Geziciler bile unuttu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Geziciler bile unuttu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2020 Pazartesi

Gezi'yi Geziciler bile unuttu. O hala unutmadı.

Gezi'yi Geziciler bile unuttu. O hala unutmadı.

Feyzi Çelik 
İstanbul. 2017
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ

ÖNSÖZ

PKK’nin kuruluşu olan 1978’den 2018’e kadar kırk yıllık bir süre geçti. 1984’de başlayan çatışmalı ortamın yerine barış ortamının gelmesi için bir çok girişimde bulunuldu. Bu girişimlerin en önemlileri AKP hükümeti döneminde oldu. 2009’da Oslo Süreci olarak başlayan süreç 2011-2012 yıllarındaki çatışmalardan sonra 2013 yılının başında Çözüm Süreci adı altında gündeme geldi. En önemli barış süreci de bu dönemde oldu. Kürt Siyasal Hareketinin çok önem verdiği bu süreç 2015 yılında yerini çatışmalı bir sürece bıraktı. 

Bir tıkanma vardı karşılıklı güvensizlik ve beklentilerdeki farklılıklar ilkin kendisini Kürt hareketinin gençlik örgütlenmesinde gösterdi. Lice ve Cizre örnekleri. Bunlar sıkıntı vermeye devam ediyor. Bazen heykel tartışması, bazen de yüzü maskeli gençlerin kimlik kontrolü haberleri eşliğinde. 

Bu gibi olayların, siyasi karar vericilerin kendi kitlelerini beklenti içine sokmalarından ileri geliyor. Beklentinin insanlar üzerindeki yıkıcı etkisi olayları geri dönülmez bir noktaya götürebiliyor. 

Aslında sorunu örgüt/hükümet çerçevesinden kurtarmak gerekirdi Erdoğan ve süreci yönetenlerin(?)  hatası akil adamları kısa sürede devre dışı bırakmasıydı. Üçüncü bir denetim gücü olmalıydı. Denetim veya izleme ne denilirse denilsin, bunun hukuksal çerçeveden yoksunluğu da ayrı bir garabet olarak duruyordu. 

İki liderin "Sözüne" güven ve bağlılığın temel alınması en büyük zorluktu. CB seçimlerinden önce çıkarılan çözüm süreci çerçeve yasası da bir türlü somutlaşmayın ca, beklentiler, kitleler tarafından oyalanma şeklinde algılanmaya başlandı. Birbiriyle ilgili konular arası bağlantılar yok sayılırken, birbiriyle ilgili olmayan konular bağlantılı gibi gösterildi. Bu da ikili(?) arasındaki sorunlara bakış açısını derinleştiriyor. Bakış açısındaki derinleşmenin daha da büyümesi veya yakınlaşmaması açısından bundan sonrasını AKP için iyi görmüyorum.Dolayısıyla Kürt hareketi için de.
Hükümet Öcalan'a imkansızı yap! diyor; Ondan, yüksek hızla koşan atı durdurmadan binmesi isteniliyor. O atı durdurmak o kadar kolay değilken, bir de ona binmenin zorlukları ortadadır. At durmayınca, ata da binilmeyince de suçlu da o ata binmesini isteyenler değil de, ata binemeyen şimdi de suçlu ilan edilince, gerçek niyetin ne olduğunu siz düşünün tıpkı iyi bir yüzücüyü içinde yeterli su bulunmayan havuzda yüzmeye zorlamak gibi. Bir zamanlar aynısının yapılması Filistin Halkının lideri Arafat'tan da istenilmişti. Arafat koşan atı yakalayamadığı gibi düşmanları tarafından zehirlenerek öldürüldü. 
Bunun en önemli sonuçlarından biri de tüm enerjinin buraya kanalize edilip, siyasi karar vericilerin devre dışında kalmasının oluşturduğu tehlike ve en önemlisi inisiyatifsizliğin hareketi hareketsizleştirmesi. Başka bir deyişle, Kürtlerin siyasi mekanizmaları işlemiyor günübirlik hareket ediliyor AKP'de de benzer durum var. Kişiye bağlılık (Öcalan/Erdoğan)

"Sorunu Erdoğan çözer" görüşü çökmüş durumda. Siyasal ve hukuksal mekanizmalara ihtiyaç var.  Sorunu halletmek için hiçbir şey yapılmadığı zaman her iki taraf sorunu haletmemek için her şeyi yaparlar. Kürt hareketine katılımlar öncekini katlayarak artarken, hükümet tarafı da "Dağa çıkmış çocuk anneleri" gündeme getirilir. Bir anda yeni gündemler oluşur. Liderler bu gündemi sönümlendirmek/harlandırmakla meşgul olurlar. Bir tür bumerang gibi, çözüm olmadıkça atılan bumerangın atana geri dönmesi durumu. IŞİD ve Kobani'de de böyle. 
AKP konuya algı yönüyle bakıyor, geçmişte denenmiş psikolojik taktikleri uyguluyor. Süreci rahmete doğru götüren de bu. Algı oluşturalım denilirken, sürece ihtiyacı olanların buna inancının tükenmesiyle sonuçlanması. Kürtlere yönelik ırkçılığın zirve yapmaya başlaması. 
Sorun, Erdoğan'ın kendisi. "Gezi hayaleti" onun üzerinden gitmiyor. Gezi'yi Geziciler bile unuttu o hala unutmadı. Bu da onu zora sokuyor. Büyük güçler karşısında bocalıyor, onlara taviz vermekte cömert, güçsüzler karşısında ise cimrileşiyor.  Batı ona, her istediğini yaptırabilecek bir durumda. İçerdeki korkular, onu buna zorluyor, mecbur bırakıyor. 
Kürt siyasetinin bunu iyi görmesi, değişen güç dengeleri arasında iyi karar vermeleri lazım. 

Sürecin geleceği ne olacak? 

Yine başa dönülecek gibi görünüyor: Her iki taraftan biri diğerine yerine getirmesi imkansızı yapmasını istemeye devam ediyor. Bu da işi zora sokuyor. Hükümet tarafı, PKK'den silahı bırakmasını, Kürt tarafı ise Kürtlerin siyasi statü elde etmesini esas alan kolektif hak talebindeki meşru talebini dile getiriyor. Her iki taraf arasındaki bakış açıları arasındaki farklılık makası giderek açıldı. Çözüm süreci çıkmaza girmesine rağmen  çatışmasızlık bir süre daha devam etse de bunun uzun sürmeyeceği kısa bir süre sonra anlaşıldı. Taraflar bir süre “Masayı hiç kimse Devirmeyecek” konumundayken, Mart 2015’te Dolmabahçe’de kurulan masayı Erdoğan son noktayı koydu. O günden itibaren İmralı ile görüşmeler kesildi, HDP’ye savaş açıldı. Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamları oldu. Barış elçisi Tahir Elçi öldürüldü. Yurtseverliği yoğun Kürt şehirleri yıkıma uğratıldı. 15 Temmuz Darbesi, Belediyelere Kayyum atanması, milletvekili, belediye başkanı ve HDP yöneticilerinin cezaevine kapatılması süreci başladı. Sorunun çözümü iyice zorlaştı. Sorunun çözümü, ancak pratik rolleri oynayabilecek aktörlerin oyuna dahil olmasıyla mümkündür. Bu da toplumun daha fazla rol alması gerektiğidir. 

Feyzi Çelik İstanbul.
2017


***