Tevfik Diker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tevfik Diker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 27

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 27


Milli Istihbarat Teskilatinda, istihbarat elemani olarak çalisan Tarik ÜMIT'in, bagli oldugu Mehmet EYMÜR tarafindan yapilan arastirmalar ile Seyit Ahmet ALTINTAS isimli Jandarma Istihbarat görevlisi Astsubayin yaptigi arastirmalarda, Tarik ÜMIT'in en son yaptigi telefon görüsmesi tespit edilmis ve bu son görüsmenin Avsar KEDEROGLU adina kayitli cep telefonu ile yapildigi belirlenmistir. Jandarma Istihbarat görevlisi Ahmet ALTINTAS tarafindan Avsar KEDEROGLU bulunmus, Tarik ÜMIT'le görüsme sebebi sorulmus, ancak, Avsar KEDEROGLU'nun Tarik ÜMIT'i hiç tanimadigi, herhangi bir görüsme yapmadigi ve bu telefonun kendi adina kayitli olmakla beraber, olay günlerine tekabül eden dönemde Özel Harekat Dairesinde görevli Ayhan AKÇA ile Ziya BANDIRMALIOGLU tarafindan kendisinden geçici olarak alinip kullanildigi anlasilmistir. Bunun üzerine Avsar KEDEROGLU araciligi ile Jandarma Astsubay Seyit Ahmet ALTINTAS, Ayhan AKÇA ile görüsme yapmak üzere bulusmuslardir. Ataköy civarinda bir parkta Ahmet ALTINTAS, Ayhan AKÇA'yi beklemis, fakat buraya Ayhan AKÇA Özel Harekat Polis Memuru Ayhan ÇARKIN'la birlikte gelmislerdir. Jandarma Basçavus Ahmet ALTINTAS'dan görüsme sebebini ögrenmeleri üzerine, kendileri hakkinda arastirma ve sorusturma yapamayacagini ifade etmislerdir. Bulusma yerine yakin olan Ataköy Polis Karakoluna gidilerek görüsmeye karakolda devam etmislerdir. Ataköy Polis Karakolundaki bu görüsme sirasinda Ayhan AKÇA ve Ayhan ÇARKIN ile Ankara'da bulunan Özel Harekat Daire Baskanvekili Ibrahim SAHIN telefon görüsmesi yapmislar ve Jandarma Basçavus Ahmet ALTINTAS'i orada telefonla arayan Ibrahim SAHIN ``sen kim oluyorsun bu polisler hakkinda arastirma yapiyorsun'' diyerek Ahmet ALTINTAS'i ikaz etmis ve bu olaya karismamasini söyleyerek müdahalede bulunmus ve arastirmanin devamini engellemistir. Jandarma Astsubay Ahmet ALTINTAS'in yaptigi bu arastirmalar sirasinda, MIT Kontrterör Merkez Yöneticisi olan Mehmet EYMÜR'ün de arastirma için iki kisi görevlendirdigi ve Hande BIRINCI ile gerek telefonla, gerek bizzat yaptigi görüsmelerde ona hitaben ``Babani Abdullah ÇATLI, Sami HOSTAN ve Haluk KIRCI kaçirdilar, bu hususta hemen basina açiklama yap ve ilgili yerlere dilekçeler ver, ayrica babanin kaçirilmasinda Korkut EKEN'in de rolü var'' diyerek uyardigi anlasilmistir. Ayrica, Hakki Yaman NAMLI isimli tanigin ifadesinde; Tarik ÜMIT'in önceki tarihlerde Korkut EKEN ile çok samimi iliskiler içerisinde oldugu hatta, maddi sikintilar çekerek satin aldigi Ford marka zirhli otomobilini Korkut EKEN'e hediye ettigi, ancak, sonraki tarihlerde Korkut EKEN'le aralarinin açildigi ve 1994 yilinin Haziran ayinda Tarik ÜMIT'in yazihanesini telefonla arayan Korkut EKEN'in orada çalisan ve o esnada telefona bakan Ali isimli isçisi vasitasi ile Tarik ÜMIT'in tehdit edildigini, Tarik ÜMIT'in yazihanesinde Ibrahim SAHIN, Nurettin GÜVEN gibi kisileri de gördügünü ve Tarik ÜMIT'in Abdullah ÇATLI ile de sik sik görüsüp bulustugunu, Tarik ÜMIT'in, Yasar ÖZ isimli kisi ile çok yogun ticari iliskilerde bulundugunu, ancak, yaptiklari islerin legal isler olmadigini, Tarik ÜMIT ile Yasar ÖZ arasinda devamli surette bir alacak-borç münasebeti bulundugunu ve bu iliskiler sirasinda Yasar ÖZ'e yesil pasaport ve silah tasima belgelerinin temininde Tarik ÜMIT'in araci oldugunu, bir süre sonra Yasar ÖZ'ün Tarik ÜMIT'in yanindan ayrilarak Abdullah ÇATLI ve ekibi ile birlikte çalismaya basladigini, bunun üzerine Tarik ÜMIT'in gerek Hakki YAMAN'a gerekse yakin çevresine konusmalarinda, ``benim adamim Yasar ÖZ'ü koltuklarinin altina aldilar'' diyerek Abdullah ÇATLI ve Korkut EKEN aleyhinde sözler söyleyip küfür ettigini ve onlarin ipligini pazara çikaracagim dedigini, Bu olaylardan 6-8 ay sonra Tarik ÜMIT kaybolunca, Tarik ÜMIT'in kizina, Abdullah ÇATLI ve Korkut EKEN'den süphelenmelerini söyledigini, bunu duyan Abdullah ÇATLI ve arkadaslarinin 1995 yili Mayis-Haziran aylarinda yazihanesine silahli ve telsizli adamlarla gelip Tarik ÜMIT olayini kastederek ``Bu islere kafani yorma, intikamini sen almayacaksin, bizim hakkimizda konusuyormussun...Biz çok güçlüyüz'' diyerek kendisini uyardiklarini, beyan etmistir. Mehmet EYMÜR'ün beyanlarinda, Tarik ÜMIT'in kaybolmasindan sonra, o tarihte Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet AGAR ve Özel Harekat Daire Baskanvekili olan Ibrahim SAHIN ile görüsmeler yaptiklarini ve bu görüsmelerde, Tarik ÜMIT'in, Abdullah ÇATLI ve adamlari tarafindan sorgulandigini ve serbest birakilmasi hususunda yardimci olmalarini istedigini, ancak, herhangi bir sonuç alinamadigi belirtilmektedir. Olayi arastiran Jan.Astsubay Ahmet ALTINTAS, yapilan müdahaleler sebebiyle arastirmayi devam ettirememis ve bir süre sonra da Diyarbakir Il Jandarma Alay Komutanligi emrine tayin edilmistir. 03.03.1995 tarihinde Istanbul'a gelen Ziya BANDIRMALIOGLU, Avsar KEDEROGLU'na ait telefonla Tarik ÜMIT'i aradigini ve ayni gün saat 18.00'de Erenköy Bagdat Caddesi Divan Pastanesinde bulusmayi kararlastirdiklarini ve ayni gün saat 19.00-20.00 siralarinda da bu pastanede Tarik ÜMIT ile bulustugunu, yaklasik yarim saat oturup sadece hal hatir sorduklarini ve pastane önünde vedalasarak ayrildiklarini belirtmistir. Tarik ÜMIT'in kaybolmasi olayi ile ilgili bölümde izah edildigi üzere; Tarik ÜMIT'in kayboldugu gün, en son görüstügü kisiler Ibrahim SAHIN'in uzun süredir yaninda bulunan ve görev iliskilerinin disinda daha ileri özel iliskiler içerisinde olduklari anlasilan polis memurlari Ayhan AKÇA ve Ziya BANDIRMALIOGLU'dur. Ayhan AKÇA ve Ziya BANDIRMALIOGLU'nun Tarik ÜMIT'in kaybolmasi olayi ile ilgilerini tesbit eden ve bu istikamette arastirma yapan Jan.Astsubay Ahmet ALTINTAS'a, Ibrahim SAHIN müdahale ederek arastirmanin sürdürülmesini önlemistir. Bu olayda Abdullah ÇATLI, Sami HOSTAN, Haluk KIRCI, Ibrahim SAHIN, Ayhan AKÇA, Ziya BANDIRMALIOGLU ve Ayhan ÇARKIN'in isimleri geçmektedir. Tarik ÜMIT'in kaybolmasi olayinda bu kisilerle iliskiyi tesbit eden MIT Kontrterör Merkez Yöneticisi Mehmet EYMÜR, Tarik ÜMIT'in Abdullah ÇATLI ve adamlari tarafindan kaçirildigini ve sorgulandigini ifade ederek durumu Özel Harekat Daire Baskanvekili Ibrahim SAHIN'e intikal ettirmistir. Bu isimler ve bildirim karsisinda ibrahim SAHIN'in davranislari, bu olayda Abdullah ÇATLI'nin varligi ve adi geçen diger kisilerle birlikte eylemleri hususunda bilgi sahibi oldugu intibaini uyandirmaktadir. Tarik ÜMIT'in kaybolmasi olayi ile ilgili tahkikata Silivri Cumhuriyet Bassavciliginca Hazirlik 1995/627 dosya sayisi ile devam edildigi, Saniklar hakkinda da Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciliginca hazirlanan 1996/2303 Hazirlik ve 1997/261 sayili iddianamenin 05.03.1997 tarihinde Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderildigi, anlasilmistir. P- YÜKSEKOVA ÇETESI ILE ILGILI DEGERLENDIRME SUSURLUK ÇETESI adiyla bilinen olay Hakkari Il Jandarma Komutanliginda görev yapan j. Astsubay Hüseyin OGUZ'un basina yansiyan beyanlari ile gündeme gelmistir. Jandarma Genel Komutanligi tarafindan adi geçenin bu iddialarina iliskin ifadesi resmen alinarak Diyarbakir Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderilmis ve sahis bu mahkemede de iddialarini tekrarlamistir. Daha sonra Hüseyin OGUZ komisyonumuza çagrilarak beyani alinmis, genel olarak Genel Komutanlikta ve mahkemede verdigi beyanlarini komisyonumuzda da tekrar etmistir. Hüseyin OGUZ'un iddialarinda geçen Abdullah CANAN'in ölü bulunmasi ve Miktat ÖZEKEN, Semsettin YURTSEVEN, Münir SARITAS adli vatandaslarin öldürülmesi olaylarinin daha önce 1995 yilinda yargiya intikal ettigi ve Van 21. J. Sinir Tümen Komutanligi Askeri Savciligi'nca sorusturmanin baslatildigi, daha sonra dosyalarin Diyarbakir Devlet Güvenlik Mahkemesine intikal ettirildigi, Hüseyin OGUZ'un Yüksekova'da yaptigi sorgulama sirasinda ortaya çikan Necip BASKIN'in kaçirilmasi olayi hakkinda da Diyarbakir DGM Bassavciliginca dava açildigi, Hüseyin OGUZ'un iddialarinda yer alan diger olaylarin da yine Diyarbakir DGM tarafindan sorusturulmaya baslandigi, hatta bu iddialarda adi geçen 1 Kurmay Albay, 1 Binbasi, 2 Yüzbasi ve Yüksekova Belediye Baskaninin da içinde bulundugu ve çogunlugunu korucularin olusturdugu 14 kisinin tutuklandigi anlasilmistir. Gerek Astsubay Hüseyin OGUZ'un, gerekse Esat CANAN ve Senar ER'in iddialari ile CHP Heyetinin Raporunda yer alan iddilar gözönüne alindiginda; Güneydogu'da Koruculuk Sisteminin ciddi bir kritiginin yapilmasinin gerektigi, bu çerçevede; 1- Öncelikle korucularin örgütlenme biçimi (emir-komuta sistemi) ve buna bagli olarak vekaletle aylik ödenme sisteminin gözden geçirilmesi, Çünkü; a) Korucubasi ve tim basi konumunda olanlarin güvenlik güçlerinin yetkilileri ile temasta önemli bir ayricalik elde ettikleri, örnegin askeri garnizonlara ve Emniyet dairelerine çok rahat bir sekilde girip çiktiklari ve bu iliskilerini halk nezdinde kötüye kullanarak çikar sagladiklari, b) Vekalet sistemi ile korucubasilarin emrindeki personelin maaslarini aldiklari, bunun tamamini terörle fiilen mücadele eden koruculara vermedikleri, onlara un, seker, çay gibi gida maddesi verdikleri, geri kalani kendi zimmetlerine geçirdikleri, c) Ayrica kendileri fiilen terörle mücadeleye katilmadiklari, sehirde oturup bir yandan devlet yetkilileri ile özel iliskilerini gelistirdikleri, öte yandan ticaretle ugrastiklari, d) Yine ayni kisilerin devletle iliskilerinden de yararlanarak silah ve uyusturucu kaçakçiligi yaptiklari, e) Daha ileri gidip korucu yetkilerini suistimal ederek vatandaslardan haraç aldiklari, hatta PKK'li yaftasi vurarak bazi vatandaslari öldürdükleri iddiasinin bulundugu, f) Yine koruculuk yetkilerini kullanarak PKK görüntüsü altinda adam kaçirma ve fidye alma, hatta öldürme eylemlerine kalkistiklari, g) Kamuoyunda Pismanlik Yasasi olarak bilinen 3419 sayili yasadan yararlanan bazi itirafçilarin da benzeri eylemlere karistiklari, 2- Iyi niyetli olmayan bazi devlet görevlilerinin (asker ya da polis), geçici köy korucularini (bazan da itirafçilari) kullanarak menfaat temini cihetine gittikleri, örnegin ; a) Silah ve uyusturucu madde kaçakçiligina bulastiklarini, b) Bazan da kendilerine emanet edilen silah ve askeri malzemeleri, hatta ele geçirilen uyusturuculari satarak menfaat temin ettikleri, c) Daha da kötüsü yetkilerini kötüye kullanarak vatandaslari PKK'li suçlamasiyla gözaltina aldiklari, hatta bunlardan bir kismindan para aldiklari, bazan da ideolojik olarak bunu yaptiklari d) Bu yetkililerin yetkilerini kötüye kullanarak bazi siyasî kisilerin siyasal çikarlarina hizmet ettikleri, onlara siyaseten muhalif olan bazi vatandaslari seçimlerden önce gözaltina aldiklari, sonra da ayni siyasî kisilerin iltimasiyla serbest biraktiklari iddialarinin bulundugu, e) Kahraman BILGIÇ, (Pismanlik Yasasi olarak bilinen) 3419 sayili yasadan faydalanmak için Nisan-1994'de teslim oldugu ve Jandarmaca ifadesi alindigi halde, 1997 yilina kadar yargiya intikal ettirilmeyerek, hatta kendisine korucu ve asker kimligi temin edilerek kendisinden çesitli sekillerde (örgüt hakkinda bilgi verme, operasyonlarda yer gösterme gibi ) faydalanma cihetine gidildigi, bazen bunun gayrimesru sekilde de gerçeklestigi, adi geçen kisiden baska itirafçilarin da bu sekilde kullanilmis olabilecegi, oysa bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde bu sekilde hukuk disi bir uygulamanin yasal olmadigi, 3- Bazi kamu görevlilerinin, personelini veya kurumunu asiri koruma içgüdüsüyle kurumlari içinde meydana gelen bazi süistimallerin açiga çikmasini istemedikleri, konumuzda da üst düzey bazi askeri yetkililerin, asker kisilerin karistiklari suistimallerin açiga çikmasi halinde ``Silahli Kuvvetlerin prestijinin sarsilacagi, yara alacagi ya da devletin zarar görecegi'' düsüncesi ile bu gibi suistimal olaylarini örtbast etme, suç isleyenleri koruma cihetine gittikleri, bunun için de (Kahraman Bilgiç'in ifadelerini içeren tutanak ve video kasetlerinin DGM'ne gönderilmemesi örneginde oldugu gibi) bazi bilgi ve belgeleri üst makamlara ve yargiya intikal ettirmedikleri, Degerlendirmesi yapilmistir. X- GENEL DEGERLENDIRME Yasadisi örgütlerin devletle olan baglantilari ile Susurluk'ta meydana gelen kaza olayinin ve arkasindaki iliskilerin aydinliga kavusturulmasi amaciyla kurulan 10/89 Sayili Arastirma Komisyonumuzun çalismasi için gerekli olan sürenin azligi, yetkilerinin kisitliligi ve arastirma konularinin genisligi karsisinda büyük fedakarlikla dört aylik bir sürede elde edilen bilgi ve belgeler çerçevesinde konu degerlendirilmistir. 03.11.1996 tarihinde Susurluk Ilçesi civarinda meydana gelen trafik kazasinda, ayni otomobil içerisinde Abdullah Çatli, Sedat Edip Bucak ve Hüseyin Kocadag'in birlikte bulunmalari, o tarihten itibaren, Türkiye gündeminde bas sirayi alarak bugüne kadar süregelen tartismalarin en önemli konusunu teskil etmistir. 12.11.1996 tarihinde Cumhurbaskani ile bir görüsme yapan, Anavatan Partisi Genel Baskaninin... bazi devlet görevlilerinin uyusturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürme gibi eylemlere karistiklarini, devlet tarafindan aranan bazi silahli eylemcilerinde bu devlet görevlileri tarafindan kullanildigini... ifade etmesi sebebiyle Sayin Cumhurbaskani 13 Kasim 1996 tarihli mektupla bu bilgileri Basbakana intikal ettirmislerdir. Bu mektupta özetle.... ``Emniyet Genel Müdürlügü bünyesinde özel harekat dairesi vardir... bu dairenin bazi elemanlari uyusturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürme gibi islere karismaktadir... Ö.L. Topal'i öldürenlerin itiraflari fevkalade enteresandir... asiret reisi devleti kullanmaktadir... Devlette görevli bazi kisilerin Özel Hareket Daire Baskani Ibrahim Sahin'den talimat aldiklari ve bunun Içisleri Bakani dahil bir takim yüksek yerlerin bilgisi dahilinde oldugu söylenmektedir...'' seklinde iddia edilen hususlara yer vermislerdir. Bu iddialar nazara alinarak Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanligi, Içisleri Bakanligi ve Emniyet Genel Müdürlügü Teftis Kurullari tarafindan arastirmalar yapilmistir. Ayrica Türkiye Büyük Millet Meclisi'n de bu konularla ilgili bir arastirma komisyonu teskil edilerek arastirmalar sürdürülmüstür. Bu bilgilerin ve arastirmalarin yaninda Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Bassavciliginca da hazirlik tahkikati yukarida izah edilen olaylar ayri ayri tahkik edilmis ve toplanan delillere istinaden olusan kanaat fezlekenin muhtelif bölümlerinde ayrintili olarak izah ve ifade edilmistir. Yukarida izah ve ifade edildigi üzere; - Türkiye'de katliam sanigi olarak giyabi tutuklama karari ile, yurt disinda uyusturucu kaçakçiligi ve cezaevi firarisi olarak Interpol tarafindan kirmizi bülten ile aranan bir silahli eylemci ile, bu kisiyi yakalamak veya bulundugu yeri derhal güvenlik birimlerine bildirmekle görevli ve yükümlü olan üst düzey bir emniyet mensubunun bir milletvekilinin ayni ortamlarda birlikte olmalari ve bu birlikteligi, Abdullah Çatli'nin gerçek kimligi bilinerek uzun süreli yakin iliskiler içerisinde sürdürülmüs olmasi, Bu kisilerin her üçününde üzerinde ruhsatli tabancalari, yanlarindaki korumalarin ayri ayri zati silahlarinin bulunmasina ragmen ayrica saldiri, suikast ve gizlice cinayet islemekte kullanilabilecek vahim nitelikte ve sayida silahlari ve mermilerle, 34 NUL 63 numarali sahte plakalari (koruma amaçli olmadigi Ist.Emn.Md. yazi ve arastirmasi ile saptanmistir.) ve birçok sahte belgeleri yanlarinda bulundurduklari nazara alindiginda, bu kisilerin son olaydaki beraberliginin basit bir tatil gezisi veya bassagligi ziyareti ile izah edilmesi inandirici görülmemistir. Kaldiki, yukaridaki tesbitlere göre bu beraberlik tesadüf degil önceden tesbit edilmis bir bulusma oldugu, Istanbul'da bulunduklari ilk günde Abdullah Çatli, Sedat Edip Bucak ve Hüseyin Kocadag'in gizlenin bulusmalari ve görüsmelerinden anlasilmaktadir. Bu durum, adi geçen kisilerin, yanlarinda koruma olarak bulundurduklari kisilerle birlikte, yasalara aykiri silahli bir eylem hazirliginda bulunduklari kanaatini olusturmustur. - Bu silahlardan ve mermilerden bir bölümünün Özel Harekat Daire Baskanligi kaynakli olduklari ve 1993-1994 yillari itibariyle Emniyet Genel Müdürlügünde kuvve kayitlarinda bulunmalari gerektigi tesbit edilmistir. Buna ragmen bu silah ve mermilerin kaza yapan otomobil içerisinde ve orada bulunan kisiler elinde ne maksatla bulunduklari ve onlara nasil intikal ettirildikleri, Emniyet Genel Müdürlügünün cevabi yazilarinda, izah edilememistir. Silah tasimasina yardimci olunmasi hususundaki özel belgeler ve diger iliskilerde nazara alindiginda bu silah ve belgelerin, belirtilen tarihlerde Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Agar ve Özel Harekat Daire Baskan Vekili olan Ibrahim Sahin'in talimatlari ve bilgileri dahilinde adi geçen kisilere verildigi kanaati olusmustur. - Abdullah Çatli'nin üzerinde bulunan ve yukarida ayrintilari izah edilen sahte belgeler, Abdullah Çatli (Mehmet Özbay sahte kimligi ile) ve Yasar Öz adina düzenlenen silah tasima izin belgeleri ve hususi yesil pasaportlarinda yine, Mehmet Agar'in Emniyet Genel Müdürü oldugu dönemlerde ve onun bilgisi ve talimati dogrultusunda düzenlenerek, bu belgelerle, devlet tarafindan aranan ve birçok yasadisi eyleme katilmis olduklari saptanan kisilerin kolaylikla silah tasimalari ve kolaylikla yurtdisina çikis ve dönüsleri saglanarak çesitli imtiyazlarla donatilmis olduklari anlasilmistir. - Ömer Lütfü Topal isimli kisinin öldürülmesinde (olay yukarida ayrintili olarak izah edilmistir) kullanilan silahin sarjöründe Abdullah Çatli'nin parmak izi bulunmus ve Abdullah Çatli'nin bu olaya istirak etmis oldugu bu somut delil ile tesbit edilmistir. Öldürülen Ö. Lütfü Topal Istanbul'da ve Türkiye'nin muhtelif yerlerinde faaliyet gösteren birçok kumarhanenin isletmecisidir. Bu isletmelerden çok büyük miktarlarda paralar kazanilmaktadir. Sami Hostan ve Ali Fevzi Bir isimli sahislarda Ömer Lütfü Topal'in Istanbul'daki bir kumarhanesinin ortaklaridir. Bu kisiler bir ihbar üzerine üç polis memuru ile (A. Çarkin, E. Ersoy, O.Yorulmaz) birlikte Ö.L.Topal'in cinayet zanlilari olarak gözaltina alinmislardir. Ist.Emm.Md.Asayis Sube Md.de gözaltinda bulunduklari sirada daha ilk saatlerden itibaren Sedat Edip Bucak Istanbul Il Emniyet Müdürüne defalarca telefon açarak bu kisileri gözaltindan kurtarmaya ve arastirmanin genisletilmesini engellemeye yönelik girisimlerde bulunmustur, arastirmanin 1. günü henüz tamamlandiginda ise. Mehmet Agar'in talimati Ibrahim Sahin'in bizzat Istanbul'a gelmesi ile bu kisiler apar topar Istanbul Emniyet Müdürlügünden Ankara Emniyet Genel Müdürlügüne götürülmüs ve orada kisaca ifadeleri alinip yüzeysel bir inceleme ile ve yasal olmayan bir uygulama ile serbest birakilmislardir. Hatta daha sonra birçok olayda adi geçen Ayhan Akça'nin saliverilme tutanaginda imzasi bulunmasi dikkat çekicidir.Kaldiki Istanbul'daki sorgulama ve sorusturmanin hukuka uygun sekilde yapilmadigi ve iddia edilen kasetin de elde edilemedigi anlasilmistir. Bu kisilerin acele olarak Ankara Emniyet Genel Müdürlügüne götürülmeleri, özel timler hakkinda kamuoyunda olumsuz kanaat olusmasini önlemek olarak izah edilmeye çalisilmistir. Ancak, bu kisilerden ikisi sivil sahistir, özel timlerle iliskileri yoktur. Diger polis memurlarinin ise önceki tarihlerde özel harekat dairesi ile iliskileri zaten kesilmistir. Kaldiki, bu tür uygulamanin mutad olmadigi bizzat Istanbul Il Emniyet Müdürünün ifadesinde belirtilmistir. Söyleki; Emniyet amiri, baskomiser ve komiser rütbelerinde birçok emniyet mensubu muhtelif suçlardan muhtelif tarihlerde Istanbul Emniyet Müdürlügünde gözaltina alinarak sorgulamalari yapildigi halde (hatta bir bölümü orada suimuameleye maruz kaldiklarini iddia etmislerdir.) Emniyet Genel Müdürlügü veya Içisleri Bakanliginin bu kisiler hakkinda yapilan islemler ile herhangi bir sekilde ilgilenmedikleri ve ayrica Emniyet Genel Müdürlügü nezdinde herhangi bir arastirmaya kalkismadiklari, zaten bu olayda Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel'in de devre disi birakildigi ve kendisine herhangi bir bilgi verilmedigi anlasilmistir. Bunlarin disinda, Ö. Lütfü Topal'in öldürülmesi olayi sebebiyle gözaltina alinan bu üç polis memuru (Mustafa Altinok, Enver Ulu ve Ömer Kaplan isimli polis memurlariile birlikte) Ö.L.Topal'in öldürülmesine tekabül eden zaman diliminde, Sedat Edip Bucak'a koruma görevlisi olarak tayin edilerek orada toplanmalari saglanmistir. (koruma tayininde aciliyet unsurunun bulunmadigi ve birkisim islemlerdeki usulsüzlükler Basbakanlik Teftis Kurulu Raporunda ve yukaridaki ilgili bölümlerde izah edilmistir.) Ö.L.Topal'in öldürülmesine istirak ettigi somut delillerle saptanan Abdullah Çatli ile bu olayin zanlilari olarak gözaltina alinan ve ayni zamanda Ö.L. Topal'in ortaklari olan Sami Hostan ve Ali Fevzi Bir ile, Sedat Edip Bucak ve onun yukarida isimleri yazili korumalari, uzun süreden beri tanismaktadirlar ve siksik biraraya gelmektedirler. Keza, bu kisilerin hepsi Mehmet Agar ve Ibrahim Sahin ile de tanismakta ve onlarla da iliskili bulunmaktadirlar. Ö. L. Topal'in öldürüldügü günlere tekabül eden zaman diliminde ve ayrica bu olaydan önceki ve sonraki günlerde, Abdullah Çatli, Sedat Edip Bucak, Sami Hostan, Ali Fevzi Bir ve Sedat Edip Bucak'in korumalari arasinda yogun ve dikkat çekici sekilde telefon görüsmeleri yapildigi tesbit edilmistir. (telefon görüsmelerinin detaylari birkisim saniklar hakkinda iddianame ile dava açilmak üzere tefrik edilen dosyada ayrintili olarak izah edilmistir.) Yine, olayin vuku buldugu tarihe yakin zamanlarda Abdullah Çatli, Sami Hostan, Ali Fevzi Bir ve S.E.Bucak'inkorumalari, Siverek'te S.E.Bucak'in ikametgahinda toplanmislardir. (fotograflarla ilgili bölümde izah edilmistir.) Adi geçen bu kisilerin böyle bir olay etrafinda yogun görüsme, beraberlik ve dayanisma içerisinde bulunmalari, özel kasitla hareket ettikleri kanaatini olusturmaktadir. - Tarik Ümit'in kaybolmasi olayi ile ilgili bölümde izah edildigi üzere; Tarik Ümit'in kayboldugu gün, en son görüstügü kisiler Ibrahim Sahin'in uzun süredir yaninda bulunan ve görev iliskilerinin disinda daha ileri özel iliskiler içerisinde olduklari anlasilan polis memurlari Ayhan Akça ve Ziya Bandirmalioglu'dur. Ayhan Akça ve Ziya Bandirmalioglunun Tarik Ümit'in kaybolmasi olayi ile ilgilerini tesbit eden ve bu istikamette arastirma yapan Jn.Ast.Sb. Ahmet Altintas'a Ibrahim Sahin yasal olmayan bir sekilde müdahale ederek arastirmanin sürdürülmesini önlemistir. Bu olayda yine Abdullah Çatli, Sami Hostan, Haluk Kirci, Ibrahim Sahin, Ayhan Akça, Ziya Bandirmalioglu ve Ayhan Çarkin'in isimleri geçmektedir. Tarik Ümit'in kaybolmasi olayinda bu kisilerle iliskiyi tesbit eden MIT konturterör Daire Baskani Mehmet Eymür, Tarik Ümit'in Abdullah Çatli ve adamlari tarafindan kaçirildigini ve sorgulandigini ifade ederek durumu Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar ve Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim Sahin'e intikal ettirmistir. Bu isimler ve bildirim karsisinda Mehmet Agar ve Ibrahim Sahin'in davranislari bu olayda Abdullah Çatli'nin varligi ve adi geçen diger kisilerle birlikte eylemleri hususunda bilgi sahibi olduklarini göstermistir. Ayrica, Ibrahim Sahin'in koruma görevlisi olan Ayhan Akça'nin, yurtdisindan ülkeye, uyusturucu madde satisindan elde edilen parayi nakletmek suçundan yakalanan Dilek Örnek hakkinda, Istanbul DGM.C. Bassavciliginca halen tahkikati sürdürülmekte olan olaydada sanik olarak hakkinda yasal islem yapilmaktadir. - Ayhan Akça ve Ziya Bandirmalioglu'nun çocuklarinin Istanbul'da bir gazinoda yapilan sünnet dügününde dosyada mübrez birkisim fotograflarda görüldügü üzere Abdullah Çatli ve Ibrahim Sahin'in, fezlekede adi geçen tüm polis memurlari ile birlikte olduklari görülmektedir. Ziya Bandirmalioglu'nun Istanbul DGM.C. Bassavciliginda sanik sifati ile alinan ifadesinde bu dügünde kirveligini yapan Abdullah Çatli'nin bu görevi Ankara'da Sedat Edip Bucak'in yazihanesinde bulunduklari bir sirada onunda önerisi ile birlikte kararlastirdiklari ve gazinonun ve dügününde bulunan sanatçilarin tüm masraflarinin Abdullah Çatli tarafindan ödendigini ifade etmistir. Bu olayda, adi geçen kisiler arasindaki iliskilerin ve beraberligin boyutlarini göstermektedir. Tüm bu deliller ve belgeler ile birlikte nazara alindiginda, haklarinda fezleke düzenlenen kisilerle (ayrica haklarinda iddianame ile dava açilan ve yukarida isimleri geçen) kisilerin tüm olaylarda isimlerinin birlikte yeraldiklari görülmektedir. Bu birlik ve beraberligin tesadüflerden ibaret olmadigi, polis memurlari saniklarin sadece koruma görevi yapmak maksadiyla tayin ve tahsis edilmedikleri, bunlarin özel kasit altinda bir araya toplandiklari ve bu suretle; devlet tarafindan muhtelif suçlardan aranan kisiler, kumarhane isletmecileri, birkisim yönetici ve siyasetçiler ile özel harekat daire baskanliginda görevli bazi polis memurlarinin cürüm islemek için tesekkül olusturduklari veya bu tesekküle katildiklari anlasilmistir. Yapilan inceleme ve alinan bilgiler çerçevesinde degerlendirildiginde; konunun hukuksal, ekonomik, siyasal ,sosyal ve uluslararasi boyutlari bulunmaktadir. Çikar amaçli yasadisi örgütlerin devletle olan iliskileri vardir ve devletin içinde yasadisi örgütlenme olusturulmaya çalisilmistir. Bu örgütlenme esas olarak, hukuk devletinden uzaklasilmasindan kaynaklanmistir. 1982 Anayasasi hukuk boslugu ortaya çikarmistir. Bu kamu yöneticileri üzerinde sorumluluk olusmamasina neden olmustur. 1982 Anayasasi'nin Geçici 15 nci maddesi ile getirilen dönemin Milli Güvenlik Konseyi Üyelerinin her türlü hukuki ve cezai sorumlulugunun bulunmadigina iliskin düzenleme buna bir örnektir. Geçmis iktidarlar dönemindeki ``Anayasayi bir kere delsek ne çikar'', ``Benim memurum isini bilir'' seklindeki hukuk disi uygulamalara iliskin sözler, kamu yöneticilerinin kendi baslarina hareket etmelerine yöneltmistir. Köseyi dön anlayisi yerlesmistir. Devletin gizli istihbarat örgütleri ile ilgili yapi bozukluklari vardir. Bu örgütler kendi asil isleri yerine, operasyonlara ve baska islere katildiklari anlasilmistir. Bu nedenle, hukuk disi faaliyetlere girismelerinin denetlenmesinin zor oldugu ve kendi mevzuatlarina uyup uymadiklari dahi bilinememektedir. Mehmet EYMÜR'ün ifadesine göre, Gizli istihbarat örgütlerinin (MIT, Genelkurmay Istihbarat, Polis Istihbarat , JITEM v.s.) kontrol mekanizmalari olmadigindan, yaptiklari islerin hukuka uygun olup olmadigi denetlenememektedir. Organize suç örgütlerinin devlete sizmalarinin baska bir nedeni de, ekonomiktir. Bu örgütler ekonomik güç elde etmek için siyasal gücü de kullanmaktadirlar. Karaparanin aklanmasinda, özellikle uyusturucudan sagladiklari gelirlerin (tahminen 50 milyar $) aklanmasi gerekliligi devlete sizmalarinda etkili olmustur. Ihracati tesvik eden kararlar alinmistir. Bu, önce ihracatin verilen tesvikler ile desteklenmesi seklinde olmustur. Yapilan bu uygulamalar kayitdisi ekonomi içinde karapara aklama islerini kolaylastirmistir. Bunlarin bir kismi hayali ihracat seklinde gerçeklesmis ve ihracati patlatmistir. Karapara ile ilgili ihracat tesvikleri, siyasîler tarafindan düzenlenen Karar, Teblig ve Genelgeler ile uygulanmistir. Dönemin Basbakan'inin Isviçre'deki bir otelde Berber Yasar ve Sekerciyan gibi bu alanda bilinen kisilerle görüsmesi bu isin göstergelerindendir. Daha sonra ayni dönemde gazinolarin açilmasi için hukuki kararlarin alinmasi da anlamlidir. Karaparanin aklanmasi için çok sayida kumarhane ve gazinolarin açilmasina izin verilmistir. Özellikle, 1994 yilindan sonra yogunlasarak, Ömer Lütfi TOPAL'in sahibi oldugu Emperyal A.S'ye oyun salonlari izinleri verilmesi, giyabi tutuklu iken Istanbul'da gazinolar arasinda elini kolunu sallayarak dolasmasi, ayrica dikkat çekici niteliktedir. Bankacilik mevzuatinda yapilan düzenlemelerden sonra banka kurulmasi kolaylastirilmis hatta tek subeli bankalar açilmasina izin verilmis ve bazi bankalarin mevduat ve öz kaynaklarinin üzerinde Hazine Bonusu ve Devlet Tahvili alarak sözkonusu kara paralarini aklamalarina olanak saglanmistir. Ayni sekilde döviz bürolarinin sayisi hizla artarak bu islemleri kolaylastirir hale gelmistir. Özetle, karparanin aklanmasina uygun sartlar her dönemde hazirlanmistir. Bütün bu organizasyonlarin bu kisilerce rahatlikla yapilabilmesi, vize alma zorlugu bulunan ülkelerden kolaylikla vize almalari ve yasal olmayan islerini karsi ülkelerde rahatlikla yapabilmeleri bu organizasyonlarin yurtdisi baglantilarinin da bulundugunu göstermektedir. Nitekim, Abdullah ÇATLI'nin 142 kere yurtdisina kolaylikla giris ve çikis yapmasi, vize zorlugu bulunan ülkelerden kolaylikla vize almasi buna bir örnektir. Bu iliskiler gizli servis düzeyinde (örnegin, Agca - Papa iliskisi) veya yasadisi örgütlerin birbirleriyle iliskisi seklinde ortaya çikmaktadir. Öte yandan, uyusturucu maddelerin yapiminda kulllanilan kimyasal maddelerin Avrupa ülkelerinde üretilmesi ve Avrupadan çikis yapmasi da bu görüsümüzü dogrulamaktadir. Komisyonumuzun yeterli zamani ve imkânlarinin olmamasi nedeniyle, konunun yurtdisi boyutu arastirilamamistir. Diger taraftan; Milletin ahlakî degerlerini önemsemeyen bazi kamu görevlileri söz konusu yasal olmayan gelismelerde etkili olmustur. Bazen de siyasîlerin konularindaki bilgi yetersizligi bu organizasyonlarin islerini kolaylastirmistir. Öte yandan, Türkiye'nin cografik ve stratejik sartlari da bu olusumlarda etkili olmustur. Toplumun sosyo - psikolojik yönünü birinci derecede etkileyen bu tür olaylarin baglantisi olan ve kamu adina bulundugu mevkiide görev yapan personel hangi mevkide olursa olsun, bu personelin bagli oldugu kurum hangi kurum olursa olsun ``Kurumun prestijinin sarsilacagi, yara alacagi yada devletin zarar görecegi'' düsüncesinin arkasina siginilip yanlis yapanlara göz yumulmasi yerine, hakkin adaletinin tesisi ve kanun hakimiyetinin saglanmasi için kisi veya kurum farki gözetilmeden yolsuzluklarin üzerine gidilmelidir. Bilgisi ve görüsüne basvurulan birkisim kisiler Komisyonumuza; olaylarin 1970'li yillarda basladigini ve o dönemde devlette bazi güçlerin, sag - sol kavgasini baslattiklarini, devletin içindeki bazi kurumlarin haberdar oldugunu ve yönlendirdigini, sabah sol görüslü kisilere sikilan silahin aksam sag görüslü kisilere sikildigini söylemislerdir. Bu olaylar 12 Eylül 1980'ne kadar devam etmistir. 


28 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 26

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 26



     1985 yilinda silahli saldiriya maruz kalip agir yaralandigini, o tarihte bu saldiriyi Dündar KILIÇ'in yönlendirdigini söyledigini, 1987 yilindan sonra da 
kendi istihbarat potansiyelinden dolayi ilgi alanlarina giren konularda Tarik ÜMIT'ten yararlandiklarini, Tarik ÜMIT ile en son 28 Subat 1995 günü 
Ankara'da görüstüklerini, Özel Harekatçi Ziya ve Semih isimli iki polisin evinde kaldiklarini, operasyonel konularda ve faaliyetlerinde yardimci olmasini 
istediklerini ve bu polislerle kendi yaninda telefonla konustugunu, onlara kendi evinde oldugunu, Ibrahim SAHIN'in de ertesi günü Istanbul'a gelecegini 
ve kendisiyle görüsecegini söyledigini, Tarik ÜMIT'in, bu görüsmelerinde, Ziya ve Semih dedigi polis memurlarinin kendisine Dündar KILIÇ'a yönelik bir 
operasyonda beraber davranmayi teklif ettiklerini söyledigini, kendisinin de, kesinlikle böyle islere girmemesini telkin ettigini ve bu islerden uzak kalmasini 
istedigini, Tarik ÜMIT'ten yasal çerçevedeki konularda istifade ettiklerini, ancak, bunun disinda Devletin diger istihbarat organlariyla da irtibati oldugunu, 
özellikle uyusturucu kaçakçiligi konusunda Emniyet birimlerine yardim ettigini genel hatlariyla bildigini, MIT'in Türkiye içinde terörle mücadele görevinin 
bulunmadigini, ancak, istihbari alanda böyle görevleri oldugunu ve intikal eden bilgileri ilgili mercilere ilettiklerini, Tarik ÜMIT'in kizinin, kendisi tarafindan 
gönderilen iki MIT görevlisinin babasinin Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'in bilgisi dahilinde, müsaviri Korkut EKEN'in istegi üzerine Özel Harekatçilarca 
kaçirildigini söyledikleri beyanini Hande'nin kendi yorumu olarak nitelemek gerektigini, Kendisinin Mehmet AGAR ve Ibrahim SAHIN ile Tarik ÜMIT'in yok 
olmasi hususunu görüstügünü, ÇATLI'nin elinde olduguna dair duyumlarinin dogru olmasi halinde yardimci olmalarini ve serbest birakilmasinin saglanmasini, bunun mesele haline getirilmeyecegini kendilerine ifade ettigini, Mehmet AGAR'in böyle bir durumdan haberi olmadigini ve ilgilenecegini söyledigini, Jandarma Astsubay Ahmet ALTINTAS'in, Tarik ÜMIT'in Abdullah ÇATLI'ya, bahsettigi polis memurlari tarafindan teslim edildiginden emin oldugunu, muhtemelen öldürüldügünü ve Yalova taraflarina gömülmüs olabilecegini Teskilattan gönderdigi arkadaslarina söyledigini, Avsar'in, Jandarmada sorgulanmasi sirasinda da polis memuru Ayhan'in Yalova taraflarinda oldugunu telefonla söylemesi üzerine Astsubay Ahmet'in bu yorumu yaptigini, Tarik ÜMIT'in de ortadan kaybolup hiç kimseyi aramamasinin öldürüldügü kanaatini pekistirdigini, Emekli Yarbay ve MIT eski Daire Baskan 
Yardimcisi KORKUT EKEN; Tarik ÜMIT'i 1987 yilinda Milli Istihbarat Teskilatinda çalisirken Mehmet EYMÜR vasitasiyla tanidigini, özellikle kaçakçilik 
ve narkotik konularinda çok haber getiren bir eleman oldugunu, ancak kendisinin dogrudan bir görev irtibati bulunmadigini, Emniyet Genel 
Müdürlügünde iken Tarik ÜMIT'in kendisini arayarak önemli bir kaçakçilik olayi olacagini ve bunun mutlaka önlenmesi gerektigini bildirmesi üzerine 
kendisini, Genel Müdür Mehmet AGAR ile tanistirdigini, Genel Müdürün Kaçakçilik Istihbarat Daire Baskani Tuncay YILMAZ'a konuyla ilgilenmesi için 
talimat verdigini, sonradan çok büyük miktarda asit anhidriti bu ihbarla yakalatmis oldugunu ögrendigini, Mehmet EYMÜR'ün MIT'te yeniden görev 
aldigini, Tarik ÜMIT'le çalismaya basladigini duydugunu, Tarik ÜMIT'in kaçirilmasi ve öldürülmesi olayi ile hiçbir ilgisinin bulunmadigini, 
Mehmet EYMÜR'ün Tarik ÜMIT'in kizina, babasini kendisinin öldürttügünü söylemis oldugu için kizin kendisiyle konusarak, kesinlikle konu ile ilgisi ve 
bilgisinin bulunmadigini, babasini 1,5 yildir görmedigini söyledigini, 1988 yilindaki MIT Raporu yüzünden Müstesar Yardimcisi Hiram ABBAS, Daire Baskani Mehmet EYMÜR ve kendisinin emekliye sevkedildiklerini, bundan sonra iki yil EYMÜR ile disarida çalistiklarini, Antalya'daki buz fabikasindaki ortaklikta 
aralarinda anlasmazlik çikmasi ve bazi sahsi sebeplerle münakasa ederek ayrildiklarini ve sonra da EYMÜR ile görüsmedigini, MIT'ten ayrilip Emniyet Genel Müdürlügünde çalismasinin da Mehmet EYMÜR'ü kizdirmis olabilecegini, Emniyet Genel Müdürlügü Istihbarat Daire Baskan Yardimcisi HANEFI AVCI'nin; Tarik ÜMIT olayi ile ilgili MIT'te çok bilgi bulunmasina ragmen açiklamadiklarini, bu bilgileri karsi tarafa belki Mehmet (AGAR) beye karsi tehdit unsuru olarak kullanmak istediklerini, olayla ilgili çok farkli bilgileri olmasi gerektigini, Jandarmanin yaptigi tahkikatta da geri planda kendilerinin bilgi aktardiklarini, her seyi orta yere dökmediklerini, Hakki YAMAN ile Tarik ÜMIT'in Kibris'taki banka olayinin sirrini tam çözememekle beraber Mehmet EYMÜR'ün de o bankaya degisik bir isimle birtakim özel islerde de kullanmak üzere ortak oldugu yolunda duyumlarinin bulundugunu, Hakki YAMAN'in bu olaylarla ilgili bilgisinin oldugunu zannettigini, Mehmet EYMÜR'ün, Hakki YAMAN'in kendisine yanasmasi için birtakim manevralar yaptigini bildigini, Orta yerde Emniyet-MIT çeliskisi yahut iki istihbarat teskilati birbiriyle çelisiyor, dövüsüyor gibi iddialarin bulundugunu, aslinda olayin özünün böyle olmadigini, olayin özünde Mehmet AGAR'la Mehmet EYMÜR'ün çeliskisinin var oldugunu, bunun baska zeminlerde de olustugunu, MIT içinde Mehmet EYMÜR ve beraberindeki bir grubun cezaevinde yatmis çikmis ülkücülerle beraber hareket etmeyi kendilerine bir görev biçimi bildiklerini, hep onlarla birlikte hareket ettiklerini, Mehmet AGAR'in kendisi ya da kendisine bagli Ibrahim SAHIN ve Korkut EKEN'in adamlari ile bunlar arasinda bir sogukluk, bir çatisma var oldugunu, halbuki, MIT'in kendi klasik istihbarat görevi yapan unsurlariyla Emniyetin klasik istihbarat yapan unsurlari arasinda hiçbir sorun bulunmadigini, tatli bir rekabet olsa bile ciddi bir çeliski olmadigini, fakat bunlar arasindaki çeliskinin çok büyüdügünü ve artik kendilerine bagli olan alttaki mafyaci unsurlarin bile kavgaya basladiklarini, mesela, Sedat PEKER veya Drej Ali'nin bir gruptan olmasina karsilik Hadi ÖZCAN'la Yesil mafyasinin diger gruptan olduklarini ve bunlarin birbirlerini öldürmeye çalistiklarini, MIT-Emniyet çeliskisi diye gösterilmesine ragmen isin aslinin bu kisilerin kendi çeliskisi oldugunu ve MIT ile Emniyetteki yüzde 90-98 gibi büyük çogunlugun hiç alakasinin bulunmadigini, Istihbarat teskilatlari arasinda çokbaslilik var denilerek özellikle Emniyet Istihbarat Teskilatinin üzerine gelindigini, Türkiye'de klasik manada istihbarat yapan ve dünyadaki bütün 
istihbarat teskilatlarinin uyguladigi klasik yöntemlerle çalisan, yurtiçi ve yurtdisinda faaliyet gösteren MIT ile yurtiçinde faaliyet gösteren Emniyet 
istihbaratinin bulundugunu, bunlarin disindaki adi istihbarat olan kuruluslarin böyle bir faaliyetlerinin olmadigini, Emniyet Eski Genel Müdürü Sayin 
MEHMET AGAR; Devletin bilgi elemani kullandigini, eylem elemani kullanmadigini, istihbarat kurumlarinin da herkesten istifade edip herkesi 
degerlendirebileceklerini, kendilerinin bunu tek tek kontrol edemeyeceklerini, Istihbarat birimleri arasinda her zaman tatli bir rekabet bulundugunu 
ve bunun, isin daha iyi gitmesi bakimindan dogal oldugunu ve bir sikinti yaratmayacagini, ama, çekisme ve kavganin ciddi bir devlette olamayacagini, 
kendisinin sorumlu oldugu her dönemde bu tür hiçbir sikintiyla karsilasmadiklarini, Korkut EKEN'in Türk Ordusunun yetistirdigi efsanevi subaylardan birisi oldugunu, ilk Güneydogu harekatlarinda Özel Harekat Timlerini askerde ve poliste kuran kisi oldugunu, egitim faaliyetlerinde ve askeri birliklerle olan koordinasyonun güçlenmesinde, degerlendirmede, PKK'ya karsi taktik olusturmada, Güneydogudaki görevlilerin motivasyonunda kendisinden çok istifade ettiklerini, Tarik ÜMIT olayinda, kendisini Mehmet EYMÜR veya onun adina kimin aradigini hatirlamadigini, arayan kisinin ``böyle bir kaybolma olayi var, bu konuyla ilgilenir misiniz'' dedigini, ``elbette ilgileniriz. Daha fazlasiyla da ilgileniriz'' diye cevap verdigini, ilgili personeli de konu ile ilgilenmeleri için talimatlandirdigini, konu hakkinda bir daha aranmadigini, kendisinin de Mehmet EYMÜR'ü aramadigini, olay hakkinda da herhangi bir sonuç elde edilemedigine dair bilgilendirildigini, daha sonra da bilgi gelmedigini, Mehmet EYMÜR'ün ``Tarik ÜMIT, Abdullah ÇATLI'nin elinde imis, ben size teminat veriyorum, bir daha Abdullah ÇATLI'nin alanina sokmayacagiz, girmeyecek, bunu, bunun elinden kurtarin'' dedigi ve kendisinin de ``olmaz öyle sey, ben Ibrahim'le görüsür, hallederim'' seklinde cevap verdigi bir konusmanin cereyan etmedigini, sadece, kayboldugu ve ilgilenilmesi seklinde bir rica oldugunu, bu konu ile ilgili olarak Ibrahim SAHIN'le de görüsmedigini, Tarik ÜMIT'in, kendileri ile ilintileri ve uyusturucu madde kaçakçiligi konusunda yardimlari oldugunu, MIT ile de çalistigini bildigini, Özel Harekat Daire Baskanvekili IBRAHIM SAHIN; Tarik ÜMIT ile Istanbul Emniyet Müdürlügünde çalisirken tanisip dost olduklarini, kendisini iki defa ziyarete geldigini, Tarik ÜMIT'in kayboldugu 2.3.1995 tarihinde polis memuru Ayhan AKÇA ve Mehmet AGAR ile birlikte Diyarbakir'da olduklarini, öldürülüp öldürülmedigini bilmedigini, ancak, Tarik ÜMIT'in uyusturucu kaçakçilarini yakalattigini, ajanlik yaptigini ve bunun için de tanismis olduklari 1991-1992 yillarindan beri ölüm kuskusu içinde oldugunu bildigini, Tarik ÜMIT olayinin sorusturmasini yapan Jandarma Astsubayi ile telefonla görüstügünü ve Özel Harekatçi Ayhan AKÇA'nin alinmasinin yanlis oldugunu ve birakilmasini, resmi olarak istenildigi takdirde Ayhan AKÇA'yi verebileceklerini söyledigini, Tarik ÜMIT'in kaçirilmasi olayi ile ilgili olarak Mehmet EYMÜR'ün kendisini telefonla aramadigini, kendisinin Mehmet EYMÜR'ün makamina gidip görüstügünü, Mehmet AGAR'in bu konuda kendisine birsey söylemedigini, EYMÜR'ün kendisine olay ile ilgili olarak, Tarik ÜMIT'i, Ayhan AKÇA ve Ziya BANDIRMALIOGLU'nun götürdügünü ve Abdullah ÇATLI'nin elinde oldugunu söyledigini, kendisinin de Ayhan AKÇA'nin o gece yaninda oldugunu ve Genel Müdür ile birlikte Diyarbakir'da bulunduklarini, Diyarbakir'da olan bir insanin Istanbul'da Divan Pastanesinden Tarik ÜMIT'i kaçirmasinin mantik disi oldugu cevabini verdigini, Mehmet EYMÜR'ün devamla ``Tarik ÜMIT'i Abdullah ÇATLI biraksin ya da biraktirin, ben teminat veriyorum, bir daha Tarik ÜMIT Abdullah ÇATLI'nin islerine karismayacak yahut o alana girmeyecek'' dedigini, kendisinin de Tarik ÜMIT'in nerede oldugunu bilmedigini söyledigni, Özel Harekat daire Baskanliginin herhangi bir kisiyi alip sorgulama yapma yetkisinin bulunmadigini, Abdullah ÇATLI'yi Mehmet bey olarak tanidigini, soyadini bile kazadan sonra ögrendigini, 1995 yilinda Sedat BUCAK'in yazihanesinde gördügünü, isadami ve tekstilci oldugunu söyledigini, 1996 yilinda bir iki defa da Istanbul'da görüstügünü, Emniyet Genel Müdürlügü Kaçakçilik, Istihbarat ve Harekat Dairesi eski Baskani TUNCAY YILMAZ; Tarik ÜMIT'i ilk defa zamanin Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'in makaminda görüp tanistigini ve irtibatinin devam ettigini, çok önemli miktarlarda eroin imalatinda kullanilan asit anhidrit maddesi yakalamalarini sagladigini, Tarik ÜMIT'in Abdullah ÇATLI ve arkadaslari tarafindan öldürüldügüne dair bilgisi bulunmadigini, ancak, öldürüldügüne inanmadigini, Tarik ÜMIT'in asil hedefinin Dursun KARATAS oldugunu kendisine söyledigini, Mehmet EYMÜR ve Atilla AYTEK ile çalistigini söyledigi için MIT ajani oldugu intibainin olustugunu, 1984 operasyonunda Dündar KILIÇ'i Tarik ÜMIT'in ihbar edip sorguladigini, Trabzon Sürmene'li olup Istanbul'da ikamet eden DÜNDAR KILIÇ; Tarik ÜMIT'in kendisinin yaninda 12 Eylül 1980 öncesi katiplik yaptigini ve Kurtulus'taki beyaz esya satan dükkaninda da müdürlük yaparken iki ögretim görevlisini Dündar KILIÇ ismiyle tehdit ettigini, bunu tespit edip nasil yaptigini sordugunu, onun da bu konuyu Mehmet EYMÜR ve o zamanki Kaçakçilik Daire Baskani Atilla AYTEK'e anlattigini ve ondan sonra da bunlarin kendisi aleyhinde faaliyet göstermeye, iftiralara basladiklarini, Kardesi Ibrahim'in Tarik ÜMIT ile bir para isteme meselesi yüzünden kavga ettigini, Tarik ÜMIT'i suç ortaklarinin öldürdügü kanisinda oldugunu, topladigi paralari suç ortaklarina götürmedigini duydugunu, Beyan etmislerdir. Istanbul DGM Cumhuriyet Bassavciliginin 1997/261 No.lu Iddianamesinde de, Hakki Yaman NAMLI isimli tanigin ifadesinde; Tarik ÜMIT'in önceki tarihlerde Korkut EKEN ile çok samimi iliskiler içerisinde oldugu, hatta, maddi sikintilar çekerek satin aldigi Ford marka zirhli otomobilini Korkut EKEN'e hediye ettigi, ancak, sonraki tarihlerde Korkut EKEN'le aralarinin açildigi ve 1994 yilinin Haziran ayinda Tarik ÜMIT'in yazihanesini telefonla arayan Korkut EKEN'in orada çalisan ve o esnada telefona bakan Ali isimli isçisi vasitasi ile Tarik ÜMIT'in tehdit edildigini, Ayrica, Tarik ÜMIT'in yazihanesinde Ibrahim SAHIN, Nurettin GÜVEN gibi kisileri de gördügünü ve Tarik ÜMIT'in Abdullah ÇATLI ile de sik sik görüsüp bulustugunu, Tarik ÜMIT'in, Yasar ÖZ isimli kisi ile çok yogun ticari iliskilerde bulundugunu, ancak, yaptiklari islerin legal isler olmadigini, Tarik ÜMIT ile Yasar ÖZ arasinda devamli surette bir alacak-borç münasebeti bulundugunu ve bu iliskiler sirasinda Yasar ÖZ'e yesil pasaport ve silah tasima belgelerinin temininde Tarik ÜMIT'in araci oldugunu, bir süre sonra Yasar ÖZ'ün, Tarik ÜMIT'in yanindan ayrilarak Abdullah ÇATLI ve ekibi ile birlikte çalismaya basladigini, bunun üzerine Tarik ÜMIT'in, gerek kendisine gerekse yakin çevresine konusmalarinda, benim adamim Yasar ÖZ'ü koltuklarinin altina aldilar diyerek Abdullah ÇATLI ve Korkut EKEN aleyhinde sözler söyleyip küfür ettigini ve onlarin ipligini pazara çikaracagim dedigini, Bu olaylardan 6-8 ay sonra Tarik ÜMIT kaybolunca, kendisinin, Tarik ÜMIT'in kizina, Abdullah ÇATLI ve Korkut EKEN'den süphelenmelerini söyledigini, bu sözlerini duyan Abdullah ÇATLI ve arkadaslarinin 1995 yili Mayis-Haziran aylarinda yazihanesine silahli ve telsizli adamlarla gelip Tarik ÜMIT olayini kastederek ``Bu islere kafani yorma, intikamini sen almayacaksin, bizim hakkimizda konusuyormussun... Biz çok güçlüyüz'' diyerek kendisini uyardiklarini, Sanik Polis Memuru Ziya BANDIRMALIOGLU'nun ifadesinde; 03.03.1995 tarihinde Istanbul'a geldiginde Avsar KEDEROGLU'na ait telefonla Tarik ÜMIT'i aradigini ve ayni gün saat 18.00'de Erenköy Bagdat Caddesi'ndeki Divan Pastanesinde bulusmayi kararlastirdiklarini ve ayni gün saat 19.00-20.00 siralarinda da bu pastanede Tarik ÜMIT ile bulustugunu, orada Tarik ÜMIT'le yaklasik yarim saat oturup sadece hal hatir sorduklarini ve pastane önünde vedalasarak ayrildiklarini, Belirttikleri hususlari yer almaktadir. Abhazya kökenli bir aileden olan Tarik ÜMIT 1947 Düzce dogumludur. 1965 yilinda amcasi Dr. Cemalettin ÜMIT'in yanina Almanya'ya gitmis, orada isçilik, soförlük, pazarlamacilik gibi islerde çalismis, bir Alman hanimla evlenmis, Hande ve Katya isimli iki kiz çocugu sahibi olmustur. 1968 yilinda Türkiye'ye geri dönmüs, bir süre Dündar KILIÇ'in yaninda çalismis, Dündar KILIÇ'la ortak olarak INMAR isimli sirketi, Pendik-Kurtköy'de bir boya fabrikasini kurmuslar, ancak 1983 yilinda Gönen'de Dündar KILIÇ'in tutuklanmasi üzerine Polisin Istanbul'daki sirketine baskin yapmasi sebebiyle ortakliktan ayrilmistir. 1968-1973 yillari arasinda kerevit ihracati isiyle ugrasmistir. Türkiye'de ilk defa kerevit isini baslatmis ve bu isten büyük paralar kazanmistir. 1973 yilinda bir yaralama suçu islemis ve mahkum olunca yurt disina kaçmis, 1974 affindan istifadeyle tekrar dönmüstür. Çesitli alanlarda faaliyet gösteren Ümsan, Ümtas, Gentas ve STC adli dört sirketin sahibi ve Kibris'ta bulunan First Merchant Bank'in iki büyük ortagindan biri olmustur. Bir dönemde de Istanbul Ilinde en yüksek vergi verenler listesinde 20 nci sirada yer almistir. Ülkücü görüsü savundugu bilinen Tarik ÜMIT, Istanbul eski Emniyet Müdürü Sükrü BALCI'nin rüsvet alma suçuyla yargilandigi davada ve Dündar KILIÇ hakkinda yürütülen sorusturmada taniklik yapmistir. 11.06.1976 tarihinde Almanya'da Dortmund Eyalet Mahkemesi tarafindan uyusturucu madde ticareti yapma suçundan iki yil hapis cezasi ile tecziye edilmistir. 05.01.1985 tarihinde müstecirligini yaptigi Istanbul Kadiköy Bagdat Caddesi 123/1 adresinde faaliyet gösteren SÖRF KULÜP DERNEGI'nde kumar oynatmak suçundan dolayi yapilan adli islem sonucu Tarik ÜMIT'in bir ay hapis cezasi ile tecziyesine ve dernegin de süresiz kapatilmasina karar verilmistir. 1988 yilinda Istanbul Nisantasi'nda bir kumarhanenin ortagi olmus ve müdürlügünü yapmistir. Maçka Kadinlar Dernegi'nin % 80 gelirinin Dündar Kiliç, Fahrettin Arslan ve Hüseyin Cevahiroglu tarafindan paylasildigindan dernege sahip çikarak bunlarin kar hisselerini % 50'ye indirmistir. 1986 yilinda Almanya Düsseldorf sehrinde bir adet sahte yüzlük ABD dolari bozdurmaya çalismistir, - Italya'nin Trieste sehrinde uyusturucu ve silah kaçakçiligi yaptiklarindan süphe edilerek gözaltina alinan sahislarla ilgili olarak 30.07.1981 tarihinde Istanbul Emniyet Müdürlügünde ifadesi alinarak serbest birakilmistir. Dündar Kiliç'a isine son verdirttigi isçisi Zekeriya Ülkücü tarafindan 28.12.1985 tarihinde Istaanbul'da silahla agir sekilde yaralanmistir, - 07.01.1987 tarihli Hürriyet Gazetesinde Kemal GÜNERGÜL isimli sahsi 70 milyar lira dolandirdigi haberi yer almistir. 15.9.1994 tarihinde Amerika'da kara para aklamadan takibata ugrayan Solman KOHEN üzerinde Kibris'ta ortak oldugu bankanin telefonu çikmistir. - 1992 yili Eylül ayinda Istanbul Emniyet Müdürlügünün DEV-SOL örgütüne yönelik yaptigi operasyonda ele geçen dökümanlar arasinda Tarik ÜMIT'e ait ev ve isyeri telefon numaralari ile araç plakalarinin desifre edilmis oldugu kendisine teblig edildiginden can güvenliginin saglanmasi amaciyla, mevcut olan üç aracina plaka verilmesini 20 Ekim 1992 tarihli dilekçesi ile talep etmis, 14.12.1993 tarihinde de Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR imzasi ile 34 ZU 478 sayili plaka tahsis edilmistir. Alman asilli esi kanserden vefat edince bir süre Nur INUGUR isimli hanimla yasamis, daha sonra da ayrilmislardir. Tarik ÜMIT'in, çok yönlü faaliyet gösteren, cesur, atak, karisik ve karanlik bir yapiya sahip oldugu görülmektedir. MIT ile çalisan bir istihbarat elemani olmasina ragmen, bu ahlaka aykiri olarak bu kurulustan veya bagli bulundugu görevlilerden izin almaksizin baska kuruluslarla da temas edip çalisabilmektedir. Beyanlardan ve ifadelerden, yasantisindaki akistan, karismis oldugu olaylardan da anlasilacagi gibi açikça yeralti dünyasinin içinde de büyük ölçüde faaliyet gösterdigi görülmektedir. Irtibat içinde bulundugu siviller ve Devlet görevlileri de genelde hep saibeli kisilerdir, birtakim suç odaklari oldugu görülen kisilerdir ki bunlardan biri Tarik ÜMIT'e, birbirlerine olan husumetlerini de düsünerek, Dündar KILIÇ'a yönelik müsterek bir operasyon yapmayi teklif etmislerdir. Iki polis memuru tarafindan bir bahane ile alinip Abdullah ÇATLI'ya teslim edildigi iddiasi da oldukça vahimdir, düsündürücüdür. Ortagi oldugu banka vasitasiyla veya baska sekillerde kara para aklama islerine, uyusturucu kaçakçiligina, haraç almaya, kumarhane isletmeye oldukça müsait bir yapidadir. Bu tür islerden dolayi borç-alacak iliskileri yüzünden yok edilmek istenebilecegi gibi, çok yakin arkadasi olan, hatta yesil pasaport ve silah tasima belgeleri alabilmesine araci oldugu Yasar ÖZ'ün Abdullah ÇATLI safina geçmesine gösterdigi tepki kaçirilmasina sebep teskil etmis olabilir. Çok zeki ve hareketli bir yapiya sahip olan Tarik ÜMIT'i, tanidigi kisilerin, dost ve arkadaslarinin tuzaga düsürdügüne inanmak gerekir. Inceleme bölümünde belirtildigi üzere Ibrahim SAHIN, Tarik ÜMIT'in kayboldugu tarih olan 03.03.1995 tarihinde Emniyet eski Genel Müdürü Mehmet AGAR ve Polis Memuru Ayhan AKÇA ile birlikte Diyarbakir'da oldugunu, Komisyonumuza verdigi 07.01.1997 tarihli ifadesinde belirtmis ise de, Komisyonumuzca Emniyet Genel Müdürlügüne yazilan 02.04.1997 tarih ve 331 sayili yaziya anilan Genel Müdürlükçe verilen cevaptan Ibrahim SAHIN'in, Ayhan AKÇA ile 02.03.1995 günü saat 10.00'da Diyarbakir'dan Ankara'ya hareket eden THY nin T.K. 257 sefer sayili uçagi ile dönmüs olduklari anlasilmistir. 02.03.1995 tarihinde Diyarbakir'dan Ankara'ya saat 10.00 uçagi ile dönen bu kisilerni karayolu ile bile olsa ayni gün Istanbul'da olmalari imkânsiz bir durum degildir. Buradan hareketle Ibrahim SAHIN'in ifadesinde tarihle ilgili beyaninin ve Mehmet EYMÜR'e ``Ayhan AKÇA'nin olay gecesinde Diyarbakir'da kendisi ile birlikte Genel Müdür Mehmet AGAR'in yaninda bulunduklarini, Diyarbakir'da olan bir insanin ayni gün Istanbul'da Divan Pastanesinden Tarik ÜMIT'i kaçirmasinin mantik disi oldugu'' cevabinin gerçekleri yansitmadigi açikça görülmektedir. Amcasi Dr.Cemalettin Ümit, Tarik Ümit'in kaybolmadan önce bazi arkadaslarina ``ben bu insanlarin arasindayim ama daha fazla bunlarla çalismam mümkün degil, yedikleri halt bini geçti, ciddi olarak uyusturucu kaçakciligi yapiyorlar, bütün ikaz ve israrlarima ragmen mani olamadim, notere gidip bütün bildiklerimi tespit ettirecegim ve bu insanlari kamuoyuna deklere edecegim'' dedigini ve bundan sonra da tehditler gelmeye basladigini söylemistir. Bu beyanin ciddi ve dogru oldugu düsünüldügünde, diger olaylarla birlikte gözönüne alindiginda bir noktada olay çözülebilir. Bilgisine basvurulanlarin beyanlarina göre; Tarik ÜMIT'in 03.03.1995 günü saat 18.00-19.00 siralarinda Istanbul Erenköy Bagdat Caddesi üzerinde bulunan Divan Pastanesinde oturdugu sirada çikolata almak üzere aile dostu Baha SEN gelmis ve sohbete baslamislardir. Bilahare daha önceden tanimis oldugu polis memurlari Ziya BANDIRMALIOGLU ile Ayhan AKÇA'da gelmislerdir. Kisa bir süre konustuktan sonra bu polis memurlari Tarik ÜMIT'e ``Ibrahim agabey gelmedi, seni evde bekliyor, ona gidecegiz'' demisler ve beraberce pastaneden ayrilmislar ve Tarik ÜMIT o andan itibaren kaybolmustur. 


27 Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 25

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 25



4/3/1997 - 11:13 - Atin



K- KARTAL DEMIRAG ILE ILGILI DEGERLENDIRME 

Konunun mahkeme kararlarina baglanmis olmasi dolayisiyla yapilabilecek herhangi bir islem bulunmadigi, mahkemenin örgütlü suç dogrultusunda inceleme- sorusturma yaptigi ancak delillendirilemediginden ferdi suç halinde kaldigi görülmüstür. Basbakan ve esine yazilari 3 adet tehdit mektubu da yer alan millîyetçi gençler adina tehdit örgütsel bir suçu çapristirma açisindan ilgi çekicidir. 

L- HURSIT HAN HAKKINDA DEGERLENDIRME 

Hursit Han hakkinda inceleme bölümünde de belirtildigi gibi bu sahis uyusturucu kaçakçiligi yapmayi, uyusturucu ithal etmeyi ve ticaretini yapmayi adeta bir meslek haline getirmistir. Kendisinin Yüksekovali olup ve burada yasadigi tarihlerde eroin imal etmeyi ögrenmis olmasi da bu isle ugrasmasinda bir etken olmustur. Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Bassavciliginin 30.9.1996 tarih ve 1996/1967 sayili iddianamesinde de görüldügü gibi Istanbulda Bakirköyde (3) kez ve Tekirdag Saray'da bir kez olmak üzere uyusturucu ticareti olayinda Hursit Han'in isminin basrolde ortaya çikmasi bu sahsin bu islerin organizatörü oldugunu ve ayni zamanda uyusturucu ticaretini yönlendirdigi kanaatini uyandirmaktadir. Diger yandan Hursit Han 20.9.1996 tarihinde Istanbul DGM Cumhuriyet Bassavciliginda vermis oldugu ifadesinde eroin kullandigini da ifade etmektedir. Yine Hursit Han, 1992 yilinda PKK Örgütüne 1 milyar TL yardimda bulundugunu belirtmis olmasi, PKK'nin uyusturucu ticareti yapan kisilerden de beslendiginin bir kanitidir. 


M- AHMET TEKIN BAYKAL ÇETESI ILE ILGILI DEGERLENDIRME 

25.10.1996 günü Torbali ilçesinde çetebasina ait benzinlikte silahli çete olusturmak adam öldürmek, adam yaralamak, haraç toplamak amaciyla 
Ege bölgesinde kurulmustur. Bu çeteyle ilgili olarak 91 kisi hakkinda fezleke hazirlanmistir. Bu çeteden 46 kisinin yakalandigi, 1991 yilindan bu yana 
18 kisiyi öldürdükleri, 7 kisiyi yaraladiklari, adam kaçirma, iskence, haraç toplamak ayrica sahislarin arazi, para vs. nedeni ile aralarinda olusan ihtilaflari, 
yollardan çözme yoluna girdikleri, bu çeteyi olusturan kisilerin üzerlerinde 4 adet tam otomatik tüfek, 2 adet dürbünlü tüfek, 16 adet tam otomatik tabanca, 
6 adet pompali tüfek, 31 adet sarjör, 870 adet fisek ve mermi yakalanmistir. Suçlarin bizzat çete elebasisi Ahmet Tekin Baykal'in talimati ile islendigi 
zabitanin üzerlerine fazla gelmemesi için suçlarin bir kisminin faili meçhul kalmamasina özen gösterdikleri, tanik, müsteki ve magdurlar üzerinde korku 
olusturduklari. Çetebasi Ahmet Tekin Baykal'in halen firarda oldugu anlasilmistir. 

N- ESREF BITLIS ILE ILGILI DEGERLENDIRME 

17 Subat 1993 tarihinde içinde Jandarma Genel Komutani Orgeneral Esref Bitlis'in de bulundugu askeri uçagin düsmesiyle Esref Bitlis ile üç subay ve bir astsubayin sehit olmalari sonucunu doguran uçagin sabotaj sonucu düsürüldügüne yönelik iddialar Komisyonumuza ulasan bilgi ve belgeler isiginda degerlendirildiginde; 1- Gerek Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek tarafindan TBMM baskanligina hitaben 3 Ekim 1996 tarihinde yazilip 24.12.1996 tarihinde komisyonumuza intikal eden dosyada ve gerekse adi geçenin Komisyonumuza verdigi 24.12.1996 tarihli ifadesinde, Çekiç Güç'ün; kürt devletinin kurulmasi amaciyla Kuzey Irak'a yerlestirildigini, Irak'in bölünmesine hizmet ettigini, gida yardimi ve insani yardim adi altinda Kuzey Irak'a birtakim silahlar götürdügünü, Esref Bitlis'in de bu ve benzeri durumlari tesbit ederek Genel Kurmay Baskanligina raporlar halinde bildirdigini, hatta ABD'nin kriz bölgelerine müdahale gücü benimsendigi takdirde Türkiyenin parçalanabilecegini belirttigini, Esref Bitlis'in uçaginin buzlanmadan, pilot hatasindan ve uçak yapim hatasindan düsmedigi gerçeklerinin teknik ve bilimsel açiklamalarla tesbit edildigini, Genel Kurmay Baskaninin uçagin düstügünün ertesi günü alelacele hiçbir ciddi arastirma yapmadan ve uzman olmayan subaylardan bir heyet kurdurarak rapor tanzim ettirdigini, Esref Bitlis'in; Cem Ersever ve çevresindeki 20 kadar subay tarafindan ortadan kaldirildigini, Komisyonumuzca 18.2.1997 tarihinde ifadesi alinan J.Astsubay Hüseyin Oguz da ifadesinin konuyla ilgili bölümünde özetle; Esref Bitlis'in kesinlikle suikaste kurban gittigini, C-4 bombasi ile öldürüldügünü, C-4'ün uçaga pilot elbisesi içinde sokuldugunu, Bursa'li nöbetçi bir askerin bunu gördügünü, Jandarma içinde de Esref Pasa'nin suikastle öldürüldügü kanatinde olan pek çok insan oldugunu, ancak ortaya çikarilmasinin istenmedigini, iddia etmislerdir. 2. Inceleme bölümünde belirtildigi üzere, Komisyonumuzca Esref Bitlis pasanin ölümüne yol açan uçak kazasi ile ilgili yapilan tahkikat dosyasinin istenmesi üzerine, Kara Kuvvetleri Komutanligi Askeri Savciligi ilgili evrakin 13. Asliye Hukuk Mahkemesinde bulundugunu belirtmis, 13. Asliye Hukuk Mahkemesinde bulunan Esref Bitlis olayi ile ilgili evrak da, içerisinde dava dosyalari, kaza ile ilgili bilir kisi raporlari ve mahkeme ve Savcilik kararlari ile birlikte Ankara Cumhuriyet Bassavciliginca Komisyonumuza ulastirilmistir. Öteyandan; Susurlukta meydana gelen ve Hüseyin Kocadag, Abdullah Çatli ve Gonca Us'un ölümü Sedat Bucak'in yaralanmasi ile sonuçlanan trafik kazasi üzerine; Basbakanlik makaminin 18.11.1996 gün ve M: 127 sayili onaylarinda belirtilen 8.11.1996 tarihli kisiye özel kayitli yazilari ekinde gönderilen Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek tarafindan kendilerine verilen dosyada yer alan, TBMM Baskanligina sunuldugu anlasilan 3.10.1996 günlü yazidaki hususlarin, Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanliginca yaptirilan sorusturma sonucu hazirlanan ve içerisinde ``Esref Bitlis Olayi'' nin da yer aldigi inceleme ve sorusturma raporu ve eki dosyalar da Komisyonumuza intikal etmistir. Gerek Basbakanliktan gelen rapor ve ekleri ve gerekse Ankara Cumhuriyet Bassavciligindan gelen dosya muhteviyatinin incelenmesinde; 

a- Kara Kuvvetlerine ait 10011 numarali BEECHCRAFT SUPER KING AIR B 200 uçagin Ankara Yenimahalle Posta Isletme Merkezine düsmesi sonucu 
Jandarma Genel Komutani Orgeneral Esref Bitlis, P.Albay Fahir Isik, Kr.Plt. Binbasi Yasar Erian, Kr.Plt.Tugrul Sezginler ve Tek.Kd.Bsçvs Emin Öner'in sehit 
olmasi üzerine Kara Kuvvetleri Komutanligi Askeri Savciliginca sorusturma yapilmis, Kara Kuvvetleri Komutanligi Kaza Kirim ve Uçus Emniyet Kurulunca 
hazirlanan müsterek kanaat raporunda özetle; ``Meteorolojik raporun tahlilinde buzlanmanin yerden itibaren basladigi ve uçagin kalkistan düsüsüne kadar 
uçtugu irtifalarda en yogun oldugunun tesbit edildigi, pilotlarca meteorolojik raporun uçustan önce detayli olarak incelenmedigi, buzlanmanin beklenildigi 
durumlarda buz önleyici sistemlerin önceden devreye sokulmasi gerekirken muhtemelen kalkista uçakta motor buzlanmasini önleyen ancak güç düsüklügüne neden olan buz önleyici sistemin devreye sokulmadigi, bu nedenle uçusta motorlardaki sarsinti baslayinca sarsintinin teshisinde zaman kaybedip sistemleri daha sonra devreye soktuklari ve uçusun devami süresince buzlanmanin en yogun oldugu irtifalarda uçmalari nedeniyle buz önleyici sistemin yetersiz kaldigi, pervane, özellikle motor buzlanmasina mani olunamadigi, motorlardaki sarsintinin giterilmesinin pilotlarda panige yol açmis olabilecegi, bu nedenle Esenboga aletli inis sistemi (ILS) hattina yaklasmalarina ve vektör edilmelerine ragmen Cours'a oturamayislari ve Esenboga'nin israrli arayislarina karsi cevap vermeyisleri pilotlarda muhtemelen his yanilgisinin basladigi, ayrica buzlanmanin beklenilenden çok daha kuvvetli olmasi, pilotlarin uçus öncesi ve uçusun baslangicinda kendilerini meteorolojik verilere ve IFR uçusa tam olarak oryante edememis olmalari, pilotlarin egitimlerine, tecrübelerine ve uçagin teknik donanimina asiri güvenerek yeterince aktif davranmamis olmalari kazayi hazirlayan önemli faktör olarak degerlendirilmis'' Sorusturma sonucunda bu rapor üzerine olayin sabotaj olmadigi kanisina varilarak kovusturmaya yer olmadigina karar verilmistir. 

b- Kara Kuvvetleri Komutanligi Askeri Savciliginin olayla ilgili kovusturmaya yer olmadigi seklindeki karari üzerine; Sehit Kara Pilot Yüzbasi Tugrul Sezginler'in 
kanuni yakinlarina vekaleten, Avukat Nusret Senem, 27 Ocak 1994 tarihli bir dilekçe ile Milli Savunma Bakanligina basvurarak, 353 Sayili Kanunun 111 nci Maddesi geregince sorusturma dosyasinin incelenmesini ve dilekçesinde açikladigi gerekçelerle, sorusturmaya devam edilmesi için askeri savciya emir verilmesini talep etmistir. Dilekçe ve ekinde sunulan belgeler dogrultusunda inceleme yapmak üzere dosya Askeri Savciliktan istenilmis, sonuçta ``sorusturmanin eksik ve usulsüz yapildigina, uçagin sabotaj sonucu düstügüne dair dosyada herhangi bir bilgi ve belge bulunmadigi, keza sorusturmanin noksansiz yürütüldügü ve verilen kararin dosya içerigine uygun oldugu'' tarzinda özetlenebilecek gerekçelerle islem reddedilmis, 4 Subat 1994 tarihinde de Avukat Nusret Senem'in 5 Mayis 1993 tarihli kovusturmaya yer olmadigina dair karara itirazi Jandarma Genel Komutanligi Askeri Mahkemesince degerlendirilmis ve sorusturmanin usulüne uygun olarak yapildigi, uçagin sabotaj sonucu düstügüne dair dosyada herhangi bir delil ve emarenin olmadigi, verilen kararin dosya kapsamina uygun oldugu gerekçesi ile itirazin reddine karar verilmistir. c- Sehit Pilot Yüzbasi Tugrul Sezginler'in kanuni yakinlari tarafindan Ankara 13. Asliye Hukuk mahkemesinde uçak firmasi BEECH AIRCRAFT CORPORATION aleyhine tazminat davasi açildigi ve davayla ilgili ITÜ ögretim üyelerinden olusan üç kisilik bilirkisi heyetince teknik rapor hazirlandigi ve hazirlanan raporda; Motor arizasi ve sonuç olarak uçagin düsmesinde buzlanmanin etkili oldugunu gösteren yeterli ve tatminkar delil olmadigi, Motor arizasi ve düsme olayinda pilotaj ve bakim hata ve kusuru bulunduguna dair deliller olmadigindan, davacilar murisi 2. pilot Tugrul Sezginler ile kaptan pilot Yasar Erian'in kusurlarinin bulunmadigi, Uçagin düsmesine yol açan motor arizasinda davali firmanin dizayn ve yapim hatasinin olmadigi, Kaza günü öncesindeki gece, hangar civarindaki bir nöbetçi tarafindan bildirilen kimligi bilinmeyen kisi ile yukarida isimleri zikredilen motor iç aksaminin enkaz mahallinde bulunamamasi ve saglam ve mukavim olan motor zarfinin parçalanmamis ve hatta fazla deforme olmamis görüntüsü karsisinda sabotaj ihtimali gözden irak tutulmamasi gerektigi belirtilmis dava sonucuna göre konunun M.S.B.'ca yeniden gözden geçirilebilme ihtimalinin dogabilecegi degerlendirilmektedir. Ayrica; Türk Kara Kuvvetleri Havacilik Okulu Erkan Baskani pilot Albay Erdal Özden, Beech Uçak Anonim Sirketi Uçak Kazasi Teftisi John Ward ve Pratt ve Whitney Kanada Hava Güvenlik Teftisçisi Thomas A. Berthe'den olusan heyet 
tarafindan kaza ile ilgili düzenlenen güç kaynagi incelenmesi, raporunda motorlarin incelenmesi sonucu sicak kisim tehlikesine ratlanmadigi, fakat 
çarpma sonucu ortaya çikan yüksek güç gözlemlendigi, dolayisiyle çarpma aninda motor hava girisinin buzla kapanmasi ve kompresör buz yutma durumu 
pek muhtemel karsilanmamakta oldugu belirtilmistir. 3- Gerek, ITÜ ögretim üyelerinden olusan üçkisilik bilirkisi heyetince hazirlanan teknik rapor ve 
gerekse K.K.10011 Numarali Beechcraft B-200'ün Kaza Teftisine Destek Olarak Türk Kara Kuvvetleri Için Düzenlenen Güç Kaynagi Incelemesi Raporundan 
hareketle; a) Jandarma Genel Komutani Esref Bitlis'in sehit olmasiyla sonuçlanan uçak kazasinda; motor arizasi ve buzlanmanin uçagin düsmesinde etkili oldugunu gösteren yeterli ve tatminkar bir delil olmadigi, b) Motor arizasi ve düsme olayinda pilotaj ve bakim hata ve kusuru bulunmadigi, 

c) Kaza günü öncesindeki gece, hangar civarindaki (bir nöbetçi tarafindan bildirilen) kimligi bilinmeyen kisi ile teknik raporda belirtilen motor iç aksaminin 
enkaz mahallinde bulunmamasi ve saglam, mukavim olan motor zarfinin parçalanmamis ve hatta fazla deforme olmamis görüntüsü karsisinda sabotaj 
ihtimali gözden irak tutulmamalidir. 

O- TARIK ÜMIT OLAYI ILE ILGILI DEGERLENDIRME 

Tarik ÜMIT'e ait 34 ZU 378 plakali oto 04.03.1995 günü saat 05.00 siralarinda Silivri Ilçesi Kiliçli köyü yakinlarinda, Jandarma bölgesinde terkedilmis 
vaziyette bulunmus, araç sahibinin aranmasi ile ilgili islemler ilgili Jandarma Karakol Komutanligi tarafindan yürütülerek tahkikat evraki Silivri Cumhuriyet 
Savciligina teslim edilmistir. Otonun Jandarma bölgesinde bulunmasi ve sahibi oldugu tespit edilen Neset ve Naciye'den olma 1947 Düzce dogumlu 
Tarik ÜMIT'in de kayip oldugunun anlasilmasi üzerine Istanbul Il Jandarma Alay Komutanligi Istihbarat Subesinde görevli Astsubay Seyit Ahmet ALTINTAS, 
konu ile ilgili istihbari mahiyette arastirma yapmak üzere Istanbul Il Jandarma Alay Komutani tarafindan görevlendirilmistir. Konu hakkinda bilgisine 
basvurulanlardan: Jandarma Basçavus Seyit Ahmet ALTINTAS; Mehmet EYMÜR'ün sik sik Tarik ÜMIT'in kizi Hande BIRINCI'yi telefonla aradigini ve buna 
tanik oldugunu, Tarik ÜMIT ile Mehmet EYMÜR'ün çok samimi olduklarini, Mehmet EYMÜR'ün, Hande'ye telefon ederek ``babani Abdullah ÇATLI ve 
arkadaslari kaçirdi, gazetelere ilan ver yoksa öldürürler'' dedigini, ayrica, Istanbul'a elemanlarini göndererek Jandarma'yi bilgilendirdigini, 
Tarik ÜMIT'in cep telefonundan en son Avsar KEDEROGLU'na ait cep telefonu ile arandigini, ancak, telefon Avsar KEDEROGLU adina kayitli ise de 
bu telefonu polis memurlari Ayhan AKÇA ve Ziya BANDIRMALIOGLU'nun kendisinden emanet alarak kullandiklarini, Avsar KEDEROGLU ile yaptigi 
mülakat sirasinda, Ayhan AKÇA'nin, Avsar KEDEROGLU'nu telefonla arayarak Yalova'dan geldiklerini söyledigini, daha sonra Ayhan AKÇA ve onun yaninda 
gelen polis memuru Ayhan ÇARKIN ile Ataköy Polis Karakolunda görüstügünü, karakolda iken Ibrahim SAHIN'in Ayhan AKÇA'yi cep telefonundan aradigini, 
nöbetçi Emniyet Müdürünün de karakolda bulundugunu ve kendisine polis bölgesine habersiz giremeyecegini söyledigini, Ibrahim SAHIN'in kendisi ile de 
telefonla görüstügünü ve polis memurlarini alamayacagini ve sorgulaya mayacagini söyledigini, karakoldaki görüsmede Ayhan AKÇA'nin Tarik ÜMIT'i tanidigini ifade ettigini, Tarik ÜMIT olayi ile ilgili olarak Emniyetten Jandarmaya bilgi gelmedigini, halbuki, Tarik ÜMIT'in Istanbul-Kadiköy polis bölgesinde iken kaçirilmasina ragmen polisin bu olayla hiç ilgilenmedigini, sadece Jandarmanin ilgilendigini, Tarik ÜMIT'in oto plakasinin can güvenligi nedeniyle Emniyet Genel Müdürü Mehmet AGAR'in onayi ile verilen bir tahsis plakasi oldugunu, olayin baslangicinda Tarik ÜMIT'in MIT ajani oldugunu bilmedigini, Tarik ÜMIT'in Kibris'ta bir bankasi oldugunu, yine Kibris'ta bir baska bankada da ortakliginin bulundugunu ve bu bankada Mehmet AGAR'in soförünün kardesi Ömür ÖZÇELIK'in % 25 hissesi oldugunu, Tarik ÜMIT'in yakin çevresinde 4 milyon dolar paradan bahsedildigini, kaynagi belli olmayan bu paranin uyusturucu kaçakçiligindan geldiginin tahmin edildigini, Kazakistan, Pakistan ve Afganistan tarafindan gelen uyusturucunun Kazakistan-Azerbeycan-Nahcivan kanaliyla Türkiye'ye girdiginin, Türkiye'den de Hollanda ve Almanya'ya çiktiginin, birkisim paranin Kazakistan'da aklandiginin ve burada 450 milyon dolar para oldugunun ve bu paranin da Kibris'daki bankada aklandiginin ve Tarik ÜMIT'in de bu isin içinde bulundugunun söylendigini, Tarik ÜMIT Olayi ile ilgili olarak Istanbul Valisi Hayri KOZAKÇIOGLU'na rapor ve bilgi vermedigini, hiçbir görüsmesi olmadigini, Tarik ÜMIT'in kizi Hande BIRINCI; babasinin kendisini 02.03.1995 günü saat 18.00-19.00 siralarinda telefonla arayarak önemli bir isi çiktigi için Adapazari'na gelemeyecegini bildirdigini ve bundan sonra da babasiyla irtibat kuran bir yakininin olmadigini, ancak, ayni gün gündüz saatlerinde Hakki Yaman NAMLI ile görüstüklerini ögrendigini, bu kisi ile babasinin Kibris'ta bulunan First Merchant isimli bankanin ortak olarak sahibi olduklarini, Babasinin 03.03.1995 günü Erenköy'de bulunan Divan Pastanesine giderek Ziya ve Ayhan isimli polis memurlari ile bulustugunu, polis memurlarinin ``Ibrahim agabey seni evde bekliyor, gidecegiz'' dediklerini ögrendigini, Ibrahim'in Özel Harekat Daire Baskani Ibrahim SAHIN olup olmadigini bilmedigini, Babasinin yok olmasindan önce daha çok Kibris'ta ortagi oldugu banka ile ugrastigini, kaybolmasindan hemen sonra Mehmet EYMÜR'ün telefon ederek, iki arkadasini Istanbul'a gönderdigini, babasinin kaybolmasinda Korkut EKEN'in rolü bulundugunu ve ifadeye gittiginde bunu belirtmesini söyledigini, Mehmet EYMÜR ve Korkut EKEN'in babasinin arkadasi olduklarini, JITEM'den Astsubay Ahmet ALTINTAS'in olayla ilgili çalisma yaptigini, babasinin iki polis memuru ve Ibrahim SAHIN tarafindan Abdullah ÇATLI'ya teslim edildigi ve bir daha görünmedigi duyumlarini aldigini söyledigini, Korkut EKEN ile Istanbul Feneryolu'nda 10 dakika kadar görüstügünü ve bu görüsmede Korkut EKEN'in kendisine babasinin yurtdisinda bir göreve yollandigini söyledigini, Mehmet EYMÜR'ün gönderdigi kisilerin de kendisine, babasinin Korkut EKEN'in istegi üzerine Özel Harekatçilarca kaçirildigini ve sorgulandigini söylediklerini, konu ile ilgili olarak Mehmet AGAR'in da isminin geçtigini, EYMÜR'ün kendisinin de babasinin kaçirilmasinda Korkut EKEN ve Mehmet AGAR'in ilgilerinin oldugunu ve bu isimleri Cumhuriyet Savciligina vermesini söyledigini, Tarik ÜMIT'in, kendisine, son aylarda ortaligin epeyce karisik oldugunu, zamani gelince bazi seyleri anlatacagini söyledigini, Tarik ÜMIT'in kaybolmasindan önce Cihangir'deki yazihanesine Korkut EKEN'in telefon ederek telefona cevap veren çocuga, `
` o bizi satti biz de onu satacagiz'' diyerek telefonu kapattigini yazihanedeki çocuktan isittigini, Kibris'daki bankanin ortagi Hakki YAMAN'in kendisine, 
babasinin bankada hissesi olmadigini söyledigini, ancak, elinde hisse dagilimini gösteren evrak bulundugunu ve babasinin bankaya ortak oldugunu, 
babasinin kayboldugu gün gündüz saatlerinde en son Hakki YAMAN ile görüstügünü, Babasinin son zamanlarda Emniyet tarafina ters düsmüs olabilecegi seklinde kuskularinin oldugunu, bildigi kadariyla babasinin uyusturucu ticaretiyle alakasinin bulunmadigini, Yasar ÖZ'ün Düzce'den babasinin arkadasi olup is iliskilerinin bulunmadigini, Tarik ÜMIT'in amcasi Dr. Cemalettin ÜMIT; 4 Mart 1995 günü saat 01.30 siralarinda kendisine telefon edilerek yegeni Tarik ÜMIT'in arabasinin Çerkezköy civarinda terkedilmis olarak bulundugunun söylenmesi üzerine olay mahalline gittigini, hasarsiz ve kapilari açik olarak otoyu gördügünü, Jandarmaya haber verdigini, yapilan arastirmada plakasinin sahte çiktigini, daha sonra Kadiköy Cumhuriyet Savciligina müracaat 
ettiklerini, Jandarmanin bir Basçavusu olayi sorusturmakla görevlendirmis oldugunu ögrendigini, Kendi özel arastirmasina ve tespitlerine göre; 
Tarik ÜMIT'in son defa Divan Pastanesinde görüldügünü, orada yemek yedigini ve ertesi günü Düzce'ye bayram ziyaretine gidecegi için 3 kutu çikolata 
aldigini, o sirada bayram çikolatasi almaya gelen müsterek aile dostlari Baha SEN'in Tarik ÜMIT'i görüp sohbet ederlerken Tarik ÜMIT'in tanidigi iki kisinin 
yanlarina geldigini ve dörtlü grup olarak sohbete devam ettiklerini, Baha SEN'in, karsisinda oturan kisiyi teshis edebilirim dedigini ve kendisini sorusturma 
yapan Basçavusun da dinledigini, Baha SEN'in anlatimina göre, Tarik ÜMIT ile yeni gelenlerden birinin agizlarini kapatarak konustuklarindan birbirlerine 
ne söylediklerini anlayamadigini, ancak, Tarik ÜMIT'in ``o niye gelmedi'' diye sordugunu, digerinin de ``o evde bekliyor'' dedigini duydugunu, Jandarmanin 
ve MIT'in tespitlerine göre, Tarik ÜMIT'in ertesi günü bayram sabahi Düzce'ye gitmek niyetindeyken Divan Pastanesine geldikten sonra cep telefonuyla 
arandigini ve bunun üzerine kararini degistirip Adapazari'ndaki kizina ve Düzce'deki annesine telefon ederek bayrama gelemeyecegini bildirdigini, 
Tarik ÜMIT'in cep telefonunun en son Avsar KEDEROGLU'na ait cep telefonundan arandigini, Basçavus Ahmet'in Avsar KEDEROGLU'nu sorgulamasi 
sirasinda telefonunu Özel Harekatta görevli polis memuru Ziya'ya vermis oldugunu söyledgini, Basçavus Ahmet'in kendisine ``meseleyi çözdüm, 
sonuna kadar geldim, rapor hazirlamam lazim, bu da 15 gün alir'' dedigini, daha sonraki günlerde Ahmet Basçavustan sorusturmanin bittigini, konu 
ile ilgili iki polis memurunu Ataköy tarafinda bulup sorgulamasindan sonra Ankara'dan Ibrahim SAHIN'in kendisini arayarak ``benim memurlarimi 
sikistirma, çok fazla üzerlerine gitme, ne soracaksan bana sor, sonra da birak, aslinda senin onlari sorgulamaya yetkin yok'' dedigini, 
Ahmet Basçavusun da ``benim listemde senin de adin var, seni çagirip ifadeni alacagin'' diye cevap verdigini, ancak, ertesi gün bir yerlerden geldigini 
sandigi bir emirle Ahmet Basçavusun bu isi biraktigini, Bu arada Tarik ÜMIT'in evinde Mehmet AGAR'in imzasini tasiyan bir belge bulduklarini, bu asamada 
daha önceki duyumlari ile bunu birlestirdiginde Mehmet AGAR'a ulastigini, Son zamanlarda Tarik ÜMIT'in huzursuz oldugunu ve bu huzursuzlugun 
Özel Harekat timinden kaynaklandigini, Korkut EKEN'den de tehdit telefonlarinin geldigini, Tarik ÜMIT'in Cihangir'deki bürosunda çalisan Ali vasitasiyla 
Korkut EKEN'in ``Tarik bize oyunlar etti, ayagini denk alsin, yakinda onun hesabini görecegiz'' diye haber gönderdigini, Tarik ÜMIT'in Özel Harekat 
Birligine lanse ettigi kod adi Cavit olan kisinin bir gün Tarik ÜMIT'e gelerek ``beni bu insanlara sen lanse ettin, ancak, bunlar seni öldürmem için 
para ve silah verdiler, hakkinda böyle düsünüyorlar, ayagini denk al'' dedigini fakat bunlari kimden duydugunu hatirlayamadigini, bu duyumlari alinca 
Korkut EKEN'i arastirdigini, Mehmet AGAR'in danismani oldugunu ögrenince Mehmet AGAR'a bir mektup yazdigini ve görüsmek istedigini belirttigini, 
Mehmet AGAR'in o zaman Adalet Bakani oldugunu ve uygun bir zamanda görüsürüz diye cevap verdigini, Içisleri Bakani olunca da görüsmeye gittiginde 
daha önce göndermis oldugu mektubun suretini verdigini ve birlikte okuduklarini, mektupta ``Yardimciniz olan K.E'nin yönlendirmesi, I.S.'nin 
yürütmesi, iki P.M. isimleri belli. Ayhan AKÇA ve Ziya BANDIRMALIOGLU pastaneye gelerek Tarik ÜMIT'i alip götürdüler, o günden beri yok, bu 
konuda bana ne yardim yapabilirsiniz'' diye yazdigini, Jandarma Basçavusundan ``sasirtma olarak Tarik'in Yalova tarafina, arabasinin Trakya 
tarafina götürüldügünü'' duydugunu Mehmet AGAR'a söylediginde de, ayagi firlayip bunu nereden duydun diye sordugunu, bunlari arastirarak iki haftaya 
kadar bir cevap verecegini söyledigini, ancak cevap vermedigini, Tarik ÜMIT'in bir bankaya ortak oldugu haberi üzerine yaptiklari müracaatta, bankanin, 
kendisi para yatirmadigindan hisselerinin iptal edildigini bildirdigini, Devlete zararli bazi insanlarin ve özel olarak Savas BULDAN'in yok edilisinde 
Tarik ÜMIT'in isin içinde oldugunu sandigini, çünkü Savas BULDAN'in cesedinin bulundugu yeri kendisinden baska bir polisin bilebilecegini zannetmedigini, 
Tarik'in son zamanlarda bazi arkadaslarina ``ben bu insanlarin arasindayim ama daha fazla bunlarla çalismam mümkün degil, yedikleri halt bini geçti, 
ciddi olarak uyusturucu kaçakçiligi yapiyorlar, bütün ikaz ve israrlarima ragmen mani olamadim, notere gidip bütün bildiklerimi tespit ettirecegim ve bu 
insanlari kamuoyuna deklere edecegim'' dedigini, bu sözlerden sonra da tehditler gelmeye basladigini, Tarik'in çok zeki ve cesur oldugunu, kendisine çok 
güvendigini, bu yüzden arkadaslari ikaz ettiginde ``kimse bana birsey yapamaz'' dedigini, kaçirilisindan bir hafta önce Korkut EKEN'in Özel Timden 
birkaç polis memuruna Tarik'in kaldigi evi tespit etmelerini söyledigini, Tarik ÜMIT'in bu tehlikeleri sezince evine ugramadigini, evinde kistirilamayinca 
pastaneden alindigini, MIT Kontrterör Merkezi Yöneticisi MEHMET EYMÜR; Tarik ÜMIT'i, MIT Teskilatinin görev sahasina giren konularda istihbarat elemani 
olarak kullandigini, ortadan kaybolmasi üzerine bazi arastirmalar yaptiklarini ve bu arastirmalar sirasinda en son Istanbul Divan Pastanesinde bulundugu 
sirada Özel Harekat polisleri tarafindan alindigini ve ondan sonra da kayboldugunu tespit ettiklerini ve bu konuda yasal arastirmalar yaptiklarini, 
Tarik ÜMIT'in otosu Silivri Jandarma bölgesinde bulundugu için tahkikati o bölgeden sorumlu Jandarma Astsubayi Ahmet ALTINTAS'in yürüttügünü, 
kendisi ile görüsüldügünde, Özel Harekatçi Ayhan AKÇA'yi gözlem altina aldigini, Ankara'dan Özel Harekat Daire Baskanligindan ifadesini alamayacagi 
konusunda müdahale edilmesi üzerine birakmak mecburiyetinde kaldigini söyledigini, Tarik ÜMIT'in telefonlarini tespit ettirdigini, tir parkinda çay 
ocagi isleten Avsar isimli kisinin telefonu ile muhabere yapildiginin ögrenilmesi üzerine Avsar'in sorgulandigini, kendi telefonunu Özel Harekatçi polislere 
kullanmak üzere verdigini beyan ettigini ve üzerinden de Özel Harekatta görevli iki polisin resimlerinin çiktigini, bu resimlerin Divan Pastanesinde 
çalisanlara teshis için gösterildigini, ancak, resmi kisiler olmasi nedeniyle tahkikatta zorlanildigini, Haluk KIRCI'nin yine ayni olayla ilgili olarak gözaltina 
alinip birakildigini, Astsubay Ahmet ALTINTAS'in Avsar'in üzerinde tabanca çiktigini ve bu tabancanin balistige gönderilmek üzere istendiginde çesitli 
resmi yerlerden baski geldigini söyledigini, Tarik ÜMIT'in kaçirildigi gün, Avsar'a ait beyaz renkte Opel Astra marka otonun Ziya isimli polis memuru 
tarafindan alindigi, Ziya'nin, Tarik ÜMIT'in kaçirilmasindan üç gün sonra Oguz isimli polis memuru ile birlikte otoyu Avsar'a iade ettigini, Avsar'in, 
konunun içinde Abdullah ÇATLI ve arnavut Sami isimli kisilerin oldugunu zannettigini, 12.1.1994 tarihinde Adana Sakirpasa Havaalaninda sahte pasaportla yakalanan Metin BOZBAG'in ifadesi dogrultusunda Istanbul'da Yasar ÖZ'ün evinde ele geçirilen yesil pasaportun Tarik ÜMIT'in sadece MIT ile çalismadigini gösterdigini, Tarik ÜMIT'in 1987 yilinda MIT ile iliskilerinin basladigini, ondan önce Dündar KILIÇ ve Behçet CANTÜRK'ün Devlet tarafindan sorgulandigi tarihlerde ve 1982 yilinda Dündar KILIÇ, Sükrü BALCI ve diger kaçakçilik konularinda tanik olarak ifadeleri bulundugunu, bu ifadeleri dolayisiyla.., 


26 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 24

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 24



E- YASAR ÖZ İLE İLGİLİ DEGERLENDİRME: 


12.1.1994 günü Adana Havalimaninda yapilan pasaport kontrolü sirasinda Metin Bozdag adli kisinin Hakki Mercan adina düzenlenmis olan TRD 356520 nolu pasaportu ibraz etmesi ve pasaportun sahte oldugunun anlasilmasi üzerine adi geçen sahsin pasaportu Istanbul Ataköyde ikamet eden Yasar Öz'den aldigini söylemesini müteakiben Adana Emniyet Müdürlügünce durum 13.1.1994 gün ve C-14 sayili faks ile Istanbul Emniyet Müdürlügüne bildirilmis, Istanbul Emniyet Müdürlügünce Yasar Öz'ün Istanbul Ataköydeki ikametgahinda yapilan aramada ruhsatsiz (2) adet silah ile mermiler, birisi Tarik Ümit adina, digeri Yasar Öz adina düzenlenmis hususi pasaport ile Esref Çugdar adina düzenlenmis sürücü belgesi bulunarak degerlendirilmek üzere Istanbul Emniyet Müdürlügü Mali Sube Müdürlügünde Komiser Levent Sevinç tarafindan bizzat elden Ankara'ya getirilerek Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'a teslim edilmistir. Komiser Levent Sevinç Istanbul Cumhuriyet Bassavciliginda verdigi ve C.Savcisi Aykut Cengit Engin tarafindan alinan 25.12.1996 tarihli ifadesinde bu durumu açikça belirtmektedir. Diger yandan Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Bassavciliginda ifade veren ve Ocak 1994 tarihinde Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi olan Mestan Sener, ``Yasar Öz ile ilgili olarak Mehmet Agar'in kendisini aradigini ve Yasar Öz ve Tarik Ümit adli kisileri yurtdisinda PKK ile ilgili bir çalisma yapmak üzere görevlendirdiklerini, bu nedenle Yasar Öz'ün üzerinden ve evinden çikan her türlü belgelerin ve silahlarin kendisine gönderilmesini emrettigini ifade etmistir. Emniyet Müdür Yardimcisi Mestan Sener Mehmet Agar'in talimatini istanbul Il Emniyet Müdürü Necdet Menzir'e iletmis ve bu konu ile ilgili Mehmet Agar'in talimati oldugunu söylemistir. Necdet Menzir'de Emniyet Genel Müdürlügüne bir yazi yazilarak kurye ile silah ve belgelerin gönderilmesi konusunda Mestan Sener'e emir vermistir. Bu talimat üzerine 31.1.1994 tarihinde Istanbul Emniyet Müdürlügünden Emniyet Genel Müdürlügüne 31.1.1994 tarih ve 194-49/94 sayili yazi yazilarak Yasar Öz'ün evinde ele geçirilen silah ve belgelerin, gönderildigi belirtilmistir, Yukarida da izah edildigi gibi bu silahlar ve belgeler Komiser Levent Sevinç tarafindan bizzat elden Ankara'ya getirilerek Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'a elden teslim edilmis ve karsiliginda da teslim-tesellüm belgesi verilmemistir. Emniyet mensuplarinin beyanlarindan da anlasilacagi üzere Yasar Öz'ün serbest birakilmasi, evinde ve üzerinde ele geçirilen silah ve diger belgelerin Emniyet Genel Müdürlügüne gönderilmesi talimatini Mehmet Agar'in verdigi ve bu talimata göre hareket edildigi, açikça görülmektedir. Ruhsatsiz silah, sahte pasaport ve sürücü belgesinin ele geçirilmis olmasina ragmen suça muttali olan güvenlik makamlarinin derhal olaya el koyup yetkili Cumhuriyet Savciligina sanik Yasar Öz'ü ve sanikla ilgili silah ve belgelerin intikal ettirilmesi gerektigi halde bu yapilmamis ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in talimati ile suç belgeleri ve silahlarin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'a elden teslimi saglanmistir. Olaya el koymasi gereken emniyet görevlileri adli görevlerini ihmal etmislerdir. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in da Istanbul'da Yasar Öz'ün evinde ele geçirilen ruhsatsiz silahlar ile diger sahte belgeleri Emniyet Genel Müdürlügüne degerlendirilmek üzere istemesinin de yasal dayanagi yoktur. Burada yapilmasi gereken tek sey, suça muttali olan emniyet mensuplarinin sanigi, ruhsatsiz silahlar ve sahte belgelerle birlikte derhal mahalli savciliga teslim etmeleridir. Türkiye Cumhuriyeti Yasalari bunu emretmektedir, Hukuk Devletinde yapilmasi gereken de budur. Adli görevlerini savsaklayan emniyet mensuplari hakkinda yargi organlarinca gereginin yapilacagi dogaldir. Yasar Öz'ün evinde ele geçirilen sahte pasaport ve sürücü belgeleri ile ilgili olarak Bakirköy Cumhuriyet Bassavciliginca, ``Sahte pasaport ve sürücü belgesi tanzim etmek ve bu sekilde tanzim edilmip pasaport ve sürücü belgelerini kullanmak maksadiyla baskalarina teslim etmek suçundan Bakirköy Cumhuriyet Bassavciliginin 22.1.1997 tarih ve 1997/362 Hazirlik ve 1997/659 sayili iddianameleri ile Bakirköy 3. Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde dava açilmis olup halen davasi devam etmektedir. Yasar Öz'ün 31.1.1994 tarihinde Ataköy 7-8 Kisim 30/A-15 Bloktaki evinde yapilan aramada seri numaralari silinmis (1) adet Smithwesson marka 9 mm çapli Barabellum tipli Amerikan yapisi tabanca ile MKE yapisi 9 mm çapinda 43 adet mermi ve (1) adet 30 Calibrelik markasi ve seri numarasi belirsiz toplu tabanca ile ilgili olarak Yasar Öz hakkinda 6136 sayili Atesli Silahlar ve Biçiklar Hakkindaki kanuna Muhalefet suçundan Bakirköy Asliye Ceza Mahkemesinde yargilama devam etmektedir. Meclis Arastirma Komisyonumuzca bilgisine basvurulan istanbul Emniyet eski Müdürü Necdet Menzir'de 23.1.1997 tarihinde komisyona verdigi bilgide: ``Yasar Öz'ün evinde yakalanan silah ve belgelerin, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in emri üzerine Ankara'ya Mehmet Agar'a gönderdiklerini ifade etmektedir. Yine Mehmet Agara gönderdiklerini, ifade etmektedir. Yine Mehmet Agar, Istunbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir ile yaptigi görüsmede Yasar Öz'ün yapilacak bir istihbarat operasyonunda Devlet tarafindan kullanilacagini ifade etmistir. Bunu Necdet Menzir 23.1.1997 tarihinde Meclis Arastirma Komisyonuna verdigi ifadede açikça beyan etmektedir. Yasar Öz'ün 22.9.1992 tarihinde Istanbul Mali Sube Müdürlügünden ``Pasaport tahribati ve yurt disina adam kaçirmak'' suçundan kaydinin mevcut oldugu da görülmektedir. Bu durum istanbul Emniyet Müdürlügü Asayis Subesi Müdürlügü Teknik Büro Amirliginin 25.12.1996 tarih ve C/407520 sayili yazilarindan anlasilmaktadir. Meclis Arastirma Komisyonuna 30.1.1997 tarihinde bilgi veren Istihbarat Daire Baskan Yardimcisi Hanefi Avci, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in ``Yasar Öz'ün pasaport islemlerinin çabuklastirilmasi için kendisine talimat verdigini de beyan etmektedir. Meclis Arastirma Komisyonumuza intikal eden bilgi ve belgelerin Komisyonumuza bilgi veren sahislarin beyanlarindan Yasar Öz'ün Emniyetçe kullanildigi ve kollandigi gerçegi ortaya çikmaktadir. 

F- TEVFIK NURULLAH AGANSOY ILE ILGILI DEGERLENDIRME: 

Komisyonumuzun yazili istegi üzerine Içisleri Bakanligi Emniyet Genel Müdürlügünün 27.02.1997 gün ve 990006 sayili yazisi ekinde gönderilen Tevfik AGANSOY'a iliskin dosyanin incelenmesinde: 19.09.1994 tarihinde Engin CIVAN'in vurulmasi olayindan sonra kaçak olarak gittigi Almanya'da yakalanan Tevfik Nurullah AGANSOY Münih Sehir Hapishanesinde Bavyera Eyalet Kriminal Dairesi görevlilerinden Heinzinger'in huzurunda verdigi ifadesinde: 17 yasinda Ülkücü Harekete katildigini, ideolojik amaçli bir çok olaya karistigini, 10'dan fazla adam öldürdügünü, 1985 yilinda, cezaevinde iken pismanlik yasasindan yararlanmak için basvurdugunu ve tüm suçlarini açikladigini, 1989 yilinda tahliye oldugunu, itirafçi oldugu için eski arkadaslarindan tehdit aldigini, cezaevinden çikinca uzun zamandir tanidigi Alaattin ÇAKICI'nin yardimini gördügünü, ancak bu yardimlarin samimi degil, kendisini kullanmak üzere yapilmis oldugunu düsündügünü, çünkü Alaaddin ÇAKICI'nin istegi üzerine bazi tahsilat isleri yaptigini, 1994 yilinda Alaaddin ÇAKICI'nin istegi üzerine Kanal 6 televizyonu sahibi Ahmet ÖZAL ile Dogus Holding patronu Ayhan SAHENK arasindaki parasal ihtilafi Ahmet ÖZAL lehine tehditle çözümledigini, bu isten alinan para konusunu Alaaddin ÇAKICI'ya sordugunda ÇAKICI'nin para önemli degil ÖZALLAR gibi dostumuz olsun dedigini, bu isin hallinden sonra 14.09.1994 günü Zeynep ÖZAL ile Semra ÖZAL'in sekreteri Iclal'in Ugur ÇAKICI'nin Alkent'teki evine tesekkür için geldigini ve bu arada Selim EDES'in Engin CIVAN'da 5 Milyon Dolari oldugunu, faiziyle birlikte 8 Milyon Dolari buldugunu, eger tahsil edilirse kendilerine 2 Milyon dolar verilebilecegini söylemis olduklarini, Alaaddin Çakici kaçak olarak yurtdisinda oldugundan kendisiyle cep telefonuyla irtibat kurduklarini ve 2 Milyon Dolar karsiliginda bu tahsilati yapmaya karar verdiklerini, Alaaddin Çakici'nin talimatiyla Engin CIVAN ve Selim EDES'i Dündar KILIÇ'in Selimpasa Kiyikent'teki yazliginda biraraya getirip yüzlestirme yaptiklarini, taraflarin anlasmamasi üzerine Aleaddin'in Engin CIVAN'i kendisinin muhalefetine ragmen tetikçi Davut YILDIZ'a vurdurttugunu, kendisinin bu sekilde vurmaya karsi oldugunu, Alaaddin'in Engin CIVAN'i vurdurtmakla hem Dündar KILIÇ'i, hem de (Tevfik AGANSOY) kendisini polis karsisinda azmettirici duruma düsürmek istedigini ve olaydan sonra kendisinin de sahte bir pasaportla yurtdisina kaçtigini, yurt disindayken Alaaddin'in kendisini arayarak payina 400.000 dolar düstügünü, Nevyork'a gitmesini, kendisini havaalanindan aldirtacagini söyledigini, bunun kendisi için risk oldugunu, Alaaddin'in kendisini harcayabilecegini düsünerek gitmeyip savsakladigini, daha sonra alaaddin ÇAKICI'nin parayi Türkiye'ye gönderecegini bildirmesi üzerine Türkiye'ye kaçak olarak geldigini, Alaaddin'in parayi rulette yedim diye kendisini aldattigini, bundan sonra aralarinin açildigini, Istanbul 2. Agir Ceza Mahkemesince Komisyonumuza gönderilen, Engin CIVAN'in vurulmasiyla ilgili 1996/273 esas numarali dosyanin incelenmesinde: Engin CIVAN'in vurulmasi öncesinde Tevfik AGANSOY tarafindan banda alinan ve esi Hülya AGANSOY tarafindan 17.12.1995 günü Istanbul Emniyet Müdürlügü Interpol Sube Müdürlügüne teslim edilen bandin emniyetçe yapilan çözümlemesinde; Alaaddin ÇAKICI, Tevfik AGANSOY ve Dündar KILIÇ'in tele konferans sistemi ile üçlü görüsme yaptiklari, Selim EDES-Engin CIVAN ihtilafinin nerede ve nasil çözümlenecegi konusunda Alaaddin ÇAKICI'nin her iki tarafa direktif verdigi anlasilmaktadir. Engin CIVAN'in vurulmasi olayinda Istanbul 2. Agir Ceza Mahkemesinin Tevfik AGANSOY hakkinda sonuç olarak; TCK: 456/2 uyarinca 2 yil iki ay yirmi gün ceza verdigi, yattigi süre gözönüne alinarak tahliyesine karar verildigi anlasilmistir. 


Tevfik AGANSOY'un öldürülmesi olayi ile ilgili olarak Istanbul 2. Agir Ceza Mahkemesinin 1996/410 esas sayili dava dosyasinin incelenmesinde; Alaaddin ÇAKICI, Adnan ÇIÇEK, Kenan Ali GÜRSEL, Ahmet ATLILAR, Aydin GÖKER, Yener ÜÇÜNCÜ, Ferdi HEYBET, Kamil ÖZKILINÇ, Hasan TASKIN, Ramazan VURMAZ adli sahislarin sanik olduklari, taammüden adam öldürmek, kasten adam öldürmek, adam öldürmeye tesebbüs, silahla yaralama ve 6136 sayili kanuna muhalefetle suçlandiklari, Alaaddin ÇAKICI'nin azmettirmesi sonucu Tevfik AGANSOY'u öldürme isini adnan ÇIÇEK ve Kenan Ali GÜRSEL'in planlayip, organize edip ve bizzat eyleme katilarak icra ettirmekle suçlandiklari, Içisleri Bakanliginca Komisyonumuza gönderilen Tevfik AGANSOY'un öldürülmesi olayina iliskin 9.12.1996 tarihli yazi ekindeki dosyanin tetkikinde; Tevfik AGANSOY'un öldügü olayda yaninda bulunan ve ölen Celal BABÜR ve yarali kurtulan Ferda TEMEL'in Basbakanlik Koruma Müdürlügü kadrosunda ve Basbakan Yardimcisi Tansu ÇILLER'in Istanbul'daki konutunda görevli polis memurlari olmalarindan ötürü emniyet Genel Müdürlügünce 20.9.1996 tarihinde sorusturma açildigi, sorusturma sirasinda dinlenen sahitlerin beyanlarinda özellikle tanik Cengiz EVREN, Zafer YILMAZ, Hülya AGANSOY'un ifadelerinde: Tevfik AGANSOY'un ölmeden önce, Ahmet ÖZAL'in Almanya'da ismini bilmedigi bir yerden 25 Milyon Mark borç aldigini, imzaladigi borç senetlerinin Almanya'dan Tevfik AGANSOY'a gönderilecegini, paranin % 50'sine karsilik Ahmet ÖZAL'dan bu paranin tahsil edilecegini, bu konuda STAR Televizyonu ile anlasildigini ve kendilerine yardim edilecegini, tahsilattan elde edilen paradan polis memurlari Celal BABÜR ve Ferda TEMEL'e pay verilecegini söylediklerini, Cengiz Evren ifadesinde ayrica; Tevfik Agansoy ile eski arkadas olmalarina ragmen yaklasik 6 yil sonra 1996 Haziran ayinda Bebek'te karsilastiklarini, Agansoy'un kendisine ``Haver ilaç fabrikasinin korumaligini yaparak para kazandigini, yanindaki koruma polisi Haci Akpinar'a fabrikadan bir araba aldigini söyledigini ifade etmistir. Emniyet Genel Müdürlügü Istihbarat Dairesi Baskan Yardimcisi Hanefi AVCI'nin 4.2.1997 tarihinde Komisyonumuza verdigi ifadesinde: Nurullah Tevfik AGANSOY'un yurtdisina kaçirilisini MIT görevlisi Yavuz ATAÇ'in organize ettigi, Alaaddin Çakici ve adamlarina MIT tarafindan yardimci olundugu, Bursali isadami Erol Evcil'in Alaattin Çakici'yi bir kaç defa kiralayarak eylemlerde kullandigi, son defa da banka açmak istemesine mani olanlari etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlastigi, Çakici'nin durumu MIT görevlisi Yavuz'a anlatarak birlikte plan yaptiklarini açiklamistir. Dündar Kiliç'in 1.3.1997 tarihinde Komisyonumuza verdigi beyaninda; Alaattin Çakiciyi Mehmet Eymür'ün korudugu, yönlendirdigi, her türlü resmi belgeyi MIT'in verdigi, Mehmet Eymür'ün bazi solculari, hatta Nihat Erim'i öldürenleri Bursa'da bir mahkemede 8-10 kisiyi beraat ettirdigi ve onlari disarida kullanacagini, bunlari Nasrullah Ayan vasitasi ile yaptigini belirtmistir. Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi Bilgi ÜNAL Komisyonumuza verdigi 07.01.1997 tarihli ifadesinde: Tevfik AGANSOY'un öldürülmeden önce de iki kez öldürmeye tesebbüs oldugunu, olayin 2 sanigini aldiklarini, olaya fiilen karisan 6 kisi oldugunu, digerlerinin de isimlerini belirlediklerini, ölenlerden birisinin cinayeti islemeye gelenlerden birisi oldugunu söylemistir. Basbakanlik Teftis Kurulunca hazirlattirilan 19.01.1997 tarihli raporda: ANAP Lideri Mesut Yilmaz'in Cumhurbaskanimiza sundugu dosyada; Tevfik Agansoy'un öldürüldügü günün, Özel Harekatçi (3) polis memurunun Istanbul Emniyet Müdürlügünde Ömer Lütfi Topal cinayeti ile ilgili olarak gözetim altinda tutuldugu 28.8.1996 günü olduguna dikkat çekilmekte, dolayisiyla, Tevfik Agansoy'un öldürülmesinde bu kisileri ihbar etmis olabilecegi yada karsilikli hesaplasma süphesinin dogdugu ve arastirilmasi gerektigi, belirtilmistir. Ülkemizde son yillarda sik sik duymaya basladigimiz mafia-polis ve politikaci üçgeni yada çetelesmesi olaylarinin belki de en tipik örnegi Tevfik AGANSOY ve etrafindaki iliskiler yumagidir. 1980 öncesi yasanan sag-sol çatismalarinda kendi beyani ile (10) dan fazla insan öldüren sonra pismanlik yasasindan faydalanarak cezaevinden tahliye olan AGANSOY'un Alaaddin ÇAKICI Çetesinin kucagina düsmesi, bu çetenin ülke yönetiminde uzun yillar etkin ve bir numara olmus Özal Ailesiyle çok yakin iliskiler içinde olmasi, Engin CIVAN'in vurulmasi olayinda azmettiricilikten 2 yil 20 gün mahkumiyet alip, cezasini çektikten sonra disari çiktiginda bir mafiya lideri olarak, ekonomik dar bogazda olan bir ilaç fabrikasinin korumaligini yapmaya basladigi bir sirada kendisine devlet tarafindan koruma polisi (Haci AKPINAR) tahsis edilmesi, en sonunda Alaaddin ÇAKICI'nin adamlari tarafindan öldürüldügünde yaninda Basbakanlik Koruma Müdürlügü kadrosundan ve Basbakan Yardimcisinin Istanbul'daki ikametgahinda görevli olan polis memurlari Celal BABÜR ve Ferda TEMEL'in bulunmasi, taniklarin beyanina göre; Ahmet ÖZAL'dan Almanya'da yaptigi borcunun tahsilati isinden bu polislerin de AGANSOY'la beraber pay alacaklarinin iddia edilmesi, ülkemizde yasanan polis-mafia-politikaci beraberliginin tipik örnegini teskil ettigi. Eski Istanbul Emniyet Müdürü Necdet MENZIR'in Komisyonumuza 23.1.1997 tarihinde bilgi verirken Alaaddin ÇAKICI'ya ``sana hirsiz veya terörist muamelesi yaparim'' dedigini söylerken en azindan, cinayete azmettirmekten sanik olan ve kaçak durumdaki bir kisiye adeta imtiyaz tanidigini yada suçlular arasinda statü siniflandirmasi yaptigini, istemeden ortaya koydugu, bunun Istanbul Emniyet Müdürlügüne kadar yükselmis bir polis sefinin görevini yaparken, yasalari herkese esit uygulama yerine, kafasindaki indi degerlendirmelere göre uygulayabildigini gösterdigi kanaatina varilmistir. 

G- MEHMET ALI YAPRAK'IN KAÇIRILMASI ILE ILGILI DEGERLENDIRME 

Komisyon Baskanligimizca Gaziantep Cumhuriyet Bassavciligina yazilan 10.01.1997 gün ve A.1.01.GEÇ.10/89-138 sayili yazimiz üzerine, Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasina iliskin dosyanin Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginca Komisyonumuz üyesi ve Gaziantep Milletvekili M.Bedri INCETAHTACI'ya elden teslim edildigi, bu dosyanin ve bu dosyanin konusunu teskil eden olayin da incelenip arastirildigi Basbakanlik Teftis kurulunun 09.01.1997 tarihli raporunda yer alan konuya iliskin bilgiler ve Mehmet Ali YAPRAK'in 14.01.1997 tarihinde Komisyonumuza gelerek yaptigi açiklamalarin tutanaklarinin incelenmesinde; Gaziantep'te yayin yapan ``Yaprak TV''nin sahibi M.Ali YAPRAK (kendi beyanina göre); 25.05.1996 günü saat 23.30 siralarinda özel arabasini is dönüsü evinin önüne park ederken elleri silahli ve bazilari polis gömlekli olan 10-12 kisilik bir grup tarafindan arabasindan indirilerek kaçirildigini, Sanliurfa-Siverek taraflarinda bir mezraya götürüldügünü, 6 gün rehin tutularak kendisiyle fidye pazarligi yapildigini, kendisinden önce 15-20 milyon mark istendigi, kendisinde bu kadar para olmadigini söyledigini ve en sonunda taksitle ödemek sartiyla (3) milyon mark ödemek üzere anlastiklarini ve 6. günün aksami Hilvan Ilçesi girisinde serbest birakildigini, kendisini kaçiranlarin siradan kisiler degil, iyi organize olmus profesyonel kisiler olduklarini, rehin olarak tutuldugu sirada üzerinde bulunan 65-70 bin Mark, 35-40 Milyon TL. para ile kredi kartlarinin, kimlik belgesinin ve sürücü kartinin kendisini kaçiran kisiler tarafindan alindigini söylemistir. Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmis oldugunun duyulmasi üzerine Gaziantep Emniyet Müdürlügünce sorusturmaya baslanmis, süpheli (9) dokuz saniktan (6) altisinin savunmalari alinmis, (3) üç tanesinin firarda oldugu belirtilerek 1.6.1996 tarihinde fezleke düzenlenip Cumhuriyet Savciligina sunulmustur. Firarda olan saniklardan Yahya EFE'nin savunmasinin alinmasi Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginin 18.10.1996 günlü talimatiyla Istanbul Cumhuriyet Bassavciligindan istenmis, bu arada avukat Sermet ATAY tarafindan müvekkili Müfit SAMENT ve Turgay MARASLI'nin savunmalarinin da talimatla alinmasi için Gaziantep Cumhuriyet Bassavciligina dilekçe ile basvuruldugu ve talebinin ayni gün (22.10.1996) Gaziantep Cumhuriyet Savcisi Akin INAL imzasi ile olumlu cevaplandigi ve Istanbul Cumhuriyet Bassavciligina talimat yazildigi ve istanbul Cumhuriyet savcisi Sezgin ÖZDEMIR'in Mehmet Yahya EFE'nin 23.10.1996, Müfit SAMENT'in 24.10.1996 ve Turgay MARASLI'nin 25.10.1996 tarihinde savunmalarini aldigi anlasilmistir. Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasinda kullanildigi iddia edilen 27 FH 151 plakali Sahin marka otonun terkedilmis olarak bulunmasi üzerine, Emniyet Müdürlügü Teknik Büro Amirligince aracin bagaj kapagindan alinan parmak izinin 30.05.1996 tarihinde Emniyet Genel Müdürlügüne gönderildigi ve Emniyet Genel Müdürlügünde uzmanlar tarafindan yapilan arsiv degerlendirmesinde bu parmak izinin, 9.5.1978 tarihinde tabanca tasimak ve darp suçundan getirildigi istanbul Etiler Polis Karakolunda on parmak izi ve fotografi alinan Refik-Seviye oglu, Igdir 1960 dogumlu Müfit SAMENT'e ait oldugu belirlenerek Ekspertiz Raporu düzenlenmis ve bu rapor 23.10.1996 günü Gaziantep Emniyet Müdürlügünce 27/96 sayili yazi ile Gaziantep Cumhuriyet Bassavciligina gönderilmistir. Gaziantep Cumhuriyet savcisi Akin INAL 15.11.1996 tarihinde konuya iliskin olarak yeterli delil elde edilemediginden saniklar hakkinda Daimi Arama ve Takipsizlik karari vermistir. Anilan Basbakanlik Teftis kurulu Raporunda; ``Gaziantep Cumhuriyet Savciliginin bu Takipsizlik Karari; sorusturmalar sirasinda Müfit SAMENT'e ait parmak izi ekspertiz raporunun dikkate alinmamis olmasi, Turgay MARASLI'nin annesi Zekiye MARASLI'nin 30.05.1996 tarihli ifadesinde olayin vukuu buldugu günlere rastlayan tarihlerde evlerinde kalan oglunun arkadasi Haluk isimli sahisla ilgili söyledikleri hakkindaki arastirmanin, Emniyet ve Cumhuriyet Bassavciliginda Istanbul Cumhuriyet Bassavciligina yazilan talimatlar da dahil olmak üzere iyi yapilmamis olmasi, müstekinin saniklarla yüzlestirilmesinin yapilmamasi nedeniyle, Adalet Bakanliginca 5.12.1996 tarihinde yeniden ele aldirtilarak Hazirliktaki ayni sayi ile kogusturmanin sürdürülmesi saglanmistir. Takipsizlik Kararinda kendisinden beklenen gerekli titizligi göstermedigi ve sorusturmayi eksik sonuçlandirdigi kanaati dogdugundan Gaziantep Cumhuriyet Savcisi Akin INAL hakkinda Adalet Bakanligina tahkikat açilmasi gerektigi, ayrica Istanbul'da talimatla savunmalari alan Savci Sezgin ÖZDEMIR'in Haluk KIRCI'nin Istanbul Emniyet Müdürlügünden kaçirilmasi olayinda Asayis Müdürü Sedat DEMIR hakkinda 8.4.1996 günü Takipsizlik Karari verdigi ve bu konunun da Istanbul Cumhuriyet Bassavciliginca yeniden ele aldirilip Istanbul Agir Ceza Mahkemesinde dava açildigi gözönüne alinarak ilgili savci hakkinda da Adalet Bakanliginca inceleme yapilmasi gerektiginin düsünüldügü'' belirtilmistir. Adalet Bakanliginca dosyanin yeniden ele aldirtilmasi üzerine; Mehmet Ali YAPRAK'in 26.12.1996 tarihinde Gaziantep Cumhuriyet Bassavcisi Naci AYAZ'a verdigi ifadesinde; kendisini kaçirdiklarini sandigi Hüseyin EFE, Yasar EFE, Ali MARASLI, Ali Aydin ÖZTEKIN ve Salih ÖZDAL'la daha önce yüzlestigini ve kendisini onlarin kaçirdigini teshis edemedigini, ancak, Mehmet Yahya EFE, Turgay MARASLI ve Müfit SAMENT isimli sahislarla henüz yüzlesmedigini ve yüzlesmek istedigini söyledigi, Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginca 26.02.1997 tarihinde Mehmet Yahya EFE ve Turgay MARASLI, 28.02.1997 tarihinde Müfit SAMENT'in Savcilik Makaminda yapilan yüzlestirmelerde Mehmet Ali YAPRAK'in bu kisilerin kendisini kaçiran kisiler olmadigini söylediginin tutanaklarla tespit edildigi incelenmistir. Komisyonumuzca Gaziantep Valiligi ve Emniyet Genel Müdürlügünden, Mehmet Ali YAPRAK hakkinda basinda çikan haberlerde ``bu sahsin silah tasima ruhsati bulundugu, sabika ve suç fisleri olmasina ragmen silah tasima belgesinin kanuna aykiri olarak düzenlendigi'' iddialarinin açiga çikmasi için bu konudaki tüm evrakin ve dosyalarin istenmesi üzerine, Gaziantep Valiligi ve Emniyet Genel Müdürlügünce Komisyonumuza gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucu; Mehmet Ali YAPRAK'in 3 defa, Uyusturucu Madde Imali ya da imalinde kullanilan maddeleri yakalatmasi sonucu Diyarbakir Devlet Güvenlik Mahkemesine sevk olundugu ve hakkinda Emniyetçe fis düzenlendigi, Mahkemece serbest birakilmis oldugu, ayrica 04.09.1985 tarihinde Gaziantep Ili, Mütercim Asim Caddesi Sadikoglu Sok. No:6 da tibbi malzeme saticiligi yapan kardesi Osman YAPRAK'tan para alabilmek için, Ömer oglu 1962 dogumlu Cengiz AYDIN, Fazli oglu 1965 dogumlu Abidin YASAMAK, Abdülgani oglu 1954 dogumlu Nuri KUTLU ve Hasan oglu 1962 dogumlu Mustafa KIRAZ'i kiraladigi, bu sahislarin kendilerini Islami Cihat Örgütü mensubu olarak tanitarak, para gasp etmek suçundan suçüstü yakalandiklari, Emniyette alinan ifadelerinde kendilerini kiralayanin Mehmet Ali YAPRAK oldugunu itiraf ettikleri ve Osman YAPRAK'in davaci olmasi üzerine, 15.10.1985 günü kendiliginden teslim oldugu ve suçu kabul etmedigi, hakkinda düzenlenen tahkikat evrakiyla birlikte Gaziantep Ili Sikiyönetim Komutan Yardimciligina sevk edildiginin kayitlarin tetkikinden anlasildigi, bunlara ilaveten ruhsatsiz mermi ve tabanca bulundurmaktan Bakirköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1981/308 sayili karariyla bir yil hapis ve 500 TL. Agir para cezasina çarptirilmis oldugu, yargilandigi diger 3 davadan 1'inden beraat, ikisinden ise takipsizlik karari aldigi, 91/1979 sayili yönetmelikte ``atesli silahlarla islenen cürümden hükümlü bulunanlara silah ruhsati verilmeyeceginin'' belirtildigi, ancak Içisleri Bakanliginin 07.06.1995 gün ve 1269-98 sayili genelgesi ile atesli silahlari ruhsatsiz tasimanin ve bulundurmanin atesli silahlarla islenmis cürümlerden sayilmayacagi ve bu suçlardan bir yil ve daha az cezaya mahkum olanlara baska mani hal yok ise yönetmeligin 16. maddesi uyarinca silah tasima ruhsati verilmesi gerektigi, bundan dolayi 30.03.1996 gün ve (152) sayili onayla Içisleri Bakani Ülkü GÜNEY'in yönetmeligin 7. maddesinin (a) bendine istinaden M.Ali YAPRAK'a Silah Tasima Ruhsati verdigi bildirilmistir. Bu konuda Komisyonumuza 24.12.1996 tarihinde ifade veren ANAP Genel Baskani Sn. Mesut YILMAZ'da ifadesinde; Gaziantep'te Mehmet Ali YAPRAK isimli sahsin kendilerine basvurarak; kendisinin (3) sivil polis tarafindan kaçirildigini, Sedat BUCAK'in köyüne götürüldügünü, onun asiretine mensup kisiler tarafindan sorgulandigini, kendisinden (20) Milyon Mark fidye istendigini, vadeli olarak (3) Milyon Marka anlastigini, müracaatina ragmen Emniyetin failleri ortaya çikarmadigini söyledigini, bu konuda Basbakanin kendisine Liderler toplantisinda ``Yaprak TV olayinin savci tarafindan örtbas edilmek istendigini, yeni Adalet Bakaninin bu olayin yeniden sorusturulmasini istedigini'' söyledigini ifade etmistir. Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanliginca hazirlatilan 09.01.1997 tarihli raporda; M.Ali Yaprak'in kaçirilmasina iliskin yürütülen sorusturmada Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginin 1996/6503 Hazirlik, 1996/284 sayili Daimi Arama ve Takipsizlik Karari ile 15.11.1996 tarihinde karar verildigi anlasilmis, 5.12.1996 tarihinde dosya Adalet Bakanligi'nca yeniden ele aldirtilarak Hazirliktaki ayni sayi ile kogusturmanin sürdürülmesinin saglanmis oldugu belirtilmistir. Emniyet Genel Müdürlügü, Kaçakçilik, Istihbarat ve Harekat Dairesi Eski Baskani Tuncay YILMAZ Komisyonumuza verdigi 04.02.1997 tarihli ifadesinde: ``Daha önce konu edilen CANTÜRK olayiyla ilgili olarak, burada uyusturucu pazarini ele geçirme kavgasindan ziyade, bu pazari yürüten insanlar arasinda haraç alma kavgasi oldugu, YAPRAK, Captagon kaçakçisi oldugu halde yakalayamadiklarini, hatta sabika kaydi ve belge olmamasinin kendilerinin harekat sahasini daralttigini'' ifade etmistir. Emniyet Genel Müdürlügü, Istihbarat Daire Baskan Yardimcisi Hanefi AVCI 4.2.1997 tarihinde Komisyonumuzca alinan ifadesinde; Devletin PKK mensuplarina ve PKK'ya büyük destek veren kisilere karsi hukuki olarak yeterince mücadele edemedigini düsünen bazi devlet görevlilerinin hukuk disi bir anlayisla görev yapmak gerektigine inanmaya basladiklarini ve ilk defa Güneydogu'da JITEM görevlisi Cem ERSEVER'in bu tür faaliyetler içerisine girdigini, neticede PKK'nin ve diger örgütlerin destekçisi aktif unsurlarin susturuldugunu, daha sonra faaliyet gösterilecek zemin kalmayinca resmi görevli ve sivil kisilerden tesekkül ettirilmis olan bu gruplarin kendilerine menfaat temini ugruna mafya türü birtakim yasadisi faaliyetlere giristiklerini, bunlara normal polis ve jandarmanin müdahale edemedigini, bunlarin zengin isadamlarina müdahale ettiklerini ve haraca bagladiklarini, bir kisminin basina intikal ettigi halde çok büyük kisminin intikal etmedigi ve bu gruplarin denetlenemez hale geldigini, YESIL denilen kisinin önceleri Jandarma tarafindan Güneydogu'da eleman olarak kullanilirken daha sonra bu gruplar içinde en büyük para tahsilatçisina dönüstügünü, YESIL'in su anda MIT içinde Mehmet EYMÜR ve arkadaslari tarafindan resmen eleman olarak kulanildigini, Ege Bölgesinde JITEM'e bagli Yüzbasi Sinan YASAR ve bazi astsubaylarin mafya islerine giristiklerini, bunlarin ve Ankara jandarma Istihbarat görevlisi binbasi Ali YILDIZ'in mafya örgütleriyle de görüserek menfaat temin ettiklerini, Kocaeli Jandarma Alay Komutani, Veli KÜÇÜK'ün mafyacilarla siki diyalogunun oldugunu, Nurullah Tevfik AGANSOY'un yurtdisina kaçirilisini MIT görevlisi Yavuz ATAÇ'in organize ettigini, Alaattin ÇAKICI ve adamlarina MIT tarafindan yardimci olundugunu, Bursa'li isadami Erol EVCIL'in Alaattin ÇAKICI'yi birkaç defa kiralayarak eylemlerde kullandigini, son defa da banka açmak istemesine mani olanlari etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlastigini, ÇAKICI'nin durumu MIT görevlisi Yavuz'a anlatarak birlikte plan yaptiklarini, Kocaeli Çetesi olarak basina yansiyan Hadi ÖZCAN'in sürekli MIT ile görüstügünü, MIT görevlisi astsubay Duran FIRAT'in EYMÜR'ün temsilcisi ve kirli isleri ile ilgili olarak bütün mafyacilarla irtibatta oldugu ve ayak islerini yaptigini, Tarik ÜMIT olayi ve Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasi olaylarinda Mehmet AGAR ve Mehmet EYMÜR'e bagli gruplar arasinda anlasmazlik çiktigini, Emniyet ile MIT arasinda bir çekisme olmadigini, olayin özünde Mehmet AGAR'la Mehmet EYMÜR'ün çeliskisi bulundugunu, ancak bunun kendilerine bagli mafya gruplarina yansidigini ve bunlarin birbirlerini öldürmeye çalistiklarini, söylemistir. Mehmet Ali YAPRAK'i kaçirdigi iddia edilenlerden Turgay MARASLI ile birlikte 23 Mayis 1996 günü Gaziantep'e gelen ve yaninda esi Vildan ve 2 yasinda kizi bulunan Haluk isimli kisinin esgalini, Marasli ailesinden anne Zekiye, baba ali ve ogullari Tuncay MARASLI; iri yapili, çirkin suratli, esmer, 180 cm boylarinda ve 35- 40 yaslarinda olarak verdiklerinden bu kisinin Haluk kirci olabilecegi akla gelmektedir. Ancaak; M.Ali Yaprak'in ifadelerinde geçen çirkin kisinin 160-165 cm boylarinda ufak yapili ve 25-30 yaslarinda oldugu belirtildiginden ve Turgay Maraslinin 26.2.1997 tarihinde Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginda verdigi ifadesinde; kendisiyle birlikte Gaziantep'e 23 Mayista gelen ve ailesinin evinde misafir olan kisinin arkadasi Haluk Karabulut oldugunu beyan ettiginden o kisinin Haluk Kirci olmadigi kabul edilse bile; Haluk Karabulut isimli kisinin gerek Marasli Ailesi fertleriyle, gerekse M.Ali Yaprak ile yüzlestirilmesi gerektigi, mantikli düsünmenin bir sonucudur. Bu konuda anilan Basbakanlik Teftis Kurulu Raporunda da ``Turgay marasli'nin Gaziantep'teki ailesinin evinde esi Vildan ve 2 yasindaki pelin adli kizi ile birlikte kaldiginin Turgay Maraslinin annesi, kardesi ve babasi tarafindan ifade edilmesi üzerine Nevsehir Nüfus Müdürlügünden getirtilen vukuatli Nüfus ali kaydina göre Vesile adinda esi ve 25.10.1993 dogumlu Emine-Hazal adli kizinin olmasi, olay tarihi dikkate alindiginda esinin ve kizinin sahte isimlerini kullanan Haluk Kirci'nin da olayda yeraldigi süphesini güçlendirdigi, olay günlerinde Turgal Marasli ile Haluk adli kisinin geceleyin Urfaya gittiklerini belirtmeleride kaçirilma olayinda yer aldiklarini düsündürdügü ........ Saniklar Mehmet Yahya Efe, Müfit Sament ve Turgay Marasli'nin Drej Ali lakapli Ali Yasak'in adamlari oldugunun iddia edilmesi dikkat çekicidir'' dendigi ve ayni süphenin paylasildigi görülmektedir. Ali Yasak'in Abdullah Çatli'nin çok yakin arkadasi oldugu, en azindan Çatli'nin cenaze töreninde yaptigi konusma ile kamuoyunca bilinmektedir. Haluk Kirci'nin ise Çatli'nin ölümü üzerine onun yerine geçtigi kamuoyunda iddia edilmektedir. Turgay Marasli'nin Abdullah Çatli'nin ortagi oldugu Baysa isimli Sirkette Botastan alinan ihale islerinde çalistigi, gerek kendi ifadesi, gerekse Mehmet Baydar ve Hadi Özcan'in ifadeleriyle sabit olup yine Turgay Maraslinin Haluk Kirciyi Çatli'nin sahibi oldugu Sultan Tekstil sirketinden tanidigi, kendi ifadesinde yer almaktadir. Son yillarda belki de; güvenlik kuvvetlerinin dikkatinin özelde Güneydoguda görev yapanlarin PKK terörüne karsi yogunlasmasi sonucu Ülkemizde, Iran- Afganistan ve Pakistan'dan gelip bati ülkelerine giden uyusturucu ve bati ülkelerinden getirilen ve Ortadogu ülkelerinde pazarlanan Captagon isimli cinsel uyarici trafiginin yogunlastigi; gerek Kismetim-1- ve Lucky-s gibi polisin basarili operasyonlari sonucu çok büyük miktarlarda uyusturucunun yakalanmasi haberlerinin medyada sik sik yer almasi, gerekse adlari bu islerle istigal ettikleri için çok duyulan bazi kisi ve ailelerin çok hizli bir sekilde zenginlesmelerinden anlasilmaktadir. Buna ilaveten Susurluk kazasindan sonra ortaya çikan devlet baglantigi (Polis-Mafia-Politikaci) çetelerin de bu isleri yaptigi iddia edilmektedir. Ayrica; ülkemizde son 15-20 yila damgasini vuran her alanda mafialasma (çek-senet tahsilati, kentsel rantin paylasildigi arsa mafiaciligi ve tefecilik alanindaki) daki büyük artis sonucu ortaya çikan çok büyük miktarlardaki kara paranin paylasiminda Nesim Malki cinayeti, borsaci Yener Kaya cinayetinde oldugu gibi mafiavari cinayetlerin ve Van-Tur'un sahibi Senar Er'in babasinin yada Tarik Ümit ve M.Ali Yaprak'in fidye amaçli kaçirilmalarinin ortaya çiktigi ve maalesef çogaldigi görülmektedir. Bunlarin önlenebilmesi için devletin güvenlik güçleri ve Adli sistem ve teskilatinin daha hizli, objektif ve daha etkin çalisir hale getirilmesinin ve bünyelerindeki bozulmus unsurlarin derhal disari atilmasi ve kendilerinden hukuk sinirlari içinde hesap sorulmasi, Ülkede mafyalasmaya uygun ortam yaratan yasal bosluklarin bir an önce doldurulmaasi, mesela çek-senet davalarinin hizli sekilde sonuçlandirici düzenlemelerin hizla yapilmasi gerektigi kanaatina varilmistir. 

H- DİLEK ÖRNEK İLE İLGILI DEGERLENDIRME 

13.12.1996 tarihinde Istanbul Polisine, bir bayanin telefonla yaptigi ihbar üzerine, 15.12.1996 tarihinde yurda giris yaparken Istanbul Atatürk Havalimaninda üzerinde ve valizinde çok miktarda yabanci ülke paralari ile yakalanan Dilek ÖRNEK'in 15.12.1996 tarihinde istanbul emniyet Müdürlügü Terörle Mücadele Subesinde, 21.12.1996 tarihinde Narkotik Subesinde, 23.12.1996 tarihinde Istanbul Devlet Güvenlik Cumhuriyet Savciliginda verdigi ifadelerinin degerlendirilmesinde; 1974 yilinda Hollanda'da dogdugunu, 4 çocuklu bir isçi ailesinin çocugu oldugunu, Hollanda'da 11 yil okula davam ettigini, Almelo sehrinde ailesinin yaninda kalmakta iken ailevi nedenle 1993 yilinin 9. ayinda Eindhoven kentinde bulunan teyzesi Fatma KUNT'un yanina giderek orada kalmaya basladigini, teyzesinin yaninda kaldigi sürece (10) ay Mc.Donald'ta is bularak çalismaya basladigini, bu dönemde teyzesinin sik sik ispanya'ya ve Türkiye'ye gidip geldigini ve bu gelis-gidislerde onun Ispanya'dan aldigi paralari Türkiye'ye götürdügünü ögrendigini, ayni dönemde ablasi Yildiz ve kardesi Ihsan ÖRNEK'in de ayni isi yapmaya basladiklarini gördügünü ve 1984 yilinin (10). ayinda Mc.Donald'taki isinden ayrildigini, is aramaya basladigini, bu sirada teyzesinin teklifini kabul ederek yurtdisindan Türkiye'ye para tasimaya basladigini, parayi almak için Ispanya'ya gittiklerinde otelde kaldiklarini ve otelde iken teyzesine yada bu vesile ile tanidigi GARO isimli ermeni (ki kendisinin Hollanda'da yasadigi)ye telefonla bilgi verdigini ve ondan sonra Sülo adli birisinin kendisine bir paket içinde paralari getirdigini, ertesi gün otelden ayrilarak uçakla Türkiye'ye geldigini, havaalaninda (Atatürk Havaalaninda) kendisine Vahdettin SEYLAN isimli Gümrük Muhafaza memurunun yardim ettigini, getirdigi paket halindeki paralari Mehmet ve Abdüllatif ALAKEL isimli kardeslere teslim ettigini ve ertesi gün Hollanda'ya döndügünü, bu isle istigal ettigi süre içinde yaklasik 50 kez Türkiye'ye para getirmis oldugunu, bu isi yaparken ALAKEL kardeslerin kendisinden aldiklari parayi, Feramez kod adini kullanan Youssef GHARACHEHDAGHI isimli Iranli kisiye teslim ettiklerini ve onun da Lokman isimli yine Iranli bir ortagi oldugunu, bunlarin birlikte Kapaliçarsida Azer Döviz Bürosuna sahip olduklarini ve orada karapara akladiklarini, Lokman'in tam aninin Lokman Ghodsi Mahbood ALAM oldugunu, teyzesinin gayri resmi esi Ercan DOGAN'in ve Garo GÖKOGLU ve Sülo isimli sahislarin, satistan gelen paralari topladiklarini ve teyzesi Fatma KUNT, ablasi Yildiz ÖRNEK, kardesi Ihsan ÖRNEK, Ali KUNT, nisanlisi Murat ASKAR, Parseh KÖROGLU ve onun sevgilisi Brigitte BAARSHA ve Simon ACLACOGLU ve kendisinin, kurye olarak bu paralari Türkiye'ye getirdiklerini, olayda adi geçen Polis Memuru Ayhan AKÇA'yi tanimadigini, ilk defa teshis için karsilastiklarinda gördügünü söylemistir. Olayda adi geçen sanik Ercan DOGAN'da 30.12.1996 tarihinde Antalya Havalimanindan yurtdisina çikarken yakalandiktan sonra 30.12.1996 ve 1.4.1997 tarihlerinde Istanbul Emniyet Müdürlügü Narkotik Subede ve 10.01.1997 tarihinde Istanbul DGM Cumhuriyet Bassavciliginda verdigi ifadelerinin degerlendirmesinde; 1953-Ordu-Persembe dogumlu oldugunu, 1980 yilinda Hollanda'ya gittigini, 1984 yilinda Hollanda vatandasi oldugunu, 1990 yilinda Tiyatro Akademisini bitirdigini, 1981 yilinda silahla adam yaralamaktan cezaevine düstügünü ve 3 yil 4 ay cezaevinde kaldigini, 1995 Nisan ayinda tahliye oldugunu ve ayni yil Agustos ayinda Ispanya'ya gittigini ve orada yasamaya, bekar oldugunu, ancak Fatma KUNT isimli kanidla nikahsiz beraber yasadiklarini söylemistir. Hollanda'da Cezaevinde iken, gayriresmi esi Fatma KUNT'un ve yegeni Dilek ÖRNEK'in kendisini ziyaret ederek birlikte Ispanya-Madrit'e gideceklerini, orada Sülo isimli bir sahistan çok miktarda para alarak Türkiye'ye götüreceklerini, orada parayi Feramez isimli birine teslim edeceklerini, karsiliginda (6000) Mark alacaklarini, bu isi arkadasi Garabet GÖKOGLU'nun teklif ettigini söylediklerini, kendisinin de olur dedigini, cezaevinden çikisindan birkaç hafta sonra, 1983 yilindan beri tanidigi ve Hollanda'da Amsterdam'da Diament Center'da altin üzerine pirlanta isletmeciligi yapan Garabet GÖKOGLU isimli ermeni asilli arkadasinin kendisini telefonla arayarak geçmis olsun dileklerini ve kendisiyle yüzyüze görüsmek istedigini söyledigini, Garabet'le Amsterdam'da bulustugunu ve Garabet'in kendisine ``Ispanya-Madrid'e gitmesini, ev tutmasini, kendisine bir cep telefonu vereceklerini, bu cep telefonu ile kendisini arayan sahislar ile bulusacagini ve bunlarin getirecekleri paralari bir yerde biriktirmesini ve temin edecekleri kuryelerle bu paralari Türkiye'ye gönderecegini, bu is karsiligi kendisine ayda 10-15 bin Mark verilecegini'' teklif ettigini ve kendisinin de bu teklifi kabul ettigi için Ispanya'ya gidip ev tuttugunu, Garabet'e kabul demeden evvel bu isin Türkiye'deki ve Ispanya'daki basi olan insanlari görüp tanimak istedigini, ondan sonra kabul edecegini söyledigini, Garabet'in Türkiye'ye giderek ilgili sahislarla görüstügünü ve kendisine telefon ederek Türkiye'ye gelmesini istedigini, Istanbul'a gittigini, Garabet'in havaalaninda kendisini karsiladigini, birlikte Azer Döviz Bürosuna gittiklerini, orada Büronun sahipleri Lokman Ghodsi, Felamez (Youssef), Mehmet ve Abdüllatif ALAKEL ile tanistigini, onlarin kendisine ``biz bu isi % 7 ile yapiyoruz, % 0,5 ini sana verecegiz'' dediklerini, kendisinin de isi kabul ettigini, Lokman'in kendisine Ispanya'daki Sülo lakapli ve Yasar isimli kisinin cep telefon numarasini verdigini, 1995 yili Agustos ayinda Madrit'e gidip ev tuttugunu ve Yasar isimli kisiyle tanistigini, bir hafta isi beraber yaptiklarini, sonra Yasar'in Türkiye'ye döndügünü, kendisinin de o tarihten yakalandigi zamana kadar yaklasik bu isi yaptigini, Dilek ÖRNEK'in yakalanmasi üzerine Mehmet ALAKEL'in kendisine telefonla bilgi verdigini, kendisinin de yakalanan paralara sahip çikmak için Türkiye'ye geldigini, Türkiye'de Avukat Necmettin YILDIZ'la görüstügünü, onun kendisine bu paranin Türkiye'ye sokulmasinin yasak oldugunu, DGM'lik suç oldugunu bildirdigini, bunun üzerine panige kapilip sahte bir kimlikle yurtdisina çikmak istedigini ve antalya'da Havaalaninda yakalandigini ifade etmistir. Ayrica anlattiklari disinda Dilek ÖRNEK'in anlattiklarinin dogru oldugunu söylemistir. Ispanya'da kendisinden önce ayni isi yapan Yasar isimli kisinin 35 yaslarinda, kisa boylu, hafif kel, zayif yapili, mavi gözlü, kumral tenli birisi oldugunu ve su anda Ispanya'da oldugunu, açik adresini ve ne is yaptigini bilmedigini, Ayhan AKÇA isimli kisiyi tanimadigini, Dilek ÖRNEK'in yakalanmasindan sonra TV haberlerinde resmini gördügünü, kendisiyle hiçbir iliskisi olmadigini ve bilgisi olmadigini, havaalaninda kuryelere yardim eden görevlilere 2000 Mark verildigini, Lokman'in kendisine söyledigini, açiklamistir. Sanik Youssef GHANACHEHDAGHI'nin, Dilek ÖRNEK ve ercan DOGAN'in iddialarini reddettigi görülmekle beraber söylediklerinin inandiriciliktan uzak oldugu görülmüstür. Sanik Ayhan AKÇA, 1985 yilindan beri polis memuru oldugunu, Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim SAHIN'in daha önce Istanbul emniyet Müdürlügünde Sube Müdürü oldugu zaman korumaligini yaptigi ve o dönemde tanismis oldugu Musavvet DERVISOGLU isimli isadami vasitasiyla Kumkapi'da bir restaurantta Lokman, Mehmet ve Latif ALAKEL'lerle tanistigini, sonra bu sahislari isyerleri olan Azer Döviz bürosunda ziyarete gittigini, yanlarinda Felamez isimli bir kisinin daha bulundugunu, bu kisilerle 4-5 ay arkadaslik ettigni, bunlardan Mehmet ALAKEL'e sahibi oldugu sarjörlü Smit Wesson tabancayi hibe yolu ile devrettigini, evi Istanbul'da oldugu için sik sik Istanbul'a geldiginden ve arabasi olmadigindan bir gün Mehmet ALAKEL'e kendisine araba lazim oldugunu söyledigini, onun da 34 L 2034 plaka sayili 328 I/4 tipi siyah renkli BMW marka otoyu verebilecegini söyledigini ve kendisinin arabayi teslim aldigini, bu otoyu tahminen 1 ay kadar süre içinde hafta sonlari Istanbul'a geldikçe kullandigini, bu arada ALAKEL Kardeslerin karapara aklama olayindan subeye alindigini ve serbest kaldiklarini ögrendigini ve arabalarini iade etmek için kendilerini aradiginda kendilerini bulamadigini, dolayisiyle arabanin halen kendisinde oldugunu, bundan baska kendileriyle bir iliskisi olmadigini beyan etmistir. Youssef GHARACHEHDAGHI, Lokman GODSI, Mehmet ve Latif ALAKEL kardeslerin, 07.09.1996 günü Istanbul Narkotik Sube Müdürlügünce düzenlenen operasyonda Hursit HAN ve arkadaslarindan ele geçirilen (750) kgr. Baz morfin, 668 litre asit olayindan arandiklari, Mehmet ALAKEL'in yakalandigi, Youssef GHARACHEHDAGHI Fehmuz olarak bilindiginden dosyada Yusuf FEHMUZ olarak geçtigi, Lokman Mahbood ALAM'in firari sanik olarak arandiginin arsiv kayitlarindan tesbit edildigi, bu üç sanigin her iki olayda birlikte olmalari, uzun zamandir birlikte uyusturucu madde kaçakçiligi ve kara para aklama isi yaptiklari kanaati uyandirmaktadir. Ayrica Lokman Ghondsi Mahbood ALAM'in uyusturucu madde ticareti yapmak suçundan Bakirköy Cumhuriyet Bassavciliginca, 27.09.1993 günü 21.07.1994 günü DGM Bassavciligindan tutuklandigi tespit edilmis oldugu ve sicil fislerinin evrakina eklendigi, incelenmistir. 

Dilek ÖRNEK isimli kurye kizin Istanbul Atatürk Havalimaninda yakalanmasiyla çözülen iliskiler yumaginin, merkezinde Lokman Ghoodsi Mahbood ALAM, Youssef GHARACHEHDAGHI ve Mehmet ve Abdüllatif ALAKEL kardeslerin bulundugu karapara aklama ve uyusturucu madde ticareti yapan bir sebeke oldugu, bu sebekenin yurtdisinda da Garabet GÖKOGLU, Ercan DOGAN ve kot adi Sülo olan Yasar isimli kisilerden olusan kollari ve bu kollara bagli olarak faaliyet gösteren para toplayicilari ve bu karaparalari Türkiye'ye tasiyan kuryeleri oldugu, ortaya çikmistir. Istanbul Kapali Çarsida uzun süre faaliyet göstermis olan bu sahislara ait Azer Döviz Bürosunun, bunlarin kirli faaliyetleri için bir araç olarak kullanildigi da ortaya çiktigindan, faaliyetine son vermistir. Sebekenin merkezindeki bu üç kisinin 7.9.1996 tarihinde Hursit HAN'in yakalattigi uyusturucu isine karistiklari da düsünüldügünde bu sebekenin uzun zamandir bu isleri yaptigi sonucuna varilmaktadir. Polis Memuru ayhan AKÇA'nin böyle insanlarla silah alisverisi, ödünç araba kullanimi gibi iliskilere girmis olmasi ise; son yillarda polisin böylesi konularda hassasiyetinin azalmis oldugunu göstermektedir. Ülkemizde son yillarda çok konusulan ve var oldugu medyada dile getirilen karapara aklama konusunda gerekli yasal düzenleme 4208 sayili yasa ile yapilmis olmakla birlikte polisin bu konuda duyarlik ve egitimini çogaltmak için egitiminde bu konuya ve uyusturucu madde ticaretinin önlenmesi konusuna özel bir özen ve agirlik verilmesi kanaatine varilmistir. 

I- ANAVATAN PARTISI GENEL BASKANI MESUT YILMAZ'A BUDAPESTE'DE YAPILAN SALDIRI OLAYI HAKKINDA DEGERLENDIRME 

Konu ile ilgili inceleme bölümünde ayrintilari ile görüldügü gibi Anavatan Partisi Genel Baskani Mesut Yilmaz'a 24.11.1996 günü Macaristan'in baskenti Budapeste'de Hilton Otelinde saldirida bulunan sahislarin, Veysel Özerdem, Ismail Koçkaya, Ziya Korkut oldugu anlasilmis olup, saniklarin yakalanmasi hususunda Türk Resmi makamlarinin üzerine düsen görevleri yaptiklari ve halen firarda bulunan saniklar hakkinda Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesince giyabi tutuklama karari verildigi, Türk Interpolünce de adi geçen sahislar hakkinda kirmizi bülten çikarilarak, aranmasina devam edildigi, Mesut Yilmaz'in 2.12.1996 tarihinde Emniyet Genel Müdürü Aladdin Yüksel'e gönderdigi mektubunda kendisine saldiri olayinin Istanbul Küçükçekmecede Sultan Tekstil'in sahibi Aydin Ipekli tarafindan organize edildigini iddia ettigi, Aydin Ipekli'nin Sultan Tekstil'de Mehmet Özbay (Abdullah Çatli) ile ortak olduklari, hisse islemlerinin Abdullah Çatli'nin esi Meral Çatli adina yapildigi, 26.1.1995 tarihinde Meral Çatli'nin adina kayitli olan hisselerini Serpil ve Aydin Ipekli'ye devrederek sirketle ilisiginin kesilmis oldugu, buradan hareketle Aydin Ipekli ile Abdullah Çatli arasinda ticari ortakliktan kaynaklanan bir arkadaslik oldugunu anlasilmistir. Ancak aydin Ipekli'nin Mesut Yilmaz'a saldiri olayini organize eden kisi oldugu konusunda elde yeterli bilgi ve bulgu bulunmamaktadir. 

J- ALPASLAN PEHLIVANLI'NIN ÖLDÜRÜLMESI ILE ILGILI DEGERLENDIRME 

Inceleme bölümünde bahsedilen Kirikkale Milletvekili Alparslan Pehlivanli'nin ve Alparslan Pehlivanliyi öldüren Metin Vural'in abisinin öldürümesi olaylari ile ilgili olarak, Kirikkale Cumhuriyet Bassavciligi tarafindan gönderilen dosya muhteviyati ve ekli Kirikkale Cumhuriyet Bassavciliginin 6.6.1994 tarih ve hazirlik 1994/2755 nolu iddianamesi ile Kirikkale Agir Ceza Mahkemesinin E.1994/113, K: 1994/117 sayili kararinin degerlendirilmesinde; a- 1991 yili genel seçimler öncesi Metin Vural ile Alparslan Pehlivanli arasinda siyasî ihtilaf çikmasi üzerine Anavatan Partisi Keskin Ilçe Baskani olan Metin Vural'in genel merkez karari ile partiden ihraç edildigi ve parti içi çekismenin basladigi görülmüs, bu arada Metin Vural'in kardesi Haci Vural'in kendi siyasî geleceklerinden endiseye kapilarak, Alparslan Pehlivanliyi vurarak öldüreceklerini söyledigi, 1994 mahalli seçimlerinde Keskin'de Belediye Baskanligini Alparslan Pehlivanlinin destekledigi adayin seçimi kazanip, Haci Vural'in destekledigi adayin seçimi kaybetmesi üzerine düsmanligin arttigi, 14.4.1994 tarihinde o dönemin Kirikkale Milletvekili olan Alparslan Pehlivanli kendisine ait araç ile seyir halinde iken, aracinin önüne geçen araçtan açilan ates sonucu Alparslan Pehlivanlinin agir yaralandigi ve yolda vefaat ettigi, bilahare yapilan tahkikatta olay saniklarinin Haci Vural, Halim Ünver ve Üçler Talay adli sahislarin oldugu tesbit edildigi, Kirikkale Cumhuriyet Bassavciliginin 6.6.1994 gün ve 1994/977 esas, 1994/54 sayili iddia ile dava açildigi Kirikkale Agir Ceza Mahkemesince 13.6.1994 gün ve 1994/113 esas, 1994/117 sayili kararla güvenlik gerekçesiyle yargilamanin nakline karar verildigi, konu Adalet Bakanligi kanaliyla Yargitay'a intikal ettirilmesi üzerine de Yargitay 10. ceza dairesinin 9.6.1994 tarih ve 1994/6615-8737 sayili ilami ile amme emniyeti için kamu davasinin Manisa Agir Ceza Mahkemesine nakline karar verildigi anlasilmistir. Alparslan Pehlivanlinin öldürülmesi olayi mahkemeye intikal ettiginden Anayasamizin 138. maddesi uyarinca Komisyonumuzca bu konuda herhangi bir degerlendirme yapilmamistir. b- ANAP Kirikkale milletvekili Alparslan Pehlivanlinin öldürülmesi olayi ile ilgili oldugu tahmin edilen olayin 9 Ocak 1995 günü Metin Vural'in kendisine ait 71 AZ 167 plakali siyah renkli brodway marka araci ile yaninda tanik Idris Diri'nin oldugu halde Keskin ilçesine seyir halinde iken muhtemelen sahin marka beyaz renkli plakasi tespit edilemeyen ancak üzerinde seyyar mavi renkli tepe lambasi olan bir araç içindeki üç sahis tarafindan yolda durdurulduklari, sahislarin elinde el telsizi oldugu ve kendilerini polis olarak tanittiklari hatta Metin Vural'a kimlik göstererek Ankara Iline götürmek üzere Metin Vural'i kendi araçlarina bindirdikleri, tanik Idris Diri'yi ise biraktiklari, Metin Vural'i olay yerine getirerek araç içinde basina ates etmek suretiyle öldürmüs olduklari daha sonra araçtan asagiya attiklari Metin Vural'in üzerinde bulunan tasima ruhsatli 357 COLT MAGNUM KK 1948 seri nolu tabancasini alarak gittikleri araci Hasandede Kasabasi yakinlarinda terk ettikleri, 34 PDP 97 plakali aracin Istanbul ilinde 92 model kartal marka bir araca ait oldugu bu plakanin sahte oldugu anlasilmistir. Aracin motor ve sase numarasinda yapilan arastirmasinda Ankara ilinde Mehmet Orhan Erden isimli sahsa ait oldugu ve 20 Nisan 1994 tarihinde evinin önünden çalinmis oldugu, aracin gerçek plakasinin 06 ELM 05 oldugu ve gerçek sahibine teslim edildigi, olayin faili meçhul kaldigi, ancak Kirikkale Cumhuriyet Bassavciliginca komisyonumuza gönderilen dosya içerisinde bulunan ve Kirikkale il Merkez Jandarma Komutanliginca Kirikkale C.Savciligina gönderilen 21 Ekim 1995 tarih ve 4518 sayili yazida ``31 Temmuz 1995 tarihinde 0-1 Karayolu Merter mevkiinde Ulusoy firmasina ait yolcu otobüsünden kendilerine polis süsü veren kisilerce, arabadan indirilerek çantasindan 7 milyar lira degerinde altini çalinan Ibrahim Tekin adli sahsin yaptigi müracaat üzerine saniklarin Istanbul Emniyet Müdürlügünce yakalandiklari, 9 Ocak 1995 tarihinde Hasandede kasabasi Pelitözü mevkinde basindan vurularak öldürülen Metin Vural olayinda da kendilerine polis süsü veren sahislarin olmasi, iki olayi da ayni saniklarin isleyebilecegi kanaatini uyandirdigini'' belirtmisse de, Metin Vural'in öldürülmesinin; Alparslan Pehlivanlinin öldürülmesiyle baglantili oldugu kanaati hasil olmus, Kirikkale Cumhuriyet Bassavciliginda faili meçhul bir dosya olarak bulundugu, Kirikkale Il sinirlari içerisinde meydana gelen olayin sanik veya saniklarinin aranmalarina devam edildigi ifade edilmistir. Siyasal nitelikli cinayetlerin önemlice bir kesiminin suçlulariü,n bulunamamis ve cezalandirilmamis olmasi, bir yandan bu cinayetleri yüreklendirici bir ortam olustururken, diger yandan da devlete olan güveni ciddi bir biçimde sarsmaktadir. Bu cinayetlerin kimler tarafindan islenmis olabilecegi yolunda çesitli tahmin, spekülasyon ve suçlamalara da neden olmaktadir. Bazen bu suçlamalar çesitli odaklarca amaçli olarak da yapilmaktadir. Bunun sonucu kitleler arasinda kirginliklar, güvensizlikler ve zaman zaman da kutuplasmalar dogmakta, tüm bunlar toplumun iç bütünlügünü, iç barisini agir bir biçimde sarsmakta ve devlet-toplum iliskisini ciddi bir biçimde zedelemektedir. 
KAYNAK
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=146

25 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***