GELİŞMELER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GELİŞMELER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2020 Pazartesi

IRAK KÜRDİSTAN’INDAKİ GELİŞMELER VE ÇÖZÜM SÜRECİNİN GELECEĞİ ÜZERİNE SİYASAL BİR ANALİZ

IRAK KÜRDİSTAN’INDAKİ GELİŞMELER VE ÇÖZÜM SÜRECİNİN GELECEĞİ ÜZERİNE SİYASAL BİR ANALİZ

Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 21.04.2014 Bu imkan Türkiye'nin lehine görünse bile Türkiye'nin Ortadoğu'da sürekli kaybedişi Irak Kürdistan'ında da kendisini gösterecektir. Bu kaybın sonuçları Barzani açısından görülmeye başlamıştır. Irak'ta 30 Nisan'da yapılacak merkezi seçimler de bunu değiştirmeye yetmeyecektir. Büyük olasılıkla İran'a yakın duruşu ABD'nin desteğiyle Maliki'nin başbakanlığı devam edecektir. Talabani'nin Irak siyasetinde yarattığı boşluk giderek daha fazla Kürtlerin aleyhine işleyecektir. Barzani'nin Türkiye ile ilişkileri nedeniyle Irak merkezi hükümetiyle yaşadığı çelişkiler bir sonraki cumhurbaşkanlığına bir Kürd'ün seçilmesi de zora girecektir. Petrol satışı nedeni ile karşı karşıya gelen KBY ile Irak Merkezi yönetimi arasında ki ilişkiyi sağlayan Cumhurbaşkanının Kürtlerin dışında biri olursa bağlar giderek zayıflayacaktır. Kürtler aleyhine olduğunda Anayasa'dan söz eden Maliki, Kürtler lehine olduğunda Anayasa yokmuş gibi davranıyor. Bunun en bariz örneği Anayasa gereği yapılması gereken Kerkük Referandumunun sürekli ertelenmesidir. Barzani'nin Irak merkezi hükümetinin Kürtlere yönelik bu olumsuz tavırlarına karşı "Bağımsız Kürdistan Devleti" restine karşı Maliki'nin bunu tehdit olarak niteleyip karşı çıkışı Irak'ta Kürt-Arap savaşı mı çıkacak? Sorusunun sorulmasına neden oluyor. Arapların yaşadığı bölgelerde dahi güvenliği sağlayamayan Maliki'nin Kürtler söz konusu olunca Kürtlere yönelik tehditlerde bulunmasında Maliki'nin İran ve ABD'den aldığı cesaret etkili olmuştur. Bu duruma gelişinde Barzani'nin uyguladığı yanlış politikaların özellikle Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak adına kendi dışındaki Kürtlerle yaşadığı çelişkiler de buna katkı sunmuştur. Özellikle Barzani'nin Rojava'ya yönelik uyguladığı yanlış politikalar bunun tuzu biberi olmuştur.
Süreç, BDP üzerinden yürütülecekti. Yeni sürecin karakteri gereği Öcalan-BDP birlikteliği olacaktı. Kürt hareketinin ideolojik-önderliği ile kitlesel yönünü temsil eden BDP arasında oluşan doğrudan ilişki, KSH'indeki denklemde Qandil'in rolünü ikinci plana atıyordu. Qandil'le ilişki kanalları da BDP'nin eline geçiyordu. Bu Qandil'in istediği bir şey değildi. Bu isteksizliğini Öcalan'a yönelik olarak dile getirmesi de mümkün değildi. Qandil, eleştirilerini BDP'ye yönelik olarak yapıyordu. Bu da BDP/Öcalan, BDP/Qandil ilişkilerinde sarsıntıya neden oluyordu. Dengeleme kaygısının ilk firesi BDP Eş genel başkanının heyetten ayrılışı oldu. Bir anlamda Demirtaş bu dönemin günah keçisi haline getirildi. Süreç devam etsin diye gerektiğinde hükümeti savunmak zorunda kaldı gerektiğinde Cemil Bayık'a itiraz etti. Yaptıklarıyla süreci ayakta tuttu ancak kendisi de çok enerji kaybetti. İşte böyle bir süreç sonunda gelinen nokta, döneme uygun Kürt siyasetinin yeniden yapılandırılmasıdır. Tıpkı 2010 yılında BDP yapılanmasına benzer bir süreç HDP şeklinde geliştirilecektir. Ancak öz olarak değişen bir şey olmayacaktır. Milletvekilleri nasıl ki, BDP'ye geçtilerse HDP'ye de aynı şekilde geçecektir. Büyük olasılıkla HDP Eş genel başkanlıklarına Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan getirilecektir. Dönemin karakterindeki değişim bu boyutla yaşamakla yetinecektir.
Irak'ın İran'la yakın oluşuna rağmen ABD'nin Irak merkezi hükümetine destek vermesinin en önemli nedeni Irak'ın Rusya'nın etkisi altına girmesini önlemek içindir. Rusya'nın Suriye ve İran'la ilişkileri dikkate alındığında Rusya'nın etkisine girecek bir Irak'ın Ortadoğu'da düz bir hat üzerinde ABD'nin etkisiz hale geleceği bir Ortadoğu demektir. ABD, Irak'ta varlığını sürdürmek adına Irak'ı işgali sırasında en önemli mütefiki olan Kürtleri böylece yüzüstü bırakması akıllara Kürtlerin 1974 bozgununu getiriyor. Bozgun ihtimali, KBY'ni Türkiye'ye daha fazla yaklaştırıyor. Irak Kürdistanının bağımsızlığa da sürekli karşı çıkan Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'a benzer bir statü karşılığında Irak Kürdistanının bağımsızlığını(?) tanıyabilir. Bu da Kürtlerin ulusal birliği için iyi değildir. Rojava'da olduğu gibi Türkiye ile birlikte eş zamanlı hendek/duvar gibi uygulamalarla Kürtler arası çatışmalara da neden olabilir. Nerede olursa olsun, Barzani'nin Türkiye ile gerçekleştirmek istediği bu politikaya karşı Kürt halkının uyanık olması gerekir. Özellikle Goran ve YNK'nin KDP ile kuracakları hükümete bu koşulla katılacaklarını deklare etmelidirler. Irak Kürdistan’ındaki bu gelişmeler, çözüm sürecinin geleceğini de doğrudan doğruya etkilemektedir. Barzani'nin Erdoğan'ı adım atması için uyarma gereği duymazken sürekli olarak KCK'den adım atmasını istemesi başlangıçta Kürtler arası bir hakem olarak görülen Barzani'nin giderek yıpranmasını beraberinde getirmiştir. Barzani'nin hakem konumunda oluşu, çözüm sürecinin devamını sağlıyordu. Ancak aradan uzun zaman geçmesine rağmen Türkiye'nin gerekli Anayasal ve yasal düzenlemeler yapmayışı "çözüm süreci halen var mı?" sorusunun haklı olarak sorulmasına neden oluyor. Öcalan'la BDP'li milletvekillerinin rutin görüşmesinde yaşanan engelleme/erteleme yaşanan sıkıntının en önemli belirtisidir. Başbakan Erdoğan, kendisine göre Öcalan üzerinde baskı kurarak Barzani'nin Kürtlerin geneli üzerinde etkili bir aktör yapmak için uğraşıyor. Barzani'nin "elimde olsa Öcalan'ı bir günde özgürleştiririm" şeklindeki mesajını da bununla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Nerede olursa olsun Kürtlerin öncelikli olarak kendi aralarında barışı sağlamaları gerekiyor. Kendi dışındaki güçlerle ilişkilerin Kürtler arası barışı yok etmemesinin yolu Kürtler arası etkili ulusal birlik düşüncesi ve örgütlülüğünden geçtiği unutulmamalıdır. ***