Beklentiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beklentiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2020 Pazartesi

Eylemsizlik kararı ve beklentiler


Eylemsizlik kararı ve beklentiler




Armağan KULOĞLU 
25 Eylül 2010

PKK, 20 Eylül’e kadar eylemsizlik kararı aldı. Bu eylemsizlik kararı ile birlikte bazı isteklerini de dile getirdi. Önce isteklerinin yerine getirileceğine dair söz verilmesi halinde, BDP tarafından açıklanan referandumdaki boykot kararının  “evet” e dönüşebileceğini, bu gerçekleşmeyince de, en azından müzakere sürecinin başlayabileceğinin sağlanması halinde eylemsizlik kararının uzatılabileceğini, hatta müzakere sürecinin başlaması durumunda, eylemsizliğin kalıcı olabileceğini üstü kapalı bir şekilde ima etti.Bölücü siyaset yapanlar ve bölücü terör örgütünün arzusu, eylemsizlik kararını bir pazarlık malzemesi yaparak devlet ve hükümet yetkilileri ile müzakere masasına oturmaktır. Müzakerede de terörü, bir baskı aracı olarak kullanarak tavizler koparmaktır. Bu konuda İmralı avukatları, İmralı’dan aldıkları eylemsizlik kararını uzatma tavsiyesini, bölücü terör örgütüne ulaştırmış, bölücü terör örgütü de bir hafta sonra bu konuda alacakları kararı açıklayacaklarını duyurmuştur.

İmralı siyaset sahnesinde!

Medyaya intikal eden haberlerden, terörün sona erdirilmesi için hükümetin bölücü siyaset yapanlarla doğrudan görüşmeler yapacağı anlaşılmıştır. Milletvekillerinin ve siyasi partilerin hükümetle de olsa karşılıklı görüşmesi doğal karşılanabilir. Ancak İmralı ile devletin organlarının ihtiyaç duyması halinde dolaylı olarak görüşmeler yapılabilmesine bir anlam verilememektedir. Hatta sivil bir heyetin İmralı’da görüşmeler yapmakta olduğuna ilişkin haberler de vardır. Bu durum, İmralı’nın siyaset sahnesinde rol alması demektir. Can ve konforu uluslararası garanti altında olan bir terörist başından neyin karşılığında neyin istenebileceği anlaşılamamıştır. Ondan medet ummak, devletin onuru ile bağdaşmaz. 

Terörist başı ile bazı görüşmelerin, hatta işbirliğinin yapılabileceği, bundan sonuç alınabileceği, hatta şartların elverişli duruma gelmesi halinde af bile çıkarıla bileceği yolunda, halkı bazı konulara alıştırmaya veya yanıltmaya yönelik beyanlar, doğru bir yaklaşım tarzı değildir. Bölücü başına itibar edilmemeli, ona önem verilmemelidir. Bu konuda, halkı doğru bilgiyle aydınlatmaya yönelik açıklamalar yapılmadığı ve önlemler alınmadığı takdirde yönetim ve dolayısı ile ülke zor durumda kalabilir.Halen Kürt kökenli vatandaşlarımıza, bireysel hak olarak adlandırılabilecek tüm kolaylıklar sağlanmış durumdadır. Bundan daha öteye bir yaklaşım, terörle bir noktaya gelindiğini gösterir ki, bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin savunduğu ilkelere ters düşer. Aksi bir durum terörün, siyasetin önünü açacak ve devletle müzakere edilebilecek bir platform olarak kullanılmasına imkân yaratacaktır. Eylemsizlik kararının devam ettirilmesine yönelik çabalar da, bir yol olarak kullanılacaktır.Terör can yaktığından dikkat çekmektedir. Bu nedenle yönetim, doğal olarak bütün dikkat ve gayretini PKK bölücü terör örgütünün eylemlerinin önlenmesine yönlendirmektedir. Hâlbuki terör eylemleri, bölücülük faaliyetlerinin iç ve dış kamuoyuna taşınmasını sağlamak, toplumda bezginlik, bıkkınlık, korku, endişe ve ümitsizlik yaratmak ve bu konuda dikkat çekmek maksadıyla yapılır. Bu nedenle sadece terörün önlenmesine yönelik yaklaşım tarzı, bölücü siyaset kapsamında faaliyet gösteren BDP’nin, İmralı’nın, DTK’nın, bazı uluslararası STK ve örgütlerin, dış güçlerin, bunların propagandasını yapan yazarların, diğer yazılı, sesli ve görsel medya sözcülerinin bölücülük faaliyeti yapmalarının önünü açar. Maalesef özellikle görsel medya, tarafsız habercilik adına, bölücü siyaset yapanlara programlarında yer vermekte, böylece bölücü siyaset yapan ve bunları savunanların, ülkenin varlığı, bütünlüğü, güvenliği ve ülkenin kuruluş ve varoluş felsefesi olan ulus-devlet ve üniter-devlet anlayışı aleyhinde propaganda yapmalarına imkân sağlamaktadır.
Bölücü faaliyetler engellenmeli  Siyasetçilerden beklenti, sadece terörle mücadeleyi ön planda tutmak değil, bölücü terörle birlikte, hatta ondan da önce, bölücü siyaset ve her türlü bölücü akımla mücadeleyi de dikkate almaları ve söylemlerinde bunu da vurgulamalarıdır. Bölücü faaliyetlerin engellenmesi, terörün de ortadan kalkmasını sağlar. Devlet ve hükümet yetkililerinin gerekli zaman ve yerlerde tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet kavramından vazgeçilmeyeceğini ısrarla vurgulamaları olumlu ve kararlı bir yaklaşımdır. Ancak her şeyden önce bölücü terör örgütünün askeri anlamda tam bir yenilgiye uğratılması ve onun bölücü siyasetin önünü açan bir vasıta olarak kullanılmasına fırsat yaratılmaması gerekir. Bu konuda ulusal, uluslararası ve sınır ötesi tedbirler alınmalı, ısrarla takip edilmeli, bu konu iç ve dış politikanın esasını teşkil etmelidir. Ülkenin halen en önemli konusu budur. Başka şekildeki çözüm arayışları ülke çıkarları ile bağdaşmaz. 

Kaynak Yeniçağ: Eylemsizlik kararı ve beklentiler - Armağan KULOĞLU 


2 Aralık 2018 Pazar

CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak buradayım.

CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak buradayım. 



Hala y-CHP´den Ümit bekleyen var mi?
     
Murat Binzet  

2nd Kurdish Conference in Washington,DC organized by People's Democracy Party (HDP)

26.09.2014 tarihinde eklendi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve y-CHP'nin ABD’nin başkenti Washington’da 26 Eylül 2014 tarihinde AMERİKAN Bayrağı önünde düzenlediği “Ortadoğu’da Yeni Kürt Realitesi: Riskler, Beklentiler ve Fırsatlar ” başlıklı KÜRT konderansında y-CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkul' ndan tartışma yaratacak talepler:

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ise oturumda konuşmak üzere yazılı bir metin hazırladığını; ancak Kobani’de yaşananlardan dolayı bu konuya 
değineceğini ifade etti. Tüm gün Kobani’den gelen haberleri merakla takip ettiklerini belirten Tanrıkulu, “ Washington’dayız ama vicdanımız, kalbimiz, 
yüreğimiz orada.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York’ta basına pek fazla yansımayan bir ifadede bulunduğunu kaydeden Tanrıkulu, “Ayaküstü Türkiye’den gelen gazetecilere 
yaptığı sohbette aşağı yukarı şu cümleyi kurdu: ‘Biz Suriye’deki, Rojava’daki, Kobani’daki IŞİD meselesini, YPG meselesi ile Kürt meselesi ile eş tutarız. 
Eğer bir müdahale olacaksa, birşey olacaksa muhataplarımızdan bu şekilde bir tutum almalarını isteriz.’ Eğer Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, Türkiye’yi yöneten 
siyasi liderlik, Rojava’daki Kürt meselesi ile IŞİD meselesini aynı tutuyorsa; bizim için aynıdır diyorsa, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünden de o kadar 
uzaktır. Zira bir tarafta IŞİD gibi küresel bir vahşet örgütü var. Küresel bir 'cihat' örgütü var. Rojava ile ilgisi olmayan bir örgüt var ve oradaki insanlara saldıran, 
kesen biçen katleden bir örgüt var; ama bir taraftan kendi topraklarını kendi canlarını kendi namuslarını korumaya çalışan bir halk var. Her ikisini bir tutan bir zihniyetten, Türkiye’de barış da çıkmaz, demokrasi de çıkmaz.” dedi. Tanrıkulu’nun bu sözleri izleyicilerden büyük alkış aldı. 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ÖZÜR DİLEMELİ,

Tanrıkulu, “Kürt meselesinin, çözüm sürecinin üç önemli ayağı” olduğunu vurgulayarak onarıcı ve onore eden bir adalet sürecinin işletilmesinden bahsetti. 
Onarıcı adalet kapsamında boşaltılmış köylerden, mayınlı arazilere ve faili meçhullere kadar pek çok konuya değinen Tanrıkulu’nun, pek çok konuda 
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin özür dilemesi talebini de içeren “onore edici adalet önlemleri” kapsamında yer alan konular şunlardı:
- Nevruz bir kanunla bayram olarak kabul edilmeli ve Meclis şimdiye kadar bunu yapmadığı için özür dilemeli,
- Diyarbakır cezaevi, müze olmalı ve Meclis özür dilemeli,
- Halepçe bir katliam kanunu ile katliam olarak kabul edilmeli ve Meclis özür dilemeli, Siyasal partiler yasası, seçim barajı, demokratikleşme gibi konulara da değinen Tanrıkulu, “Ancak bunlardan sonra yeni anayasa konuşulabilir, silahsızlanma meselesi konuşulabilir.” diyerek, silahlı hareketin nihai olarak silahsız hale gelemeyeceğini, hükümetin hedefini küçültmesi gerektiğini ve Türkiye’nin gündeminden silahlı şiddeti, silahlı yöntemi nihai olarak nasıl çıkartabiliriz, onu düşünmesi gerektiğini vurguladı.  

CHP’nin Kürt meselesine yaklaşımını dile getiren Tanrıkulu’nun açıklamaları salondaki izleyicilerin beğenisini kazandı. Bir izleyicinin “Bu sizin görüşünüz mü 
yoksa partinizin mi?” sorusu ile karşılaşan Tanrıkulu, “CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak buradayım. Bu görüşlerimi yazılı olarak dağıttım. 

Yarın sabah Saat 8’den itibaren partinin web sayfasında yer alacak.” cevabını verdi. 

TANRIKULU ANA DİLDE EĞİTİM İÇİN ANAYASANIN 42. MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMELİ

Gelen bir soru üzerine Tanrıkulu, “Ana Dilde Eğitim"i geçmişten farklı olarak, siyasi kutuplaşmanın odağı olmaktan çıkarmaları gerektiğini, Ana Dilde Eğitim”in, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yazdığı gibi çocukların ve eğitim alanların yüksek çıkarları gözetilerek, ona uygun eğitim modelleri yaratılarak çözüleceğini belirtti. Bu konuda pedagoglarla birlikte çalışma içerisinde olduklarını, yakında öneride bulunacaklarını, Anayasa’nın 42. Maddesi’nin de değişmesi gerektiğini vurguladı.

ÖCALAN SERBEST KALMALI

Oturumda konuşan Kerkük Valisi Necmettin Kerim ise Türkiye’nin geçmişte ABD’nin Afganistan’da yaptığı hataların benzerini yaptığını dile getirdi. 
Türk hükümetinin çözüm sürecinde iyi işler yaptığını belirten Kerim, hükümetin sınırlarını açması, Kürtlerin IŞİD’e karşı savaşmalarına yardım etmesi ve Abdullah Öcalan’ı serbest bırakması gerektiğini söyledi.
Ve Amerika’da bir Kürt oturumu daha böylece sona erdi. Akıllarda kalan soru ise Türkiye’deki silahlı şiddeti “terör” olarak değil “yöntem” olarak gören CHP Genel Başkan Yardımıcı Sezgin Tanrıkulu’nun kimi temsil ettiği oldu. Ve tabii ki Türk Milletini temsil eden Yüce Meclis’in bir üyesinin, 
Amerikan Bayrağı önünde Meclis’in özür dilemesi gerektiği konuları sıralarken yüzünün hiç mi kızarmadığı....

Konferansın son oturumuna ait video kaydı:

http://www.youtube.com/watch?v=BK5kaMbjmLQ




Sezgin Tanrıkulu CIA analistiyle ilişkisini kabul etti
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, CIA analistine bilgi verdiğini kabul etti. CIA’nın yan kuruluşu Stratfor’un TR-705 kodu ile Numaralandırdığı Tanrıkulu, “ Emre’yi 15 yaşından beri tanırım”  dedi.
CIA’ya özel istihbarat üreten Stratfor’un Wikileaks’te yayınlanan iç yazışmalarındaki TR-705 kodlu bilgi kaynağının CHP Genelbaşkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu olduğu kesinleşti.




https://www.turkishnews.com/tr/content/2014/11/21/chp-genel-baskan-yardimcisi-olarak-buradayim-hala-ychpden-umit-bekleyen-var-mi/

***

5 Kasım 2018 Pazartesi

Eylemsizlik Kararı ve Beklentiler

Eylemsizlik Kararı ve Beklentiler






Armağan KULOĞLU 
oakuloglu@gmail.com 
25 Eylül 2010

PKK, 20 Eylül’e kadar eylemsizlik kararı aldı. Bu eylemsizlik kararı ile birlikte bazı isteklerini de dile getirdi. Önce isteklerinin yerine getirileceğine dair söz verilmesi halinde, BDP tarafından açıklanan referandumdaki boykot kararının  “evet” e dönüşebileceğini, bu gerçekleşmeyince de, en azından müzakere sürecinin başlayabileceğinin sağlanması halinde eylemsizlik kararının uzatılabileceğini, hatta müzakere sürecinin başlaması durumunda, eylemsizliğin kalıcı olabileceğini üstü kapalı bir şekilde ima etti.Bölücü siyaset yapanlar ve bölücü terör örgütünün arzusu, eylemsizlik kararını bir pazarlık malzemesi yaparak devlet ve hükümet yetkilileri ile müzakere masasına oturmaktır. Müzakerede de terörü, bir baskı aracı olarak kullanarak tavizler koparmaktır. Bu konuda İmralı avukatları, İmralı’dan aldıkları eylemsizlik kararını uzatma tavsiyesini, bölücü terör örgütüne ulaştırmış, bölücü terör örgütü de bir hafta sonra bu konuda alacakları kararı açıklayacaklarını duyurmuştur.İmralı siyaset sahnesinde!Medyaya intikal eden haberlerden, terörün sona erdirilmesi için hükümetin bölücü siyaset yapanlarla doğrudan görüşmeler yapacağı anlaşılmıştır. Milletvekillerinin ve siyasi partilerin hükümetle de olsa karşılıklı görüşmesi doğal karşılanabilir. 

  Ancak İmralı ile devletin organlarının ihtiyaç duyması halinde dolaylı olarak görüşmeler yapılabilmesine bir anlam verilememektedir. Hatta sivil bir heyetin İmralı’da görüşmeler yapmakta olduğuna ilişkin haberler de vardır. Bu durum, İmralı’nın siyaset sahnesinde rol alması demektir. Can ve konforu uluslararası garanti altında olan bir terörist başından neyin karşılığında neyin istenebileceği anlaşılamamıştır. Ondan medet ummak, devletin onuru ile bağdaşmaz. Terörist başı ile bazı görüşmelerin, hatta işbirliğinin yapılabileceği, bundan sonuç alınabileceği, hatta şartların elverişli duruma gelmesi halinde af bile çıkarılabileceği yolunda, halkı bazı konulara alıştırmaya veya yanıltmaya yönelik beyanlar, doğru bir yaklaşım tarzı değildir. Bölücü başına itibar edilmemeli, ona önem verilmemelidir. Bu konuda, halkı doğru bilgiyle aydınlatmaya yönelik açıklamalar yapılmadığı ve önlemler alınmadığı takdirde yönetim ve dolayısı ile ülke zor durumda kalabilir.Halen Kürt kökenli vatandaşlarımıza, bireysel hak olarak adlandırılabilecek tüm kolaylıklar sağlanmış durumdadır. Bundan daha öteye bir yaklaşım, terörle bir noktaya gelindiğini gösterir ki, bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin savunduğu ilkelere ters düşer. Aksi bir durum terörün, siyasetin önünü açacak ve devletle müzakere edilebilecek bir platform olarak kullanılmasına imkân yaratacaktır. Eylemsizlik kararının devam ettirilmesine yönelik çabalar da, bir yol olarak kullanılacaktır.Terör can yaktığından dikkat çekmektedir. Bu nedenle yönetim, doğal olarak bütün dikkat ve gayretini PKK bölücü terör örgütünün eylemlerinin önlenmesine yönlendirmektedir. Hâlbuki terör eylemleri, bölücülük faaliyetlerinin iç ve dış kamuoyuna taşınmasını sağlamak, toplumda bezginlik, bıkkınlık, korku, endişe ve ümitsizlik yaratmak ve bu konuda dikkat çekmek maksadıyla yapılır. 

   Bu nedenle sadece terörün önlenmesine yönelik yaklaşım tarzı, bölücü siyaset kapsamında faaliyet gösteren BDP’nin, İmralı’nın, DTK’nın, bazı uluslararası STK ve örgütlerin, dış güçlerin, bunların propagandasını yapan yazarların, diğer yazılı, sesli ve görsel medya sözcülerinin bölücülük faaliyeti yapmalarının önünü açar. Maalesef özellikle görsel medya, tarafsız habercilik adına, bölücü siyaset yapanlara programlarında yer vermekte, böylece bölücü siyaset yapan ve bunları savunanların, ülkenin varlığı, bütünlüğü, güvenliği ve ülkenin kuruluş ve varoluş felsefesi olan ulus-devlet ve Üniter-Devlet anlayışı aleyhinde propaganda yapmalarına imkân sağlamaktadır.

   Bölücü faaliyetler engellenmeli Siyasetçilerden beklenti, sadece terörle mücadeleyi ön planda tutmak değil, bölücü terörle birlikte, hatta ondan da önce, bölücü siyaset ve her türlü bölücü akımla mücadeleyi de dikkate almaları ve söylemlerinde bunu da vurgulamalarıdır. Bölücü faaliyetlerin engellenmesi, terörün de ortadan kalkmasını sağlar. Devlet ve hükümet yetkililerinin gerekli zaman ve yerlerde tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet kavramından vazgeçilmeyeceğini ısrarla vurgulamaları olumlu ve kararlı bir yaklaşımdır. Ancak her şeyden önce bölücü terör örgütünün askeri anlamda tam bir yenilgiye uğratılması ve onun bölücü siyasetin önünü açan bir vasıta olarak kullanılmasına fırsat yaratılmaması gerekir. Bu konuda ulusal, uluslararası ve sınır ötesi tedbirler alınmalı, ısrarla takip edilmeli, bu konu iç ve dış politikanın esasını teşkil etmelidir. Ülkenin halen en önemli konusu budur. Başka şekildeki çözüm arayışları ülke çıkarları ile bağdaşmaz. 

Kaynak Yeniçağ: 
Eylemsizlik kararı ve beklentiler - 
Armağan KULOĞLU 

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/eylemsizlik-karari-ve-beklentiler-15026yy.htm


***