BAŞBAKAN ERDOĞAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BAŞBAKAN ERDOĞAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2020 Pazartesi

YÖNETMEN BAŞBAKAN ERDOĞAN

YÖNETMEN BAŞBAKAN ERDOĞAN



Feyzi Çelik 
İstanbul. 2017
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ
05.05.2013 

Devlete göre, PKK ile sürdürülen müzakereler PKK’ye silah bıraktırmayı amaçlamaktadır. Öcalan’ın Newroz’daki çağrısının temeli silahın gündemden çıkarılması onun yerine demokratik siyasetin gelmesidir. Birinci noktada taraflar arasında görüş birliği yani PKK’nin silah bırakması konusunda anlaşmazlık yoktur. Demokratik siyasetten devlet ve Kürt tarafı aynı şeyi dile getirmemektedir. Örneğin Kürt tarafına göre demokratik siyasetin anlamı dağda savaşanların siyaset yapma imkanına kavuşmuş olmalardır. Bu aynı zamanda Öcalan’ın da serbest bırakılmasıyla birlikte anlam kazanacaktır. Kürt tarafı bunu açıkça söylüyor, devlet tarafı ise genel affı da çağrıştıran bu öneriden uzak kaldığını ileri sürmek gereği duymaktadır. Aslında bu iki süreç birbiriyle ilişki halindedir. Biri olmadan diğerinin olması da mümkün değildir. Nasıl ki kuşun uçması için iki kanadının birden açılması gerekiyorsa burada da böyledir. Nasıl ki, tek kanadı açılarak kuş uçmuyorsa bunlardan biri üzerindeki uzlaşma müzakerenin yürümesi için zordur. O nedenle barış süreci o kadar da kolay olmayacaktır. Burada önemli olan Erdoğan ve Öcalan’ın birbirine güven duymalarıdır. 

Çünkü taraflar açısından yetki sahibi olanlar onlardır.

Henüz, çalışmalar ve çözümler aynılaşmadığından dolayı bu her iki tarafta da diğerinden adım atma beklentisini içine girmesine neden olacaktır. O adımı atsın sonra ben adım atacağım noktasına geldiğinde ise güvensizlik artacaktır. 

Bu durumda hakem olarak görev yapacak uluslar arası güçlerin olması durumunda belki bu güvensizlik bir nebze olsa da giderilebilir. Anlaşıldığı kadarıyla bu sürecin hakemsiz devam edeceği görülüyor. Hakem olacağı söylenen akil insanların seçimindeki hükümet etkisi, resmi bir heyet durumuna düşüşü, magazinel duruma gelişi de dikkate alındığında bunun hakem rolü oynaması zora girmiş durumda. Bu durumda yasallığın sağlanması en büyük güvence olacaktır. Seçilen akil insanlar, bu barış sürecini kontrolden çok kamuoyunu hazırlama işlevi göreceği görülüyor. Ağırlıklı olarak AKP’ye yakın İslami kesimlerin yoğunluğu AKP’nin bu insanlar aracılığıyla kamuoyunu psikolojik olarak rahatlatmayı amaçlamaktadır. Yılmaz Erdoğan gibi Kürt sorunu ile yakın görünmemek için elinden gelen birinin bu heyet içinde yer alışının neye yarayacağını da belirtmek gerekir. 

Kürt siyasetine operasyonların yapılması sürecinde, Sri Lanka modeli tartışıldığında kendisinden beklenmeyecek derecede Kürt karşıtı yazılar yazan Etyen Mahçupyan ne kadar güven verebilir.  

Bir gerçeği de kabul etmek gerekiyor. Erdoğan bu sorunun çözümünde baş aktör durumundadır. İmralı, Kandil, Kürt sokağı, Akil insanlar tartışması Erdoğan’a göre ikincil durumdadır. Erdoğan, bunların tamamı üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Bunlar dahi Erdoğan’a göre adım atabilmektedirler. Çözüme de çözümsüzlüğe de bu kadar yakın olan Erdoğan’ın ayakta kalışı her iki kesim için de önemlidir. Kürt tarafı Erdoğan sonrasını düşünecek durumda değildir. Yaklaşık iki yıldır Erdoğan açıklamalarıyla herkese yön vermektedir. Erdoğan, zaman zaman sertlik dilini kullanırken zaman zaman da daha esnek ve yumuşak bir dil kullanması durumunda bu taraflar üzerinde sürecin sorgulanması gerektiği noktasına taşınmamaktadır. Serleşse dahi hoşgörü ile karşılanabilmektedir. Bir tür üstü örtülü açık çek verilme durumu vardır. Erdoğan da bunun farkındadır. Ancak olumlu ve yapıcı anlamda kullanması konusunda tereddütlerinden vazgeçmemektedir. 

Herkes onun tereddütlerinden vazgeçebileceği umudu içine girmiş bulunmaktadır. Bu umudunu koruyarak soruna çözüm getireceğine inanılmaktadır. Kısacası, Erdoğan, oyunun çerçevesini kendisi çizmiştir. Bu oyun içinde yer alanlar bu çerçevenin dışına çıkmayı da düşünmemektedirler. Kürt siyasetinin “Öcalan irademdir” söylemi olduğu sürece çerçevenin bu yönde devam edeceği doğaldır. Çünkü, Öcalan’la kimin, ne zaman görüşeceğine de karar veren başbakandır. Son iki üç yıldır Kürt hareketi Öcalan’dan haber gelmeden hiçbir adım atmamaktadır. Erdoğan da bunu bildiği için daha rahat hareket etmektedir. İmralı üzerindeki kontrolü ile Kürt hareketinin dinamiklerinin ne yapabileceğini, ne yapamayacağını önceden bilmektedir. Durumun bu şekilde devam etmesi Erdoğan’ın da işine gelmekte, Erdoğan’ın daha ileri adım atmasına gerek olmadığını dahi düşünebilmektedir. Zaman zaman Erdoğan’ın şaşırtıcı açıklamalarını bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Kürt tarafının da her şeyi Öcalan’ın sırtına yüklemesi de bunun Kürt tarafına verdiği rahatlamadan dolayıdır. Önemli olan bu sürecin başarıya ulaşabilmesidir. Erdoğan da bir anlamda kendi kaderini İmralı’ya bağlamış durumda, bu da sürecin sigortası sayılabilir. Hani bazı kovboy filmlerinde şerif bir suçluyu yakalayıp hapishaneye götürürken kelepçenin bir tarafını kendisine diğer tarafını da yakaladığı kişiye takıp o şekilde götürmesine benzer. Bir yangın veya kaza anında birbirine muhtaç kalmaları gibi. 

Başarısızlık durumunda Erdoğan’ın başta cumhurbaşkanlığı olmak üzere 2023 hedefi tehlikeye girmiş olacaktır. 
Onun kaderi de Öcalan’a bağlı olacak.


***

10 Mart 2017 Cuma

BAŞBAKAN ERDOĞAN PROVOKATÖR MÜ?


    BAŞBAKAN ERDOĞAN PROVOKATÖR MÜ?




Rifat Serdaroğlu,
21 Şubat 2014  İlk Yayın;
( 24 Şubat 2017 )

Değerli okurum Ömer Komili, 21 Şubat 2014 yılında yani tam 3 yıl önce yazdığım “ Erdoğan Provokatör mü? ” başlıklı yazımı hatırlatınca, aynı yazıyı tekrar sunmak istedim.

Takdir sizlerindir…

 <  Bir Başbakan’ın ülkesine, ülkesinin insanına bu kadar kin dolu olmasını, söylemleriyle ülkesinin birliğine- beraberliğine büyük zararlar vermesini insanın aklı havsalası almıyor.
Erdoğan ya ne söylediğini, ağzından çıkan sözlerin nasıl bir faciaya sebep olacağını bilemiyor, ya da bilerek-isteyerek kinini milletinin üstüne püskürterek insanları birbirine düşürmek istiyor!…

Bir Anadolu kasabası düşünün. Cuma Namazını kılan ve camiden çıkmakta olan kalabalığın içinden biri; “Ey Müslümanlar, uyanın artık. Aşağı Mahallede, başörtülü bir kızımıza saldırdılar. 6 aylık çocuğunu dövdüler. Hanım kızımızı darp ettiler, yerlerde sürüdüler, üzerine işediler, tecavüze kalkıştılar. Haydi, durmayın artık, gidip hadlerini bildirelim” dese ve bu tahrik üzerine toplumsal olaylar vuku bulsa, Cumhuriyet Savcıları Türk Ceza Kanunu’nun 216. Maddesine göre; “Halkın bir kesimini, diğer bir kesimin aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik etmekten” dava açarlar. Çünkü böyle bir söylem, davranış, provokasyondur ve ağır bir suçtur.

Türkiye gibi stratejik öneme sahip, demokrasisi ve toplumsal bilinci gelişmekte olan ülkeler açık yara gibidir. Kaşıyıp, insanları kışkırtmak, olay çıkarmak profesyonel provokatörler için kolaydır. Fakat büyük çaptaki toplumsal olayları önlemek çok zordur. Başına gelmeyen asla bilemez.

Yakın tarihte yaşadığımız ve her biri sicilimize maalesef “Utanç Sayfası” olarak eklenmiş bazı acı olaylar, hep tahrikler sonucu olmuştur.

* Kahramanmaraş Olayları; 19 Aralık-26 Aralık 1978
Resmi Verilere göre 150 insanımız öldü, 176 kişi yaralandı. Alevi vatandaşlarımıza ait 200’ ün üzerinde ev, 100’ e yakın iş yeri tahrip edildi.

* Çorum Olayları; Ocak 1980 - Temmuz 1980 - 57 insanımız öldü, yüzlerce kişi yaralandı.

* Sivas Olayları; 2 Temmuz 1993 - 37 insanımız, yakılarak öldürüldü.

Bu üç feci olayda da tahrik konusu, “Peygamberimize, dinimize küfrediliyor. İnançlı insanlar hakarete uğruyor” şeklinde olmuş ve mezhep kışkırtmacılığıyla alevlendirilmiştir.

Bu üç olayda da gerek failler gerekse onların savunmasını üstlenen Avukatların büyük çoğunluğu, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve AKP çizgisinde politika yapan kişilerdir. Bir kısmı halen AKP’ de milletvekili olarak bulunmaktadır.
Başbakan Erdoğan da bu kışkırtma politikasını arttırarak devam ettirmekte,
her sözü ile her konuşması ile toplumdaki ayrışmayı tetiklemektedir.
Üstelik Başbakan Erdoğan, olmamış olayları, olmuş gibi göstererek kendi milletine iftira atmakta ve aksi kanıtlanmasına rağmen yalanı ve tahriki sürdürmekte ısrar etmektedir.

Gezi olayları sırasında gençlerin canlarını kurtarmak için camiye sığınmaları üzerine Erdoğan;

“ Camide içki içtiler, postallarla girdiler, kızlı-erkekli eğlendiler” diyebilmiştir.
Cami İmamı ve Müezzininin, “Böyle bir şey olmadı, yaralı gençler doktorlar tarafından tedavi edildiler ” demelerine rağmen Erdoğan yalan ve tahrikte ısrar etti, İmam ve Müezzini sürdürdü.

Yine Gezi olayları sırasında Kabataş’ta “ Belden üstleri çıplak, deri eldivenli kişiler, başörtülü kızımız saldırdılar, darp ettiler, üzerine işediler, bebeğini arabasından attılar, dövdüler ” diyebilmiştir.

Söylediklerinin yalan olduğu, televizyon kameralarıyla ortaya çıkınca,
“Adli Tabip raporunu nerenize koyacaksınız” diye bağırmaya başlamıştır.
Adli Tabip raporu ve darp edildiği söylenen kızın ertesi günkü konuşmaları ortaya çıkınca, susup özür dilemek yerine, kışkırtıcılığa devam etmiştir.

Sayın Cumhuriyet Savcıları;
Başbakan Erdoğan’ın yalan ve tahrik dolu konuşmaları televizyonlarda
“canlı yayınlarla” devam etmektedirler. 30 Mart seçimleri öncesi, Türk Milleti nezdinde itibar kaybetmekte olan Başbakan Erdoğan bu tarz konuşmalarına devam edecek ve gerginlik politikalarıyla tabanını diri tutmaya çalışacaktır. Başbakan Erdoğan toplumu böyle insafsızca germekte diretirse, büyük çaplı toplumsal olayların gerçekleşmesi olasıdır. Mevcut İçişleri Bakanı bu olayları yatıştıracak, halka güven verecek biri değildir. Sizlere Başbakan Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. TCK 216’ ya göre suç işliyor. Bildiğiniz gibi kendisi sabıkalıdır ve aynı suçu daha önce de işlemiş ve mahkûm edilmiştir.
Lütfen Anayasanın size emrettiği görevinizi yapınız ve Başbakan Erdoğan’ı frenleyiniz.

Başta muhalefet partilerine, medya kuruluşlarına, Tüsiad’a, Savcılara, polislere ve kendi gibi düşünmeyen herkese utanmadan “Vatan Haini” damgasını yapıştıran Başbakan Erdoğan’ın akıl sağlığının yerinde olup olmadığının da bir Uzman Doktorlar Heyeti tarafından incelenmesi, yerinde olacaktır.
Bu sağlık kontrolünün yapılması için gerekli hukuki işlemin derhal başlatılması gerekmektedir.

Hastalık bu, ayıp değil ya? Herkesin başına gelebilir. Fakat hiç kimsenin Türk Milletinin menfaatlerine zarar verme hakkı yoktur, haddi de değildir.

Yeter artık… 21 Şubat 2014 >

   Nasıl, aradan geçen 3 yıl, Erdoğan’ın davranışlarını düzeltmiş mi?

Başkan olunca düzelecek mi?

Şimdi uymadığı Anayasa’ya o zaman uyacak mı?

Bu soruların hepsinin yanıtı Hayır’dır. HAYIR’larınız bol olsun…

Sağlık ve başarı dileklerimle 

24 Şubat 2017

Rifat Serdaroğlu