DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLUYU, PKK TERÖRÜNE HAZIRLAYAN NEDENLER, BÖLÜM 2
Dogu ve Güneydogu bölgelerimiz üzerinde yapılan arastırmalar,
özellikle Devlet Plânlama Teskilâtının (DPT) kurulmasıyla (1961) agırlık
kazanmıstır. DPT bünyesinde yabancı uzman olarak incelemeler yürüten
Frederic W. Frey’in söz konusu bölgelere iliskin hazırladıgı rapora göre, Dogu
ve Güneydogu Anadolu bölgelerinin kapalı cemaat yapısı asagıdaki bes temel
unsurla açıklanmaktadır.
- Yoksulluk,
- Köylülerin dıs dünyayla kısmen alakasının kesilmesi ve yalnızlık içine itilmis olmaları,
- Hareketsizlik,
- Okur-yazarlık oranının düsük olması,
- Tevekküle dayalı kaderci bir dünya görüsünün hâkim bulunmasıdır.12
1984 yılına gelinceye kadar ortaya büyük bir degisiklik konamamıstır.
Her ne kadar tarafların kullandıgı hetorik böyle bir izlenim verse de, Kürt
sorununu; Kürtler, Araplar veya Türkler arasında ya da Kürtler ve merkezî
hükümetler arasında bir çatısma olarak görmek dogru degildir. Bölge pek çok iç
çatısma ve rekabetin bulundugu karmasık bir toplum yapısına sahiptir. Kürtlerin
arasında birçok Kürt olmayan azınlık yasamaktadır ve sosyal ve ekonomik
iliskilerin olusturdugu karmasık aglarla birbirine baglanmıslardır.13 Sanatçı
Yılmaz Erdogan, Kürtlügünü ve Türklügünü söyle anlatıyor: “Ben kendini net
olarak tarif etmis birisiyim. Kürt kültüründen ne aldıysam, Türk kültüründen de o kadar beslendim. Çünkü ben Ankara’da büyüdüm. O egitim formasyonunu
aldım. Benim kimligimdeki etnik unsurlara, nereden ne gelmisse basım gözüm
üstüne demis ve onun üstüne bir hayat kurmus birisiyim. Dolayısıyla içimdeki
Kürt’le Türk arasında herhangi bir problem yok. Olmamıstır da. Belki de Kürt
sorununun çözümünü de burada bulmak gerekir. Bu saatten sonra artık
yapacak baska bir sey yok. Yapmaya da gerek yok. Çünkü iyi bir demokrasi, bu
iki kimlige de iyi gelir. Ben simdi Kürtçe bir uzun hava duydugum zaman hemen
direkman Kürt oluyorum. Yani iliklerime kadar hissediyorum onu. O duyguyu da
benden kimse alamaz. Ama saglam bir bozlak duydugumda da hemen Türk
oluyorum.”14 diyerek iki kültür arasındaki farkı ve birinden digerine geçisin
kolaylıgını dile getirmektedir. Bu geçisin bu denli kolay ve basit olması, birbirine
sözde yabancı iki kültürü yasamak zorunda olan bir insan için bu kadar kolay
olmayabilirdi.
c. Tarihî Kosullar
(1) Kürt Kimligi;
Kürtlerin etnik kökeni konusunda tarihçiler arasında görüs birligi mevcut
degildir. Kökenleriyle ilgili görüs ayrılıklarının yanı sıra, Kürtlerin tarihlerinin
baslangıcına iliskin olarak da çok az bilgi mevcuttur.15 Kürtlerin kökeninin (soylarının), Turanî oldugu, Mezopotamya’nın birtakım eski kavimlerine dayandıgı, atalarının ran’ın eski topluluklarından Medler oldugu, Araplara dayandıgı, Ermeniler ile aynı ırktan oldukları savları yer almaktadır.16
(a) Kürtlerin Karduk kökenli oldugu görüsü: Bu tez, Rus sarkiyatçılarından Nikitin’in Kürtler isimli kitabında yer almıstır. Ünlü sarkiyatçılardan M. Hartman, Th. Nol Deck, Veiss Bach gibi yabancı yazarlar ve bazı Türk tarihçiler bu görüsün bir yakıstırma oldugunu ortaya çıkarmıslar ve Nikitin’in tezini kabul etmemislerdir.17
(b) Kürtlerin Med ( ran) kökenli oldugu görüsü: Bu görüs, dogu bilimleri
uzmanı Rus Vladimir Minorsky tarafından ortaya atılmıstır. Minorsky 1933
yılında üç dilde yayımlanan ansiklopedinin Kürtler maddesini yazan bilim
adamıdır. Ancak bu zat 1938 yılında Brüksel’de yapılan oryantalistler
toplantısında sundugu bilimsel tebliginde “Kürtler skit ya da Med asıllıdır”
diyerek ilk görüsünden kısmen vazgeçmisse de, dil benzerligi bakımından
ran’la ilgilidir demekten de geri kalmamıstır.18
D.N.MacKenzie, Kürtçe diyalektlerinin az sayıda olsa da ortak kimi
özelliklerinin oldugunu kabul eder, ancak diger ranî dillerle de ortak kimi
özelliklerinin bulundugunu belirterek Minorsky’nin görüsünü elestirir.
MacKenzie’ye göre, Kürtçe’nin temel özellikleriyle diger ranî diller arasında
sistematik bir karsılastırma, Kürtçe’nin bir dizi önemli farkından dolayı Med
dilinden ayrıldıgını göstermektedir. Kürtçe’de güçlü bir güneybatı ranî dil etkisi
görülmektedir, oysa Med dili özellikle bir kuzeybatı ranî dilidir. Bölgede
konusulan iki akraba ranî dil olan Zazaca ve Guranî, kesin bir sekilde kuzeybatı
İranî dil ailesindendir. Kurmanci ve Soranî diyalektleri arasındaki farklılıkların
çogu Goranî’nin Soranî diyalekti üzerindeki kayda deger etkisine baglıdır.19
MacKenzie’nin, Minorsky’i oldugu kadar Kürt milliyetçi ideologlarını da hedef
alan mesajı, Kürtlerin ortak kökenlere ve temel kültür birligine sahip
olmadıklarıdır.
Sırnak bölgesinde PKK'lı bir teröristin not defterinden tespit ettigimiz
kadarıyla terör örgütünün, Kürtler hakkında üyelerine verdigi bilgiler söyledir:
“Kürtler, Türklerden ayrı bir ırk olup, Avrupa'dan Orta Asya'ya göç ederek Urartu ve Medleri olusturmuslardır. Hint-Avrupa dilini konusan Kürtler,
Mezopotamya'ya yerlesmislerdir. Alevi-Sünni diye ayrılarak Türkler tarafından
birbirine düsürülerek çıkarları dogrultusunda kullanılmaktadırlar. Türkiye'nin
1950'den sonra bölgede kapitalizmi gelistirmesiyle, 1970'li yıllarda tamamıyla
ihaneti seçmis bir Kürt halkı olusturulmustur. Uyanıs, 1976'dan sonra büyük
sehirlere giden Kürt gençleriyle olmustur.”20 Bu ifadelerden de anlasılacagı
üzere Kürtçülük adına mücadele ettigini iddia eden PKK terör örgütü, Medler’in
Kürtlerin ataları oldugu fikrini benimsemistir. PKK terör örgütüne liderlik yapmıs
olan terörist Abdullah Öcalan’ın, 2003 yılında yayımlanan “Özgür nsan
Savunması” adlı kitabından da Kürtlerin ataları olarak Med’leri kabul ettigi
anlasılmaktadır.
(c) Kürtler Arap kökenlidir görüsü: Bazı Arap gezginleri ile Mesudî ve Ebu İshak gibi tarihçileri tarafından öne sürülen bir görüstür. Bitlis Sancak Beyi Serifhan Bitlisî’nin yazdıgı, Kürtlerin geçmisini anlatan ve 1597 yılında Osmanlı
Padisahı 3’üncü Mehmet’e sundugu kitabında; Kürtlerin Oguz Kagan’dan beri
büyük Türk Camiasına mensup olduklarını yazmasıyla çürütülmüstür.21
(ç) Kürtler Ermeni kökenlidir görüsü: Ermenilerin arasındaki yaygın
kanaate göre Kürtlerin bir kısmı Ermeni soyundandır. Aynı sekilde bazı Kürt
aydınları da bugünkü Ermenilerin çok eski çaglarda Kürtlerden ayrılmıs
kardesleri oldugu inancındadır.22
Bu iddianın tamamen siyasi amaçlı olarak ortaya atıldıgı anlasılmaktadır.
(d) Kürtler Turan (Türk) soyundandır görüsü: Kürtlerin Türklerle aynı
soydan oldugunu savunan Türk ve Yabancı Bilim Adamları çoktur. Türklerle
Kürtlerin aynı kökenden, soydan oldukları görüsü Orta Asya’da Yenisey Irmagı
kollarından Ulukem Çayı’na karısan Eleges Suyu kıyısında M.S. 7’nci yüzyılda
(650’lerde) Orhon alfabesiyle Türkçe olarak yazılmıs olan ve Eleges (Yenisey)
yazıtı diye isimlendirilen anıttaki ifadelere dayandırılmaktadır. Bugün Kürt adı ile
Türk’ten ayrı bir millet olarak nitelendirilmeye çalısılan “Kürt Türkleri”, tarih
boyunca diger Türk boyları ile aynı cografi alanda hep yan yana görülmüslerdir.
İç Asya’dan Macaristan’a, Kafkasya’dan Mezopotamya’ya kadar her yerde bir
arada bulunmuslardır. Günümüzde de ran’da olsun, Suriye’de olsun, Irak’ta
olsun, içinde Türkmen veya herhangi bir Türk boyunun bulunmadıgı bir Kürt
yerlesim yeri bulunmamaktadır.23
TBMM’nin 23 Ocak 1923 tarih ve “Türkiye’nin Asya’da güney sınırı,
Musul sorunu” konulu 21 sayılı tutanagında “Kürt halkının ran kökenli oldugu
öne sürülmüstür. Oysa bu iddiayı, Kürtlerin Turan kökenli oldugunu kabul eden
Encyclopedia Britanica yalanlamaktadır. Zaten Anadolu’yu tanıyanlar bilirler ki,
gelenek ve görenek bakımından, Kürtler, hiçbir yönden Türklerden farklı
degildirler. Ayrı diller konusmakla birlikte bu iki halk; soy, inanç ve görenek
bakımında tek bir bütünü meydana getirmektedir...” diye kayıtlara geçirilmistir.
Konuya iliskin diger görüsler su sekildedir. M. Serif Fırat’ın, Dogu illeri
ve Varto Tarihi adlı eserinde “Yavuz Sultan Selim döneminde Kürt diye
vasıflandırılan bu daglı Türk kardeslerimiz, ayrı ayrı subelere mensup uzak ve
yakın çag Türkleridir”24 diye ifade edilmektedir.
1881 Diyarbakır Ergani dogumlu ve önceleri siyasi Kürtçülük davasının
atesli savunucusu, Kürt Terakki ve Teavün (Kalkınma ve Yardımlasma) cemiyeti
kurucularından Dr. Mehmet Sükrü Sekban, uzun süren ve genis
arastırmalarının sonunda gerçegi buldugunu belirterek, 1933 yılında Paris’te
Fransızca olarak yayınladıgı “Le Probleme Kurde (Kürt Meselesi)” isimli
kitabında; “Medler Kürtlerin Ecdadı (Kökeni) degildir. Kürtler Ari veya Sami
ırklarından da degildir. Kürtler Turan soyundandırlar. Antropolojik olarak saf
Türk olan Türkmenle Kürdü birbirinden ayırt etmek güçtür”25 demektedir.
Muhtar Kutlu’nun Savak, smail Besikçi’nin Alikan asiretlerinde
yaptıkları alan arastırmaları; her iki asiretin Kürtçe konusmalarına ragmen,
kültür degerleri, inançları ve töreleriyle tamamen Türk kültürünü yansıttıklarını
tüm belge ve verileri ile ortaya koymaktadır.
Hollanda Kürdoloji Enstitüsü arastırmacılarından Marti Van Bruinessen,
baslangıçta Kürtleri diger bir ırkla birlestirirken, son defa yaptıgı alan
arastırmasında Kürtleri Irak, ran ve Türkiye Kürtleri diye üçe ayırdıktan sonra,
Kürtlerin birbirinden farklı kökenleri olsa gerek diyor ve hatta Kürtlerin Turanî bir kavim oldugu seklindeki görüsünü bazı yerlerde belirtmekten çekinmiyor ve
“Kürdistan’da bütün asiretler mutlaka aynı kökene sahip olma durumunda
degildir. Çevrede bazı Kürt asiretleri Türklesmisken, bazıları da Kürtlesmislerdir.
Yörede Alevîlerin büyük çogunlugu Türk soyludur. Kürt degil Türktürler”26 diye
ifade etmektedir.
Siyasi Kürtçülerin 1970’lerden beri dillerinden düsürmedikleri Seref
Han-ı Bitlisî’nin Serefnamesi, 1990’lı yıllarda elestirilmeye baslanmıstır. Çünkü,
Serefname, büyük ölçüde Kürtlerin kökenlerinin Asyatik oldugunu, Bügdüz
soyundan geldigini daha 1590’lı yıllarda ileri sürmüstür. Simdi, bu Kürt tarihi,
Musa Anter tarafından agır sekilde lânetlenmekte ve “Zaten Bitlis hanları,
Serefname’nin yazarı Emir Seref Han dâhil, asırlardan beri Kürt milletinin yüz
karasıdır.” denmektedir. Böylece Seyh blisi Bitlisî de bu suçlamalardan
kendisini kurtaramamıstır.27
Anadolu’da Kürtlerin yasadıkları bölgelere Kürtler, kısmen Türkmenlerle
beraber gelmislerdir. Dogu Anadolu’daki, bugün Kürt bölgeleri denilen ve
tarihten beri var oldugu ileri sürülen bölgeler, aslında Türkmen bölgeleridir. Arap ve Ermenilerden fethedilerek Türkmenlestirilmistir. Daha sonra Sultan Yavuz, bu Türkmenleri Kızılbas diye suçlayarak Safi Kırmançları bölgeye getirerek yerlestirmistir. Bu bölgedeki birçok Türkmen kabilesi Sultan Selim’in hısmına ugramamak için Harezmce (Zazaca) ve Goranice konusmaya baslamıstır ve Zazalasmıslardır.28
Bu noktadan hareketle, 12’nci yüzyıla gelinceye kadar Türkiye, ran,
Irak, Suriye dâhil olmak üzere tarihte Kürdistan olarak anılmıs bir bölge mevcut
degildi. Kürdistan kelimesini ilk kullanan (sadece Cibal civarı için) Selçuklu
Sultanı Sancar (1086-1157)'dır.29 Selçuklular devrinden evvel Kürdistan tabiri
bilinmedigi için, Kürtlere müteallik mütalâalar Araplar tarafından ekseriya
Zavzan, Hilat, Armaniya, Azarbaycan, Cibal, Fars v.b. mevzuları vesile ile
verilmekte idi. Diger taraftan, resmî olarak Kürdistan isminin siyasi olarak
Zagroslar da güneybatı İran için kullanılması bu olguyu karsımıza çıkarmaktadır. 30
1800’lere gelindiginde, özellikle 3 Kasım 1839’da Gülhane Hattı
Hümayununun ilânından sonra, Tanzimat Fermanı hükümlerinin yerine
getirilmesine yardım için davet edilen Avrupalı uzmanların yönlendirmeleri
neticesinde Sadrazam Mustafa Resit Pasa (1800-1858) tarafından 1842 yılında
Osmanlı topraklarında yeni bir mülkî idare yasası kabul edilmis ve bu kanunla
Türk mevzuatına, idare yapısına yeni terimler girmistir. Bunlar arasında 1847
yılında Kürdistan vilayeti ile 1850 yılında Lazistan sancagının kurulması dikkat
çekicidir. 1864 yılına gelince böyle bir düzenlemenin uygun olmadıgı görülmüs
olmalı ki, yasa ve bu tarz vilayet yapılandırılması yürürlükten kaldırılmıstır.31
Etnik isimle adlandırmaların bazı Osmanlı sultan ve diger yöneticilerinin çok
hosuna gittigi, bununla hâkimiyet alanlarını genislettiklerini düsünerek
yabancılara karsı güçlü görünmek gayretkesligi oldugu da düsünülebilir.
Arastırmaların belge ve kanıtlarla ortaya koydugu somut bir gerçek ise;
Türk-Kürt birlikteliginin, bütünlesmesinin, dayanısmasının ve kardesliginin,
beraberliginin çok genis bir cografyada çok uzun bir tarihi süreç için geçerli
oldugudur.
Türk kavimlerinin Orta Asya’dan Kars-Van-Bitlis bölgelerine göçlerinden
önce Ahlat’ı ziyaret eden Nasır-ı Hüsrev ( ranlı Sair 1003-1061) bu yörede
Arapça, Ermenice ve Farsça konusuldugundan söz ettigi hâlde Kürtçe
konusuldugundan ve Kürtlerden hiç bahsetmemistir. Hitit, Asur, Roma, Kuman,
Bizans, Sasani, Urartu, Arap, Ermeni, Pers, Selçuklu, lhanlı gibi devletlerin,
konumuzla ilgili bölgelerde hüküm sürdükleri dönemlere ait eserlerde; tabletler,
yazılı taslar, mezarlar, süs esyaları, mühürler, damgalar, madalyonlar, sikkeler
(madeni para) vs. arkeolojik, etnografik ve mimari buluntularda, kalıntılarda
Kürtlere ve tarihlerine ait kayıtlara, emarelere rastlanılmamıstır. Bu amaçla
Kars, Van, Erzurum müzelerinde, Ankara’da Anadolu medeniyetleri, stanbul’da
arkeoloji müzelerinde yapılan arastırmalarda, Kürtlerle ilgili tarihi bir obje, eser
bulunamamıstır. Oysa Lidyalılardan itibaren Anadolu’da yasamıs hemen hemen
bütün beylikler ve devletlere (Roma, Bizans, Pers, Selçuklu, lhanlı, Ermeni,
Osmanlı vd. gibi) ait arkeolojik eserler müzelerde ve koleksiyoncularda
bulunmaktadır.32
1984’ten itibaren Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesinde yasanan
terör nedeniyle canlarını ve mallarını güvenceye almak için göç eden insanlarla
yapılan anket neticesinde elde edilen sonuçlar su sekildedir. Etnik köken olarak
kendilerini “Kürt” niteleyenler %28.9, kendilerine Kurmanc diyenler %29.1, Zaza diyenler %9.7, Arap diyenler %3.5 oranındadır. Kendisini Türk olarak
hissedenlerin oranı %19.8 olup, Azerî olarak nitelendirenlerle (0.6) birlikte bu oran 20.4’tür.33
Sonuç olarak Kürtlerin kökeninin hangi ulusa veya nereye dayandıgı
konusundaki görüslere netlik kazandırılamamıstır. Bununla birlikte Kürt olarak
ifade edilen toplulukların kimler oldugu da bilinmemektedir. Ancak gelinen
noktada, yörede Kürtlük bir üst kimlik olarak ortaya çıkmıs veya çıkartılmıs ve
buna dayanılarak, Kürt halkı vardır o hâlde bir Kürt devleti de olmalıdır. Kürt
halkı kendi kendini yönetmelidir noktasına tasınmıstır. Söz konusu bölgelerin
ekonomik bakımdan tarihsel geri kalmıslıgı bu baglamda yorumlanarak, o
yörede yasayan insanların Kürt oldukları için kasıtlı olarak geri bırakıldıgı
noktasına tasınmıstır. Bu konu, yöre halkı arasında islenerek terörün
dayandırıldıgı bir unsur hâline dönüstürülmüstür. Oysa yapılan anketler Dogu ve
Güneydogu Anadolu bölgelerinde de, Türkiye’nin diger bölgelerinde oldugu gibi
kökeni farklı olan Türk vatandasları oldugunu ortaya koymaktadır. Bu yaklasım,
kendilerini Kürt olarak nitelendiren sahısların veya toplulukların çesitli menfaat
grupları veya bölgede menfaati olan devletler tarafından kullanılmaları
sonucuna götürmüstür.
(2) Kürt Dili
Kürtçe lügat çalısmaları konusunda akla ilk gelen isim, Rusların
Erzurum Konsoloslugunu yapmıs olan Augüste Jaba’dır. Erzurum’da iken Molla
Mesut Beyazî’den ögrendigi bilgilere dayanarak Kürtçe lügat hazırlıklarına
baslamıs; hazırladıgı ve Kürtçe ilk lügat olarak bilinen deneme 1860 yılında
yayımlanmıstır. Çarlık Rusya’sı Petersburg Bilimler Akademisinin istegi üzerine
Ferdinand Justi, A.Jaba’nın bu “Kürtçe–Fransızca Sözlük”ü üzerinde çalısmıs
ve 1879 yılında Petersburg’da yayımlanan bu sözlüge bir ön söz yazmıstır.
Justi’nin lügatında 8378 kelime bulunmaktadır. Bu kelimelerin kökenini
arastıran ve bu konuda ciddî çalısmalar yapanların arasında ilk basta gelen
isimlerden birisi Rus bilim adamı V.Minorsky’dir. Minorsky, Jaba’nın lügatında
bulunan sözde Kürtçe kelimelerin kökenlerini söyle tespit etmis ve sıralamıstır.
Bunlardan;
3080 kelime Türkçe,
2230 kelime Farsça (bunun 1200’ü eski ran dillerinden Zend dialekti),
2000 kelime Arapça kökenlidir.
8378 kelimeden geriye kalan 1068’i ise diger bölgesel lisanlara ait ve de mensei bilinmeyen sözcüklerdir.
Bunlardan;
37 kelime Pehlevi dialekti,
220 kelime Ermenice,
108 kelime Keldanice,
20 kelime Gürcüce,
300 kelime ise kökeni bilinmeyenlerdir.
Kürtler çok sayıda farklı lehçe kullanırlar; bu lehçeleri konusanların
çogu öteki lehçeyi anlamazlar.34 Bu durum gayet normaldir. Çünkü yılın hemen
hemen dokuz ayında geçit vermez sarp arazide sürdürülen kapalı ve tutucu
hayat, dıs dünya ile teması kısıtlamıs, bu yüzden neredeyse asiret sayısında
lehçe olusmustur. Dıs dünya ile teması olan kesimlerde de yabancı hâkim
dillerin etkisinde kalmıslar, karma bir dil konusmaya baslamıslardır. Türkiye
Kürdistan Demokrat Partisi eski Genel Sekreteri Dr. Sıvan, Kurmanci, Sorani,
Zazaki, Gorani, Hevremani lehçelerini saydıktan sonra, “Bunların yanı sıra,
büyük asiretlerin ve vadilerin de kendilerine özgü birtakım siveleri vardı”
demektedir.35 Dil içerisindeki kelime sayılarına bakıldıgında ran’ın batısında,
Türkiye’nin dogu ve güneyinde ve Irak’ın kuzeyindeki bölgede yasayan insanlar
büyük ölçüde Türk, Fars ve Arap kültürleri ile kısmen de Ermeni ve Gürcü
kültürlerinin etki alanında kalmıslardır.
Kürtçe’nin Kürtler arasında ortak bir konusma-yazma ve egitim dili
olmamasına ragmen; çesitli Kürt toplulukları ve asiretleri tarafından anlasılabilir
tek bir Kürt dili yaratma gayretleri, emperyalist politikaların ve onların
paralelindeki Kürtçülerin 19’ncu asır ortalarından itibaren, baslıca hedefi
olmustur. Daha sonraları bir Kürt Edebiyatı yaratma gayretlerine de
girismislerdir.36
Dili anlasılmaz hâle getiren bu duruma halk tepki göstermektedir.
Bunun da ötesinde asıl sorun, Kurmanci’nin diger dil veya lehçeleri (Zazaki,
Gorani, Luri, Sorani, Bahtiyari, Feyli, Leki, Kelhuri, Mukri, Sexbızıni, vb.)
konusanlara dayatılmasında yasanmakta, bölgedeki diger dilleri/lehçeleri
konusanlar, Kurmanci konusup yazmaya zorlanmaktadırlar.37Büyük ölçüde
birbirini anlamayan 20 adet degisik lehçelerin tamamı Kürtçe dili ortak paydası
ile ifade ediliyor. Paris Üniversitesinde ortak Kürt dili yaratma gayreti ile
Kurmanci edebiyatı olusturulmaya çalısılmakta, bunun yanı sıra “Türkiye’de üç
milyon Kürdün konustugu ‘Zaza/Dimli’ lehçesinin gelistirilmesini ilk tesvik eden
kurum” olması itibarıyla da ögünmektedir.38 Oysa Kürtler Zazaları Kürt olarak,
Zazalar da kendilerini Kürt olarak kabul etmemektedir. Aynı sekilde bazı
çevrelerce Kürdistan olarak ifade edilen bölgede sadece Kürtler yaşamamak tadır. Kendilerini Kürt olarak kabul etmeyen Zazalar ve Türkler de
yasamaktadır. Bunların birbirlerine oranı küçümsenemeyecek ölçüdedir.
Kürtlerin daha yogun olarak yasadıgı bölgeleri Kürdistan olarak ifade etmek
yanlıs anlamalara neden olabilecegi gibi o bölgede yasayan diger grupların
görmezlikten gelinmesi anlamına da gelmektedir.
Mustafa Aksoy tarafından yapılan anketin evlerde konusulan diller
konusundaki tespitleri su sekildedir. Kurmanci % 50.5, Türkçe % 33.2, Zazaca
% 12.8, Arapça % 2.3 olmak üzere sıralanmaktadır.39 Bununla birlikte gerek
Kırmanci’de gerekse Zazaca’da cümlenin dizilis sırası Türkçe kurallara göredir
(özne+tümleç+yüklem). Bütün bu sonuçlar karsısında Prof.Veber, “Kürt lisanı bir lisan halitası (alısım) da degildir. Belki bir kelime halitasıdır” demistir.40
Olayları kendi çıkarları dogrultusunda yorumlamak isteyen kesimler;
Kürtçe vardır, dolayısıyla Kürtler millettir, bu millet bir devlet kurarak kendi
gelecegini kendisi tayin etmelidir yaklasımı içerisine girmislerdir. Oysa yapılan
arastırmalar bu yaklasımı teyit etmemektedir. Kürtçe adı altında, lehçelerini de
içerisine alacak bir dil bulunmamaktadır. Yörede yirmiye yakın lehçe ve dil
konusulmaktadır. Kürtçenin birer lehçesiymis gibi lanse edilen dilleri konusanlar
birbirleri ile anlasamamaktadırlar. Kürtçe olarak kabul edilen dil ise
Kurmancadır. Bölgede dil birligi söz konusu degildir. Bu diller ve lehçeler
bölgenin konumuna uygun olarak Fars, Arap, Ermeni, Rus ve Türk
kültürlerinden ve dillerinden etkilenerek olusmustur. Ancak Kurmancanın
türevleri seklinde degillerdir. PKK terör örgütü de bu durumu istismar
edenlerden olusmustur. Her toplumun kendi dilini konusma hakkı oldugunu
vurgulayarak bunu bir kültür zenginligi olarak gösteren kesimler dahi, birbirini
anlamayan kesimlerin kendi dillerini gelistirme yerine Kurmanci ögrenmelerini
saglamaya çalısmaktadırlar. Buna tesvik edenler ve bu konuda çalısma
yapanların Kürtlerden ziyade Avrupalılar olmaları da düsündürücüdür.
(3) Kürt İsyanları
Kürtler genel olarak ran, Türkiye ve Irak sınırlarının kesistigi bölge ve
çevresindeki daglık kesimlerde yasamaktadırlar. Buna ilâve olarak Suriye’de ve
Türk’ün bulundugu diger ülkelerde de mevcuttur. Söz konusu bölge, güneyde
Musul-Kerkük bölgesindeki ve kuzeyde Bakü bölgesindeki petrol yataklarını ve
pek yolunu kontrol altında bulundurabilmektedir. Daha ötesi, Irak’ın Musul-
Kerkük bölgeleri Kürt bölgesi içerisinde kabul ettirilmeye çalısılmaktadır. Ayrıca
Kürt sorunu adı altında böyle bir sorunun varlıgı ve sürekli canlı tutulması,
Türkiye, ran, Irak ve Suriye’nin çesitli vesilelerle iç islerine karısma imkânı
dogurmaktadır. Baska bir ifade ile Kürtleri koz olarak elde bulundurmak, yeri ve
zamanı geldigi zaman bu kozu kullanmak bir tasla bes kus vurmak anlamına
gelmektedir. Yani Kürt kozu ile Türkiye, ran, Irak, Suriye ve Kürtlerin kendileri
baskı altında tutulabilmektedir. Kürtlere bagımsızlık vaatleri ile bünyesinde Kürt
bulunan ülkelerde ise Kürt devleti kurdurma tedirginligi yaratılarak baskı aracı
olarak kullanılmaktadır.
Hasan Cemal, 5 Aralık 1989 tarihinde günlügüne düstügü bir notta,
Ugur Mumcu’nun bugünkü (5 Aralık 1989) yazısındaki; “ABD ve öteki Batılı
ülkeler niçin birdenbire bu kadar Kürt yanlısı oldular? Bu soruya yanıt aramak
zorundayız. ABD için sorun; ran, Irak ve Türkiye’nin birer bölümünü
kapsayacak bir Kürt devleti üzerinde simdiden egemen olmak ve olası petrol
yataklarını bu Kürt devleti aracılıgıyla elinde tutmaktır. Kürtler üzerindeki
Amerikan mandacılıgı hazırlıgına kimse “sosyalizm”, “marksizm” ya da
“devrimcilik” etiketi yapıstırmamalıdır. ABD emperyalizmi gerçekten
“emperyalizm” ise Kürt sorununun bu kadar canlı tutulmasında bu emperyalist
siyasetin güttügü amaç niçin göz ardı ediliyor?” diye ifade ettigi bölümü ile ilgili
olarak Ankara’daki Amerikan büyükelçisi Morton Abramowitz’in kendisini
telefonla arayarak sunları söylemistir. “Amerika’nın böyle bir politikası yok.
Türkiye’yi destabilize etmek, bölmek gibi bir politikası yok. Biz bu konuya insan
hakları açısından yaklasıyoruz. nsan hakları sorunları yok mu Türkiye’de?”41
İfadeden de anlasılacagı üzere ABD bu kez Kürtleri insan hakları adı altında
Türkiye’ye karsı bir baskı aracı olarak kullanmaya baslamıstır.
1979 yılına ait CIA raporunun bir bölümünde “Irak, ran’daki Kürtleri
ayaklandırmak için Celal Talabani’yi kullanıyor”, bir baska bölümde ise “1972’de
Sovyetler Birligi-Irak Dostluk Antlasması imzalanınca, Kürtlere Moskova destegi
sona erdi. Barzani her geçen gün ran sahına daha çok dayanmaya basladı.”
ifadeleri yer almaktadır.42 Bölgedeki devletlere hükmetmek isteyen veya kabul
edilemez isteklerini kabul ettirmek isteyen güçler tarihleri boyunca Kürtleri
kullanmıslardır.
Türkiye’deki etnik yapıyı bozmak, huzur içinde yasayan insanlarımızı
birbirine düsürerek, kendi çıkarları dogrultusunda kıskırtmak, gerektiginde
ellerine silah ve cephane vererek terörü ve isyanı tesvik etmek Batılıların tarih
boyunca uyguladıgı bir projedir. Söz konusu projeyi, Osmanlı Devletini yok
etmek, Türkleri Orta Asya’ya sürmek için hazırladıkları ve stanbul Hükümetine
kabul ettirdikleri “Sevr Anlasması”yla da hayata geçirmeyi denemislerdir.
Güneydogu Anadolu’da yasayan halkın kimligini dil, din, tarih asiret,
milliyet yapılarını dikkate alarak Kürt, Türk, Arap, Ermeni v.s. demek mümkün
görülmemektedir. Bölge dügümler yumagı seklindedir. Bütün bunlara ragmen
her ülke ve menfaat grupları kendi çıkarları dogrultusunda olayları çarpıtarak
bölgedeki insanları su veya bu nedenle kullanmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin eski gücünü kaybetmeye baslamasından itibaren
genellikle Rusya ve ngiltere’nin güdümünde birtakım iç karısıklıklar
olusturulmaya baslanmıstır. Bu dönemde ilk isyan 1806-1808 yılları arasında
meydana gelen Babanzade Abdurahman Pasa isyanıdır. Abdurahman Pasa,
Osmanlı Devleti’nin Süleymaniye’ye atadıgı bir valiyi tanımayarak isyan
baslatmıstır. Süleymaniye Valiligi’ne kendisinin atanmasını istemesinden dolayı
tamamen sahsî hırstan kaynaklanan bu isyanı günümüz Kürtçü yayınları ilk millî
isyan olarak nitelendirmektedir. 1812 yılında isyan girisimi tekrarlanmıstır.
Konunun dikkat çeken tarafı söz konusu olayların Osmanlı Devleti’nin Rus
savası ve Sırp syanıyla ugrastıgı döneme denk gelmesidir.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder