceksin” diyen, savcı mı, yargıç mı?
“Yargının faaliyetinden dolayı kimse bize hesap kesmesin” diyen Başbakan nasıl “bunlar yazdıklarından dolayı değil, terör ve darbeyi kışkırttıkları için tutuklu” der?!.. Kimse ona “bunlar sadece iddia. Daha ispatlanmadı. İspatlanmayabilir de…” demez mi başbakana? İddia, nasıl kesinleşmiş suç kabul edilir? Hem de başbakan tarafından?.. Başbakan “yürütme” demek değil miydi? “Yürütme yargılaşıyor” itirazları doğru muymuş yoksa?!.. Bu insanlar yarın beraat ederse ne diyecek?..
İkincisi, ille tutukluluk gerekiyorsa, o zaman da yargılamanın hızla tamamlanıp yatacaklarsa hükümlü olarak yatmaları… Yargılama son derece inanılmaz, yapay, zorlama yollarla uzatıldıkça tutukluluk, yargısız mahkumiyete dönüşüyor. Yoksa neyle yargılarsanız yargılayın. Biz meslektaşlarımızın masumiyetinden hiç kuşku duymuyoruz. Beraat edecekler, ama yattıkları yanlarına kalacak. Sorun bu. Davanın alabildiğine uzatılmak istendiği o kadar açık, o kadar gizlisiz saklısız ki!…
Gazeteciler ilk kez yargılanmıyor ki… Bu ülkede ilk gazetenin yayınlandığı günden bugüne, neredeyse 200 yıldır yargılanıp duruyoruz. Ama 50-60 yıl önce Demokrat Parti döneminde bile Hüseyin Cahit Yalçın yargılama sürecini tutuklu olarak mapuslarda beklememiş, ancak mahkeme kesin kararını verdikten sonra içeri girmiş.
Ormanın bütününe görmek üzere Uğur Mumcu’nun, Demokrat Parti dönemin TBMM başkanı Refik Koraltan’ın, bakanlarından Etem Menderes ve Şem’i Ergin’in günlüklerinden pasajlar aktardığı“Demokrat mı?” başlıklı, 28 Eylül 1990 tarihli yazısına bir göz atalım:
“… Celal Bayar dün ve bugün Meclise ve evime geç vakit ge­lerek (…) şunları söyledi:
‘- Hü­se­yin Cahit Yalçın ve Millet Partililerden mahkum ve mahpus olan­ların aflarına dair bir teşebbüs olursa, nereden gelirse gel­sin durdurunuz. Olmazsa ben veto hakkımı kullanır yine red­de­derim…’ (Refik Koraltan, 12.2.1955)
- Dün gece (…) Bayar ‘Tehlikeli vaziyetteyiz, icap ederse diktatörlükle idare edeceğiz’ demiş. Dinleyeler üze­rin­de menfi tesir… Hayrettin endişede; Şem’i tenkit ediyor, Sa­met de… (Etem Menderes, 8.11.1957)
- Bayar ‘İcap ederse İsmet Paşa’yı da sehpaya götür­mek­te hiç tereddüt etmem’ dedi. Korkunç ihtiras… (Etem Men­deres, 14 Kasım 1957)
- Bir tasdik makinesi halinde çalışıyoruz. Adnan Bey lis­te­leri içeride tanzim ediyor; bize gönderiyor. Bizim reyimizi da­hi almıyor. Biz de herkes bizi alışverişte görsün diye her gün top­lanıyor, havanda su dövüyoruz. (Şem’i Ergin, Ekim 1958)
– Başvekil, (…) kırıcı mukabele taraftarı. Başvekilliği bı­rakmamak için silaha dahi müracaat edeceğini söyledi. Bir ne­vi delilik alameti… (Etem Menderes, 11 Haziran 1958)
– (Fatin Rüştü) Zorlu: Tek çare vardır: Halk Partisi’ni kapatmak, bütün me­busları tevkif etmek… (Abdullah Aker, 22.5.1960)
- Reisicumhur da (…) hükümetin en şiddetli tedbirleri al­­masını söylüyor ve bu hususta benim de kendisine müzahir ol­­mamı istiyor. (…) (Gazeteci) Ahmet Emin Yalman’ın hapishaneye gir­me­den affını söylemiş ve Bayar’a keraatla telkinde bulunmuş idim. Hayır, dedi. Başvekili de eminim o hazırladı. (Koraltan, 18 Nisan 1960)
– … ‘ahlaksızlar, namussuzlar sizi kapatı­yo­ruz’ diye, (…) CHP’yi kapatmak lazımdır. (…) Bun­la­rın hakından ancak Meclis gelir. Meclis de muhalefet değil DP grubudur. (Adnan Menderes, 7 Nisan 1960 grup ko­nuş­ması)
–  … Emir verdik, derhal girin dedik. Üniversiteye girmek de­ğil, temelinin altına gireceğiz… Belki bu akşam, belki yarın ak­şam bir hususi mahkeme derhal kuracağız… Tek başımıza si­lah­ları alıp kahir ve tedmir (yok etme, mahvetme) edeceğiz… (Ad­nan Menderes, 29 Nisan 1960 grup konuşması) … Mülkiye mektebini şet ve bent etmek lazımdır. (Adnan Men­deres, 2 Mayıs 1960)
Demokrat Parti, en yakın tanıklarının sözleriyle kanıtlandığı gibi hiç de ‘demokrat’ bir parti değildi. Meclis çoğunluğuna da­­yalı bir sivil diktatörlük kurulmuş; Silahlı Kuvvetler’in üst dü­zey yöneticileri de bu diktatörlüğün silahlı gücü olarak kul­la­nıl­mış; basın özgürlüğü başta olmak üzere bütün temel hak ve öz­gür­lükler yok edilmiş, yargı yetkisi TBMM’de çoğunluk gru­bu­na dayanan bir ‘Tahkikat Komisyonu’na devredilmiş; özel mah­kemelerin kurulması, ana muhalefet partisi liderinin idam edil­mesi ve muhalefet milletvekillerinin tutuklanmaları düşü­nü­le­bilmiştir. (…)”
Fazla söze hacet yok.
Ali TARTANOĞLU
Uğur Mumcu Vakfı
..