TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 13
4/3/1997 - 11:07 - Atin
10- Necdet KÜÇÜKTASKINER 17.03.1997 tarihli ifadesinde; Askerligini bitirir bitirmez 1966 yili Haziran ayinda MIT'e girdigini, 1973'e kadar Emniyet Müfettisi kadrosunda bu teskilatta çalistigini, MIT'in CIA tarafindan proroke edildigi, Baybasin ile ilgili olaylarin 1983 tarihinde basladigini, Feridun Kocamaz adindaki emlakçinin, ``benim bir dostum Istanbul 2. Subeye nezarete düsmüs ilgilenirmisin?'' demesi üzerine Istanbul Emniyel 2. Sube Müdür Yardimcisi Mehmet Agar'a Basbayin'in durumunu sordugunu, Mehmet Agar'dan Baybasin'i gasptan aldiklarini ögrendigini, bunun üzerine onun vekaletini olmadigini, sözü edilen kisinin Bakirköy Agir Ceza Mahkemesine sevk edilerek tutuklandigini davasina hangi avukatlarin baktigini bilmedigini, 1986 yilinda Ingiltere'ye bir is için gidecegi sirada Baybasin'in Ingilterede 12 seneye mahkum oldugunu ögrendigini, Baybasin'in iki tane Kibrisli kizin eroin getirdigi bir mahalde dolakirken yakalandigini, polislerin ona tesadüfen yakalandigini, kizlarin mali onun verdigini söylediklerini, onun üzerine Baybasin'in Island Wight denilen küçük bir adadaki hapishaneye hükümlü olarak konuldugunu, Mete Bozbora, Hüseyin Çoban'la birlikte cezaevinde Baybasin'le görüsme yaptiklarini, Baybayin'in orada durumunun çok kötü oldugunu, hergün dayak yedigini, ne yapip edip kendisini Türkiye'ye götürmelerini istedigini, Hüseyin Basbayin'in kendisine yalan söyledigini tespit ettiklerini ve davasini yine almadiklarini, sonradan ögrendiklerine göre 1986 dan sonra baskalari kanaliyla Türkiyedeki bir Ingiliz ile tabur edilmek suretiyle Türkiyeye gelisinin saglandigini, Bayrampasa da cezaevinde oldugunu, tahminen 1988 de gelmis olabilecegini, yine tahminen 1989 senesinde Mete beyle beraber, Feridun Kocamaz'in yaninda üç tane daha adamin yazihanelerine geldiklerini, Hüseyin Basbayin'in kardesi Mehmet Sirin Baybasin'in Silivri'de bir çiftlikte yakalanan eroin ile ilgili olan ve Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde devam eden davalarini aldiklarini, bu davayi iki celse girdikten sonra biraktiklarini, bu olaylarda herhangi bir siyasînin veya yöneticinin iliskisini bilmedigini, Baybasin'in hayati boyunca dört veya bes defa gördügünü belirtmistir.(Ek:183)
11- Istanbul Valisi Ridvan YENISEN 27.12.1996 tarihli ifadesinde; Sayin Cumhurbaskani sik sik Istanbul'a gelir ve kendisiyle sik sik görüsürüz, 14 Kasim günü çok yogun bir programlari vardi. Program sonrasinda da Polat Renasionse otelde bir aksam programi vardi, o programdan sonra evde Kemal Yazicioglu ile görüsebilecegini söylediler, 22.00 siralarinda. Sayin Cumhurbaskanimizla birlikte otelden çiktik, Leventteki ikametgahta Kemal bey bizi kapida karsiladi ve içeriye girdik; Sayin Cumhurbaskaninin konuyu sormalari üzerine, Yazicioglu, 25.8.1996 günü Emniyet Asayis Sube Müdürlügü Cinayet Büro Amirligine gelen isimsiz telefon ihbarinda Ömer Lütfü Topal'i Özel Harekat polisleri Ercan Ersoy, Ayhan Çarkin, Oguz Yorulmaz ile maktülün ortaklari oldugu söylenen Ali Fevzi Bir (Aliço) Sami Hostan (Arnavut Sami) adli sahislarin öldürdügünü beyan ediyor. Bu ihbar üzerine ön çalisma yapildigini takip edildiklerini, 28.8.1996 tarihinde bu kisilerin Asayis Sube Müdürlügünce gözaltina alindiklarini, olayda kullanilan silahin Sarjörü üzerindeki koli bandindan elde edilen parmak izi ile bu bes kisinin parmak izi mukayesesinin yapildigini, benzerlik olmadiginin tespiti üzerine Içisleri Bakaniyla da görüsülerek, onun talimati ile Genel Müdürlük ile temas kurulup, daha genis imkânlarla arastirma yapilmak üzere 29.8.1996 günü aksami bir tutanakla bes kisi, Genel Müdürlükten görevlendirilen ekibe teslim edildiklerini, Yazicioglu'nun, bunlar Ankaraya gönderildikten sonraki günlerde yapilan arastirmalara göre, elde edilen bazi karineler ve isaretlerin bu öldürme fiilini bunlarin yaptigi intibaini verdigini ifade ettigi, Sayin Cumhurbaskaninin, Emniyet Müdürüne, gözetim altina aldigini sahislarin yazili ifadelerini aldiniz mi? bu sorguya, karsilikli görüsmeyle ilgili bant kayit, bu sekilde bir kayit var mi? sorularinin, Yazicioglunun alinmis yazili ifade olmadigi, bant, kaset bulunmadigini kesin bir dille Cumhurbaskanina ifade ettigini, Cumhurbaskani'ninda, hiçbir zaman Devlet suç isledi olmaz, hangi sahis suç isledi ise Devlet onun yakasina yapismali , bunlara Devlet karsi çikar seklinde beyanda bulunarak; her türlü imkân kullanilacak, gayret sarf edilecek ve Devletin süphelerden, saibelerden arindirilip temize çikarilmasini'' istedigini, talimat olarak verdigini, Olay günü yine bir telefon ihbariyla, 23.30'da Yeniköy Karakol Amirligi ve Taneceviz Sokaginda bir otoya seri sekilde silahla ates edildiginin bildirildigini, ekibin bahse konu yere gittiginde, çalisir vaziyette 34 BTG 96 plakali BMW oto içinde Ömer Lütfü Topal'in cesediyle karsilasildigini, maktülün incelemelerinin yapildigini, otonun arkasindan 20 metre uzakliktan atilmis 7.61 mm çapli kalasinkof marka iki tüfek bulundugunu, tüfeklerden birinde, üzerine takili vaziyette koli bandi ile sarilmis bir adet sarjör oldugunu tüfegin sarjöründeki koli bandi yapiskan iç yüzeyinden mukayese edilir nitelikte parmak izi tesbiti yapildigini, bu tesbitin Bekletme Fisine yapistirildigini, o orada dururken 5 Aralik günü Sabah Gazetesinde çikan Abdullah Çatli'nin Sahin Ekli adini kullandigina dair bir haber üzerine ki o tarihte Emniyet Müdürününde görevinden uzaklastirilmis oldugunu, kendisinin bilgisi dahilinde arsiv arastirmasi yapildigini, 26.2.1992 tarihinde yurtdisina çikarken Sahin Ekli adina düzenlenmis sahte pasaportla yakalandigina iliskin kaydi bulduklarini, o tarihte parmak izinin on parmak olarak alinip, Bakirköy Cumhuriyet Savciligina sanigin sevk edildigini, Savciligin tahkikat açmasina karsin suç niteligi sebebiyle sanigin serbest birakildigini, Abdullah Çatli'nin diger parmak izlerinin de kayitlardan çikarilarak tüm parmak izleri karsilastirmasinda bütün izler arasindan tam bir uygunluk saglandigini tesbit edildigini, 1977 yilinda Abdullah Çatli'nin 6136 sayili kanununa muhalefet, polise ates etmek suçlarindan Balikesir Edremit'te de alinmis parmak izleri bulundugunu, Abdullah Çatli'nin Interpol tarafindan alinan parmak izleriyle, Türkiye'de tesbit edilen parmak izleri arasinda bir uyum tesbitinin yapilip yapilmadigini bilmedigini, koli bandi disinda parmak izi tesbit edilmemis oldugunu, sag orta yarim parmak izinden baska parmak izi bulunamadigini, digerlerinin eldivenli oldugunun söylendigini, Emniyet Müdürünün Cumhurbaskani ile görüsmeyi kendisinin talep ettigini, Cumhurbaskani, Basbakan ve Içisleri Bakaninin Istanbul Valisinden bu olayla ilgili bilgi talep etmediklerini, Emniyet Müdürünün kendisine herhangibir band olmadigini söyledigini, Cumhurbaskanindan destek alarak, yetki almak amaciyla görüsme oldu ifadesinin Cumhuriyet Savcilarinin niyabeten Emniyet güvenlik kuvvetlerinin adli bir arastirma yapmasinda hukuken bir aksaklik bulunmadigini, bu yetkilerinin kullanilmasini adli yada idari mercilerden kaynaklanan bir engel bulunmadigini, parmak izinin yüzde yüz hiç degismesi mümkün olmayan bir delil oldugunu, sonrasininda bagimsiz Türk Adliyesine ait oldugunu, Kendisinin de kisilerin Emniyet Genel Müdürlügüne tesliminden sonra haberinin oldugunu, neden bilgi verilmedigini ilgililerden sordugunda, bunlarin memur olmasi nedeniyle hassas bir konu oldugunu, bir ihbar üzerine islem yapildigini, maddi delil elde edilmesi halinde zaten Sariyer Savciligina verileceklerini ve ayni anda da Vilayete bildireceklerini söylediklerini, Istanbul'da bugün 25 tane talih oyunlari oynanan salonlar bulundugunu, Içisleri Bakanliginin yazdiklari yazidan sonra Istanbul Valiligi olarak resmi Gazete'de yayinlanan 1 Ekim tarihli bir teblig, ilan, yasaklama karari çirkarttiklarini, simdiden sonra yeni düzenleme yapilincaya kadar bu yerlere Türk vatandaslarinin alinmasinin yasaklandigini, Türklerin alinmasi halinde Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ilgili maddelerinin uygulanacagini, yani kapatilabilecegini gerekçeli bir yaziyla Resmi Gazete'de yayinlatip, bu uygulama çesitli ikazlarimizdan sonra muhtelif sekilde çok kapatma karari sahsen uygulamaya basladigini, idare mahkemesinin bir süre sonra bu teblig için yürütmeyi durdurma karari verdigini, o zaman tebligin geçerliliginin kalmadigini, böylece de oyun salonlari eski durumuna dönmüs oldugunu, yargi kararina uymaktan baska yapacagi bir sey olmadigini, Istanbul Emniyet Müdürü iken Bursa Valiligine atanan Orhan Tasanlarin, bu atama üzerine verdigi ``beni kumarhaneler mafyasi buraya tayin ettirdi'' seklindeki beyani konusunda da, kumarhaneler için aldigi tedbirler nedeniyle hiçbir güçlük ya da zorlukla karsilasmadigini, pekçok büyük oteli kapatmasina karsilik, konuya iliskin bir ricacinin bile kendisine gelmedigini, görevin yapilmasi halinde bir sey olmayacagi kanaatinde oldugunu, Devletten güçlü kimsenin bulunmadigini, Bursa Il'ine Vali olarak atanmaninda bir terfi oldugunu belirtmistir.(Ek:184)
12- Ahmet BAYDAR 22.01.1997 tarihli ifadesinde; Yozgat Milletvekili Ahmet Baydar'in torunu oldugunu, ondan öncede Belediye Baskanligi yaptigini, Binbasi Halil Baydar'in tüccar oldugunu ceviz tomrugu yaptigini, Uzun yillar kendisinin Persembe pazarinda demir-çelik ithalati yaptigini, 1980 yilinda is hayatina atildigini, 1985 yilina kadar demir çelik ticareti yaptigini, Türkiye'de üretim sikintisi dog da dünya pazarlarindan ithalat yaptiklarini, sik sik döviz dalgalanmasi sebebiyle kazandigi yada kaybettigi dönemler oldugunu, pamuk balya çemberi üreterek sanayicilik yaptigini, bu üretimlerinin 8-10 yil sürdügünü, Iki ikibuçuk yil önce burada bir arkadasi ile otururken yanlarindaki masada bulunan kisilerin anlattigi bir fikra nedeniyle tanistiklarini, birbirlerine kartlarini verdiklerini ve daha sonrada Mehmet Özbay isimli bu kisinin ofisine geldigini, bu karsilasmanin Istanbul'da oldugunu, sözkonusu yerin adinin Zeytin Sardunya oldugunu, kendisine tekstil ihracaati yaptigini söyledigini, Arzu hanim isminde bir kisi ile beraberligi oldugunu, onun kizkardesinin de izmir'de yasayip, zaman zaman Istanbul'a geldigini, bu gelislerinden birisinde Gonca hanimin, Mehmet Bey'le tanistiklarini, bir müddet sonrada arkadaslik yapmaya basladiklarini, Baysa sirketini Ant Güven Sazak karisi Slvia Sazak, kendisi, Mine Baydar ve oglu Alper Baydar ile birlikte 1992 yilinda kendisinin kurdugunu, 1995 yilinda ortakliktan ayrilma karari aldiklarini yönetim kurulunda enaz 3 kisi olmasi gerektiginden kendisi disinda ikinci kisi olarak 16 yildir yaninda çalisan Fehmi Tarim'a yönetim kurulu üyeligi verdigini, o sirada Mehmet Beyin orada oturdugunu, üçüncü kisi olarak kimi yapalim diye kendi kendilerine düsünürken, onun ben olabilirim dedigini, bu nedenle de yönetim kurulu üyesi oldugunu, ancak bassanin % 100 hamiline hisse senetlerinin kendisine ait oldugunu, sirketin alaninin insaat, petrol, dis ticaret, ithalat, ihracat gibi çok genis oldugunu, Baysas'in tek yaptigi isin Botas'taki silaç (petrol çamuru) sanayie verilmesi ve çamurun bulundugu yerin temizlenmesi isi, onun miktarinin 22 bin ton olarak hesap edildigini 220 bin dolar, o zamanin parasi ile 10 milyar lira oldugunu, ancak 10 bin ton civarinda bir çamur çiktigini, Kendisinin baysa disinda Kursaç, Mersa kureks gibi sirketleride bulundugunu bunlar vasitasiyla Demir, çelik, Amerika ve Italyadan pirinç, Hindistan Sudan, demir- çelik, romanya dan canli hayvan, çimento görevinde Romanyadan çimento, bulgaristandan demir-çelik, harb çikmazdan öncesinde Yugoslavyadan demir-çelik ithal ettigini, bu tür isler yapan bir firma oldugunu, 1990, da dolar krizi sebebiyle büyük darbe aldiklarini, daha sonra seker ithalatinda yine sikintilari dogdugunu, 5 nisan kararlarindan sonra bankalarinda üzerlerine gelmeye basladigini, bu nedenle rahat çalismak için, sifir bir sirket olarak 1992 yilinda Baysayi kurduklarini, Botas'in silaç konusu ortaya çikmasi petrol ile ugrasan iki eksperi, silaçin oldugu yere gönderdigini, numuneler öldürdügünü içine bazi kimyevi maddeler katildiktan sonra sanayi yakiti olarak kullanilabileceginin tespiti üzerine silaça talip olduklarini, kendilerinden önce teklif veren firmalarin tonunun 1000 dolar verdiklerini, ihaleyi aldiklari tarihte Mehmet Beyin yönetim kurulu üyesi olmadigini, Kendilerinin Istanbul'da oturmalari sebebiyle iskenderuna sik sik gitmelerinin zor oldugunu, bu nedenle Mehmet Beyin Turgay Marasli'yi orada çalisabilecek kisi olarak tavsiye ettigini, sirkete sigortali olarak dahi alindiklarini, kar ettiklerinde bir sey vereceklerini düsündüklerini, kendilerinin de Güven Tezerdi isimli petrol içinden anlayan ancak güvenmedikleri bir kisiyi görevlendirdiklerini, bu çocuguda onun basina koyduklarini, daha sonra özellikle çok kaba olmasi nedeniyle sikayetler almaya basladiklarini, hatta Botasta çalisanlardan da sikayetler geldigini, daha sonra da Mehmet Beyin kendisini uyardigini ve o kisinin sirketin parasini çaldigini söyledigini yaptiklari tespitle sirkete ait parayi çaldigini tespit ettiklerini, 5 liraya sattigi mali 3 lira gösterdigini, kendi evine ve ailesine pek çok harcama yaptigini ve Toyota marka araba oldugunu, bu suretle 5-6 milyar lira içeri attigini, bunun üzerine Turgay Maraslinin isine son verdiklerini ve kovduklarini, bu konuda Botas sirketinede bu sahsin sirket ile ilgisinin kalmadigini yazi ile bildirdigini, 5-6 ay süreyle kendileriyle çalistigini, Turgay Marasli'yi hiç tanimadigini, bir gittiginde Ukraynali bir esi oldugunu gördügünü, Mehmet Özbay'i yönetim kurulu üyesi olarak, genel kurulda görülebilecegini ancak ne çekte, ne faturada ne de anlasmada hiçbir imzasinin ve yetkisinin bulunmadigini, Mehmet Özbay'in kaabiliyetli bir yanini göremedigini, ya da anlayamadigini, ticari yönde pek fazla bir bilgisinin bulunmadigini, parasal tikanmalari oldugunda, Mehmet'ten borç istedigini, ancak onunda yemin ederek yok dedigini, bulamam dedigini, hatta 150-200 milyon istediginde de yok dedigini ondan sonrada sikinti geçene kadar kendisini hiç aramadigini, Mehmet Özbay'da duran telefonun kendisine ait telefon olmadigini Botas isi için alinan 3-4 telefondan birisinin sirkete getirildigini ancak bundan daha sonra haberi oldugunu, Botas'in içinde tanklarin ve havuzlarin oldugunu, aralarinda çok mesafe bulundugunu, kamyoun kantara gidip tartildigini, sonra satis için gittigini, telefonlarinda bu islerde haberlesme için kullanildigini, Mehmet Özbay'daki telefonun Iskenderun'da çalisan Ali ismindeki bir çocugun adama kayitli oldugunu, Botas isinden zarar ettigini halen 15 milyar lira borcu bulundugunu, Mehmet Hadi Özcan'i tanidigini Botas'ta silaç oldugunu söyleyen adamin o oldugunu, Bulgaristan ve Romanya'da is yaptigi kisilerin kendisi ve ellerinde gazoil adetif oldugunu ithal edip etmeyecegini sorduklarini, silaçin sanayii artigi yapilmasi için gerekli maddelerden oldugu için bu malzemeden de almalari gerektigini, bunun Izmit'e gelecegini degerlendirdiklerini, Mehmet Özbayin o zaman deposu olan bir tanidiginin Izmit te oldugunu, adamin Hadi Özcan oldugunu, söyledigini, ramazan günü onun yanina gittiklerini, depoyu, tanklari alemdar kimya gibi bir yerden kiralayabileceklerini söyledigini, bu suretle tanistiklarini, ancak onunla daha sonrasinda iliskilerini devam etmedigini, bilahare bu adamin isin % 50 atagi oldugunu sagda solda söyledigini duydugunu, Ihale asamasinda 3 firma olduklarini, diger iki firma 100 lira gibi rakamlar verirken kendilerinin 10 dolar verdiklerini, Korkut Eken'i tanimadigini, Ibrahim Sahin'i tanimadigini, Mehmet Özbay ile onlari birlikte görmedigini, Botas'ta kendilerine yardimi olan kimse bulunmadigini, Semsettin isimli bir sahsin bu is için talip oldugunu ve bin lira teklif verdigini, kendilerinin ihaleyi almasi üzerine bu sahsin Enerji Bakanligi Müstesarinin çiktiklarini, sonra yeniden ihale edildigini, ihalede 800 dolar fiyat verildigini, tanklarin içindeki suyu hesap etmediklerini, bu sebepten düsük fiyat verdiklerini, taseronluk yapmak istediklerini söylediklerini, arena programina çikan adamin bu oldugunu, çok konusan ve yalan söyleyen bir adam oldugunu, Botas kayitlarinda bu malin, 22 bin yüzde 30 30 bin falan gözüktügünü ama malin 20 bin tonu ve 10 bin tonu mal neden bu kadar bu ise asildigini anlamadigini, yillarca bu adamin pompalarla hortumlarla silas denen çökeltiyi bu tanka topladigini, 715 nolu tank, belkide adam 30 bin ton topladigi gibi gösterdigini, Güney Makine isimli firmanin Ömer Lütfü Topal'i tanimadigini hiç yerine gitmedigini, Haluk Kircinin hiç gelmedigini, tanimadigini, sirketlerine hiç tibbi malzeme satmadigini, Abdullah Çatlinin Susurluk olayindaki ölümünden sonra cenazesinin alinmasina gitmedigini, bir gün sonra Gonca Hanimin cenazesini erkek kardesi ile birlikte aldigini, teshis edenlerinde kardesleri oldugunu, Abdullah Çatli'nin Istanbul'da evine 1-2 kez gittigini, Meral Çatli ve çocuklarini tanidigini, Kürsat Yilmaz'in adini gazetelerden duydugunu, hiç karsilasmadigini, Bilal Atik'in bir defa ofislerine geldigini, çok komis bir rakam teklif ettigini, maliyetin altinda, Sahin Tekdemir, Turan Gedikli Sultan Nakkis'i hiç tanimadigini, Alper Tekdemir'i Hadi Özcan'in yaninda gördügünü, sonradan polis oldugunu ögrendigini, Abdullah Çatli'ya karisinin bile Mehmet diye hitap ettigini kandirilmis olabilecegini, hatta kizinin kendisinin bir arkadasina sorusu üzerine Abdullah Çatli'yi sevmedigini, adini Mehmet olarak yalan söyledigini, senin isminde mi? degisik diye kendisine sordugunu, üzüldügünü, Abdullah Çatli'nin insaat, dis ticaret gibi bir sirketi oldugunu bilmedigini, sadece sultan Tekstili bildigini, Zarar etmeye baslayinca, kagit üstünde kopmalar olmasi da isten kopmalar basladigini, And Güven Sazak'in Kursas'ta üyeliginin oldugunu, ayrilma karari alindigini, ancak genel kurulun yapilmadigini, o sirketlerin problemleri oldugunu, borçlari oldugunu onlarin ödenmemis oldugunu, onun için de tam ayrilmamis olduklarini, Abdullah us'u tanimadigi Basinin olaylari topluma yanlis aktarmasindan dolayi çok sikinti çektigini, Fransada hapiste kaldigina iliskin bir duyumu olmadigini, bu islerden hoslanmayan bir yapisi oldugunu, Mehmet Beyin, fatura almak için kullanilan fatura kartindan, sirketleri aldigini, otelde kaldigini, bunlari tespit ve masraftan düsmek üzere satin almayi düsündügünü Bassa adini alip alamayacagini sordugunu, kendisininde de alsa da birsey ifade etmeyecegini söyledigini, onun aldigini daha sonra da kendisi için yeni fatura karti bastirip verdiklerini, Sami Hostan'i tanimadigini, bir defa yemekten çikip, gazinoya gittiklerini, Arzu Hanim'in küçük bir oyun oynadigini, birbirlerini Mehmet Bey ile Sami Beyin sadece tanidiklarini ancak samimi bir hava hissetmedigini 15-20 dakika oturduktan sonra gazinodan ayrildiklarini, Genelde Mehmet Bey, Arzu Hanim, Gonca Hanim ve kendisinin birlikte yemege gittiklerini, gezdiklerini, Mehmet Beyin sirdasi ya da dert ortagi falan olmadigini, kendi cep telefonunu Savci Bey'ede verdigini, cep telefonu, araç telefonu, sirket telefonu ve ev telefonunu hiçbirini degistirmedigini, telefon arama listesinden kendisini kaç defa aradiginin, kendisininde onu kaç defa aradiginin tespit edilmesini istedigini belirtmistir.(Ek:185)
13- Ekrem MARAKOGLU 30.01.1997 tarihli ifadesinde; Kendisinin Ömer Lütfi Topal'i, 1964 yilinda avukatliga ilk basladigi zamanlarda bitirimhane tabir edilen bir kumarhane isletmecisi olarak müsterek tanidiklari kanaliyla tanidigini, o zamanin yeralti dünyasinin kaçakçilik-kabadayilik- kumarhanecilik temeli üzerine kurulu bulundugunu, Ömer Lütfi Topal'in 1978 yilinda uyusturucu kaçakciligi suçlamasiyla tutuklanmasi olayinda kendisinin hukuki çabalarina ragmen Ömer Lütfi Topal'in Amerika'ya gönderildigini; 1985 yilinda tahliyesini takiben Türkiye'ye geldiginde yeralti dünyasinin temel felsefesinin de iktisadi kabadayiliga ihale-arazi- tahsilat üçgenine dönüsmüs bulundugunu, Kumarhanecilige tekrar baslayan Ömer Lütfi Topal'in bir cinayet olayindan hapise düstügünü ancak mesru müdafa ve genel affin yardimiyla 50-55 gün sonra çiktigini ve sabika kaydinin olusmadigini, Ömer Lütfi Topal'in casino isletmeciligine 1991 yilinda Adana Seyhan otellerinin casinolarini alarak basladigini, kendisininde emperyal Sirketleriyle iliskisinin 1993 Martinda Alanya da meydana gelen ölümlü bir avukatin malzeme takibiyle basladigini, 1994 yilinin sonlarinda sirketin vekaletini de aldigini, 1994 Araligindaki Akgün Otel Bülent Firat cinayetinde, Ömer Lütfi Topal'in casinolarini kumarhane gelenegi yöntemi ile çalistirdigini farkettigini; bu yöntem içinde kullanilip atilmis insanlarin Mart 1996 tarihindeki Hikmet Babatas cinayetinden sonra kendisine Ömer Lütfi Topal'in da hayatinin tehlike altinda oldugunu hissettirdiklerini ancak Ömer Lütfi Topal'in bunu ciddiye almadigi, Ömer Lütfi Topal'in ölümünden sonra ayni marka ve benzer plakali arabasiyla olay mahalline endise içinde giderken hiçbir polis arabasina ve çevirmeye rastlamadigini, olaydan sonra sirket yöneticileriyle yaptiklari toplantilarda olayin failleri olarak akillarina Hikmet Babatas'in yakinlari, Dev-Yol ya da bir baska azmettirici kisinin geldigini, Kendisinin olayin faillerinin ortaya çikarilmasi için çabalamasina ragmen Ömer Lütfi Topal'in ailesinin kendisine ve sorgulamasina karsi bir duvar ördüklerini, bunun nedeninin de Kusadasindaki Casino Müdürünün karistigi bir cinayet sonrasinda, bu müdürün Kusadasi emniyetine güvenlikli bir sekilde teslim edilmesi sirasinda Ömer Lütfi Topal kanaliyla tanidigi özel harekatçi Ercan Ersoy ile olan iliskisinin olabilecegi, Ali Fevzi Bir, Sami Hostan gibi kisileri Emperyal grubu bünyesinde çalismaya basladiktan sonra tanidigini ve Sami Hostan'dan, Abdullah Çatli'nin ara sira yanlarina geldigini duydugunu, yine bu sekilde Ömer Lütfi Topal'in Kibris'ta bulundugu bir sirada Abdullah Çatli'nin da orada Ömer Lütfi Topal ile görüstügünü duydugunu, Ömer Lütfi Topal cinayetinde, Emperyal sirketler grubunu çok büyük zarara sokacak bir maddi ihtilafin olmasi gerektigini, ancak ailenin kendisine karsi uzak durmasi nedeniyle sadece duyumlara dayanarak bazi öngörülerde bulunabildigini, örnegin, Ömer Lütfi Topal'in ölmeden bir gün önce Ispanya'dan arayan Ismail Tank adli birisiyle adet-i hilafina ragmen çok uzun ve sert bir tartisma yaptigini, geçmiste Ispanya'da uyusturucu kaçakçiligindan hapis yatmis bulunan Giresunlu bu adamin Ömer Lütfi Topal ile geçmise dayali çok özel bir hukuklarinin bulundugunu ama ailenin bu konulari saklamaya çalistigini, Mehmet Agar ile Ömer Lütfi Topal'in iliskilerinin, 1986 da Mehmet Agar'in Ömer Lütfi Topal ile Alattin Çakici'nin ortaklasa çalistirdiklari klubü kapattirmasindan ibaret oldugu, çesitli vesilelerle örnegin Necati Kurmel kanaliyla Mehmet Agar Içisleri Bakani iken Ömer Lütfi Topal'in tanisma çabalarina karsi Mehmet Agar'in uzak durdugu, ancak israrlar karsisinda ``Dilkum sitesinde karsilasirsak bir merhabalasiriz herhangi bir sorunumuz yok'' ifadesini duydugunu, Hüseyin Kocadag ile Ömer Lütfi Topal'in iliskilerinin ise çok daha yakin oldugunu, zaman zaman Ibrahim Polat'in da ortak oldugu Polat otelinin casinosunda sik sik beraberce oturduklarini, 1994 yilindaki Akgün oteli cinayetinden sonra araya bir sogukluk girdigini, Ömer Lütfi Topal'in öldürülmesinden bir ay önce Celal Dogan'in kendisine Fenerbahçe Klubünün yöneticilerinden Hüseyin Kocadag'i yolladigini, kendisinin de bunu ömer Lütfi Topal'a haber verdigini, bu toplantinin DGM ile de ilgisi bulundugunu çünkü teypten yaziya döktügü yazili ifadesini DGM ne de verdigini, konunun da Gaziantepli bir kaç isadaminin G.T.O. baskaninin adi arkasina siklanarak kumar borçlarinin hafifletilmesi yönünde bir ricadan ibaret oldugunu ancak konunun basina daha degisik sekilde yansitildigini, Hüseyin Kocadag'in sanki köske (Cumhurbaskanligi) yakin birisi tarafindan görevlendirilmis ve o kisi de bu isin halledilmesini istiyormus gibi bir intiba uyandirmaya çalistigini, bütün bu konularin da kendi mantigi açisindan ve tarih bakimindan Ömer Lütfi Topal'in da dahil edildigi söylenen 58 kisilik liste ile iliskili olmasi gerektigini, Ömer Lütfi Topal'in haraç anlaminda birilerine hiçbir sey almadan para verecek bir yapisi olmadigini böyle bir isi ancak çok büyük ir baski karsisinda yapabilecegini, Kendisinin 1994 Haziraninda Ömer Lütfi Topal ile birlikte Müdüriyet odasindayken VIP salonu monitöründen Necdet Menzir ile Hüseyin Kocadag'i gördügünü, bütün casinolarda video kayit sistemine bagli kameralarin bulundugunu, bunun herhangi bir itiraz durumunda kullanildigini; ancak Murat Topal tarafindan bu kasetlerden birisinin fotograflandigi ve bu fotograflardan birinin Hüseyin Kocadag'a gösterildigini, sonraki konusmalarinda Hüseyin Kocadag'in bu konudan ne kadar rahatsiz oldugunu belirttigini ve genelde Klasis'e giden Necdet Menzir'i sanki kendisi santaj yapmak istermisçesine oraya özellikle götürdügü gibi bir durumun ortaya çiktigini, ancak resmin kritik dönemlerde dahi ortaya çikmamasinin kendisine bir güvence verdigini söyledigini, Ömer Lütfi Topal'i öldürenler ve azmettirenler arasindakti ihtilafin ve Kemal Yazicioglunun aldigi ihbarin netlestirilmesinin art oldugunu, Ömer Lütfi Topal bir yerlere 10 milyon 17 milyon dolar gibi bir para gönderdiyse bunu sirket yetkililerinin, ölümünden sonra da ailesi ve yakinlarinin bilmesi gerektigini, Kendisinin ``Ömer Lütfi Topal Ankara'ya gittim ismimi listeden sildirdim'' beyaninin ise cinayetten onbes gün önce Alanya Seven Seas tatil köyünde bir yemekte Ömer Lütfi Topal'dan sahsen duyduklarina dayandigini, Bu tür konularda Ömer Lütfi Topal'in dostaliran ve yakinlarina basvurulmasi gerektigini, örnegin 1989 yilina kadar en yakin dostunun halen Ispanya'da bulunan Nail Akdeniz oldugu, bu tarihten soraki en yakinlarinin sirketinin Genel Müdürü, gazinolarinin genel müdürü ve Ünit Utku gibi kisiler oldugunu, Ömer Lütfi Topal'in agzindan Sami Hostan ile Sedat Bucak'in tanistiklarini ve görüstüklerini duydugunu, Ömer Lütfi Topal'in Türkmenistan da yaptigi yatirimlar nedeniyle kurdugu iliskiler kanaliyla Diplomatik Türkmenistan Pasaportu almis olabilecegini, yine Israilli ortagindan da bazi bilgilerin alinabilecegini, Bir yandan mütevekkil, bir yandan da o dünyanin sartlarindan kaynaklanan kuskulu bir yasam tarzina sahip olan Ömer Lütfi Topal'in nasil bir koruma ve güvenlik sistemine sahip oldugu sorusuna cevaben; daha çok yeralti dünyasinin geleneklerine dayanan, emekli emniyet mensuplari ve fiziken güçlü insan kaynaklarini ve ruhsatsiz silahlari kullanan ve özellikle baslangiç safhasinda bizim gazinolarimizda herhangi bir olay olmasin diye çok asiri tepkiler gösteren bir güvenlik sistemi kuruldugunu, bu sisteminde rakipler tarafindan çok rahat bilinebilecegini ve içerden de destek alinabilecegini, Ömer Lütfi Topal'in vefatindan sonra ilk esini bassagligi dilemek için ziyaret ettiklerinde tesadüfen televizyonda Susurlukla ilgili haberler geçtiginde ilk esinin ``kani yerde kalmadi'' ifadesi üzerine kendisinin ``Peki Sami'den, Aliço'dan bir süphe veya endiseniz var mi?'' sorusuna cevaben de ``Ama, Özer Çiller'den süphe ediyorum.'' dedigini, ancak kendisinin Sami Hostan ile merhabalastigini bildiklerinden bilerek de kendisine böyle denilmis olabilecegini, zaten kendisinin daha önceden Ömer Lütfi Topal veya çevresinin agzindan buna yönelik baska bir sey duymus olmadigini, Ömer Lütfi Topal'a ait otellerin özellikle bayram tatillerine iliskin misafir listelerinde çok sayida yargi mensubuna rastlanabilecegini yine ayni sekilde Tepebasi Emperyal de sirf yargi mensuplarinin yemek ve ayni ihtiyacini karsilayan bir lokal olusturuldugunu, Ali Fevzi Bir ve Sami Hostan'in 3 özel tim mensubuyla beraber Istanbul da gözetim altina alindiktan sonra Ankara'da serbest birakilmalarini takiben kendisinin istaanbul'da Sami Hostan ile görüstügünü ve hakkinda giyabi tutuklama karari çikarana kadar da isinin basinda oldugunu duydugunu ve giyabi tutuklama kararini takiben ortadan kayboldugunu, Ömer Lütfi Topal'in kendisine Bodrum olayinda Ercan Ersoy'u yolladigina göre diger özel tim görevlilerini de taniyip tanimadigi sorusuna cevaben herhangi bir bilgisi bulunmadigini, Ömer Lütfi Topal ile Cavit Çaglar arasinda herhangi bir çekisme bulunmadigini, Cavit Çaglar'in bir baskasindan alacagini alamadigi için bu alacagi Ömer Lütfi Topal'dan istediginin söylenildigini, Ömer Lütfi Topal'in Hüseyin Kocadag ile görüsmedigini ve hatta Hüseyin Kocadag'in geçmiste böyle bir taleple geldiginde görevlinin ``sizin buraya girmeniz istenmiyor'' ifadesinde bulundugunu bunun da arkasinda geçmiste Ömer Lütfi Topal Mehmet Özcan ihtilafinda Alevi olmasi sebebiyle Hüseyin Kocadag'in Ömer Lütfi Topal'a karsi Mehmet Özcan'i tutmasinin olabilecegini, Kendisinin Cavit Çaglar veya Necdet Menzir ile herhangi bir çekismesi veya iliskisinin olmadigi, disarida spekülasyon konusu yapilmak istenen kameralarin normal sistemi içerisinde çekilmis kaseti herhangi bir yanlisliga sebebiyet vermemek için sahsen aldigini ve bir resmin yirtilarak imha edildigini ancak kendisinde bir kaset ve birkaç fotografin halen mevcut bulundugunu, bunlari tutmasinin amacinin da kendisini korumak oldugunu, esasen bunlarin imha edilmesini istedigini, Belçika'da iki Amerika'da bes sene olmak üzere toplam yedi yil hapiste yatan Ömer Lütfi Topal'in yeniliklere açik bir insan olarak bu senelerde kendisini yetistirdigini ancak kontrolsüzlükle baslayan gazino olayinda baslangiçta Turizm Bakanliginin herhangi bir düzenlemesinin olmayisinin düzeni tamamen bozdugunu, esasen gazinolarin kara para aklamak için uygun bir yer olmadigini, kar oranlarinin da uyusturucu isine göre çok daha iyi olmasi sebebiyle hiç bir gazino isletmecinin uyusturucu isine girmeyecegini, HAVAS'i almak için Ömer Lütfi Topal'in her türlü organizasyonu yapmasina ve parasi da var iken alamamasina hatta diskalifiye edilmesine karsi tutumunun ne oldugu sorusunu cevaben, Ömer Lütfi Topal'in herhangi bir itirazda bulunmadigi bu konudaki bilgilerin sirketten alinabilecegi emniyetten-istihbarattan gelen uyarilar hakkinda bir bilgisinin bulunmadigini, Sedat demir'in Istanbul Asayis Sube Müdürü olmasindan sonra Nihat Mete araciligi ile Ömer Lütfi Topal'dan Akgün otel cinayeti sanigi Çetin Gencer'in bulunmasini istedigi böylelikle Istanbul'da hiçbir faili mechul cinayetin kalmayacaginin söylenmesiyle, kendisinin Istanbul'da dünya kadar faili meçhul cinayet oldugunu bilerek, kardesi vasitasi ile Çetin Gencer'i buldurarak Fatih Cumhuriyet Savciligina teslim ettigini, Ömer Lütfi Topal'in Kibris'taki Jasmine Cavit oteli yatirimlari, Israilli ortagi ve Kibris Türk Hava Yollarinin özellestirilmesi konularinda kendisinin bilgisinin olmadigini aileden saygi gördügünü ancak kendisine bilgi verilmedigini, Süpheli konularda bilgi edinilmesi için sirketin yöneticilerinin ve aileden bazi kisilerin bir bütün olarak ele alinip dinlenmeleri gerektigini, kendisinin Ömer Lütfi Topal'in ve Emperyalin ceza davalari ile ilgilendigini, Ömer Lütfi Topal'in kiminde arandigi, kiminde giyabi tutuklama karari bulunan davalarinin sürdügünü, bunlara ragmen istanbul'da isinin basinda nasil serbestçe bulundugu ve dolastiginin da Istanbul emniyetinden sorulmasi gerektigini, Bodrum tahkikatinda istanbul savciligina sonradan talimat yazilarak polisin devre disi birakildigini, Antalya'daki aramanin da polis aramasindan savcilik aramasina dönüstürüldügünü, Sami Hostan ile Abdullah Çatlinin tanismasi ve Ömer Lütfi Topal'i öldüren silahta da Abdullah Çatli'nin parmak izinin çikmasina ragmen kendisinin gözlemlerine göre Ömer Lütfi topal ile Sami Hostan'in arasinda herhangi bir itilaf bulunmadigini, zaten Sami Hostan'in olay esnasinda Marmaris'te oldugunu, ihtilafin Ömer Lütfi Topal'in esleri çevresinde mevcut bulundugunu, Olayin sorusturmasinda savcinin kendisinin ifadesine basvurmamasinin yaninda kendisine olan tavrini da olumsuz buldugunu, Abdullah Çatli'yi taniyan Sami Hostan'in da kesinlikle bazi islerinde onu veya özel tim görevlilerini kullanmadigini, Ömer Lütfi Topal Abdullah Çatli bulusmasinin arkasinda küçük günlük olaylardan çok HAVAS gibi büyük benzer olaylarin aranmasi gerektigini belirtmistir.(Ek:186)
14- Sedat BUCAK 21.01.1997 tarihli ifadesinde; 1960 Siverek dogumlu oldugunu, siyasete 1991 yilindaki seçimlerde katildigini, DEP milletvekillerinin, özellikle Abdullah Öcalan'in yanindan gelen elçiler vasitasiyla kendisiyle görüsmek istediklerini, kendisiyle görüserek ``Biz, Siverek'e, Urfa'ya örgüt olarak girecegi, yalniz tarafsiz kalacaksiniz, bize karismayacaksiniz, devletin yaninda yer almayacaksiniz'' demek istediklerini bildigini, devletiyle beraber oldugunu, Bekaa'dan gelen bazi insanlarla görüsmelerinin çogunu kasete aldigini ve bundan Ankara Emniyeti basta olmak üzere o zamanki tüm devlet yetkililerine bilgi verdigini, DEP'in kapatilmasi ve milletvekillerinin çogunun içeri alinmasinda Devlet Güvenlik Mahkemelerine verdigi ifadelerin büyük katkisinin olabilecegini, 1993'te bunlarin kendine karsi ve ailesine karsi bir tavir almak istediklerini ve Siverek'te örgütlü eylemlerin basladigini, Siverek'te Anavatan Partisi Ilçe Baskani ve kardesinin katledildigini, bazi köylülerin ve vatandaslarin katledildigini, Siverek halkinin bu olaylari istemedigini, Siverek halkinin tavir almasiyla beraber örgütün orada çökertildigini, halkla olan içtenligi ve devlete olan bagliligi nedeniyle kendisine karsi tavirlar oldugunu, kanunsuz bir is yaptigi zaman devletini çignemis olacagini, Istanbul'a giderken Mehmet Özbay'i aradigini, Mehmet Özbay'in Abdullah Çatli oldugunu çok sonralari ögrendigini, Istanbul'a dinlenmeye gittigini, Yalova'daki termale gittiklerini, o aksam yakin arkadasi Ali Aydinliktan'in oglunun kafasina kursun degdigine dair haber aldiklarini, durumunun kötü oldugunu ögrendiklerini, aksam bu durumu arkadaslarina söyledigini, Izmir'e gitmesi gerektigini söyledigini, Mehmet Özbay'in ``bende gelirim'' dedigini, yola çiktiklarini, Ören'de veya Altaylar'da bir arsa ofisi oldugunu, bu arsaya baktiktan sonra soförünün gelip ``Agabey, Ali Abinin oglu vefat etmis'' dedigini onun üzerine hemen harekat ettiklerini, hastaneye gittiklerini, fakat kimseyi bulamadiklarini, daha sonra evlerine gittiklerini, taziyelerini bildirdikten sonra ayrildiklarini, Princess'te yer ayirttiklarini, otele gittiklerinde bir bayanin Mehmet Özbay'in yaninda oturdugunu, onunda kendileriyle geldigini, Izmir'e gelirken Kocadag ile görüstüklerini, Kocadag'a Izmir'e gidiyorum dedigini, onunda ``bilsem bende gelirdim'' dedigini, daha sonra uçakla yarin gelecegini söyledigini, ertesi sabah uyandiklarinda Kocadag ile görüstüklerini ve onun gelecegini ögrendiklerini ``beni aldirabilirmisiniz?'' dedigini, bunun üzerine yanindaki koruma polisi Ercan Bey'i (daha önce Kocadag'in yaninda çalismis bir polis olan) Hüseyin Kocadag i arabayla almaya gönderdigini, koruma polislerinde ve soförün de huzursuzluk gördügünü, polis Ercan'in bir ara kendisini çagirip huzursuz olduklarini ve takip edildiklerini söyledigini, ``Izmir'den hemen ayrilalim'' dediklerini, Bunun üzerine Kusadasina gitmeye karar verdiklerini, o gün aksam üzeri çiktiklarini, Onura otel'de kaldiklarini, ertesi gün de orada kaldiklarini, polislerde rahatsizlik ve tedirginlik oldugunu görünce Ankara veya Istanbul'a gidelim dedigini, Hüseyin Kocadag'in Istanbul'da isi oldugu için Istanbul'a gidip oradan Ankara'ya geçmeyi düsündüklerini, o gün sabah en geç kendisinin kalktigini ve kahvaltisini yarim birakarak yola çiktiklarini, o bayan ile Mehmet Özbay'in arabanin arkasinda oturduklarini, Izmir'i geçtikten sonra Kocadag'in çok süratli gittigini gördügünü, arabanin ibresinin 230'u gösterdigini, birseyler söyledigini, Kocadag'in kendisine dönüp birseyler söyledigini ve güldügünü, kendisininde gülerek yolu görmemek için koltugun ucuna dogru geldigini, kaza'dan sonra Ankara'da ancak arabasini televizyonda görünce, kaza yaptiginin kesin olduguna emin oldugunu, arabada bulunan silahlarin Istanbul'a gelirken dahi olmadigini, o silahlardan bilgisinin olmadigini, kendisinin arabada bulunan Sig Sauter silahi oldugunu, onun disinda polislerinin hepsinin silahi oldugunu, eger takip ediliyorlarsa bu silahlarin kazadan sonra arabaya konulmus olabilecegini, digerlerinin çantasinda vardiysa silahlarin onlarin olabilecegini, arabada söylenildigi gibi gizli bölme olmadigini, Mehmet Özbay'in, köyüne 1 defa 1996 Kasim'inda geldigini, 1993 yili sonu veya 1994 yili basinda Siverek'e halka güven verebilmek için gittigini, Ankara'da babasinin vefat etmesi üzerine Siverek'e defnettiklerini ve taziyelerin 1,5-2 ay sürdügünü bu arada yorgun düstüklerini, 1994 ortasi veya sonunda dinlenebilmek amaciyla Ankara'ya geldigini, daha sonra Istanbul'a gittigini, Istanbul'da Mehmet Özbayi tanidigini, Abdullah Çatli adiyla tanimadigini, kalabalik bir ortamda ``siz, Sedat Bucak'siniz'' diyerek kendisiyle tanismak istedigini söyledigini, orada tahminen bir hafta kaldigini, Ankara'ya geldiginde kendisini telefonla aradigini, kendisinin tekrar Siverek'e döndügünü, 1995'te geldigini bir-iki defa Mehmet Özbay'in kendisini sordugunu, Ankara'ya yilda 2 ya da 3 defa geldigini, kendisinin disarida bürosu oldugunu, bürosuna gelip, oturup, sohbet edip gittigini, bu insanla (Abdullah Çatli) bir illegal ya da legal bir isinin, ya da baglantisinin olmadigini, Çatli nin kendisine ithalat-ihracat sirketi oldugunu ve ticaretle ugrastigini söyledigini. Abdullah Çatli ile Gonca Us arasinda bir gönül iliskisi oldugunu varsaydigini, hanimiyla bir-iki defa görüstügünü, ailece Istanbul'da olduklari bir zamanda Çatli'nin ailesini alarak bir-iki defa yanlarina geldigini, hatta bir keresinin de bir dügünde olabilecegini, Mehmet Özbay ile Kocadag'in kendi yaninda tanistiklarini varsaydigini, kendinden önce taniyip tanimadigini bilmedigini, Hüseyin Kocadag ile her zaman görüstüklerini, Mehmet Özbay'i vatansever biri olarak tanidigini, konusmalarinin hep bu yönde oldugunu, Hüseyin Kocadag in 1980 ihtilalinden hemen sonra Siverek'e emniyet amiri olarak verildigini, sonra tahminen Ankara'da Özel Harekatin kurulma asamasinda Ankara'ya geldigini, Siverek'te de Ankara'da da görüstüklerini, Diyarbakir Özel Harekat Sube Müdürlügü yaptigi siralarda da görüstüklerini, kendisinin bu siralarda Siverek'i tanimasindan dolayi arada bir geldigini, babasiyla Hüseyin Kocadag'in iliskilerinin çok samimi oldugunu, babasindan sonra bu iliskiyi kendisinin sürdürmek istedigini, Bucak Asireti olarak varsayilan toplulugun 40, 50 veya 60 aileden olustugunu, Siverek'te 70'i geçici olmak üzere 430 korucu oldugunu bildigini, Fatih Bucak'in amcaoglu oldugunu, Ankara'da oturdugunu, su anda insaat sirketi kurdugunu bildigini, aralarinda kopukluklar oldugunu, korumalarini istemesi konusunda; Koruma Sube Müdürlügünün kendilerini atadigini ve koruma vereceklerini söylediklerini, kendisinin ise koruma istemedigini, daha sonra aradiklarinda ``siz isim verebilirseniz de olur'' denildigini, bu korumalarin Özel Harekat Daire Baskani Ibrahim Sahin'in korumalari oldugunu, Ibrahim Sahin'le PKK'ya karsi tavir ortaya koymak için Emniyet Genel Müdürü, Pasalar, 7. Kolordu Komutani geldiginde Özel Harekat Daire Baskani olarak geldigi sirada konustugunu, daha sonra birbirlerini aradiklarini, Ibrahim Sahin'in doguya gittigi zaman, özellikle Siverek güzergahini seçtigini ve misafiri oldugunu Polis Ercan'a ``bana koruma verilmek isteniyor, korumalik yaparmisiniz?'' diye sordugunu, onun da ``benim bir arkadaslarla görüsmem gerekir'' dedigini, daha sonra ``evet'' cevabinin geldigini bunlarin 5 kisi oldugunu, oysa 6 koruma verilmek istendigini, 6'ncinin da bu bes koruma tarafindan önerildigini adinin da Mustafa oldugunu, Bakan Mehmet Agar'a bunlarin verilmesi için yazdigini ve kabul edildigini, hatta çok zaman sonra verildigini, Ömer Lütfi Topal cinayetinden daha sonra korumaligini yapan polislerin gözaltina alinmasindan sonra Istanbul valisi veya Emniyet Müdürünü aradigini, bu insanlari koruma olarak istedigi için bunlarin isledigi bir suç varsa bunlari bilme zorunlulugunu hissettigini, bu kisilerle (korumalarla) telefonla konusmadigini, Arnavut Sami yi (Sami Hostan) bir defa Çinar Otelinde baskalariyla birlikte olduklari sirada kendisine tanittiklarini, daha sonra onu görüp görmedigini hatirlamadigini, kendilerinin kumarla ya da kumarhanelerle hiç bir iliskilerinin olmadigini, bir gece kulubü ya da diskotege amcaoglunun da içinde bulundugu üç gencin girersin-giremezsiz tartismalari sonucu öldürüldügünü, bu olayin kumarla ilgili olmadigini, söylemezleri de bu olaydan sonra bildiklerini, daha sonra bunlardan iki tanesinin öldürülmesiyle kendilerinin hiç bir ilgisinin olmadigini, Mehmet Agar Genel Müdür olana kadar kendisini tanimadigini, öldüren kisilerden birinin lojmaninda kaldigi hususunda; o insanla konusmuslugunun olmadigini, tanimadigini, kendisinin evine gelen biriyle gelmisse gelmis olabilecegini , kalsa bile 1 geceden fazla kalamayacagini, Mehmet Ali Yaprak'i tanimadigini, televizyonunun da Gaziantep te oldugunu bilmedigini, Mehmet Ali Yaprak'in kaçirilmasinin ailesince yapilmis olamayacagini, Ridvan Kocaman diye birisini tanimadigini, 1979'da amcasinin bir suikastle yaralandigi ve akrabalarindan bir çogunun PKK tarafindan öldürülmesi ve kendilerinin PKK tarafindan tarafsiz kalmalarinin istenmesiyle birlikte ailelerinin PKK ile mücadelesinin basladigini, kendilerinin operasyonlara katilmadiklarini operasyonlari askerlerin yaptigini, halkin istihbarati çalismalari oldugunu, 1979 da PKK tarafindan kendilerinden 140-150 arasinda kisinin öldürüldügünü, bir çogunun kendilerinin yakini oldugunu, Korkut Eken ve digerlerinin kendi yerlerinin oldugunu onlarin oralarda kaldiklarini, Mehmet Agar'in hiç evine gelip kalmadigini, korucularin çatismaya gittiklerinde muhimmati onlarin kendilerinin aralarinda temin ettigini, HBB Televizyonunda yaptigi konusmanin 5 veya 10 dakikasini hatirladigini geri tarafini hatirlamadigini, daha sonra bu roportajin kasetini getirttigini, oradaki konusmalarini görünce tamamini bile izlemedigini, hükümetin güvenoyu almasindan önce Mehmet Özbay'in çok özel, gizli görüsmek istedigini söyledigini, o görüsmede Mehmet Özbay'in ``ben devletle çalisan gizli bir adamim; bunu da kimsenin bilmemesi lazim su kimligim, su yesil pasaportum, bu ehliyetim, bu silah ruhsatim, bu nüfus cüzdanim'' diyerek birseyler çikardigini, Terörde uzman yazan bir kagit gördügünü, onun söyledigi ismi bir lakap ve kod ismi zannettigini ve sonuna kadar bile onu Mehmet Özbay olduguna inandigini, o kimligin sahte mi yoksa gerçek mi oldugunu tespit edemedigini, Haluk Kirci ve Yasar Öz'ü tanimadigini, Drej Ali'yi tanidigini, onun taziyelerine geldigini kendininde Istanbul'daki yazihanesine birkaç defa gittigini, PKK'nin ölüm listesinde, birinci sirada oldugunu bildigini, Abdullah Çatli'yi 1980'den önce aranan biri olarak bilmedigini, ``Ben Abdullah Çatliyim'' dedikten sonra da bir arkadas olarak iliskilerinin devam ettigini, Korkut Eken'in , babasinin eski dostu oldugunu, babasinin yanina bir defa geldigini hatirladigini, kendilerine devletin her kademesinden insanlarin geldigini, istedikleri bilgileri bilebildikleri kadar hepsini verdiklerini, her zaman devletin yaninda olduklarini, PKK'nin Siverek'i yenemedigini, Med TV'de, Abdullah Öcalan'in söyledigi sözlerin kendisine o gün telefonla dinlettiklerini, HBB'ye Sayin Yilmaz'in kendisini Fransa'da dedigini duyunca ``Ben buradayim'' mesajini vermek için çiktigini, hastanede emar filmi çektirmek disinda bir yere gitmedigini, kaza aninda bu susturucu ve silahlar arabada olsaydi bunlarin korumalar tarafindan alinabilecegini, Meysu'nun sahibinden 300 bin marklik bir senet alma, bürolarinda kursunlama gibi bir olayin olmadigini, tahminen bu olayin faillerinin yakalanmis durumda oldugunu, arabada bulunan silahlarin arkada oturanlar tarafindan konulmus ya da baskalari tarafindan konulmus olabilecegini, kendisinin 130-140 milyar aldigi seklindeki ithamlarin yalan oldugunu, kumarhanelerden haraç almadigini, maasi disinda kimseden para almadigini belirtmistir.(Ek:187)
14 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder