Güneydoğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güneydoğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2017 Pazar

DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLUYU, PKK TERÖRÜNE HAZIRLAYAN NEDENLER, BÖLÜM 2

DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLUYU,  PKK TERÖRÜNE HAZIRLAYAN NEDENLER, BÖLÜM 2


Dogu ve Güneydogu bölgelerimiz üzerinde yapılan arastırmalar, 
özellikle Devlet Plânlama Teskilâtının (DPT) kurulmasıyla (1961) agırlık 
kazanmıstır. DPT bünyesinde yabancı uzman olarak incelemeler yürüten 
Frederic W. Frey’in söz konusu bölgelere iliskin hazırladıgı rapora göre, Dogu 
ve Güneydogu Anadolu bölgelerinin kapalı cemaat yapısı asagıdaki bes temel 
unsurla açıklanmaktadır. 

- Yoksulluk, 

- Köylülerin dıs dünyayla kısmen alakasının kesilmesi ve yalnızlık içine itilmis olmaları, 

- Hareketsizlik, 

- Okur-yazarlık oranının düsük olması, 

- Tevekküle dayalı kaderci bir dünya görüsünün hâkim bulunmasıdır.12 
1984 yılına gelinceye kadar ortaya büyük bir degisiklik konamamıstır. 
Her ne kadar tarafların kullandıgı hetorik böyle bir izlenim verse de, Kürt 
sorununu; Kürtler, Araplar veya Türkler arasında ya da Kürtler ve merkezî 
hükümetler arasında bir çatısma olarak görmek dogru degildir. Bölge pek çok iç 
çatısma ve rekabetin bulundugu karmasık bir toplum yapısına sahiptir. Kürtlerin 
arasında birçok Kürt olmayan azınlık yasamaktadır ve sosyal ve ekonomik 
iliskilerin olusturdugu karmasık aglarla birbirine baglanmıslardır.13 Sanatçı 
Yılmaz Erdogan, Kürtlügünü ve Türklügünü söyle anlatıyor: “Ben kendini net 
olarak tarif etmis birisiyim. Kürt kültüründen ne aldıysam, Türk kültüründen de o kadar beslendim. Çünkü ben Ankara’da büyüdüm. O egitim formasyonunu 
aldım. Benim kimligimdeki etnik unsurlara, nereden ne gelmisse basım gözüm 
üstüne demis ve onun üstüne bir hayat kurmus birisiyim. Dolayısıyla içimdeki 
Kürt’le Türk arasında herhangi bir problem yok. Olmamıstır da. Belki de Kürt 
sorununun çözümünü de burada bulmak gerekir. Bu saatten sonra artık 
yapacak baska bir sey yok. Yapmaya da gerek yok. Çünkü iyi bir demokrasi, bu 
iki kimlige de iyi gelir. Ben simdi Kürtçe bir uzun hava duydugum zaman hemen 
direkman Kürt oluyorum. Yani iliklerime kadar hissediyorum onu. O duyguyu da 
benden kimse alamaz. Ama saglam bir bozlak duydugumda da hemen Türk 
oluyorum.”14 diyerek iki kültür arasındaki farkı ve birinden digerine geçisin 
kolaylıgını dile getirmektedir. Bu geçisin bu denli kolay ve basit olması, birbirine 
sözde yabancı iki kültürü yasamak zorunda olan bir insan için bu kadar kolay 
olmayabilirdi. 

c. Tarihî Kosullar 

(1) Kürt Kimligi;

Kürtlerin etnik kökeni konusunda tarihçiler arasında görüs birligi mevcut 
degildir. Kökenleriyle ilgili görüs ayrılıklarının yanı sıra, Kürtlerin tarihlerinin 
baslangıcına iliskin olarak da çok az bilgi mevcuttur.15 Kürtlerin kökeninin (soylarının), Turanî oldugu, Mezopotamya’nın birtakım eski kavimlerine dayandıgı, atalarının ran’ın eski topluluklarından Medler oldugu, Araplara dayandıgı, Ermeniler ile aynı ırktan oldukları savları yer almaktadır.16 

(a) Kürtlerin Karduk kökenli oldugu görüsü: Bu tez, Rus sarkiyatçılarından Nikitin’in Kürtler isimli kitabında yer almıstır. Ünlü sarkiyatçılardan M. Hartman, Th. Nol Deck, Veiss Bach gibi yabancı yazarlar ve bazı Türk tarihçiler bu görüsün bir yakıstırma oldugunu ortaya çıkarmıslar ve Nikitin’in tezini kabul etmemislerdir.17 

(b) Kürtlerin Med ( ran) kökenli oldugu görüsü: Bu görüs, dogu bilimleri 
uzmanı Rus Vladimir Minorsky tarafından ortaya atılmıstır. Minorsky 1933 
yılında üç dilde yayımlanan ansiklopedinin Kürtler maddesini yazan bilim 
adamıdır. Ancak bu zat 1938 yılında Brüksel’de yapılan oryantalistler 
toplantısında sundugu bilimsel tebliginde “Kürtler skit ya da Med asıllıdır” 
diyerek ilk görüsünden kısmen vazgeçmisse de, dil benzerligi bakımından 
ran’la ilgilidir demekten de geri kalmamıstır.18 

D.N.MacKenzie, Kürtçe diyalektlerinin az sayıda olsa da ortak kimi 
özelliklerinin oldugunu kabul eder, ancak diger ranî dillerle de ortak kimi 
özelliklerinin bulundugunu belirterek Minorsky’nin görüsünü elestirir. 

MacKenzie’ye göre, Kürtçe’nin temel özellikleriyle diger ranî diller arasında 
sistematik bir karsılastırma, Kürtçe’nin bir dizi önemli farkından dolayı Med 
dilinden ayrıldıgını göstermektedir. Kürtçe’de güçlü bir güneybatı ranî dil etkisi 
görülmektedir, oysa Med dili özellikle bir kuzeybatı ranî dilidir. Bölgede 
konusulan iki akraba ranî dil olan Zazaca ve Guranî, kesin bir sekilde kuzeybatı 
İranî dil ailesindendir. Kurmanci ve Soranî diyalektleri arasındaki farklılıkların 
çogu Goranî’nin Soranî diyalekti üzerindeki kayda deger etkisine baglıdır.19 

   MacKenzie’nin, Minorsky’i oldugu kadar Kürt milliyetçi ideologlarını da hedef 
alan mesajı, Kürtlerin ortak kökenlere ve temel kültür birligine sahip 
olmadıklarıdır. 

Sırnak bölgesinde PKK'lı bir teröristin not defterinden tespit ettigimiz 
kadarıyla terör örgütünün, Kürtler hakkında üyelerine verdigi bilgiler söyledir: 
“Kürtler, Türklerden ayrı bir ırk olup, Avrupa'dan Orta Asya'ya göç ederek Urartu ve Medleri olusturmuslardır. Hint-Avrupa dilini konusan Kürtler, 
Mezopotamya'ya yerlesmislerdir. Alevi-Sünni diye ayrılarak Türkler tarafından 
birbirine düsürülerek çıkarları dogrultusunda kullanılmaktadırlar. Türkiye'nin 
1950'den sonra bölgede kapitalizmi gelistirmesiyle, 1970'li yıllarda tamamıyla 
ihaneti seçmis bir Kürt halkı olusturulmustur. Uyanıs, 1976'dan sonra büyük 
sehirlere giden Kürt gençleriyle olmustur.”20 Bu ifadelerden de anlasılacagı 
üzere Kürtçülük adına mücadele ettigini iddia eden PKK terör örgütü, Medler’in 
Kürtlerin ataları oldugu fikrini benimsemistir. PKK terör örgütüne liderlik yapmıs 
olan terörist Abdullah Öcalan’ın, 2003 yılında yayımlanan “Özgür nsan 
Savunması” adlı kitabından da Kürtlerin ataları olarak Med’leri kabul ettigi 
anlasılmaktadır. 

(c) Kürtler Arap kökenlidir görüsü: Bazı Arap gezginleri ile Mesudî ve Ebu İshak gibi tarihçileri tarafından öne sürülen bir görüstür. Bitlis Sancak Beyi Serifhan Bitlisî’nin yazdıgı, Kürtlerin geçmisini anlatan ve 1597 yılında Osmanlı 
Padisahı 3’üncü Mehmet’e sundugu kitabında; Kürtlerin Oguz Kagan’dan beri 
büyük Türk Camiasına mensup olduklarını yazmasıyla çürütülmüstür.21 

(ç) Kürtler Ermeni kökenlidir görüsü: Ermenilerin arasındaki yaygın 
kanaate göre Kürtlerin bir kısmı Ermeni soyundandır. Aynı sekilde bazı Kürt 
aydınları da bugünkü Ermenilerin çok eski çaglarda Kürtlerden ayrılmıs 
kardesleri oldugu inancındadır.22 
Bu iddianın tamamen siyasi amaçlı olarak ortaya atıldıgı anlasılmaktadır. 

(d) Kürtler Turan (Türk) soyundandır görüsü: Kürtlerin Türklerle aynı 
soydan oldugunu savunan Türk ve Yabancı Bilim Adamları çoktur. Türklerle 
Kürtlerin aynı kökenden, soydan oldukları görüsü Orta Asya’da Yenisey Irmagı 
kollarından Ulukem Çayı’na karısan Eleges Suyu kıyısında M.S. 7’nci yüzyılda 
(650’lerde) Orhon alfabesiyle Türkçe olarak yazılmıs olan ve Eleges (Yenisey) 
yazıtı diye isimlendirilen anıttaki ifadelere dayandırılmaktadır. Bugün Kürt adı ile 
Türk’ten ayrı bir millet olarak nitelendirilmeye çalısılan “Kürt Türkleri”, tarih 
boyunca diger Türk boyları ile aynı cografi alanda hep yan yana görülmüslerdir. 
İç Asya’dan Macaristan’a, Kafkasya’dan Mezopotamya’ya kadar her yerde bir 
arada bulunmuslardır. Günümüzde de ran’da olsun, Suriye’de olsun, Irak’ta 
olsun, içinde Türkmen veya herhangi bir Türk boyunun bulunmadıgı bir Kürt 
yerlesim yeri bulunmamaktadır.23 

TBMM’nin 23 Ocak 1923 tarih ve “Türkiye’nin Asya’da güney sınırı, 
Musul sorunu” konulu 21 sayılı tutanagında “Kürt halkının ran kökenli oldugu 
öne sürülmüstür. Oysa bu iddiayı, Kürtlerin Turan kökenli oldugunu kabul eden 
Encyclopedia Britanica yalanlamaktadır. Zaten Anadolu’yu tanıyanlar bilirler ki, 
gelenek ve görenek bakımından, Kürtler, hiçbir yönden Türklerden farklı 
degildirler. Ayrı diller konusmakla birlikte bu iki halk; soy, inanç ve görenek 
bakımında tek bir bütünü meydana getirmektedir...” diye kayıtlara geçirilmistir. 
Konuya iliskin diger görüsler su sekildedir. M. Serif Fırat’ın, Dogu illeri 
ve Varto Tarihi adlı eserinde “Yavuz Sultan Selim döneminde Kürt diye 
vasıflandırılan bu daglı Türk kardeslerimiz, ayrı ayrı subelere mensup uzak ve 
yakın çag Türkleridir”24 diye ifade edilmektedir. 

1881 Diyarbakır Ergani dogumlu ve önceleri siyasi Kürtçülük davasının 
atesli savunucusu, Kürt Terakki ve Teavün (Kalkınma ve Yardımlasma) cemiyeti 
kurucularından Dr. Mehmet Sükrü Sekban, uzun süren ve genis 
arastırmalarının sonunda gerçegi buldugunu belirterek, 1933 yılında Paris’te 
Fransızca olarak yayınladıgı “Le Probleme Kurde (Kürt Meselesi)” isimli 
kitabında; “Medler Kürtlerin Ecdadı (Kökeni) degildir. Kürtler Ari veya Sami 
ırklarından da degildir. Kürtler Turan soyundandırlar. Antropolojik olarak saf 
Türk olan Türkmenle Kürdü birbirinden ayırt etmek güçtür”25 demektedir. 
Muhtar Kutlu’nun Savak, smail Besikçi’nin Alikan asiretlerinde 
yaptıkları alan arastırmaları; her iki asiretin Kürtçe konusmalarına ragmen, 
kültür degerleri, inançları ve töreleriyle tamamen Türk kültürünü yansıttıklarını 
tüm belge ve verileri ile ortaya koymaktadır. 

Hollanda Kürdoloji Enstitüsü arastırmacılarından Marti Van Bruinessen, 
baslangıçta Kürtleri diger bir ırkla birlestirirken, son defa yaptıgı alan 
arastırmasında Kürtleri Irak, ran ve Türkiye Kürtleri diye üçe ayırdıktan sonra, 
Kürtlerin birbirinden farklı kökenleri olsa gerek diyor ve hatta Kürtlerin Turanî bir kavim oldugu seklindeki görüsünü bazı yerlerde belirtmekten çekinmiyor ve 
“Kürdistan’da bütün asiretler mutlaka aynı kökene sahip olma durumunda 
degildir. Çevrede bazı Kürt asiretleri Türklesmisken, bazıları da Kürtlesmislerdir. 
Yörede Alevîlerin büyük çogunlugu Türk soyludur. Kürt degil Türktürler”26 diye 
ifade etmektedir. 

Siyasi Kürtçülerin 1970’lerden beri dillerinden düsürmedikleri Seref 
Han-ı Bitlisî’nin Serefnamesi, 1990’lı yıllarda elestirilmeye baslanmıstır. Çünkü, 
Serefname, büyük ölçüde Kürtlerin kökenlerinin Asyatik oldugunu, Bügdüz 
soyundan geldigini daha 1590’lı yıllarda ileri sürmüstür. Simdi, bu Kürt tarihi, 
Musa Anter tarafından agır sekilde lânetlenmekte ve “Zaten Bitlis hanları, 
Serefname’nin yazarı Emir Seref Han dâhil, asırlardan beri Kürt milletinin yüz 
karasıdır.” denmektedir. Böylece Seyh blisi Bitlisî de bu suçlamalardan 
kendisini kurtaramamıstır.27 

Anadolu’da Kürtlerin yasadıkları bölgelere Kürtler, kısmen Türkmenlerle 
beraber gelmislerdir. Dogu Anadolu’daki, bugün Kürt bölgeleri denilen ve 
tarihten beri var oldugu ileri sürülen bölgeler, aslında Türkmen bölgeleridir. Arap ve Ermenilerden fethedilerek Türkmenlestirilmistir. Daha sonra Sultan Yavuz, bu Türkmenleri Kızılbas diye suçlayarak Safi Kırmançları bölgeye getirerek yerlestirmistir. Bu bölgedeki birçok Türkmen kabilesi Sultan Selim’in hısmına ugramamak için Harezmce (Zazaca) ve Goranice konusmaya baslamıstır ve Zazalasmıslardır.28 

Bu noktadan hareketle, 12’nci yüzyıla gelinceye kadar Türkiye, ran, 
Irak, Suriye dâhil olmak üzere tarihte Kürdistan olarak anılmıs bir bölge mevcut 
degildi. Kürdistan kelimesini ilk kullanan (sadece Cibal civarı için) Selçuklu 
Sultanı Sancar (1086-1157)'dır.29 Selçuklular devrinden evvel Kürdistan tabiri 
bilinmedigi için, Kürtlere müteallik mütalâalar Araplar tarafından ekseriya 
Zavzan, Hilat, Armaniya, Azarbaycan, Cibal, Fars v.b. mevzuları vesile ile 
verilmekte idi. Diger taraftan, resmî olarak Kürdistan isminin siyasi olarak 
Zagroslar da güneybatı İran için kullanılması bu olguyu karsımıza    çıkarmaktadır. 30 

1800’lere gelindiginde, özellikle 3 Kasım 1839’da Gülhane Hattı 
Hümayununun ilânından sonra, Tanzimat Fermanı hükümlerinin yerine 
getirilmesine yardım için davet edilen Avrupalı uzmanların yönlendirmeleri 
neticesinde Sadrazam Mustafa Resit Pasa (1800-1858) tarafından 1842 yılında 
Osmanlı topraklarında yeni bir mülkî idare yasası kabul edilmis ve bu kanunla 

Türk mevzuatına, idare yapısına yeni terimler girmistir. Bunlar arasında 1847 
yılında Kürdistan vilayeti ile 1850 yılında Lazistan sancagının kurulması dikkat 
çekicidir. 1864 yılına gelince böyle bir düzenlemenin uygun olmadıgı görülmüs 
olmalı ki, yasa ve bu tarz vilayet yapılandırılması yürürlükten kaldırılmıstır.31 
Etnik isimle adlandırmaların bazı Osmanlı sultan ve diger yöneticilerinin çok 
hosuna gittigi, bununla hâkimiyet alanlarını genislettiklerini düsünerek 
yabancılara karsı güçlü görünmek gayretkesligi oldugu da düsünülebilir. 
Arastırmaların belge ve kanıtlarla ortaya koydugu somut bir gerçek ise; 
Türk-Kürt birlikteliginin, bütünlesmesinin, dayanısmasının ve kardesliginin, 
beraberliginin çok genis bir cografyada çok uzun bir tarihi süreç için geçerli 
oldugudur. 

Türk kavimlerinin Orta Asya’dan Kars-Van-Bitlis bölgelerine göçlerinden 
önce Ahlat’ı ziyaret eden Nasır-ı Hüsrev ( ranlı Sair 1003-1061) bu yörede 
Arapça, Ermenice ve Farsça konusuldugundan söz ettigi hâlde Kürtçe 
konusuldugundan ve Kürtlerden hiç bahsetmemistir. Hitit, Asur, Roma, Kuman, 
Bizans, Sasani, Urartu, Arap, Ermeni, Pers, Selçuklu, lhanlı gibi devletlerin, 
konumuzla ilgili bölgelerde hüküm sürdükleri dönemlere ait eserlerde; tabletler, 
yazılı taslar, mezarlar, süs esyaları, mühürler, damgalar, madalyonlar, sikkeler 
(madeni para) vs. arkeolojik, etnografik ve mimari buluntularda, kalıntılarda 
Kürtlere ve tarihlerine ait kayıtlara, emarelere rastlanılmamıstır. Bu amaçla 
Kars, Van, Erzurum müzelerinde, Ankara’da Anadolu medeniyetleri, stanbul’da 
arkeoloji müzelerinde yapılan arastırmalarda, Kürtlerle ilgili tarihi bir obje, eser 
bulunamamıstır. Oysa Lidyalılardan itibaren Anadolu’da yasamıs hemen hemen 
bütün beylikler ve devletlere (Roma, Bizans, Pers, Selçuklu, lhanlı, Ermeni, 
Osmanlı vd. gibi) ait arkeolojik eserler müzelerde ve koleksiyoncularda 
bulunmaktadır.32 

1984’ten itibaren Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesinde yasanan 
terör nedeniyle canlarını ve mallarını güvenceye almak için göç eden insanlarla 
yapılan anket neticesinde elde edilen sonuçlar su sekildedir. Etnik köken olarak 
kendilerini “Kürt” niteleyenler %28.9, kendilerine Kurmanc diyenler %29.1, Zaza diyenler %9.7, Arap diyenler %3.5 oranındadır. Kendisini Türk olarak 
hissedenlerin oranı %19.8 olup, Azerî olarak nitelendirenlerle (0.6) birlikte bu oran 20.4’tür.33 

Sonuç olarak Kürtlerin kökeninin hangi ulusa veya nereye dayandıgı 
konusundaki görüslere netlik kazandırılamamıstır. Bununla birlikte Kürt olarak 
ifade edilen toplulukların kimler oldugu da bilinmemektedir. Ancak gelinen 
noktada, yörede Kürtlük bir üst kimlik olarak ortaya çıkmıs veya çıkartılmıs ve 
buna dayanılarak, Kürt halkı vardır o hâlde bir Kürt devleti de olmalıdır. Kürt 
halkı kendi kendini yönetmelidir noktasına tasınmıstır. Söz konusu bölgelerin 
ekonomik bakımdan tarihsel geri kalmıslıgı bu baglamda yorumlanarak, o 
yörede yasayan insanların Kürt oldukları için kasıtlı olarak geri bırakıldıgı 
noktasına tasınmıstır. Bu konu, yöre halkı arasında islenerek terörün 
dayandırıldıgı bir unsur hâline dönüstürülmüstür. Oysa yapılan anketler Dogu ve 
Güneydogu Anadolu bölgelerinde de, Türkiye’nin diger bölgelerinde oldugu gibi 
kökeni farklı olan Türk vatandasları oldugunu ortaya koymaktadır. Bu yaklasım, 
kendilerini Kürt olarak nitelendiren sahısların veya toplulukların çesitli menfaat 
grupları veya bölgede menfaati olan devletler tarafından kullanılmaları 
sonucuna götürmüstür. 

(2) Kürt Dili 

Kürtçe lügat çalısmaları konusunda akla ilk gelen isim, Rusların 
Erzurum Konsoloslugunu yapmıs olan Augüste Jaba’dır. Erzurum’da iken Molla 
Mesut Beyazî’den ögrendigi bilgilere dayanarak Kürtçe lügat hazırlıklarına 
baslamıs; hazırladıgı ve Kürtçe ilk lügat olarak bilinen deneme 1860 yılında 
yayımlanmıstır. Çarlık Rusya’sı Petersburg Bilimler Akademisinin istegi üzerine 
Ferdinand Justi, A.Jaba’nın bu “Kürtçe–Fransızca Sözlük”ü üzerinde çalısmıs 
ve 1879 yılında Petersburg’da yayımlanan bu sözlüge bir ön söz yazmıstır. 
Justi’nin lügatında 8378 kelime bulunmaktadır. Bu kelimelerin kökenini 
arastıran ve bu konuda ciddî çalısmalar yapanların arasında ilk basta gelen 
isimlerden birisi Rus bilim adamı V.Minorsky’dir. Minorsky, Jaba’nın lügatında 
bulunan sözde Kürtçe kelimelerin kökenlerini söyle tespit etmis ve sıralamıstır. 

Bunlardan; 

3080 kelime Türkçe, 
2230 kelime Farsça (bunun 1200’ü eski ran dillerinden Zend dialekti), 
2000 kelime Arapça kökenlidir. 
8378 kelimeden geriye kalan 1068’i ise diger bölgesel lisanlara ait ve de mensei bilinmeyen sözcüklerdir. 

Bunlardan; 

37 kelime Pehlevi dialekti, 
220 kelime Ermenice, 
108 kelime Keldanice, 
20 kelime Gürcüce, 
300 kelime ise kökeni bilinmeyenlerdir. 

Kürtler çok sayıda farklı lehçe kullanırlar; bu lehçeleri konusanların 
çogu öteki lehçeyi anlamazlar.34 Bu durum gayet normaldir. Çünkü yılın hemen 
hemen dokuz ayında geçit vermez sarp arazide sürdürülen kapalı ve tutucu 
hayat, dıs dünya ile teması kısıtlamıs, bu yüzden neredeyse asiret sayısında 
lehçe olusmustur. Dıs dünya ile teması olan kesimlerde de yabancı hâkim 
dillerin etkisinde kalmıslar, karma bir dil konusmaya baslamıslardır. Türkiye 
Kürdistan Demokrat Partisi eski Genel Sekreteri Dr. Sıvan, Kurmanci, Sorani, 
Zazaki, Gorani, Hevremani lehçelerini saydıktan sonra, “Bunların yanı sıra, 
büyük asiretlerin ve vadilerin de kendilerine özgü birtakım siveleri vardı” 
demektedir.35 Dil içerisindeki kelime sayılarına bakıldıgında ran’ın batısında, 
Türkiye’nin dogu ve güneyinde ve Irak’ın kuzeyindeki bölgede yasayan insanlar 
büyük ölçüde Türk, Fars ve Arap kültürleri ile kısmen de Ermeni ve Gürcü 
kültürlerinin etki alanında kalmıslardır. 

Kürtçe’nin Kürtler arasında ortak bir konusma-yazma ve egitim dili 
olmamasına ragmen; çesitli Kürt toplulukları ve asiretleri tarafından anlasılabilir 
tek bir Kürt dili yaratma gayretleri, emperyalist politikaların ve onların 
paralelindeki Kürtçülerin 19’ncu asır ortalarından itibaren, baslıca hedefi 
olmustur. Daha sonraları bir Kürt Edebiyatı yaratma gayretlerine de 
girismislerdir.36 

Dili anlasılmaz hâle getiren bu duruma halk tepki göstermektedir. 
Bunun da ötesinde asıl sorun, Kurmanci’nin diger dil veya lehçeleri (Zazaki, 
Gorani, Luri, Sorani, Bahtiyari, Feyli, Leki, Kelhuri, Mukri, Sexbızıni, vb.) 
konusanlara dayatılmasında yasanmakta, bölgedeki diger dilleri/lehçeleri 
konusanlar, Kurmanci konusup yazmaya zorlanmaktadırlar.37Büyük ölçüde 
birbirini anlamayan 20 adet degisik lehçelerin tamamı Kürtçe dili ortak paydası 
ile ifade ediliyor. Paris Üniversitesinde ortak Kürt dili yaratma gayreti ile 
Kurmanci edebiyatı olusturulmaya çalısılmakta, bunun yanı sıra “Türkiye’de üç 
milyon Kürdün konustugu ‘Zaza/Dimli’ lehçesinin gelistirilmesini ilk tesvik eden 
kurum” olması itibarıyla da ögünmektedir.38 Oysa Kürtler Zazaları Kürt olarak, 
Zazalar da kendilerini Kürt olarak kabul etmemektedir. Aynı sekilde bazı 
çevrelerce Kürdistan olarak ifade edilen bölgede sadece Kürtler yaşamamak tadır. Kendilerini Kürt olarak kabul etmeyen Zazalar ve Türkler de 
yasamaktadır. Bunların birbirlerine oranı küçümsenemeyecek ölçüdedir. 
Kürtlerin daha yogun olarak yasadıgı bölgeleri Kürdistan olarak ifade etmek 
yanlıs anlamalara neden olabilecegi gibi o bölgede yasayan diger grupların 
görmezlikten gelinmesi anlamına da gelmektedir. 

Mustafa Aksoy tarafından yapılan anketin evlerde konusulan diller 
konusundaki tespitleri su sekildedir. Kurmanci % 50.5, Türkçe % 33.2, Zazaca 
% 12.8, Arapça % 2.3 olmak üzere sıralanmaktadır.39 Bununla birlikte gerek 
Kırmanci’de gerekse Zazaca’da cümlenin dizilis sırası Türkçe kurallara göredir 
(özne+tümleç+yüklem). Bütün bu sonuçlar karsısında Prof.Veber, “Kürt lisanı bir lisan halitası (alısım) da degildir. Belki bir kelime halitasıdır” demistir.40 
Olayları kendi çıkarları dogrultusunda yorumlamak isteyen kesimler; 

Kürtçe vardır, dolayısıyla Kürtler millettir, bu millet bir devlet kurarak kendi 
gelecegini kendisi tayin etmelidir yaklasımı içerisine girmislerdir. Oysa yapılan 
arastırmalar bu yaklasımı teyit etmemektedir. Kürtçe adı altında, lehçelerini de 
içerisine alacak bir dil bulunmamaktadır. Yörede yirmiye yakın lehçe ve dil 
konusulmaktadır. Kürtçenin birer lehçesiymis gibi lanse edilen dilleri konusanlar 
birbirleri ile anlasamamaktadırlar. Kürtçe olarak kabul edilen dil ise 
Kurmancadır. Bölgede dil birligi söz konusu degildir. Bu diller ve lehçeler 
bölgenin konumuna uygun olarak Fars, Arap, Ermeni, Rus ve Türk 
kültürlerinden ve dillerinden etkilenerek olusmustur. Ancak Kurmancanın 
türevleri seklinde degillerdir. PKK terör örgütü de bu durumu istismar 
edenlerden olusmustur. Her toplumun kendi dilini konusma hakkı oldugunu 
vurgulayarak bunu bir kültür zenginligi olarak gösteren kesimler dahi, birbirini 
anlamayan kesimlerin kendi dillerini gelistirme yerine Kurmanci ögrenmelerini 
saglamaya çalısmaktadırlar. Buna tesvik edenler ve bu konuda çalısma 
yapanların Kürtlerden ziyade Avrupalılar olmaları da düsündürücüdür. 

(3) Kürt İsyanları 

Kürtler genel olarak ran, Türkiye ve Irak sınırlarının kesistigi bölge ve 
çevresindeki daglık kesimlerde yasamaktadırlar. Buna ilâve olarak Suriye’de ve 
Türk’ün bulundugu diger ülkelerde de mevcuttur. Söz konusu bölge, güneyde 
Musul-Kerkük bölgesindeki ve kuzeyde Bakü bölgesindeki petrol yataklarını ve 
pek yolunu kontrol altında bulundurabilmektedir. Daha ötesi, Irak’ın Musul- 
Kerkük bölgeleri Kürt bölgesi içerisinde kabul ettirilmeye çalısılmaktadır. Ayrıca 
Kürt sorunu adı altında böyle bir sorunun varlıgı ve sürekli canlı tutulması, 
Türkiye, ran, Irak ve Suriye’nin çesitli vesilelerle iç islerine karısma imkânı 
dogurmaktadır. Baska bir ifade ile Kürtleri koz olarak elde bulundurmak, yeri ve 
zamanı geldigi zaman bu kozu kullanmak bir tasla bes kus vurmak anlamına 
gelmektedir. Yani Kürt kozu ile Türkiye, ran, Irak, Suriye ve Kürtlerin kendileri 
baskı altında tutulabilmektedir. Kürtlere bagımsızlık vaatleri ile bünyesinde Kürt 
bulunan ülkelerde ise Kürt devleti kurdurma tedirginligi yaratılarak baskı aracı 
olarak kullanılmaktadır. 

Hasan Cemal, 5 Aralık 1989 tarihinde günlügüne düstügü bir notta, 
Ugur Mumcu’nun bugünkü (5 Aralık 1989) yazısındaki; “ABD ve öteki Batılı 
ülkeler niçin birdenbire bu kadar Kürt yanlısı oldular? Bu soruya yanıt aramak 
zorundayız. ABD için sorun; ran, Irak ve Türkiye’nin birer bölümünü 
kapsayacak bir Kürt devleti üzerinde simdiden egemen olmak ve olası petrol 
yataklarını bu Kürt devleti aracılıgıyla elinde tutmaktır. Kürtler üzerindeki 
Amerikan mandacılıgı hazırlıgına kimse “sosyalizm”, “marksizm” ya da 
“devrimcilik” etiketi yapıstırmamalıdır. ABD emperyalizmi gerçekten 
“emperyalizm” ise Kürt sorununun bu kadar canlı tutulmasında bu emperyalist 
siyasetin güttügü amaç niçin göz ardı ediliyor?” diye ifade ettigi bölümü ile ilgili 
olarak Ankara’daki Amerikan büyükelçisi Morton Abramowitz’in kendisini 
telefonla arayarak sunları söylemistir. “Amerika’nın böyle bir politikası yok. 
Türkiye’yi destabilize etmek, bölmek gibi bir politikası yok. Biz bu konuya insan 

hakları açısından yaklasıyoruz. nsan hakları sorunları yok mu Türkiye’de?”41 
İfadeden de anlasılacagı üzere ABD bu kez Kürtleri insan hakları adı altında 
Türkiye’ye karsı bir baskı aracı olarak kullanmaya baslamıstır. 
1979 yılına ait CIA raporunun bir bölümünde “Irak, ran’daki Kürtleri 
ayaklandırmak için Celal Talabani’yi kullanıyor”, bir baska bölümde ise “1972’de 
Sovyetler Birligi-Irak Dostluk Antlasması imzalanınca, Kürtlere Moskova destegi 
sona erdi. Barzani her geçen gün ran sahına daha çok dayanmaya basladı.” 
ifadeleri yer almaktadır.42 Bölgedeki devletlere hükmetmek isteyen veya kabul 
edilemez isteklerini kabul ettirmek isteyen güçler tarihleri boyunca Kürtleri 
kullanmıslardır. 

Türkiye’deki etnik yapıyı bozmak, huzur içinde yasayan insanlarımızı 
birbirine düsürerek, kendi çıkarları dogrultusunda kıskırtmak, gerektiginde 
ellerine silah ve cephane vererek terörü ve isyanı tesvik etmek Batılıların tarih 
boyunca uyguladıgı bir projedir. Söz konusu projeyi, Osmanlı Devletini yok 
etmek, Türkleri Orta Asya’ya sürmek için hazırladıkları ve stanbul Hükümetine 
kabul ettirdikleri “Sevr Anlasması”yla da hayata geçirmeyi denemislerdir. 
Güneydogu Anadolu’da yasayan halkın kimligini dil, din, tarih asiret, 
milliyet yapılarını dikkate alarak Kürt, Türk, Arap, Ermeni v.s. demek mümkün 
görülmemektedir. Bölge dügümler yumagı seklindedir. Bütün bunlara ragmen 
her ülke ve menfaat grupları kendi çıkarları dogrultusunda olayları çarpıtarak 
bölgedeki insanları su veya bu nedenle kullanmaktadır. 

Osmanlı Devleti’nin eski gücünü kaybetmeye baslamasından itibaren 
genellikle Rusya ve ngiltere’nin güdümünde birtakım iç karısıklıklar 
olusturulmaya baslanmıstır. Bu dönemde ilk isyan 1806-1808 yılları arasında 
meydana gelen Babanzade Abdurahman Pasa isyanıdır. Abdurahman Pasa, 
Osmanlı Devleti’nin Süleymaniye’ye atadıgı bir valiyi tanımayarak isyan 
baslatmıstır. Süleymaniye Valiligi’ne kendisinin atanmasını istemesinden dolayı 
tamamen sahsî hırstan kaynaklanan bu isyanı günümüz Kürtçü yayınları ilk millî 
isyan olarak nitelendirmektedir. 1812 yılında isyan girisimi tekrarlanmıstır. 
Konunun dikkat çeken tarafı söz konusu olayların Osmanlı Devleti’nin Rus 
savası ve Sırp syanıyla ugrastıgı döneme denk gelmesidir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


****

13 Haziran 2016 Pazartesi

Güneydoğu PKK’nın Elinde


Güneydoğu PKK’nın Elinde


Yazar: Ümit Özdağ
10 TEMMUZ 2013

Çok kısa bir süre önce Güneydoğu Anadolu’da bir gezi yaparak PKK’lı çevreler, BDP’liler, devlet yetkilileri ve halka görüşmeler yapan bir gazeteci arkadaşımın izni ile ismini vermeden gözlemlerini not etme ve yazma izni aldım.

Konuşma şu cümle ile başladı: “ Bölge PKK’nın elinde ” PKK ve destekçileri Türkiye’ye karşı bir zafer kazandıklarını düşünüyorlar. AKP Hükümetini zayıf ve mağlup bir hükümet olarak görüyorlar. PKK’ya göre Hükümet açılımı yapmaya mecbur kalmıştır. Abdullah Öcalan hapisten süreci yönetmektedir. Suriye’de PKK/PYD’nin özerk bir devlet kurduğunu artık üzerinde konuşulmasının gereksiz olduğu bir gerçek olarak görüyorlar. Ve BİR PKK’LI ÖZGÜRLÜK DEDİĞİ ZAMAN ASLINDA BAĞIMSIZLIK DİYOR.



İkinci tespit halkla ile ilgili. Herkes PKK’lı olmuş. Ya da öyle görünmek zorunda. Çünkü devletin bölgede etkinliği PKK’ya devredeceği inancı yayılmış. Ankara bölge ile ilgilenmiyor düşüncesi hakim. PKK sosyal bir ağ oluşturmuş. İşlerini mümkün olduğunca devleti işe karıştırmadan PKK’nın oluşturduğu kurumlar üzerinden halletmeye çalışıyorlar. Ancak halk büyük bir travmayı yaşamaya devam ediyor. PKK’nın öz güveni o kadar artmış ki, “Bizim ile görüşürsen devlet yetkilileri ile görüşmene gerek yok” baskısında bulunuyorlar. Tabii yabancılaşma son derece artmış görünüyor. “Biz ve siz” Türkler ve Kürtler ayrımı güçlenmiş. PKK/BDP çizgisi, Türk devleti ile ilgili her şeye nefret ile bakıyor.

PKK’lılar kentte olduğu gibi dağlarda da olağanüstü rahatlar. İlçe ile köy arasında seyahat ederken PKK’lıları görmek mümkün. Asker ise ortada yok artık. Ordu kışlalara çekilmiş. Açılım ile birlikte askere “kesinlikle çatışmadan kaçının” emri verilmiş. Asker de bu emre uyuyor. Görüşmede aldığım notları bilgisayarda temize geçerken, e-postalardan birisinde şu cümleleri okudum: “Bugün ''pkk ile akp arasındaki gerilim'' yazınızı okudum;halen (…..)güvenlik amiriyim çoğunluğu korucu olmak üzere (….) personelim var. Üzülerek söylüyorum bütün bölge(kent ve kırsal) PKK denetimine geçmiş durumda. Hiç bir basın organında yer almıyor ama PKK özellikle kentlerde ve devletle çalışmış yöreden kişilere yönelik infazlar gerçekleştiriyor. Bunlar hiç duyurulmuyor ve bilinmiyor. Ayrıca Hizbullah bölgede etkinliğini arttırmaya çalışıyor bu konuda çalışmaları  ve eylemleri arttı. Kısaca sadece üzülmekle yetiniyoruz.”

Bunun üzerine kendisine PKK’nın infaz ettiği kişilerin isimlerini ve olayların nerede olduğunu yazmasını rica ettim. Gelen cevap şöyleydi: “ Yaklaşık on gün önce Ramazan Erkan.. Silopi'de öldürüldü..eski korucu Ergenekon davasında yargılanan kişilerden biri.. Aynı günlerde Cizre'de yine eski korucu öldürüldü,aynı günlerde Ankara'da bir ölüm var bdp binasına eskiden ateş edenlerden biri öldürüldü..Cizre ve Ankara'da öldürülenler konusunda daha net bilgilere ulaşabilirim, yine Silopi'de bir kadın Hizbullah tarafından infaz edildi infazdan bir gün önce Hizbullah bildiri dağıtıp uyarmıştı.” Kendisinden Ramazan Erkan dışındaki infaz edilen yurttaşlarında isimlerini öğrenerek bildirmesini rica ettim. İsimleri bekliyorum. Gerçekten de Ramazan Erkan’ın öldürüldüğü ile ilgili haberler basında yer aldı. Evet, gerçi çatışma çıkmıyor ancak PKK idam cezaları vermeye ve uygulamaya başlamış görünüyor. 

Suç, Türkiye Cumhuriyeti devletini savunmak.

Görülüyor ki, PKK AKP’nin çözüm sürecini Türkiye’nin çözülmesi sürecinin bir parçası haline getirmiş, her geçen gün biraz daha pençelerini vatan toprağına geçiriyor. Her geçen gün Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliği biraz daha yıpranıyor. Diğer bir ifade ile Güneydoğu Anadolu’da “ikili iktidar” olgusu ortaya çıkıyor. Devlet ve PKK iktidarları yan yana yaşıyorlar. Ve PKK, devlet iktidarına karşı her geçen gün biraz daha tahammülsüz davranıyor.
http://www.21yyte.org/ sitesinden 13.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/07/10/7101/guneydogu-pkknin-elinde