Dr. Şefik Hüsnü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Şefik Hüsnü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2019 Cumartesi

TÜRKİYEDE TERÖRLE MÜCADELEDE PKK ÖRNEĞİ., BÖLÜM 10

TÜRKİYEDE TERÖRLE MÜCADELEDE PKK ÖRNEĞİ.,  BÖLÜM 10




İKİNCİ BÖLÜM;

TÜRKİYE'DE TERÖR ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELE 


Türkiye'de 1960'lardan 1980'lere gelinceye dek aşırı şiddet olayları diğer bir değişle anarşi hüküm sürmüştür. Esasında bu Anarşizmin kaynağı dönemin güçlenen sol akımlarının halkta yarattığı güvensizlik-emniyetsizlik halidir. Söz konusu dönemde ortada örgüt, şiddet ve siyasi amaç unsurları varken terörizm yerine çok farklı bir kavram olan Anarşizmin tanımlamada tercih edilmesinin temel sebebi; devletin ve halkın, devletin varlığına yönelik her türlü eylemi, devleti tamamen ortadan kaldırmaya yönelik olarak ele alması ve Anarşizmin hiyerarşisi olmayan otoritesiz-yöneticisiz toplum istemiyle ilişkilendirmesidir. 

Bu dönemin bir diğer özelliği bu anarşinin belirli örgütlerce değil tüm toplumca icra edilebiliyor olmasıdır. Diğer bir değişle faşist-komünist, sağcı-solcu, ilerici-gerici, Alevi-Sünni gibi kutuplaşmaların yarattığı topluma yayılmış anarşi hali bir ya da birkaç örgütün bundan sorumlu olmasını ve belirli bir terör örgütü tanımlamasını engellemiştir. Çünkü örgütlenme, şiddet yaratma ve siyasi amaçlar neredeyse tüm kesimlerde söz konusudur. 

Türkiye'nin gerçek anlamı ile bir terör örgüt ile tanışması ise 1973 yılında ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia / Ermenistan'ın 
Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) ile olmuştur. Artık ortada örgütlenme, şiddet ve siyasi amaçla oluşturulmuş bir örgüt vardır. Ve bu örgütün amacı daha önceki anarşi olaylarındaki gibi "ülkeyi kurtarmak" değildir. 

1994 yılına dek eylemlerde bulunan ASALA ilerleyen yıllarda etkisini tamamen yitirse de Türkiye'de gerek ASALA gerekse PKK dışında pek çok terör 
örgütü faaliyet göstermiştir. Çünkü Türkiye, gerek bulunduğu coğrafi bölgenin oluşturduğu hassasiyet ve gerekse ülke içerisinde yaşanan siyasal gelişmelere bağlı olarak terörden çok yoğun olarak etkilenmiş bir ülkedir ve halen de bu etki devam etmektedir (Dilmaç, 2011: 71). 

Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğu'ndan beri devam eden terörizmin tüm çaba, yöntem ve stratejilere rağmen tam olarak bitirildiği söylenemez; çünkü ortada 
savaşan bir devlet yerine farklı ideolojilere sahip ve yıllar içinde doğan büyüyen ve ölen birden çok terör örgütü vardır. Böyleyken terör örgütleri çözülmekte ve yok olmakta; fakat ideoloji varlığını devam ettirmekte ve farklı şiddet frekansları ile farklı terör örgütlerinde yaşamını sürdürmektedir. Diğer ölçütler bir yana terörizmin üç unsurunda biri olan ideoloji unsuru uluslararası alanda olduğu gibi Türkiye'de de terör örgütlerini ayırmada esas ölçüttür. Terör örgütlerinin terörizmin diğer unsurları olan örgüt veya şiddet/eylem ölçütleri ile sınıflandırılmamasının sebebi ise neredeyse tüm terör örgütlerinin ayrını örgüt yapılanması ile şiddet araçlarını kullanmasıdır. 

Bu kapsamda Türkiye'de faaliyet gösteren terör örgütlerinin savundukları / içselleştirdikleri ideolojiler ekseninde aşırı sol/radikal terör örgütleri, aşırı sağ/dini motifli terör örgütleri ve bölücü/etnik terör örgütleri olarak sınıflandırıldıkları görülmektedir. Bölücü terör örgütlerine ilerleyen başlıklarda değinilmekle birlikte aşırı sol/radikal sol terör örgütleri ve aşırı sağ/dini motifli terör örgütlerine aşağıda değinilmiştir. 

2.1. Türkiye'de Faaliyet Gösteren Aşırı Sol/Radikal Terör Örgütler 

Aşırı sol ideolojili terörizm, başka bir deyişle Marksist-Leninist terörizm; Silahlı Halk Savaşı neticesi mevcut düzeni yıkıp, sınıfsız ve sömürüsüz bir düzen 
kurmayı amaç edinen örgütlerin gerçekleştirdiği terör eylemleridir (Acar, 2012: 121). Marksist-Leninist terörizm öncelikle işçi ve köylüden oluşan proleterin devrimle iktidarı ele geçirip bir geçiş süreci olan sosyalist devlet düzenini kurmalarını ve bu geçiş sürecinin devletin ortadan kalktığı komünist düzene doğru dönüşümünü ifade etmektedir. 
Lenin'in, devleti hâkim sınıfın -burjuvazinin- "icra komitesi" olarak nitelemesi (Kapani, 2007: 111) Marksist-Leninist düşüncenin son aşamada devletin ortadan kaldırılmasını hedeflediğini göstermektedir. 

Marx, Engels ve Lenin'in, Sosyalizme geçiş sürecinin silahlı mücadele ile hızlandırılabileceğine inanmaları ve ayrıca devrimi gerçekleştirmek için silahlı 
mücadele ve şiddetin kaçınılmaz ve vazgeçilmez olarak kabul edilmesi, doğal olarak komünist ideolojinin şiddet kavramı ile birlikte anılmasına neden olmuştur (Dilmaç, 2011: 156). 

Aşırı solcu ve Komünist örgütlerinin tümünün hedefi çok küçük farklılıklarla da olsa birbirinin aynısıdır, bu hedef; mevcut anayasal düzeni yıkıp ülkenin tümünde veya arzuladıkları bölümünde Komünist ideolojinin yayılmasını sağlamak ve Marksist-Leninist, Komünist bir düzen kurmaktır (YÖK, 1985: 79). Özellikle dönemin Sovyet Rusya'sının desteklediği aşırı sol terör örgütleri Türkiye'de de özellikle 1960'lı gençlik hareketlerini ateşlendirmiş ve bu etki ilerleyen yıllarda da devam etmiştir. Yine de bu durum Türkiye'de radikal sol hareketin Soğuk Savaş ürünü olduğu anlamına gelmemektedir. Ülkemizde radikal sol hareketin başlangıcı 1820'li yıllara kadar götürülebilir; 1910 yılında İştirakçi Hilmi ve arkadaşları tarafından kurulan "Osmanlı Sosyalist Fırkası" ve daha sonra kurulan Dr. Şefik Hüsnü'nün "Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası" (Demirci, 2011: 201) sol hareketin gerek düşünsel gerekse propaganda mahiyetinde temellerini atmıştır. 
Ancak Türkiye Cumhuriyeti'ni göz önünde bulundurarak konuyu ele alacak olursak, radikal sol alanda kurulmuş ilk önemli örgüt 10 Eylül 1920 yılında Bakü'de kurulan ve 1925 yılında yasadışı hale gelen Türkiye Komünist Partisi'dir (YÖK, 1985: 83). Radikal solun bu dönemlerde örgütsel ve düşünsel yapısı oluşurken ortada sistematik bir terörizm yoktur. Radikal solun terörizme tam anlamı ile başvurması ise 1960'lı yılların sonu itibariyle başlamıştır. Bu tür terör örgütlerinin 1960'lı yıllardan itibaren güçlenmesinin nedeni ise 1961 Anayasası'nın göreceli olarak o dönemde özgürlükçü olması ve böylece terör örgütlerinin örgütlenmesine neden olmasıdır. 
Bu dönemde Mahir Çayan'ın liderliğindeki THKP/C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi).43 

43 "Parti" burada sivil siyasi hareketi, "Cephe" ise askeri hareketi belirtmektedir. 

Hareketi ile bir diğer önemli isim olan Deniz Gezmiş'in liderliğini yaptığı THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) dönemin en etkin yasadışı örgütlenmeleri olmuş 
ve sonraki yıllarda bu iki örgüt birçok başka illegal örgütlenmeye temel teşkil etmiştir (Dilmaç, 2011: 73). 

12 Mart Muhtırası'nın bu sol örgütlenmeler üzerinde gösterdiği büyük etki, bir yandan yasadışı faaliyetlere geçişin fitilini ateşlerken bir yandan da sol örgütlerin faklı isimler altında bölünmelerine yol açmıştır (Demirci, 2011: 204). Bu şekilde sayıları artan radikal sol terör örgütleri 1970'li yıllarda radikal sağ örgütlerle çatışması başlamıştır. Artık sağ ve sol kamplara ayrılan öğrenciler arasındaki mücadele karşılıklı adam kaçırmaya, silahlı çatışmaya ve adam öldürmeye kadar varan bir boyut kazanmıştır (Acar, 2012: 248). 

1990'lı yıllar ile 2000'li yıllarda ilerleyen başlıklarda daha ayrıntılı değineceğimiz bölücü/etnik terör örgütlerinin tam anlamı ile güçlendikleri dönem olurken bu dönemde oldukça eylemsel olan radikal sol terör örgütü ise 1994 yılında kurulan DHKP/C (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi)'dir. 

2008 yılında DHKP/C lideri Dursun Karataş'ın kanserden ölümü ile etkinliği ve gücü azalan örgüt, eski başbakan Nihat Erim, eski bakan Gün Sazak ile çeşitli 
yüksek bürokratların ölümüne yol açacak terör eylemleri geçekleştirmiştir. 

Mevcut dönemde sol terör örgütlerinin genel bir analizi yapıldığında aşağıdaki tespitleri yapmak mümkündür (Demirci, 2011: 206-207): 

. Bu örgütler ülkemizde kitlesel desteği zayıf, örgütsel asabiyeti yüksek ve ideolojik birikimi güçlü bir yapıya sahiptirler. 
. Eylemselliği sürekli tutmak isteyen sol örgütler, eylem şiddeti düşük ancak sayısal olarak çok sık ve toplamda fazla eylem yapma profili 
  gösterebilmektedirler. 
. Eleman temini noktasında yaşanan sıkıntılar karşısında mevcut örgüt üyelerinin ideolojik ve örgütsel bağlılıklarını yükseltme yoluna 
  gitmektedirler. Sol örgüt üyelerinin bölücü örgüt üyelerine göre ideolojik açıdan çok daha donanımlı olmalarının temelinde yatan sebeplerden birisi 
  de budur. 
. Sol terör örgütlerinin örgüt hafızası gelişmiştir. Bu sebeple geçmişte yaşanan olaylar örgüt için seçilmiş travma olarak görülebilir. Örgütçe 
  önemli görülen günler kitlesel eylemlerle hafızalarda canlı tutulmaya çalışılmaktadır. 
. Güvenlik güçlerinin sol terör örgütleri ile mücadelesinde tecrübe sahibi olması, sol terör örgütlerini yeni stratejilere ve açılımlara itmektedir. 
. DHKP/C terör örgütünün geçmişten gelen tecrübeleri ile nitelikli istihbari bilgiler toplayarak etkili eylemler yapabilmektedirler. 
. Yurt dışı bağlantılarının sol örgütlerin yönetim ve organizasyonu anlamında büyük önemi bulunmaktadır. 
. Mevcut dönemde sol terör örgütlerinin gençleri etkileme ve örgüte kanalize etme yöntemlerinin başında sol eğilimli protest müziklerin veya 
  konserlerin gençler üzerindeki dinamik etkisi gelmektedir. Bir ezgi bazı gençlerin hayal dünyalarında seçilmiş algılamalarına büyük etki 
  yapabilmektedir. Bu anlamda sol örgütlerin müziği çok etkili bir araç olarak kullandıkları görülmektedir. 
. Kitlesel desteğin sol örgütlerde zayıf olması, bu örgütlerin Kürt toplumsal yapısına yönelmelerine yol açmıştır. Bu yolla sol eğilimli Kürtleri kendi 
  saflarına çekmeye çalışmaktadırlar. Bu durum zımnen PKK’ye destek olarak geri dönmektedir. 

Türkiye'de bu özellikleri taşıyan sol terör örgütleri yanında ideoloji bağlamında solun karşıtı kabul edilen sağ düşünüşe sahip aşırı sağ ya da dini motifli 
terör örgütleri de Türkiye'de yaşanan terörizmin önemli aktörleri arasında olmuştur. 

2.2. Türkiye'de Faaliyet Gösteren Aşırı Sağ/Dini Motifli Terör Örgütleri 

Faşizme kadar uzanan sağcı ideolojiler, insanın doğuştan kötü olduğunu savunan ve bu nedenle doğuştan iyi ve üstün yaratılmış olan küçük seçkin bir azınlığın, kendi başına bırakılması zararlı olan çoğunluktaki tüm bencil ve vahşi insanlar üzerindeki baskı ve şiddet temelli yönlendirme-yönetme fiillerini savunan  ideolojilerdir (Kışlalı, 2006: 31, 32). Devletin yeniden teşkilatlan dırılmasından hareketle; sosyal, siyasi ve ekonomik yapıda değişiklikler yaparak bir kadro  oluşturulması (YÖK, 1985: 100) gibi her alana müdahaleyi hedefleyen aşırı sağ ideolojiler, Marksizm-Leninizm ve Anarşizmin tersine devletin varlığını kutsayan ve bireye karşı onu koruyan ve öncülleyen bir görüşü savunurlar. Özellikle din referanslı aşırı sağ terörizm oldukça tehlikelidir; çünkü din diğer bir deyişle cennet vaadi insanları her türlü eylemi yaptıracak güçtedir. Bu nedenle güçlü bir şekilde ajite edilmiş militanlar intihar eylemlerine dahi gönüllü olmaktadırlar. Aşırı sağ ideolojili terörizme örnek olarak; El Kaide, Ku Klux Klan, Irgun, Hizbullah (Lübnan) vb. örgütler verilebilir. Aşırı sağ ideolojili terör örgütlerinin dünyadaki bu örnekleri yanında Türkiye'de de aşırı sağ ideolojili terörizm yansımasını bulmuştur. 

Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemde dini ve etnik temele dayalı isyanların çokça yaşandığı bir ülke olan Türkiye’de özellikle 1960’lı yılların ikinci yarısında 
başlayan süreçte 1971 muhtırası sonrası dönemde siyasal düşünce temelinde oluşturulan birçok terör örgütü ve bu örgütlerin artan terör eylemleri ortaya çıkmıştır (Baharçiçek, 2000: 9). Bu dönem Türkiye'de yavaş yavaş güçlenmeye başlayan sol terör örgütleri yanında Soğuk Savaş Dönemi'nde ABD'nin Sovyet Rusya ile mücadelede desteklediği dini motifli diğer bir değişle aşırı sağ terör örgütleri de güçlenmeye başlamıştır. Örneğin bu dönemde, ABD Başkanı Carter'ın Ulusal Güvenlik İşleri Danışmanı Z. Brzezinski "Kontrolden Çıkmış Dünya" isimli kitabında, İslam dünyasında politik birlikteliğin sık rastlanan bir olgu olmadığını, 30 Haziran 1986 tarihli U.S. News and Report dergisinde yayınlanan yazısında da İslam dostlarımızda bastırılmalı, düşmanlarımızda teşvik edilmeli diye yazmıştır (Acar, 2012: 255, 256). Konjonktürün bu dönemde dini motifli terör örgütlerin gelişmesine uygun olması ayrıca 1979 yılında İran'da Şahlık rejimi yerine dini esaslı bir rejimin kurulması Türkiye'de de etkisini çabuk bulmuştur. 

1990'lı yıllarda aşırı sağ/dini motifli terör örgütlerin tam anlamı ile güçlendiği söylenmekle birlikte bu terör akımının Türkiye'ye ya da İslam coğrafyasına has bir özellik olduğunu söylemek doğru değildir. Günümüzde Avrupa'da, Asya'da, Amerika'da, Afrika'da, Japonya'da özetle dünyanın her yerinde sadece İslam değil her türlü dini, kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayarak, insanların dini duygularını istismar eden terör örgütleri varlıklarını sürdürmekte ve insanlığı tehdit etmektedir (Acar, 2012: 122). 

Dini motifli terör örgütlerinin tarihsel gelişim süreci incelendiğinde İslamî Büyük Doğu Akıncıları Cephesi, Hilafet Ordusu, Tevhid-Selam/Kudüs Ordusu, 
Vasat vb terör örgütleri çeşitli eylemlerde bulunmuş olsa da bunlar arasında kuşkusuz en önemlisi Hizbullah olmuştur. 

Güvenlik güçlerinin organize operasyonları daha çok PKK terör örgütüne yönelmiş ve devletin dikkatinin ayrılıkçı terörü önleme noktasında yoğunlaşmış 
olması sonucunda, Hizbullah terör örgütünün, diğer terör örgütleri ile karşılaştırılmasına bakılırsa, nispeten rahat bir ortamda büyüdüğünü söylemek 
herhalde doğru olacaktır (Bal, 2006c: 37). Hizbullah 1980'li yıllarda Diyarbakır'da Vahdet Kitapevi'nde bir araya gelen Hüseyin Velioğlu ve Fidan Güngör liderliğinde kurulmuş ve daha sonra örgütün şiddete başvurup başvurmaması noktasında yaşanan görüş ayrılığı neticesinde "İlim Grubu" olarak adlandırılan ve şiddeti benimseyen Hüseyin Velioğlu'nun liderliğinde güçlenmeye devam etmiştir. İlim Grubu etkisindeki Hizbullah'ın PKK'nın etkin olduğu Güneydoğu Bölgesi'nde faaliyette bulunması PKK ile Hizbullah'ın çatışması ile sonuçlanmış ve o dönemde devletin Hizbullah'ı PKK ise mücadelede kullanmaya başlaması bu çatışmayı doruk noktasına vardırmıştır. 

Hizbullah'ın kendine özgü kullandığı terör stratejisinin özellikleri şunlardır (Bal, 2006c: 26): 

. Hizbullah terör örgütü propaganda da dar alan ve terör eylemlerinde de üstlenmeme stratejisini geliştirmiştir. Bu stratejinin temel çalışma mantığı, 
eylemlerin açıktan üstlenilmemesi ancak hedef kitlenin yapılan eylemi gerçekleştirenleri bilmesi ve böylece terörün baskı, korkutma ve sindirme 
etkisinden yararlanmasıdır. 
. İkinci olarak ise devlet güçlerini ve geniş halk kitlelerini doğrudan karşısına almadan, propaganda etkinliğini istediği dar alanla sınırlamasıdır. 
Hizbullah terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemleri üstlenmemesi ve eylemlerde öldürdüğü önemli kişilerin cesetlerini saklaması, Türkiye'de 
faili meçhul cinayet tartışmalarını kızıştırmış ve bu cinayetlerin devlet tarafından işlendiği söylentileri ortaklıkta dolaşmıştır. Örgüt her bakımdan 
başarılı bir strateji benimsemiş, hem gizli ve dar propagandasını başarmış hem de eylemlerini devletin gerçekleştirdiği izlenimini vermiştir. 

17 Ocak 2000 tarihinde Hizbullah örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonda örgütün elebaşı Hüseyin Velioğlu'nun ölü, diğer üst düzey militanların ise sağ olarak ele geçirilmesiyle birlikte 65 ilde başlatılan operasyon sonucu 4060 militan çok sayıda silah ve patlayıcı madde ile ele geçirilmiştir (Acar, 2012: 256). 

Hizbullah'ın aldığı bu darbeden sonra eski gücüne bir daha kavuşamadığı ve dikkatleri üzerine çekecek eylemler yapamadığı görülmektedir. Böylece Türkiye'de dini motifli terör örgütleri gündemden bir süreliğine düşse de ABD'de 11 Eylül 2001 tarihinde El Kaide'din yaptığı terör eylemi ile dini motifli terör örgütü hem dünyanın hem de Türkiye'nin gündemini tekrar meşgul etmiştir. 

Yukarıda sözüne edilen terör örgütleri yanında Türkiye'de faaliyette bulunmuş ve hala bulunmakta olan en önemli terör örgütü kuşkusuz PKK'dır. Bu nedenle PKK, çalışmamızda olduğu gibi pek çalışmada da terör, terörizm ve terörle mücadele kavramlarının temel örneği olarak karşımızda durmaktadır. 


 11. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***