TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 15
4/3/1997 - 11:08 - Atin
Dördüncü olarak, Çin'in Uygur bölgesine sabotaj timleri gönderildigini, kendisinin durumu Sayin Cumhurbaskanina mektupla bildirmesi üzerine Genelkurmay Baskanininbu faaliyeti dudurdugunu, Besinci olarak, Kuzey Irak'taki CIA faaliyetlerine karistigini, bütün bunlarin Amerikan çikarlarina hizmet eden faaliyetler oldugunu, Çiller Özel Örgütünün PKK ile ayni çanaktan beslendigini, PKK'nin Suriye'den getirdigi uyusturucuyu bunlarin alarak Ege güzergahi denen yol üzerinden Avrupa'ya sevkettiklerini, Abdullah ÇATLI'nin Hollanda, Hüseyin KOCADAG'in da Fransa baglantisi olduklarini, Hollanda ve Fransa'da ayaklari oldugunu, sol maskeli örgütleri de eroin isinin içine çekerek kontrol altina aldiklarini, Amerika'nin PKK'ya müsamaha gösterdigini, çünkü, Türkiye'ye ``benim kriz bölgelerinde müdahale gücüm olacaksin'' dedigi ve ``Kuzey Irak'ta bir Kürdistan kurulacak, sen de bunu himayen altina alacaksin'' planini dayattigini, Turgut ÖZAL- ÇILLER çizgisinin, bu dayatma olan Kuzey Irak'ta bir kürt devleti kurulsun, biz de bunu himaye altina alalim, Musul-Kerkük petrollerinden de yüzde 5-yüzde 6 hisse alalim oldugunu, Amerika'nin ``Irak'i bölecegiz, ya siz geçin bu Kuzey Irak'taki kürt devletinin basina ve onu koruyun veyahut da biz bu isi Iran'a verecegiz. Siz yapmazsaniz Iran'a verecegim ve Türkiye bölünecek'' açikça ``ya büyüyeceksin ya küçüleceksin'' dedigini, bu Kürt devleti himaye altina alindigi takdirde Iran'la, Arap dünyasi ile Rusya ile hatta Avrupa'yla cephe cepheye gelinecegi, bir tek Amerika ile birlesilecegi, Amerika'ya bagli bir Kürdistan, ikinci bir Israil olusmasini Avrupa'nin iyi karsilamayacagini, Türkiye'nin Amerika'dan baska hiçbir seçenegi kalmayacagini, Çekiç Güç'ün Kürt devletinin kurulmasi amaciyla Kuzey Irak'a yerlestirildigini, Irak'in bölünmesine hizmet ettigini, gida yardimi ve insani yardim adi altinda Kuzey Irak'a birtakim silahlar götürdügünü, Esref BITLIS'in bu ve benzeri durumlari tespit ederek Genelkurmay Baskanligina raporlar halinde bildirdigini, Dogan GÜRES'in Amerika'nin kriz bölgelerine müdahale gücünü benimsedigini, Esref BITLIS'in ise ``Biz Amerika'nin kriz bölgelerine müdahale gücü olursak parçalaniriz'' dedigini, Irak'a ambargonun boslugunu Türkiye devletinin eroin ticaretiyle doldurdugunu, resmi makamlara göre Irak'a ambargo yüzünden 40-50 milyar dolar kaybettigimizi, Türkiye'nin disa satimiyla dis alimi arasinda 20 milyar dolar fark oldugunu, yilda 8 ila 15 milyar dolar eroinden girdigini, Irak'a fasulye, mercimek, buzdolabi satmaktan kaybetmis oldugumuz kazanci eroin satarak doldurdugumuzu, Türkiye ekonomisinin eroine bagimli hale geldigini, Amerika'ya bagimliligin Türkiye'yi bu hale getirdigini, Esref BITLIS'in uçaginin buzlanmadan, pilot hatasindan ve uçak yapim hatasindan düsmedigi gerçeklerinin teknik ve bilimsel açiklamalarla tespit edildigini, Dogan GÜRES'in uçaginin düstügünün ertesi günü alelacele hiçbir ciddi arastirma yaptirmadan ve uzman olmayan subaylardan bir heyet kurdurarak rapor tanzim ettirdigini ve buzlanma oldu diye kendi arkadasinin ortadan kaldirilmasi hakkinda yalan beyanda bulundugunu, Esref BITLIS'in Cem ERSEVER ve çevresindeki 20 kadar subay tarafindan ortadan kaldirildigini, Cem ERSEVER'in büyük suçlar isledigi ve büyük açiklari bulundugundan üzerine gidilmesi söz konusu iken ordudan istifa ettigini, Aydinlik'a gelerek yaptigi açiklamalar arasinda ``Esref BITLIS suikasti'ni açiklarsam yer yerinden oynar'' dedigini, daha sonra da Abdullah ÇATLI'lar tarafindan Basbakanlik Poligonunda sorguya çekildigini ve Esref BITLIS suikastindeki rolü nedeniyle ortadan kaldirildigini, Ugur MUMCU'nun öldürülmesinde Iran'in MOD adli yeralti kurulusunun önemli rolü bulundugunu, MOD'u ABD'nin büyük ölçüde kontrol ettigini, eroin isine girdigini ve içinde Sah döneminden kalma SAVAK ajanlarinin çalistigini, Lazim ESMAELI ve Asgar SIMITKOV'u öldüren Iranlilarin da bu örgütten olduklarini, Iran Disisleri Bakani Mumcu suikastinden sonra Türkiye'ye geldiginde konunun sorulmasi üzerine ``Biz, 25 milyar dolari kapsayan bir dogalgaz ve petrol anlasmasi yapmak için Türkiye'ye geliyoruz, tam geldigimizden bir gün önce böyle bir suikast yapip Türkiye ile iliskilerimizi berhava etmenin hangi mantiga sigdigini açiklamak lazim'' dedigini ve kendilerinin de bunun dogru oldugu kanisinda olduklarini, burada Iran'in bir çikari olmadigini, ABD'nin raporlarinda ``Kemalizmin modasi geçti, Türkiye'ye ilimli Islam gerekli, Türkiye'nin kimligi ilimli Islam olmali'' dendigini, bizim kültürel kimligimizi Amerika'nin belirledigini ve bunun da ``Ilimli Islam'' oldugunu, bu sebeple Amerika'nin, Kemalizmin bugünkü temsilcileri ve savunuculari olan Ugur MUMCU, Bahriye ÜÇOK ve Muammer AKSOY'u öldürterek Kemalizmi savunanlara gözdagi operasyonu yürüttügünü, Disisleri Bakanligini CIA'nin kontrolüne alamayacagi için ÇILLER tarafindan bir CIA istasyonu kuruldugunu ve arkasindan Disisleri Bakanliginin by-pass edildigini, ÇILLER'in Basbakan olunca dis Türkler arasinda koordinasyonu saglamak için bir Basbakanlik Müsavirligi kurdugunu ve basina kayinpederi CIA ajani olan, Amerika baglantilari bilinen kayinpederi emekli Deniz Yüzbasi Kamil YÜCEORAL'i getirdigini ve bunun eline muazzam devlet imkânlari verdigini, 500 milyar liralik örtülü ödenegi de bunun üzerinden kullandigini, Rasit DOSTUM'la da iliskileri bulundugunu, Rasit DOSTUM'a 3 milyon dolar gönderdiklerini, gönderilen 4 milyon dolarin da kayip oldugunu, Kamil YÜCEORAL'in da bir CIA istasyonu olarak ve MIT'teki Özer ÇILLER'in adami Tolga ATIK ile beraber çalistigini, bunlarin Gaziosmanpasa Koz Sokak ve Hosdere Caddesinde yerleri oldugunu, buralarda olaganüstü donatim ve dinleme araçlari bulundugunu, Mesut YILMAZ'in evi dahil çesitli yerlerin dinlenmesinin bu istasyon tarafindan yürütüldügünü, ÇILLER'in Amerikan vatandasi olup, 1971 yilindan beri ABD Disisleri Bakanligina hizmet veren ``çagrili görevli'' oldugunu, sözlesmeli ya da kadrolu olmayip davet üzerine görev yaptigini, ``güvenilir eleman'' olarak nitelendirildigi için ihtiyaç halinde görevlendirildigini, resmi görevinin Kuzey Afrika ve Ortadogu Dairesi Savunma Sanayiinden Sorumlu Sekreteryada görevli Davetli Personel oldugunu, ABD Adana Konsolosu Elizabeth SHELTON ile baglantili oldugunu, GAP Bölgesinde Israil ile iliskili olarak Sedat BUCAK'lar tarafindan genis araziler kapatilmakta oldugunu ve bu faaliyetin Shelton tarafindan denetlendigini, uyusturucu trafiginde de etkin bir rol oynayan BUCAK'larin bu faaliyet sirasinda Israil ile de isbirligi içinde olduklarini, ÇILLER ve AGAR'in Türk Hava Yollari araciligi ile eroin ticareti yaptiklarini ve bu iste HAVAS'i kullandiklarini, HAVAS'in simdiki ortaklarindan birinin Mehmet AGAR'in kardesi Yunus AGAR oldugunu ve Yunus AGAR'in eroin isinde kilit bir insan oldugunu, Almanya'da eroin ile yakalandigini, Turgay CINER ile yakin iliskisi oldugunu, eroin kaçakçisi Baybasin'in, Mehmet AGAR ile birlikte eroin kaçakçiligi yaptigini çok ayrintili bir sekilde ince ayrintilarina kadar Aydinlik Gazetesinde anlattigini ve bunun ses kaydinin yapildigini, Özer ÇILLER'in eroin isinde oldugunu gösteren bilgi ve belgelerin önümüzdeki dönemde çikacagini, nükleer madde kaçakçiliginda Özer ÇILLER'in oldugunu, Almanya'da, Lakoza adinda Deguza denen Alman Kimya Sanayi tekelinin paravan sirketiyle anlasmalar yaptiklarini, Osmiyum, Uranyum gibi nükleer maddeleri sattiklarini, Iran'a da bu maddeleri sattiklari, Iran'a satistaki iliskilerin öldürülmüs olan Esmaili ve Simitkov adindaki MOD ajanlari üzerinden oldugunu, Abdullah ÖCALAN'in Körfez Savasindan sonra ``Mesut Barzani ve Talabani Amerika'nin destegiyle bir kürt devletçiligi kurdular, demek ki Amerikan destegiyle bu is oluyor ve Amerika gelip Ortadoguya büyük bir güç olarak oturdu, ben de Amerika'ya ve Bati'ya yaslanarak ve insan haklari gibi heyetleri tahrik ederek bir durum yaratabilir miyim'' politikasina girdigini, Öcalan'in Suriye'nin elinde rehin oldugunu, hiçbir yere çikamayacagini, Suriye devletinin resmi politikalarinin disinda hiçbir sey yapamayacagini ve Suriye ile baglantisinin memurluk düzeyinde oldugunu belirtmistir.(Ek192):
20- NECDET MENZIR 23.01.1997 tarihli ifadesinde; Istanbul Emniyet Müdürü iken, Emniyet Müdür Yardimcisi Mestan SENER'in telefon ederek, bir evde yapilan aramada iki yesil pasaport, iki silah ve bu silahlarin ilgili tarafindan tasinabilecegini ifade eden yazili emir bulundugunu, daha sonra da Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in bunlarin Emniyet Genel Müdürlügüne gönderilmesi talimatini verdigini bildirdigini, kendisinin de ``madem talep ediliyor sahsin aranip aranmadigina, silahlarin bir olayda kullanilip kullanilmadigina bakin ve mutlaka mevcut bu evraklari kurye marifetiyle gönderin'' dedigini, iddialarin kendisine bildirildigine göre, pasaportlarin devlet tarafindan verildigini ve belgelerin de yine devlet tarafindan düzenlendigini, bu durumda sahteliklerinin söz konusu olamayacagini, ancak, sahte bir evrakin düzenlenmesinin söz konusu olacagini, Adliye'ye müteallik bir islemin olmasina cevap verecek bir durumun da olmadigini, Sonradan arastirdiginda Adana havaalaninda bir kisinin sahte pasaport veya sahte vizeyle ele geçirildigini ve bu kisinin bunu Yasar Öz'den temin ettigini, onun marifetiyle aldigini söyledigini, Adana Emniyet Müdürlügünün de Istanbul Emniyet müdürlügüne ``Yasar Öz'ün bir olaya katildigi, böyle bir seyi tanzim ettigi iddia olunmaktadir, sahsin yakalanarak ifadesinin alinmasini ve nüfus cüzdan suretinin gönderilmesini, baska bir suç unsuru var ise adliyeye sevki'' seklinde yazi gönderdigini, yapilan arastirmada Yasar Öz'ün Interpol ile Emniyet ve Adalet makamlari tarafindan aranmadiginin anlasilmasi üzerine silahlarin incelenmesi ve gerekli zabitlarin düzenlenmesinden sonra Emniyet Genel Müdürüne hitaben ``yapilacak sorusturmaya esas olmak üzere, degerlendirilmek maksadiyla evraklar ve silahlar ilisikte gönderilmistir'' seklinde yazilip gönderildigini, sonradan yaptigi incelemede pasaportlarin devlet tarafindan verildigi ve belgelerin de yetkililer tarafindan düzenlendiginin, Yasar Öz'ün yapilacak olan bir istihbarat operasyonunda devlet tarafindan kullanilacaginin söylendigini ögrendigini, daha sonra zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar ile karsilastiginda konuyu sorunca ``büyük bir operasyon hazirlaniyor bu istihbarat ile ilgili, bunlardan da istifade edilmesi için biz bu hazirligi yapmistik, çalisma devam ediyor'' seklinde cevap aldigini, Ömer Lütfi Topal'i tanimadigini, kendi Istanbul Emniyet Müdürlügü zamaninda o alemin ve yeralti dünyasinin zapturapt altina girdigini, Yurtiçinde ve yurtdisinda birkisim insanlarin devlete hizmet için çalismalarinin yasal bir zemine oturtulmasi gerektigini, ihtisas mahkemeleri kurulmasinin, savci ve hakimlerin de belirli konularda uzmanlasmalarinin faydali olacagini, suçlarin takibinde teknolojik gelismelerden mutlaka istifade edilmesi gerektigini belirtmistir. (Ek:193)
21- NURI GÜNDES 28.01.1997 tarihli ifadesinde; 1965-1984 yillari arasinda Istanbul'da MIT Bölge Daire Baskanligi'nda Sube Müdürü, Bölge Daire Baskan Yardimcisi ve Bölge Daire Baskani, 1984-1986 yillari arasinda da Ankara'da MIT Müstesarliginda Yurtdisi Istihbarat Baskani, 1993-1994 yillarinda da Basbakanlik Istihbarat Basdanismani olarak görev yaptigini, Abdullah Çatli'nin 1977 yilindan beri hedefleri oldugunu, kullanilip kullanilmadigini bilmedigini, istihbarat için Ermeni olanlari da kullandiklarini belirtmistir. (Ek:194)
22- DENIZ GÖKÇETIN 2.03.1997 tarihli ifadesinde; 1995 yili Kasim ayinda asayisten sorumlu Emniyet Müdür Yardimcisi olarak Istanbul Emniyet Müdürlügünde göreve basladigini ve basarili bir çalisma sürdürdüklerini, Ahmet Çetinsaya'nin yegeni Ömer Çetinsayan'in Don Petro Disco'daki hisselerini tehdit etmek suretiyle Söylemezler'in aldigini, Ömer Çetinsaya'nin gösterecegi adreslerde sanik aramasi yaparken Kiziltoprak'taki büroyu tespit ettiklerini ve buraya tesadüfen komiser muavini ile Ömer Çetinsaya'nin gittiklerini, büroya önce komiser muavininin girdigini, içerdeki sahislarin komiser muavininin silahini alip yere yatirarak etkisiz hale getirdiklerini, içeriden gelen sesleri duyan Ömer Çetinsaya'nin içeriye girip bu durumu görmesi üzerine silahini çekip çatismaya girdigi ve bu sirada SÖYLEMEZLER'in adami olup daha önce Ankara'da Rumork Disco önünde Sedat Bucak'in yegenlerini öldüren saniklardan Sait Aydin'in öldügünü, olayin tahkikatini yaparak ele geçen saniklari adliyeye gönderdiklerini ve firarda olan aralarinda Faysal Söylemez ve Sena Söylemez'in de bulundugu saniklari yakalamak için ekipler olusturduklarini, ancak, bu sirada Il Emniyet Müdürlügüne getirilen Kemal Yazicioglu'nun kendisinin görev yerini degistirdigini, bunun üzerine yillik izne ayrildigini, izinde iken de kendi görevlendirdigi ekiplerin Adana otoyolunda Söylemez Kardesleri yakaladiklari, bunlardan Faysal Söylemez'in ifadesinde, Baskomiser Halim Apaydin araciligi ile kendisine para verdigini söyledigini, bunun yalan oldugunu ve Faysal Söylemez ile Halim Apaydin'in Mahkemede `` biz polisteki ifademizi iskence sonucunda verdik, böyle birsey söylemedik'' diyerek yalanladiklarini, rüsvetin olusabilmesi için bir isin yapilmis olmasi gerektigini, halbuki Söylemezler tahkikatinda yaptiklari bir usulsüzlügün bulunmadigini, iskenceden suçlandiklarini, hem iskence yapmanin hem de rüsvet almanin mümkün olamayacagini, Suçsuz oldugu ve cezaevinde can güvenligini düsündügü için teslim olmadigini, agir ceza mahkemesinin delil toplama safhasinin uzun olmasinin da bunda etkili oldugunu, birinci durusmada teslim olundugu takdirde alti durusma süresince cezaevinde yatilacagini, Çok basarili bir meslek hayati oldugunu, 40 takdirname aldigini, medyanin iddia ettigi gibi Söylemezler Çetesinin üyesi olmadigini, hiçbir endisesi olmadigini ve gerçegin çikacagini, kaçmasinin sebebinin de bu oldugunu belirtmistir. (Ek:195)
23- SEDAT DEMIR 2.03.1997 tarihli ifadesinde; Istanbul Emniyet Müdürlügünde Asayis Sube Müdürü olarak görev yaparken Il Emniyet Müdürü'nün degistigini, Emniyet Müdürlügü emrine alindigini, daha sonra da Kars iline tayininin çiktigini, Söylemezler'le ilgili çalismalari kendilerinin baslattigi halde yeni gelen yöneticilerin, bunlarin kendileri tarafindan korundugu seklinde yanlis bilgiler verdigini, Söylemezler ile ilgili olarak Polis, Savcilik ve Mahkeme asamasinda herhangi bir suçlamanin bulunmadigini, arkadasina sattigi evi, o arkadasini irtikap ederek sattigindan dolayi tutuklandigini, Ruhsatsiz olan kumarhaneleri ve gazinolari büyük baskilara ragmen Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununa göre re'sen kapattiklarini, Ömer Lütfi Topal'i giyaben tanidigini, giyabi tutuklamasinin kendilerine gelmedigini, kendisine ve kumarhanelerine müsamaha göstermediklerini, komploya kurban gittiklerini, Söylemezler'i korumadiklarini belirtmistir. (Ek:196)
24- AYHAN ÇARKIN 28.02.1997 tarihli ifadesinde; 1986 yilinda gittigi Diyarbakir Özel Harekat Sube Müdürlügündeki görevinden 1990 yilinda Istanbul Terörle Mücadele Sube Müdürlügü operasyon grubuna geldigini ve yasadisi örgütlerin operasyonlarina bilfiil katildigini, bu operasyonlardan dolayi halen sekiz davasinin devam ettigini, 8 Agustos 1995 tarihinde de Sanliurfa Milletvekili sayin Sedat Bucak'i korumak üzere görevlendirildigini, Kamuoyunda Susurluk diye adlandirilan olaydan dolayi çete suçlamasiyla tutuklu bulundugunu, Abdullah Çatli'yla münasebetlerini ve Ömer Lütfi topal cinayeti ile ilgili Cumhuriyet Savciligina ve Devlet Güvenlik Mahkemesine ifade verdigini ve bu ifadelerin aynen geçerli oldugunu, Sedat Bucak'in ismini yapmis oldugu görevler dolayisiyla Diyarbakir'da duydugunu, PKK'ya karsi verdigi mücadeleyi ve bu ugurda kayiplar vermis oldugunu bildigini ve buradan bir gönül bagi dogdugunu, Ankara'da Daire Baskanligina geldiginde de tanistiklarini, biribirlerini sevdiklerini, koruma konusu gündeme geldiginde kendisine teklifte bulundugunu ve seve seve kabul edecegi cevabini verdigini, sonra da Sedat Bucak'a koruma olarak görevlendirildigini, görevlendirilmeden önce de Ankaradaki bürosuna gittigini, ibrahim Sahin'in de gidip geldigini, Abdullah Çatli'yi da Mehmet Özbay olarak ikibuçuk yil önce bu büroda tanidigini, çok iyi dostça iliskileri oldugunu, kazaya kadar Mehmet Özbay'in abdullah Çatli oldugunu bilmedigini, Mehmet Özbay'in 1994 sonlarinda kendi gözü önünde TBMM'ne kimligini vererek girdigini, Anavatan Partisinin Balgat'taki binasina da iki sefer girdigini, Mehmet Özbay vasitasi ile Haluk Kirci, Sami Hostan ve Fevzi Bir ile de tanistigini, Ömer Lütfi Topal ile hiçbir iliskileri olmadigini, Hüseyin Kocadag ile Diyarbakir'da Özel Harekat Sube Müdürü iken operasyonlarda defalarca yan yana ölümü paylastiklarini, Hüseyin Kocadag'i Mehmet Özbay ile birlikte görmedigini, Drej Ali ile Mehmet Özbay'in beraber olduklarini, Kanal D TV kanalinda kendisi ile ilgili "Istanbul Emniyet Müdürlügü Asayis Subesinde eroin krizine girip infiale kapilarak devlet için cinayetler isledigi" seklindeki yayin üzerine kendisini savunmak için Hürriyet Gazetesinin binasina giderek Rahmi Turan'a "benim kisilik haklarima, benim aileme saldiriyorsunuz, bu hakki size kim veriyor, sizi çocuklarinizi öldürürüm, size evlat acisi yasatirim, çünkü benim de evladim var, bana eroinman, bana katil, bana serefsiz dediniz, aylardir Kemal Yazicioglu müdürümle, polisin, birbirimizin arasini açtiniz.." dedigini, Rahmi Turan'in odasinda kendisine "canli yayina çikarmisin, 10 milyar lira para verelim" teklifinde bulunuldugunu, "ben kendimi parayla satmam, Özel Harekatciyi satin alacak para daha basilmadi" cevabini verdigini, oradan HBB'ye giderek Behiç beyle görüsüp programa çiktigini, bundan amacinin ailesine karsi olan sorumlulugu oldugunu, Yasar Okuyan ve Agah Oktay Güner'in kendisini Almanya'ya Mesut Yilmaz'in kardesinin yanina göndereceklerini, kendileri ile dolayli temasi oldugunu ve bu durumu mahkeme safhasinda ispat edecegini, Yalova'da sayin Okuyan ile görüsen veya ikili iliskileri olan bazi sahislar tarafindan bu teklifin kendisine iletildigini, Ömer Lütfi Topal'in öldürülmesi olayinin, Topal'in ortagi Sami Hostan'i Mehmet Özbay vasitasi ile tanimis olmalarindan dolayi kendilerine yüklenilmek istendigini, sürekli olarak kendilerinin yapabilecegi imajinin islendigini, katil olmadigini, bu olaydan dolayi 17 milyon dolar aldiginin söylendigini, Ömer Lütfi Topal'i öldürmediklerini, görmediklerini, tanimadigini ve hiçbir sekilde hiçbir iliskilerinin olmadigini, ANAP Genel Baskani'nca ve Sayin Eyüp Asik'in kamuoyuna "kaset var, belge var, itiraf var, bunu Istanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazicioglu'ndan ögrendik, netlestirdik" seklindeki beyanlari üzerine "kaset var ve ne konustugum ortada" dedigini, Hakkindaki ihbardan sonra Asayis Subesine kendisinin gittigini ve gözaltina alindigini, Topal olayi konusunda sorgulandigini, neticede "bu konuyla ilgili subemizce gözaltina alinan bu sahislar anilan öldürme olayi ile ilgileri olmadigi anlasildigindan, fakat konunun önemine binaen bagli bulunduklari Daire Baskanligi bünyesinde tetkik edilmesi" seklinde tutanak tanzim edildigini, orada da bir müddet sorgulama ve arastirma yapildigini, herhangi bir suçlari bulunamayinca konunun kapandigini, Üç bes tane özel timcinin üzerinden polis teskilatinin yipratilmaya çalisildigini, bir suç islemisse yalniz kendisinin yargilanmasi gerektigini, kendi yüzünden müdürlerini ve bütün teskilati kimsenin yargilamaya hakki olmadigini, Kendilerini çete olarak nitelendirenlerin bunu belgelendirmeleri gerektigini, bu suçlamada bulunan kisi ile bütün operasyonlari beraber yaptiklarini, Mahkemelerdeki illegal örgütlerle ilgili davalarda kendisinin yargisiz infaz suçlamalari ile yargilanmakta oldugunu, Ömer Lütfi Topal'in oglunun, babasinin katillerini bulana büyük miktarda para ödülü verecegini vaadettigini ve bu paranin Kadiköy'de bir yerde emniyet mensubu kisiler tarafindan paylasildiginin konusuldugunu, bu konunun arastirilmasi gerektigini belirtmistir. (Ek:197)
25- Oguz YORULMAZ 28.02.1997 tarihli ifadesinde; Ömer Lütfi Topal'in öldürüldügü tarih olan 28 Temmuz'daki olay esnasinda Bakirköy'de Rifat Usta isimli restorantta yemekte oldugunu, masasinda bir komiser arkadasinin da bulundugunu, lokanta sahibinin de bir ara polis masasi diye gelerek bir süre oturdugunu, kendisinin onu sahit göstermedigini, PKK'yi ve Dev-Sol'u belli bir ideolojisi olan, bir lideri olan, uyusturucu kaçakçiligiyla ya da silah kaçakçiligiyla finanse olan örgüt gibi gördüklerini, fakat öyle olmadigini, bunlarin sempatizanlari, köse yazarlari ve medya spikerlerinin bulundugunu, "siz gidin dagda tetik çekin, biz buradan baska sekilde sizi destekleyelim" dediklerini, Dev-Sol'un cezaevinde kendilerini öldürmeleri için IBDA-C'ye 300 bin dolar teklif ettigini, bunun gerçeklesmesi halinde, 5-6 özel timcinin öldürülmesi halinde örgütün güzel bir yere gelecegini, çünkü kendilerinin mahkemelerde yargisiz infaz iddiasi ile yargilanmakta olduklarini, Ziya Bandirmalioglu ve Ayhan Çarkin'in çocuklarinin sünnet dügününe katildigini, bu dügüne Sedat Bucak'in gelemedigi için kendisini temsilen asiretinden 3- 4 kisiyi gönderdigini, Mehmet Özbay'in da gelerek Ziya'nin çocugunun kirvesi oldugunu, Sedat Bucak ile Siverek'e gittiginde bir defa Mehmet Özbay'i orada gördügünü belirtmistir. (Ek:198)
26- Ercan ERSOY 28.2.1997 tarihli ifadesinde; 1977 yilinda Polis Kolejini bitirdigini, 1980 yilinda ise simdiki adi Polis Akademisi olan Polis Enstitüsü son sinif ögrencisi iken disiplin puanlarinin yükselmesi yüzünden mezun olamadan okuldan atildigini ve Polis Memuru olarak Merzifon'da göreve basladigini, daha sonra meslekten de ihraç edildigini ancak Danistay'a açtigi davayi kazanarak döndügünü, Özel Harekat kursunu bitirdigini, Siirt ve Izmir'de çalistiktan sonra Özel Harekat Daire Baskanligina tayininin çiktigini, kendi istegi ile tekrar Izmir'e döndügünü, Özel Harekat Subesinde çalisirken kendi istegi ile 1995 yilinda ayrilarak karakolda çalismaya basladigini, emekli olmayi düsündügünü Güneydoguda görevli iken korumaligini yaptigi, tanisip dost oldugu Sedat Bucak'a söylediginde ``eger çalismaya niyetim varsa, bana koruma verecekler gelir misin'' diyerek korumasi olmasini teklif ettigini, teklifi kabul ettigini ve daha sonra da tayini çikinca Sedat Bucak'in yaninda koruma olarak göreve basladigini ve kazadan sonra açiga alinincaya kadar bu görevinin devam ettigini, olay günü de birlikte olduklarini, Kazadan önceki pazar sabahi, kaza yapan mercedes oto ile Sedat Bucak, kendisi, Gani, Mustafa ve Enver Istanbul'a giderek Hilton Oteline yerlestiklerini, o gece otelden çikmadiklarini, otele kendi asiretinden Seyit Ahmet ile Fevzi beyin bir emlakçiyla beraber geldigini, bunlarin beraberlerinde Altinoluk tarafinda Burhaniye Dalköy denilen yerdeki bir arazinin tapu ve benzeri belgelerini getirerek gösterdiklerini, Istanbul'a vardiklarinin ikinci günü taziye için Ali YASAK'in sirketine gidip otele döndüklerini, sabahleyin Ankara'da Sedat Bucak'in yazihanesinde tanistigi Mehmet Özbay'in da otele geldigini, kahvaltidan sonra Sedat Bucak'in kendisine anahtar uzatarak ``Ercan, Gani'yle beraber inin, bir araba daha geldi, sizin esyalari ona koy, Mehmet bey de bizle beraber gelecek'' dedigini, bahsedilen arsaya bakmaya gideceklerini, emlakçi Fevzi'yi de Sedat beyin ``sen git bizi orada bekle'' diye bir gün önceden gönderdigini, kendisinin yeni gelen Mercedes otonun, Gani'nin de Sedat beyin 600 Mercedesin direksiyonuna geçerek hareket ettiklerini, gece Yalova- Termal'de kaldiklarini, ertesi günü saat 14.30-15.00 gibi yola çiktiklarini, bu defa Sedat beyin Mercedesini Mehmet beyin kullanmaya basladigini, Gani'nin de kendisinin yanina geçtigini ve arkadan onlari takip ettiklerini, Burhaniye'de Fevzi ile bulusup araziyi gezdiklerini, ertesi günü bir taziye için Izmir'e hareket ettiklerini, Mehmet Özbay'i Prenses Otele birakarak kendilerinin taziye için gittiklerini, otele döndüklerinde Sedat beyden ``Yasemin Agar için burada korumalar var, Enver'in de benim de evlerimiz Izmir'de'' diyerek izin alip Enver'le birlikte sabah dönmek üzere Izmir'e gittigini, Taziyeden otele dönerken kendilerini yolcu eden asiret mensuplarinin otosunun ``polisiz, yol kontrolu yapiyoruz'' diye durduruldugunu ve yapilan aramada ruhsatsiz silahlar çikmis olmasina ragmen Bucak asiretinden olduklari için kimliklerinin tespit edilerek silahlarin da alinmadan birakilmis olduklarinin kendisine söylenmesi üzerine yaptigi arastirmada polis tarafindan böyle bir uygulama yapilmadigini ögrendigini ve bu durumdan kuskulandigini, bunun üzerine Sedat Bucak'a burada fazla kalmayalim, gidelim dedigini ve Sedat Bucak'in da ``Kusadasi'nda benim yazligim var, yapildigi günden beri hiç görmedim. Gidip orayi bir göreyim. Kusadasi'nda Onur Otel var orada kaliriz'' cevabini verdigini ve Onur Otele gittiklerini, Izmir'de kaldiklarinin ikinci günü sabah kahvaltisinda Gonca Us'u Mehmet Özbay'la beraber gördügünü, Gonca'nin Izmir'de oldugunu gece veya sabah telefon ederek gelmis olabilecegini, o gün Izmir'de gezdiklerini, Sedat Bucak'in ``Hüseyin bey geliyor, havaalanina git, Hüseyin beyi al gel'' dedigini, Hüseyin beyi karsiladigini, yolda Hüseyin Kocadag'in emekli Emniyet Müdürü Tamer Kirklar ile görüstügünü ve Tamer Kirklar'in da kendilerinin yemek için bulustugu Deniz Restoranta geldigini, yemekten sonra Tamer beyin ayrildigini, kendilerinin de otele döndüklerini, ertesi günü aksam saatlerinde Kusadasi'na giderek otele yerlestiklerini, iki gün orada kaldiklarini, Sedat beyin Davutlar'daki evini gördügünü, müteahhit ile görüstügünü, baska bir araziye baktiklarini, saat 16.30 siralarinda Kusadasi'ndan hareket edip Selçuk'ta yemek yediklerini, Manisa'da benzinlikte kahve içtiklerini, Sedat beyin bulundugu otoyu Hüseyin Kocadag'in kullandigini ve Manisa'ya kadar önde gittigini, yolda takip edilmediklerini, Susurluk'a 20 km. kalincaya kadar kendisinin öne geçtigini, Susurluk'ta kamyon konvoyuna takilinca Mercedes 600'ün kendisini geçtigini ve kendisinin bir daha yetisemedigini, saat 19.30 siralarinda öndeki otolarda dörtlü sinyallerin yandigini ve arabalarin durmus oldugunu görünce sollayarak geçtigini ve kazayi gördügünü, kamyon soförü ve birkaç kisinin otonun basinda oldugunu, hepsi ölmüsler dediklerini, otonun yarisinin yok oldugunu, sag arka kapiyi açarak Mehmet Özbay'i çikarip yere uzattiklarini, agzindan kan geldigini, yüzünün, kolunun, gögsünün kirik oldugunu, ``Allah'' dedigini duydugunu, kendi kullandigi arabaya tasidigini, Hüseyin Kocadag'in vurma aninda ölmüs oldugunu, torpido gözünün alt kismina sikismis olan Sedat beyi güçlükle çikarabildiklerini, Sedat beyle Gonca Us'u bir steysin oto ile Mehmet Özbay'i da kendi kullandigi Mercedes ile Susurluk'a götürdügünü, yolda Mehmet Özbay'in nabzinin durdugunu ve öldügünü, gözünü ve çenesini kapattigini, hastanede Hüseyin Kocadag, Gonca Us ve Mehmet Özbay'in öldügünün, Sedat Bucak'in ise yasama sansinin fazla oldugunun anlasildigini, Sedat beyi oradan Balikesir'e ve Balikesir'den de uçakla Istanbul'a götürdüklerini, Enver'i kaza yapan oto ve cenazelerle ilgilenmek üzere biraktiklarini, Otoda bulunan çanta denilen beyaz naylon torbayi Gani'nin aldigini, içinde para bulundugunu, Gani'nin harcamalari bu çantadan para alarak yaptigini, kendisine de kazadan sonra gereken masraflari karsilamak üzere 230-240 milyon verdigini, Istanbul'da bu parayi Sedat Bucak'in esi Saadet hanima iade ettigini, Otoda bulundugu söylenen silahlarla ilgili bilgisi olmadigini, bildigi Sedat Bucak'in zigzaver, Mehmet Özbay'in beyaz renkte ve büyük Baretta tabancasinin oldugunu, kaza yapan arabaya 3-5 dakika sonra ulastiklarini, arabayi birakip gittiklerini, kimsenin kalmadigini, jandarmanin da olay yerine en az yarim saat sonra gelmis olabilecegini, Sedat Bucak'i arabanin içinden çikarirlarken iddia edildigi sekilde koltugun üzerinde MP-5 silah görmedigini, olsa idi eline ayagina çarpmasi, takilmasi gerektigini, o halde de alip öbür arabaya koyabilecegini, Ömer Lütfi Topal Cinayeti ile ilgili olarak Izmir'de Istanbul'dan gelen ekibe teslim edildigini, Istanbul'a Asayis Subesi Cinayet Büro Amirligine getirilerek sorgulandigini, sorgulama esnasinda tutanak tutulmadigi gibi ses kaydi da yapilmadigini, iki gün sonra Ankara'ya gönderildiklerini, iki gün de Ankara'da kaldiktan sonra birakildiklarini, Ömer Lütfi Topal'i tanimadigini ve hiç görmedigini belirtmistir.(Ek:199)
27- Tuncay Yilmaz Emniyet Genel Müdürlügü Kaçakcilik, Istihbarat ve Harekat Dairesi Eski Baskani 4.02.1997 tarihli ifadesinde; 1993 Temmuz ayindan bu yana Kaçakcilik Istihbarat ve Harekat daire Baskani olarak görev yaptigini, bu süre içerisinde tabii olarak kaçikcilikla mücadele ettigini, arastirma konusuyla ilgili olarak sadece Tarik Ümit'i tanidigini ve onunla temaslari oldugunu, bu nu da Afyonun eroine dönüstürülmesinde kullanilan 150 ton asetik asit anhedid yakalanmistir onunla ilgili bilgi getirdiginde tanistigini ve 3-4 kez yüzyüze bir okadar da telefonla temasi oldugunu, ilk defa zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in odasinda görüstügünü ve Ankara ve Istanbul Emniyet Müdürlüklerine güvenmedigi için asetit asit anhedid ile ilgili olarak Türkiye'ye giris yollarini hangi vasitalardan geldigi hususunda bilgi verdigi, ne zaman mal sevkiyati yapilacagi hususunda bilgi verecegini söyleyerek ayrildiklarini, daha sonra mal sevkiyatinda bilgi verdigini ve bunun üzerine degisik partilerde 5 ton, 30 ton ve 30 tonluk partiler halinde asetik asit anhedid yakaladiklarini, 15 ton malin 7,5 ton eroine esdeger oldugunu bu miktari Türkiye'de bir ailenin yapmasi mümkün olmadigindan degisik ailelerin bu ise girdigini, Dünyada yakalanan asetik asit anhedid'in % 90'nin Türkiye'de yakalandigini, bunun gelismis Avrupa ülkelerinde imal edildigini, Türkiyenin ülke olarak asetit asit anhedid'in imalinin kontrol altina alinmasi için 1994'den bu yana Birlesmis Milletler nezdinde çalistigini, 1995 yilindaki sözlesmeye ragmen Avrupa'nin asetik asit anhedidin kontrol altinda satisina riza göstermedigini, eroin'in bitmesi için asetit asit anhedid'in mutlaka kontrol altina alinmasi gerektigi, çesitli sebeplerle de Avrupanin bu asit'i kontrol'e yanasmadigini, sinirlama yapilirsa Çin'in piyasaya hakim olacagini ve Avrupa'da kimya sanayinin zarar görecegini söylediklerini, Susurluk olayinda adi geçenlerin, hiçbir zaman uyusturucu kaçakciligi konusunda pazar elde etme düsüncesinde olmadigini, zaten bilgisi de bulunmadigini, uyusturucu kaçakciligina adi karisanlardan öldürülenlerin kaçakci olabilecegini, ancak öldürenler konusunda kanaat belirtemeyecegini, Abdullah Çatli ile Hüseyin Kocadag'in birarada olabilecegine anlam veremedigini, Abdullah Çatli'nin uyusturucu kaçakciligindan dolayi bir defa mahkumiyet karari olmasina ragmen kaçakci denebilmesi için onunla ilgili diger Avrupa ülkelerinden de bilgi akmasi gerektigini, oysa Avrupa'nin herhangi bir ülkesinden böyle bir bilgi akimi gelmedigine göre uyusturucu kaçikcisi olarak degerlendirmedigini, Karapara transferi konusunda hazirladiklari tasariyi Adalet Bakanligi kanaliyla Meclis'e gönderdiklerini ve 1996 mayis ayinda çikarildigini, Türkiye'de malin 1 kilo fiyati 15 bin mark, Almanya'da 150 bin mark oldugu, evsafina yerine ve perakende pazarlanmasina göre 1 milyon marka kadar fiyatin yükselebildigini, Dilek Örnek hadisesinde paranin nakit olarak yurda girdigini, Türkiye'de özellikle yatirim yapan büyük insaat firmalari, turizm bürolari, oteller, Kumarhanelerin, otobüs firmalari ve akaryakit bayilerinin devletin kredi sisteminden kaynaklanmayan ancak normal olmayan yöntemlerle temin edilmis paralarin kullanildigina inandigini, kendilerinin baslattigi ve ``Asena'' adi verilen proje ile Türkiye'deki kaçakci ailelerin üç göbek öncesi ve sonrasinin tesbit edildigini, Almanlarin da buna karsi ``Anadolu'' projelerinin oldugu, 40 örgütün organizasyonunun belirlendigini, bunlarin Avrupadaki ayaklarinin da Avrupalilar tarafindan belirlenmesi için çaba sarfettiklerini, Türkiye'de alti laboratuvar yakaladiklarini ancak çok fazla mal olmadigini, Baybasinlerle irtibatli Konuklu ve Ay aileleriyle ilgili Yalovada Jandarma tarafindan yakalamalar oldugunu, ancak yakalanan malin degerinin fazla sayilacak miktarda olmadigini, Baybasin ile ilgili Lake S hadisesi oldugunda kendisinin görevde olmadigini, hadise olunca Baybasin'in yurtdisina kaçtigini, olaydan sonra ilk defa kendisine gelen Aydinlik Gazetesine, Baybasin'in uyusturucu dünyasini daha iyi bildigini söyledigini, Lake S'in açik denizde Bakanlar Kurulu Karari ile yakalandigini, Kismetim 1'de yakalanmak üzereyken son derece güç sartlarda gemiye çikilamadigini, o hadiselerde arkadaslarindan birinin Baybasin ile ortaklik yaptigina inanmadigini, öyle olsaydi gemiler yakalanamazdi, Lake S'in Karaçiden gelirken tayfalardan birinin ailesini telefonla aramis sonucu bulunabildigini, Kaçakcilarin güvenliklerine gelince; bunlarin kendi korumalarini kendilerinin yaptigini, kimseye ihale etmedikleri, Türkiyede çek-senet mafyasi olarak bilinen adamlarin oldugunu, ancak bu konuda fazla bilgi sahibi olmadigini, Emniyetten ayrilan bazi sivil arkadaslarinin birçok yerde koruma görevi yaptiklarini, bunlardan Gaziantepte Sube Müdürü olan Güven Oktay emekli olduktan sonra Burdur'da yakalandigini, ancak kimin kiminle uyusturucu baglantisi oldugunu bilmedigini, Istihbarat temininde MIT'in fonksiyonuna gelince; MIT'in zaman zaman aldigi bilgiyi sadece uyusturucuya bagli kalmaksizin, resmi yaziyla degil klasik bir bilgi notuyla gönderdigi, kendisinin de ilgili subeye göre degerlendirmesini yapip o teskilata bilgi verdigi, bütün istihbarat kaynaginin da sadece o teskilat olmadigini, informal denen bazi insanlarin devlet adina kullanilmasina rastlamadigini, Afganistandan Ingiltereye kadar her ülkede bir adam oldugunu ve bu insanlar da rant'dan kazanç elde ettiklerini, uyusturucu ile mücadelede; PKK'den bahsedildiginde Avrupa ülkelerinin Türkiyenin politikasindaki degisiklikleri hissettikleri, Türkiyenin bu suçtan zarari olmadigi halde neden mücadele içinde bulundugunu, Türkiye PKK'nin uyusturucu kaçakciligi içinde oldugundan bahsedince yani 1994'den sonra çocuklari da kullanmaya baslayinca Türkiye'nin mücadeledeki yerini kavradiklari, Kürt mafyasi ile Laz mafyasinin uyusturucu ticaretinde önemli gruplar oldugunu, Hakkari Yüksekova'daki uyusturucu fidye baglantisi ve Kahraman Bilgiç hadisesinde sorusturmanin asker tarafindan yapildigini, onun için detayini tam bilmedigini, ancak içerisinde polisin de yer aldigini hatta Hakkari, Istanbul ve Tuzla da 8 memur hakkinda islem yapildigini, ancak ayrintisini hatirlamadigini, Hakkari gibi bir yerin helikopterle bile % 20'sinin kontrolünün zor saglandigini, bu bölgede yerlesik alan ve polis bölgesinin az olmasi, uyusturucunun girip çiktigi asiretlerin hakim oldugu bölgelerin polis bölgesi olmamasi nedeniyle mücadeleyi etkiledigi, Dünyada uyusturucu mücadelesinin genellikle gümrükçüyle ve Jandarmayla yapildigini, ancak Türkiye'de polisin bu isle yüzyüze bulunmasi nedeniyle çarpiklik olusturdugu, bölgede çalisan personelin mahalli olmasindan ve gece harekat imkâninin kisitli olmasindan kaynaklanan sikintilar oldugunu, Narkotik disinda silah kaçakciligi konusuna gelince; Türkiye'ye daha çok Kuzey Irak'tan terörist refakatinde gelmis kaçak silahlar oldugunu, yoksa sistematik olarak baska silah ticaretinin sözkonusu olmadigi, menseine bakilmaksizin silahlara ruhsat verilmesi hususundaki yasal düzenlemenin kendi mücadelelerini olumsuz etkiledigini, kendilerinin daha çok ruhsata baglanmadan yakalanan silahlarla ugrastiklarini, Daha önce konu edilen Cantürk olayi ile ilgili olarak, burada uyusturucu pazarini ele geçirme kavgasindan ziyade, bu pazari yürüten insanlar arasinda haraç alma kavgasi oldugu, Yaprak, Captagon kaçakcisi oldugu halde yakalayamadiklarini, hatta sabika kaydi ve belge bulunmamasi kendilerinin harekat sahasini daralttigini, Mehmet Kasar, Leyla Zana'nin evindeyken operasyon yapildigini, hem narkotik hem de PKK konusu oldugu için iki koldan operasyon yapildigini ancak terörcüler önce baskin yaptigi için eroinin Kasar tarafindan döküldügünü dolayisiyla narkotikcilerin amacina ulasamadiklarini, Tarik Ümit'in Abdullah Çatli ve arkadaslari tarafindan öldürüldügüne dair bilgim yok, ancak Tarik Ümit'in öldürüldügüne inanmadigi, O'nun asil hedefinin Dursun Karatas oldugunu kendisine söyledigini, Tarik Ümit'i Mehmet Eymür ve Atilla Aytek ile çalistigini söyledigi için MIT'in asil ajani intibainin olustugunu, Hüseyin Kocadag'i tanidigini, onun meslekten ihraci, içki ve kadina zaafiyeti oldugunu ve bu zaafiyetten yeralti dünyasinin yararlanabilecegini, kendisi ise basladiktan sonra Dündar Kiliç ve Avukati Burhan Apaydin'in görüsme taleplerini kabul etmedigini, Hadi Özcan'i da tanimadigini ve onlarin operasyonlarini da kendilerinin yapmadigini, 1984 operasyonunda Dündar Kiliç'i Tarik Ümit'in ihbar edip, sorguladigini, Uyusturucu kaçakciligi ile mücadelede spesifik bir hadise oldugunda bilgi teafisi yapildigini, ancak bu teafi sirasinda da bazi sikintilar yasandigini; herhangi bir Avrupa ülkesine kendisi istemeden veya hakim karari olmadan bilgi geçildiginde Avrupa Insan Haklari Sözlesmesine aykiri davranilmis oldugunu, bu nedenle o ülkeler Türkiye'ye bilgi verdikleri takdirde kendilerinin de bilgi verdigini, yani mütekabiliyet esasina göre çalisildigini, Kanada'da yakalanan uyusturucu kaçakcisinin üzerinde çikan telefonlarla ilgili hem kanada'da hem de Türkiye'de arastirma yaptiklarini, telefonun Basbakanliga ait oldugunu ögrendiklerini, bununla ilgili Basbakanlik Özel Kalem Müdürlügü ve Turizm Müstesarligi ile yazisma yaptiklarini, Kanadalinin da cezalandirildigini ögrendigini, Yasar Öz'ün uyusturucu ticareti yaptigina dair herhangi bir kayit olmadigini, uyusturucu kaçikcisi Baybasin'in 1995 martinda Türkiye'ye iade karari vardi ancak Hollanda yargitayinin aralik ayinda susurluk olaylarini da bahane ederek karar verdigini, asit disindaki uyusturucu maddelerin % 60'inin Türkiye'de yakalandigini, bu konuda Türkiye'nin en duyarli ülke oldugunu, Bati da ise, asitle mücadele edilmeyip Türkiye'ye gelmeyen efedin ile mücadele edildigini, bir baska özellik te; Avrupa ve Amerika da asli unsurlardan ziyade göçmen ve siginmaci statüsündeki gelir seviyesi düsük insanlarla zencilerin daha çok uyusturucu kullandiklarini, bu durumun da bati devletlerinin uyusturucu ile mücadele politikasini etkiledigini, Uyusturucu ile mücadelede görevli insanlarin bu kesimde çok para döndügü için, sistem de müsait oldugundan uyusturucu organizasyonuna veya korumasina meylettiklerini, bunun sistemden kaynaklandigini, Türkiye'de çek-senet mafyasi denen grupla ülkücü mafyanin gelistigini, aslinda mafya degilde organize suç çeteleri demenin daha uygun olacagini, Alaaddin Çaciki, Ümit Ölmez geçmiste çek-senet yapan kesim oldugundan ülkücü mafya diye bir kavram gelistigini, ancak bunlarin uyusturucu kaçakciligi içerisinde görmediklerini, ancak Hollanda da bir kahvehanede hem ülkücülerin hem de PKK'lilarin ayni anda uyusturucu ticaretini yaptiklarini duydugunu, Abdullah Çatli'nin üzerinde çikan kokain'in onun satici degil kullanici oldugunu gösterdigini, uyusturucuyla ilgili mücadelede Gümrüklerdeki sikintinin asil Gümrük ile Gümrük Muhafaza arasindaki kavgadan kaynaklandigini, önemli kapilarda ve Istanbul ve Ankara havaalanlarinda müsterek bir tim kurmak için gayret sarfettiklerini ancak gümrük idaresinin karsi çiktigini, fakat Gümrük muhafaza ile iyi bir diyalog içinde olduklarini, bununla ilgili 1992 yilinda iki bakanlik arasinda bakanlar düzeyinde protokol imzalandigini, gümrük kapilarinda geçis yapan bayanlarin üst aramalarini yapabilecek bayan elemanin istihdam edilmesi gerektigini, bunun da Türkiye'deki istihdam sorunundan kaynaklandigini, narkotik subelerin normalde il seviyesinde örgütlendigi ancak Yüksekova'da da kurulmasi yönünde yetkililerle görüsmelerinin oldugunu, Narkotikle mücadelede yillar itibariyle artan seviyede basari saglandigini 1993 yilinda 2.2 ton, 1994'de 3,5 ton, 1995 yilinda da 4,5 ton yakalandigini, Jandarmanin da mücadeleye katkida bulunmasinin sevindirici oldugunu belirtmistir. (Ek:200)
28- METİN GÜNYOL 2.03.1997 tarihli ifadesinde; 1965 senesinde servise girip, inkitali olarak 22 mart 1981 tarihine kadar çalistigi, 1982 Ekim ayinda tekrar servise dönüp 1986 yili Ocak ayina kadar serviste çalistiktan sonra istifa ederek özel sektörde çalismaya basladigini, Serviste istihbarat bölümünde degerlendirmeci olarak çalistigi için Devlet'in bazi kisileri ASALA veya PKK'ya karsi kullandigini bilmedigini, Abdullah Çatli, Oral Çelik, Haluk Kirci, Yasar Öz, Tarik Ümit gibi kisilerin yurt disina çikista kullandiklari pasaportlarin sahte oldugu hususunda bilgilerin intikal etmesi üzerine tahkiki için yazilar geldiginde tahkik ettirilerek bölge müdürlükleri vasitalariyla arsiv arastirmasi yapilip, kaldirildigini, MIT'in bu tip insanlari operasyonlarda kullandigini tahmin etmedigini, yukarida adi geçenlerin yurtdisina gönderilisini organize ettigi söylenen Mete beyi de tanimadigini, kendisinin kasitli olarak Mete bey diye lanse edildigini, Abdi Ipekçi öldürüldügünde ve Agca hapisten kaçirildiginda teskilatin kendisini görevlendirdigini ve Agca ile ilk röportaji da kendisinin yaptigini, faili meçhul olayi çözmek için çok çaba sarfettiklerini, Ugur Mumcu yazilarinda Mayorka'ya gidisinin Agca takikatiyla ilgili oldugunu iddia etse de kendisinin servisten ayrilip Mayorka'da Otoban diye bir sirketin genel müdürlügünü yaptigini, bu tür konulari gündeme tasiyan medyanin kendisiyle görüsme yapmamalarina ragmen aleyhinde çok seyler söylendigini, Ipekçi davasinda asil suçlunun Agca oldugunu, Agcayi, ülkü ocaklarina kayitli sempatizan biri olan Bünyaminin O'na asker elbisesi giydirerek kaçirdigini, Agca Istanbul'da bir süre kaldiktan sonra Erzurum üzeri iran'a götürüldügünü, Iran'dan kaçis yolu bulamayinca tekrar istanbul'a gelip kendisine verilen sahte bir pasaportla Bulgaristan'a çiktigini oradan da Viyana veya Isviçreye gittigini, kaçirilis olayinda rol oynayanlarin cinayete azmettirenler oldugunu ancak onlarin kim oldugunu bilmedigini, arastirmalarinda Agca'nin konusmadigini ve Agca'nin bu olayi para karsiligiyaptigini, Agca'nin Beyazitta bir kahvehaneden alinarak kendilerince sorgulandigini ve sonunda Agca'nin; megolomani içinde, yaptigi isten gurur duyan kendisine yapilan saygidan mütehassis bir haleti ruhiyyesi oldugunu Agca çiktiktan sonra gazeteye mektup yazarak papayi vuracagini söylemisse de, kimsenin buna inanmadigini, Agca'yi buna hükmettirenin kim oldugunu da bilmediklerini, zaten dönemin Içisleri Bakani Hasan Fehmi Günes'in verdigi ikinci bir emirle Agca'nin MIT'le görüstürülmesi de yasaklandigindan sorgulama imkâni bulamadiklari, Ugur Mumcu ile görüstügünde Albay Turan Çaglar konusunun gündeme geldigini, Asker orijinli albay Turan Çaglar'in kendilerini Dogu Perinçek ve Aydinlik Gazetesine sattigini ve 6 arkadasinin resminin Aydinlikta yayinlandigini ve bunun sonucu 6 arkadaslarinin öldürüldügünü, Turan Çaglar'in Amerikalilarla da temasi oldugundan CIA servisinin mensubuyla is üstünde yakalanmasi sonucu cezaevine konuldugunu, bütün bu olaylarda Dogu Perinçek'in düzenleyici ve organizatör durumda oldugunu, Abdullah Çatli, Oral Çelik ve Ibrahim Ural'i da tanimadigini, MIT, Jandarma emniyet ve Genelkurmayin istihbarat örgütler arasinda kendi zamaninda bir çatisma olmasa da Özal döneminde MIT'e karsi kampanya baslatildigini, Cumhurbaskanlari ve Basbakanlar yapilan darbelerin kendilerine haber verilmemesinden kaynaklanan rahatsizlikla yeni istihbarat örgütlerinin kurulmasinin gündeme geldigini, Jandarma istihbarati olarak JITEM'i bildigini, emniyet içinde böyle bir birim olusturuldugunu bilmedigini, Cumhurbaskanligindaki Erkan Gürvit'in de; operasyonculuk sifati, istihbarat nosyonu olmayip sadece irtibat memurlugu yaptigini, MIT'in espeyonel ve Kontraespenenol görevlerde çalisip, bilgileri derleyip degerlendirip ilgili birime verdiklerini ve baska konuya girmediklerini, babalar konusunun kendi ihtisas alani disinda ve servis olarak ta ilgilenmediklerini, 1986 yilinda servisten ayrilisinin nedeninin Özal'in tasarrufundan kaynaklandigini, servisi sivillestirme gayesiyle haksiz tasarruf ve iltimasin servise sokuldugunu özellikle 1986 MIT raporundan rahatsizlik duydugunu, raporlarin mecliste, sagda-solda dagitilip Ecevit'e dahi verildigini, Ecevit'in Basbakanligi döneminde Turan Çaglar'in alinmasina kizma nedeninin de; bir albayin bu sekilde itile-kakila arabaya bindirilip getirilmesi oldugunu, Ecevit'in bundan duydugu rahatsizlikla kendisinin MIT'den alinmasini talep ettigini ancak görevden alinmadigini, 1980 ihtilali öncesinde hergün 15-20 kisinin öldürüldügünü, Devlet'de çürüklük ve otoritesizlik nedeniyle terörün ön plana çiktigini, halen de Gaziosmanpasa olaylarinda oldugu gibi olaylarin devat ettigini, Bazi devletin görevlisi olmayanlarin ASALA'nin bitirilmesi gibi iylemlerde kullanilmasina gelince; MIT'in yurtdisinda çalismalarini, legal rezer olarak insanlarla temas kurup ajanlandigini, bunun MIT'in görevi oldugunu, bütün dünya servislerinin bu sekilde çalistiklarini, MIT teskilatinin da simdiki müstesari ile sivillesme hareketinde olabilecek en iyi müstesara sahip oldugunu ve hiçbir beklentisinin de bulunmadigini, MIT'in yipratilmasinin tek nedeninin içinin bilinmemesinden kaynaklandigini, kendisi görevdeyken herhangi bir konuda MIT gündeme geldiginde açiklama yapmak üzere profesyonel bir basin temsilcisinin istihdaminin yararli olacagina inandigini, MIT kapali kaldigindan ithamlarin arttigini, bunun giderilmesi için görev yapmis bütün müstesarlarla görüsüp, çok fazla gayret sarfettigini, Mete ile Metin Günyol'un Özdestirilmelerine gelince, kendisinin Agca ile ilgili tahkikatindan, kaçisini ve cinayetini takip etmesinden ve bunun sonucu basina konu olmasindan kaynaklandigini, Agca'dan Çatli'ya baglanti kuruldugunu, kendisinin afise olmasini istemedigini, 12 Eylül'den önce olaylara karisanlarin kendilerine fikir babaligi yapanlarin masasi oldugunu, ancak bunlarin topluma kazandirilacagi ümidiyle birakildigini, MIT'in personeli sayi olarak tahmin edildigi gibi olmayip, teknik, kisiler ve istihbarat olarak mükemmel oldugunu, bünyesinde bütün kurumlarinin olustugunu, bir kisinin servisten hiçbir dökümani çikarma olasiliginin olmadigi gibi hiyerarsik yapinin askeriyeden daha disiplinli oldugunu, MIT müstesarinin Basbakan ile muhatap olan bir sembol oldugunu ve Basbakan istediginde Müstesar'in bilgiyi Basbakana sundugunu, Türkiye'de mafyaciligin ayaga düstügünü, polisin karsisinda mafyanin birsey yapamayacagi gibi, mafya denilenlerden sag ve sol örgütlerin rahatlikla geçmiste haraç alabildikleri, mafyanin aslinda bu kadar büyütülmemesi gerektigi, Türkiyede kurumlarin fazlasiyla yipratilmasi nedeniyle gelecegin riske edilmesinin, Askere, polise, Mahkemelere saldirilmasinin mafyadan daha fazla zararli oldugunu belirtmistir. (Ek:201)
16 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***